Yeni Üyelik
23.
Bölüm

22.BÖLÜM - DELİ DENİZ

@betulokssuz

"Gittin mi?" diye bağırdım yolun ortasında.

"Annem geç kalırız dedi canım ondan. Gelip alayım mı seni?"

"Yok yok tamam. Ben bir üstümü değiştirip otobüse binerim. İstemeye yetişemem sanırım."

"Çabuk olursan olur bence, ben seni otogardan alırım."

"Tamam, haberleşiriz."

Apartmana girip koşa koşa evime çıktım. Kapıdan girer girmez çantamı asıp odama koştum. Üstümü çıkardım çabucak. Hangi elbiseyi giyeceğime kafamda karar vermiştim. İç çamaşırlarımla koridorda o yana bu yana giderek küçük işlerimi hallettim.

" Alo Cemali, beni otogara atar mısın?"

"Atamam müşterim var şu an Tonya'dayım."

"Tamam." Telefonu kapatıp giydiğim elbisenin eteklerini aşağıya çektim. Elbisem siyah, kısa kollu, kare yaka, midi boy. Krem rengi stilettolarımı giydim altına. Şöyle bir baktım kendime, üf. Saçlarımı tarayıp spreyle düzelttim kötü görünen kalkık yerlerini. Küçük küpeler takıp yüzümde ki makyaja ek olarak gloss sürdüm. Yüzümü biraz aydınlatıp kol çantamdan kimliğimi, kartımı, biraz nakit krem rengi el çantama koydum. Telefonumu aldım. Otobüste müzik dinlenir ama kulak üstü kulaklık olmaz. Kablolu kulaklık olur deyip hiç açmadığım yepyeni küçük kulaklık kutusunu da çantama attım.

Evden çıkarken üstüme ne olur ne olmaz diyerek bir hırka da aldım. Anahtarımı alarak evden çıktım. Kendimi sokağa attığımda otogara doğru yola çıktım. Şansım varsa bir taksiye denk gelirdim. Topuklu ayakkabılarla koşar adımlarla yürüyor Ferdi'ye mesaj atıyordum. Ben İpek ve Murat'ın nişanına gidiyordum.

Egzozdan çıkan o sesle kafamı kaldırıp hemen yan bakkala daldım. Zaman su gibi akıp gidiyordu uğraşacak bir şey olmayınca. Hami'yi görmedim bir haftadır, şimdi de görmek istemiyordum. Ben bu cumartesi gününde mesaiye kaldım bir de. Deli gibiyim zaten oraya buraya koşturmaktan, hiç canım istemiyor kimseyle çıkamayacağım kavgalara girmeyi. Geçip gittiğinde çıkıp yürümeye devam ettim. Karşıya geçtim.

Tufan gelmedi bu arada, biliyor o da Hami'nin karşısına çıkarsa ne olacağını. Bir süre sonra otogara geldim. Hami bu defa da oradaydı.

"Senin işin gücün yok mu ya?" diyerek saklanarak bilet alacağım yere girdim. "Artvin'e bir bilet." Bileti alıp parasını verdikten sonra çıktım. Çantamla yüzümü kapatarak otobüse doğru gittim. Otobüse binerek baktım Hami orada yoktu. Rahat bir nefes vererek otobüse bindim. Yerimi bulup oturdum. Otobüsün kalkmasını beklerken kulaklığı çıkarıp telefonuma taktım. Dışarıya baktım. Hami geçerken eğildim. Biraz sonra kafamı kaldırdım tam camımın önünde durmuş muhabbet ediyordu biriyle. Dalga mı geçiyorsun ya?

Diğer tarafa döndüm. Kulaklığı kulağıma takıp bir müzik açtım. Bir yandan da ona bakıyordum gitti mi diye? Şerefsiz çok yakışıklı görünüyordu. Siyah bir gömlek, siyah bir pantolon, kirli sakallar, havalı saçları. Kemikli yüzü karartılı bakışlarıyla örtüşüyordu. Üstünde ki tek renk gözlerinin elası o kadar. Gömleğinin kollarını kıvırmış, takmış yine canı saatlerinden birini. Onun kombinlerini hep çok beğenirdim. Çok zevkli bir adamdır Hami. Ona bakınca kalitesi hissedilsin ister. Karakteri de çok kalitelidir şu deliye dönünce birilerini dövmesi ya da vurması olmasa. Silahlı kaçığın teki, niye seveyim ben seni def ol.

