Yeni Üyelik
1.
Bölüm

Rüya Diyarı

@betulfdnr

Başlama tarihinizi yazmayı unutmayıınn...❤️

Uykuya daldığın zamanki gördüğün tüm o görüntülere, düşlere; hissettiğin tüm o duygulara Rüya Diyarında can verildiğini biliyor muydun? Tüm rüya perileri zaman bilmeksizin senin uyumanı bekliyor ve uyuduğunda hemen zihninin içine giriyorlar. Rüyaları hazırlarken geçmişine ve gün içerisinde neler yaşadığını da incelerler. Onlar mükemmelliyetçi perilerdir. En ufak hataları asla affolunmaz ve bunun karşılığında kabus kuyusuna bir daha dönmemek şartıyla gönderilirler.

Rüya Diyarı renklere önem verilmesiyle bilinir. Başka diyarlardan gelen krallar, kraliçeler burayı övmeden, renklerin canlılığına hayran olduklarını belirtmeden geri dönmek istemezler. Rüya Diyarına adeta taparlar.

Rüya Diyarı diğer tüm krallıklar içinde çok önemlidir çünkü uykunun ve dinlenmenin temeli buradan geçer. Nasıl bir canlı olduğunuzun bir önemi olmaksızın güzel rüyalara herkesin ihtiyacının olduğu apaçık ortadadır. Hepinizin iyi uyuması ve güzel rüyalar görmesi dileğiyle...

🖤

Kraliçe Nora, ihtişamlı sarayının içerisinde dolaşırken etrafta işlerle ilgilenen perileri de incelemeyi ihmal etmiyordu. Tüm perilerinin sorumluluk sahibi olduğunu biliyor fakat bir yönetici olarak her zaman disiplinli olması gerektiğinin de farkındaydı. Disiplin ve kurallar ne olursa olsun toplu yerlerde önem arz ediyordu. Bu yüzden oğlu Axs ve kızı Lilis'i de sıkı bir eğitimle büyütmüştü. Rüya Diyarı'nın varlığı asla küçümsenecek bir şey değildi. Nerdeyse tüm dengeyi rüyalar sağlıyordu. Canlıların psikolojisi, hayat enerjisi, duyguları... Onların sorumluluğundaydı.

Kraliçe kendiyle ve perileriyle gurur duyarken yardımcısı peri Els, Kraliçe Nora'nın yanına endişeli bir şekilde varmıştı. Vücudu titriyor , bakışları korku doluydu. Kraliçe Nora yardımcısı Els'in neden bu halde olduğuna anlam veremiyordu. Ona ne olduğunu soracakken Els'in saçları canlılığını yitiriyor, rengini kaybetmeye başlıyordu. Sapsarı, güneş gibi parlayan saçları yavaş yavaş griye dönüyordu. Teni beyazlıyor, gözleri Rüya Diyarı'nın alışık olmadığı renge, siyaha bulanıyordu.

Kraliçe, peri Els' in neden böyle olduğunu anlayamıyordu. Els ağzını açmış tam konuşacakken sarayın dışından çığlık sesleri gelmeye başlamıştı. Kraliçe, Els'in yanından hızla uzaklaşarak saraydan çıktı. Tüm periler gökyüzüne bakarken renklerini kaybettiklerinin farkında değillerdi. Kraliçe, daha ne olduğunu anlayamadan sarayın etrafında uçan Enops Kuşu'nu gördü ve o an hatıralar yavaşça zihnine akmaya başladı. Geçmiş sanki vücudunu zehirliyordu. Tahmin ettiğinin gerçek olmamasını istediği için gözlerini sımsıkı kapatmış içinden gördüklerini inkar ediyordu.

Kraliçe, gözlerini açtığında perilerin etrafında toplandığını ve direkt ona baktıklarını gördü. Perilerin donuk ve simsiyah bakışları kraliçenin içine korku tohumu yerleştirmişti. Enops Kuşu'nun tek bir anlamı vardı : yıkım.

