Yeni Üyelik
11.
Bölüm

10.BÖLÜM - PİŞMANLIK

@betulokssuz

"İnanç, canım kocam" dediğimde bir şey isteyeceğimi belli eden sesimdi ama aldığım ses bir burun çekişi oldu.

"Efendim."

"Sen iyi misin."

"İyiyim, dinliyorum."

"Ne oldu, kötü bir şey mi oldu?"

"Yok yok. Eski bir silah arkadaşımın şehitliğinin ikinci yılı bugün. Öyle hislendim. Bir şey yok, söyle ben dinliyorum."

"Önemli bir şey değildi. Senin için ne yapabilirim? Ne olursa olsun söyle lütfen."

"Şehit ailesine ziyarete gideceğiz biz, yapacak bir şey yok. "

" Bende geleyim. Ne zaman gidiyorsunuz? Alınacak, yapılacak bir şey var mı? "

" Biz hallettik her şeyi, birazdan hareket edeceğiz helikopterle. Yetişemezsin, boş ver. "

" Kim demiş. On beş dakikaya oradayım. "

" Hadi bakalım. "

Telefonu kapattım.

" Anne, İnanç'lar şehit ailesine ziyarete gidiyormuş. Bende gidiyorum, Can'a bakar mısın? "

"Bakarım tabi deli misin. Ay börek yaptım koyayım hemen."

"Üstüme başıma çeki düzen vereyim bende."

Paldır küldür merdivenleri çıkıp odama girdim. Dolabı açıp siyah jilet gibi ütülü siyah kumaş pantolonumu çıkardım. Üstüne beyaz bir bluz seçip onları üstüme çektim. Blazer ceketimi aldıktan sonra çantamı ve stilettolarımı aldım. Güneş gözlüğümü de alıp merdivenleri indim koşa koşa. Ayakkabılarımı giyip saçlarımı enseye yakın at kuyruğu yaptım.

"Can'ım ben gidiyorum." Annem bir saklama kabı verdiğinde aynı hızla çıktım evden. Arabama binip süratle yola çıktım. Karakola giderken oldukça hızlı olduğumda yol vermeleri için kornaya basıyordum. Az sonra çevirmeye takıldım.

"Hadi be!" diyerek yanaşıp camı açtım.

"Hanımefendi hız sınırını ihlal ettiniz."

"Biliyorum ama karakola gidiyorum gerçekten."

"Ya tabi. Ehliyet ruhsat."

"Ya memur bey lütfen kusura bakma ama ben şehit ailesine ziyarete gidiyorum. Üsteğmen İnanç Sağlam'ın eşiyim. Benim acilen helikoptere yetişmem gerekiyor. Lütfen hiç zamanım yok. Ben ceza almaya gelirim polis karakoluna valla."

"Ece Hanım" dedi bir memur. "Geçebilirsiniz siz, aileye baş sağlığı dileklerimizle, selamlarımızı götürün lütfen."

"Ah çok teşekkür ederim. Götüreceğim."

Devam ettim. Karakola varana kadar başka hiçbir şeye takılmadım. Girişte kimliğimi gösterdim.

"Ne için geldiniz?"

"İnanç Sağlam için."

"Konu neydi?"

"Şimdi çıldıracağım. Eşiyim" dediğimde kimliğimi geri verdi.

"Buyurun."

"Komutanın nerde?" İnanç merdivenleri iniyordu. "Heh" diyerek ona doğru koştum.

"Koşma koşma" dedi bana doğru daha hızlı gelerek.

"Yetiştim mi?"

"Seni bekledik zaten."

"Bana neden öyle demiyorsun, iki ayağım bir pabuca girdi. Yolda çevirmeden yırttım adını kullanarak." Bir ufak güldü.

"Ciddi misin diye merak ettim."

"Hiç hoş değil bu yaptığın. Neyse, gidiyor muyuz?"

"Evet." Arabanın anahtarını aldı elimden. "Arat" deyince gözlerimi büyüttüm. Arat sağdan koşup gelirken neye uğradığımı şaşırdım. Kısa bir an başımı çevirip baktım. Buradaydı Arat, onu uzun zamandır görmüyordum. "Yengenin arabasını -" diyen kocama dokunup kaşlarımı kaldırdım bana baktığında. "Tamam neyse sen işine bak" dedi ve başkasına el etti. O asker gelince anahtarımı verdi. "Arabayı benimkinin yanına çek."

"Emredersiniz komutanım." İnanç elini belime koyduğunda sol tarafa doğru yürümeye başladık.

"O mu?"

