@betulokssuz
|
Yan yan bakarak elimi ses tuşuna götürüp sesini açtım. Cemali ekmeğini ısırmak üzereyken yan yan bakıp elime vurdu. Yüzümü ekşiterek elimi geri çektim. Sesini kıstı. Neredeyiz efendim, bir dağ yolunda mahzur kaldık. Ben hafta sonları piyano dersi veriyordum. Ders verdiğim kız çocuğu bir dağ köyünde oturuyordu. Beni de Cemali götürüp getiriyordu. Kızın annesi bazlama verdi bize, onu yiyorduk. Yağmur yağıyordu deli gibi. Göz gözü görmüyordu. Kaza yapmamak için durduk yağmurun durmasını bekliyorduk. Annemin beşinci aramasını açtım. "Hâlâ bekliyoruz anne." "Hâlâ yağıyor mu? Burada durdu." "Burası durmayı unuttu o zaman. Anne ya, durmadı işte. Sen beni bekleme, yemeğini ye." "Yiyemem yalnız çocuğum." Cemali duraktan gelen aramayı açtı. "Bekliyorum hâlâ... Durur herhalde... Tamam." Telefonları kapattık. Beni Hami aradı. Buna hiç şaşırmıyorum artık. Çünkü her gün bilfiil, istikrarlı bir şekilde arıyordu. Neden? Çünkü babası öğrendi bebeği, nikah dedi, bu da tutuştu. Açmıyordum. Mesajlarını okumadan silip geçiyordum. Hiç sıkıntı çekemem, üstünden aylar geçti. Yoluma çıkamıyordu, vuracağım çünkü biliyor. Beni iyi bilir. Çocuk anne karnında beş aylık olmuş. Arada kızı kontrol ediyordum, Hami bir delilik etmesin diye. Kızın ailesi de bekliyordu gelsinler istesinler diye. Zaten sessizce bir nikah kıyıp oldu bittiye getireceklerdi. Bu saatten sonra olacağı bu. "Hâlâ arıyor utanmadan." "Onda yüz var mıydı Cemali ya, bir hoşsun." "Sende haklısın." "Su var mı?" "Var-dı."Kenarına baktı." Kapalı kalmamış. " " Tamam seninkinde varsa ver, içerim. " " Olur mu öyle ya, ağzım değdi. " " Götünle içecek halin yoktu zaten. Ver. " Çekine çekine verdi. Niye çekiniyorsa. Ağzı da pis falan değil ha, dişini fırçalar, hep naneli şeker atar ağzına. Sanırsın her gün öpüşüyor. Suyu kafama dikip kuru kuru boğazıma dizilen ekmeği aşağıya yolladım. "Bak şimdi bal" deyip suyu kapayıp kucağıma koydum. Herhalde ben içtim diye içmez. "Sen beni böyle getirip götürüyorsun, para almıyorsun ya!" "Hı" dedi suyu kucağımdan alarak. Kapağı açıp şişenin ağzını ağzına değdirmeden içti lan! Güldüm. "Bu böyle olmaz. O kadar yol gidiyoruz, su mu yakıyor bu araba. Asım abiyle konuştum tamam dedi. Sen yine para almıyorsun benden." "Aramızda üç kuruşun lafı mı olur Deniz ya?" Suyu kucağıma bıraktı tekrar. "Olur. Olur oğlum. Az buz yol değil. Zaten ne kazanıyorsun ki?" "Elhamdülillah." Bir de böyle tamahkar. "Bir daha taksine binmem Cemali." "Öyle bir şey yok da." "Tamam o zaman sana bir teklifim var, hazır mısın?" "Önce duyayım." "Sana taksi alayım." "Ee?" dedi kaşlarını çatıp yüzünü buruşturarak. "Sonra benden ömür boyu para alma. Nasıl?" "Berbat!" "Ya Cemali, bu taksi durağın. Kazancının yarısını durağa bırakıyorsun. Ben sana gayet hoş bir teklif yapıyorum. Giderim lan başka durağa, derim beni bundan sonra sen götür oraya buraya." Kahkaha attı alay eder gibi. "Bacaklarını kırarım." "Kabul et o zaman. Ben zenginim biliyorsun, bir araba bana koymaz. Ben araba kullanmıyorum ama arabaya ihtiyacım var. Sende var ol, her yere götürüyorsun beni. Arabayı alayım, sonra valla para vereyim demeyeceğim." "Düşünüyorum." "5 saniyen var. 5." "O ne ya?" "Çok ciddiyim başka taksiye binerim. 