@betulokssuz
|
Bir erkek öğrencim üşüyorum aldırma çalıyordu. Kollarımı bağlamış keman sesiyle bütünleşen hislerimi izliyordum. Bazı şarkıların notalarını öğreniyor, onu kemanla çalıyorduk. Öğrencilerim evde kendi çalıştıkları şarkıları çalmak isteyince elbette onlara şans veriyordum. Sonuçta bir şeyi iyi yapmak, onu sevdiğimiz bir şeyle birleştirmek demekti. İnsan ölçmediği şeyi geliştiremezdi, bu da var. Bitirdiğinde alkışladık onu. "Çok güzeldi canım, tebrik ederim." "Teşekkür ederim hocam." "Evet. Haftaya çat kapıdan sınav yapacağım. Tam puan alanlarla konser gecesine çıkacağız." "Ooo" diyerek alkış tuttular. On kişilik sınıfımda gerçekten bunu öğrenmeyi isteyen gençlerle çalışıyordum. Azınlıktık ama muazzam şeyler yapıyor, yapmaya da devam ediyorduk. Çantamı ve kot ceketimi alarak peşlerinden çıktım. Okulun önünde üç bir tarafa ayrıldık. Her zaman evine vakitlice giden bir insan olduğum için bu hayatımda da değişen hiçbir şey olmadı. Sadece üç haftadır evliydim ama İnanç bunu reddetmekle meşgul olduğundan eve geç geliyordu. Annesi ve babası sürekli onu ikaz ediyordu. İstemiyordu ve bunu dile getirerek hayatından öyle çekip gitmemi umuyordu. Öyle bir şey söz konusu bile değildi. Onu beni kendine gelin etmeden önce düşünecekti. Gerekirse üç günlük yola kaçacak yine de evet demeyecekti. Hem ben onu kısıtlamıyordum. İstediği yerde, istediğini yapabileceğini biliyordu. Babalara yakalanmamak şartıyla tabi ki. Durup dururken ölsün istemem. Ufak bir market alışverişinden sonra eve geçtim. "Ben geldim." Holü geçip salona girdim. "Hoş geldin" dedi Asiye anne. Poşetleri mutfağa bırakıp odama çıktım. Kot ceketimi ve çantamı bırakıp ellerimi yıkadıktan sonra aşağıda inip mutfağa girdim. Bir önlük aldım çekmeceden. "Ne yapacağız annem?" "Fasulye çorbası, tas kebabı, pilav, cacık, bir de sütlü tatlı." "Hah tamam." Birlikte yapıyorduk yemekleri her akşam. İki başımıza yiyorduk çoğu zamanda. İsmail baba çalışıyordu gece geç saatlere kadar. Yani öyle diyordu. Aile bağları kopuk bir aileydi onlar. Kimse kimseyi çok sevmiyordu, bu yüzden benim sevip sevmemem çokta önemli değildi. Rahattım aslında. Çok fazla karışan yoktu. Daha kendi oğullarını dizginleyemiyorlardı ki. Keyifli keyifli yaptık yemekleri birlikte. Onun mutfakta dinlediği radyosu biz yemek yaparken de çalmaya devam etti. Asiye anne eğlenceli bir kadındı, çok iyi bir kadındı. Çok yalnızmış meğer. Çünkü normalde evde fırtınalar estirirmiş. Sesi çok çıkarmış. Ne kocası duyarmış onu, ne de oğlu. Sevilmediğini düşünürmüş. Bana bunları anlatıyordu. Sen geleli eve ufacık da neşe geldi diyor, kendi için. Bu evde önce ve en çok sevmiştim. Masamızı kurduk. Gelen olmazdı ama biz yine de bütün servisleri açtık. Karşılıklı oturduk annemle. Yemek saatinin dolmasını bekliyorduk. Her akşam yedide sofrada olunacak der dururmuş, hatta bazen arayıp ısrar kıyamet eve çağırırmış ama ben geldim geleli yapmıyordu onu. Baş başa daha lezzetli oluyordu bizce. "Eh başlayalım." "Başla -" derken evin kapısı açıldı. Ben gerime döndüm ve gelene bakmaya başladık. İnanç ve babası gelmişti. "Oo afiyet olsun" dedi İnanç. "Hoş geldiniz, buyurun." "Ana sen hayırdır? Başka zaman yemeğe gelin diye arar durursun." "Kocaman adamlarsınız bir evin yolunu bulamıyor musunuz siz? Yıkayın ellerinizi gelin." "Hoş geldin baba" dediğimde tebessüm etti İsmail baba. "Hoş gördüm kızım. Nasılsın?" "İyiyim, sen nasılsın?" "Elhamdülillah. Bir ellerimi yıkayayım madem." "Zahmet olmazsa" dedi Asiye annem. Onları