Yeni Üyelik
9.
Bölüm

7. Bölüm (Hayat Garip)

@betulbasndrglu

"Hayat garip

Bi' gün köşeye sinmiş ağlıyo

Bi' gün yaşlı güneşe sinirlenmiş bağırıyo

Bi' gün hayallerini toparlayıp, kapıyı çekip çıkmış

Sonra dönmüş arkaya sümkürerek bağırıyo

 

Garip bu hayat"

 

(Gülce Duru/Ozbi)

 

*****

 

 

 

"Baba mı?!"

 

Fısıldayışım yüzüme korkumun rüzgarıyla çarptı. Şok olmuş bedenim hareket edemezken bir sonraki perdeyi seyretmeye başladım. Sancaklı Ata'yı koltuğa oturtup "Kardeşim, iyi misin?" diye sordu. O da en az benim kadar şaşırmıştı.

 

 

Öldürdüğüm adamın Ata'nın babası olduğunu bilemezdim. Pişmanlığım dört bir yanımı kuşatmıştı. Sessizce olacakları izlemeye devam ettim. "Bu nasıl olur? Onu nasıl öldürebilirler?"

 

Önce vurup ardından patlatarak.

 

"Henüz araştırma yapmamışlar. Sadece teşhisi koyabilmişler. İçinde olduğu mekan,-" diyerek bana baktı. Dolu gözlerimi kaçırarak bahçeye baktım. Hayatımda tereddütsüz yaptığım en büyük hatamdı bu. "-patlatılmış."

 

 

Ata'nın acıyla haykırmasını bekledim. Belki ağlamaya başlayabilirdi. Belki de sinir krizi geçirip ardından yere yığılırdı. Bekledim. Bunlardan birinin olmasını bekledim. Ama olmadı. Hiçbiri.

 

Verdiği tek tepki kafasını ellerinin arasına alarak "Başaramadım." demek oldu. Anlamadım. Sancaklı'ya dönüp bir ipucu yakalamaya çalıştım. O zaten bana bakıyordu. Benim de ona bakmamla ayağı kalktı ve içeriyi işaret etti. Birlikte mutfağa geçtik. "Neler oluyor?" diye sordum. "Neyden bahsetti?"

 

"Babası öldüğü için üzgün değil. Babasının sakladığı annesini bulamadığı için üzgün."

 

 

Açılan ağzımla "Nasıl yani?" diye sordum. Zihnim karmakarışıktı. Babasının ölümüne üzülmeyecek kadar mı nefret ediyordu ondan? Belki de ölümü çoktan hak etmişti. "Babası Ata on yaşındayken onu akrabalarına bırakıp annesiyle ülkeyi terk etmiş. Zorla götürmüş desek daha doğru olur. Ata o adam yüzünden annesinden ayrı büyüdü. Bir süre sonra ülkeye geri döndüler. Ata annesiyle görüşme fırsatı yakaladı. Ama bu sadece bir kaç gün sürdü. Harun rahat durmadı, onları bir daha ayırdı. O günden beri Ata annesini görmedi. Yerini bulmak için operasyonlar düzenledik ama bulamadık. Yerini Harun'dan başka kimse bilmiyor."

 

 

"İnanamıyorum. Neden yaptı bunları? Bu nasıl bir kin?" derken tek pişmanlığım, bu yolda önlerine taş koymuş olmamdı.

 

"Annesiyle aralarındaki bir mesele. Ata bile bilmiyor." Kafa sallayarak bakışlarımı ondan çektim. O da Ata'nın yanına geri döndü. Düşünmeye başladım. Cebimde ailemin katiliyle iş birliği yapan kişilerin isimleri vardı. Ama şu an öncelikle araştırmak istediğim şey, Ata'nın annesiydi. İçlerinde Harun'a en yakın olan bendim. Ayrıca adamlarından hiçbiri benim yaptığımı bilmiyordu. Başarabilirsem, Ata'dan çaldığım fırsatı ona altın tepsiyle sunmuş olurdum. Yıktığım umutlarını ellerimle gerçeğe dönüştürebilirdim. Hızlıca telefonumu çıkartıp Fikret'i aradım. Son anda açarak "İclal, çok kötü şeyler oldu." dedi ve arkadan gelen seslere karşı daha da bağırdı. "Birisi odaya patlayıcı koymuş. Patronun odasına. Öldü, İclal. Öldürdüler."

