Yeni Üyelik
2.
Bölüm

1. Bölüm (Binadaki Anahtar)

@betulbasndrglu

İclal İlhanlı'nın Ağzından

 

Cinayetten 2 Ay Sonra

 

Önceden huzurla adım attığınız bir yerin şimdiler de yakıcı bir acıya dönüşmesi, ağır bir yüktür. Bu yük omuzlara bindiği zaman kendini hatırlatmadığı tek bir an yoktur.

 

Karşımdaki ev, yolun diğer tarafında arabasına binen adamın unutamadığı acılarını besliyordu. Her gün, her saat o acıları ölesiye unutmak istediğine yemin edebilirdim. Onun için bunu isterdim.

 

Göz yaşlarımı silip işime odaklandım. Belime kadar uzanan saçlarımı tepemde topladım. Evden uzaklaşan adamın gittiğine emin olup arabadan hızla indim ve güneş gözlüklerimi düzelterek eve yaklaştım. Gömleğimin yakasındaki kamerayla her adımım da çekim yaparken zihnim boş durmuyordu.

 

Sesli not almak için kayıt cihazımı başlattım. "Evin üç kilitli bir giriş kapısı var. Kapı yüksek, atlayamazsın." derken kapının kilidini dün gece çıkarttığım anahtarla açıyordum. Kapıyı açtıktan sonra beş kopyasını çıkarttığım anahtarı toprağı eşeleyerek içine gizledim." Bahçe saklanamayacağın kadar geniş ve ağaçsız. Sağ tarafında bir çardak var. Sol tarafın tamamen açık. Muhtemelen her yeri tam anlamıyla görebilmek için böyle tercih etti. 25 adımda evin dış kapısına geldim. Koşarak 10 adıma indirebilirsin." dedim ve kapıyı hiç ellemeden arka bahçeye geçtim. İçeride bir sistem olup olmadığını bilmediğim için bu riske girmeyecektim. Dikkatli bir şekilde etrafıma baktım. Görüş açımda kimse yoktu.

 

"Arka bahçe biraz kalabalık. Farklı yerlerde duran üç ağaç var. Bahçenin kenarında mangal alanı ve bir çardak, biraz sağında da küçük bir salıncak var. Çocuğunu hatırlatmasına rağmen salıncağı kaldırmamış. Hala özlem içinde, duygularıyla hareket ediyor. Aklının başında olduğundan bile şüpheliyim." dedim ve tüm saydıklarıma arkamı dönerek evin duvarlarını, pencerelerinin ne denli yüksek olduğunu inceledim. "Biri hariç beş pencerenin perdesi kapalı. Bir tane geniş balkonu var. Yere yüksekliği yaklaşık yedi metre. Gördüğüm kadarıyla mutfaktan bahçeye açılan bir kapı var. Evin kenarında da yerin altına açılan bir kapı var. Tahtadan ama dört kilidi var. Kırılması kolay gibi duruyor fakat alarm olduğunu düşünüyorum." diyerek kaydı kapattım ve güneş gözlüklerimi çıkardım. Tüm bu işi bir kenara bırakıp düşündüm. Katil, nasıl arkasında hiçbir iz bırakmadan bu kadar korunan bir eve girmişti? Nasıl hiç acımadan o çocukları, kadını öldürebilmişti? Tanıdık biri miydi yoksa yabancı mıydı? Aile, katiline selam vermiş miydi? Yoksa daha önce adını bile duymadıkları biri mi yapmıştı bu katliamı? Neden? Bu vahşet için sebebi ne olabilirdi?

 

Ensemdeki soğuk namluyla düşüncelerim korkum tarafından esir alındı. Nefesimi tuttum. Kim olabileceğini düşünürken bedenimde ellerini hissettim. Telaşla arkamı dönmek isteyecekken namlunun ucunu ittirerek beni uyardı. Üzerimde silah olup olmadığında bakıyordu. Belime ve bileklerime dokundu, ardından ceplerime baktığında kayıt cihazı ellerinin arasındaydı. Sakin olmak için çabalarken kim olduğumu unutmamaya çalışıyordum.

 

"Yavaşça arkanı dön, bir aptallık yaparsan ölürsün." Dediğini yaptım.

 

Benden uzaklaşarak silahını indirdi ve belindeki kelepçeyi çıkarıp bana uzattı. "Tak."

