@betulokssuz
|
"İnanç lütfen." "Ben gelemem, çalışıyorum." "Ula beni çildurtma! Çikunca gel!" "Gelmeyeceğum. Hiç kafam almayi." "Senun bağa işun düşer" deyip telefonu kapattım. Telefonu cebime koyarken sessize de almıştım. Deniz ve Şemsi bizleri akşam yemeğine davet etti. Sevgili bir buçuk aylık eşimin de gelmesini istediler ama İnanç işine döndüğünden beri götü havada geziyordu. Tatlı kutusunu alıp pastaneden çıktım. Hoş bir rüzgar esti yüzüme onu görünce. Kalbim çarpmaya başladı kuş gibi. Sağ tarafta esnafla sohbet eden benim kocamdı. Üstümde asker kıyafeti vardı ve büyüleyici görünüyordu. Ben durmuş ona bakıyordum, daha doğrusu süzüyordum. Kafasını çevirdiğinde göz göze geldik. Yüzümde ki sersem gülüşü sildim. Az önce beni kızdırdığı için ona selam bile vermeyecektim. Sol tarafa dönerek yürümeye başladım. "Ece!" Seslendi. Duymazdan gelerek adımlarımı hızlandırdım. "Ece Hanım!" diye bağırdığında durmak zorunda kaldım. Sağır sultan bile duydu çünkü. "Hanım!" diyerek önüme geçti. "Ne bağırıyorsun lan?" "Niye durmuyorsun kızım?" "Seninle konuşmuyorum çünki!" "Çünki midir peki o? İşim var benim, iş başındayım." "Hı hı" dedi baştan aşağı onu süzerek. "Görüyorum." Başımı sallıyordum aynı zamanda. "Hoşuna gitti mi bari?" Saçımı savurarak yüzüne baktım tekrar. "Eh işte." "Eh işte mi? Karşında dünyanın en yakışıklı üsteğmeni duruyor." "Senden daha yakışıklısı benim eski sevgilim." "Ne!" dedi mavi gözlerini belerterek. "O da mı üsteğmen?" "Uzman çavuş ama yakışıklı." "Adı ne?" "Sana ne?" "Bizim ordan mı?" "Bilmiyorum. Ben gidiyorum. Görüşürüz canım kocam" diyerek göğsüne vurdum. "Hadi sana kolay gelsin." "Ece!" dedi dişini sıkarak. Arkamı dönüp yürürken ardımdan seslenmeye devam etti. Park yerinde arabama binip yola çıktım. Kalbim yeni bir adet çıkardı başıma. İnanç'ı her gördüğünde küt küt atmak gibi. Böyle olmaması gerekiyordu sanırım, bilmiyordum. Göğsümün içi bundan iki hafta önce daracıktı. Kalbim durmak üzereydi ve atacağı yer yoktu içeride. Şimdi bulduğu her fırsatta deli gibi atıyordu. Sakinleştirici almak zorundaydım hal böyle olunca. Atmadığı sıkıntı, atınca sıkıntı. Kalbimi anlamak çok zor, kontrolde tutmak daha zor. Kilometrelerce koşmuşum gibi soluyordum. Yol gözümün önünde kayıp gider gibi hal aldı. Direksiyonu sıkıyordum bilinçsizce. >< "Oo üsteğmenim hayırlı olsun." Polis arkadaşlarla el sıkıştı İnanç. Çarşıda görevine geri döndüğünü gösteriyordu eşe dosta. "Tüm ekiplerin dikkatine" dedi polis telsizi. "Otoyolda kontrolsüz bir sürücü var. Sürücünün sarhoş olduğunu tahmin ediyoruz. Plakası 61 ECE 061" deyince birden kulak kabarttı İnanç. "Tekrar ediyorum. Plaka 61 ECE 061." Ece sarhoş değildi. O zaman... Telsizi aldı aniden. "Üsteğmen İnanç Sağlam. Araç sahibi eşim. Sarhoş değil hasta. Baygın olabilir, dikkatli olun." Telsizi verirken hareket eden polislerle birlikte araca bindi. Siren sesiyle birlikte yola çıktıklarında telaş ettiğinin farkında değildi. "Bas komiserim bas." "Basıyorum. Ekipler durum ne?" "Bir araç gerek komiserim, iki yandan sarıp aracı durmamız gerek. Araç yavaşladı ancak iki yüz metre sonra keskin bir viraj var." Süratle gidiyorlardı. İnanç, Ece'yi aramayı akıl ettiğinde açmasını diliyordu. "Hadi kızım, aç şunu..." Araç görüş açılarına girmişti. Sol şeritte aracı takip eden ekip aracından bir el durmasını işaret ediyordu. "Sağına sağına" dedi İnanç. "Yaklaşıyorum" dedi telsize. İnanç canımı açarak bedenini yarısını çıkardı. İyice yaklaştıklarında cama vurarak Ece'ye seslendi. "Ece kendine gel. Camı aç