ellerini yıkarken ben onların da çorbasını koyup bir sandalye kaydım. Yerlerimizi almış güzel güzel yemek yiyorduk. Yemeklerin tadını değişik buldular. Çünkü Asiye anne sen normalde nasıl yapıyorsan öyle yap, ben sadece malzemeleri hazırlayacağım. Hiç karışmayacağım dedi. Onlar Asiye annenin elinin lezzetini arıyordu. Özellikle de İnanç. Durdum onu izliyordum, çorbayı karıştırıyordu. "Ne arıyorsun içinde kocam!" dediğimde bana baktı mavi gözleriyle. Onun gözleri mavi, kendisi kumral. Bende kumralım gözlerim ela. "Bunun tuzu az, yağı az, tadı yavan. Hiç anama bakmıyor musun yemek yaparken." "Hım" yaptım kafa sallayarak. "Çok güzel olmuş gelin kızım ellerine sağlık. Çok lezzetli değil mi Asiye?" "Çok güzel oldu valla. Hiç gelinimin yaptığı işe karışmadım. O ne yapacağını bilir." Onlar beni överken biz birbirimize baktık sinir sinir. "Ben böyle üzülmem. Yersin yemezsin karışmam. Çorba az tuzlu yenir zaten, sonra ki yemeklerinin önünü kesmesin diye. Tabi sen nerden bileceksin, kim bilir nerelerde neler yiyorsun. İğrenç." Önüme dönüp yüzümü topladıktan sonra İsmail babama baktım. "Tas kebabı yaptık baba, yanında pilav ve cacık da var. Sever misin? " "Bayılırım." Diyeceklerim bu kadardı. Yemekten sonra mutfağı toplamış, kahveleri yapmıştım. Geniş salonda, televizyon karşısındaydı herkes. İnanç kolunda ki saate bakıp duruyordu. Yine meyhaneye gidecek de onun fırsatını kolluyordu. İçiyor içiyor, eve gelip zıbarıp kalıyor. Kahveleri dağıtıp İnanç'ın önüne gittim. "Ben içmeyeceğim" deyip kalktı. "Az işim var, beni bekleme" deyip fırladı gitti. Kimse itiraz edemedi. Zaten yollarını beklemekten saçlarıma aklar düştü salak. Ufak ufak ağrılarım vardı, bir an önce yatıp uyumak istiyordum. Odaya çıktığımda yatağa uzandım boylu boyunca. Gözlerim kapanırken karnımın üstünde üst üste koyduğum ellerim titriyordu. Uyuşuyor, sanki bu dünyadan siliniyordum. Uykuya dalacaktım ama şuurum uykuyu reddediyordu. Ne kadar öylece yattığını bilmiyordum. Odanın kapısını açılıp kapandığında açtım gözlerimi. Ellerimin titremesi geçse de uyuşukluk hissi devam ediyordu. Yavaşça doğruldum. İnanç sallana sallana üstünü çıkarırken ayağa kalktım. Her gün kendini alkolle uyuşturan bir adamın karısı olmak normal bir insan için feci bir şey olsa da benim için öyle değildi. Muhtemelen ben öldüğümde o bunu sarhoş olduğundan hemen fark etmeyecekti. "Çekil" dedi onu tutmaya çalışıyorken. "Yardım edeyim sana." "İstemez." "Sabit dur" diyerek pantolonuna takılan tişörtünü kurtarmaya çalışıyordum. O da çıkarmaya çalışıyordu. "Bırak" diyerek itti beni. Bedenimin yavaşlığına yenilerek yatağında yanına düştüm. Kalbime çiviler saplanırken iki elimle tuttuğum örtüye kapattım yüzümü. Acı çektiğimi kimse anlamaz benim. Sesim çıkmadığı için genelde. "Bir şey oldu mu?" diye sorduğunda yüzüne baktım başım yatağa dayalıyken. "Neden bu kadar içiyorsun?" Yere oturup yatağa yaslandı. "Bu evde ki varlığına başka türlü katlanamıyorum" dedi ve o saniye bir kere daha vuruldum canevimden. Üvey annemde böyle söylemişti. Ondan beri kendi evimde kendimi misafir hissettim. Burada bir nebze de olsa yerim olduğunu düşündüm ama artık yoktu. Benim ölecek bir yerim bile yok. Derin bir nefes almak için neler vermezdim. Gözlerimi kapattım ve uykuya yenik düştüm düştüğüm yerde. Benim hastalığım kalpte ritim bozukluğuna benziyordu ama değildi. Kalbim ya normal düzeyde atar, ya da iyice yavaşlar. İflas etmeye yakın. Bir gün duracak ama o günün çok uzak olmadığını biliyordum... 🧚🏻♀️ |
0% |