 

Şaşırmış gibi yaparak kısık sesimle "Ne diyorsun sen Fikret? Nasıl olur bu? Patronu nasıl öldürürler?"

 

"Oldu işte İclal. Mekanda polisler var şimdi. Araştırıyorlar. Ben diğer mekana geçiyorum. Sabah sende gel. Konuşalım." derken sesler rüzgardan dolayı boğuk boğuk geliyordu. "Tamam, geleceğim. Adresi mesaj at." diyerek telefonu kapattım.

 

Adres elime ulaştığında, sabah buradan nasıl çıkacağımı düşündüm. Uzun süreli olarak çıkmam gerekiyordu. Kimseyi tehlikeye de atamazdım. Tek çarem ne olursa olsun Sancaklı'yı ikna etmekti. Bunun için dualar sıralarken salona geçtim. "Abi, anlamıyorsun. Artık hiç şansım kalmadı. O adam biliyordu sadece yerini. Biz bunu seninle öğrenmedik mi? Şimdi bana ne umudundan bahsediyorsun? Hangi umut annemi bana getirecek?"

 

 

"Hiç kaybetmediğin umut." dediğimde ikisi de bana döndü. Ata'nın yüzündeki acının sebebi bendim. Mutluluğunun da sebebi ben olacaktım.

Annesini bulup getirecektim. Ama önce onu toparlamam gerekiyordu.

 

"Hiç kaybetmediğin umudun sana istediğin her şeyi getirir. Çünkü sen umudunu kaybetmeyerek, yolundan şaşmamış olursun. Ama böyle yaparak vazgeçiyorsun. Yapma, illaki bir başkası da biliyordur yerini. Kimse böyle uzun süreli bir alıkoymayı tek başına yürütemez. Yardım aldığı, 'göz kulak ol' dediği birisi olmak zorunda. Biz de onu bulacağız. Ama sensiz olmaz. Toparlanman gerek."

 

Tek tonda konuştuklarımı dinledi, önce kaşları çatıldı. Ardından bana hak vermiş olmalı ki bakışları hafifledi ve "Senelerdir onu arıyorum, İclal. Senelerdir. Bunun ne demek olduğunu en iyi siz biliyorsunuz." dedi. Sancaklı ile göz göze geldim. Acımız birdi, bu doğru. Ama biz yolunu yürüdüğümüz kişileri çoktan kaybetmiştik. Ata'nın ise hala bir şansı vardı.

 

 

"Biz senin yanındayız." diyebildim sadece. Babasını öldürmüş olduğumu unutmaya çalışıyordum. Ailemin katilini öldürmüştüm, çünkü hak etmişti. Buna kendimi bile inandırmam gerekiyordu yoksa onları kaybederdim.

 

Ata "Teşekkür ederim." dedi ve ayağı kalkıp bana sarıldı. Bunu beklemediğim için şaşkınlıkla kollarım havada kaldı. Sancaklı da ayağı kalkıp onun sırtını sıvazladığında benden ayrıldı ve ona sarıldı. Gerçekten desteğe ihtiyacı vardı.

 

 

Sancaklı'dan ayrılıp yüzünü ovuşturdu ve "Ben eve geçiyorum. Yarın haberleşiriz." diyerek salondan çıktı. Sancaklı hızla arkasından gitti ama Ata çoktan evden çıkmıştı. Kapanan kapıya bakan Sancaklı başını eğerek olduğu yerde durdu. Yalnız kalmak istediğini biliyordu ama yine de aklı kalıyordu işte.

 

 

"Yarın daha sakin olacaktır. Merak etme, her şey yoluna girecek. Onu bulacağız." Bana döndü. Kafa sallayarak beni onayladı ve yanıma yaklaştı. "Senin gazetecilik işi ne oldu? Bizim yanımızda olurken patronların sorun çıkartmasın." dediğinde yüzümdeki ifade soldu ve donuk bir şekilde "İstifa ettim ben. Sorun olmaz." dedim. Patron deyince aklıma gelenler beni karanlığa sürüklüyordu.

