Yeni Üyelik
11.
Bölüm

10.BÖLÜM - BABASININ KIZI

@betulokssuz

İyi bir film seçmek konusunda Selo'nun üstüne tanımıyordum. Üçüncü filmi izliyorduk. Çekirdek çitliyorduk bir yandan. Serum bitince ara verdiler iki saat. Kapı vurulup açıldı, gelen Demirhan! Ha bire geliyor bu da. Daha gerek yoktu oysa.

"Allaaah sigara molası" diyerek kalktı Selo. Yanımdan hiç kalkmadı, haliyle birinin gelişiyle fırladı ayağa.

"İçesin varsa çıksaydın ya!"

"Bölmeyeyim dedim çiçeğim" diyerek ayakkabılarını giydi ve ışık hızıyla vın.

"Sana elma aldım" diyerek avucumda ki çekirdeği kendi avucuna aldı. Dişlerimin arasında ki çekirdeği de alınca öylece kalakaldım.

"Ama!"

"Burası hastaneye benziyor, sende hastaya benziyorsun. Hemde zatürre" diyerek zannediyorum şaka yaptı ama asla anlaşılmadı. "Elma ye."

"Tamam" dedim omuzlarımı kaldırarak. Bu tepkime baktı kaşlarını hafifçe çatarak. Omuzlarımı indirip normal durdum.

"Yıkadım" dedi bir büyük elma vererek.

"Sağ olun."

Oturdu. Hiç gitmeyecek gibi çıkardı kot ceketini. Küçük dolabın üstüne telefonunu koydu, cüzdanını koydu, tesbihini koydu. Ne yapıyordu bu böyle? Genişçe oturdu sandalyeye. Bacağını diğerinin üstüne koydu ve bana baktı.

"Ne?"

"Ne yapıyorsunuz Demirhan Bey?"

"Oturuyorum."

"Neden?"

"Neden olmasın?"

"Sizin gelmenize gerek yok ki. Zahmet etmeyin yani."

"Ben öyle istiyorum."

"Aa, tamam" dedim başımı omuzlarımı sallayarak. Tesbihi aldı, başladı parmaklarının arasında hızlı hızlı çevirmeye. Ne kadar hızlı yapıyordu. "Bende yapabilir miyim?" diye sordum elimi uzatarak. Tesbihi durdurdu. Her gün değişiyordu elinde ki tesbih. Kombin yapıyo zalımın oğlu.

"Al, yap" dedi. Tesbihi elime alıp bir kere atmamla elimden kurtulup yüzüme çarpması aynı anda oldu. Hiç istifini bozmadı, oysa komikti bu. Gülünürdü bence buna.

"Bir daha yapayım" deyip onun gibi çevirmeye çalıştım ama olmadı. Sinirlendim, hırs yaptım.

"Öğreteyim mi?" diye sordu.

"Bir saniye" dedim tesbihe sinirli sinirli bakarak. Yapacaktım. Mantığı kafamda netti ama pratikte o kadar kolay değildi.

"Ver ver" dedi öne çıkarken. Elimden tesbihi aldı. "Bak şimdi" deyip ağır ağır yapmaya başladı. Birkaç tekrar gösterdi, sonra hızlandı. Tesbihi tekrar verdiğinde denedim. O bir yandan beni yönlendiriyordu.

Kapı açıldı. İçeriye girenler olunca başımı kaldırdım. Amcam ve yengem gelmişti. Yüzüm asıldığında ellerim kucağıma düştü. Anca geliyorlardı. Sorsan çok işleri vardı. Oysa buraya yattığım gün babaannemi arayıp söyledim.

"Geçmiş olsun kızım" dedi amcam. Bir yandan Demirhan'ın varlığını sorguladı yüzüyle, bakışıyla. Haliyle o da rahatsız olup kalktı.

"Ben gideyim artık" dedi Demirhan. Gitme demek istedim gözlerimle. Eşyalarını bıraktığı yerden aldı. Ceketini de alıp gitmeye başladı.

"İyi misin?" diye sordu yengem.

"İyiyim."

"Ne diyor doktor?"