Bir de ben onun yüzünden araba kullanamıyordum. Sözde bana araba kullanmayı öğrettiği bir gün sağ yanımda telefonla konuşurken, bir de çığırından çıkarken ben kaza yaptım. Eski arabası olan kırmızı spor arabasını vurdum. Bu da kafasını çarptı az daha ölüyordu salak. Bende cesaret kırıldı gitti ondan sonra. Her yere yürüme gidiyordum. Eğer şimdi araba kullanıyor olsaydım araba alacak durumum vardı.

Neler yaşadık aslında birlikte bakınca. Hepsi birer anı. Çoğunlukla ondan kaçmaya çalışmalarım bir şey olsaydı eğer, roman olurdu. Beni her yerde buluyordu. Tesadüfen bile bulur, şu anda olduğu gibi. Hissediyor herhalde deli manyak.

Otobüs hareket ettiğinde fark edilmeden yola çıktığım için rahat bir nefes verdim...

 

^^

Bergüzar birkaç parça eşyasını topluyordu. İsmail Albay yanında ona yardım ediyordu. Gidecek bir yeri yoktu Bergüzar'ın ve Trabzon'a dönmesi gerektiğini biliyordu. Dayakçı kocayı İsmail albay halletmiş, adamı komaya sokmuştu. İnsan içine çıkacak cesareti kalmamış olabilirdi.

"İsmail, gitmesem olmaz mı?" Başını iki yana salladı İsmail Albay.

"Olmaz Bergüzar. Trabzon'da, elimin yetiştiği yerde ol. Hem kızını özlemedin mi?"

"Beni görmek ister mi? Nefret ediyordur benden."

"Gitmesini bildin, dönmesini de bileceksin. Açtığın yaraları saracaksın Bergüzar, o senin evladın."

"Cesaret edemiyorum."

"Bir süre lojmanda kalırsın, sonra bakarız ne yapacağımıza."

Başını salladı hüzünle. Oradan nasıl ayrıldığını hiç unutmadı. Bir yola çıktığında o yolu nasıl can çekişirek bitirdiğini de. Göğsünün orta yerinde Deniz'den bir yangınla yaşadı. O kadar uzun zaman oldu ki kızını görmeyeli, kocaman kadın olmuştur. Kim bilir ne haldedir bir de o var. İsmail Albay durumunun iyi olduğu, kendi evine çıktığını söylemişti.

Çıkışını yaptıktan sonra ayrıldı hastaneden. Arabaya bindiklerinde önlerinde uzun bir yol vardı. Bu cesaretini toplamaya yeter miydi? Bilmiyordu. Bergüzar çoktan beri pek bir şey bilmiyordu. Eğer biraz da olsa kendini biliyor olsaydı zaten kalır, çocuğuyla birlikte Ali Osman'ın hatırlı dostlarından birine giderdi. Bir şekilde bir çare bulurdu ama gitmek işte, bazen göze en doğru olan oymuş gibi geliyordu. Sonucunda paramparça olacak olsa da insan, gitmeye karar verdi mi gidiyordu.

Gitmek kime iyi geldi ki? Kaçmak ya da? Adı her neyse işte.

 

*

Hami Ortahisar sokaklarında dolaşıyordu. Hem babasının işlerini kovalıyor, hemde eşe dosta selam veriyordu. Kolunda ki saate baktı. Deniz neden geçmemişti hâlâ bu yoldan? Saat yedi oluyordu. Durduğu kaldırımda bir şey oldu. Biri tuttu yakasını. Hami önce yakasına, sonra yakasını tutana baktı.

"Ne yaptığını sanıyorsun lan sen?" diye sordu Demirhan. "Senin bizimle derdin ne lan?"

"Ellerini çek bakalım" diyerek çevik bir hareketle Demirhan'ı püskürttü. "Kuduz köpek gibi salyalarını akıta akıta gelmişsin. Haberi almışsın."

