Yeni Üyelik
27.
Bölüm

26.BÖLÜM - SUSAMAM!

@betulokssuz

Mezuniyet geldi çattı. Temmuz ayından beri ite kaka gittiğim okulu bitiriyordum. Hemde nasıl olduğunu anlamadığım bir başarıyla. Bana kalırsa bu senenin başında itibaren çok zorlandım. Mezuniyet elbisemi aldım o gün çarşıda. Ayağıma yeni topuklular tabi ki.

O gün beni arayan soran olmadı arkadaşlarımdan. Zaten işleri vardı biliyordum da, bugün bir tanesi ansızın yanımda bitse tadından yenmezdi. Haftalardır Hami'yi görmedim. Zaten iş yoğunluğu, okul sonu, hatırlı dostlara yaptığım ziyaretler derken nerde uyudum uyandım bilmiyordum.

Telefonumun sesini duyunca heyecanlanıp çıkardım. Demirhan atıyordu. Heh, işi yoksa onu çağırırdım.

"Efendim."

"Asaf Ali Çakır'la görüşme bugün müydü?"

"Hayır, haftaya cuma."

"He boşa çıktım o zaman. Tamam görüşürüz" deyip kapattı. Manyağa bak, boşa çıktıysan gel gezelim, yemek yiyelim. Selo'yu aradım. Zaten en kaliteli vakitleri onunla geçiriyordum.

"Ballim."

"Ne yapıyorsun ballim?"

"Annemle ev döküyoruz."

"Ay temizlik. Geleyim mi?"

"Yok bebeğim ya, hallettik. Komşusuna gidecekmiş, bende yarimi göreceğim."

"Peki madem. Görüşürüz."

Herkesi arayıp ya da mesaj atıp yokladım, o gün kimse müsait değildi. İçimde garip bir his vardı ve kendime saklanacak yer arar gibiydim. İsmail Albay'ın telefonunu açtım.

"Efendim."

"Deniz karakola gelir misin şimdi?"

"Gelirim" diyerek taksiye el ettim. "Bir şey mi oldu?"

"Gel kızım, konuşuruz."

"Tamam."

Bindim taksiye gittim karakola. Keşke beni neyin beklediğini bilseydim. Ama hayatım hep anlarda dağıldı benim. O an olan şey her şeyi dağıttı. Biliyordum, bu son hesabım. Kaçtığım o sona kendi ayaklarımla geldim. Temelimde müthiş bir yalnızlık yatıyordu benim. Bazen eylemseldi, bazen yalnızca his oluyordu. Hissediyordum bu son anlaşma. Bir daha kapanacak hesabım olmayacak ve beni ben yapan şeyler birden takla atacak. Aslında olduğum kişi miyim? Yoksa henüz kim olduğumu bilmiyor muyum?

"Çok özür dilerim kızım ama daha fazla bekleyemezdim." Lojmanların olduğu tarafa doğru gidiyorduk. "Bir buçuk aydır evden çıkaramadım. Ne dediysem olmadı."

Beton zeminin üstüne sadece sol tarafa doğru döndük birlikte. Üç katlı apartmanın ilk katının, yine sol dairesinin camından görünen kadını seçmekte güçlük çektim kısa bir an. Başını kaldırıp bana döndüğü anda o kadar mesafe olmasına rağmen aramızda göz göze geldik sanki. İnsan annesini unutur mu? Unuturmuş işte. Kısa bir an için bile olsa unuturmuş insan annesini.

Görünmez sarmaşıklar çıktı göğüs kafesimi parçalayarak. Uçları annesine uzandı dalların bu mis gibi baharda yeşillenerek. İçimde ki çocuk annesini görünce olduğu yerde sevinç çığlıkları atarak tepinirken kalbi küt küt atıyordu.

Bir an gözden kayboldu ama çok kısa sürede kapıya çıktı. Bana doğru koşuyordu bir kadın. O bildiğim, tanıdığım, çokta sevdiğim su gibi güzelliğinde eser yoktu. Yüzünde bir ışık, bir canlılık aradı biçare gözlerim. Yoktu.

Beni terk ettikten sonra gittiği yerde yeşermemiş. Aksine çökmüş daha da. Sarmaşıklar annesini sararken tam karşımda durdu. O kadar uzun zaman olmuş ki. Görünce şunu yaparım dediğim ne varsa silindi gitti. Yeni bir yaş aldım. O gideli dokuz seneyi bitirdik. Gördüğüm ve yabancı olduğum kadın bana elini uzattığında geri çekti bedenim kendini. Anladım ki insan gittiği gibi dönmezmiş seferinden. Zaman alır götürür hisleri, geriye içi çürük dolu bir duygu çuvalından başka bir şey kalmazmış.