"Yatıyorum işte ne diyecek. Tedavi devam ediyor."

"Hay Allah, nasıl bu kadar hasta oldun?" Bak sen Allah'ın işine işte. Beni Tufan'a güle güle gelin ettiniz kurtulmak için ama olmadı ne yapalım.

"İlaç yazmıyor mu doktor, evde yatardın" dedi amcam. "Neyse, yengen kalır yanında" dedi gitti bütün yaşam enerjim. Bu defa neyin peşindeydi acaba?

Demirhan arabanın yanında ceplerini yokladı. Tesbihi onda kalmıştı. Geri dönerek odanın penceresine baktı ve Deniz'in amcasıyla göz göze geldi. Kafasını çevirip arabasına gitti. Neyse ki artık ailesinden birileri vardı yanında, daha gerek yoktu gelmeye.

Islık sesiyle arkaya baktı. Selo bankta sigara içiyordu.

"Nereye hemen?"

"Amcası geldi."

"Hadi be!" dedi kalkarak. "Beni de atsana çarşıya."

"Gel."

Selo, Deniz'e mesaj atıp arabaya bindi. Hiç amcasının göresi yoktu şimdi. Dik dik bakar adamı bakışları kovardı domuz. Çarşıda bir yerde durdu Demirhan.

"Sağ ol kanka" diyerek indi Selo. Kanka! Demirhan ona ilk defa böyle söylenmesini garipsemişti. Bu iyi bir gariplikti. Hiç bu kadar samimi, yaşı yaşına denk bir arkadaşı olmamıştı. Demirhan ailesinden dolayı uzak bir çocukluk geçirdi. Kimseyle arkadaşlık kuramadı, kimse onu anlamadı. Böyle hadi kanka çıkalım gezelim diyeceği biri hiç yoktu.

Ömer has arkadaşıdır ama onu her zaman görmezdi. Hadi çıkalım diyemezdi. Ömer hep çalışırdı. Tamam onunla zaman geçirdiği zaman da geçirirdi yani. Kankalık gibi değildi, ki Ömer, Hasret gelene kadar dertli bir adamdı. Onunla çok iyi rakı balık yapılırdı ama onunla yalakalık yapılmazdı. Sabahlara kadar gezelim, ne bileyim yiyelim içelim yoktur. Yaş farkı vardı mesela en önemlisi. Abisi gibidir Ömer, hep uyarır.

Bir kere en yakın arkadaş denilen şey ne yaparsan yap o yanında olandır. Seni uyarsa, yanlış bulsa da bir hareketini, seninle o yanlışı yapar, o naneyi yerdi. Yaşıt olmak böyle bir şey.

Deniz, onların hepsinden küçük ama çok iyi anlaşıyorlar, çünkü çocukluktan beri bir aradalar. Demirhan'ın arkadaşlıkları hep kısaydı ve unutuldular.

Bir arkadaşı vardı. Böyle yakın denilecek kadar yakın. Farklı bir şehirden buraya üniversite için gelmişti. Okulda tanıştılar arkadaş oldular. Demirhan'ın bir de sevgilisi vardı. Zaten hiç dikiş tutmayan arkadaşlığı, o ikisinin ihanetiyle son bulmuştu. Demirhan kimseye güvenmeyen bir adam oldu sonra. Durum bundan ibaretti.

Evine gelmişti. Oğuzhan atladı üstüne.

"Hop, lan düşeceksin." Oğuzhan sırtındayken salona geçti.

"Abi pes atalım mı?"

"Olur atalım."

"Oo evdesin ve boş musun?"

"Evet öyleyim. Git atıştırmalıkları hazırla."

"Hemen, hemen" diyerek indi. O mutfağa giderken annesini yalnız otururken buldu. Babası yoktu, çünkü diğer evindeydi.

"Ne yapıyorsun anne?" Koltuğa oturup annesinin dizine yatırdı başını.

"Oturuyorum öyle, ne yaparım ben."

"Canın mı sıkkın senin?"