4." "Böyle düşünemiyorum ama." "3." "Saçmalama kızım ya." "2." "Mümkün değil." "O zaman Tarık'a söyleyeceğim. B-" "Tamam. Tamam kabul ediyorum." Sırıttım. "Kızım Tarık ne ya?" "Çok hoş çocuk." "Numaranı verirsin ona sonra yerli yersiz arayıp rahatsız eder. Ondan sonra benim tepem atar. Sen pişman olur bana dönersin ama hiç gerek yok onlara." "Akıllı çocuk. Yarın gidelim galeriye." "Hangi galeriye?" "Hami'ninkine değil canım, başka bir galeriye." "Olur. Ama çok pahalı bir şey almayacaksın." "Ona sen karışmazsın." Yağmur aralanınca yola çıktık. "Yasemin işine ne diyorsun?" "Of neler demek istiyorum da işte." "Kocası ittirmiş diyorlar." "Kadın boşuna yapmıyormuş. Adam çalışmayacak, eve bakmayacak, kadına çalış eve para getir diyecek. Ne bekliyoruz ki, elbette kadının adı çıkacaktı. Bir de bunda ilkler çok önemli. Kadın belki rahatsız oldu bir adamın asılıyor olmasından, kocasına dedi, o da sallamadı. Sonra kadın zaten arkamda kim var ki dedi, yaptı. Olabilir. Canını korumak için yaptı belki de bilmiyoruz. Aynısını Tufan'da da yaşadı. Bilal kadını orospu yaptı, sonra gelen geçen aynı şeyi denedi. Yasemin çok yanlış bir noktada anladın mı? Bilal onu doğudan gelin almış, yerinden yurdundan oldu benim için demeyip kadının ağzına sıçmış. Ölsün böyle adamlar ya. Yaşamasınlar anasını satayım. " " Yasemin de izin verdi ama sonra olan her şeye. İyi bir işi vardı, markette kasiyerdi. Tufan'la öyle tanıştı. Aman başkasının bozduğunu da biz düzeltemeyiz. Tufan o kadına bir iş bulmak zorunda. O çaldığı hayatı yerine koymak zorunda. Evlendi paşası, anasının yanında yine ondan iyisi yok. Böyle adamları kesip atacaksın varya. " " Sakin ol bakalım. İçinde ki potansiyel suçluyu bir durdur. " " Behey yavrum bana diyene bak. " Birbirimizden fenayız şimdi. Evime gelmiştim. " Teşekkür ederim canım. " " Rica ederim. Yarın tatilim. " " Yarın bende tatilim. Kız istemeye gidiyoruz. " " Görüşürüz." Arabadan inip kapıyı kapattım. O işine devam ederken bende evime çıktım. Yarın akşam Yaprak kızımızı, Selo balımıza isteyeceğiz. Buse'yle kararlaştırdık, görümce gibi olacağız. Annem elbiseme buhar tutmuş, dolabın kapısını açmıştı. Kapı çaldı. " Baktım anne." Koşarak gidip aşağıya seslendim. "Kim o?" Bizden gelecek kimse yoktu çünkü. "Benim Barut." Ney ney?! "Yukarıya gel." Otomatiğe basıp kapıyı açtım. Barut abi aheste aheste çıktı yukarıya. "Hoş geldin Barut abi." "Hoş buldum. N'ber fındık." "İyiyim, içeriye gel." "Kim geldi kızım" diyerek yanıma geldi annem."Aa Barut, hoş geldin." "Hoş buldum Bergüzar ablacığım." Hal hatır sora sora salona geçtim. Hepimize birer çay koyup servis ettim. "Abi hayırdır inşallah, sen gelmezsin buralara." "Doğrudur. Bir akıl danışasım var sana." "Bana?! Emin miyiz abi?" Çünkü bende yok bilmiyorsun. "Eminim eminim. Anam söz