Yeni Üyelik
17.
Bölüm

16.BÖLÜM - DELİRMEK

@betulokssuz

Bazen kendimi cambaz gibi ince bir ipin üzerinde yürürken buluyorum. Düşerim korkusuna sarılıyor, yine de düşüyordum. Hiç ipin diğer ucunu gördüğüm olmadı. Ne vardı o ipin ucunda onu da bilmiyorum ama hep üstüne çıkıyor, yürümeye çalışıyorum.

Kapının sesiyle kadehi tezgahın üstüne bırakıp mutfaktan çıktım. Otomatiğe basıp kapıyı açtım. Biraz bekledim, gelen Demirhan'dı.

"Raporlar" dedi dosyayı göstererek. Kafamı kapıya yasladım.

"Ne yapacağım ben onları?" dediğinde kaşlarını çattı.

"Ne yapıyorsun sen şu an?" diye sordu hemen.

"Yemek yapıyorum."

"Neden ben sarhoşmuşsun gibi düşündüm?"

"İbo şarap göndermiş de onu deniyorum."

"Hı! Neyse vereyim, gideyim."

"İçeri gel" diyerek kapıyı bıraktım. Mutfağa döndüğümde peşimden eve girerek kapıyı kapattı. Yemeklerin altını kısıp kadehimi alarak masanın kenarına oturdum. Evin içinde ağır arabesk çalıyordu. Kafam çok dolu olduğundan bir kadehte çarptı. Arabesk de hiç yardımcı olmuyordu.

Çalmaya başladı telefonum masanın üstünde. Elime aldığımda hiçbir şey düşünmeden açtım telefonu.

"Efendim Tufan."

"Deniz, ben hiç iyi değilim." Kapının sesini duydum eş zamanlı. Ayağa kalkıp mutfaktan çıktığımda Demirhan'dan eser yoktu. "Çok pişmanım. Köpekler gibi pişmanım."

"Ağlıyor musun sen?" diyerek salona girdim. Müziği kapayıp pencereye gittim. Camı açıp aşağıya baktım. Demirhan arabasına bindi o an.

"Hiçbir şey yolunda değil. Ailemi göremiyorum, işim yok, insan içine çıkamıyorum."

İçimin parçalanması gerekirdi o üzüldüğü zaman ama öyle olmadı. İçimde yaprak kımıldamadı. Öyle sıradan, öyle herkes gibiydi.

"Bir sakin ol." Mutfağa gidip yemeklerin altını kapattım. "Nerdesin sen?" Dalga sesi geliyordu.

"Sahilde duruyorum öyle. Kendimi denizim azgın sularına bırakmak istiyorum. Hiç iyi değilim."

"Ne yaparsan yap bu senin seçimindi biliyorsun."

"Allah benim belamı versin. Anlamadım, anlayamadım. Bu kadar ağır geleceğini bilemezdim. Seni bulduğum yerdeyim ama seni kaybettim."

Vefa bir borçtur, vadesi yok, öde öde bitmez. Yaşadığımız her gün mutlaka birine bir borcumuz vardır.

"Evine git Tufan. Her şey için çok geç. Hem onarılmaz insan kırıldığı yerden. Senin sınavın bu."

Telefonu kapattım. Aklım Demirhan'ın neden gittiğindeydi.

*

Beni bulduğu yerden izliyordum dalgaları sabahın altısından beri. Henüz duyguları çağıl çağıl çağlayan ergenlik dönemine yeni girmiştim. Annem terk etmişti beni ve ben sığıntı olmuştum babamın evinde. Bir zamanlar dünyanın en mutlu çocuğu olsam da ergenlik döneminde perdeler kalkmış, gerçek yüzler ortaya çıkmıştı. Dayanamıyordum. Kendimi öldürmeye karar vermiş, bu kayalığa gelmiştim. Hislerim çok büyüktü. O kadar büyüktü ki önümü göremiyordum.

Sonra Tufan geldi yanıma. Ona sarılmış, çok ağlamıştım. Beni yalnız bırakmayacağını söyledi. Öylede oldu. Burada ki o gün en kötü günümdü belki de, çünkü sınıra dayanmıştım. Yolun sonuydu artık. Beni bu hırçın dalgalara atmaktan kendimi kurtardı. O gün için benim de ona bir iyilik yapmam gerekti. Çantamı koluma asarak geri döndüm.

Hep bir yerlere yürüyerek gitmekten adımlarım ezbere gidiyordu. Nereye gideceğimi biliyordum zihnimde. Uzunca bir süre yürüdüm. Yolda gördüğüm kedileri, köpekleri sevdim. Marketin ana binasına geldiğimde yavru kediyi yere bıraktım. İçeriye girip müdürün nerde olduğunu öğrendikten sonra bir kat çıktım.