Yaşadığım once şey başıma yıkıldı. Neler yaşadım kendi içimde bir bilse. Ne yalnızlıklar, ne horlanmalar evimde. Babamın evinde ya. Beni kendi yaşam alanımda istenmeyen bir zerre haline getirdi. Mücadele ettiğim şeyler benden çok bağımsız, benim olmayan şeylerdi. Kendi evimde yemek yiyemez oldum ben onun yüzünden. Çok gece ağladım karnıma ağrılar girerek. Kollarımı ısıra ısıra, aman sesim duyulmasın diyerek.

Boğazıma dayanan bu acı his ona aitti. Benim şarkılarım annemeydi. Giden sevgili, terk eden sevgili falan değil ha! Ben hep onu düşündüm şarkı söylerken. Ben anneme aşıktım, öyle çok seviyordum ki. Bu çaresiz tutunma tutkusu annemden göremediğim sevginin bedeliydi. Kız çocukları babalarına benzeyen adamlara aşık olur derler. Ben anneme benzeyen bir adama gönlümü vermişim. Onun gibi saygısız, onun gibi vefasız ve onun gibi sadakatsiz.

Ferdi Tayfur'un dediği gibi; Yıkılan yuvaların, sonu gelmez yolların, yaşanmamış yılların eyvahını bana sor...

Rüzgarı karşıma alıp, elim yüreğimde yürümeye başladım. Kalbimden haber verecek halim yoktu. Çünkü kalbim son bir senede çok defa kırıldı. Defalarca ortaya çıkan bilmediğim şeyler yüzünden kalbim atmaktan yoruldu. Zannediyorum artık sustu.

"Deniz!" Sesi bile yabancı geldi kulağıma, oysa çok severdim her sabah sesini duymayı. "Deniz, gitme. Konuşalım lütfen."

Ben içimde hallettim onu. Sıkıntı yok.

*

Gece çöktü üstüme. Hiç ağzımı açmadım istemsiz bir şekilde. İçim durdu sanki. Anlamaya çalışıyordum belki de. İntihara kalkıştığım yerden dalgaları dinliyordum. O sesi duyuyordum sadece.

Anılarımızın içinden seçip seçip önüme koyuyordu hafızam. Küçük detaylı büyük anılar. Bir gün babamın annemin saçını, annemin benim saçımı taradığı kısacık bir anı. Çok azdır mutlu olduğumuzu sandığım zamanlar. Babamla tonlarca anım var ama annemle küçük bir hatıra kutusunu dolduracak kadar bile yok. Olanı büyük bir ağrı sadece.

Merve ablanın dediği gibi miydim acaba? Annem gibi miydim gerçekten? Ona mı benziyordum? Kıymet bilmez miyim? Minnet, vefa; yok mu bunlar bende? Çok mu önemli bunlar ayrıca? İnsanı insan yapan bunlar mı gerçekten?

Çalan telefonu çıkardım bir yerden. Açıp kulağıma koydum.

"Efendim" dedim en nihayetinde saatler sonra ağzımı açarak.

"Annen burada Deniz!" Buse'nin sesinden aldığım o halimi merak eden tını gözlerimi sulandırdı. Telefonu kapatıp düştüm yola. Kalbim en nihayetinde çarpmaya başlamıştı. Hıçkıra hıçkıra ağlıyordum. İnsanlar dönüp dönüp bakıyordu bana. Duygu boşanması, duygularımın intiharı. Kendimi atamadım çünkü ben, kurtulamadım kendimden. Elbette duygularım intihar edecek ve artık ellerim titreyecek.

Korkuyorum kendimden. Yığılıp kalacağım öylece bir yerde. Öleceğim belki ve beni hemen bulmayacak sevdiklerim. Ve sürekli acıyacak canım. Daha ne olacak bilmiyordum.

Kafeye girdiğimde ayaklandı arkadaşlarım. Yabancı yoktu. İlk şoku atlattım, şimdi hesap sorma zamanı. Yapmamalıydım belki de, bilmiyordum. Son zamanlarda pek bir şey bildiğim yoktu. Hep bir bilinmezlik, hep bir kuyu derin, hep bir ihanet son derece gerçek.

Karşı karşıya geldik yine. Benden mi korkuyordu da bu kadar ağlıyordu o da. Ben ona ne yapabilirdim? Hiçbir şey.

"Özür dilerim" oldu ilk söylediği.

"Keşke bir özürle geçseydi" oldu benim de ilk söylediğim.

"Biliyorum" demeseydi iyiydi. Elim kalktı kendiliğinden havaya. Sus demek, lütfen incitme beni demek. Adı her neyse işte.

"Ne biliyorsun? Hiçbir şey bilmiyorsun." Derin bir nefes aldım. "Neden demeyeceğim. Niye geldin hele hiç. Bıraktığın gibi bulamayacağını biliyorsun sadece. Başka hiçbir şey bilmiyorsun. Merak ediyorum şunu, çocukların varmış, onlar nerde? Onları da mı terk ettin?"

"Onlar benim değil!"

"Bende değilim."

"Deniz, mecburdum."