alacak bana." "Kimden desem başıma bir iş gelir mi acaba?" "Yok yok. Yasemin'den." "Hadi buyur." "Ya benim için değil ya. Anama bakacak, çocuklara bakacak işte. Duymadığım şeyde kalmadı sana sorayım dedim." "Barut abi sen niye aşık olmuyorsun?" "Benden geçti yavrum ya. Eh uzun iş. İşim gücüm çok yoğun, e bir dağa gidiyorum günlerce odunla uğraşıyorum. Kış geldi artık. Evde eli iş tutacak biri lazım." "Buna binaen de birini öylece pazardan patates seçer gibi seçemezsin." "Kızım ben o isterse kızını alırım yanına." "Ya" dedim erir gibi, resmen gözümden kalpler çıktı. "Abi ben sana anlatayım, sen karar ver." Beni pür dikkat dinlerken benim de bildiğim kadarıyla anlattım Yasemin'i. Bende isterim başında güçlü bir adam olsun, evinde çocuğuna baksın. Kadını perişan ettik el birliğiyle. Benim de suçum var şimdi ama ben uzun süre kendimi suçlu hissedemem. Unuturum, sıkılırım, uykum gelir bir kere. Çalıkuşu'na sevgiler. * Yasemin saçlarını açıyor, içli içli ağlıyordu evin ortasına çökmüş. Kira, faturalar, hepsi üst üste binmişti. Kızını çok özlemişti. Hayatını darmaduman ettiler, bir yalnız kendi kaldı. Bilal kızını göstermiyordu. İş bulamıyordu. Artık nefes alacak yeri yoktu. Kutu kutu ilaçların kapaklarını açıp avucuna doldurdu. Kapı çaldı duymazdan geldi. Ev sahibi gelmiş olabilirdi, yine nasıl taciz edecek sözleriyle belli değil. Tekrar çaldı. Ayağa kalktı yerden destek alarak. Avcunu kapayıp kapıya gitti. Kapıyı açtığında karşısında tanımadığı bir adam. "Merhaba." "Sen kimsin?" "Ben Barut, dağ köyünden." "Ne istiyorsun? Verecek bir canım kaldı da onun için diyorum." "Ben canını almaya gelmedim." "S#kmeye geldin o zaman? Yanlış kapıdasın. " "Tövbe estağfurullah. Kuzum ne diyorsun? Anam uygun görmüş seni bana, bende gelip rızanı alayım dedim." "Ne rızası?" "Evlenmeye." "Efendim?!" "Yasemin sordum soruşturdum seni hakkında hiç iyi şeyler söylemediler. Deniz'in yanından geliyorum." "Utanmaz demeye mi geldin? Derdin ne be?" "Yok, sende istersen eğer evlenmek isterim seninle." "Neden?" "Ne bileyim evde durursun, yemek yaparsın, çocuklara bakarsın, anama bakarsın. Duydum kızın varmış, onu da alırız istersen" dedi, kızın deyince akan şelaler durdu. "Sen benimle dalga geçmiyorsun değil mi? Çünkü ben seni tanımıyorum. Ne malum beni kaçırmaya gelmediğin?" Deniz indi Barut'un siyah jeepinden. Elinden bir hap düştü. Barut kapalı eline baktı. Elini tutarak avcunun açtığında bir yığın hap gördü. "Canına mı kıyacaktın?" "Ne yapayım? Bana yaşamı zehir ettiler. Herkes yapacağını yapıp köşesine çekildi ne yapayım?" Deniz usul usul geldi yanına. "Barut abi, bizim pek sevdiğimiz bir abimizdir. Seninle evlenmek istiyor. Sende razıysan bir çanta hazırla kendine, gidelim. Ben sizinle geleceğim sen kendini iyi hissedene kadar." "Niye yapıyorsun bunu?" "Abim geldi bana çünkü." "Yine de ben sana iyi davranmadım." "Ben unuturum Yasemin. Düşünemem öyle her şeyi aylarca yıllarca. Kin tutamam ben, canım sıkılır, uykum kaçar." "Nasıl gideceğim, ev sahibi bırakmaz." "Ben