"Müdürüm, gelebilir miyim?"

"Ooo Deniz kızım" diyerek ayağa kalktı. Odaya girip açtığı kollarına koştum. "Hoş geldin gün ışığım. Hangi rüzgar attı seni buraya vefasız." Sarılıp sallandık biraz.

"Kusura bakma n'olur. Okul, staj derken günleri yiyip bitiriyorum. Nasılsın?"

"Seni gördüm daha iyi oldum. Geç otur, kahve söyleyeyim."

"Olur."

"Kahvaltı ettin mi? Sana kahvaltı söyleyeyim."

"O da olur."

"Hiçte mırın kırın etmez benim kızım. Söylüyorum."

Çantamı kenara koyup telefonumu sehpanın üstüne bıraktım. Bize kahvaltı söyleyip karşıma oturdu. Biraz havadan sudan sohbet ettik. Kahvaltımız geldi o sıralarda.

"Var mı bir ihtiyacın yavrum?"

"Ay ben çok kazanıyorum artık, hiçbir ihtiyacım yok elhamdülillah. Patronum da çok yardımcı oluyor sağ olsun."

"Hım. Almışsın ipleri eline, sana helal olsun. Babanın hakkını bırakmadın kimseye. Sahip çık tabi, baba mirası bu."

"İyi oldu valla. Kendi evime çıktım, okula bitti bitecek, mimarlık işim hazır. Benden iyisi yok artık."

"Çok sevindim çok. Sonuna kadar hak ediyorsun. "

" Benim senden bir isteğim olacak. "

" Söyle kızım, hemen yaparım. "

" Heh! Böyle dediğin için beni sonuna kadar dinlemeni istiyorum önce. "

" Anlat bakalım. "

"Şimdi ben Tufan'la evlenip boşandım ama bu seninle olan ilişkisini bağlamaz. "

" Yooook."

" Lütfen dinle. Gelirken gördüm kutular üst üste binmiş, işlerin karışmış belli. Abim, beni saymış, kendince bir tavır koymuşsun. Hakkın da vardır tabi ama benim babam kimse işinden olsun istemezdi. Ne kadar büyük bir kötülük etmiş olurlarsa olsunlar. Bana sorsan kız ama işinden etme derdim. Kimseyi ekmeğinden etmek istemem, en nihayetinde bir hayat yaşıyoruz. Hem ben işsiz kalayım, sıkıntı çekeyim, aç kalayım ister misin?"

" Asla. "

" Bu da aynı şey. Tufan ne yaptıysa kendine yaptı, kötülüğü ona döndü bana bir şey olmadı çok şükür. Çağır abi gelsin işinin başına. Bilirsin işini iyi yapar. Herkesin zaman zaman yaptığı hataları olur, bazen tolere etmek lazım. Hem üzülüyorum onun haline. Bir büyüklük yap benim için, senden bir tek bunu istiyorum. "

" Babandan emanetsin sen bizlere. "

" Sen bunun karşılığını hakkıyla veriyorsun. Tufan'la olan mesele ikimiz arasında. İnan bu durum hayatta olsa babamı da bağlamazdı. Yaşanacak varmış abi, öyle diyelim. Geçti gitti. Ben çok daha iyiyim. Şimdi kendini düşün ara şunu. İşlerini ondan hızlı toparlayan olmaz. Yeni birine iş anlatmak da zaman kaybettirir sana. Hem için rahat edecekse civarda ki kedileri besle bizim için, bu vicdanını rahatlatır."

" Sen bu büyük bir kızsın. Ne güzel gönlün var senin. "

" Ee kimin kızıyım. "

" Doğru. Ye kızım ye, çayları tazelesin çocuklar. "

İştahla kahvaltımı ediyordum. Bu iyilik hayatına çeki düzen vermesine yeterdi. Vicdanım rahat olsun bana yeter.

*

" Geç kaldın" dedi Demirhan asistanıyla inceleme yaparken.

"Küçük bir işim çıktı."

"Ne işi?"

"Bir yere uğradım."

"Nereye?" Çizelgenin üstünde daireler çiziyordu.

"Özel." Başını bana çevirdi.

"Raporlara baktın mı?"

"Vaktim olmadı."

"Sen iyisi mi evinde sarma sar Deniz. Senden iş kadını olmaz!"

Ne dedi bana!? Sarma mı sar dedi? Önümden geçip giderken ardından bakakaldım. Ayşegül'ün kıkırtısını duydum. Herhalde canı bir şeye sıkıldı deyip geri döndüm. Masama giderken beni incitmesine izin vermemek adına eğmedim başımı. Masama oturup işime baktım. Ben mimar olacağım, sadece üç ay sonra...

