Yeni Üyelik
16.
Bölüm

15.BÖLÜM - BERGÜZAR

@betulokssuz

Asker eğlencesine uğradı Demirhan kardeşiyle birlikte. Sürmene'deydi eğlence. Halasının yanına gelecekti zaten, eğlencede olduğunu öğrenince yanına geldi.

"Oy ballarum gelmuş."

"N'ber hala?"

"Eyum uşağum. Kak oyna."

"Ben!" dedi abartarak. Müzik durunca ortadakiler söylemeye başladı.

"Zalımdan yar olur mu? Sözünde hiç durur mu? On iki ay dört mevsim, sana kurban olur mu?" deyip saz sesiyle birlikte oynamaya devam ettiler. O an güneş gibi parladı Deniz gözlerinin önünde. Selo'yla ve Cemali'yle oynuyordu döne döne. Yüzünde kocaman bir gülüş vardı. Dalgalı saçlarını savura savura oynuyordu. O kadar güzel görünüyordu ki.

" Uy kime güleyisun oğlum?" dedi halası Hacer.

"Kimseye" deyip gülüşünü engellese de Deniz'in halleri onu güldürüyordu. Omuzlarını sallayarak yer değiştirdi. Bir elini başına, diğerini beline koyup kalçasını sola sallarken aynı şeyi Cemali'nin de yapması kahkaha attırdı Demirhan'a. Sonra ikisi de öne eğilip aynı ritimde bir tur döndüler. Selo mesaj yazıp telefonu cebine koyduktan sonra onlara uydu.

Müzik bittiğinde horon dedi mikrofonda ki adam. Deniz kendini yelleyerek Denizhan'ın olduğu tarafa ama biraz daha sola doğru gitti. Onu izliyordu. Deniz bir kadından çantasını alıp içinden aldığı parfümü üstüne boca etti.

"Deniz!" diye seslendi Hacer Hanım. Müzik henüz başlamadı, o yüzden duydu. Onlardan tarafa döndüğünde gördü Denizhan'ı. Parfümü çantasına atıp yarı koşar adımlarla geldi.

"Heh!"

"Kizum o kada sallama, ayip."

"Hah hah, kime ayıp kiz?"

"Nenen ne bok yiyi?"

"Hiç bilmiyorum valla."

"Rahat misun gittiğun yerde."

"Tabi canum. Çiçek gibi bir evim var. Bana çaya gel, yemek de yeriz. Sağa yemek yaparum."

"Gelmez miyum zilli" deyip etlerini sıkıştırdı.

"Ha götümü elleri" diye çığlık attığında Demirhan yine güldü. Horon başladı. "Hadi" dedi Denizhan'a. Demirhan yok der gibi başını geriye attı. "Horon oynayalım kalk."

"Olmaz."

"Niye olmaz, saçmalama" dedi elini tutarak. Demirhan küçük elini tuttu çepeçevre.

"Hiç benlik değil."

"Sen nasıl oynayacaksın o zaman?"

"Nerde?"

"Düğününde!?"

"Karşılıklı oynarız o zaman."

"Ha ha, tamam anlaştık. Hadi prova yapalım şimdi."

"Valla olmaz."

"Senin sahne fobini yerim ha."

Hacer - "Kalk uşağum, kalk."

"Yapamam ben hala."

"Hala mı? Kız Demirhan senin yeğenin mi?"

"Ya ne?"

"Ana şimdi öğrendim ya. Allah beni napmasın. İyi be, otur" deyip elini çekerek gitti Selo'nun yanına. Bütün kurtlarını dökmek için ya da bütün hırsını çıkarmak için hararetli oynuyordu.

Tufan ve Yasemin geldi el ele. Gözleri üstlerine toplamakla birlikte fısıldaşları da getirdiler. Gözler Deniz'e gidip geliyordu. Demirhan ayağa kalkıp deri montunu çıkardı. Kazağının kollarını yukarıya çekip tesbihini cebine koyarak Deniz'in yanına gitti. Selo'yla arasına girdi.

"Ooo Onurlu!" dedi Selo.

"Şii."

"Ne oldu?" diye sordu Deniz eğlenerek.

"Çıkarım bak!"

"Çıkma çıkma. Hade şirim şirim şirim şirim." Elleri vurarak yanındakileri de kendine uydurdu. Deniz eğleniyordu. Kimseyle bir işi yoktu. Sadece biraz eğlenmek, içinde ki kara enerjisi dağıtmak için uğraşıyordu. Buna ölü toprağını atmakta denirdi.