hallederim, sen toparlan." "Kızımı alacak mıyım Deniz? " "Söke söke alırız, sen merak etme." Yasemin birden razı olduğu bu evliliği aslında kızı için istiyordu ama hayatının bir anda güzelleşeceğini kim bilebilirdi. Deniz, ev sahibine gidip kadının bütün borcunu verdi. Yasemin bu kötü hatıralarla dolu evden çıktı. Barut kadının çantasını alıp bagaja koydu. Deniz gelince arabaya binip yola çıktılar. Yasemin arkada bir bilinmeze yaptığı yolculuğu düşünüyordu. "Abi şu telefona baksana." "Ne diyeyim?" "Senin ağzına sıçarım de." Hami'nin telefonunu Barut'a açtırdı. "Evet" dedi sert sesiyle. "Sen kimsin lan?" "Asıl sen kimsin aslan, ne arıyorsun?" "Deniz nerde?" "Sana ne lan? Sen benim yanımda ki hatunu nasıl soruyorsun it. Barut ben Barut, bildin mi?" "Hass#ktir" deyip telefonu kapattı. Barut, Hami gibi bir bela için bile fazlaydı. Kahkaha atarak aldı telefonu. "Sağ ol abim benim." "Bu onu uzun süre idare etmez ama." "Gittiği yere kadar." "Sonra?" "Ben ayağını keserim onun kafasına sıkıp." "Aslansın." Biraz sonra köyde, en büyük evin önünde indiler arabadan. İki katlı dubleks bir evdi. Barut köyün muhtarı, hemde elinden her iş gelir. Sürekli çalışır. Hal böyleyken sevdadan yana yüzü gülmedi. Çok sevdiği eşi, Barut'un bir işçisiyle kaçıp gitti. Ondan geriye iki boynu bükük erkek çocuğu kaldı. İkizler dört yaşındaydı. Barut kendi halinde bir adamdır ama zamanında az fırtına koparmamıştır. Sakinliği yanıltıcıdır. Bir eserse mevsim tersine döner derler ya, öyle bir adam işte. Hocayı arayıp çağırdı. Yasemin'in çantasını alarak hanımlara yol verdi. "Köyün muhtarı aynı zamanda" diyordu Deniz, Yasemin'e. "Hali vakti yerindedir. Bir anası, ikiz oğulları var. Babadan varlıklıdır. Rahat edersin. Burada evin hanımı ol ona yeter. Abim bir dediğini iki etmez. Tamam mı? " " Anladım. " Yasemin, Barut'un anasıyla tanışıp elini öptü. "Hoş geldun." "Hoş buldum." "İkizler" diye seslendi Barut. Saklanıyorlardı. "Nerdeler ana?" "Heç bilmiyrum" dedi masanın altını işaret ederek. Barut hareket etmeden Yasemin yürüdü masaya doğru. Dizlerinin üstüne oturdu. Örtüyü kaldırdı usulca. Orada yan yana oturmuş, onları neyin beklediğini bilmedikleri şeye karşı el ele tutuşmuş duruyorlardı. "Merhaba" dedi Yasemin gülümseyerek. Çocuklar dünyanın en güzel şeyiydi. Bunu yüzlerinden, gözlerinden, gülüşlerinden, ellerinden ve kapladıkları küçücük yerlerden anlayabilirsiniz. Korkuyorlardı. "Ben Yasemin. Sizin adınız ne?" Öylece bakıyorlardı. Eve yeni birinin geleceğini biliyorlardı ama onun yabancı olduğunu da biliyorlardı. "Benden korkmanıza gerek yok. Benim de kızım var?" "Nerde" dedi bir tanesi. "Şimdi burada değil ama sonra gelecek. Adın ne?" "Benim Yusuf" dedi nerde diye soran. "Benim adım da Yasin." "Aaa ama çok güzel. Yasemin, Yusuf, Yasin. Ne kadar güzel bir tesadüf oldu. Gelin bakalım." Çocuklar usul usul çıktılar peş peşe. Kadının karşısına durmuş onu inceliyorlardı. Yusuf - "Gözlerin çok güzel." Maviydi gözleri deniz gibi ama hiç ilk bakışta güzel olduğunu