Yeni Üyelik
1.
Bölüm

Amofti

@betulll_888

"3 GÜN ÖNCE"

 

 

-ilahi bakış açısı-

"kız Zeynep seni bu kız evlenmedi değil mu"

diye sordu yarım şiveyle Elmas hanım çayını höpürdetirken Trabzon da her hafta birinin evinde toplanır gün tabakları hazırlar dedikodu yapardı hanımlar bugünün şanslısı ise Zeynep hanımdı bütün hanımlar Zeynep hanımın evine toplanmış bahçesinde ferah çaylık manzara karşı çay içiyor mahallenin dedikodusunu yapıyordu umutsuzca başını iki yana salladı Zeynep hanım

"evlense yuvasını kursa benden mutlusu yok ama Nuh diyor peygamber demiyor bende güzel bir kısmet bulamadım zaten"

diye sızlandı Zeynep hanım geldiğinden beri asla bozmadığı İstanbul Türkçesiyle bu sefer bakışlarını Ayfer hanıma çevirdi Elmas hanım

"Ayfer senin uşak?"

elmas hanımın konuyu nereye getireceğini anlayan Ayfer hanım önce elindeki çay bardağını masaya bırak tam konuşmaya başlayacaktı ki masadan yükselen dertli ses böldü onu

"acep nasıl geceyi bensuz geçen günleri"


bu ses tabağıyla bakışan Asel'den gelmişti daha geçen hafta nişanlısından ayrılmış daha doğrusu terk edilmişti ama ne yapsın aşıktı tabi Karadeniz de aşk anneye kadardı

"Asel a bir daha o iti anarsan seni aha çayluğa kadar döverum"

Asel'in annesi Suzan hanımdan gelmişti bu ses kızının üzülmesini istemiyor ama her Trabzonlu gibi bunu tatlı dille değildi şiddetle gösteriyordu buydu Karadeniz de şiddet sevgi gösterisiydi onlar için

"bekar"

dedi her şeyi bölerek Ayfer hanım Zeynep hanımın eltisi olan Gülizar ve yanında ki komşusu leyla hanıma baktı

"sizunkiler"

dedi çayında bir yumdum dağa alırken

"bekar"

"bekar"

diye konuştu iki kadında aynı anda yerinden doğruldu Elmas hanım

"uyy ne pok yiyiysiniz o halde Burak ile sevda yi beril lede enesi baş göz etsenize arayun gelsunlar zaten zamanun gençleri pek bir kuduruk çıkun yayladaki eve tatul bahanesiyla size gerek bile kalmaz gönülleri zaten kayar be karılar"

diye son sözlerini de söyleyip masadan kalktı çaltasını alıp yazmasını düzelti

"hadi Allah'a sımarladık azıcık şunu kullanın haftaya bana gelmeyide unutmayun elinuza emeyinuza sağluk"

işaret parmağıyla kafasının üstüne iki kere vurdu ardında arkasını dönüp kıvırta kıvırta yürümeye başladı

konu ise kadınların aklına bayağı yatmış hatta elmas hanım gittikten sonra uzun uzun konuşmuş plan bile yapmışlardı


                                                                


kadınlar emindi bu sefer başaracaklardı

Beril ile Enes

Burak ile Sevda

evlenecekti
yada kadınlar öyle düşünüyordu çünkü
kader ağlarını çoktan örmüş anıl yazıların yazmıştı...

 


                                                                                 ***

 


radyodan gelen sezen aksu-Ben annemi isterim sesiyle ses düzenini biraz daha arttırdım üniversite senem boyunca her gün en az 5 kere dinlerdim sezeni sınav senemi ağlıya güle geçirmiştim o zaman her gün dinlerdim Sezeni sesi içimi ıstırdı ki hala da ısıtıyor gözümde yaşlar kulağımda sezenin eşsiz sesi elimde test kitabı kalbimde ise umutsuzluk

