@betulokssuz
|
"Hiç şansının olmadığını bildiğin bir an oldu mu anne?" diye sordu Demirhan. Feyzanur Hanım bunu bildiği anların içinde defalarca kayboldu. Ali Osman hiç şansının olmadığı bir aşktı ve şöyle esip geçmedi. Uzun zaman yüreğini yaktı da umutsuz bir maceradan öteye gidemedi. "Olmaz mı hiç?" "Ne yaptın o anda?" "Akışına bıraktım. Zorlamadım." "Şu beni yaralayan Hami Façalı yok mu? Deniz'i seviyormuş. Hemde uzun zamandır. On ay hapis yattı ama kimse Deniz'e o kavgaya senin için girdi dememiş. Hami söyletmemiş. Vicdan azabı çeker diye, vefa borcu hisseder diye. Bir eşikteyim anne. Bunu Deniz'e söyleyeceğim her şeyimizi kaybetmeyi göze alarak. Öteki türlü benim vicdanım rahat etmeyecek. Sen ne diyorsun? " " Sen sana yakışanı yap Demirhan, sonucunda hiç şansının olmayacağını bilsen bile doğrusunu yap. " " Düşünüyorum da Hami ne kadar seviyormuş Deniz'i. Bak Deniz'in bundan haberi yokken evlenmiş ve Hami yine de ben senin için hapis yattım dememiş. Ben olsam derdim anne, ben olsam söylerdim. Bir de üstüne yazıklar olsun derdim. Hami haklı değil mi? Babamla, Deniz'in amcası usulsüz bir alışveriş yaptı. Hami bunu duyunca babamı öldürmeye kalktı. Sevdiği kızın hakkı için, kandırılmasına gönlü razı olmadığı için. İçimde bir kavga var ve sanki ben bundan sağ çıkamayacakmışım gibi hissediyorum. " " Bu içimizde ki kavgalar olmasa, nefesimizi kesmese, ölüyormuşuz gibi gelmese bize; adı aşk olur muydu? " " Ben onların arasına giremem "dedi buruk bir tebessümle." Ne kadar çok istiyor olsam da yapamam. Deniz'i Hami dibine kadar hak ediyor ya. Anne, bu hissettiğim şey beni değiştirdi değil mi? " Başını salladı Feyzanur Hanım. Demirhan doğru yanlış gözetmeksizin hırslı, tuttuğunu koparan bir adamdı ama şimdi eğriyi doğruyu hesap eder olmuştu. Zaten öyle olmaz mı? Hayatımıza giren insanlar bize mutlaka bir şeyler öğretir. " Hiç durma. Deniz bunu senden duysa daha iyi." "Demir almak günü gelmişse zamandan. Meçhule giden bir gemi kalkar bu limandan diyor şair. Deniz hakkı olanı alınca bizde gideriz olur mu anne. Boşarsın babam olacak adamı. Yepyeni sayfa açarız kendimize. Olmaz mı?" "Sen ne istersen onu yaparız canım oğlum. Sen mutlu ol yeter." Usulca kıvrıldı annesinin kucağına. Küçücük bir çocuk olmuştu o an. Annesinin şefkatine ihtiyacı olan küçük bir oğlan çocuğu.