"Sen bu işime taş koyma işine fazla kaptırdın kendini. Perişan ederim seni."

"Hey yavrum, ayaklar baş olmuş sesi çıkıyor ha!"

"Hami! Hemen araziden çıkacaksın."

"Arazi benim, ben hapse girmeden önce almıştım. Bana sormadan ihaleye vermişler."

"Dünya kadar para verdim ben o ihaleye."

"Umurumda mı? Geberin am*."

Demirhan işler yolunda giderken bir anda bozuluyor olmasına dayanamıyordu artık.

"Bütün bunları seni sevmeyen bir için kız yaptığının farkında mısın?"

"Sana ne?"

"Ama bak keşke beni yaraladığın için hapse girdiğini söyleseydin, kıyamazdı sana."

"Demirhan! Sana ne?"

"Deniz benim ortağım, yani bize attığın her kazığı aslında ona da attığının farkında mısın?"

"Memlekette başka inşaat şirketi mi yok oğlum?"

"Ama Deniz bizim şirkette olmak istiyor."

"O zaman kazığın en büyüğüne hazırla kendini. O şirketi Deniz sizden geri alsın diye ben hiç durmayacağım."

"Haddini aşıyorsun Hami, buralar dar gelir ikimize haberin olsun."

"Elinden geleni ardına koyma."

"İyi. Merak ediyorum Deniz'e beni yaraladığını, bu yüzden hapse girdiğini neden söylemedin?"

"Sana ne?"

"Vicdan azabı çeker diye. Deniz çok hassas bir kız çünkü."

"Şşş!" diyerek üstüne yürüdü. "Sakın ha Demirhan! Sevdiğime yeşilleneyim deme. Bu defa o tetiği doğru yere çekerim."

"Senin hiç şansın yok Hami ama benim var. Aramız çok iyi. Bence benden hoşlanıyor bile. Sonuçta çok zor zamanlarda yanında ben vardım."

"Lan bana bak!" Eli beline giderken İbo kopup geldi bir yerden.

"Oğlum sakin. Yoluna bak Demirhan."

"Araziyi rahat bırak Hami, o kadar söylüyorum."

"Görüşeceğiz lan seninle." Az biraz uzaklaşan Demirhan geriye dönüp kollarını açarak,

"Yerimi biliyorsun. Eski Şanlı binası."

"Senin!" diyerek üstüne gidecek oldu İbo çepeçevre tuttu. "İbo bırak."

"Kışkırtıyor seni. Oğlum bir rahat dur, daha yeni çıktın içerden."

"Ortalığı bunlara mı bıraktın İbo?"

"Lan yok, Deniz onunla ortak olana kadar selam vermedik oğlum. Şimdi Deniz'imiz var o şirkette, onun için."

"Hay ben böyle işin. Elim kolum bağlanmadı ki benim, koptu oğlum koptu."

"Sende git söyle Deniz'e."

"He ondan sonra benim için mi yattın? Benim için adam yaralamak sana mı kaldı? Sen niye böyle şeyler yapıyorsun diye diye şefkatine sarar sarmalar beni, ondan sonra hayal olur yine beni sevmesi. Hem gerek yok artık. İpleri kopardım."

"S#ktir lan."

"Valla oğlum. Unutacağım seni dedim, karşına çıkmayacağım dedim."

"Hangi ayağını kaldırdın?"

"Yok ayak kaldırmak falan."

"Delikanlı gibi söyle lan."

"Of İbo, sağ." Kahkahalarla gülmeye başladı İbo.

"Yürü yemek yiyelim."

"Ama onu da kararımdan cayarsam diye yaptım İbo."

"He tabi" diyerek düştüler yola.

"Valla lan."

"Ne yiyelim?"

"Karşısına çıkmayacağım."

"İskender yiyelim."

"Bunaltmayacağım yeminle bak."

"Tamam inandım sana... Yersen..."

Hami bu dolandırıcılığı öğrenince elbette çileden çıkmış, şirketi basmıştı. Amacı Gürhan Onurlu'ya hesap sormaktı ama Demirhan araya girince kurşunu da yedi. Bundan Deniz'in haberi olmasın dedi içeriyle bütün iyi kötü bilgi akışı kesildi. Hami her şeyi çıkınca öğrendi. Tabi Deniz bunu bilse asla evlenmezdi ama oldu işte. Kalbi kırık, gururu incinmiş, fazlaca vazgeçme direktifiyle yaşamaya devam ediyordu.