sınav senemi ya ağlayarak yada gülerek geçirmiştim asla bir ortam yoktu ama hep çalıştım sırf Ankara'ya gidip Atamın yanında onun gururuyla okumak Hacettepe Hukuk fakültesini kazanıp gururlu ve onurlu bir avukat olmak için hem ağladım hem çalıştım hiçbir zaman vazgeçmedim en sonunda o sınava girdim ve büyük bir başarıyla çıktım hemen Ankara'ya taşındım hem Anıtkabir'e hem de o çok sevdiğim üniversiteme yakın bir ev tutum 4 sene okul stajyerlik derken geçtim ardından avukatlığa başladım ama İstanbul'a geri dönmedim babam ve annemden zamanında ihtiyacımız olursa diye Aras ve benim için biriktirdiği paradan kendi payımı alıp ev ve araba mı aldım babam ne kadar başta parayı geri ödemek istediğimi söyleyince asla kabul etmese de eğer bir gün ihtiyacım olursa geri isteyeceğim hakkında söz verince kabul etmişti

kardeşim ise mimar olmuştu o benim aksime biraz ev kuzusu olduğunda evden çalışmak için mimar olmuştu daha doğrusu sonra ise annemle babam Trabzon'a gitmek isteyince oda peşlerine takılmıştı tabi Trabzon'a taşınırken hayalleri bir elin de çayı öbür elinde kurabiyesi önünde bilgisayarı bahçede keyif yapmaktı ama hayalleri suya değil çaylığa düşmüştü duyduğuma göre babam Arası yakasından tutuğu gibi çaylığa götürüyormuş annem ne kadar babama 'ne yapsın benim oğlum sabah çaylık da işçi akşam evde mimar' diye babamın önüne geçmeye çalışsa da babam bunları çaylık da işçiye lazım olduğu için değil Aras'ın tembelliğine bir son vermek için yapıyormuş tabi annemin şuanda Aras'ı savunmaktan çok daha önemli işleri var Beni Evlendirmek! tam bir aydır beni 'evlen', 'yuvanı kur', 'evlilikte keramet vardır' diye sıkıyordu iki gün önce ki konuşmamızda galiba en sonunda vazgeçip 'bari gel de azıcık yüzünü görelim' deyince ben de sabahın beşinde yola koyulmuştum şimdi ise Giresun merkezden çıkıyordum annem Giresun kadayıfını çok severdi ona kadayıf almak için merkeze inmiştim inmek ama ne inmek yüzümden düşen bin parça kadayıf alırken tam 3 tepsi almak zorunda kalmıştım ama beni üzen şey 3 tepsi kadayıf almak değildi o kadar çok almamın nedeniydi Baba Tarafım! bütün baba tarafım orada olacağının gerçeği üzmüştü beni lakin şuanda arabadan yükselen sezenin sesi moralimi baya yerine getirmişti şarkıya yavaşça eşlik etmeye başladım

"dağda belimde odun, beni ne hale kodun
tarlada ırgat avrat, hanede hazır hatun"

aynaya kaydı gözlerim başımda Keşan'ım dilimde yöremin şarkısı yüzümde kocaman bir gülümseme

"bir uşak göbeğimde, altısı eteğimde
yedi bitirdi beni anamdaki o çene"

sesi biraz daha yükseltip tam devam edecektim arkadan sert çarpma sesi ve vücudumun öne düşmesiyle ağzımdan minik bir çığlık kaçtı biri arabama çarpmıştı! arabam alarm vermeye başladı hemen kendimi toparlayıp başımı direksiyondan kaldırdım 112'ye haber vermemesi için hemen sistemi kapattım bu sırada kulağıma bir küfür sesi geldi ardından kapım yerinden çıkarılma suretiyle açıldı

"hanımefendi iyi misiniz"

diye sordu telaşla karşımda ki elaları sinir ve telaşla dolu adam

"arabama siz mi çarptınız?"

diye sordum karşımdaki adama daha yaşadığım şeyin şaşkınlığından çıkamamış bir şekil de

"evet ama şuanda önemli olan sizsiniz iyi misiniz"

en sonunda yaşadığım şoktan çıkıp arabadan inmek için karşımda ki adamı omuzlarından itim ama onda mimik bile oynamadı sonrasında aşağı inmeye çalıştığımı anlayıp kenara çekildi bende bunu fırsat bilip bir hışımla arabadan indim arka trunk'unda biraz çökme vardı ama çok da önemli bir şey değildi adam arkamdan geldi ve konuşmaya başladı

"gerçekten çok özür dilerim hanımefendi merak etmeyin hasarı karşılayacağım aslında normalde böyle bir insan değilim annem arayınca dikkatim dağıldı"

bakışlarımı arabamdan kaldırıp adama baktım arabamın aldığı hasar çokta büyük olmadığı ve için adamı daha da mahcup bir duruma düşürmek istemediğim için

"önemli değil"

diye bir fısıltı döküldü dudaklarımdan ama o duyabilmiş miydi emin değildim çünkü ben bile zor duymuştum bakışlarımı daha çok adam da tutmayarak yola çevirdim o sırada fark ettim ki arkamızda büyük ihtimal kaza yaptığımız düşünüldüğü için trafik oluşmuştu bir polis arabasının bize doğru geldiğini gördüm

polis arabası tam önümüzde durdu için ise iki tane üniformalı polis indi

"Oo devrem fena vurmuşsun ya"

devrem?