 

Fotoğraflarda göründüğü kadar yaşlı olmadığını yakından bakınca daha iyi anlamıştım. Kenarlardan hafifçe beyazlaşmış sakalları siyah saçlarına tezattı. Başımı yana eğerek gözlerimi kıstım. Kahverengi, küçük gözlerinde hafif bir çekiklik vardı. Burnu ufak ve dikti. Yüzündeki küçüklü büyüklü yara izleri fotoğraflardaki gibi değildi. Kaşının kenarından kulağının altına kadar uzanan bir çizik vardı. Gözlerinin altındaki torbalar günlerdir uykusuz olduğunu gösteriyordu.

 

Ben onu incelerken o elindeki kelepçeyi gözümün önünde salladı ve tekrarladı. "Boş boş bakmayı kes. Tak şunu." Sinirli sesiyle kendime geldim ve elinden alarak bileklerime geçirdim. "Bakın, sandığınız gibi-" Açıklamamı yarıda kesti ve ayağıma vurarak diz üstü yere düşmemi sağladı. Acıyla inledim. "Kim gönderdi seni?" Sinirli sesi geçen her dakika daha da yükseliyordu. Aklının başında olmadığını düşünürken haksız olmadığımı biliyordum. Yaşadıkları ölümcül bir acıydı.

 

Nefesimi düzene koyup konuştum. "Kimse göndermedi, ben gazeteciyim. Sadece araştırma yapıyordum. Yemin ederim kötü bir niyetim yoktu. Tek hatam eve izin almadan girmek. Lütfen affedin." derken korkum sesime yansımış olmalıydı ki tehlikesiz olduğumu düşünüp silahı indirdi. "Bu ne?" derken elindeki kayıt cihazını gösterdi. "Ev incelemesi. İsterseniz dinleyebilirsiniz, başka bir şey yok."

 

Dediğimi yaptı. Kaydı başlattı ve hepsini dinleyerek duruşunu bozmadan düşündü. Muhtemelen beni bırakıp bırakmamayı düşünüyordu. Sorgulanmak isteyeceğim son şey bile değildi. Sadece onun bildiği her şeyi bilmek istiyordum.

 

"Efendim, lütfen beni tutuklamayın. Size yemin ederim tek amacım araştırma yapmaktı. İsterseniz kaydı silip buradan giderim. Araştırmama uzaktan devam ederim. Lütfen iş karakola taşınmasın."

 

Adam biraz bekledi ve sözlerimdeki samimiyeti ölçtü. Hemen ardından ellerimdeki kelepçeyi çözmesiyle derin bir nefes aldım.

 

"Araştırmana uzaktan devam edeceğini söyledin. Neden bu konuyla bu kadar ilgileniyorsun?" Bunu merak edip sorması benim için büyük bir üstünlüktü. Aşırı ilgimi belli etmeden cevap vermeye çalıştım. "Efendim, benim işim bu. Araştırırım ve bulduğum ilgi çekici şeyleri haber yaparım. Bunun için maaş alıyorum."

 

"Belki. Ama bu söylediklerin evime girmek için anahtar çıkartıp, ses kaydında dinlediğim en ince ayrıntıları bile düşünen biri için yetersiz." Hayretle duraksadım. Anahtar çıkarttığımı nasıl çözmüştü? Heyecandan dolayı anahtarı tam gömememiş olmam olasıydı.

 

"Anahtar çıkartıp evinize girmeme rağmen beni bırakmanızı sağlayan etken nedir?"

 

Tek kaşı havaya kalkarken eli beline gitti. "Seni bıraktığımı kim söyledi?" Endişem kendini yeniden gösterirken belinden silahını çıkarıp kafama dayamasını bekledim. Oysa sadece telefonunu çıkartıp fotoğrafımı çekti. "Ne yapıyorsunuz?"

 

"Seni karakola götürmeyeceğim ama bırakmam için kim olduğunu bilmem lazım. Ayağa kalk ve yürü." Dediğini yaptım. Beni karakola götürmemesi yeterliydi. Nereden araştırırsa araştırsın sıradan bir gazeteci olduğumu görecekti.

 

"Araştırmanız bittikten sonra eğer sizi de rahatsız etmeyeceksem kısa bir soru-cevap yapabilir miyiz? Bilmek istediğim şeyler var."