"Hı hı! Uzun zamandır görmüyordum."

"Bir hafta oldu geleli çünkü."

"Neyse."

"İçin bir hoş oldu mu?"

"Olmaz mı? Dizlerimin bağı çözüldü, kalbim küt küt atıyor şu an." Bana yan yan baktı. "Saçmalama kocacım. Ben bir tek seni görünce heyecanlanıyorum."

"Söylüyorsun bu yalanı. Paralı olsa yine söyler misin?"

"Borç alır gene söylerim" deyip güldüm. Arkamdan izleniyormuşum hissine kapıldım. Anca bakarsın Arat, anca.

Helikoptere bindiğimizde birkaç askerle birlikte Bulut Binbaşı'nı ve Menşure Hanım'ı da orada gördüm.

"Ece, geleceğinden haberim yoktu."

"Son anda söyledi canım kocam, hemen koştum geldim."

"Çok iyi yaptın. Ne var onda?" dedi saklama kabına binaen.

"Börek, kaynanam koydu götüreyim diye."

"Ya, ne tatlı." Kemerlerimi taktı İnanç.

"Ben yapabilirim hayatım."

"Yaptım işte."

"Allah'ım yarabbim."

*

Bir anne babaya yaptığımız ziyaret esnasında gördüklerim kendi halimden daha fazla üzülmeyi hak eden şeylerdi. Yoksul bir ailenin kapısını çaldık ve o evde iki yetim gördüm. Gencecik bir şehidin boncuk gibi iki oğlu varmış meğer.

Askerler beraberimizde gelen kutuları eve taşırken tomurcuk gibi bir kız bize çay servisi yapıyordu. Şehidin eşiymiş Nur. Binbaşı, babayla sohbet ederken yanıma oturan kızın yüzünü sevdim.

"Kaç yaşındasın Nur?"

"22." Bende çok büyük sayılmam aslında ama o 22 yaşında iki tane evladı var. Küçük oğlu babasını hiç görmemiş. Büyük oğlu üç yaşında, küçük oğlu iki.

"Nasılsın?"

"Elhamdülillah. Sizler nasılsınız? Hoş geldiniz evimize."

"Hoş bulduk canım. İyiyiz bizlerde."

"Sen İnanç abinin eşisin değil mi? Seni daha önce görmemiştim."

"Yeni evlendik biz. İki aylığız."

"Ne kadar güzel. İnanç abi çok iyi bir insan, onu bir başka severiz biz."

"Öyle mi? Bende çok seviyorum."

"Mutluluğunuz daim olsun."

"Amin. Bir ihtiyacın, bir isteğin var mı Nur?"

"Sağ ol Ece, düşünmem yeter. Her şeyimiz var çok şükür. Bizi hiç yalnız bırakmıyorlar. Her fırsatta kapımızı çalıyor eşimin silah arkadaşları. Buraya yolları düşerse bir uğrayıp hayır duamızı alıyorlar. Kendimizi yalnız hissetmiyoruz. Ne iyi ettiniz de geldiniz. Sabahtan beri konu komşu geldi, gözlerimiz yolda sizleri bekliyorduk. "

İçim bir kötü oldu.

" Güzelim benim "dedi Menşure Hanım." Geç kaldık biraz kusura bakmayın. Geç de olsa geliriz biz, asla gelmeyeceğimizi düşünmeyin. "

" Menşure ablacım, seni görmek çok güzel. "

" Seni de öyle. Bizden bir isteğin var mı tatlım?"

"Bu ziyaret yeter."

Küçük oğlanı aldım kucağıma. O kadar güzeldi ki. Çok güzel gülüyordu.

"Yakışıklı, nasılsın?"

"İyim. Bak otobüs" dedi arabasını göstererek.

"Çok güzel."

Uzun uzun oturduk. Yemek yedik hep birlikte, çay içtik. Sohbet ettik. Bugün yüzlerinde ki buruk tebessümün onur konuklarıydık. O baba yer yer ağlamaklı oldu. Bir evin bir oğluymuş şehit kardeşimiz. Kendi hakka gitmiş, iki erkek çocuğu bırakmış yerine. Herkesin yeri ayrıymış, gelen gidenin yerini asla doldurmazmış. Olursa teselli olurmuş, tutunma nedeni olurmuş, o kadar.

Nur'la sıkı sıkı sarılarak vedalaştık. Arkamızdan su döktüler. Karakola geçip, tekrar helikoptere bindik. Bir durgunluk çöktü üstüme. Asker eşi olana kadar yalnızca haberlerde gördüğüm o hayatlara kendimi bu kadar yakın hissettiğim hiç olmadı.