*
"Efendim." "Kalk bakalım Deniz Şanlı, sahilde seni bekliyorum." "Demirhan, saat altı ya!" "Konuşacaklarım var seninle, acil. Bekleyemez." Telefonu kapattı Demirhan. Deniz uyku sersemi haliyle yastığa gömdü yüzünü. Sonra çaresiz kalktı yataktan. Onu neyin beklediğini bilemeden hazırlanmaya koyuldu. Yarım saat sonra hazırlanmış evden çıkmıştı. Her zaman kullandığı yoldan giderken bir simit, bir çay aldı kendine. O kutuya para bıraktı yine. Bugün pazartesi, okula giden çocuklar olacak. Hami sabah erkenden Deniz'i yolda izde görmek için çıktı evinden. Bütün gün galeride olacaktı. Babası onu galeriye almıştı içerden çıkar çıkmaz. Sen şirkete gelmeyeceksin, işlere burnunu sokmayacaksın dedi ama dinleyen kim. "Güno" dedi Deniz banka otururken. "Günaydın." "Sabahın altısında beni uyandırmanın bedelini öde çabuk." "Yedide kalkmıyor musun Deniz?" "Ee bir saat daha uyuyacaktım Demirhan. Sekiz buçukta dersim var, on iki buçukta şirketteydim. Niye beklemedin?" "Sana bir şeyler söyleyeceğim bunlar hayatını değiştirecek şeyler." "Amcamın babanla hakkımı yediğini biliyorum canım benim, bu eskidi." Demirhan sessizlik içinde kızın yüzüne baktı dalar gibi. Deniz kaşlarını çatarak aynı şekilde bakarken, Hami onları gördü. Sahile yakın bir bankta oturuyorlardı. Anayolun karşısındaydı onlar. Hami karşıya geçtiği anda görmüştü onları. " Ee? "dedi Deniz. " Babam "diyerek önüne döndü." Babanın ölümden sonra şirketi yok pahasına amcandan satın aldı. Amcan miras sahibi olmadığı için halihazırda açılacak her dava bizi suçlu gösterecektir. Bunun yanında vergi kaçakçılığı da yapıyoruz. İnşaatlarımızda kötü malzeme kullanıyoruz. Yani bir deprem olsa yaptığımız bütün binalar yıkılır. Ali Osman Şanlı'nın yaptığı bütün binaların projesine baktım, malzemelerini inceledim. Depreme dayanıklılar. Hepsi, yüzlercesi, binlercesi. Adam işi çok iyi insanlarla yapmış ama biz bizi kabul etmeyen bu memlekette alışveriş yapamadık. Malzemeleri hem dışardan, hemde fahiş fiyata aldık. Bizi burada dolandırıcı olarak yazdılar kenara. Sen şirkete gelene kadar kimse yüzümüze bakmadı. " " E siz suçlusunuz. Bana bunları neden anlatıyorsun? Seni polise vereyim, şirkete maliyeyi çağırayım diye mi? " " İstediğini yapmakta özgürsün. Bugün istifa edeceğim görevimden. Çünkü şimdi söyleyeceğim şeyden sonra muhtemelen sen silip süpüreceksin bizi. " " Allah Allah "diyerek çöpleri yanda ki çöp kutusuna attı." Çok masum olmadığınızı anladım zaten de, sana da bir şey diyemiyorum şimdi. Kılavuzu karga olanın burnu boktan çıkmazmış. " " Doğru. Hami babamdan hesap sormaya gelmişti" dedi tek nefeste. Deniz'in mimikleri dondu." On ay önce! Öğrenmiş şirketi bastı, babamı öldürecekti. Ben önüne atladım, yaralandım. " " Bi' bi bi saniye "dedi elini kaldırarak ama aynı zamanda gözlerini yumarak. Kalbi küt küt atmaya başladı." Seni yaraladı Hami! " " Evet Deniz, o yüzden hapis yattı. "Deniz'in eli ayağı titremeye başladı. Titreyen ellerini başının iki yanına koydu. Müthiş bir şey fark ediyordu ve bedenine vuran anlamanın pişmanlık. Nefesleri hızlandı. " Deniz! " " Benim