Nora, perilerini Enops Kuşu'nun hakimiyetinden kurtarmak için her zaman yanında taşıdığı rüya tozunu etrafa saçtı. Rüya tozuyla kendine gelmeye başlayan periler, kraliçenin önünde hemen eğildiler. İçlerinde korku olsa da kraliçelerine güveniyorlardı...

Kötü kral Kalox yeniden mi yıkıma başlayacaktı? Cezası ne kadar da çabuk bitmişti? Peki Kraliçe Nora, yıkıma karşı gelmeye hazır mıydı?

🖤

Bengü'den...

Hocanın vermiş olduğu matematik testini bitirir bitirmez izin alıp sınıftan çıktım. Sınıf aşırı sessiz olunca canım sıkılmıştı. Koridorda kameralarla bakışarak ilerlerken bahçeye çıktım. Hava gayet güzeldi. Bahçenin her yerini gören banka oturduğumda Tunç'un da dışarı çıktığını gördüm. Bana doğru gelirken yüzünde şapşal bir gülümseme vardı.

"Oturabilir miyim Bengü?"

"Tabii." Dediğimde gülümsemesi daha da genişlemişti. Tunçla çok fazla sohbetimiz olmamıştı ama onun iyi biri olduğu her halinden belli oluyordu.

"Erken çıktın sınıftan, sıkıldın mı?"

"Hayır, sorularım bitti. Hava da güzel." Konuşurken ona baksam da sözüm bitince etrafıma bakmaya başlıyordum. Dışarıda beden dersi olan iki sınıf vardı. İlerde basketbol oynayanları izlerken Tunç'un bana baktığını fark ettim. Bakışlarımı tekrar ona çevirdiğimde hâlâ bakmaya devam ediyordu.

"Yüzümde bir şey mi var?" diye sorarken elimle yüzüme dokunuyordum.

"Bir şey yok. Dalmışım sadece. Rahatsız ettim sanırım, kusuruma bakma." Sesi mahcup çıkmıştı.

Garip halleri vardı artık buna emindim. "Yok, sorun değil." Ayağa kalktığımda tekrar ona döndüm. "Ben kantine gideceğim, gelmek ister misin?"

Tunç, teklifimi duyunca hemen ayağa kalktı ve beraber kantine doğru ilerledik.

💭

Pencere kenarına yerleştirilmiş masalardan birine geçip oturduğumuzda bile ikimizden de ses çıkmıyordu. Varlığı beni rahatsız ediyor muydu? Bunu düşünmeme gerek bile yoktu çünkü rahatsız olsaydım benimle kantine gelmesini teklif etmezdim. Ah, ne kadar da zekiyim! Kendimi bu denli tanıyor olmam benim için büyük bir şey!
Sessizliğimizi en sonunda bozan Tunç olmuştu.

" Ne içmek istersiniz hanımefendi?" Centilmen bir şekilde sormasıyla dudaklarımdan dökülen minik kahkahamı tutamadım.

"Meyve suyu olabilir beyefendi." diye karşılık verdim, onun gibi.

"Hemen alıp geliyorum hanımefendi." deyip oturduğu sandalyeyi hafif ittirerek kalkıp yanımdan ayrıldı.

Kahverengi gözlerinde çeşitli duygular barındırıyordu sanki. Bazen ne yapacağını bilmez halde öylece kalabiliyordu. Sınıfta da pek aktif olduğu söylenemezdi. Benim gibiydi. Tunç'u düşünmeyi bırakarak bu sefer ellerimi incelemeye başlamıştım. Kalem tutmaktan acıyordu.

Ellerimi incelemeyi bırakıp pencereden dışarıyı izlemeye başladım. Kimi arkadaş grubuyla sohbet ederken kimi de oyun oynuyordu. Herkes mutlu görünüyordu.
Çok geçmeden Tunç geldi. Önüme aldığı meyve suyunu bırakıp yerine oturdu.

