@betulokssuz
|
"Allaallaallaalllaallaallaalla" diyerek merdivenleri koşarak indi Hami. Kocasına bir şey söyleyecekken gülen yüzü solan kadın bu sesi duyunca arkasını döndü. Hami üstüne atladı. "Oğlum." "Anne çok mutluyum anne." "Aa ah, ne oldu?" "Çok heyecanlıyım sus soru sorma. Baba ben hiçbir yere gitmiyorum." "Neredeydin sen dün gece?" diye sordu gayet ciddi bir tavırla. Hami heyecanı kısa bir an durdurup kendine çeki düzen verdi. "Şeydeydim arkadaşlarla." "Nerde?" "Şey işte ya. Şey yok mu, orada." "Yarışa gittin değil mi Hami?" Sustu. Babasının haberi olurdu zaten, bunu biliyordu. "Yarışa gittin tabi. Oğlum sen adam olmayacak mısın lan? Ben sana o pisliğe bir daha bulaşmayacaksın demedim mi? Ben seni o şerefsizden kolay mı kurtardım?" "Arkadaş yakasını kurtaramamış, bir çare bulduk." "Buldunuz! Yarışa çıktın, araba patladı, polisler bastı. Nasıl çare bu? Şemsi bunu öğrenirse ne olur bilmiyor musun?" "Nerden öğrenecek baba Allah aşkına. Sabah sabah tadımı kaçırma ya." "Öğrenirse o zaman görüşeceğiz seninle. Silahını elinden aldım ama, bu defa arabanı da alırım unutma." "Çocuk gibi azar yedik sabah sabah. Doydum ben." "Mustafa Ali sabah sabah ağzından bal damlıyor yani. Kahvaltı yapalım oğlum, otur şuraya." "Yok ben sevgilimi göreceğim." Zennur ve Mustafa Ali bir anda ne olduğunu şaşırdı. "Sevgili mi dedi?" dedi babası. "Sevgili dedi. Sevgilini mi? Kim senin sevgilin oğlum?" "Anne!" dedi heyecanla. "Ay gerçekten mi?" Kadın anladı tabi. Hami mutluysa ve tövbe etmediyse o elbette Deniz'di. "Yemin et." "Valla." "Otur anlat çabuk." "Oturamam anne ya, gidip göreceğim." Kapı çaldı. "Ben baktım ve çıktım" diyerek annesinin ellerinden kurtulup kaçtı. "Mustafa Ali sevgili olmuşlar." "Sus sus keyfim yerine geldi." Hami kapıyı açtığında karşısında Deniz, Buse, Selo, Cemali, İbo, Selen ve Bergüzar Hanım vardı. "Anah! Nerden çıktınız? Hoş geldin Bergüzar teyzem, buyurun." "Hoş buldum damadım" deyip geçtiğinde kıs kıs gülmeye başladılar. "Aaa Bergüzar, hoş geldiniz." "Hoş buldum Zennurcuğum. Bu çocuklar kaldırıp getirdiler beni de." "Çok iyi oldu çok. Buyurun çocuklar, hoş geldiniz." Eve giren Hami'yi pataklıyordu ayak üstü. Herkes mutluydu onlar için. Deniz girdi. "Günaydın." "Günaydın"dedi sırıtarak. " Beni unuttun mu diye bakmaya geldim canım. " "Senin -" deyip arkaya baktı. Görünürde kimse olmayınca kolunu beline sarılıp kapıyı itti. Kızı kendine bastırdı sıkıca. "Canını yerim" dedi gırtaktan. Selo ve Buse köşeden kafalarını uzattı. "Seni unutur muyum kızım ben, salak mısın ya?" "Ben unutmuş olabilirim" diyor, gülüşünü durduramıyordu. "Ben hatırlatmasını bilirim." Yanağına bastırdı dudaklarını. Sıkı sıkı öperken Buse ve Selo omuzlarını sallıyorlardı baktıkları yerden. Cemali üstlerine atlarken hepsini ittirdi ortaya çıktılar. "Ya Cemali!" dedi Buse kızarak. Hami ve Deniz birbirinden ayrılıp kendimi toki toparlayarak içeriye geçtiler. "Cık cık cık" yaptı Deniz yanlarından geçerken. "Günaydın" diyerek Zennur Hanım'la sarıldı. "Günaydın gelinim" deyince Deniz utanarak eğdi başını. "Ayıp ama." Mustafa Ali Bey'in elini öptü. "Günaydın Mustafa Ali amca." "Günaydın kızım, hoş geldiniz." "Hoş bulduk. Oğlunu