@betulokssuz
|
Nilsu bir park köşesinde içli içli ağlıyordu. Peşini bırakmayan adamlar yüzünden düzeninden olmuştu. İyi bir işi vardı, hemde bunu bebeği yanındayken de yapabiliyordu. Karanlık işler yaptıkları zamanları geride bırakmıştı Can'la birlikte ama onlar bırakmıyordu. Can burnunda tütüyordu. Sesi kulağından hiç gitmiyordu. Emre ölünce tepetaklak olmuştu zaten de daha kötü olmaz sanıyordu. Binbir türlü tehdide boyun eğiyordu. Tek bir çaresi vardı artık. Bu yolda ya ölecek, ya da kurtulacaktı başka yolu yoktu. Sivil polislerin yerlerini aldığını gördüğünde yüzünü silerek toparlandı. Zehir satıcılığı yapmadı hiç, bunu Emre yapardı. Kendi de kullanırdı ama Nilsu'nun hamile olduğunu öğrenince bırakmıştı. Yani öyle sandı. Onu ölüm hiç ummadığı anda buldu ve hayattan koparıldı. O ölünce bu defa Nilsu'yu bulaştırdılar. Nilsu akıllılık ederek polise gitti. Birazdan bir alışveriş anında polis suç üstü yapacaktı. Çocuğuna gitmek için başka şansı yoktu. Polisler onu koruyacaktı. Hem Trabzon'da bir hayatı olabilirdi. Bir çocuk oturdu yanına. Kolunu bankın üstüne koyup parayı verdi. Nilsu elini cebinden çıkarırken çocuk parayı geri çekti. Çünkü çocuk sivillerden birini tanıdı. "Polis var!" "Ne!" dedi bilmezden gelerek. "Senin güvenilir olduğunu söylemişlerdi" diyerek kıza döndü. Böylece polisler arkasında kalmıştı. "Patronuna onu sattığını ileteceğim." "Benim haberim yok." Bıçağını çıkarıp kızın karnına sapladı yüzünü göğsüne bastırarak. Cebinde ki bütün zehri aldı. "Yazık oldu sana." Usulca kalktı ve sanki hiçbir şey yapmamış gibi uzaklaşmaya başladı. Nilsu yere düşene kadar çocuk gözden kaybolmuştu... >< Siyah bir elbise giyindim. Tek askılı ve diz altı. Yemek için gayet zarif bir elbiseydi. Saçlarımı ense topuzuydu ve soğuk tonda makyaj yapmıştım. Halka küpelerimi taktım. Çantamı ve ayakkabılarımı elime alarak odadan çıktım. Merdivenleri inerken beni ilk gören Can oldu ve parmağıyla beni işaret etti. Herkes bana döndüğünde şapşal kocam öylece kalakaldı. Ben çirkin miydim de bir elbise giydiğim zaman sanki ilk defa giymişim gibi bakıyordu. Kırmızı elbisemle de yaptı aynısını. Hele o dans esnasında gördüğümde bakışları, o da neydi öyle? Onun üstleriyle yemeğe gittiğimiz için daha ağır bir elbise tercih ettim. Merdivenler bittiğinde kendi etrafında döndüm. Yırtmacı arkadaydı ve çok değildi. "Ay maşallah kızıma. Nazar değmesin" dedi annem. "Uygun olmuş değil mi anne? Abes yeri var mı?" "Yok" dedi İnanç. Ona döndük hep birlikte. "Yani kırmızıya nazaran gayet usturuplu." "Ay laf koydu bal kabağı." Gidip koltuğa oturdum. Sandaletlerimi giyerken Can geldi emekleyerek. "Gayet uygun olmuş kızım. Yemeğin insanlarına göre ağırbaşlı olmuş, zarif görünüyorsun." "Teşekkür ederim." Sandaletlerimi giydikten sonra yeğenimi kucağıma alıp sarıldım. "Anne durmazsa hemen ara olur mu? Aklım kalacak." "Hemen ararım ama hiçbir şey olmaz, biz bakarız babanla. Aramazsam bil ki keyfimiz yerinde." İnanç - "Hadi çıkalım, geç kalacağız." Annem Can'ı aldığında İnanç'la evden çıktık. Onun arabasına