Yeni Üyelik
12.
Bölüm

11.BÖLÜM - KİRLİ OYUN

@betulokssuz

"Heyo!" Gülerek durdum çıktığım şirket kapısının önünde. Ferdi gelmişti. "Gezelim mi?"

"Tabi ki."

"Atla bakalım."

Sağ kapıya gidip kapıyı açmadan sordum.

"Nereye gidiyoruz bebeğim?"

"Artvin, Hopa bebeğim." Kapıyı açıp yerime oturdum. Kemerleri taktık.

"Ne yapacağız?"

"Karalar ailesine bir evrak götüreceğiz. Fabrika ortaklığı yapıyorlar dedemle. Onların da çay fabrikası var."

"Ay gezesim gelmiş, tamam."

"Tatlı insanlar senin gibi."

"Ya sensin tatlı şebek."

Yola çıktık. Müzik açtı Ferdi. İzmir'de doğmuş büyümüş ama Karadeniz'i içine çekmişti. Sadece Karadeniz şarkıları dinliyorduk birlikte. Amcam aradı beni, o beni kolay kolay aramazdı.

"Efendim."

"Geliyor musun kızım?" Ne bu kızım kızım? Bir şey isteyecek herhalde.

"Artvin'e gidiyorum ben."

"Niye?"

"Gezmeye."

"Ne gezmesi akşam akşam, eve gel çabuk. Kimle gidiyorsun sen oraya?"

"Ferdi'yle gidiyorum, yola çıktım bile."

"Seninle konuşacaklarım var benim."

"Ben konuşacak durumda değilim amca. Yoldayım şimdi. Hem geç gelirim ben, sabah söylersin ne söyleyeceksen. Kapatıyorum." Kapattım. Hiç keyfimizi bozmadık. Mısırı kıruttun mi türküsünü duyunca son ses açtık. Bir yandan story çektim aylar sonra. Sosyal medyayı aktif olarak kullanmam ama bazen böyle bir ritim yakaladığım biri oluyordu yanımda ve bir sürü şey paylaşıyordum. Fotoğraf da çekerim atarım. Yanımda çok yakışıklı bir çocuk var çünkü. Bahar sitem eder ama olsun.

Epey bir yol geçtik. Yaklaşırken müziği kapattı Ferdi.

"Murat abi var üsteğmen, yakın zamanda sevdiği kızı kaybetti."

"Ne diyorsun sen?"

"Onu da görürüz orada, halini sorgulama diye diyorum. Ben bayağıdır tanıyorum, normalde çok eğlenceli bir adamdı ama işte başına bu geldi maalesef."

"Ay çok üzüldüm."

"Hele biz. Cenazesini görsen tıklım tıklımdı. Bir tabur asker geldi, meğer şehit kızıymış."

"Ferdi beni boğdun."

"Ben uzun süre şokta kaldım Deniz, o kadar üzüldüm ki. Ah fena oldum yine. Geldik" diyerek bir bahçeye girdi. Evden genç bir çocuk çıktı.

"Mısırı kuruttun mi? Ambarda duruttun mi?" diye söylüyor, oynuyordu. Ferdi'yi etiketledim, o da molada story koydu. Herhalde bu çocuk onu gördü. Arabadan indik. "Hoş geldin."

"Hoş buldum Mete." Sarıldılar. "Tanıştırayım Deniz, arkadaşım."

"Sende hoş geldin." El sıkıştık.

"Hoş buldum."

"Buyurun buyurun, kaynananız seviyor sizi, yemeğin üstüne geldiniz." Eve girdik. Montlar çıkarıp çantamla birlikte astıktan sonra mutfağa geçtik.

"Merhaba."

"Hoş geldinuz, hoş geldinuz" dedi evin annesi. Hemen sıradan tanıştım herkesle. Afife Hanım, Dursun Bey, Darhan Yüzbaşı, eşi Nuray, Üsteğmen Murat. Murat'a nasıl baktıysam başını iki yana salladı.

" Ne oldu kız?" dedi korku ifadesiyle.

"Ferdi söyledi gelirken, başın sağ olsun."

"He, oturun oturun" dediğinde gösterilen yerlere oturduk. Neredeyse ağlayacaktım.