şikayet etmeye geldim" dediğinde Hami boğaz sesi çıkardı. "Haberim var, bir posta geçtim üstünden ama seninle de geçeriz güzel kızım. Oturun haydi." Kapı çaldı. "Bekirler" diyerek kapıya gitti Buse. Hanımlar masaya takviye yapmaya koyuldu. Bekir ve güzel karısı geldi. "Hoş geldiniz." "Hami, Hami ne duydum kardeşim. Doğru mu lan?" diye adamı sarsmaya başladı. "Dur lan çay var elimde." "Bir uyandım Deniz aşık olmuş, haberin var mı?" "Sus lan! Anaaa ne bağırıyor ya." Masanın etrafına dağılarak oturdular. Seyhan ve Merve gelmiş. Seyhan'ın on yaşında kızı, Merve'nin sekiz yaşında bir oğlu vardı. Hami yeğenlerine sarılırken kızlar anne babasını öpüp misafirlerle selamlaştı. Merve ve Deniz arasında gergin bir bakışma oldu kısa bir an. Hami için artık görmezden gelemezdi. Tabularını indirim sarıldı aşık olduğu adamın ablalarına. Ki Hami deli olur onlara. "Sizin kocişler nerde ablalarım?" "Bizim kocişler di' mi Hami?" dedi Seyhan. "Biz kociş görmüyoruz sayende. Benim ki şirkete gitti." Merve - "Benim ki de galariye. Ordan da Rize'ye gidecek. Artık gece mi gelir, sabaha karşı mı belli değil." "Bende evimde kahvaltı yapıyorum, harika bir şey. Keşke gelselerdi ailecek otururduk." Gülüşmeler olurken kızlar servislerini alıp sandalye çektiler. Seyhan - "Hain kostok. İşine sahip çıkacaksan çık, çıkmayacaksan bir şubeyi kapatın. Yeter ya." Merve - "Tatil zamanı geldi. Valla bu sene gidiyorum, on beş gün yokum." "Merve giderse bende giderim baba" diye yakındı Seyhan. "La havle!" dedi adam. "Siz ne bu haller ya. Boşuna mı everdik kızım biz sizi. Çalışacaklar tabi." Seyhan - "Sen mi everdin lan bizi, kaçıyordum ya ben." "Abla hele bir kaçsaydın da dünyayı dolaştırsaydım size 80 günde koşarak." İbo - "Ne eğlenirdik lan." "Şuna bak şuna" dedi Merve. "Biz hiç demedik size böyle şeyler. Götünüz havada geziyorsunuz." Kapı çaldı. Deniz - "Ih ben baktım" diyerek kalktı. "Ferdisi geldi" dedi Selo. "Ne gada seviyi şu uşağı ya" dedi Hami. Buse - "O da sevilir şimdi. Çok efendi, çok terbiyeli canım." "Ben terbiyesiz miyim Buse?" "Yok canım." "Günaydın" diyerek ortama girdi Ferdi. "Herkese merhaba. Afiyet olsun." "Hoş geldin çocuğum." "Hoş buldum teyzeciğim." "Hoş geldin çocuk." "Hoş buldum Hami abi!" "Abini severim senin, yaşlı mıyım lan ben. Otur." "Ben kahvaltı yaptım ama çay içerim." Deniz bir çay koydu ona. Kahvaltı yapılmış, koltuklara geçmişti herkes. Kızlar masayı topluyordu. Deniz bulaşıkları sudan geçirip makine diziyordu. Telefonu çalıyordu cebinde. "Açsana şunu." "Ellerim ıslak Buse, baksana sen." Arka cebinden telefonu çıkardı. "Demirhan." "Ney ney!" dedi Hami boş bardağı tezgaha koyarken. "Aç Buse. Sende horozlanma." Buse telefonu açarken fırsattan istifade sevgilisine sokulup kolunu boynuna sardı. "Demirhan, benim Buse. Deniz müsait değil şu an." Demirhan haftalar sonra Buse'nin sesini duyunca bir garip hissederek ayağa kalktı. "Iı Merhaba Buse, nasılsın?" "İyiyim sağ ol. Bir şey mi diyecektin?" Hami kızın yanağını öpüyor, bir yandan da Buse'ye bakıyordu. "Maili alamadım, onu soracaktım." "Tamam söylerim ben. İyi günler sana." "Şey şey" dedi Demirhan. Kapatamadı Buse. "Buse eğer müsait olursan bir ara bir