"Teşekkür ederim."

"Rica ederim."

Tekrardan sessizliğe bürünmüştük ki aniden kararan gözlerim ve ağrıyan başımla elimde tuttuğum içeceği yere düşürmüştüm. Ellerimle başımı tutmaya çalışırken daha da halsizleşip kendimi sandalyeye iyice bıraktım.
Tunç oturduğu yerden kalkıp endişeyle yanıma gelmişti.

💭

"Ne zaman uyanacak acaba?"

"Birazdan kendine gelir hayatım."

Gözlerimi araladığımda başımda dikilen ve benim için endişelenen annemle babamı gördüm.

"Çok şükür uyandı." Annem eğilip alnımdan öptükten sonra babama sarıldı.
"Ben dedim hanım, uyanır diye. Boşuna mı doktor olduk."

"Dedin valla Tuncay!"

Annemle babamın bu hallerine sürekli alışık olduğumdan yine onlara bakarak güldüm.

"Cimcimeye bak sen ya." Babam yanaklarımı sıkıp saçlarımı karıştırdığında gülmem daha da artmıştı. Annemle babamı çok seviyordum. Her zaman birbirlerine aşkla bakıyor, destek oluyorlardı. Aynı hastanede çalışırken tanışıp birbirlerini sevmişler. Bir gün annem hastanın serumunu takarken yanlışlıkla sedyeye takılıp iğneyi babama batırınca elini kanatmış, o zamandan beride birbirlerini sevmişler. Yani sakarlıktan doğan bir aşktı. Garip ve saçma bir hikaye olarak gelebilir ama onlar bu duruma her zaman gülüyorlardı.

Başımı öbür yanıma çevirdiğimde en başından beri yanımda olduğunu anladığım Tunç'u gördüm.

"Uyandığına göre gidebilirim artık. Kusura bakma Bengü, daha fazla kalmak isterdim ama annem acilen gelmem gerektiğini söyledi."

Gülümseyerek ona baktığımda o da karşılık vermişti.

"Teşekkür ederim Tunç. Sen keyfine bak ben gayet iyiyim."

"Tamamdır, okulda görüşürüz. Kendine dikkat et."

"Ederim, merak etme! Görüşürüz."

Son bir kez bakışlarını yüzümde gezdirirken sanki gitmek istemiyormuş gibi bakıyordu. En sonunda annem ve babamla da vedalaşınca odayı terk etti.

"İyi çocuğa benziyor." Annemin Tunç'un çıkar çıkmaz söylediği laf babamın homurdanmasına neden olmuştu.

"İyi olsa bile iyi olamaz."

Babamın kurmuş olduğu garip cümleyi duyunca annemle beraber güldük.

"Baba cümlelerin annemle beni bitiriyor." deyip gülüşümü yavaşça bitirdim.

"Aynen öyle." Annem hala gülmeye devam ederken bizde bu sefer annemin gülüşüne güldük. Tavuk getirsek yarışırlardı cidden!

💭

Annemle, babamı hastanede bırakıp eve gelmiştik. Annemin izin günü olduğundan rahattı.

"Ne yemek istersin boncuğum?"

Midemi yokladığımda sabahtan beri bir şey yememiş olmama rağmen aç hissetmediğimi fark ettim.

"Canım hiçbir şey istemiyor anne."

Annem kaşlarını sahte kızgınlıkla çatmış ellerini belinin iki yanına yerleştirmişti. "Olmaz öyle şey! Kesin sabahtan beri açsın sen, yoksa neden bayılasın?"

"Anne cidden canım hiçbir şey istemiyor, hem açlıktan olsaydı hastanede söylerlerdi değil mi?"

Annem düşünür gibi yaptı. "Hayır, söylemezlerdi! Hemşire olabilirim ama annelik içgüdülerim daha ağır basıyor. O yüzden bir şeyler atıştıracaksın."