için! " " Deniz sakin ol! " " Benim yüzümden! " Elini kalbinin üstüne koydu. "Deniz ne oluyor sana?" dedi ellerini tutarak. "Sakin ol. Derin nefes almaya çalış." "Panik atak" dedi geçirdiği şeyin ne olduğunu bilerek. "Panik atak!" Demirhan kolunu omuzuna sararak sabitledi. "Tamam nefeslerini kontrollü bir şekilde al. Hadi birlikte, al" dedi onunla birlikte derin nefes alırken. "Yavaşça ver." Zangır zangır titriyordu. İki elini tek eliyle tutuyor, koluyla bedenini tutuyordu. Hami başından aşağı kaynar sular dökülür gibi hissetti. Onları arkalarından görüyordu. Elimde ki kahve bardağı yere düştü. Tarifsiz bir acı duyumsadı göğsünün orta yerinde. Acıyla inleyerek arkasını döndü. Oradan esef dolu adımlarla uzaklaşırken gözleri dolmuştu. Dişlerini sıkarak gelen bağırma hissini bastırmaya çalışıyordu. Öyle bir gidiyordu ki kalbinin içinde yanıp tutuşan bir sevdayla başını dağlara vurmaya gider gibi gidiyordu. Öyle bir gidiyordu ki; bir daha ne olursa olsun asla Deniz demeyecek gibi gidiyordu. Tepeden tırnağa acıyordu her yeri. "Ben ne yaptım?" dedi Deniz ayağa kalktı. "Ben ne yaptım Allah'ım" diyerek yürümeye başladı. Karnına ağrılar giriyordu. Öyle derinden, öyle içinde yükseliyordu ki pişmanlık damarlarına kadar yakıyordu. "Ah ben ne yaptım?" diyerek yolunu arıyordu. "Ballim" dedi Selo sağ taraftan gelirken. Deniz ona döndüğünde halini gördü Selo. "Deniz! Ne oldu?" "Selo" diyerek ona doğru hızla yürüdü. "Hami!" Konuşamıyordu titremekten ve hâlâ nefesi kesildiğinden. Kalbine iğneler saplanıyor, sol tarafı uyuşuyordu. "Ne oldu sana? Hami'ye bir şey mi oldu?" Demirhan hemen peşindeydi. Selo başını iki yana salladı sorar gibi. Demirhan sesli bir nefes verdi. "Benim. Benim yüzümden hapse girmiş." Nefesi kesilerek kurduğu cümleden sonra omuzlarını düşürdü Selo. "Ben bilmiyordum Selo!" Elleri yakasını tuttuğunda, kollarını tuttu Selo. "Sakin ol canım." Bir taksiye el etti gelen. "Atak geçiriyorsun ama korkma ben yanındayım." "Ben bilmiyordum." "Biliyorum canım." Duran taksiye doğru gidip kapısını açtı. "İyi bok yedin" dedi Demirhan'a doğru. Taksiye binip hastaneye doğru yola çıktılar. Demirhan doğruyu yaptığını bilmenin huzuru içindeydi. Bir yandan da başından kaybedilmiş bir savaşa girmiş olmanın hüznü içindeydi. Unutulur elbet her şey gibi herkes de. Kim kimi ömrünün sonuna kadar seviyor ki? Arabasına binmiş şirkete doğru giderken yol kenarında, kaldırımda Buse'yi gördü. Tam önünde durdu. "Buse!" diye seslendi. Buse telefondan kafasını kaldırdı. "Günaydın Demirhan." "Ne yapıyorsun burada?" "Biraz düşünme molası verdim kendime." "Neyi düşünmek için?" "Ne bileyim ben aman kafam attı işte. İzin verdim kendime." "İyi olmuş. Görüşürüz." "Görüşürüz." "Bir de, ben Deniz'le konuştum. Hastaneye gidiyorlar." "Ne!" "Özür dilerim" diyerek gaza bastı. Buse bir taksiye el ederken Deniz'i aramaya koyuldu. Selo açtı telefonu ve bir hastanede macerası daha başlamış oldu. * Akşam saatlerinde eve girdi Hami. "Bak geldi oğlum" dedi annesi Zennur Hanım. "Deniz paket etmiştir bunu çünkü, ondan" dedi babası