"Allah Allah! Bende gitmek istedim önce bu dünyadan, sonra bu şehirden ama ikisini de yapamadım. Önüme geçtiler. Senin önüne de ben geçemez miydim? Olmadı gözünün önüne de mi düşmedim? Benim ne hale geleceğimi düşünemedin mi? Gitmekten başka çare yok muydu? Ne biliyorsun Bergüzar Hanım sen? Neyi bilebilirsin. Gidene mi zor sence, gittin bilirsin; yoksa kalana mı? Ben söyleyeyim dur. Giden başkasını buldu, kalan kendini kaybetti. "

Sesim sert çıktı sonda. Can oturdu içime.

" Ne biliyorsun sen? Neler çektiğimi nerden biliyorsun? Önce babam, sonra annem. Hadi babam alıştıra alıştıra gitti, sen! Sen ya sen, nasıl gittin birden bire? Nasıl geldin sen? Başına bir şey mi geldi? Dünyanı başına mı yıktılar? Ardında çaresiz bir çocuk bıraktın, ne olacağını sanıyordun? Canını yakacaklardı tabi, benim canımı yaktıkları gibi. Yıllar iyi davranmadı bana, sana ne olduğu umurumda bile değil. Açtığın yaraları mı saracaksın? Yapamazsın. O kadar çok ki her biri elinde kalır ölürüm ben. Şu gördüğün insanlar olmasa üç gün yaşayamazdım. Sen gidince ne oldu biliyor musun anne? "

Hıçkırık sesi yükseldi ondan.

" Önce taciz edildim. Çok korktum, kimseye söylemedim. Günlerce hasta yattım sen yoktun. Anne korkuyorum diyemedim, yoktun. Sen varken de yoktun. Hep başka yerdeydi aklın, sevgin de yoktu senin. Sıcaklığını bilmiyorum ki soğukluğuna alışmak mesele olmadı. Babam olsaydı eğer... Keşke olsaydı. Sonra üst üste başıma gelen her şeyi sineye çekmek zorunda kalmazdım. Sen hiçbir şey bilmiyorsun! "

" Beni de korktular. Amcan sonunda ırzıma geçmesin diyen kaçtım! " dediği an... O an... O kahrolası an..." Çok korktum Deniz, sonunda kendimi kaçarken buldum. Tamam seni bıraktım ama çok pişman oldum. Geri geldim seni bana vermediler yavrum, özür dilerim. Çok özür dilerim. "

Yüzüme dokundu elleri.

"Başına gelen her şey için beni suçla, benim suçlu biliyorum. Çok özür dilerim. Çok özür dilerim Deniz. Seni çok özledim, çok özledim annecim. "

Ve bir kere daha anladım ki amcam emanet nedir bilmiyordu.

" Silahını ver Selo!"

"Yoo! Saçmalama."

Çantamın ağzını açıp içini yere boşalttım. Silahımı içine koyduğumu hatırlamıştım. Onu çantamın içinden çıkanların arasında bulup elime aldım.

İsmail abimle göz göze geldim. Kafasını çevirdi bilmiyormuş gibi. Daha beni kimse tutamazdı. Onu nerde bulacağımı çok iyi biliyordum. Kafeden çıktım ve çok iyi bildiğim yere doğru hızlı hızlı yürüdüm.

Kahvenin önüne geldiğimde havaya bir el ateş ettim. İnsanlar patır patır döküldü sokağa. Kahveden çıkan insanların içinde gördüm onu.

"Deniz! Ne yapıyorsun sen delirdin mi?"

"Sen yanlış yaptın amca! Anneme dokunmayacaktın" dedim ve sıktım. Tam göğsüne. Gebersin umurumda mı? Yansın geleceğim umurumda mı lan? Bunca pisliğin içinde şans eseri mi yaşayacağız biz kadınlar? Sesimizi ne zaman çıkaracağız? Ne zaman duyacaklar bizi, ölünce mi?

Ne günahımız var? Biz kadınlar sadece kadın olduğumuz için mi susacağız? Bitmeyecek belli ki onların sapıklığı ama artık susmayacak kadınlar. Kimsenin karısına kızına yan gözle bile bakmamayı öğreneceksiniz! Amma zorla amma güzellikle. Öğreneceksiniz.

Bizim de yaşamaya, özgürce gezmeye hakkımız olduğunu öğreneceksiniz. Hayallerimiz olduğunu ve onu kirletmeyeceğinizi öğreneceksiniz. Sapkınlıklarınızın sebebinin kaşımız gözümüz olmadığını, bunun sizin pisliğiniz öğreneceksiniz.

Öğreneceksiniz ki, öldürülmeyecek kadınlar vahşice ne bir sokak köşesinde, ne bir sokak ortasında.

Her şeye rağmen, siz kendine erkek diyen mahluklara rağmen özgürce, hür içinde yaşayacağız biz kadınlar. Gelecekten, acaba yarın ne olacak demeden güven içinde yaşamayı ve yaşatmayı öldürülen onca kadın için bize borçlusunuz. Bize bir hayat borçlusunuz.

Adalet istiyoruz hepsi bu...

 

Loading...
0%