"sorma yakınlarda tamirci var mı?"

diye karşılık verdi arabama vuran adam bu sefer bakışlarımın onun arabasına diktim dikkatimi çeken ilk şey plakası oldu

'34 TSK 61'

iyimi bide üstüne hemşehri çıkmıştık dikkatimi çeken ikinci şey palakanın hemen üstündeki asker anlemi oldu kaç tane yıldız vardı orda?

"yakınlarda bir tane var albayım"

dedi saygıyla öbür polis genç bir çocuktu yeni polis olmuştu galiba üniforması da çok yeni gözüküyordu zaten

"avukat hanım"

gözlerimi bölerterk adama baktım avukat olduğumu nerden anlamıştı? sonra bianda dank etti plakam

'06 AV 61'

"Buyurun"

dedim araba çarpan adam bir adım daha yaklaşarak

"yakınlarda bir tamirci varmış isterseniz gidelim"

"çok da önemli değil aslında eve varmamı engellemez gibi"

"olsun arabanıza vuran bendim bütün sorumluluk da bana ait gidelim arabanız yapılsın hem ben rahat edeyim hem siz"

"peki"

dedim en sonunda kabullenerek arabam doğru adımladım o sırada kulağımı bir türkü doldurdu

"Armudun dalı kara dökülür ara ara
yok ki paralı dayim sülalemi fukara"

sürücü koltuğuna geçtim ve utançla sesi kıstım sesi niye bu kadar açmıştım ki

dikiz aynasından arabama çarpan adamı gördüm yüzünde kocaman bir gülümsemeyle bir şeyler mırıldanıyordu galibi türküyü söylüyordu ve ben daha da yerin altına girdim...

arabama çarpan adam mı? neydi bu adamın ismi...

 

                                                                                 ***

"dedemun dedesinun dedesinun dedesi
dayimun dayisinun dayisinun dayisi
her birinun var idi en az iki karisi
bu yüzden belli değil sülalemun sayisi"

tam 15 dakikadır tamircide eğer biraz daha oturursam kalçamı düzleyecek bir taburede oturuyordum karşımda ise benim aksime arabamı inceleyen ve kendi çarptığı bölgeye şaşkın gözlerle bakan o adam vardı 'arabama çarpan adam' ismini hala öğrenememiştim

yaklaşık 20 dakika önce tamirci adam "ablam bende bir parça eksik hemen bir koşu alıp geleyim" deyip ortadan kaybolmuştu bizde çaresizce onu bekliyorduk ben ne kadar "gerek yok memlekete yaptırırım" desem de arabama çarpan adam kesin bir dille reddetmişti tamirci ise ekmeğin de olunduğundan adama arka çıkmış ve vazgeçmeyelim diye hemen dükkandan çıkarak malzemeyi almaya gitmişti giderken de radyoyu açmayı ihmal etmemişti

"geldum geldum"

diye en sonunda içeriye giriş yapabilmişti tamirci arabama çarpan adam sonunda der gibi derin bir nefes alıp tam yanımdaki sandalyeye oturdu

"size amofti topladum da ondan geç kalmuşam"

"amofti?"

diye sordum merakla

"karadeniz çileğidur avukat hanum"

deyi açıklama yaptı adam ve poşeti arabama çarpan adamla aramızdaki küçük masaya bıraktı gülümseyerek kafamı salladım

"sağ olun"

diyerek teşekkür ettim arabama çarpan adamda teşekkür maiyetinde gülümseyerek başını salladı

"ne demek afeyut olsin aha siz yiyun bende arabalarla ilgileneyum"

tamirci arkasını dönerek arabalara doğru yürüdü bende bakışlarımı arabama çarpan adama çevirdim oda bana bakıyordu zaten