Doğru söylüyordu, ne kadar kanıtlı belge olursa olsun hep annelik kurallarını uygulardı.

"Bari babam gelene kadar dinleneyim sonra hep beraber oturur yeriz, olmaz mı?" Anneme yavru köpek bakışımı atarken teklifimi kabul etmesini bekliyordum.

Bir elini çenesine yerleştirirken "Düşünmem lazım." dedi ve dört saniye sonra teklifimi kabul etti. Oturduğum yerden kalkıp hızlıca annemin yanaklarını sıkar sıkmaz odama koştum. Yatağa zıplayarak attım kendimi. Canım yatağım!
Yastığıma sarılarak uzandığımda gözlerimi yorgunlukla kapattım.

💭

"Yıkım yeniden başlıyor!"

"Renkler soluyor!"

"Korkuyorum!"

"Kraliçe bir şeyler yap!"

Etraf kargaşa dolu kanatlı yaratıklarla doluydu. Hepsi endişeli ve oradan oraya koşuyordu. Kimisi renkliyken kimisi griye bulanıyordu. Bir yaratığın bana çarpmasıyla kendimi yerde buldum. Zemin sanki altımdan kayıp çöküyordu. Başımı kaldırdığımda üzerimde uçan simsiyah korkunç kuşu gördüm. Bana doğru hızla geliyordu. Ellerimi kendime siper ettiğimde bir yaratığın beni kendine doğru çektiğini hissettim.

...

Aniden uyanmamla nefes alamamaya başlamıştım. Elimi kalbimin üzerine yerleştirdiğimde odamda olduğumu fark ettim ve yavaş yavaş nefesimi düzenledim. Gördüğüm bir rüyaysa bile hayatımdaki en canlı hissettiğim ve gördüğüm rüya olabilirdi. Korkunçtu. Sanki her şey gerçekti.

Yatağımdan kalkıp salona geçtiğimde annemi televizyon karşısında gördüm. Hemen yanına gidip sıkıca sarıldım. Annem ani sarılışıma şaşırmış olacak ki önce sıkıca sarılıp sonra beni kendinden uzaklaştırdı.

"Ne oldu bebeğim? Neyin var? Çok terlemişsin."

Annem elini alnıma koyduğunda ateşimin olup olmadığına bakıyordu.

"Rüya gördüm anne. Çok gerçekçi ve korkunçtu. Birden uyandım zaten."

Annem tekrardan bana sarılıp başımdan öptü.
"Gerçek değil bebeğim, zihninin sana bir oyunu sadece. Geçen sinemada korku filmine gittik ya belki ondan etkilendin."

"Bilmiyorum anne, olabilir."

Daha sonra annem beni dizine yatırmış saçlarımı okşuyordu. Doktorlar dizisine kaldığı yerden devam etti. Bende ona eşlik edip babamın gelmesini beklemeye karar verdim.

🖤

Rüya Diyarı...

Prens Axs, meydanın ortasında öylece oturan genç kızın kolundan tutup kuşa yem olmasına izin vermemişti. Daha önce böyle garip birini görmediğine adı kadar emindi. Tam kim olduğunu soracakken kız, ellerinin arasından buhar olup uçmuştu sanki. Etrafına bakındığında kızı göremedi ve kaşlarını çatıp düşman olabileceğini düşünmeye başlamıştı. Belki bir daha görür diye gözlerini bir saniye bile kırpmadan meydanda öylece duruyordu...

 

Uzuuuuunnn bir aradan sonra tekrardan yazmaya karar verdiiiimmm...

Hikayenin gidişatında ne gibi gelişmeler olacak sence?

Daha ilk bölüm ve ben diğer bölümler için sabırsızlanıyorum!
İlerde neler olacağını bende merakla bekliyor olacağım.

Şimdilik lütfen oy kullanmayı ve yorum yapmayı unutmayııınn..!!!

Seviliyorsunuz❤️

Loading...
0%