Ama çok sevdiği, onu görünce kalbinin küt küt attığı gerçeği hiç değişmedi. İçi gidiyordu Deniz deyince ve hiç geçmiyordu içinden karnında uçuşan kelebekler.

 

 

Velayet davasını kaybetmişti Yasemin. Şu sıra içinden hiçbir şey yapmak gelmiyordu. İşe geç kalmaktan ve işini yarım yamalak yapmaktan atıldı. İyice uyuşukluk tuttu onu. Tufan görünmüyordu. Tufan işine dönse de evine dönememişti. Yine de durumu toparlamıştı. Zararlı çıkan Yasemin oldu, kaybetti her şeyini.

Çarşıya çıktığında bir hayli dalgındı. Ne alacağını unutuyordu yer yer.

"Gayet sakinim ben, hadi karının yanına." Selen ararken ayrıldı Hami'nin yanından yemek sonrası İbo. İki ayrı yöne giderlerken Hami ve Yasemin karşı karşıya gelmişti. Yasemin'in nefesi bir anlığına teklemişti. Hami ellerini ceplerine koyarak yürümeye devam ederken Yasemin kaçıp gitme derdine düşmüştü.

"Yasemin!"

"Bana bulaşma Hami."

"E siz benim yarime bulaştınız. Gönlümün gönlünü kırdınız, yanınıza mı kalacak sandınız? Nerde o kocan olacak şerefsiz?"

"O benim kocam değil."

"Allah Allah, ne oldu? Seni de mi ortada bıraktı? Yapar, Tufan ana kuzusu, korkar herifin tekidir. Bunu anlamak pahalıya patladı di'mi?"

"Neyse ki hiçbir şey için Deniz'e bir boyun borcum yok. Ne olduysa bana oldu. Bunun için de sana hesap verecek değilim."

"Hiç anlamadım. Şu uyduruk şartları eşitleme durumundan Deniz nasıl hiçbir şey kaybetmedi? Evlenmedi mi kızım, ne anlatıyorsun?"

"Evlendi de Tufan onunla hiç kalmadı."

"Nasıl yani?"

"Kalmadı işte. Tufan'ı yanında hiç bırakmadım, yüzünü bile görmedi. Tufan ona dokunmamak için bana yemin etti. Hem Deniz üzüldüyse kendi yaptığına üzülmüştür, bile bile evet demiş ya hani."

"Olur mu lan öyle şey? Deniz kendine bunu neden yapsın?"

"Onu da kendi bilir. Bak bir de Tufan ona kazık atmış olsa bile onu patronuyla konuşup işine geri aldırdı Deniz. Ben kızımın velayetini kaptırdım."

"O iyi olmuş işte. Yasemin sen kötü bir annesin, her bakımdan yaptığın ahlaksız değil mi? Tufan senin evine her zaman girip çıktı. Sen küçücük çocuğun önünde neler yaptın kim bilir. Senin en büyük hatan Bilal'den boşanmaktı, bok bulursun onun gibisini. Herif benim yanımda rahat, yakında evlenecek de. Sen de adının yanına ne koyarlarsa onunla yaşamaya çalışacaksın. Metres diye, olmadı dul diye. Ahlaksız diyorlar ve daha neler neler. Şehrimden def ol Yasemin, sizi gözüm görmesin. "

Rüzgar gibi geçti son söyleyip yanından. Gözlüğü takıp bir sigara yaktı. Yürümeye devam ediyordu. Arkadaşının aramasını açtı bu sırada.

"Söyle Salih."

"Tufan geldi kardeşim, konum atıyorum."

"At geliyorum."

*

Buse hesapları topluyordu. Saat epey olmuştu. Bir işi masa vardı halen.

"İyi akşamlar" diyen sesle başını kaldırdı.

"Demirhan! Hoş geldin."

"Hoş buldum Buse, n'ber?"

"İyi şekerim, senden n'ber?"

"İyi bende. Biraz konuşalım mı?"