binip yola çıktık. "Kemanımı aldın mı?" "Arkada." Radyoyu açtım. Yine Koray'ın yayınına denk geldik. "Bir dinleyicim ise şöyle diyor; mümkün olsaydı eğer ona gözlerimi bile verirdim... Bu çok farklı bir seviye aşkta. Peki canım o senin ne yapardı? Gökhan Özen benim için n'apardın senin için şimdi Karadeniz radyosunda. Keyifli dinlemeler." Güldüğümde bana baktı. " Ne gülüyorsun? " " Kim kimi gözlerini verecek kadar sever ki? " " Seven varmış işte. " " Abartı. Kimse kimseyi o kadar sevemez İnanç. Sende kendinden pay biç. " " Beni karıştırma. " " Neden? Sende çok seviyordun. " " Gözlerimi verecek kadar değil." " Neyini verecek kadar peki? Tanımla. " " Bilmem, onun yaşardım diyebilirim. " Başımı salladım. Ben kimseyi uğruna yaşamayı göze alacak kadar sevemiyordum. Sevebiliyor olsaydım ölecek olmazdım. " Sen tanımla. " " Ben "deyip düşündüm ama bir şey bulamadım." Bir şey gelmiyor aklıma. " " Gerçekten sevmemişsin. " " Gerçekten sevdim demedim ki. Hoşlandım dedim." "Benden yakışıklı olduğunu da söyledin." "Ee?" "Benden yakışıklıysa ona sırılsıklam aşık olman gerek." Kahkaha attım. "Mavişim! Güzellik görecelidir. Güzellikten hoşlanırsın. Asıl sevdiğin karakterdir." Telefonumu çıkarıp Koray'ın şahsi telefonuna mesaj attım. Şarkı bittiğinde sesini duydum. "Sevginin şekillerini anlamak mümkün değil. Bir dinleyicimiz ama aynı zamanda çok sevdiğim bir arkadaşım şöyle diyor; Yolculuk ederken seni dinlemeyi çok seviyorum. Şu an yanımda oturan eşim için İbrahim Tatlıses'ten mavişim çalar mısın?" İnanç bana baktığında daha gür bir sesle güldüm. " Elbette çalarım arkadaşım. Keyifli dinlemeler. " Şarkı başlarken sesini açtım. Bundan daha iyi konu değiştirme olamaz. Restorana gelmiştik. İnanç kemanımı alıp elimi tuttuğunda içeriye girdik. Elini tutmak bana güç mü veriyor, yoksa gücümü mü emiyor anlamıyordum. Kalbim hızlanıyordu ama garip bir şekilde ölüyormuşum gibi gelmiyordu. Masada olan insanlarla tanıştım. Yüzbaşı Turgut Bey ve eşi Leyla Hanım. Üsteğmen Atakan Bey, eşi Nazlı Hanım. Bizden hemen sonra gelen Binbaşı Bulut Bey, eşi Menşure Hanım. Hanımlar da benim gibi giyinmiş, hiç yabancılık çekmedim. Yerlerimize oturduk garsonlar servis yapıyordu. Leyla Hanım - "Eşin çok güzel bir kadın İnanç." "Teşekkür ederim Leyla Hanım. Karakteri daha güzel" deyince neredeyse avam bir şekilde kahkaha atacaktım. Çok fena bu varya. "Mutlaka." Menşure Hanım - "Ece, eşin keman çaldığını, bunun yanında eğitimini verdiğini de söyledi." "Öyle evet. Şanlı Müzik Okulunda eğitim veriyorum. Yakın zamanda on öğrencim eğitimini tamamladı." "Ne kadar güzel. Sorumu mazur gör lütfen, eğitimin nedir?" "İki yıllık üniversite okudum, hemşirelik ama hemşirelik yapmıyorum şu anda." "O da güzel, neden yapmıyorsun?" "Bazı sağlık sorunlarım oldu, o nedenle yapamadım." "Anladım. Peki keman çalıyorsun, sesinde güzeldir." "Bilmem, ben daha çok çalmayı seviyorum ama şarkı da söylerim." "Dinlemek istiyorum." "Tabi ki. Kemanımı getirdim, sizin için minik bir konser vereceğim." "Ah harika." "Sizler neler yapıyorsunuz? Sizleri