 

Sancaklı'nın şaşıran yüzünü izledim. "Neden?"

 

"Yanından ayrılmamam gerekiyor. Unuttun mu?"

 

"Bu yüzden mi? İyi de ben sana eşlik ederdim."

 

"Tek sebebi bu değil. Artık gerek görmüyorum. Yeteri kadar birikmişim var zaten. En azından katili bulup yolumuza gidene kadar beni idare eder." derken asla edinmediğim bir meslekten ayrılışıma bahane bulma hızım, takdir edilesiydi.

 

İfadesi sertleşti, verdiği tepkiye şaşırarak kaşlarımı çattım. Sinirini gizlemek için hızlıca konuştu. "İşinden bu kadar kolay mı vazgeçiyorsun?"

 

"Bu hayatta ki tek amacım ailemin katilini bulmak. Gerisi zerre umurumda değil." derken bende sinirlenmiştim. Ani iniş çıkışları anlamsızdı.

 

"Anlıyorum. Yolumuza bakalım o zaman." dedi ve odasına girerek kapıyı sertçe kapattı. Sıçrayarak geri çekildim. Neye kızmıştı şimdi bu?

 

 

Umursamamaya çalışarak odama çıktım. Tek düşünmem gereken şey yarın evden nasıl çıkacağımdı.

 

 

 

*****

 

 

Uyandığım da saat ondu. Uzun zamandır böyle çok uyumamıştım. Aşağıdan gelen seslerle hızlıca üzerimi değiştirdim ve odadan çıktım. Sancaklı mutfaktaydı.

 

"Günaydın." dediğimde bana bakmadan karşılık verdi. "Günaydın."

 

"Nasılsın?" dediğimde bana döndü ve bir kaç saniye yüzüme baktı. "Ne kadar iyi olunursa. Sen?"

 

"Ne kadar iyi olunursa." diyerek masaya oturdum. Çayımı yudumlarken "Ata ile konuştun mu?" diye sordum.

 

Tostumu önümdeki tabağa bırakıp karşıma oturdu. "Evet, emniyetteymiş. Bulunan delilleri kontrol ediyor." "Bizde gidecek miyiz?"

 

"Hayırdır? Yine mi gelmek istemiyorsun. Öyleyse evde kalabilirsin." Ağzıma götürdüğüm lokma havada kaldı. İstediğim buyken, bunu teklif ediyor oluşuna kırılacağımı düşünmezdim. Mesafeli bir sesle "Beni korumaktan vaz mı geçiyorsun?" diye sordum. Bana bakmadı. "Sen istemiyorsun." dediğinde kaşlarım çatıldı ve elimi masaya yaslayarak hafifçe öne eğildim. "Neden bahsediyorsun?"

 

Bu sefer gözlerime baktı. Biraz bekleyip "Boş versene. Kendi yollarımızda ilerlerken daha iyi olduğumuzu fark ettim. Eve bir sürü adam dikeceğim. Ve gidip işlerimi halledeceğim. Uygun mu senin için?" diyerek önüne döndü. Ben tek kelime edemezken burnumdan aldığım hava yetmedi, dudaklarım aralandı. Neden böyle davrandığını sorgularken işime gelmiş olmasına sevinemiyordum. "Ben-" diyecektim ki aniden masadan kalktı ve mutfaktan çıkarak odasına girdi. Hiçbir şey yapamadan öylece durdum. Bir kaç saniyenin ardından dış kapının sesi kulaklarıma doldu. Gitmişti.

 

Beni yalnız bırakıp gitmişti. Dolan gözlerimin buğusu beni kendime getirirken masadan kalktım ve odama çıktım. Çantamı ve ceketimi alarak aşağı geri indim. Yanan çayın altını kapatıp masayı öylece bıraktım ve dış kapıya ilerledim. Fakat gördüğüm onlarca polis kapıyı hızla kapatmama sebep oldu. Demek çoktan görevlendirmişti. Beni yanında götürmemek en başından beri aklındaydı.

 

Sinirle salona girdim. Arka çıkışı kontrol ettim, henüz adamlar buraya gelmemişti. Koşarak arka kapıdan çıktım ve evden uzaklaştım. Beni gözden çıkarması bu kadar kolaydı demek. Akan yaşımı silip "Saçmalama." dedim kendi kendime. Bu yaş anlamsızdı. Bu hayal kırıklığı anlamsızdı.

