Yeni Üyelik
16.
Bölüm

15.BÖLÜM - KUSURA BAKMA

@betulokssuz

Şimdi ufak bir hatırlatma yapayım. Kısa hikaye olduğunu biliyoruz. Her an final gelebilir. Sonu tahmin edilemez gibi bir şey yapmaya çalışmadım. Nasıl tasarladıysam onu yazıyorum.

 

İnstagram - betulokssuz vs blkzpriv

 

 

Ece yoğun bakımdaydı. Doktor durumunun iyi olmadığını söyledikten sonra gitti ve bir daha da gelen olmadı. Nefes alıyordu ağzında oksijen maskesiyle. Kendine de geldi ama yine de o cihazlara bağlıydı.

İnanç dışarda sigara içip içeriye girdiğinde Ece'nin sesini duyup koştu. Doktorla kavga ediyordu.

"Ece sakin ol."

"Sakin falan olamam. Servet ödüyorum ben sana ve sen bana artık hareketlerine dikkat et mi diyorsun? Tek söyleyeceğin bu mu? İki senedir dikkat ediyorum zaten. Ben ölmek istemiyorum Fuat, ben yaşamak istiyorum. Koşmak istiyorum, uykusuz kalmak istiyorum ama sen yaptığın her şeyin hiçbir işe yaramadığını mı söylüyorsun? Bana bununla yaşayacaksın diyemezsin! "

Çok hızlı nefes alıyordu ve kalbinde ki ağrı durmaksızın devam ediyordu.

" Kolay bir şey değil bu. Uykusuz kalamazsın, kendini yoramazsın, beslenme düzenini bozamazsın. Üç litreye yakın su içmek zorundasın sen her gün. Seni ben hasta etmedim, iyi ol diye uğraşıyorum."

"Çık dışarı Fuat."

"Düzenlene kadar buradasın" diyerek dışarıya çıktığında İnanç girdi yanına.

"Ece!" Ece kızgın gözlerini kocasına çevirdi.

"Ne işin var senin burda?"

"Efendim?!"

"Hani sen beni düşünmek istemiyordun! Hani çelik gibi sağlam olmalıydı eşin! Niye buradasın sen? Sağlam mıyım ben, sen neden buradasın?"

"Senin sinirlerin bozulmuş, yat biraz."

"Çek elini üstümden" diyerek adamı itti. "Oğlum ben babasının bile umurunda olmayan bir zavallıyım. Sırf senin nikahın altındayım diye yanımda olmak zorunda değilsin. Sen gitsene ya. Git meyhaneye mi gidiyorsun, artık gidiyorsan git buradan."

"Gitmiyorum, sana mı soracağım kızım."

"Bana soracaksın tabi. Ben istemiyorum seni yanımda."

"Ece sinirlisin-"

"Çünkü ölüyorum" dedi dibine kadar girerek. "Ölüyorum lan ben. Ne kadar yaşarım belli değil. Her an yanımda olamazsın, olmak istemezsin de. Bakıcı değilsin İnanç, sen benim hiçbir şeyimsin anladın mı? Git buradan. Yanımda kimse yok, kapının dışında kimse beklemiyor diye üzülme yani. Sana kadar kimse yoktu, ben yine de buradan çıkabildim. "

" Ben senin kocanım. "

" Sen benim kocam falan değilsin! Bu evliliği formalite haline sen getirdin. Hiç bana koca naraları atma. Biz masalın içinde değiliz. Hasta kızı aşık olduğu adam iyileştirmez, sonsuza kadar mutlu mesut yaşamayacaklar. Bir varmış bir yokmuş üsteğmen, o benim işte. Çık dışarı. Evine git, işine git ama yanıma gelme. Çık hayatımdan İnanç, katlanmak zorunda kalma bana. "

" Ece - "

" Tek kelime daha etme. Sen ülkenin kahramanlarından olabilirsin ama benim kahramanım değilsin. "

İnanç çok kararlı gözlerine bakarken içinde olmak, bir yere gitmemek istedi ama yaptığı dönüp çıkmak oldu oradan. Ece'yi isyan eden hıçkırıklarıyla bir başına bıraktığı odaya geri dönmek istedi ama yapamadı. Duran adımları geriye döndürdü ama odaya girmeye cesaret edemedi.

Bu bir masal değildi elbette. Bir varmış bir yokmuş ve hepsi o kadar...