Demirhan'la birbirlerine döndüler. Nispet yapar gibi haller sanıyordu Tufan gördüğü manzarayı. Yasemin kızların yanına giderken Tufan bir köşede dikilmeye devam etti. Yasemin halkanın bir ucunda ki kızların arasına girdi. Halkaya girince fark etti Deniz'i. Gözlerini kocasına çevirdi hızla. Ona bakıyordu, hemde pür dikkat. Kan beynine yok alırken tadı kaçtı.

Yasemin sırtına aldığı darbeyle arkasını döndü. Buse geçerken sırtına çarpmıştı.

"Dikkat etsene" dedi kızarak.

"Pardon?!" dedi iğrenir bir ifadeyle.

"Kör müsün?" diyerek ellerini çekti kızlardan. Buse kaşlarını havaya kaldırdı.

"Çokta görülecek biri değilsin. Malum sende yüz yok."

"Ne diyorsun sen be?"

Denizler yanına geldi.

"Buse!"

"İnsan içine çıkmaya utanmıyorsun da."

"Sana mı kaldı bunu sorgulamak?"

"Buse tamam." Deniz'i duymazdan geliyordu o an.

"Bana kaldı var mı?" Üstüne yürürken Deniz tuttu arkadaşını ama asla kadının yüzüne bakmıyordu. "Yaptığına bakmadan, ar damarını evde bırakıp gelmiş. Cesarete bak."

"Sen kim oluyorsun be? Sana hesap mı vereceğim? Sen misin köyün sahibi?"

"Öyleyim, benim kızım. İstemiyoruz sizi aramızda. Rezilliğinizi gözler önünde yaşamak size tuhaf gelmiyor olabilir ama bizler ar namus sahibi insanlarız."

"Hah, diyene bak."

"Bana bak" dedi Deniz kafasını kadına çevirerek. "Tek kelime daha edeyim deme, dilini eline veririm yoksa."

Yasemin sözlerini yutarak arkasını dönüp gitti. Deniz, Buse'nin saçını severek şakağını öptü.

"Kırmızı çizgim benim. Ne bu asabiyet bebeğim?"

"Hiç utanmadan gelmişler."

"Bize ne canım, biz eğlenmemize bakalım. Hem sen bu gece de bende kal, benim evim var biliyorsun."

Gülüşerek oyuna döndüler.

"Yanıma gelip beni niye korumadın Tufan? "

"Kadın kavgasına mı gireceğim Yasemin?"

"Gerektiğinde gireceksin. Karının üstüne geldiler."

"Büyütme" dedi gözleri annesini ararken. Sinir oldu yine ve yine. Her gün bilfiil bu oluyordu. Tufan'a bakınca sinirleri tepesine çıkan bir kadın olmuştu. Bunun için miydi diyordu kendine. Bunun için mi kızını kaybediyordu? Bunun için mi dışlanıyordu? Bu adam yüzünden mi oldu konu komşudan? Değdi mi? Değmedi.

"Yeni gelin gibi kırıtma" dedi Deniz yanında ki Demirhan'a.

"Yeni gelin gibi mi? Nankör senin için oynuyorum ben burada."

"Yaa çok tatlısın" deyince Demirhan'ın midesinde kelebek uçuşmaya başladı bir anda. Kimseye göstermediği gülüşlerini bahşediyordu ona ama o bunun farkında olacak mıydı? Bilmiyordu, bilmemek onu çok üzüyordu ama onun yanında üzüntü kendini saklıyor, heyecan boy veriyordu.

"Of sıktı, hadi gezelim" dedi Selo.

"Ben gelemem ama, halama geldim."

"Hacer teyze bir şey demez sana ya" dedi Deniz çantasını alırken.

"Ayıp olur."

"İyi madem."

"E sizde gelin, otururuz. Çay demleriz, muhabbet ederiz."

Deniz arkadaşlarına pasladı.

Buse - "Olur ya Deniz. Çekirdek, cips alırız."

"Ben size uyarım ya."

Selo - "Ben alıp geleyim o zaman."

Deniz - "Selo on dakkayı geçmesin, ümüğünü sıkarım."

"Sus sus."

Demirhan, halasıyla kardeşini alıp döndüler yola. Aheste aheste yürüyorlardı. Demirhan ve Deniz arkada kalmıştı. Deniz mesaj yazıyordu İbo'ya çünkü. Eğlenceye gelmiş, nerdesiniz diye soruyordu. Telefonu cebine koyarken yanında ki cüsseyi fark etti. Öylesine nezaket tebessümü etti adama. Önüne dönüp yürürken ellerini ceplerine koydu.