"tanışmaya fırsat bulamadık avukat hanım adınız ne"

"Beril sizinki"

"Burak avukat hanım Trabzon'un neresindensiniz"

adımı öğrenmişti ama bana hala avukat hanım diyordu

"Maçka"

dedim elimi amofti poşetine atıp bir amofti çıkarırken

"ne şans avukat hanım bende ama bence asıl şans bir Maçkalının amoftiyi bilmemesi"

dedi oda bir amofti alırken gülümseyerek bende kıkırdadım bu sırada çantam titredi elimi içine atıp telefonu çıkardığımda annemin aradığını fark ettim

"pardon"

diyerek telefonu açtım

"annecim"

"yavrum neredesin gelemedin mi hala"

annem konuşunca Burak'ın kaşlarını çattığını gördüm önce bunu annemin sesini tanımasına yordum ama telefon kulağımda olduğu için annemi duyamayacağını düşünerek konuşmaya devam ettim

"tamircideyim anne ama önemli bir şey yok merak etme gelince anlatırım"

diyerek annemi geçiştirmeye çalıştım

"uy bismillah kızım sen iyisin değil mi annem"

"iyiyim annecim iyiyim zaten az yol kaldı gelince konuşuruz öptüm"

annemin bir şey söylemesine izin vermeden kapattım çünkü eğer biraz daha üsteleseydim soru yağmuruna tutulacağıma emindim hele arkadan duyduğum babamın "ne olmuş" diye sorduğu telaşlı sesiyle bunun telefonda olmasa evde olacağının garantisini de almış olmuştum

yana donduğumda Burak beyin yarı şaşkın yüzüyle karşılaştım tam konuşmak için dudaklarını aralamıştı ama onu bölen ses tamirciden geldi

"bittu"

Allah'ım şükür!


                                        ***

 

"kuzum kınalı kuzum hoş geldin"

yaklaşık 5 saniye önce arabamı park etmiştim ama ananemin anneme bile fırsat vermeden boynuma atlamasıyla arabanın önünde sarılmasına kendimi bende ona karşılık verirken buldum

"hoş buldum ananem çok özledim sizi"

kapını önündeki halam dışında

"annem hoş geldin"

ananemin ayrılmasıyla annem geldi yanıma

"hoş buldum"

dedim sevecen bir şekilden annemden sonra Aras bitti yanımda

"ablam"

dedi kollarını iki yana açarak hemen kollarımın arasına aldım onu tabi benim iki katım olan boyuyla ne kadar alabilirsem sarılırken dikkatimden kaçmamıştı elleri çok kötü yara olmuştu sanırım çaylık işine annemden önce benim el atmam lazımdı

"kızım"

diye babam geldi yanıma büyük bir şefkatle kollarının arasına aldı beni saçlarıma ufak bir öpücük bıraktı

babamın ardından sırayla herkesle sarıldım dedem, teyzemler, babaannem, büyükbabam, halam, yengem, kuzenlerim ardından herkes bahçede hazırlanan büyük masa geçti annemin masayı bana özel hazırladığı çok belliydi yemekler, mezeler, tatlılar hepsi benim sevdiğim şekilde ve türdendin herkes yemek yemeye abanınca yemek için beni beklediklerini anladım güzelce yemek yiyip bolca sohbet etmiştik benim ise gözüm sürekli çayırlığa kayıyordu az ağlamamıştı o manzaraya karşı ya başaramazsam diye ya avukat olmazsam diye gözümün sürekli çaylığa kaydığını gören teyzem elimi tut

"e avukat hanım anlatın bakalım hayallerinizdeki gibi onlarca kadının hakkını savunup özgürlüğünü korumak nasıl bir his?"

aklımdaki bütün olumsuz anıları dağıttı ortamın enerjisini yükseltti biz yine yemeklerimiz yerken sohbetimize devam ettik


                                        ***

 