söyleyen olmamıştı. "Teşekkür ederim." Yasin - "Sen annemiz mi olacaksın?" "Bilmem. İsterseniz ablanız olurum." Yusuf - "Bunu düşüneceğiz." "Peki." "Ablası yesin bunları, bir kucak ikizler." Deniz'i tanıyan ikizler sarıldı coşkuyla. Hoca geldiğinde abdest aldılar. Deniz de şahit yerine geçti. Abisine elbette şahit olurdu. Örtünüp yerlere oturdular. Hoca nikahlarını kıymaya başladı. Nikah kıyıldı, hoca gitti. Barut evi gezdiriyordu Yasemin'e. Üst katta çocukların odasını ve kendi odasını gösterdi. "Rahat edemem dersen, hiç mesele değil" deyip boş bir odanın kapısını açtı. "Burada kalırsın. Senin tek yapman gereken eve çeki düzen vermek, çocuklarla ilgilenmek. Geri kalan işleri de sen bilirsin. Ben işine karışmam ama sende rica ediyorum özellikle anama, çocuklarıma nazik davran bana yeter. Kızını ne zaman istersen gidip alırız, dava açalım dersen, onu da yaparız. Resmi nikah için belli bir süre beklemek istiyorum. Olur ya alışamazsın, gitmek istersin beni mahkemelerde süründürme diye. Hemen resmi nikah isterim dersen-" " İsterim. " " Öyle mi? " " Barut istediğin her şeyi yaparım. Evine, anana, çocuklarına bakarım. Yemeğini yaparım, evini temiz tutarım. Bende senden çok rica ediyorum beni senden başka kimseyle muhatap olmak zorunda bırakma n'olur? Beni para kazanmak zorundaymışım gibi hissettirme olur mu? Beni korursan, bende yuvanı korurum. " " Bu adil bir anlaşma. " " Bence de. " " Evime hoş geldin. " " Hoş buldum. " " Yarın gider kızını alırız tamam mı? " " Vermezse?" " Ben almasını bilirim. " Yaşlı gözleriyle gülümsedi. İyi düşünecekti ve artık her şey iyi olacaktı. * "Ne lan buranın hali?" diye bağırdı Hami galerinin ortasında. Sesi yankı olmuştu, çocuklar oradan buradan koşup geldi. "Süpürün şurayı. Bilal nerde?" "Ofiste." "Çay verin bana." Gerisin geri çıktı. Yağmur sonrasıydı hava. Bir jeep ani bir frenle durdu galerinin önünde. "Ananı #skim" diyerek içeriye kaçtı. Barut indi arabadan. Rüzgarlı bir yürüyüşle içeriye giderken Hami epey uzağa yürüdü hızla. "Hoş geldiniz." "Bilal nerde oğlum?" "Barut!" dedi Hami görmemiş gibi yaparak geri gelirken. "Hoş geldin kardeş." "Hoş buldum. Bilal nerde?" "Çağırıyor çocuk. Hayırdır?" Bilal çıktı ofisten. Seri bir şekilde gelirken bu anlamsız rastlantıyla ifadesi şaşkındı. "Barut! Hayırdır?" "Bilal sensin demek. Narin'i almaya geldim." "Pardon?" "Yasemin'le evlendik. Kızını alacağım, şimdi." "Ne münasebet oğlum? Sen kimsin?" Barut bir kafa attı ki, üf. İki seksen uzattı adamı. Boynunu kütleterek adamın üstüne gidip yanına çöktü. Ensesini kavradı. "Beni anlamadıysan bir daha söyleyeyim. Yasemin'le evlendik, çocuğunu alacağım. Şimdi bana hak hukuk parçalama senin ecdadını s#kerim gavat oğlu gavat. Kadını ne şekillere soktuğunu, nelere mecbur ettiğini duydum. Şimdi bana ayak bacak yaparsan onları götüne sokarım. Evlenmişsin yuvanı yıkarım. Hami'ye kov bunu derim "diyerek Hami'ye baktı. " Hemen "dedi o da. " Kovar kardeşim. Hiç beni yorma, çocuğu getirt hemen. " Bilal dediğini yaparak eve