 

"Beni rahatsız edersin." diyerek terslenmemin ardından çenemi kapadım ve buradan ayrılmayı bekledim. Beni arka bahçesinde duran çardağa yönlendirdi. "Otur ve bekle." diyerek biraz uzaklaştı ve çalan telefonunu açtı. "Nedir?" diyerek karşı tarafı dinlemeye başladı. "Tamam, anladım. Sağ ol." diyerek telefonu kapattı ve bana döndü.

 

"İclal İlhanlı. Sana bir teklifim var. Duymak ister misin?"

 

Şaşkınlıkla duraksadım ve hemen ardından kafamı salladım. "Tabii ki efendim." Karşıma oturdu ve en başından beri elinde tuttuğu kaydı çalıştırdı. "Bu kayıt amatör birine göre fazla güzel bir çalışma. Seninle iş birliği yapmak istiyorum. İstediğin soruları sor. Cevaplarını al. Böylelikle birinci ağızdan bilgi alarak doğru ve başarılı bir haber yapabilirsin. Sonrasında da öğrendiğin her şeyi benimle paylaş. Ne dersin?"

 

Daha önce hiç bir hatam elime böyle bir fırsat doğurmamıştı. Sevinçle kafamı salladım. "Tabii ki. Teklifinizi kabul ediyorum. Çok teşekkür ederim, efendim. Bu benim için çok büyük bir fırsat. Bu olayı çözmeyi bende en az sizin kadar istiyorum." derken aklımda sadece ondan alacağım bilgiler vardı. Kırdığım potu onun sorusuyla fark ettim. "Bu iş için neden bu kadar heveslisin?" derken benden şüphelenmeye başladığı ortadaydı. Etrafıma bakınırken tatmin edici bir cevap arıyordum. "Dediğim gibi, bu benim işim-"

 

"Eğer tek bir hatanı görürsem kaybettiğin tek şey bu fırsat olmaz, anlatabiliyor muyum?" diyerek tehdidiyle kesti lafımı. "Şimdi bana bu işi gerçekten neden istediğini söyle."

 

Neyse ki bildiklerinin, bilmediklerinden az olması işime gelecekti.

 

"Pekala. Fakat bunun aramızda kalmasını istiyorum. Sonuçta işimle kişisel hayatımı karıştırıyor olmam patronlarımın hoşuna gitmez." dediğimde kafasını salladı. "Tabii ki. Devam et."

 

"Eşiniz ve çocuklarınız başından vurulmuş. Bu bir insanın ölmesi için yeterliyken katil, aynı zamanda ellerine de bir kurşun harcamış. Ellerindeki kurşunların muhtemel nedeni bir imza bırakmaya çalışması. Amacı neyse onun için bir gösteri de yapmış olabilir. Benim kanaatimce bir imza bıraktı. 'Bunu da ben yaptım' dercesine." dedim ve duraksadım. Kaç sene geçerse geçsin anlatırken nefesim kesiliyordu, acımı gömemiyordum.

 

"Bunu da derken, on üç sene önce hem başından hem de ellerinden vurulmuş olarak bulunan anne ve çocuğundan mı bahsediyorsun?" Başımla onayladım. "Tanıyor muydun?"

 

"Ailemdi."

 

Dolan gözlerim yüzünden seçemesem de şaşırdığını anlamıştım. Duraksadı. Ardından "Doğru, soyadlarınız aynı." diye mırıldanarak ne yapacağını bilemiyor gibi etrafına bakındı. Konuşarak ortamdaki acı havayı dağıttım.

 

"Bir gün dışarıdan eve döndüğümde onları yataklarında ölü buldum. Günlerce şokta kaldım. Aklım başına geldiğinde fark ettiğim tek şey bu detaydı. Neden ellerinden vurmuştu? Başından vurup öldürmesine rağmen, ellerinden vurmak onun için ne anlama geliyordu? Kendimi bildim bileli bu olayı çözmeye çalışıyorum. Yıllar sonra aynı cinayetin gerçekleşmiş olması bana ikinci bir kapı açtı. Bu işe olan ilgim bu yüzden. Umarım beni anlamışsınızdır."