"geliyorum anne"

son olarak body mistim ide sürüp diye seslendim aşağıya doğru yarım saat önce yemek yemeyi bitirmiştik annem bir kaç tane komşunun çaya geleceğini ama eğer yorgunsam yarına da erteleyebileceğini söyledi ama ben yorgun olmadığımı söyleyip hemen duş almak için odama gelmiştim duştan sonra üstüme beyaz günlük bir elbise giyip hafif bir makyaj yapmıştım

kenarda duran sandaletlerimi alıp hızlıca ayağıma geçirdi telefonumu da alıp hemen aşağı indim bu sırada da bütün aile bahçe kapısının önünde komşu arabalarının park edilmesini bekliyordu hemen kendim için ayırılan annem ve kuzenim Sevda'nın arasına girdim her kes yavaşça arabalardan inmeye başlamıştı önce iki kadın gelmeye başladı bize en son Trabzon'a lise 3'te gelmiştim ama bu kadınları unutmam imkansızdı en sağda Ayfer teyze yine tatlı yüz hatlarına kocaman bir gülümsemeyle bize doğru geliyordu onun hemen yanında ise leyle teyzem sarı saçları ela gözleriyle çok güzel aynı zamanda çok da tatlı bir kadındı bu iki kadını unutmam mümkün değildi üzerimde çok hakları vardı

"Beril yavrum ne kadar güzelleşmişsin"

bu iltifat Ayfer teyzeden gelmişti ve daha niceleri herkese tek tek buyurun ediyorduk bu arada bakışlarımı Sevda'ya kaydı sürekli ileriye bakıyor birini bekliyor gibiydi merakla başımı yana çevirdiğimde hiç beklemediğim bir yüzle karşılaştım

"ne kadar büyümüşsün oğlum"

diye sırtını sıvazlıyordu annem

"Burak"

diye istemsizce adı döküldü dudaklarımdan bakışlarını bana çevirdi oda şaşırmışa benziyordu

"Amofti"

sonra şaşkın ifadesi kayboldu güldü ve sadece bir kelime etti beni şuanda şoka sokan o cümle

"kader"

"siz tanışıyor musunuz?"

diye merakla soran halımın sesinin duydum başımı onlara doğru çevirdiğimde her kesin bizi izlediğini gördüm

"evet"

diye konuşma görevini üstlenerek devam etti Burak

"yolda benim yüzümden tatsız bir karşılaşma yaşadık"

gözlerini benden hiç ayırmamıştı elini havaya kaldırıp kucağıma bir buket bıraktı

"size veriyim o zaman avukat hanım"

o sakin adımlarla selamlaşmak için büyüklerin yanına gitti ben ise kucağımdaki bir buket zambakla bakıştım

 


***
"ben çayları tazeliyim"

diyerek ayağa kalktı sevda önce leyla teyzeninkini aldı leyla teyze beğeniyle baktı sevdaya ardından Burak'ın kini aldı gülümseyerek bakışlarımı onalardan babamlara çevirdim

"hadi bakalım düşeş!"

diye sevinçle oynadı Fatih amca bahçede oturuyorduk misafirler geldikten sonra babam fatih, kadir ve hakan amcayı tutuğu gibi bahçedeki küçük masaya oturtmuş tavla, okey, iskambil ne kadar oyun varsa hepsini çıkarmıştı biz ise büyük masa da oturuyorduk karşımda Burak solunda leyla teyze sağında sevda oturuyordu leyla teyzeden sonra halam babaannem diye devam ediyordu benim ise sağım da Aras solumda Enes vardı rahatsız edecek kadar yanımdaydı enesin yanında Ayfer teyze arasın yanında ise annem teyzem ananem diye devam ediyordu

"kız sedanın kızı da kocaya kaçmış ya"

dedikodu yapmayı cidden seviyordum ama en son lise geldiğim bu köyde hiç tanımadığım insanların dedikoduları beni heyecanlandırmıyor yada dedikodu yapmam için heveslendirmiyordu

"o kimdi"

diye sordu yanımdaki arası dürterek

"çeşmenin yanında bir ev vardı ya abla hani kocası deliydi onun kızı"

anladığımı belirten bir ses çıkararak kafamı salladım

"babam senin için bahçeye salatalık ekti"

diye konuştu Aras

"Ne"

ses tonumu ayarlayamamış hatta bahçenin bir uçundaki babamlara kadar duyurmuştum ki kafalarını oyundan kaldırıp bize dönmüşlerdi

"ne oldu?"

diye merakla soran halamı es geçerek hızla ayağa kalktım hemen arka bahçeye çevirdim yönümü kısa ama çamurlu merdivenlerden inerken daha yeni aldığım sandaletlerim kirlendiği için küfür edebilirdim ama işin uçunda Trabzon hıyarı vardı öyle değil mi! hızla bahçeye ulaştım ama olduğum yerde kalmak zorunda kaldım çünkü ayağımın altından bir çıtırtı yükseldi bayağı büyük bir çıtırtı

yavaşça sandaletimi kaldırıp altına baktım ben az önce en büyük travmamı kafam kadar bir salyangozu ezmiştim işte şimdi küfür etmenin tam zamanıydı tam azımı açmış saydırmaya başlayacaktım ki bir anda ayağımın kaydı ağzımdan kocaman bir küfür ve çığlık kaçtı o sırada belime bir kol sarıldı sırtım bir göğüsse çarptı ardından kulaklarıma annemin sesi ilişti

"Kızım!"