Ece." Başını zor tutuyordu çok belliydi ki kilitlendi. "Üsteğmenim viraj." "Arka kapı komiserim, az yavaşla." Komiser hızını düşürüp arka kapıya yanaştı. Kapıyı açıp camdan arka koltuğa geçti. Hızla el frenini çektiğinde araç durdu. "Ece! İyi misin?"Arabadan inip ön kapıyı açtı." Bana bak. " Yüzünü tuttu. Kesik kesik nefesler alıyordu Ece." Ece kendine gel. " Komiser su verdiğinde eline döküp kızın yüzüne sürdü." Ambulans! " " Yok "dedi başı İnanç'ın eline düştü. " Ece! " * Doktoru bekliyordu. Koridorda gelip geçen insanlara bakıyordu. " İnanç! Ne oldu oğlum?" Anne ve babası gelmişti." Ece nasıl? " " Bilmiyorum anne, doktor çıkmadı daha. " Sessizlik oldu. Üç haftadır Ece'yle yaşanan bu hastalık hali bütün aileyi sıkıntı içine sokmuştu. Üstelik kızın babasına da söylemiyorlardı. Müşahede odasından çıktı Ece. "Hah! Nasıl oldun kızım?" "İyiyim anne." "Tamam şimdi -" "Dur anne" dedi İnanç. Kadını usulca kenara çekti. "Ne bu Ece? Böyle mi olacak bundan sonra? Acaba nerde bayılacak diye mi düşüneceğim? En olmadı yanında kimse yokken öldü mü kaldı mı diye mi düşüneceğim?" "Ben..." dedi devam edemedi. "Babanın haberi bile yok. Seni başından atmış gibi sanki. Hiç haberi yok kızının ölecek olmasından. Bütün sıkıntıyı bana, aileme yaşatmaya hakkın yok. Bakıcın mıyız biz senin!?" "İnanç" dedi babası. "Sözlerine dikkat et." "Ben bu sıkıntıyı çekemem kızım anladın mı? Ya babana söyle, ya da başının çaresine bak." İnanç yakasını esneterek dönüp giderken Ece lal olmuştu. Haklıydı. Hesapta bu yoktu. Zaten öleceğini bildiği için bu kadar atak beklemiyordu. "Özür dilerim" diyerek geçti insanların yanından. Kendi arabasına giderken İnanç jandarma arabasına biniyordu. Mavi gözleri öfkeli bakıyordu. Ece direksiyona oturduğunda arabayı çalışırdı. >< Yüzümü silip dururken bilmem kaçıncı peçete daha sırılsıklam olmuştu. Sahilde bir yere park etmiş halime ağlıyordum. Ne zaman öleceğimi bilmiyordum ve bu daha zordu artık. Hastalığım insanları yormaya başladı ve İnanç ortaya bir tavır koydu. Haklıydı. Ona kızmıyordum. Kızdığım şey sığacak ve orada sonumu bekleyecek bir yerim yoktu. Töhmet altında kaldılar. Kimse benim yüzümden sıkıntıya girmek zorunda değildi. Radyoyu açtım. Bir yudum su içtim. Doktorum bir ilaç yaptı diye sabaha kadar rahattım. Radyoda Deniz'in radyocu arkadaşı Koray'ın sesini duydum. "Karadeniz radyolarında dinleyicilerimizden gelen mesajları okumaya devam ediyoruz. Bir dinleyicimiz şöyle demiş. Sevdiğim askere giderken beni terk etti. Onu beklememi istemiyordu. Onu çok seviyorum ve bekliyorum. Sizin aracılığıyla ona şunu söylemek istiyorum. Bitti deyince bitti mi sanayisun. Yolunu yolum belledum. Soluğun soluğumdur sevduğum. Sevdan ile şimdi Karadeniz radyosunda... " O mesaj geldi, benim canımı yaktı iyi mi? Kız onu terk eden çocuğa sesleniyor. Benim sesim kısıldı sanki. Dört bir yanımdan ayazdayım. Üşüyorum, çok üşüyorum. Bazı insanlar ne de güzel seviliyor. Şöyle sevilsem yeterdi. Hiç sevenin olmayınca varlığın katlanılmaz oluyor. Kimseye suç atmaya gerek yok. İnanç haklı, ben onunla öleceğimi bile bile evlendim. Ben onu ölüm oyunuma dahil ettim. Ölmedim ama yaşıyorum da denmez. Bana da biri yolun yolumdur demeyecek. Yarım bile ayrıldı benden, kim yanıma kalacak? Cama vuran elle yana döndüm. İnanç duruyordu orada. Camı açtığımda kollarını kapıya koyarak baktı yüzüme. "Saatten haberin var mı senin?" "Başının çaresine bak demedin mi?" "Burada mı bakacaksın?" "İstediğim yerde bakarım." "Tabi tabi. Kay yana." "Git başımdan." "İyi kucağına