><

Kuş gibi tünediğim camın önünden şehri izliyordum. Göz kamaştırıyor canım Trabzon ve sanki bir tek vardım içeride. Yalnız, üşümüş, biçare. Kimsesi yokmuş gibi. Yıkılır, su alır alabora olur diye hiçbir limana sığınmadım. Kendimden başka çarem olmadığını hep hatırlattım kendime. Bir gün prangalarından kurtulacaktı bu kuş ve kendi kanatlarıyla uçacaktı. Kanadımın biri ikizimle kırıldı. Yerine yeni bir kanat takamadım. Babam kanadım da çırpınıp duruyor kendi kendine. Olur da babası okşar, onarılır diye kendini bana vurup duruyor sanki ben bir şey yapabilirmişim gibi.

Aşk hiçbir zaman çarem olmadı, zaten niyetim de olmadığı için vurulmamıştım. Şimdi kendini katlanmak zorunda hissettiği bir kadına bakıcı yapıp, ben işkencesini çeksin istemiyorum diye İnanç kötü bir adam değildi elbette. Bence dünyanın en iyi insanıydı ama ben iyi değildim. Yirmi yıllık bir alışkanlıktan çıkınca sudan çıkmış balığa dönen adama beni sev demem ne derece doğruydu. Hem sev deyince sevilir mi insan? Ellerini özledim çok saçma. Sıcacık ellerinde can bulmuşum da o eller bana ait değildi.

Koray'ın yayını dinliyordum. Yine dertli insanlar geçiyor içinden. Hepsinin de bir gönül yarası var ki bu çok normal, burası Karadeniz. Burada yaşanır imkansız sevdalar. Kim almuş gönlünün isteduğuni?!

"Yayına bir telefonla devam ediyoruz. Alo."

"Merhaba" diyen sesi duyunca telefonu elime alarak sesini sonuna kadar açtım.

"Merhaba. Adınızı öğrenebilir miyim? Bizi nerden arıyorsunuz?"

"Kim olduğumu söylemek istemiyorum. Trabzon'da bir adamım sadece."

"Peki, seni dinliyoruz."

"Ben şu an bu yayını dinlediğini umduğum eşime bir şeyler söylemek istiyorum." Yüzüme düşen yaşlarla çalkalandı içim. "Kendini kapattığın o yalnızlık soğuktur bilirim. Yalnızlığın soğukluğunu kendimden biliyorum boncuğum. Sana Cahit Sıtkı Tarancı'nın bir şiirini okumak istiyorum. Şöyle diyor üstad; can yoldaşın olmazsa olmasın. Yalnızım diye hayıflanmayasın. Eğilmiş üstüne gökyüzü masmavi. Bir anne şefkatine müsavi. Üç adım ötede deniz. Dosttur, ne öfkesi ne durgunluğu sebepsiz. Bir derdin varsa açılabilirsin ağaçlara. Ağaç yaprak verir, sır vermez rüzgara. Ve kış yaz;Dalda kuş eksik olmaz. Dağ başında duman. Yalnızlık nedir, göreceksin öldüğün zaman."

Hıçkırıklarımı ağzımın içine hapsettim.

" Eve gittim az önce. Odamız bir soğuk geldi gözüme, göğsüm üşüdü sanki. Hiç olmadı ama ilk defa sığamadım bu şehre. "

Değişen sesi daha da hızlandı ağlayışım.

" Sana bilmediğin zevklerimden bahsetmek istiyorum. Şiir okumayı çok seviyorum, ezberleyip bir gün lazım diye hafızama kazıdığım o şiirleri ilk defa seninle paylaşıyorum. Çünkü eşsiz ruhunun beni anlayacağını biliyorum. Sen şarkılar seviyorsun, hem nasıl şarkılar. Kalbini kırmasın birini sana hediye ediyorum. O şarkı diyecek ki sana; bu dağınık yatak, buz kesen göğsüm, alamadığım nefes. Bana bunları bırakma. Ve boncuğum öldürüyor beni kendine benzettiğin bu limansız şehir. Ararsan buralardayım ama aramazsan canın sağ olsun ne diyeyim. İyi geceler. "

" Zakkum, vurulurum şimdi Karadeniz radyosunda, keyifli dinlemeler efendim. "

Sesi kesildi ve o şarkı çalmaya başladı. Elim göğsümde, gözlerim semalarda dinledim şarkıyı. Ve mesaj yazdım ona.

Ece -" Sen seviyorum demesem de olur mavişim. "

Ve hemen cevap verdi.

İnanç -" Bu gel demek mi? "

Güldürüyor beni hiç utanmadan.

Ece - "Gel bekliyorum seni."

Cevap vermedi. Çok kısa süre sonra kapı vuruldu ve başını uzattı önce.

"Bak gelirim."