"Yok da, baban oğlunla konuş dedi." Demirhan geri kalkıp annesine döndü. "Ben her zaman seni destekliyorum Demirhan, senin kararlarına güveniyorum. Hem sen yanlış bir karar vermezsin. Bir de çok iyi biliyorum babana hiç benzemezsin. Ama canım, kızın amcası sabah senden sonra buraya geldi. Babanla konuştular uzun uzun. Onlar karar verdi Demirhan, evlendirecekler sizi. "

Alevlenmedi Demirhan. Sesli bir nefes verdi o kadar.

" Sen ne düşünüyorsun anne? "

" Ben! Benim ne düşündüğüm önemli mi? Baban düşünüyor doğru yanlış gözetmeksizin. "

" Senin düşüncen benim için benden bile önemli. "

" Peki "dedi oğlunun elini tutarak." Sağı solu aradım kızdan bir şeyler öğrenmek için. Beş ay sürmüş evliliği, oğlan aldatmış kızı. Deniz, burslu okuyormuş, yurtta kalıyormuş. Beni üzen şey varlık içinde yokluk yaşamış. Annesi onu terk etmiş, ondan sonra hep hakkını yemişler. Düşene bir tekmede onlar atmış. Anlattım sana, bende öyleydim. Benim de kimsem yoktu, amcam babamdan kalan her şeyi satıp beni yurda bıraktı. Ben bir aile kurmak için çok uğraştım, sen benim umudum oldun. Baban o zamanlar yeni yeni iş hayatına atılıyordu, zenginliği gözünü dışarıya kaydıracak kadar yoktu. Çok seviyordum bir de. Deniz'i bir kere gördüm ama bir şey çok bariz şekilde görülüyordu. Masumiyeti. Kaybedecek hiçbir şeyi olmayan insanlar çok tehlikelidir aslında ama o öyle gelmedi bana. Öyle insanların tepesi atarsa gemileri değil, gemilerle birlikte limanları yakarlar ama o masum. Bir çocuk kadar masum anladın mı? Bana para pul hırsı varmış gibi gelmedi. "

" Yani? "

" Tanımaya çalış oğlum. Bakma, gör. Sen eminim senin için doğru kararı vereceksin. "

" İlle de evlen demiyorsun?! "

" Şirket evliliği mutluluk getirmez. Ben aşık olmanı istiyorum Demirhan, deliler gibi aşık olmanı istiyorum. Sırılsıklam aşık ol, kim olduğu, statüsü, ailesi hiç önemli değil. Ben yüzünü gülerken görmek istiyorum oğlum. "

Zoraki bir tebessümle başını salladı. Annesi böyle bir kadındı. Yüreği çok güzeldi. Tek kötü alışkanlığı kocasıydı, o da oğullarım genç adam diye susmaktan.

*

Günler geçip gitti. Deniz biraz rapordan, biraz da okuldan ötürü şirkete hiç gelmedi. Bir sabah işe giderken gördü onu çarşıda. İşe gidiyordu Deniz. Yolun karşısına geçip o seyyar satıcıdan simitle kağıt bardakta çay aldı. Parasını vermeye çalıştı ama satıcı o parayı ivedilikle reddetti. Onunla tartıştı oracıkta Deniz. Sonra bir şey yaptı Deniz. Demirhan kaşlarını çatmıştı. Deniz yoluna devam ederken arabadan indi. Karşıya geçip aynı tezgahtan çay aldı.

"Kolay gelsin, bu ne?" diye sordu tezgahın kenarında ki kutuyu göstererek. Deniz ona attı parayı çünkü.

"Bu bizim kızın para kutusu."

"Ne işe yarıyor?"

"Yoksul bir çocuk görürsem ona bu parayla simit vereyim diye. Parayı ister sen al, ister çocuklara dağıt diyor."

"Aa! Hiç denk geliyor mu?"

"Gelmez mi? Burada birkaç tane görüyorum. Ayriyeten üç tane çocuk var, okula giderken uğruyor mutlaka. Deniz ablam bize simit aldı mı diyorlar, harçlık da bıraktı deyip simitlerle birlikte parayı onlara dağıtıyorum."