tanımak isterim." Menşure Hanım - "Ben ev hanımıyım. Eşimle bir pazar yerinde karşılaştık." "İlk görüşte aşk mıdır peki?" "Kesinlikle öyle. O zaman teğmendi. On bir yıldır evliyiz, bir kızımızın var." "Allah bağışlasın." Leyla Hanım - "Ben matematik öğretmeniyim. Eşimle doğuda görev yaptığım zaman tanıştık. İlk görüşte aşk değil, ilk görüşte gıcık olmak." Biz buna gülerken Yüzbaşı başını iki yana salladı. "Abartıyor. Benim dayanılmaz çekiciliğim aklını başından almış." "Gördünüz bir de ukala. Dört yıldır evliyiz, henüz çocuğumuz yok." Nazlı Hanım - "Ben doktorum" deyince zaten diyerek başımızı salladık. "Eşimle acilde tanıştık, bir küçük ölüyordu da hayatını kurtardım." Atakan Bey - "Üç kurşun yaram vardı. Vicdansız bu ya." "Bir yıl sevgili kaldık, iki yıldır evliyiz. Üç aylık hamileyim" deyince hepimiz şaşkınlık içindeydim. Meğer kimse bilmiyormuş. Ayaklanıp onları tebrik ettik. "Allah sağlıkla, kolaylıkla kucağınıza almayı nasip etsin" dediğimde herkes Amin dedi. Yerlerimize geri oturduk. "Siz nasıl tanıştınız?" diye sordu Menşure Hanım. "Biz!" dedi İnanç bana bakarak. "Hiç kıvırmaya gerek yok. Bizim babalarımız ortak, bizi de ortalıklığı resimleştirmek için everdiler." Leyla Hanım - "Aşk evliliği değil." "Neredeyse iki aydır evliyiz ve çok iyi anlaşıyoruz. İnanç muazzam bir adam" dediğimde bana bakarak tebessüm etti. "Gıcık olduğum huyları var ama bu kalbimi titrettiği gerçeğini değiştirmez. Nadir bir karakteri var. Göreceli güzelliğinin ötesinde ruhunun güzelliği var. Benim aklımı başımdan alansa güç veren yanları. Birbirimize çok benziyoruz." Tanımımın sahte olduğunu sanan sadece İnanç'tı ama bunlar benim gerçek hislerimdi. " Bu kızın kıymetini bil, seni gebertirim" dedi Menşure Hanım. " Biliyorum. Ben onun için uykularımdan vazgeçiyorum" deyince hayretler içindeydim. Yalan mı söylüyordu acaba? Tanımı sertti. Biri için uykularından vazgeçmek demek, hele bir asker için vatan demekti. Ancak ve ancak vatan için uyku nedir bilmezler. Yemeklerimizi yerken havadan sudan sohbet etmeye devam ediyorduk. Aklım evde, Can'daydı. Annem aramadı ama yine de merak ediyordum. Anneme mesaj attım masanın altından. Hemen geri fotoğraf atmış, oyun oynuyorlardı babamla. Yüreğime su serpilmiş, kaldığımız yerden devam ediyordum. Garsonlar masaya çay getirtip masayı toplamaya başladığında kemanımı alıp kutusundan çıkardım. "Ah keman çalacak" dedi Menşure Hanım. "Bana eşlik ederseniz sevinirim" diyerek ayağa kalktım. Masanın başında, herkesin beni göreceği bir yerde durup kemanımı boynuma aldım. Çok iyi bildiğim ve çalarken kendimi daha yakın hissettiğim Yıldız Tilbe'den tek sevenim sen olsan çalmaya başladım. >< İnanç kollarını bağladı karısını izlerken. Keman çalaken apayrı bir insan oluyordu Ece. Yüzüyle, takındığı tavırla, sergilediği yeteneğiyle. Leyla Hanım - "Bil ki durmaz koşardım. Tek sevenim sen olsan. Kanatlanır uçardım. Gel diyenim sen olsan." Restoranın içinde ki herkes ikinci kere tekrar edince ortaya muazzam ses şöleni çıktı. Ece onlara teşekkür anlamında tam tur döndü