şeyler mi yapsak?" "Hiç sanmıyorum." "Kahve içsek senin kafede." "İstediğin her zaman gelip içebilirsin Demirhan." "Ben seninle demek istedim aslında." "İşler çok yoğun." "Buse ben senin kalbini kıracak bir şey mi yaptım?" "Ne münasebet." "Ne oluyor buna yavrum" dedi Hami, Deniz'in saçını yanağından çekerek. "Bilmem. Hami beni engelliyorsun." "Aaaa" dedi sanki çok ayıp bir şey demiş gibi. "Benim hasretimden yanıp tutuşman lazım." "Burada değil ama. Biri gelecek şimdi." "Biraz daha" deyip sımsıkı sardı. Köpüklü elleri havada kaldı kızın ama Hami'nin onu ne derece sevdiğine artık yakında tanıklık ediyordu. Saçını başını, yüzünü gözünü öptükçe öptü ve daha da öpesi vardı. İşte özgürlük. Sonunda acaba rahatsız olur mu demeden sarılmak ve öpmek. "Hami ya, biri gelecek." "Bana ne ya, bana ne. Allah'ım çok seviyorum çok." Buse gülüyordu hallerine. Bir yandan kahveleri yapıyordu. Hami için mutlu olmamak ne mümkündü. "Bu akşam baş başa buluşalım" dedi alnını alnına yaslarak. "Bu akşam Artvin'e gidiyorum ama ben." "Bende gelcem. Neden?" "Bebek görmeye, annemle. Darhan yüzbaşı baba oldu." "Hee, bizim deli bozuk yüzbaşı baba oldu ha! İnşallah Nuray'ladır." "Herhalde yani Hami, kimle olacak başka?" "Sen olayı bilmiyorsun." "Anlat da bileyim" deyip işine döndüğünde Hami ona bildiği kadarını anlatmaya başladı. Deniz konuya pek uzaktı. Zennur Hanım girdi mutfağa. "Muhabbetiniz bol olsun çocuklar." "Amin anam." "Buse tatlı bir şeyler koyalım kahvenin yanına." "Olur Zennur abla, nerde söyle ben koyayım." "Hami!" "Verdim anne" diyerek kiler dolabına gitti. Zennur Hanım bir yandan Deniz'in yaptığı işe, nasıl yaptığına baktı. Annelerin gelin adaylarının hamaratlığını test etmesi olayı yeni değildi. Tezgahın üstünü güzelce köpükledi Deniz. Zaten o bir temizlik işini üstün körü yapmazdı. Annesi gibi ince ince, ama en titiz haliyle yapardı. Buse ne yaptığını anlamıştı. Deniz kaptırmış işini yaparken fark etmedi ama Buse anladı. Hami çikolataları çıkarıp sunum kasesi aldı dolaptan. Deniz tezgahı kurulayıp el bezlerini iyice yıkadı. Bezleri balkona, ipe asıp makineyi çalıştırdıktan sonra evyenin içini durulayıp işini bitirdi. Ellerini yıkayıp, mutfak havlusu aradı. Zennur Hanım ona kağıt havlu verdi. "Havlu yok mu?" "Makineye attım, temizi çıkarmayı unutmuşum. Fırının altında ki çekmecede." Ellerini kağıt havluya silip çöpe attıktan sonra temiz bir havlu çıkardı. Onu fırının kapağının astı. Zennur Hanım yalandan dolaba giderken ocağın üstüne baktı. Parlıyordu maşallah. " Ellerine sağlık kızım. " " Ne demek "deyip kahve tepesini alarak çıktı. Buse kadına çimcik attı. " Sen var ya sen. " " Şit. " " Titizdir Deniz, kendi evinde de böyle. Sen bilirsin aslında onun ne kadar temiz olduğunu. " " Hep öyle mi diye baktım kız ne var bunda. Burada hızlıca yapıp bırakabilirdi de." Hami Fransız kalmıştı ama aralarında ki muhabbeti anlamaya çalışıyordu kulak kesilip, ikisi arasında gözlerini gezdirerek. " Bırakmaz. Bir gece mutfağını temizlemeden yatmaz. Hem çok düzenli, hemde titizlik hastasıdır. " " Bergüzar'ı biliyorum da, Deniz 'in o kadar olduğunu bilmiyordum." "Ne anlatıyorsunuz ya?" dedi Hami. "Sevgilimi mi çekiştiriyorsun