otururum" deyip kapıyı açtı. Gerçekten kucağıma oturacak olunca yan koltuğa geçtim. Arabayı çalıştırıp geri geri giderek yola çıktı. "Niye geldin sen?" Burnumu çektim. O kadar ağlayınca beynim akmaya başladı. "Babam karını al gel dedi." "Aa!" İfadesiz tepkime yan bir bakış attı. "Senin gerçekten kimsen yok." "Babama mı söyledin?" "Babam konuşmuş da baban oralı olmadı herhalde ne bileyim." Başımı salladım. "Boşanma davası açalım. Ben ayrı eve çıkarım o zaman." "Hı hı" yaptı homurdanarak. "Kesin çıkarsın." "Çıkarım ne var?" "Çıkamazsın Ece. Kim izin verecek buna? Baban mı? Yapma gözünü seveyim, seni başından atmak için everdi. Ayrı eve çıkaracak olsa zaten ayrı yaşardın." O da doğruydu. "Bugün pek bir haklı gördüm seni." "Ben haklıyım" dedi el frenini çekerek. Eve gelmemiştik. Eski bir evin önündeydik. Zamanında yanmış olduğu kara duman izlerinden belliydi. İndiğinde bende indim. Kaldırıma çıkıp eve bakmaya başladı. "Neresi burası?" "Benim evim." "Anlamadım." "Ben bu evde doğdum. Sekiz yaşıma kadar burdaydım. Bir gece annem sobaya kömür atmış. Ne olduysa kömür tutuştuğunda olmuş. Ev duman altıydı, yoğun kömür kokusunu hâlâ hatırlıyorum. Ev yanmaya başladığından tek uyanan bendim ve nasıl olduysa kapıya gittim. Annem ve babam kalkmadı." Elimi göğsüme koydum usulca. Ağzım aralandı. " İtfaiye geldi ama annemle kardeşim çoktan ölmüştü. " Bana döndüğünde kesintisiz bir şekilde yüzüne bakıyordum. " Ben hayata çok kırgınım Ece. Dayıma baba demek, yengeme anne demek zorunda kaldığım için. Kendimi ait olmadığım yerde bulduğum için ve ne yaparsam yapayım onları kendi annem babam gibi sevemediğim için. Tek kaybeden sen misin? Bir tek senin mi annen öldü? Bir kardeşini kaybeden sen misin yani? Babam şimdi bir bakım evinde kalıyor, bana küs, hayata küs. Bende hasta olabilirdim, en olmadı dayanamıyorum deyip kendimi öldürebilirdim. Yapmadım. Hayata karşı bir duruşum yok, bir hayalim vardı o da olmadı. Hiç hesapta olmayan seninle evlendim ve sende sağlam çıkmadın. Bir yola girdik, istesek de istemesek de yolumuz uzun. Gittiği yere kadar yanındayım ama gitmediği yerde bırakırım. Bu yolda ne kadar içimden gelmese de seninleyim, el mahkum. Tavrım bu. Şimdi babanın evine gitmek istiyorsan bırakacağım seni ama benimle eve geleceksen ilk şartım işi bırakacak, evde kendine bakacaksın. Ben seni düşünüp duramam. " Yüksün sen Ece, 56 kilonla sen koca bir yüksün. " İşimi bırakmam. " " O zaman? " " Babamın evine dönüyorum. " " Yolun açık olsun. " " Senin de. " Kalbim hızlandı yine. Gelen taksiye el etti. Ah Ece ah, sen kadınsın. Ya babanın yanındasın ya da kocanın. Bunun başka yolu yok. İnanç giderken bende araba bindim. Babamın evine giderken hiçte iyi karşılanmayacağımı biliyordum aslında. Bilerek gidince zor olmuyordu yol almak. Evin önünde durunca kapıya çıktı babam ve eşi. Arabadan inerken çantamı falan almadım, çünkü içeriye davet edilmeyeceğimi biliyordum. "Ben geldim baba. Kabul edersen eve döneceğim." "Ne münasebet" dedi üvey. "Sen evlisin." "Baba?" "Ne diyeyim? Ne diyebilirim? Bir kere çıktın bu evden, o evden de ancak ölünce çıkabilirsin." "Baba ben ölüyorum. Neden yanında ölemiyorum?" "Bilmiyordum." "Ne değişirdi bilsen?" "Bir çare arardım." "Bende aradım yok, bunu bir çaresi yok. Ya kabul et beni, ya da ölünce mezarıma bile gelme." Bir süre sustu. Dolu doluydu gözleri. "Edemem yavrum" dedi. Başımı salladım. "Bende etmiyorum. Sana hakkımı helal etmiyorum. Bundan sonra ne ölüne ne ölüme." Eksikler ve yalnızlıklar. İnsan bu ikisiyle sınanır daima...
|
0% |