telefon etti. Karısı çocuğu getirirken volta atıyordu Bilal'in karşısında. " Çay içelim kardeş? " " Gideceğim Hami, işlerim var. " " Sen dün akşam Deniz'in telefonu-" derken üstüne seri birkaç adım attı. Barut, barut gibiydi. Tırstı, çünkü ona gücünün yetmeyeceğini biliyordu. "Sen benim bacımı rahatsız mı ediyorsun Hami?" "Ne münasebet oğlum, ufak bir tartıştık gönlünü almaya çalışıyorum." "Hı. Gönlü yoksa zorlama kardeş" dedi üstüne basa basa. "Gönlü yoksa zorlama." Epeyce bir zaman sonra Narin geldi. Yasemin onu görünce indi arabadan. "Anne!" diyerek tuttuğu eli bırakıp annesine koştu. "Yavrum." Sarmaş dolaş oldular. Barut onları görünce Bilal'e geri döndü. "Çocuğunu görmek isteyince beni arayacaksın. Karımı ararsan kırmaya ellerinden başlarım. Hami telefonumu ver buna." Geldiği gibi rüzgarla gitti. Yasemin kızını almış olmanın mutluluğu içindeydi. "Anne seni çok özledim." "Bende seni çok özledim. Nasılsın annecim, anlat bakalım." Narin bıcır bıcır konuşuyordu. Bu kız ikizlerle çok iyi anlaşacaktı. Yasemin'in telefonunu ve numarasını değişirdi o gün çarşıda. Yasemin için her son yeni bir başlangıç sözü vuku buldu... * Kıpkırmızı balık modeli elbisemi giydim. Siyah güpür detayları vardı. Saçlarımı ense topuz yaptım ortadan ikiye ayırıp. Mermer gibi bir makyaj yaptım. Kırmızı dudaklarımı öne çıkaran dudağımın üstüne kondurduğum minik siyah bendi. "Ay çok güzel oldum anne!" diyerek, aynı zamanda eteklerimi tutarak odadan çıktım. Strapleziz aynı zamanda. "Kızım!" dedi annem gözlerini kocaman açarak. "Seni istemeye gelmiyorlar." "Görümceyiz canım. Nişan takiciz, oyniyciz." "Nazar olursun kızım, çok da güzelsin maşallah. Hele dur okuyayım" dedi odama geri döndüm, peşimden okuya okuya geldi. Parfüm sıktıktan sonra bana boş gelen boynuma kolye baktım kutunun içinde. Bulamadım, neyse. * Buse mor ince askılı, dar ve uzun ama bacak yırtmaçlı bir elbise giyindi. Saçını sımsıkı at kuyruğu yaptı enseye yakın. Mor dumanlı bir makyaj yapmıştı. Parlak dudakları bir bütünü oluşturuyordu. "Hiy" dedi annesi. Buse tebessüm etti. "Nasılım anne?" "Aa çok güzelsin. Rabbim bir güzellik vermiş, bir güzellik ki sorma.Tü tü maşallah. " Cemali, Deniz'in evinin önünde kornaya basıp indi. Biraz sonra Deniz ve annesi indi evden. Deniz'i kapıdan çıkarken görünce kal geldi. Tepeden tırnağa bir zerafet, asil bir duruş. Neredeyse nutku tutulmuş. " Ov, ov "dedi fazla daldığın fark edip şebekliğe vurarak." Gözlerim. My eyes, my eyes"deyip yüzünü kapatırken Deniz kahkaha atıyordu. "Ay abarttın" dedi. Gülerek toparlandı. "Bu ne güzellik kız? Seni mi veriyoruz vicdansız." "Beni veremezsiniz zaten. Beni almaya kimsenin gücü yetmez." "Ne diysın?" "Aa" dedi arabanın amblemli haline. Bugün aldılar yeni bir taksi. Durağın adı, telefonu yapıştırıldı üstüne mecburen. "Çok iyi bebeğim." "Asım abi çok bozuldu" derken kapılarını açtı. "Neden acaba? İyi oldu iyi. Şimdi tuvalete giderken bile ararım beni götür diye." "Serseri" diyerek kapısını kapattı. Kafeye geçtiler. Çünkü