anne sen?" "Aaaa" diyerek dağıldılar. Deniz yere oturmuş Mustafa Ali Bey'e bazı evraklar gösteriyordu. "Yine oturmuş yere" dedi Hami yanına çökerken. Deniz ona bakıp tebessüm ettikten sonra başka bir kağıt çıkardı kağıtların arasından. "Babamın kasasını açtım yakın zamanda. Bunlardan Demirhan'ın haberi yok." "Bunlar benim ödemesini bitirdiğim arazilerin sözleşmesi. Baban olmayınca üstüme alamadım tabi." "Onu annemle hallederiz Mustafa Ali amca. Babamın gayrimenkulleri, arazileri hep annemin üstüne geçti. Mirası Seyfettin amca üzerimize yaptı artık. " "Heh, tamam." "Halihazırda kira verdiğin yerlerimiz varmış sende" dedi başka bir sözleşme uzatarak. "Ama kayıtlara kira verdiğin bilgisi geçmemiş. Ben mutlaka onu başka bir şekilde yaptığını düşünüyorum amcama yedirmemek için." "Babasının kızı. Hami, kasadan Deniz için hazırladığım dosyayı al gel oğlum." Hami kalkıp babasının çalışma odasına gitti. Kasadan dosyayı alıp çabucak döndü. Deniz Şanlı dosyasını sahibine teslim etti. Deniz dosyayı incelerken adına açılmış bir banka hesabı olduğunu gördü. Kiraları oraya yatırmıştı ve orada bir servet vardı. Ödemesi biten yerlerin ödeme yaptığına dair olan makbuzları da oradaydı. " Hiç yanıltmadın. Teşekkür ederim." "Hami yanında olunca ufak tefek giderlerini halletmek zor olmadı ama elim erişmez olsa mecburen bu parayı babanın hesaplarına geçmem gerekirdi. Ondan sonra da hiç olurdu. Şimdi güle güle harca güzel kızım." "Bir daha kira ödemek istemiyorum der misin?" dediğinde adam konunun nereye gideceğini çok bildiğinden kafası salladı uyanık der gibi. "Ben o şirketle yıllardır çalışmıyorum Deniz." "Biliyorum. Babamın ortaklarından kimse yoktu zaten ben gelene kadar. Herkesini geri topladım Mustafa Ali amca, bir sen kaldın. Öğrendiğim kadarıyla sen yönetim kurulunda önemli bir isimsin babamdan sonra." "Öyle, yönetim kurulu başkan yardımcısıydım." " Yine öyle olsak? "dedi şirin bir edayla." Hisseleri geri aldığımda yönetim kurulu başkanı annem ya da ben olacağım. Henüz tam olarak iş bilgisine sahip değilim. Öğreniyorum. " " Kızım Demirhan'a güveniyor musun? " " Asla. Zaten sözlü hiçbir şey yok artık. Seyfettin amca bir yığın sözleşme imzalattı onlara. Sözlerinden dönseler, yargıdan dönemezler. Demirhan'a iş konusunda güveniyorum evet. Çok güzel öğretiyor, çok da güzel yönetiyor. İş ahlakı babadan olunca, yanlışa sürüklenmiş. Ben onun benimle çalışmasını isteyeceğim muhtemelen yine CEO olarak ama o da bunu hisse karşılığında kabul edecek. Yüzde otuza kadar razı olacağım. Çok çalışkan bir adam Mustafa Ali amca, gerçekten çok iyi. " " Gürhan? " " O da cezasını ben şirketi üstüme alırken çekecek. Seyfettin amca dosya hazırlatıyor onlar için. " " Hım. Yani benden geçti ama Hami isterse eğer yönetim kuruluna o dahil olabilir. " Deniz, Hami'ye döndü. " Ben Demirhan'la çalışmam. " "Neden?" "Saf mısın kızım ya, ben o adamı vurdum. Ölüyordu mal." "Demirhan'ın bunu sorun edeceğini sanmıyorum." "ALLAH ALLAH! Ne kadar da emin! Ne zaman bu kadar yakından tanıdınız onu Hanımefendi?" "Ağzını topla, ağzına vururum ha! O söyledi bana yediğin naneyi. Hedefin kendi olmadığını da. Hami bak Demirhan'ı kazanabilirim. Zamanı