Mustafa Ali Bey. "Ih Mustafa Ali!" "Ne yalan mı?" Salona gelmeyen Hami'nin peşine gitti annesi. "Hami!" dedi merdivenleri çıkan oğlunu görünce. "Gelsene annem yemek yiyoruz." Hami çıkmaya devam ediyordu. Halinde bir gariplik olduğunu anladı. Zennur Hanım merdivenleri çıkarken Mustafa Ali Bey peşine düştü. "Oğlum!" Odasına girmişti Hami. Annesi ve babası peşinden odaya girdiğinde Hami banyosuna girip buz gibi suyun altına girdiği öylece. "Annem! Ne oldu sana?" Kabinin içine oturdu Hami. Suyu başından aşağıya akarken garip haline anlam vermeye çalışıyorlardı. "Oğlum" dedi Mustafa Ali suyu kapatarak. "Ne bu halin?" Boş boş baktı yüzlerine. Gözle görünür olsaydı içinin kırıklığı görülürdü önce. Cam gibi tuzla buz oluşu. Kalbinin kanla içinde kaldığı ve atmaya mecalinin olmadığı. "Deniz-" diyen babasını parmağını ağzına koyarak susturdu. "Şşşş" yaptı Hami. Zennur panikle yanına gitti. "Tövbe mi ettin sen?" diye sordu panikle. Daha bu sabah kahvaltıda arabanın camını konuşurken o kadar çok Deniz dedi ki babası Deniz deyip durma demişti de, Hami ben Deniz demeyeceksem konuşmaya tövbe ederim demişti. Ki Hami dediğini yapar. Her zaman sözünü tutar." Ne oldu annecim? Bir şey mi oldu yavrum, söyle." Konuşmadı. Ağzına mühür vurdu sanki. Annesini ve babasını hüzne boğdu hali. On ay ayrılıktan sonra şimdi bunun oluşu ikisini de çok kızdırmıştı. "Seyhan'ı ara Zennur." Zennur Hanım kızını aramak için çıkarken oğlunun yanına oturdu. "Ah be oğlum! Yetmedi mi üzüldüğün? Olmayınca olmuyor işte, neyini zorluyorsun be çocuk? Senin ki de can değil mi?" Çok üzülüyordu, çok. Her seferinde hemde ama yine de umudu vardı. Hep bir şekilde burdan döner ya dediği bir hali. Bugün gördüğü şey umutlarını öldürmüştü. Demirhan boşuna dememiş "Senin hiç şansın yok Hami ama benim var. Aramız çok iyi. Bence benden hoşlanıyor bile. Sonuçta çok zor zamanlarda yanında ben vardım" diye. Öyleymiş. Deniz'in kaybetmiş tamamen. O on ay çok şey götürmüş. En çokta ihtimalleri. Bir ihtimal sevecekti Deniz onu ama on ay çok uzunmuş ve Deniz gönlünü oradan alıp oraya vermiş. Hami kapağı açılmamış bir deftermiş, şimdi zincirlere vurulmuş. Deniz o defteri hiç eline almamış. Hami üstünü değiştirip yatağına uzandığında biricik ablası daldı odaya. "Hami." Sağ yanının üstüne döndü Hami. Seyhan yatağın diğer tarafına geçip yanına uzandı. "Neyin var aşkım senin?" Kolunu açtığında ablasının göğsüne koydu başını. Dünyada buradan daha güzel, daha huzur verici bir yer daha yoktu artık. Diğer ablası Merve de gelmişti. Hami'nin iki ablası vardı. En büyüğü Seyhan, onun küçüğü Merve. Hami iki kızdan sonra dünyaya gelmişti. Çok sevilir, çok ilgi görür, şımarıktır ama hiç kötü bir çocuk değildir. Tek kötü alışkanlığı Deniz'dir Hami'nin. Bazı insanlar kıymet bilmez oluyordu işte. Deniz, Tufan'la evlenince bütün ailenin gözünden düşmüş, onunla irtibatı koparmışlardı. Hami'yi on ay avutmak hiç kolay olmadı ama idare ettiler. Ta ki hapisten çıktığı güne kadar. Deniz orada değildi ve böylece öğrendi yokluğunda olup biten her şeyi. Deniz'i çok aradı her telefon