 

"Anladım, fakat cinayetler arasındaki benzerlik bize kesin bir sonuç vermiyor. Aynı kişi olabilir, onun yanındakilerden biri olabilir ya da cinayet hakkında bilgisi olup suçu ona yıkmaya çalışan biri olabilir. O zamanla şimdiki delilleri bir tutmak bizi yavaşlatır. Olaya objektif bakıp bir şüpheli dahi olsa yakalasak, bu bizi senin aradığın adama da götürebilir. Anlayacağın olayı kişiselleştirmen işimize gelmez, bu konuda seni uyarıyorum."

 

"Tamam efendim. Dikkat edeceğim. Şimdi isterseniz soru-cevap kısmına geçelim. Not almak için de kayıt cihazımı verirseniz çok sevinirim." diyerek elimi uzattım. Oysa masada duran kayıt cihazını bana fırlatmayı tercih etti. Yüzüme santimler kala kayıt cihazını tuttum. Bu sırada O ayağa kalktı.

 

"Şimdi değil, emniyete gitmem gerek. Öğlen saat 2 senin için uygunsa emniyete gelebilirsin."

 

"Ama-"

 

Lafımı keserek yürümeye başladı. "İşim var, söylediğim saatte müsait değilsen sen bana bir saat söyle. Ama şimdi olmaz. Gitmem gerek."

 

"Benim için her saat uygun efendim. Nasıl isterseniz." diyerek ona karşı çıkmamaya çalıştım. Oysa ki stres tüm bedenimi sarmalamıştı.

 

"Tamam öyleyse, emniyette görüşürüz. Geldiğinde beni ara ki içeri girebilesin." diyerek bana kartını uzattı. Alarak "Teşekkürler efendim." dedim. Bu sırada arabasının yanına kadar gelmiştik. Kapıyı açarken gitmesini bekleyen bana döndü ve "Bana sürekli olarak 'efendim' demeyi bırak. Evine girmek için anahtar yaptırdığın adamın ismini bilmiyor musun?"

 

Yüzüme istemsizce bir sırıtma oturdu. Mırıldandım. "Cihan SANCAKLI."

Binadaki anahtar.

 

"Annenizin kızlık soyadına kadar ezberimdesiniz." dediğimde arabasına binmiş, açık camından bana bakıyordu. "Güzel, umarım beni pişman etmezsin." diyerek arabasını çalıştırdı. Gülümseyerek başımla selam verdim. Beni yalanlarımla baş başa bırakıp uzaklaşan adamın arkasından bakarken yüzümdeki gülümseme soldu. "Umarım sizi pişman edeceğim gün, günümüze çok uzaktır."

 

Kendi arabama doğru ilerlerken çalan telefonu duyarak hızlandım. Arabanın içinden telefonumu alarak açtığım zaman karşı taraftan yükselen bağırış kulaklarımı tırmaladı. "Onlarca kez aradım. Yine mi telefonunu yanına almadan gittin? Bu nasıl bir sorumsuzluk böyle?"

 

"Bağırman bitti mi? Onunla iş birliği yapacak olmamdan mı başlayayım yoksa bugün binaya gidecek olmamdan mı?"

 

Karşı taraftan uzun bir süre ses gelmedi. Ben telefonu kapattığını düşünürken o "Sen ne yaptın? Bütün şüpheleri üstüne-" boş endişesine son vermek için lafını kestim.. "Ben değil, o istedi. Merak etme benden şüphelenmiyor. Her şeye inandı. İş birliği teklif etti. Bulduklarımı ona anlatmam karşılığında bildiklerini bana anlatacak. Bu güzel bir gelişme, öyle değil mi?"

 

İçimdeki azap bunu terslerken bir yandan da işime nasıl yarayacağını düşündüm. Daha ilk günden binaya girecektim. Bu aylar süreceğini sandığım bir parçaydı.

 

"Evet, eğer doğru kullanabilirsen güzel bir gelişme. Ne olursa olsun Cihan Sancaklı'yı hafife almak sonumuzu getirir. Belki de bir tuzağın içine çekiliyorsun. Bunu atlayamayız." dedi ve telefonu kapattı. Derin bir nefes alarak arabaya bindim ve alnımı direksiyona dayadım. Umarım hem kendim için hem de onun için iyi bir son olurdu. Ailesinin katilini bulmayı sonuna kadar hak ediyordu. Ne olursa olsun onun yoluna taş koymayacaktım. Kim ne derse desin.

 

Ama onu pişman edeceğim kesindi.

 

 

Loading...
0%