Gülerek omzuma doğru eğdim başımı. İçeriye girip kapıyı kapattı. Yanıma kadar geldiğinde kalktım oturduğum yerden. Karşı karşıya kaldığımız anda içimde bir şeyler koptu.

"Şunu söylemeden edemeyeceğim. Hiç iyi bir şey yapmıyorsun. Her an kollarının arasından kayıp gideceğimi bilerek yaşayamazsın."

"Ona ben karar veririm."

"Peki" dedim ellerimi kaldırarak. "Sen kaşındın."

"Ece" dedi ellerimi tutarak. "Seni küçük boncuk tanesi" deyince kıkırdadım. "Yanından ayrılmak istemiyorum."

"Bende senin yanından ayrılmak istemiyorum."

"Böyle yaşamanın yollarını birlikte arayalım. Birbirimiz için yaşamanın bir yolunu bulabiliriz."

"Eh başa gelen çekilir biliyorsun. Kalbimin ritmini hızlandıran sensin, beni nasıl hayatta tutacağını da bilirsin."

"Tempoyu biliyorum artık."

"Bu iyi bir şey o zaman."

"Kesinlikle. Şarkıyı beğendin mi?"

"Sen berbat bir insansın."

"Ama çok yakışıklıyım biliyorsun."

"Şiiri çok sevdim ama."

"Sen şiirin iyisinden anlıyorsun" dedi kendini göstererek.

"Of!" Kollarımız açılıp birbirimize sarıldığında evimi biliyordum. Canevimi çok iyi biliyordum...

*

Çepeçevre sarındığım kolların arasında açtım gözlerimi ve yüzüme dağıldı gülümsemem. O da uyuyordu. Hemşireyle göz göze geldim. Tebessüm ediyordu.

"Günaydın" dedi fısıldayarak.

"Günaydın."

"Serum takacağım" dediğinde elimi kocamın kolundan yavaşça çekerek damar yolunun önünü açtım. Serumu takıp akışı ayarladı. "Birazdan kahvaltın gelecek."

"Tamam."

Hemşire odadan çıkarken neredeyse bir bütün haline geldiğim kocam rahatsız olmasın diye hiç kıpırdamadım. Gerçekten çok zor uyuyordu ama çok kolay uyanıyordu. Biraz daha uyumak için gözlerimi yumdum ama kapı pat diye açıldı, İnanç sıçrayarak uyandı.

" Ece!" Babamın sesini duyunca İnanç kalktı yanımdan, bende toparlandım. "Kızım niye bana haber vermiyorsunuz?" diyerek yanıma kadar geldi. İnanç birden uyanmanın sersemliğiyle banyoya giderken acaba düşer mi diye ona bakıyordum. Kapıyı bulup içeriye girdi.

"Önemli bir şey yok!" diyerek babama döndüm.

"Nasıl yok? Çarşının ortasında bayılmışsın, esnaf söyledi daha yeni. İyi misin?"

"İyiyim iyiyim. Ufak bir atak."

"Allah'ım yarabbim. Var mı yapacağım bir şey?"

"Yoo!"

"Doktorun kim? Bir konuşayım."

"Gerek yok ya."

"Ece!"

"Kalp damar cerrahı Fuat Topal."

"Geliyorum birazdan."

Babam çıkıp gittiğinde İnanç banyodan çıktı.

"Böyle insan uyandırılmaz." Yanıma kadar gelip alnımı öptü. "İyi misin!"

"İyiyim."

"Ben bir karakola gidip geleceğim."

"Tamam sen gidebilirsin. Ben burdayım nasılsa."

"Telefonundan haberin olsun."

"Tamam, kolay gelsin."

"Babanın kafasına taş düştü zaar. Neyse" diyerek eşyalarını toplayıp gitti.

><

"Gidebilir miyim doktor?"

"Buyurun." Sedat Bey odaya girerek kapıyı kapattı. Doktorun masasının önünde ki sandalyeye oturdu.

"Ece'nin babasıyım ben."

"Öyle mi?"

"Durumunu detaylı öğrenebilir miyim?"

"Tabi ki. İki sene önce kalp yavaşlaması tanısı koydum. Kalp iflas etmeye meyilliydi. İlklerde ataklar seyrekti ancak son aylarda ölmek üzereyken kalbi yeniden ritim buldu ancak ataklar devam ediyor."

"Annesi bu hastalıktan öldü."

"Ece söylemedi, bilmiyordum."

"O da bilmiyor. Daha doğrusu o zamanlar tanı kondu, benim hanım tedavi görmek istemedi. Çok kısa sürede de göçtü gitti."