"Dursun amca, Ömer abim gönderdi" diyerek evrakı verdi.

"Sağ olsun. Niye gelmedi onlar oğlum?"

"Ben Deniz'le geze geze gideceğim dedim."

"İyi yaptun uşağum."

"Aa" dedi Murat bana kızarak. İnanamıyordum bir yandan. Hiç sevdiğini kaybetmiş gibi durmuyordu. Atlatmış mı hemen?

"Çok üzgünüm şu an. Birden yükledi Ferdi, ondan oldu valla." Kız hem şehit kızıymış, hem ölmüş. Bu yüreğime çok ağır geldi o anda. "İyi misin?"

"Kız ne tatlısın. İyiyim ben."

"Nasıl iyi olabilirsin? Sevdiğin kız ölmüş, hemde" derken ağlamam geldi.

"Abi ya" dedi Murat.

"Söyle madem" dedi o da.

"İpek ölmemiş." Gözlerim açıldı. "Bazı nedenlerden dolayı kendini ölü göstermek zorunda kalmış. Hayatta olduğunu öğrendik, iyi olduğunu da."

Ferdi'ye baktım, o da aynı şaşkınlıkla bana. Kal ona daha fazla geldi.

"Yaşıyor mu?" diye sordum geri. "Bu güzel bir şey dimi? Tanımıyorum ama bir ısındı içim."

"Abi ne diyorsun sen?" dedi Ferdi. "Yaşıyor mu gerçekten? Emin misin?"

"Eminim. Biz şu an göremiyoruz ama umut ediyoruz dönmesi için. Hayatta, bu kesin bilgi."

"Yaa, çok sevindim şu an. Annem delirecek. Söyleyebilir miyim?"

Darhan abi - "Sadece yakın dostlarımıza söylüyoruz, söyle bilsinler."

Duygudan duyguya geçtik ya. Bu neydi böyle? Bu şekerli aileyle yemek yedik, kahve içtik. Sigara içenlerle dışarıya çıktık. Murat'tan sigara aldım, yaktım. Trabzon'da bu kadar rahat içemiyordum bunu. Her köşe başında tanıdığım biri mutlaka çıkıyordu.

" Sen kimin kızısın Deniz? Ben tanıyorumdur belki" dedi Darhan abi.

"Ali Osman Şanlı'nın kızıyım ben."

"Şaka yapıyorsun?"

"Tanıyorsun değil mi?"

"Abim benim ya, nur içinde yatsın. Lisedeyken bir inşaatında çalıştık Murat'la. Ne olacağımıza karar veremedik de bakalım o işler nasıl diye deneyelim demiştik. Şirkete de geldik hatta. Bizimle çok ilgilenmişti. Her şeyi ince ince anlatmıştı. Bizi vinçe çıkarmıştı, muazzam bir deneyimdi. Bir şey deneyelim demiştik ve dünyanın en iyi insanına denk gelmiştik. Bize ne olursanız olun ama asla kibirlenmeyin dedi. Statü sizi bir yere taşır, hatta zirveye de çıkarsınız ama kibir sizi yok eder. Yüzünüze gülerler ama arkanızdan iyi şeyler söylemezler. "

Murat -" Yaptığınız bir iş toplum hayrına değilse yapmayın dedi. Unutmayın çocuklar, bir memleketi memleket yapan içinde yaşayan iyi insanlardır. Aa tüylerim diken diken oldu yine ya. Efsane bir adamdı. Deniz, sen onun kızı mısın? Burada abilerin var, bunu sakın unutma. "

" Teşekkür ederim "dedim gözlerim dolu dolu. Babamı iyi hatırlıyorlar, bir tek kötü söz eden yok arkasından. Canım babam, huzur içinde uyu.

*

Akçaabat'ta, Vefa amcanın evine kaldık gece. Ömer abi ve Hasret abla da orada kaldı. Sabah eve bıraktı beni Ferdi. Ben beni bekleyeni bilsem hiç gelir miydim? Geldim bir kere.

"Deniz" diye seslendi odama giderken. Omuzlarımı indirerek salona gittim. Sabahın köründen ayaktaydı. Sanki işi gücü varmış gibi.

"Efendim amca."

"Otur hele konuşalım."