 

"Taksi!" diye bağırırken sesim gereğinden yüksek çıktı. Yanımdan geçen insanlar bana bakınca daha da sinirlendim. Hızla taksiye bindim ve adresi verip arkama yaslandım. Zihnimdeki gereksiz düşünceleri susturmak için radyoda çalan şarkıya kulak vermeyi denedim. "Hayat Garip" şarkısı çalıyordu. Adrenalin eşliğinde yükselen omuzlarım yavaşça çökerken yerime daha da sindim. Neden böyle davranmıştı bana? Oysa ki benden rahatsız olmadığını söylemişti. Fark etmeden bir hata mı yapmıştım? Belki de Ata'nın meselesine ortak olmamdan hoşlanmamıştı. Ama ne vardı ki bunda? Yardım etmek istiyordum sadece. Bilmeseler de bu işin sorumlusu bendim ve telafi etmek istiyordum.

 

 

Harun'u öldürdüğüm an zihnimde tekrar canlandı. Gözlerimi sımsıkı yumdum ve bunun geçmesini bekledim. Silahın akıttığı kan, mekandan yükselen alevler...

 

Kulaklarıma dolan sesle gözlerimi araladım. "Hanımefendi, iyi misiniz?"

 

Cevap veremedim. Adam tekrarladı. "Hanımefendi?"

 

"Evet, iyiyim." derken sesim titremişti. Boğazımı temizledim. Adam "Verdiğiniz adrese geldik." dediğinde "Teşekkürler." diyerek parasını ödedim ve arabadan indim.

 

 

Derin bir nefesle ciğerlerimi doldururken gözlerimi sildim ve tam o sıra da Fikret karşıma çıktı. "İclal, gelirken ararsın sanıyordum." dediğinde hızla bir cevap buldum. "Patronun ölmüş olduğuna hala inanamıyorum. Aklım başımda değil."

 

"Anlıyorum, bende seninle aynı şekildeyim. Hadi içeri girip orada konuşalım." dediğinde onaylayarak ona eşlik ettim. Bir daireye girdik. İçerde kimse yoktu. "Adamlar nerede?" diye sordum. "Olayı araştırıyorlar. Patron 'bana bir şey olursa bu odayı yok et' demişti. O yüzden ben buraya geldim." dediğinde şaşırmıştım. Ne vardı ki bu kadar önemli?

 

"Neden istedi bunu?" dediğimde bir dosya odasına girdik. Omuzlarını silkip "Bende tam olarak bilmiyorum. Çok önemli birinin bilgileri varmış. Sakladığı birinin bilgileri. Sadece bunu biliyorum." diyerek bir çakmak çıkardı. Panikle "Dur!" diye bağırdım.

 

 

O da panikledi. Hemen çakmağı söndürüp "Ne oldu?" diye sordu. Konuşamadım. Aklımda ki diyaloğu sürdürmekle meşguldüm. Olabilir miydi gerçekten? Bu kadar çabuk ulaşmış olabilir miydim Ata'nın annesine?

 

"Ben-" derken mantıklı bir cevap arıyordum. Ne olursa olsun Fikret'te patronun adamıydı ve ona ihanet etmeyi seçeceğini sanmıyordum. Hele de buraya ölmesi durumda yapması gereken şey için geldiyse...

 

"Ben de patronla bu konu hakkında bir şey konuştum. Eğer bahsettiğimiz aynı kişiyse onun dosyasını bulmam gerek."

 

"Tamam, ama o olduğunu nereden anlayacaksın? Ayrıca sana ne söyledi?"

 

"Dosyanın ailemin katilini bulmam için işe yarayacağını." dediğimde Fikret gülümsedi. "Bu çok iyi bir şey. Katile bir adım daha yaklaşacaksın. Hadi bakalım o zaman." dedi. Bir insanın kalbi temizse, neye bulaşırsa bulaşsın temiz kalıyordu. Fikret buna örnek bir adamdı. Umarım bir gün ona teşekkür etmek için doğruları anlatabilirdim.