"Ne kadar kısa sürede?"

"Tanı kondu, altı ay sonra öldü."

"Ece iki senedir bununla yaşıyor. Dahası bu onda kalıcı bir hasar haline geldi. Hayatı boyunca bununla yaşamaya devam edecek."

"Böyle koşamaz, ağır iş yapamaz, bayır bile çıkamaz. Onun hayatı boyunca çocuğu olmaz!" Doktor başını salladı.

"Hamilelikte kalp çok daha farklı semptomlar gösterebilir. Önermiyorum zaten."

Sıkıntıyla soludu.

"Bunun örneklerine hiç rastlandı mı?"

"Araştırdım. Birçok örneğine rastladım ve ne yazık ki bir seneden uzun yaşayan olmamış."

"Sen iki senedir onu yaşatıyorsun."

"Bir tedavi şeklimiz var, bunda hastanın doktoruyla olan işbirliği en büyük etken. Ece dediğim her şeyi yapar, düzenli bir yaşam, dengeli beslenme, takviyelerle tedaviyi birlikte götürüyoruz."

"Peki sen bu hastalığı bunca zamandır tedavi ediyorsan, mutlaka makale yazıyorsundur. Hiç mi gelip görmek isteyen, ya da davet edip burada da bakalım diyen olmadı?"

"Elbette oldu ama hastamı buradan oralara götürmek istemiyorum. Kaldı ki Ece'nin yavaş kalbi uçak yolculuğunu kaldıramazdı, şu an ki halinin ise tam olarak nasıl tepki vereceğini kestiremiyorum. Alanında uzman meslektaşlarımı davet ettim."

"Ece'nin yükseklik korkusu yoktur aslında."

"Ben onun doktoruyum, her ihtimali değerlendirmeliyim."

"Anladım doktor. Bundan sonra kızımın her şeyinden haberim olmasını istiyorum. O haber vermez ama siz mutlaka beni arayın. Hastane masraflarını kim ödüyor?"

"Kızınız."

"Ben ödeyeceğim bundan sonra. Başka bir şey var mı bilmem gereken?"

"Şimdilik bu kadar."

"Sağ ol doktor. Kolay gelsin."

Odadan çıkıp düşünceler içinde vezneye vardı. Orada ödeme hesabını değiştirdi. Koridorda yürürken birden yorgun hissedip geniş alandan deri C şeklinde ki koltuğun bir ucuna oturdu.

^^

"Ben böyle ölür giderim Sedat, ikizlerime iyi bak. Onları birbirinden ayırma. Ece şimdi Emre'den ayrı uyumuyor. Çocuklarımı sıcak tutasın, kimseye muhtaç etmeyesin, sevginin üstlerinden çekmeyesin aman ha! Öksüzlerimi darda koymayasın. Emre erkek, o bağlılığın üstüne düşmez ama Ece şimdi böyleyse ilerde yaprak gibi titrer üstüne. İkizlerimin ayrılmasına izin verme Sedat, birbirlerinden ayrı kalmasınlar bir günden fazla. Aman diyim sözlerimi yabana atma. "

^^

Attı, Sedat Bey o sözleri unutmuş hemen, şimdi aklıma gelmişti. İnsan yarinin acısıyla ne yapacağını şaşırırmış. Sedat Bey de çocuklarına mesafe koydu. Her şey, herkes bir sebepti yarini kaybetmesinde. Çocukları bile.

Ece odada çıktığında gördü babasını. Başını eline koymuş, bedeni sallanıyordu. Ece o an korkunun derinlerden yüzeye doğru süregeldiğini duydu. Ne kadar insan bilirse, o kadar korku dolu bir hal alıyordu vaziyet.

Omuzlarını düşürerek babasının yanına gidip oturdu. Hiç konuşmadan oturdu babasının yanında. Bazı babalar çok beceriksiz oluyordu. Kayıplarının acılarını bastırıyor yaşadıklarına hayat deyip, bir de hayata karşı sert bir tavır takınıyorlardı.

"Kusura bakma baba."

Başını iki yana sallayarak kollarının arasına sardı yavrusunu hayatı boyunca belki de ilk defa. Ece küçük bir kız olmak ne demek bilmiyordu, hiç küçük olmadı. Şimdi bu anda dünyalar onun olsa ne olurdu sağlık elden gittikten sonra.

" Öldüğünü görmek istemiyorum kızım. Bir kaybı daha yaşamaya gücüm yok."

"Ne kadar yaşayacağımı bilmiyorum ama sen çok güçlü bir adamsın. Bunu da atlatırsın..."

 

 

Loading...
0%