*

Yasemin kabı kacağı kırar gibi sesler çıkarıyordu mutfakta. Tufan uykudan uyandı. Uyuyarak bitirdi günü. Başka türlü zaman geçmiyordu çünkü.

Yasemin'in yarın velayet davası görülecekti. Onun asabiyeti ayrı, işsiz adamın kahrının asabiyeti ayrı, yorgun hissetmek ayrıydı. Bir de bunlar yetmezmiş gibi gebeydi. Bu kadar şey olmadan önce bu habere bayılırdı ama istemiyordu. Bu bebeği istemiyordu.

"Yemek var mı?" diye sordu mutfağın kapısından. Hırsla yumruğunu sıkarak, gözlerini yumarak bir soluk aldı.

"Yok."

"Niye yok! Ne yapıyorsun sen burada o zaman?"

Eline tuzluğu alıp hızla döndü. Tuzluğu fırlattı adama. Tufan son anda kenara çekildi. Tuzluk duvara çarpıp yere düştü kırıldı.

"Burası senin ananın evi değil. Yemek istiyorsan anana söyle."

"Yasemin canımı sıkma."

"Senin canın sıkılsa ne olur be asalak! Bütün gün canım çıkıyor benim, bir de sana yemek mi yapacağım? Kızım yok lan benim, kızımı kaybettim senin yüzünden. Hayatımı mahvettin ya, hayatımın içine sıçtın. İstemiyorum seni bu evde, def ol." Adamı yaka paça kapıya sürüklüyordu." Ben bana bakarsın, elimi sıcak sudan soğuk suya sokmazsın sandım. Seni mi bakacağım lan ben, çık dışarıya. Hayde." Kapıyı açıp adamı dışarıya savurdu.

" Yasemin! "

" Yok Yasemin. Ananın evinde pinekle. "

" Beni evden atıyorsun ha?"

"Hayatımdan da."

"Ben senin yüzünden hayatımdan oldum. Gül gibi karımdan oldum ben senin yüzünden."

"Koynuma girip çıkarken öyle demiyordun ama!"

"Almasaydın koynuna!"

"Senin Allah belanı versin."

"Ama anam haklıymış" dediğinde Yasemin başından aşağı kaynar sular dökülmüş gibi hissetti. "Keşke anamı dinleseydim. Ne büyük pişmanım bilemezsin." Karnına ağrılar saplandı. "Boş ol. Boş ol. Boş ol Yasemin."

Tufan nereye gittiğini bilmediği bu bilinmezlikte kendini bir yerden daha kurtarmanın heyecanı içindeydi. Yasemin kapıyı kapatıp kollarını karnına sardı. Eş zamanlı kanaması başlamıştı. Hıçkıra hıçkıra ağlayarak düşürdü istemediği bebeği.

Sözler bıçak gibidir. Yanlış bir karar alırken el eleydiler ama yıkılırken herkes tek parçadır. Kimse kimseyi ömrünün sonuna kadar yanında taşımaz. Bazen biri yoldan çıkar. Devam eden ise hayatını kazanandır.

*

Perdeleri kenarlara sıyrılmış evin içinde oturmuş saçlarını tarıyordu Bergüzar. Yüzünde kurumuştu kan lekeleri. Saatlerdir öylece saçını tarıyor, duvara bakıyordu. Muhtemelen bir yerlerinde kırıklar vardı, bir de maşa yanıkları. Ümit evin önünde gördüğü manzarayla bir hışımla eve girdi.

"Bu perdeler niye açık?" diye kükredi ama evin halide aynıydı. Kırılıp saçılanlar, etrafa dağılanlar, cam kırıkları, soba yanıkları. Ev harabeydi ama Bergüzar saçlarını tarıyordu.

"Bergüzar" dedi önüne geçerek. Hiçbir tepki vermedi. Saçının aynı yerini taramaya, duvara bakmaya devam ediyordu. "Bergüzar" dedi kollarını tutup sarsarken. "Ne oluyor sana karı."

Bergüzar - Gide gide bir söğüde dayandım, dayandım.

Deniz evinin mutfağında sarma sarıyordu.

Deniz'in sesi - O söğüdün allarına boyandım. Gelin boyandım.

Bergüzar - O söğüdün allarına boyandım. Gelin boyandım.

Deniz'in sesi - Ben o yare dağlar kadar güvendim, güvendim.

Bergüzar - Güvendiğim dağlar elime geldi. Elime geldi...

Deniz'in sesi - Güvendiğim dağlar elime geldi. Elime geldi..

Delirmek yaşama verilen en güzel tepki demişlerdi. Kim deli değil ki? Kimler delirmedi ki...

 

 

 

Loading...
0%