 

"Tamam, aradığımız kişi bir kadın. İsmini söylemedi. Sadece soyadının Güç olduğunu biliyorum. Bunu bilmemin yeterli olacağını söyledi." dediğimde Fikret kafa sallayarak dosyalara yöneldi. Bende aynı şekilde aramaya başladım. Bir saat geçti, Fikret elinde ki dosyayla çöktüğü yerden kalktı. "Neva Güç."

 

 

"İşte bu!" diyerek sevinç çığlığı attım ve Fikret'e sarıldım. "Teşekkür ederim, Fikret. Çok teşekkür ederim."

 

Gülerek sırtımı sıvazladı. "Rica ederim, ufaklık." Bende gülümseyerek ondan ayrıldım ve dosyayı elime alarak açtım. Neva Güç. Dosyanın ilk sayfasında kadının gülümseyen bir fotoğrafı vardı. Çok güzel biriydi. Mavi gözleri ve açık kumral saçları, hafifçe kırışan yüzüyle hoş bir olgunluk katmıştı. Arka sayfasını çevirdim, sadece bir adres ve bir numara vardı. Numaranın kime ait olduğunu bilmiyordum. Ararsam ne olur onu da bilmiyordum. En iyisi direkt adrese gitmem olacaktı.

 

 

 

Ama öncesinde Sancaklı ve Ata'ya haber vermeliydim. Bunu onlarsız başarmam mümkün değildi. "Benim gitmem gerek Fikret. Sen de son görevini yerine getirebilirsin. Tekrardan çok teşekkür ederim."

 

 

 

Ben çıkarken arkamdan seslendi. "Asıl ben teşekkür ederim."

 

 

****

 

 

"Ben geldim." diye seslenerek odaya girdim. Bilgisayar ekranına eğilmiş Ata ve masaya oturmuş olan Sancaklı hızla bana döndü. "Sen!" derken hayretle yerinden kalkan Sancaklı'ya göz devirerek Ata'ya ilerledim. "Eski bir gazeteci arkadaşım vardı. Onunla biraz araştırma yaptım. Ve elime bir adres geçti. Ne kadar doğru bilmiyorum ama bakmaktan zarar gelmez." derken elimde tuttuğum şeyin gerçekten de annesinin adresi olduğunu söyleyemezdim. Silinemez bir şüpheye düşerlerdi.

 

 

Ata şaşkınlıkla "Kim bu arkadaşın? Nasıl oluyor da bizim bulamadığımızı buluyorsunuz?" derken sorduğu sorunun cevabıyla ilgilenmediği çok belliydi. Adresi elimden büyük bir coşkuyla çekti.

 

"İsmini kullanmamı istemedi. Sanırım siz, doğru yere bakmıyordunuz. Bizim işimiz bu, en bakılmayacak yerlere bakmak. Korku filmlerinde neden önce araştıranlar ölür sanıyorsun?" dedim ve gülerek saçlarımı geriye ittim. Keyiflenmiştim. Bir an önce Ata'nın annesine kavuşmasını istiyordum.

 

Arkamdan bir ses yükseldi. "İclal!" Bana sinirle sesini yükselten Sancaklı'ya meydan okuyan suratımla döndüm. "Bana sakın kızmaya kalkışma! Ben sadece yardım etmek istiyordum. Bugün de seninle gelmemek gibi bir niyetim yoktu. Sana bu arkadaşımdan bahsedecektim. Ama sen, beni dinlemeden yargıladın. Şimdi sakın!" dedim ve ona doğru bir adım attım. Meydan okuyuşum onu daha da sinirlendirmişti. "Sakın bana hesap sorma!"

 

 

"Benimle böyle konuşamazsın!" diyerek kolumu tutan eline baktım. Alayla "Hadi ya." dedim ve ona geri döndüm. Öylesine sinirlenmişti ki! Ata olmasa kızaran suratını biraz daha izleyecektim.

 

 

"Abi, bir an önce şu adrese gidelim. Bırakın tartışmayı." dedi ve ortamızdan geçerek bizi ayırdı. "Hadi!"

 

 

Sancaklı bana bakmayı kesip hızla ceketini aldı. Yere düşen askının tiz sesiyle sıçradım. Sinirle ayağımı yere vurup arkalarından ilerledim. Çoktan emniyet kapısına gelmişlerdi bile. Sancaklı yan koltukta, Ata ise direksiyondaydı. Bende hızla arkaya geçtim. "Ekibe haber vermiyor musunuz?"