"Tabi gel." Bar taburesini gösterip kasa masasından kalıp barın arkasına geçti."Ne vereyim sana?"

"Birlikte kahve içer miyiz?"

"İçmez miyiz, hemen yapıyorum."

Buse kahve makinesini başına gidip Türk kahvesi yapmaya durdu.

"Deniz nerde biliyor musun?"

"Bilmiyorum arayamadım bugün hiç." Kafasını çevirdi. "Bir şey mi oldu?"

"Hami'nin neden hapse girdiğini biliyorsun değil mi?"

"Iıım" diyerek önüne döndü. "Tabi."

"Neden Deniz'e söylemedin?"

Tebessüm ederek Demirhan'a baktı. "Canım benim, Deniz Hami'nin onun yüzünden hapse girdiğini öğrenseydi sizi ölmekten beter ederdi."

"Nasıl?"

"Deniz babasından ötürü nüfuzludur. Korkunç bağlantıları olan bir adamın kızı o. Deniz bir şey isterse memleket ayağa kalkar." Kahveleri yapıp tezgahın üstüne koydu. Tezgahın arkasından çıkıp yanına oturdu. "Hami'nin başına bir şey geldiyse ve bu onun yüzündense yer yerinden oynar. Deniz'in bakma öyle masum olduğuna, hiçbir şeyden haberi yok da ondan böyle minnoş. Her şeyden bir haber çünkü."

"Hiç deli bir anını gördün mü?"

"Deniz delidir zaten, göstermez ama görmeyi hak edecek bir şey yapmadığından. Şu anda şirketi elinizden alabilir. Senin rahatın yerindeyse, Tufan işine geri döndüyse bunlar hep Deniz öyle istediği için. Aksi bir şey olursa Deniz amcalarından, abilerinden ister ve sen daha ne olduğunu anlamadan itibarsız, vasıfsız bulursun kendini. Neden söylemedik? Hami istemedi. Çünkü istemez. Deniz vicdan azabı çeksin istemez. Hami, bendini aşan bir aşkla sever onu. Deniz onu öyle sevemedi bir türlü ama hiçbir zaman kalbini kıracak kadar büyük bir şey yapmamıştı. Şimdi Hami'nin onun yüzünden hapse girdiğini ve bunun üzerine Tufan'la evlendiği gerçeğiyle yüzleşirse olacakları hayal bile edemiyorum. Sende söyleme kendi iyiliğin için. Neden Tufan'a hiçbir şey yapmadı biliyor musun? Çünkü bile bile evet dedi, bu hatayı kendi yaptı da ondan. Eğer hiçbir şeyden haberi olmadan evlenmiş olsaydı ve ihanetle yüzleşseydi Tufan'ın başına gelen onca şey sadece fragman olurdu. Amcasının yaptıkları yanına kaldı mı? Şimdilik evet. Belki de kalmadı, henüz amcasının çocukları dönmedi, ne oluyor orada bilmiyoruz. Deniz çok inatçıdır, açlıktan öleceğini bilirdi yine de yengesinin yemeğini yemezdi. Bir kere midesi bulandı anladın mı? "

" Anladım. "

" Güzel. Demirhan hislerinin farkındayım ama Deniz sana o gözle bakmaz. "

" Neden? "

" Çünkü bir kere midesini bulandırdın. "

Şu hisse meselesinden sonra Demirhan gözüne girdiyse, aynı hızla düşmüştü. Deniz hiçbir şeyi unutmuyordu.

Hami elini bandajla sarmış, soluğu Deniz'in evinin yakınlarında almıştı. Köşeden direkt Deniz'in evine bakıyordu. Işıkları yanmıyordu. Deniz evdeyse loş bir ışık mutlaka olurdu. Amcasının evinde yaşarken de odasında bir ışık mutlaka vardı.

Tufan ağzından kan kusarak annesinin evine gelmişti. Kapıya vurup kendini dengede tutmaya çalışsa da başı dönüyordu, muhtemelen kırıkları da vardı. Annesi kapıyı açtığında kucağına yığıldı.

"Tufan!" diye cırladı kadın. Oğlu kollarının arasında neredeyse son nefesini verir gibiydi...

 

Loading...
0%