"Peki, senin kazancını etkilemiyor mu?"

"Yok be oğlum. Allah razı olsun bizden, kazandığım yeter bana. Üç kuruşun peşine mi düşeceğim?"

Demirhan cüzdanından biraz nakit çıkarıp kutuya attı.

"Bu da benden olsun."

"Allah bereket versin."

"Bereketini gör."

Çayını içerek arabasına gitti. Direksiyona geçip yola çıktı. Az ileride Deniz bir esnafla konuşuyordu. Ona biraz para verdi. Yoluna devam ediyordu. Demirhan onu da sormak için sağa çekip indi.

"Hayırlı işler abiciğim, az önce ki hanım arkadaş sana ne verdi?"

"Para."

"Neden?"

"Kedilere mama açıp, dükkan köşelerine koyayım diye." Hayvan mamaları satan bir dükkandı burası.

"Yapıyor musun?"

"Herhalde oğlum. Her hafta gelip zarar etmeyeyim diye fazla fazla para bırakıyor. Bende yapıyorum ama işte çok açamıyordum pahalı diye ama şimdi büyük bir paket açıp, dağıtıyorum."

"Ne güzel. Kolay gelsin."

Hayretler içinde bindi arabasına. Biraz gitti, sağa döndü. Az sonra Deniz bir lokantadan çıktı. Bu defa dörtlüleri yaktı dar yolda. İnip hızla lokantaya girdi.

"Hayırlı işler abiciğim."

"Hoş geldiniz, buyurun."

"Az önce ki hanım arkadaş size ne bıraktı?"

"Para."

"Niçin?"

"Bizim kağıt satan bir abimiz var, ona yemek vereyim diye."

"Tövbe tövbe" dedi kendi kendine yüzünü ovarak. Bir şaşkınlık, bir aptallık vurdu yüzüne. Ne kazanıyordu ki bu kız da dağıtıyordu böyle. Parasız kalmıyor mu? Amcası onun elini avcunu boş bıraktı, nesi vardı?

"Ali Osman abimiz de yapardı bunu. Nerde yoksul görse muhakkak giydirir, doyururdu. Babasının kızı işte, helal olsun kızıma."

Nasıl kalırsın koca bir memleketin aklında, hemde en iyi halinle? İşte böyle. Çıktı oradan. Şirkete geldiğinde Deniz yeni girmiş, Orhan abisine selam vermiş asansöre gidiyordu. Büyük adımlarla giderek ona yetişti.

" Günaydın. " Deniz sese döndü.

" Günaydın Demirhan Bey."

"Nasıl oldun?"

"Daha iyiyim." Başını salladı. Kabine girip beşinci kata çıkmaya başladılar. "Şey" dedi Deniz çantasını açarken. Tesbihi çıkardı. "Bende kalmış" dedi avcunun içinde tesbihi uzatarak.

"Senin elin değdi artık, sende kalsın."

"Elin pis mi demek istediniz?"

"Kullanmam artık, senin olsun."

"İyi" dedi durularak. Önüne döndü ve elini kokladı. Mis gibi beyaz sabun kokuyordu aslında elleri. Asansörden çıktılar. Demirhan yanından geçti ışık hızıyla. Deniz elinde duran tesbihe baktı. Ne yapacaktı bunu şimdi? Çantasına koydu, sonra icabına bakardı.

"Gıcık" dedi yürümeye başlarken. "Kro." Masasına giderken geçmiş olsun dileklerini kabul etti. "Terbiyesiz." Masanın üstünde yeni bir dizüstü bilgisayar ve tablet bekliyordu onu. Bütün ayarlamaları yapılmış, çantalarını konulmuştu.

"Günaydın" diyen sesle herkes ayağa kalkarak karşıladı Gürhan Bey'i. "Günaydın Deniz."

"Günaydın Gürhan Bey."

"Geçmiş olsun. Şimdi nasılsın?"

"İyiyim teşekkür ederim."

Gürhan Bey odasına giderken saatine baktık. Bugün konuşacaktı amcası Deniz'le. Artık buna saatler vardı sadece.

 

 

 

Loading...
0%