"yok bir şey Zeynep teyze!"

"Burak?"

diye şaşkınlıkla başımı çevirdim ama pek mantıklı bir çevirme olmadı o uzun bir adam ola bilirdi ama bende kısa bir kadın değildim başımı çevirmem ise burunlarımızın çarpışmasına yol açtı

"Amofti?"

sırıtarak sandaletlerime baktı

"yazık olmuş hayvana"

dedi pişkin pişkin benim ise şuanda aklım ezdiğim hayvandaydı kollarımı boynuna dolayarak ayaklarımı kaldırmaya çalıştım oda belimden tutarak bana yardımcı oldu

"sus Burak sus götür beni buradan"

bir solukla ve iğrentili bir tınla söylediğim şeyler onu güldürmüş olacak ki kulağıma gülme sesi gelmişti bir elini sıkıca belime sardı öbürüyle boynuna sarılınca yüzüne düşen saçlarımı çekti ben merdivenlerden yukarı çıkmasını beklerken o tam aksini yaparak kalan son iki basamağı bir çırpıda indi kıyafetlerim kirlenir diye hiç çekinmeden beyaz sporları ve gri eşofmanıyla çamurlu bahçeye indi

"Burak ne yapıyorsun çıkalım şu pis yerden"

diye mızmızlandım ama o sanki ben kucağında değilmişim gibi koluna sallıya sallıya yürüyordu

"E hıyar yiyeceğiz"

ben ağızım açık bir şekilde onu izlerken çoktan annemin yetişsinler diye salatalıkları sardığı telin önüne gelmiştik boşta kalan eliyle iki tane salatalık kopardı ve yönünü bahçedeki banka çevirdi bir kaç adım sonra bankın önüne gelmiştik yağmur yağdığı için nemli olan banka hırkasını çıkararak serdi

"otur hadi"

itiraz etmeden hırkanın bir uçuna oturdum Burak ise bahçenin köşesindeki çeşmeye giderek önce ellerini sonra salatalıkları yıkadı

bir salatalığı bana uzatarak yanıma oturdu

"salatalık yiyeceğimi nereden anladın"

"ben askerim avukat hanım ağız okuyabiliyorum"

salatalığımdan bir ısırık aldım

"avukat olduğumu nerden biliyorsun ben sana öyle bir şey söylemedim nasıl bu kadar eminsin"

"avukat olmayan kimseye 'Av' plakası vermezler avukat hanım suçtur ki sizin de plakayı diplomanızı göstererek almış olmanız gerekir"

doğruydu plakayı alana kadar canım çıkmıştı yavaşça başımı salladım

"nerede okudunuz avukat hanım"

"Hacettepe"

"06 şans değil yani"

"değil, okulu bitirince Ankara'dan ayrılamadım"

"atamdan kim ayrıla bilmiş ki siz ayrılacaksınız avukat hanım"

"siz, yani nerde okudunuz"

salatalıktan bir ısırık aldı ve gülerek konuşmaya başladı

"çok iç açı bir eğitim hayatım olmadı aslında avukat hanım bende baktım vatan sevgim matematikten daha çok askerliğe gittim 6 yıl geri dönmedim Office boy olacağıma vatan yolunda can vermek daha güzel geldi bana ama pişman da olmadım 50 şansım daha olsa yine asker olmak o kurşunları yine yemek isterim avukat hanım"

yüzümden benden bağımsız bir tebessüm oluştu ne kadar güzel bir cümleydi vatan

"abla-"

merdivenden atlayan bir Aras girdi içeri önce bize ardından elimizdeki salatalıklara baktı

"ananı"

anlamayarak ona baktım

"sağ taraftan mı aldınız"

diye sordu şüpheyle başımı salatalıklara doğru çevirdim iki tane ayrı tel vardı bizim aldığımız teli biraz daha inceledim ve arasın ne demek istediğini anlayarak salatalığı yavaşça kenara bıraktım

