Yeni Üyelik
2.
Bölüm

1.BÖLÜM - DENİZDE TUFAN

@betulokssuz

Okuduğum kitaba kısa bir ara verip salonun evin önünü gören penceresini açarak rüzgarı içeriye davet ettim. Öyle güzel esiyordu ki. Saat gece yarısını bulmak üzereydi. Tufan yine eve erken gelmedi. Evleneli iki ay oldu, ne o evin yolunu bulabiliyor, ne de ben eve gel diyebiliyorum. İhanete uğradığım hissi göğsümün orta yerinde durup duruyordu. Tek kelime etmedim, o da etmedi. Biz iki yabancı bir evin içinde saklambaç oynuyorduk sanki.

Hazırladığım bilmem kaçıncı akşam yemeği masasını daha kaldırdım yine. Yemek yemiyordum bende. Yemeği yapıyordum, masayı hazırlıyordum ama o eve gelmeyince yemekler soğuyordu. Sonra onları dolaba kaldırıyordum. Bazen bozulduğu da oldu. Artık tek öğünlük yapıyordum yemekleri. Yarın itibariyle evde oturup durmayacaktım neyse ki.

Koltuğa uzandım. Kitabımı okumaya devam ettim. Uzun sayfalar okudum. Belli bir zaman daha geçti. Saat iki olmuştu. Gözüm dalmış kısa bir an. Kapının sesini duydum. Yine küfür ediyordu çıkaramadığı anahtara. Gözlerimi açmadım. Hem açsam ne olacaktı ki, beni görmüyordu. Onu kapıda karşılasam bile yüzüme bakmıyordu. Kapıyı çarparak girdi eve.

Yanımdan geçti bir rüzgarla. Pencereyi kapattı, sonra ışıkları. Ben koltukta uyuyorum diye odaya gidip yatıyordu. Ben odada olunca da salonda. Hiç konuşmadık. Ne düğün öncesi, ne düğün gecesi, ne de sonrası. Gözlerimi açtığımda gözlerimin kenarlarında intihar etti gözyaşlarım.

Ben babası ölmüş, annesi terk etmiş, babaannesi ve komşularının elinde büyümüş bir kızım. Oysa ikimiz de aynı memleketin insanıyız. Onun da eli üstümdeydi biz evlenmeden önce. Ben ona dün vurulmamıştım. Kendimi bildim bileli onu seviyordum. Birinin sevmenin bedeli ne kadar ağırsa, o kadar ağırdı bu sevda.

Çok dua ettim onun için ama düğün günü anladım ne kadar büyük bir hata yaptığımı. Olmayacak duaya amin denmezmiş meğer. Çok geç anladım.

*

Usulca girdim odaya. Yüz üstü yatıyordu yatağın üstünde. Ne üstünü çıkarmış, ne de yorganın altına girmişti. Öylece uyuyordu. Dolaba gidip üstüme bir şeyler aldım. Odadan çıkarken kıpırdandı. Kapıyı çekerek yan odaya geçtim. Üstümü değiştirdim çabucak. Odaya geri döndüğümde ise yatağın kenarına oturmuş ayılmaya çalışıyordu. Aynalı şifonyerin önüne oturdum. Saçlarımı tararken ona baktım. Başını önüne düşürmüş öylece duruyordu. Muhtemelen yine midesi ağrıyordu ama gık demiyordu inadından. Bizi evleneli beri midesi ağrıyordu. Doktora gidip duruyor ama yine de içmekten geri durmuyordu.

Hafif bir makyaj yaptım yüzüme. Bugün okulun ilk günü. Üniversitemin son senesi bugün itibariyle başlıyordu. Ben KTÜ'de mimarlık okuyordum. Tufan'ın bu okulu kazandığımda ki sevincini hâlâ hatırlıyordum. Benim için ne çok şey yapmışlardı. Yüzüme güldüğü, benimle saatlerce sohbet ettiği günleri özlüyordum. Arkadaş olduğumuz o güzel günler.

Kalktığım ve döndüğüm sırada çarpıştık. Kollarımı tuttu anında. "Ay" dediğimde bir adımda sağ yanımdan geçip gitti ellerini hızla çekerek. Kalbimi delik deşik ettiğinin asla farkında değildi. Şifonyerin yanında ki çantamı aldım ve çıkmaya hazırdım.