Çantamı omuzumdan indirip koltuğa oturdum. Yengem kahvaltı hazırlıyordu.

"Hiç lafı dolandırmayacağım. Dulsun, başını bağlamak lazım."

"Amca -"

"Sözümü kesme! Tufan itin teki çıktı, ne yapalım olacağı varmış. Gürhan Bey'le konuştuk. Demirhan'la evlenmenize karar verdik."

Fırladım ayağa.

"Ne diyorsun sen amca? Mal mıyım ben? Bana fikrimi sorsana. Ben evlenmek istiyor muyum bir kere?"

"Demirhan istiyor ama. Hisseleri benden satın almaya çalıştı ama ben seni düşündüğüm için satmadım. Şimdi hisse sahibi işin başına geçerken, haliyle hisseler onun olsun diye seni istiyor."

Başımdan aşağıya kaynar sular döküldü sanki. Bundan mıydı benimle ilgilenişi? Hastaneye gelmeleri falan. Bende çalışan olduğum için sanıyordum. Planı bu muydu?

" Öyle mi? Seyfettin amcamla konuşun bunları. Ben evlenmeyeceğim ama babamın şirketinden de çıkmayacağım."

"Eğer bunu Seyfettin'e söylersen hiç iyi şeyler olmaz."

"Hiçbir şey yapmazsın."

"Ben değil, Onurlular yapar. İhaleye girecekler kızım, bu uğurda hisseleri alacak, önleri çıkan engelleri yıkıp geçecekler. Bir iftirayla makamlarından olurlar. Gürhan'ın ne kadar çirkinleşeceğini bilmiyorsun. Ben seni uyarıyorum, kabul et kimseye hiçbir şey olmasın. Devlet asılsız iftiraları da tolere etmez. Lafı çıksın yeter. "

" Midemi bulandırıyorsunuz ya, midem bulanıyor sizden. "

Hıçkırıklarımla birlikte çıktım evden. O kadar hırslı, o kadar üzgündüm ki. Daha neler olacaktı? Daha ne kadar çirkinleşecek insanlar? Ben size ne yaptım ya?

*

" Sen delirmişsin" diye kükredi Demirhan. "İyice kafayı yedin. Evlenmeyeceğim anladın mı? Sırf sen istiyorsun diye genç bir kızın hayatını mahvetmeyeceğim baba. Umurumda değil, Seyfettin Bey açsın davayı, şirketi ellerimle teslim etmezsem namerdim. Bu kadar kirlenmeyeceğim, beni kirletmene izin vermeyeceğim."

Aynı hırsla o da çıktı evden. Arabasına bindi ve son sürat çıktı yola. Şirkete geçti direkt. Deniz'le konuşsa iyi olacaktı. Fırtına koptu kopacak çünkü.

Şirketin önünde acı bir fren sesiyle durdu. Güvenlik arabayı almaya koştu. Demirhan hızla içeriye girip asansöre geçti. Yukarıya çıktığında Ayşegül'ü buldu gözleri.

"Deniz gelince, direkt yanıma gelsin."

"Demirhan Bey -"

Odaya girdiğinde Deniz ona döndü. Hali içler acısıydı. Çok ağlıyordu. Odanın ortasında öylece durmuş ağlıyordu.

"Deniz!" Titriyordu.

"Neden yapıyorsunuz bunu?" dedi elleri yüzünün iki yanındayken. "Ben sadece babamın hatırasının içinde olmak istemiştim. Derdim hisse değildi, sadece burada çalışmak istedim anladın mı? Ben size ne yaptım ya? Neden bu kadar kötüsünüz? Sevdiklerimle tehdit edemezsiniz beni. Ben o kadar kötü bir insan değilim Demirhan!"

Demirhan'ın yüz kasları gevşedi bir anda o adını resmiyet olmadan söylerken.