gelince, Şanlı adına dönünce kendi şirketi gibi yönetecek şirketi. O şirketi yönetecek ama size hesap verecek. Benim onun gibi deneyimli birini bulmam mümkün değil. Adam Amerikalarda yapmış bu işi. Üç yabancı dil biliyor, kıvrak bir zekası var. Allah'tan belamı mı isteyeceğim daha ya? " " Az daha anlatırsan ağlayacağım "dedi kızarak. Kıskançlık yapıyordu. " Mustafa Ali amca! " " Haklısın kızım. Sermiyan ne dedi? " " Sermiyan Noya, damadını koydu yerine. " " Ha bak o güzel. İsviçre'de yaptı bu işi uzun yıllar. Peki Asaf Ali? " " O da kardeşi Doğan'ı. " " Genç jenerasyon müthiş. Demir Çağrı?" " Bende! Yanı sıra İbo da, o yönetim kurulunda olacak. " " Bayıldım tamam. Hami geçsin yerime. " Ellerini çırptı Deniz. " Kaptım seni ha ha! " "Bu yeni bir şey değil ki gülüm" deyince kahkahalar havada uçuştu. Deniz utanarak omuzlarını kaldırdı. "Ulu orta yapma şunu." "İyi tamam ya, otururum yanına. Bir ömür da kalkmam. Kabul ediyorum." "Şımarıksın! Rize'de ki şubeyi kapatırsanız çok iyi olur. Asaf Ali Çakır yürüttüğünüz işleri kendi bünyesine alacaktır. Yine biz kazanacağız yani. " "İş kadını olmuş dün diploma almış haliyle." "Herhalde oğlum. Demirhan öğretiyor sağ olsun." "Abi çıldıracağım ne Demirhan'mış. Dün dolandırıcıydı o." "Bugün değil." "Nasıl savunuyor ya, baba şuna bir şey söyle." "Sen bilmezsin oğlum ama buna iş anlayışı denir. Ayrıca ihale arazisini kızıma teslim et. Sonradan o araziyle ilgili başıma bir şey çıkmasın." "İyi iyi veririz." "Aslında var ya Darhan abiyi koyacağız yönetim kuruluna İbo!" deyip dudağını ısırdı Deniz. "Allah belamı versin şirketi iki günde hizaya sokmazsa. Onun düzü milletin tersi olur. Normali ters çünkü." Cemali - "Lan yok. Adam üç ay görev doldurmaya geldi buraya, her sabah çevirmedeyim, bir de her akşam. Komutanım dedim ben buralıyım, Ortahisar'da taksiciyim. Sürekli çevirmeye girip duramam. Bu kimlik numarama her sabah bakıyorsun, bir de her akşam niye bakıyorsun? Ne umuyorsun dedim, tövbe mi etsin. Söylediğime bin pişman etti beni, her akşam mesai sonrası durakta. " Hami -" İstikrar abidesi oğlum. Ne cezalar yedim ondan, deli cezalar yedim ya. Ama severim ben Darhan'ı. O sene millet korkudan ehliyet aldı, bizim sürücü kursu da kazandı yani. Tofaşlar korkundan durduğu yerde arıza veriyordu. Sanayiler curcuna. Ne eğlenceydi ama. " Demirhan yine aradı. " Maili unuttun "dedi Buse telefonu verirken. " Hoparlörü aç "dedi Hami. Deniz telefonu açıp sesi hoparlöre verdi. " Ne maili istiyorsun sen be? " " Ya, mimarlık sunum dosyasını revize edip atacaktın bana, saatlerdir seni bekliyorum. " " Atmadım mı onu? " " Atsan kıçımı yırtar mıyım Deniz? " " Yırtmazsın şimdi Allah var" deyip bilgisayarını çıkardı çantadan. "Bir gün işe gelmedim çileden çıktın." "Sen nasıl kafana göre işe gelmiyorsun zaten ben hayret ediyorum. Ben hâlâ senin patronun oluyorum Hanımefendi." "Mustafa Ali Façalı'yla toplantıdayım." "Buraya bu kocaman toplantı salonunu boşuna yaptırmadım ben. Çağır misafirlerini burada yap toplantını. Lazım olunca ortadan kayboluyorsun." "Demirhan sen kime sinirlendin?" "Sana!" "Bu bana sinirlenmiş halin değil yalan atma." "Bir şey danışacağım sana, ne zaman geleceksin?" "Bugün