"Beni bekle" dedi banyodan. Bu ilk defa olunca yüzüme bir gülümseme yayıldı. Banyodan odaya geçtiğinde ben çıktım. Üstünü değiştirdiğinde birlikte çıktık evden. Somurtup duruyordu. Merdivenleri inip apartmandan çıktık. Trabzon Ortahisar'da, yani merkezde, bir apartmandaydı evimiz. Normalde Sürmene'liyiz. Ben üniversiteye başladığımdan beri yurtta kalıyordum. Bu sene evlenince burada ev tuttular bize. Yeni evli olduğumuz için evimizde kalıyorduk ama Tufan her gün Sürmene'ye gidiyordu. Onun hem işi oradaydı, hemde kalbi orada atıyordu, biliyordum.

Arabasına bindim bilmem kaçıncı defa. Okula doğru yola çıktık. Heyecanlıydım bir yandan. Hem burslu, hemde çok çalışan başarılı bir öğrenciydim. Azimli olduğumu söylediler hep. İsteyince yapamayacağın şey yok diyen bizzat Tufan'ın kendisiydi. Farkında bile olmadan kalbime tohumlar ekti, onları suladı, büyüttü ama düğün günü, o kadına karşı umutlarımı öldürmeye yemin etmişti.

Çok aşıkmış meğer, yemin edecek kadar çok. Bir inatla mı, yoksa gerçekten beni seveceğine inandığım için mi ona evet dedim bilmiyordum. Kendimi çok yanlış olmalıydım. Yoksa sevgisiz bir evliliğe evet demek için deli olmak lazımdı. Aynı evin içinde yapayalnız hissetmek hiç güzel değilmiş meğer.

Benim onu deliler gibi sevdiğimi bilse, yine o yemini eder miydi? Kafam karışıyordu.

Ben çetin bir ayazdan, zemheri soğuklarından, kısılıp kaldığım dört duvardan ona sığındım. Üstelik bunu yaparken çok üzgün ve çok yalnızdım. Hâlâ öyleyim. Bu yine de değişmedi.

Sevgimi koruma altına alsam da, sevgisini kendime alamayacağım bir gerçekti.

O birini seviyordu. Çok seviyormuş ama hiç haberim olmamış. Okullu olduğumdan, bütün kış yurtta kaldığımdan olsa gerekti.

Evliyiz ama onu benden daha fazla görüyordu. Aynı yerde çalışıyorlar. Tufan bir market zincirinin bölge şefiydi, o kadın da o marketlerden birinde kasiyer.

Okulun önünde durduk. Tam inecekken "dur" dedi. Elim kapının üstünde kaldığında ona döndüm. Cüzdanını çıkardı, içinden biraz para çıkarıp bana uzattı.

"İstemem, sağ ol."

"Al şunu."

"İstemiyorum Tufan, bende var."

"Nasıl var?" dedi dişlerini sıkarak.

"Var işte. Kolay gelsin sana."

Kapıyı açarak indiğimde ardımda bir hareketlilik vardı. Biraz sonra seri bir şekilde önüme geçti.

"Deniz!" Cam gibi ela gözleri, koyu kahverengi gözlerime bakarken kalbim küt küt atmaya başladı. Benim adım Deniz, bu Deniz'de o bir Tufan. "Al dedim."

"İstemiyorum dedim."

"Beni çıldırtma!" diye bağırdı. Çevrede birkaç meraklı bakış bize döndü. Yeni evli olduğumuz için reklam olmak istemediğimden aldım ve hızla çantama attım. "Çıkışta mesaj at, seni alayım."

"Kendim giderim. Uzak değil."

"Sözümü ikiletme. Zaten sinirlerim tepemde."

"O zaman git seni kim sinirlendirdiyse hıncını ondan çıkar. Gerek yok Tufan. Eve kendim giderim."

Sol elimin tersiyle onu yana iter gibi koluna koyarak geçip gittim. Kartımla turnikeden geçtiğimde şöyle bir ardıma baktım. O telefonu kulağında direksiyona geçerken bana hiç bakmadı. Ağzımdan derin bir nefes alırken ciğerlerime ince sızılar girdi. Ben hiç sigara içmedim ama o tütün gibiydi...