"anne! ablamlar ilaçladığın salatalıklardan yemiş!"

gülerek ispiyoncu bir tavırla yukarı çıktı Aras bir küfür savurdu yavaşça yerimden kalktığımda Burak'ta kalktı üstünde keten bej bir gömlek altın gri bir kot vardı

"Trabzon yağmuru için iddialı bir kombin"

"ama şık"

göz kırptı

 

 


                                            ***

"Aras da çayları sırtlayacağım diye çaylıktan yuvarlanmasın mı"

bir kahkaha daha kaçtı dudaklarımdan yer sofrası kurulmuş semaver yakılmıştı hep beraber oturmuş sohbet ediyorduk babam arasın çaylık anılarını anlatıyor gecenin neşesine neşe katıyordu çatalımı alıp ortadaki salatadan bir tane daha alarak zevkle ağzıma attım yandan bir el tuz uzatınca bunun annem olduğunu anlayarak tuzu aldım bahçedeki yeni aşılanmış salatalıkları yedikten sonra annem koskoca kız olduğuma bakmadan kalçama terlik vurmuştu ardından mutfaktan taze salatalık getirmişti babamlar ise semaveri kurmuştu hep beraber büyük yer masasının etrafına oturmuş sohbet ediyorduk karşımdaki Burak'ın bakışlarını üstümde hissetince ona döndüm

"fındığı alabiliriyim"

yanımda duran fındığı usulca Burak'a uzattım annemin boğazını temizlediğini duydum ben yine arasın anısını anlatacağını düşünürken o gayet ciddi bir tavırla konuşmaya girdi

"çocuklar hazır hepiniz buradayken bir konuşma yapmak istiyorum biliyorsunuz biz yıllarca ayrı kaldı çoğu zaman hatta nerdeyse hiçbir zaman böyle bir araya gelemedik artık ayrılmayalım en azından şu tatilde ayrı kalmayalım biz diyoruz ki yayladaki eve çıkalım orası zaten kocaman bir Aile olalım"

Aile kelimesinde onlarca ima vardı ama ben hiç birini anlayamamıştım

"olur"

dedim ilk adımı atarak sırasıyla herkes onayladı

 

 


 
                                            ***

 

"uy hiç mu silmedunuz a buraları"

"afkurma da geçen sene dip bucak yaptım ben aha bu koca evi"

"Allah kur-an aşkına susun"

halamla aynı fikirde olduğum tek şey olabilirdi teyzemlerin susması tam 4 gün önce yaylaya çıkmaya karar vermiş ve gelmiştik erkekleri alışveriş artı usta çağırmaları için merkeze yollamış dip köşe temizliğe girişmiştik teyzemler ise söylenip duruyordu en sonunda birimizin patlaması gerekiyordu bu görevi ise halam üstlenmişti tozları almaya devam ettim

dışardan bir korna sesi yükseldi babamların geldiğini anladım elimdeki bezi teyzeme fırlatarak bahçeye çıktım ama gördüklerim hiçte iç açıcı değildi Arasın kaşı patlamıştı

"ablam" diyerek arasın yanına koştum yüzünü bana çevirdim

"noldu sana?"

"dayak yedi"

dedi yan arabadan çıkan Burak onun hali daha vahimdi hem kaşı hem dudağı patlamıştı

"çocuklar!"

diyen annemin telaşlı sesi geldi hemen yanımıza koştu bir eli Burak'ın bir eli Arasın yüzünü tutu

"noldu yavrum size"

elindeki yüzü tutu Aras

"bir şey yok annem"

kısa sürede herkes buraya toplanmıştı

"Burak iyi misin?"

Burak'ın yüzünü avuçlarını arasına aldı sevda

"iyiyim"

dedi Burak yüzünü sevdanın avuçlarından kurtararak

"böyle olmaz bir odaya çıkaralım sizi"

leyla teyzeye katılarak başımı salladım

"benim odam temiz gelin oraya çıkalım"

sözlerime karşı gözlerini devirdi Aras

"ben dedim abi boşuna telaş yapacaklar diye"

"öbür kaşını da benim patlatmamı istemiyorsan yürü"

diye tehditkâr bir ses geldi Burak'tan

Loading...
0%