kendi etrafında. Nazlı Hanım - "Katlanırdım her derde. Zevk bulurdum kederde. Beni her an, her yerde. Bekleyenim sen olsan." Menşure Hanım - "Gün ederdin yılımı. Güldürürdün falımı. Gece gündüz yolumu. Bekleyenim sen olsan.." Alkışlar yükselirken Ece kısa bir an durup herkese selam verdi. "Aşk bir kahkaha diyelim şimdi." İnanç ciddi bir iş yaptığının ve zaman zaman böyle ağır insanların olduğu yemeklere katıldığının farkındaydı. Şu anda fark ettiği şey ise eşinin de yanında seninle aynı ağırlığı taşımasıymış. Nerde nasıl davranacağını bilmeliymiş insan. Bir kere eski sevgilisi, bundan altı ay önce karakola gelmişti ve ulu orta bağırmıştı. İnanç karakolda hem askerlere, hemde komutanlarına rezil olmuştu. Menşure Hanım da oradaydı üstelik. Çok sevdiğinden bunun bir kusur olduğunun asla farkında değildi ama şimdi fark ediyordu. Ece'nin sakinliği, konuşurken ki nezareti ve sırf Menşure Hanım çok seviyor diye onlara keman çalması kesinlikle bu insanların takdirini kazanmıştı. Menşure Hanım ne düşündüğünü bakışlarıyla anlattı İnanç'a. İşte bu yanına yakışan iyi bir eş demekti. Değerini bilirsen, senin ortamında seni yüceltir demekti. "Ellerine sağlık canım. Çok güzeldi valla mest oldum" dedi Menşure Hanım. "Ne demek. Ne zaman isterseniz söylemeniz yeterli. Evimize de bekleriz sizleri, sizlere seve seve yemek yaparız eşimle. Öyle değil mi mavişim" deyince İnanç utanarak başını eline koyarken masada kahkaha tufanı koptu. "Ulan İnanç" dedi Atakan. "Çok özür dilerim. Evde pelesenk oldu diline. Şaşırdı bir an." "Ne şaşırması canım" dedi Leyla Hanım. "Sen ne diye hitap ediyorsun?" "Söyle kocacım utanma" dedi Ece. "Hayır bunu asla söylemem." Nazlı Hanım - "Aa çatlarım. Ece sen söyle." "Söyleyeyim mi canım?" "Söyleme rica ediyorum karıcığım." Menşure Hanım - "Söyle söyle. Maşallah boncuk gibi kızsın, sana boncuğum demiyorsa boşa bunu" dediğinde Ece kendini tutamadı. "Boncuğum diyor gerçekten." Daha bir keyifli olmuştu ortam. Hesap ödendiğinde kapıda ayrıldılar. "Ne kadar zarif bir kız öyle değil mi Bulut?" "Sen öyle diyorsan öyledir canım." "Öyle öyle. İnanç sorunlu, yanlış kararlar veren bir çocuktu ama baksana babaları onlar için doğru bir karar almış." "Ben gönül işlerinde ailelerin müdahalesini doğru bulmuyorum Menşure." "Ama en nihayetinde insan layığını bulur. Arada kim olursa olsun dengine varırsın. Bunu aşağılamak için söylemiyorum asla. Mesela bak çok iyi bir dansçı, çok iyi bir dansçıyla evlenir hayat şölene dönüşür. Çok iyi bir ressam, çok iyi bir mankene aşık olur ilham kaynağını bulur. Çok iyi bir söz yazarı, çok iyi sesi olana vurulur ortaya sanat çıkar. Yani demek istiyorum eşlerimiz bizleri tamamlayanlardır aslında. Yanlış eşleşmeyle dolu bu dünyada bazılarımız doğru eşleşmeyi gerçekleştiriyor. " " Bakış açını çok seviyorum Menşure. Yine baktığın yerde bir hikaye gördün değil mi?" "İlham vericiler Bulut. Tıkandığım romanımı tamamlayacağım bu gece. " " Dört gözle okumayı bekliyorum. " Menşure Hanım ev hanımı ama evde yapılacak en güzel şeyi yapıyor, roman yazıyordu. Henüz