Demirhan'a öyle geldi ki yine Tufan'ı düşünüyordu. Bir sessizlik, bir durgunluk sardı yüzünü gözünü. Az önce ki neşesi nereye kayboldu aniden?

Hacer'in evine geldiklerinde montlar çıkarılıp asıldı.

"Oğsan, sobanun altini aç uşağum."

"Ben dokunmam ona hala ya" dediğinde gülüşmeler oldu.

"Ula padişah torunu misun sen? Ne zaman unuttun özünü?"

"Abi!"

"Tamam tamam, sen git çay suyu koy. Ben açarım." Oğuzhan'ın bu yapamam edemem demeleri yüzünden Demirhan bu eve çaycı almıştı. Sobaya elini sürmez, demliğin yanından geçmez. Küçükken ellerini yanan sobaya değdirdiğinde beri korkuyordu.

Buse - "Ne güzel olmuş evin Hacer teyze."

"Demirhan yapti geçen yaz, tamir etti her bir yeri. Yeniden yapti desem az olmaz."

"Hayırlı evlat" dedi Deniz koluna aferin der gibi vurarak.

"Doğalgaz hattı da olsa güzel olacaktı ama işte" dedi Demirhan sobanın kapaklarını açarak.

"Soba candur uşağum. Hele siz oturun, ben yatsiyi kilayum. Demirhan, dolapta tatlı var, kısır var. Deniz, lahana sarmasi da var annem, sen seveyisun."

"Neli ettun oni?"

"Pirinç ile ettum."

"Kiyma mi koydun, kavurma mi?"

"He etli ettum."

"Hıh yemiyrım."

"Canuna fışgı koyduğum. Kiz ha onu bulamayan da var. Demirhan etli seveyi. "

"Bana ne yav. Ben sevmiyrım etli kıymali sarma. Sade edun şuni. Kısır yerum ama" diyerek mutfağa doğru gitmeye başladı. Demirhan kıs kıs gülerken sobaya iki odun attı.

Oğuzhan çay suyunu koyup salona geçti. Koltuğa yayılarak oturduğunda daha hiçbir şey yapmam moduna girmişti. Demirhan mutfağa geçti.

Evin içini kırıp yeniden inşa etmişti. İki oda bir salon yaptı. Her yeri yenilenmiş, yeni eşyalar almıştı biricik halasına. Onun konforunu sağlamayacaksa neden bir şirketi vardı ki.

Deniz'le birlikte hazırladı tabakları. Salonda sehpanın üstüne taşıdılar onları. Selo bir alıp gelmişti hem. Sehpanın etrafında, halının üstüne oturdular.

"Oğuzhan bir şeyler ye."

"Canım istemiyor abi."

Hacer Hanım yatsıyı eda edip gelmişti. Sobanın kapaklarını kısıp bir köşeye oturdu.

"Fırında börek vardi, hele alayum."

"Otur hala, alırız biz."

"Hemen koyarum uşağum."

"Dur dur ben koyayım" diyerek kalktı Buse.

"Yiyin yavrum yiyin. Oğsan, birak o elundekini, otur şuraya."

"Ben yemeyeceğim."

"O nedu? Nasi yemezsun? Halan ettu sizi gelecek diye. Canumi üzme gel ha buraya."

Onu kırmayacaktı ama yere de oturmadı. Abisi tabağını eline verdi. Deniz'in iştahı yine iştah açıcıydı.

"Ali Osman da böyle yerdi" dedi Hacer Hanım. "Kapıdan uğrardi benum herufe ama yemeğumi yemeden bir yere gitmezdi. Şu sarmayi senun gibi eden yok derdi rahmetli" deyince Deniz kıkır kıkır güldü.

"Uydurma" dedi başını iki yana sallayarak.

"Tamam canum anasindan sonra."

"Hadi hadi!" dedi aynı şekilde.

"Bir de Bergüzar'dan sonra. Aman canum iki tane at ağzune şundan. Evine geldiler de yemeden içirmeden yollamiş derler ardumdan." Deniz dolu tabağına baktı. Demirhan kahkaha attı şaşkınlığına.

"Kız bu ne? Bu yemek değil mi?"

"Sarma ye sarma. Çok güzel valla."

Buse - "Ben yerim onun yerine de Hacer teyze. O bir şey yiyecek olsa davet beklemez."

Öyleydi. Bunu adet haline getirmesine neden olan komşuları oldu tabi ki. Yaşadığı evde ağzına lokma koymasa da evden dışarıya çıkınca tatlı komşularının yemeklerinden yerdi hiç ayırmadan. Hepsinin onun için yemek yapmışlığı vardı. Vicdan sahibi kadınların sofrasında bir dilim ekmeği mutlaka vardı.