gelemem, Artvin'e gideceğim." "Al işte." "Söyle sen." Dosyayı maille yolladı. "Telefonda söylenecek bir şey olsa söylerim zaten." "Tamam, ben dönünce ararım gelirsin." "Gelemem, anneni rahatsız etmek istemem." "Rahatsız olmaz o ya." Deniz annesine baktı, o da sorun yok der gibi kafa salladı. "Şey yapsana, Akçaabat'ta buluşalım. Ferdi alsın seni." "Tamam, olur." Kapattı. Hami kızgın kızgın bakarken Deniz gülüşünü tutuyordu. Bir de gözlerine uzun uzun bakamıyordu. "Bende gelcem!" dedi yine. "Sen her yerden çıkma." "Hey gidi kızım şimdi her yerdeyim." Gülüşü hiç solmuyordu ve utanıp duruyordu. Şu utanışına, bir de içinde coşup duran heyecanla türkü söylemeye başladı Hami. "Açti bana kapıyi, dedi ki sar yarami. Dedum yakalanursak ağlaturler anami. Açti bana kapıyi, dedi ki sar yarami. Dedum yakalanursak ağlaturler anami. Yüreğum pişe pişe devirdum iki şişe. Dedi ne korkayisun sevdaluk böyle bişe. Yüreğum pişe pişe devirdum iki şişe. Dedi ne korkayisun sevdaluk böyle bişe. " Deniz şu an burada seni seviyorum diye bağırmak istedi ama ortam çok kalabalık. " Anladun sen oni! " " Anladum ben oni. " Halleri çok tatlıydı. Herkesin sarmalayan bir mutluluk söz konusu oldu. Ee bunu uzun zamandır bekleyen arkadaşları ikisinin bu hallerini izlemekten kendini alamıyordu. * Buse çarşıda alışveriş yapıyordu öğleden sonra. Hami'nin evinden dört bir yana dağıldı herkes. Çarşıda, yürüyüş yolunun kenarında ki bir bankta Selen oturuyordu. Bunda tuhaflık yoktu. Tuhaf olan ağlıyor olmasıydı. Buse bunu fark edince olduğu yerden karşıya geçip yanına gitti. "Selen!" diyerek yanına oturdu. Selen sese başını kaldırdı, onu görünce de telaşla yüzünü sildi. "Neyin var senin?" "Hiç, hiçbir şey." "Hami'lerin evinde de durgundun sen. Selen bana anlatabilirsin." Başladı ağlamaya, daha şiddetli ağlıyordu. Buse iyice telaş etti. Selen telefonunu yanında alıp ekranı açtı, sonra kaynanasının attığı mesajları açıp Buse'ye verdi. Kadın destan yazmış. Ve çoğunlukla Buse'nin ondan daha iyi olduğunu haykırmış. Çocuğumu bana karşı doldurdunlar da cabası. "Orospu!" "Ne yapacağımı bilmiyorum Buse. İbrahim'e nasıl söylerim bunu? Günlerdir böyle mesajlar atıyor bana." "Kalk bakalım." "Ne yapacaksın?" "Ağzına edeceğim ne yapacağım?" Hızla yürürken peşinden koşuyordu Selen. "Onu da benden bilir Buse." "Ben icabına bakarım." Arabaların geçtiği yolun kenarında bir taksiye el etti. Bu sırada İbo'yu aradı. "Efendim." "Ananın ağzına sıçacağım haberin olsun." "Ne!" derken telefonu kapattı. Taksiye binip Sürmene dedi. Selen iyice korkmaya başladı. Buse'nin acı hatıraları o mesajlardan sonra daha da hırslanmasına sebep oldu. Taksi Sürmene'ye, kadının evinin önüne geldiğinde iner inmez eline koca bir taş alarak bahçeye girdi. Taşı pencereye savunduğunda şangır şungur sesler yükseldi. "Çık dışarı orospu." Kadın can havliyle çıktı kapıya. "Uh, ne olayi?" "Sen ne utanmaz bir kadınsın. Sen ne arsız bir insansın. Hiç yüzün kızarmıyor değil mi?" "Lafını bil." İbo yetişti hızla. "Buse! Selen! Ne oluyor ya?" "Sen şu kızdan ne istiyorsun? Hadi bana yaptın, ağzıma sıçtın yetmedi değil mi? Yetmez sana çünkü. Madem bu kadar değerliydin oğlun çıkarmasaydın