 

 

"Hayır, bu sadece ikimizin davası." diyen Ata'ya kafa salladım ve arkama yaslanarak dışarıya baktım. Kalbimdeki hareketlilik nefesimi hızlandırmıştı. Sakinleşmeye çalıştım fakat dikiz aynasından, alev çıkan gözlerini bana dikmiş birisi vardı. Ona bakmamaya çalışsam da en sonunda dayanamadım ve kafamı çevirdim. Gözlerimiz denk geldiği an hızla arkasını döndü ve "Evdekileri nasıl atlattın?" diyerek hesap sormaya başladı. Derin bir nefes alarak sakince konuştum. "Sen evden çıktıktan iki dakika sonra çıktım. Adamlar daha arka kapıya gelmemişti."

 

"Kaçmak için fırsat mı kolluyordun?"

 

"İşimize yarayacak bir şey bulmak için fırsat kolluyordum."

 

"Bu senin meselen değildi."

 

"Ama adresi ben buldum." diyerek burnumu havaya kaldırdım ve ona meydan okuyan bakışlarımı yineledim. "Orasını daha sonra konuşacağız zaten. Söylediklerine zerre inanmıyorum."

 

 

Bedenimi saran titremeyle bakışlarımı ondan çektim. Omuzlarım, kırılmışlıkla eğildi. Tepkim sessizlikken, içimde kırılan parçaların haddi hesabı yoktu.

 

 

 

Sustum, önüme dönüp camdan dışarıyı seyretmeye başladım. Söylediklerim zaten yalanken ne diyebilirdim ki? Bana nasıl güvenmezsin, mi? Bilmese bile bir çok sebebi vardı. Bu yüzden çıkıp da tek kelime etmeye hakkım yoktu.

 

Ama, işte...

 

 

"Abi, yapmayın." diyen Ata ile suskunluğuma eşlik eden Sancaklı önüne döndü. Sinirlenince ağzının ayarı olmuyordu. Bundan nefret ediyordum.

 

 

 

"Geldik!" diyen Ata ile Sancaklı belindeki silahı çıkardı. Ata'da arabanın göz bölümünden silahını çıkarınca bileğimdeki çakıyı kontrol ettim. Her ihtimale karşı bir silahımın olması lazımdı. Tam arabadan inecektim ki çoktan inmiş olan Sancaklı kapımı iterek çıkmama izin vermedi. Kilit sesiyle "Ne yapıyorsun sen? Çıkar beni buradan!" diye bağırdım. Resmen kapıyı üzerime kilitlemişti. Öfkem artarken bağırmayı sürdürdüm. "Aç şunu!"

 

 

"Sen gelmiyorsun. Biz bakıp geleceğiz." dedi ve ilerlemeye başladı. Yardım etmesi için Ata'ya baktım fakat o çoktan evin bahçesine girmişti. "Aptal!" diye bağırdım,sinirimi koltuğa vurarak çıkartmaya çalışırken. Beni resmen arkada bırakmıştı!

 

Öfkemi besleyen bir kaç dakika geçti. Tırnaklarımı yerken Sancaklı'dan nasıl intikam alacağımı düşünüyordum. Bu yaptığını ödetmeliydim!

 

Ben bunları düşünürken kulaklarıma dolan silah sesi ile sıçradım. Neler oluyordu? Silah sesleri çoğalırken evin bahçesinde var gücüyle koşan bir Sancaklı gördüm. Bağırışı bana bile ulaşırken daha fazla duramadım. Koltukta geri çekilerek ayağımı cama vurdum. İkinci vuruşumda tuz buz olan camdan parçalanan tenimi umursamadan çıktım. Ayaklarım adeta yerden kesilircesine koşuyordum. Görüş açımda ne Ata vardı ne de Sancaklı. Silah sesleri de kesilmişti. Dikkatle eve girdim. Kimse yoktu. Üst kattan gelen boğuşma sesleri ile hızla yukarı çıktım. Ata bir adamın altında,yüzüne gelen yumrukları savurmaya çalışıyordu. Bağırarak dikkatini üzerime çektim. Adam bana döner dönmez yüzüne indirdiğim tekme,saf dışı bırakmama yetti. "İclal. Annemi götürüyorlar. Gördüm onu,buradaydı. Götürüyorlar." diye sayıklayarak ayağı kalkmaya çalışan Ata'ya yardım ettim. Panik ellerimi titretirken mantığımı kaybetmemeye çalışıyordum. "Nerede? Nereye götürdüler? Söyle."