" Yaşamaya çalışıyorum neden anlamıyorsunuz? Gördüğün kalabalık bana babamdan kaldı ama ben yapayalnızım. Hisseleri satmamı mı istiyorsun, tamam. Bana neden ihaleye gireceğini söylemedin? Yine hisseleri satardım, hiç önemli değildi. Bana burada olmanın mutluluğunu vermedi o hisseler. Ben çok kazanmak da istemem. Yetinmeyi bilirim. Aç kalırım diye korkmam, babam bana bir memleket bıraktı. Her köşe başında mutlaka halimi soran biri çıkar ama siz? Yetim demediniz. Sizin var ya "dedi adamın göğsüne vurarak." Kalbiniz yok kalbiniz. Bu zifiri karanlıkta nasıl yaşıyorsun? Bende seni iyi biri sanıyordum az daha. Hayal kırıklığından başka hiçbir şey değilsin. Çıkarların uğruna gözümü boyamaya kalktın. Al senin olsun birkaç kağıt parçası, sanki duygularımdan önemliymiş gibi. "

Yanından geçip gidecekken kolunu tuttu Demirhan. Sadece yön değiştirdiler.

" Deniz, beni dinleyecek misin? "

" Hazırlayın kağıtları imzalayıp çıkacağım. Yemişim okulunu da, stajını da, hayatını da" diyerek kolunu çekti. Odadan çıktı kapıyı çarparak. Demirhan hırs dolu bir nefes aldıktan sonra peşinden çıktı. Onu takip ederek merdivenleri inmeye başladı.

"Deniz..." İki kat indikten sonra babasının odasının kapısına gitti Deniz. Şifreyi girip kapıyı açtı, sonra da kendini oraya kapattı. Kıl payı kaçırmıştı. Kapanan kapının önünde kalakaldı. "Deniz, kapıyı açar mısın?"

*

 

Babamın masana gidip koltuğuna oturdum. Başımı kollarımın üstüne koydum. O kadar çok ağlamak istiyordum ki, durduramıyordum da kendimi. İnsanlar ne kadar kötüydü ve ben bununla her yüz yüze geldiğimde paramparça oluyordum. Hiçbir şey bilmeden yaşamak başını ağrıtmıyormuş. Para için insanların girdiği halleri görünce midem bulanıyordu. Ben küçücük hayatımda mutlu olmanın yollarını buluyordum. Bu şirkette bir şey olmak istedim sadece, bunu kast etmemiştim. Ne kadar önemliymiş meğer olduğum yer. Bir oyun kurucu daha yerle yeksan etti beni. Tufan'ın yarattığı çıkardığı tufanı atlatamadım daha. Hiç iyi değildim.

O çerçevede mutlu olan halimizin önünde içim çıkarcasına ağlıyordum. Göğsümün içinde şehirler yıkılıyordu sanki. Babamın başa çıkacak gücü bittiğinde, yaşamı da bitti.

Ben daha yolun başında açmaya çalıştığım kanatlarımdan vuruldum baba. Senin gibi değilim, o kadar güçlü değilim. İsteklerim de küçüktür benim ama insanlara çok büyük geldim. Ben kurmaya çalıştığım yuvayı yıkarak, hiç mecalim olmadığı halde koşarak, yine yüzü kapak düşeceğimi bilerek çıktığım bu yolda her şeyden vazgeçiyorum baba. Okulumdan, hayallerimden, gelecek kurma istediğimden vazgeçiyorum.

Hiçbir şeyim olmasın önemli değil. Çalışır ekmeğimi kazanırım hiç problem değil ama ben bu şehirden vazgeçiyorum baba. Yapamadım, yeniliyorum. Dengede değildim ki düştüm. Son sözlerini hatırlıyorum ama yine de gitmek istiyorum.

-Ben olmadığımda sakın korkma. Bu şehirde seni kimse yalnız bırakmaz. Buradan ayrılma, bu memleketten. Bir gün tepen atarsa, gitmek istersin diye diyorum. Başka yerde de yaşarsın, ne var onda ama mesele bu değil. Burada yaşamak için bozuk yeri tamir edersin hayat devam eder ama farklı bir yerde sıfırdan başlamak çok yorar seni. Trabzon'da sen Deniz fenerisin ama başka bir yerde denizde küçük bir balıktan ibaret olursun. Sana güvenle tutunacağın bir memleket bırakıyorum. Her köşede seni kollayacak mangal yürekli adamlar. Deniz! Seninle delilik vehminden üstün bir maceraydı yaşadığım. Hiç biri tarafından delicesine sevilmem sanmıştım. İyi ki varsın...

 

 

 

 

Loading...
0%