orandan. Ben sana danışarak almadım oğlunu ama bu kızı sen güle oynaya aldın. Nispet yapar gibi aldın. Beni kötüledin kötüledin, şimdi mi iyi oldum? Senin derdin ne derdin? Bu kızı da bir ana doğurdu. Bu kız bana gelip sorsaydı İbo'yu, onu al sana gül gibi bakar ama anasının yüzüne bakma derdim. Benim evladıma kıydı derdim. " " Ne! "dedi İbo. " Beni merdivenlerden itti, yavrum altımda kaldı derdim ben bayılınca. Nefessiz kaldı derdim. Ben bunu senin oğluna söylemedim ama sen yettin artık. Sana hakkımı helal etmiyorum, inim inim inle de öleme inşallah. Yaşadığım acının bin mislini yaşa da, bir su verenin olmasın. Allah senin belanı versin. " Bunca bundandı Buse'nin atlatamayışı. Mahremim deyip saklayışı. Buse giderken İbo duyduklarına inanamadı. Öylece kalakalmıştı. "Yalan söylüyor oğlum." Selen - "Yalan falan söylemiyor. Yakmışsın kadının içini dışını, Allah seni nasıl biliyorsa öyle yapsın." Buse'nin peşinden gidiyordu. "Bana ayağımı burktum dedi, ondan yatıyorum. Sadece iki gün için İstanbul'a gittim ve sen benim evladıma mı kıydın?" "Oğlum -" "Ben senin oğlun değilim. Ben senin hiçbir şeyin değilim. Sen anne olamazsın, sen bir canavarsın. Buse'nin ailesi öldürseydi beni haklıymış insanlar. Seni Allah" derken acı boğazına dayandı. O da gitti peşlerinden. Buse el kadar bebeğinin mezarının başındaydı. Kucağına alamadan toprağa verdi yavrusunu. Bu acıyı tarif edemez insan, bu tarif edilemez. Bu telafi de edilemez. Bu yara kapanmaz. Buse iyi dayanıyordu, çok iyi dayanıyordu. İbo yanına çöktü dizlerinin üstüne. "Buse!" "Hiçbir şey söyleme. Biz bir taze heyecanının peşine takılıp başımıza buyruk işler yaptık, bedelini yavrum ödedi." "Çok özür dilerim." "Elindekinin kıymetini bil İbo. Bu kızı anana harcatma. Ben deli çıkmadıysam cennette bir meleğim olduğunu bildiğimden. Bu dünyada sarmak nasip olmadı, iyi ki de olmadı. Biz bunu kaldıramazdık sende böyle ana varken. Sonunda öğrendin, iyiyim artık. Bu yüktü çünkü. Anadır dedim ama senin ki ana değil ya. " Çok utanıyordu. Öyle utanıyordu ki. " Senin ki ana değil. Analık böyle bir şey değil. İnsan evladının mutluluğunu kıskanmaz ya. Benim anam kıskanmaz, benimle mutlu olur. Ben gülersem güler, ağlarsam ağlar, yersem yer, yemezsem yemez. Benim anam uyku uyuyamıyor ben bebeğimi kaybettiğimden beri. Ben ailem üzülmesin diye acılarımı içimde yaşadım. Neden? Senin anan bir garibin daha günahına girsin diye mi söylemedim onlara? Başıma geleni babama deseydim yaşatır mıydı sizi? Sustum, ailem için en çokta ama artık yeter. Sen benim canımsın İbo, burada yatan bizim canımız ama farkında ol. Senin ayağına çelme takan düşman evindeydi. Karının bir sıkıntısı varsa eğer, bil ki anandan dolayı. " Artık susuldu. Buse bir taraftan, İbo bir taraftan mezarın üstünde çıkan otları temizledi. Buse mezarın üstüne gül ağacı dikmişti. İlkbaharda coşmuştu o pembe güller. Hatırladıkları anlar kalp atışları, geceleri attığı tekmeleri. Bu kadar. Bebekle sınırlı hatırları buydu. İyi mi, yoksa kötü mü insan karar veremiyordu. Anne rahminde artık her şeyi olan kanlı canlı bir bebekti ama gül yüzünü dünyaya açamadı. Kaderde bebeğin ismini mezar taşına vermek varmış. Gül Aktaş... |
0% |