 

 

Sorumla birlikte koşmaya başladı. Bende peşinden koşmaya başladım. O sıra da aklımda başka bir soru belirdi. "Cihan nerede? O iyi mi?"

 

 

"O annemin peşinden gitti. En son gördüğüm de arka kapıdan çıkıyordu." Tam arka kapıdayken kurduğu cümle daha da hızlanmama sebep oldu. Koşarak etrafa bakındım. "Kimse yok burada!" die bağırırken kendi etrafımda dönüyordum. Ata ise sayıklıyordu. "Götürdüler. Yine gitti. Bulamadım." Yanına ilerledim ve kollarından tutarak onu sarstım. "Ata,kendine gel! Bulacağız onu. Kendine gel!"

 

 

Tam bu sıra da evin ön tarafından bir ses yükseldi. "Cihan'ın sesi bu." dedim ve 'artık dur' diye bağıran bacaklarımı koşmaya zorladım. Ata ile hızla ön tarafa geçtik. Evin içine birileri giriyordu. Fakat benim dışarıda farkettiğim detay ile Ata'yı durdurdum ve "Ata,şu kadın mı? Şuraya bak,arabaya birini bindiriyorlar!" diye bağırdım. Ata hızla gösterdiğim yere baktı. "Anne!" deyişi acı dolu sesini havaya kattı,esen rüzgarla etrafa saçılan çaresizlik dört bir yanımızdaydı.

 

Onun bağırışıyla adamlara direnen kadın arkasını döndü. Dünya bir kaç saniyeliğine dururken kadının dudaklarını okudum. "Oğlum." dedi ve yüzündeki buruk gülümsemeyle onu arabaya bindirmeye çalışan adamlara yenildi. Bu sefer gerçekten elimizden kaçıyordu. Buna izin veremezdim. Şoka girmiş Ata'dan önce davranarak belindeki silahı çıkardım ve arabanın lastiklerine ateş ettim. Sönen lastikler bize zaman kazandırırken "Cihan! Buraya gel! Yardım et!" diye haykırdım,kaç kişi olduklarını anlamadığım adamlar üstümüze koşarken. Ata bağırışımla kendine geldi. Üzerine atılan adamı tek yumruğuyla yere sererken "Geldim,anne! Geldim!" diyerek ona koşmaya başladı. Önüne çıkanları öyle bir hiddetle savuruyordu ki,saniyeler sonra annesine kavuşmasını izledim.

 

 

Şükürler olsun,Allahım!

 

 

"Oğlum." diyen kadının hıçkırıkları artarken Ata'da ağlamaya başladı. "Canım!" diyerek saçlarını öptü, seneler sonra kavuştuğu annesinin. Bu öylesine güzel bir andı ki, hiçbir şey bozmasın istedim. Böyle kalsınlar, kimse bir daha onları ayıramasın istedim.

 

 

 

Ama hayat, garipti. Köşeye sinmiş ağlarken, sana istediğini vermezdi.

 

 

 

Ata'nın başına dayanan silah kötülerindi. Ve kötüler de bize istediğimizi vermezdi.

 

 

 

"Kadını bırak!" dedi ve silahın tetiğini indirdi. Ata yavaşça annesinden ayrılırken eliyle onu arkasına aldı ve başına dayanan silaha doğru bir adım attı. "Annemi bırak,beni al."

 

 

"Ya da ikinizi birden." diyerek Ata'nın başına vuran adam bana döndü. "Şunu üçleyelim."

 

 

 

Dehşet dolu saniyeler içinde arkamdan dolanan kollar, beni de karanlığa çekti. Aklımda ki onlarca düşünceden biri, son düşüncem oldu.

 

Sancaklı'ya ne olmuştu?

 

 

Loading...
0%