*

Oldu bir hayli zaman yine. Akşam yemeği masası hazırdı ama ne gelen vardı ne de giden. Kitap okumaya devam ediyordum. İlk gün olduğu için üniversitede bugün yoğun geçti. Yorgundum da. Son senenin heyecanı, koşturması hiç bitmedi. Bu sene mezun olacağım ama bilmiyorum nasıl yapacağım.

Tufan'ı aradım ilk defa. O da bugün evliliğimiz süresi boyunca ilk defa uzun konuştuğumuzdan, hatta tartıştığımızdan. Telefon uzun uzun çaldı, sonunda cevapsız olduğunda indirdim kulağımdan. Açacak sanmam peki!

Kapı çaldı o anlarda. Bu Tufan değildi. Çünkü o anahtarla giriyordu eve. Kapıya gidip apartmanın önünü gören ekrana baktım. Tufan'ın babası ve annesiydi onlar. Hemen otomatiğe bastım. Kapıyı açıp beklemeye başladım. Bir yandan Tufan'a mesaj attım ailen geldi diye.

Merdivenleri çıktılar.

"Hoş geldiniz."

"Hoş bulduk kızım" dedi annem. Ellerinde ki poşetleri aldım.

"Buyurun."

"Tufan nerde?" diye sordu babam.

"İşi uzamış baba, gelir birazdan."

Onlar salona geçerken ben poşetleri mutfağa götürdüm. Telefonum çaldığında ekrana bakıp açtım.

"Efendim."

"On beş dakikaya evdeyim. Bir şey istiyor musun?"

"Yo."

Telefonu kapattı. Elbette erken gelecekti. Hâlâ o kadınla ilişkisi olduğunu ailesi bilirse ne yaparlar bilemem ama hiç iyi şeyler olmaz.

Tufan'ı beklerken oturuyorduk sessizlik içinde. Muhtemelen aramız nasıl diye bakmaya gelmişlerdi. Okuldan gelince eve çeki düzen vermiştim Allah'tan. Zaten evin pislendiği yoktu tek başına olunca.

"Nasıl geçti kızım okul?"

"İyiydi anne. Yoğundu bugün."

"Hadi bakalım, bu sene okul bitene kadar torun demiyorum ama okul bitince torun isterim."

"Kısmet."

İster miydim bilmiyordum artık. Düğün günü, nikah salonunun önünde, bir kuytuda yitirdim heyecanımı. Ondan beri hiçbir şey hayal etmemeye çalışıyordum. Tufan onları duyduğumu da bilmiyordu.

Kapı açıldı.

"Ben geldim" dedi kapıdan. Sanki hep diyordu da bunu. Düzenbaz.

"Hoş geldin" diyerek ayağa kalktım. Salona girdi. Elinde ufak bir poşet vardı.

"Hoş buldum. Hoş geldiniz" dedi ailesine. Anasının babasının elini öptü.

"Yemek hazır."

"Bir ellerimi yıkayayım." Salondan çıkarken konuşmaya devam etti. "Nasıldı okul?"

"İyiydi" diyerek mutfağa girdim. Poşeti tezgahın üstüne koyarken açtım. İçinde birkaç çikolata, o çok sevdiğim portakallı Türk kahvesinden vardı. Ellerimi tezgaha dayadım. Benim hakkımda çok şey biliyordu, çünkü biz bunları hep konuştuk. Gözlerimi yumarak ağlama hissime gem vurdum.

Herkes sofraya toplandığında gayet normal bir şekilde yemeğimizi yemeye koyulduk. Ailesiyle sohbet ediyordu. Onların yanında iyi görünüyordu. Hiçbir şey anlamasınlar diye yapıyordu. O an beni boşayacak diye bağırmak istedim. Bana hiç dokunmadı, dokunamayacak, çünkü yemin etti. O kadın için, şartları eşitlemek için evlendi benimle. Gün gelecek ve beni kötü göstererek benden ayrılacak, aksi mümkün değil.

Ne yapmaya çalıştığını görüyordum ve çok üzülüyordum...

 

 

 

Loading...
0%