Ben bir asker eşiydim. Bunun ne demek olduğunu anlıyordum. Kollarımı bağlamış, helikopterin penceresinden alçakları izliyordum. O iki çocuktu yüreğime dokunan. O güzel gülüşleri, bıcır bıcır sesleri. İnsan dediğin canlı yalnız değilmiş. En sevdiğini kaybetsen bile mutlaka sana destek olan birileri varmış.

Öyle sağlam bir inanca sahiplerdi ki, hayretler içindeydim. Ben ölenlerimin ardından hâlâ yas tutuyor, yine de öyle olması gerekmiş demiyordum. Onlar vatan sağ olsun diyor, yüreklerini serinletiyordu.

Ben buz gibi nefretleri kucaklayıp uyuyordum, onlar kendilerini sıcak tutacak nedenlere sarılıyordu. Vatana, bayrağa ve yıkılmaz Türk ordusuna. Ben neyin derdindeyim diye sordum kendime. Kadın karnında çocuğuyla eşini toprağa vermiş. Kim bilir neler hissetti ve neler hissediyor.

Korkularımın neden olduğunu hatırlıyordum. Küçücük çocukken biz babam çok katı davranırdı bize. Emre babamdan çok korkar, bana tutunurdu. Bende sanki onu koruyabilirmişim gibi bunu vazife edindim kendime. Onun yerine dayaklar yedim ama o kendini bilir bilmez beni ardında bırakıp gitti. Korkularım yalnız kalınca nüksetti. Onu canım gibi sevdim her daim ama hiç unutamadım yarısını söküp attığını.

Her derdinde beni arar, saatlerce ağlardı, ben yine teselli eder kendi dertlerime çare bulamazdım. Ben hayattan bir günde nefret etmedim ki. Emre bana ağlar, ben çığlıklarımı yastığıma boğardım. Elimi göğsüme vurdum sıkışan kalbime teselli niyetinde. Bir şey yok kalbim üzülme, hayatta çok daha derin acılar var.

Helikopterden indik. Yüzümü silerek toparladım kendimi. Yol boyu ağladım ve iyiyim.

"İyi misin?" diye sordu kocam. Koca alanda durup ona döndüm.

"Senin neden her seferinde hastalığımı tiye aldığını anladım. Sence zaten büyük acılar çeken insanlar var etrafında. Derin acılar. Her şeyi hafifletmek, normalleştirmek senin kendini teselli etme biçimin. Benim için üzülürsün, üzülmezsin onu bilemem ama üzülmemek için normalleştirdiği bilebilirim. Senin kendi çapında inançların var ve yolun belli. Bu yol çok çetin, çok çetrefilli ama amacın kutsal. Sana kadar kendimi değerli hissediyordum ama oraya gitmek, o insanları görmek, o çocukları; bu değer verilecek başka şeyler de olduğunu gösterdi bana. Ben iyiyim üsteğmenim, sen nasılsın? "

Gözlerini kapatarak ağzından bir nefes verdi. Kollarımı tuttuğunda yüzüne bakıyordum, çok beğendiğim yüzüne.

" Bana daha önce nasıl olduğumu böyle soran olmadı. Keşke hasta olmasaydın Ece. Ben her an görev çağırır giderim de, evimde var olan hasta bir kızı düşünmek istemiyorum. Silah başında aklıma düşersin, hani olmaz ya soluğun kesilir yokluğumda, sonra neyi nasıl normalleştirebilirim? Her fırsatta seni başımdan atmaya çalışıyorum evet, çünkü ben askerim. Ben göreve çıkarken ardımda çelik gibi sağlam durmalı eşim. Asker eşleri de askerdir Ece, onlardır bizleri güçlü hissettiren. Çünkü biliriz ki evimize ocağımıza sahip çıkacak olan onlardır. Sana neyi, nasıl emanet edebilirim? "

Pişmanlık! Ben onunla evlenirken sessiz sedasız ölmekti niyetim. Hiç hasarsız ölmek. Bilmiyordum. Onun bir asker olduğunu, sadece eşi değil, güçlü yanı olmam gerektiğini bilmiyordum. Bir aptal gibi ölmeyi bile beceremedim. Tuttum bir de aşık oldum, sanki bir şansım varmış gibi.

Başımı salladım. Ellerinin arasından çıkıp yürümeye devam ettim. Çenemi sıktım ağlamam şiddetlenmesin diye. Tokat yesem böyle acıtmazdı. Ona koca bir özür borçluydum ve iyileşmem mecburi...

 

Loading...
0%