hakkında ama Deniz açmadı. Çünkü Deniz görüşe gittiğinde ve içeriye giremediğinde Merve'nin sert rüzgarına çarpmıştı. Sen vefasız bir kızsın demişti Merve, kıymet bilmezsin, aynı annen gibisin demişti. Deniz telefonları açamadı, Hami de orada deli gibi düşünmekten başka bir şey yapamadı. Ama her şeye rağmen saf hislerle sevilmeye devam etti Deniz. Şimdi gün yüzüne çıkan bu olay fena patlak verecekti. "HAMİ!" diyen o ses inletti evi. Hami başını kaldırdı. "Buraya mı geldi?" dedi Seyhan. "Ne yüzle?" Apar topar kalkıp indiler aşağıya. Deniz holde nefes nefese ama kan çanağı gözleriyle duruyordu. Hemen ardında Buse ve Selo vardı. "Ne yaptın sen?" dedi Deniz. Ağlamaktan kızarmıştı yüzü gözü ve halen titriyordu. "Nasıl yaparsın?" Hami Selo'ya baktı soran gözlerle. "Bana bak bana. Gözlerimin içine bak. Nasıl sakladın bunu benden? Nasıl susturdun bu kadar insanı? Senin yüzünden kıymet bilmez, vefasız bir kız oldum ben. Annem gibi oldum senin yüzünden. Neden yaptın sen bana bunu? Göz göre göre hata yapmama nasıl müsaade ettin? Şimdi boğazıma kadar pişmanım işte. Hiçbir şeyden haberi yoktu demezler tabi. Hami onun için adam vurdu, hapse girdi, o da gitti başkasıyla evlendi derler de; Hami'nin ablası önünü kesti demezler. Beni zehir gibi yaktın Hami. Bana böylesi bir kötülüğünün dokunduğu bir günü doğrusu hatırlamıyorum. Vefa bir borçtur, öde öde bitmez. Her zaman tatlı belaydın ama şimdi acı bir pişmanlıktan başka bir şey değilsin. Bunu kendine nasıl yaptın? Beni nasıl o duruma soktun? Ulan istesen canımı verirdim ben senin için. Yemişim aşkını olmayıversin, herkes herkese aşık olmasın ne var bunda. Sen benim arkadaşımdın Hami, koruyucu meleğimdin. Sen varken ben hata yapmıyordum ama sen hapse girdin, sonra hatalarımın önüne geçen olmadı. Benim için yaptın öyle mi? Bir baksana kendine ne yapmışsın sen benim için. Değdi mi bak! Ne yaptın bana bak! O üzülmesin, bu üzülmesin diyerek hayat geçmez. Kimse kimseye karşılıksız günahını vermiyor artık. Yaptığın iyilik değil, aşk değil, sevgi değil. Seni yaptığın koca bir haksızlık Hami. Şimdi iste benden, günahımı bile vermem sana. Nasıl düştün benden bir bilsen" dedi kolları iki yanına düşerken. "Kolum kanadım kırıldı sanki. Öyle yaktın içimi ama... Senin canın sağ olsun." Dönüp gidiyordu Deniz. Hami "Deniz -" derken Selo geçti önüne. "Yeter bence artık. Herkes yoluna baksın bu saatten sonra. Bunun böyle olacağı belliydi. Bu senin kendine verdiğin ceza Hami. Çek bakalım kardeşim. Geçmiş olsun ne diyelim." Hami hıçkırıklara karışan sesiyle dizlerinin üstüne çöktü. İki tarafta paramparça oldular. Kim toplayacak bu kadar parçayı? Kim bir araya getirecek de eskisi gibi olacak her şey? Hem bozulan ne düzelir de eskisi gibi olurdu ki? Büyümek için hep mi büyük hatalar yapar insanlar? Büyümek şart mı? İnsan büyümeden de mutlu olamaz mı? Hep mi büyük hatalardır ders çıkarılması gereken şeyler? Zaten imtihan dünyası değil mi? Neden her şey çok anlamlı olmak zorunda ki? Koparılması mümkün olmayan ipleri kopardığını anladı Hami. Hemde o üzülmesin dediği için...
|
0% |