bastıracak cesareti yoktu. Eşi yazdığı her şeyi okuyan doğru eşleşmeydi. Birbirlerini tamamlayan, gözde çiftlerdendi onlar. " Ne kadar güzel keman çalıyor. " " Muazzamdı." "Teşekkür ederim hayatım. Sen sevdiğim her şeye değer veriyorsun." "Çünkü seni seviyorum." Elleri tutuştu aşkla. Yıllardır birbirlerini saygı çerçevesinde tutkuyla seviyorlardı. "İnanç turnayı gözünden vurmamış mı ama? Bir ara gerçekten o kızla evlenecek sandım, nasıl bir körlüktü o öyle. Allah korudu." Bulut tebessüm ediyordu. "O kızla evlenmiş olsaydı bile bunu yargılamak bize düşmezdi sevgilim." "Öyle de, asla bir araya gelmek istemezdim. Açıkçası ben Ece içinde endişeliydim. Nasıl bir kadınla karşılaşacağımı bilmediğim için tereddüt ettim ama çok nazik, ağırbaşlı bir kız. Eh bizler asker eşleriyiz. Eşlerimiz vatan için çalışan insanlar ve bizler bunun farkında olmalı, ona göre davranmalıyız. Bizler de toplum için önemli insanlarız. Bir an olur kadınlar çocuklar bir dayanak arar, biz orda oluruz. Asker eşi olmak demek, onun olmadığı yerde asker olmak demek canım. " " Sen bu konuda çok iyisin, eminim ona da yol gösterirsin. " " Seve seve gösteririm. " Ece başını koltuğa yaşlanmış sağından akıp giden yolu izliyordu. İnanç atak geçirdiğini sandı. Yanağından makas alarak başını çevirmesini sağladı. " İyi misin? " "İyiyim. Nilsu'yu düşünüyorum. " " Haber saldım ben, biri bir şey bulunca hemen arar. " "Can yine ağlamaya krizine girecek diye endişe ediyorum." "Halledeceğiz." "Çok ağlıyor ama. Hayır anladığını anlatacak yaşta olsa halim haraptı. Şimdi zaten onu anlıyor olmak fena bir şey. İkimizi de çok iyi biliyoruz İnanç, ne olursa olsun annesiz yanın avutulmaz." "Yaşayarak öğreniyor insan. Güçlü olmayı, güçsüz yanından öğreniyorsun. Henüz çok ama çok küçük, bu zamanda ona yapacağımız her şey geleceğine yansıyacak." "Çok haklısın. Sen niye bu kadar haklısın mavişim?" diyerek yanağından makas aldı. İnanç o eli tuttuğunda Ece yine heyecanlandı. " Bu akşam için çok teşekkür ederim Ece. Benim için önemli insanlar onlar. Yanlarında beni utandırmadığın için ayrıca teşekkür ederim. " " Aynı performansı canım senden bekliyorum." "Yaparuz nedu yani?" "Şaka bir yana İnanç sen kutsal bir iş yapıyorsun. Zaten şartsız gelecektim seninle bu yemeğe." "Sen adisin kızım." "Ama kıvranışın çok tatlıydı." "Ayıp be. Nasıl hissettiğimi biliyor musun? Eşimle gelmemişim ve komutanlarım beni kınamış düşünsene. Kanım çekiliyor yemin ederim." "Ya ben seni utandırır mıyım şapşal. Her fırsatta beni başından atmaya çalışsanda ben kimin eşi olduğumu ve nasıl davranmam gerektiğini biliyorum." İnanç dudağını ısırdı. Zira bu taş değil, kayaydı. "Canın sağ olsun boncuğum." Ece burnunun diğeri sızlarken kemerimi çözüp yanağına uzandı. Yanağına okkalı bir öpücük kondurduğunda İnanç bir an direksiyon hakimiyetini kaybetti ama hemen toparladı. "Kızım nabaysın?" "Ben teşekkür ederim." "Niye?" "Bunu şimdi anlatamam, doğru kelimeleri bulamayacağım ama al bu teşekkürü. Bir gün yollarımız ayrılırken bu teşekkür yüreğini doldursun."
|
0% |