Deniz çok iyi biliyordu nerde yenir, nerede yenmez. Kendi parasını kazanmaya başladığında aldığı ilk çeyiz parçası tencere takımıdır mesela. Yemek yapmayı bilir, çok titizdir annesi gibi, maharetlidir de. Çünkü annesini izleyerek büyüdü. Bergüzar Hanım hiç oturmazdı. Mutlaka bir şeyler yapıyordu. Annesinin peşinde döne döne öğrendi sabah erkenden sobanın yakılıp, kahvaltının hazırlanacağını. Sonra temizliğin geldiğini, bulaşık, çamaşır vs. Haftada bir kere perdeler yıkanır. Sürekli bir temizlik hali vardı onun. Kafasını oyalamak için olduğunu bilmiyordu ama öyleymiş anlıyordu.

Deniz'i hep tertemiz giydirir, saçlarını tarar, örer ya da bağlardı. Çoraplarının altı kirlenmişse, az bir şey bile olsa hemen değiştirirdi. Oyun çocuğuydu Deniz ama sokakta değil. Bergüzar pek sokağa salmazdı kızını, anca Ali Osman evdeyken, onun gözetimi altında.

Somurtkan bir insandı Bergüzar, keskin bakışları vardı. Sesini sürekli duymak mümkün değildi. Konuşmayı da sevmezdi. Deniz hiç susmadan ona bir şeyler anlatırdı ama çok nadiren tebessüm ederdi Bergüzar. Cevap verdiği de azdır. Az bir kadındı Bergüzar. Sevgisi az, gülüşü az, sözleri az. Memnun olmadı, mutlu olmadı hiç. Bir derdi ya da bir nefreti vardı.

Aynı davranışlarıyla devam ediyordu yaşamaya. Zonguldak'ta, sokağı gören koltuğun üstünde kanaviçe işlerken eşinin işten gelişini bekliyordu. Çocuklar birer koltukta telefonlarıyla oynuyordu. Kocasının sokağa girdiğini görünce hızla kalkıp perdeleri çekti.

"Babanız geldi" deyince çocuklar telefonları bırakıp toparlandı. "Ebru, salatanın tuzunu koy, kalk."

"Of" diyerek kalktı.

"Televizyonu kapat Kıraç."

"Askeriye anasını satayım" diyerek televizyonu kapattı. Bergüzar kapıya gitti, onun ayak seslerini duyunca kapıyı açtı.

"Hoş geldin." Buz dolabı gibi bir kadındı Bergüzar. Adama ayakkabılarını çıkarıp eve girdiğinde önüne terliklerini koydu. O eve gelince gürültü kesilirdi. Masaya oturdular hemen. Düzenli bir kadındı Bergüzar.

"Ne yaptınız bugün?" diye sordu çocuklarına. Kıraç lise üçe gidiyordu, Ebru lise bire başlamıştı bu sene.

"Aynı şeyler baba" dedi Kıraç. Ebru konuşmadı, Bergüzar ablasına bakıyordu söylesin diye.

"Im çocuklar annesine gitmek istiyor Ümit."

Adam çatalı tabağının yanına koydu. Çıkan sesle sıçradı Ebru. Ümit, çocuklarıyla birlikte terk edilmiş bir adamdı. Çocuklarını zaman zaman görmeye gelirdi anneleri ama göstermezdi. Bergüzar'la tanıştığında Bergüzar ikna etmişti çocuklarına annelerini göstermeye ama gel gelelim aynı evin içinde olmayınca adamın gerçek yüzünü görmüyordu. Şurada birkaç senedir evliler imam nikahlı. Çünkü adam, resmiyette hâlâ o kadınla evli. Ümit sert ve geçimsiz bir adamdı. Kıskançtı, huysuzdu. Demir demiri keser misali.

"Sofrada tadımı niye kaçıyorsunuz?"

Çocuklarını döver, karısını döver bir adamdı o. Psikolojisi bozuktu ama bunu anladığında onunla evlenmişti Bergüzar.

"Gider gelirler" dedi arayı bulmak adına.

"Hayır" dedi net bir şekilde. Konu o anlık kapandı. Sessizlik içinde yemekler yendi. Kocasıyla birlikte odaya gitti Bergüzar. Bunu fırsat bilen kardeşler çantalarını alıp evden kaçtı. Çok kısa bir birliktelikten sonra adam uyudu. Bergüzar duşa kalktı ve çocukların evde olmadığını fark etti. Kıyamet kopacaktı...

 

 

 

 

Loading...
0%