orada toplanacaklardı ve kızın evine giderken kim ne tutacak onu kararlaştıracaklardı. Kısa zamanda kafede toplandılar. Buse ve Deniz fotoğraf çektiriyordu. Sosyal medyaya koymalık bir hal söz konusu olmuştu. Demirhan'ın evinde babasıyla toplantısı hali vardı. Şirkete geri dönünce eve de döndü. Demirhan bu durumu kendine yediremiyordu. Kızı çaresiz bırakıp sonunda istediğini almıştı. "Ben anlamadım neden düşüyoruz" dedi Gürhan Bey. Hisse değeri düşüyordu. Dibe birkaç santim kaldı desek yalan olmazdı. "Borsa'dan yana hiç şansımız yok." "Alma mazlumun ahını diyorlar ona." "Dik dik konuşma Demirhan." "Seninle konuşuyorum ya sen ona bak. Bizi boka batarken yalnız bırakıp gittin, şimdi bana neden diye soruyorsun. Allah işte." "Bende boş durmadım. Şirketi o küçük kıza bırakacak değildim." "Ya bırak. Hâlâ annemin üstünde her şey. Çünkü bir pürüz çıktığında yine arkana bakmadan kaçıp gideceksin. Ne kaybettik biliyor musun baba? Eğer bir sorun çıkarsa Deniz hiçbir şey yapmayacak ve annemi alıp götürecek polisler. İşte ondan sonra sen kendine saklanacak değil, kaçacak delik ara. Annem hapse girerse eğer, sende girdin say kendini. Benim seni hapse göndermek için dosya toplamama gerek yok. Haberin olsun. Geç oldu, sen evine artık. " Babasının eve gelmesine izin veriyordu ama kalmasına asla. Babası gidince o da nişan için hazırlığa çıktı. * Yaprak'ın evine bir kısa mesafeden ellerinden meşalelerle yürüyorlardı. İnsanlar balkonlara, kapılara çıkıyordu. Damat Bey önde annesi, Deniz ve Buse'yle yürüyordu. Ellerinde çiçekler, çikolatalar vardı. Yaprak yola çıktığında mutluluktan gözleri görünmüyordu. Arkada ağır tezahüratlar dönüyordu aşkından yanam yanam diye. Kuğu gibiydi Yaprak. Adına yakışan yeşil bir elbise giymişti. Düşük yaka ama uzun, ama tüllü, minik çiçekleri olan. Işıl ışıl parlıyordu yüzü. "Seni almaya geldim gönlüm." "Hoş geldin canııım." İsteme için eve geçildi. Müthiş bir kalabalık söz konusuydu. Yaprak kahveleri yapmış dağıtırken Emir yine fotoğraf çekiyordu. Onu tuttu Deniz. Çünkü mezuniyet fotoğraflarını çok beğendi. Bu işte çok iyiydi. Selo'nun babası yoktu, bu yüzden annesine kaldı bu iş. Aile büyüğü amcası da vardı ama oğluna gelinini kendi isteyecekti Fatma Hanım. Selo aldığı ve tuzlu olduğunu bildiği kahveyi içmek için Yaprak'ın yerini almasını bekliyordu. Yaprak tepsiyi bırakıp yanında ki sandalyeye oturdu. Eliyle içmesini işaret etti. "Bismillah" diyerek fincanı eline aldı. Kahveyi içerken herkesin gözü üstündeydi. Selo kahveyi bir kerede kafaya dikti ama az daha ölüyordu. Kusacak gibi olduğunda Yaprak suyu uzattı. Peşinden suyu yuvarladı. İyiyim mesajı verdiğinde kahkahalar havada uçuştu. "Bravo, ölmedi" dedi biri alkışlar koptu. Deniz ve Buse kuzenlere kafa salladı. "Efendim" dedi Fatma Hanım. "Sebebi ziyaretimiz malum. Allah'ın emri peygamberin efendimizin kavliyle kızınız Yaprak'ı, oğlum Selman'a istiyorum." Nefesler tek olup gözler babaya kilitlendi. Sonunda kızını gözü kapalı emanet edeceği bir adam vardı. Yaprak'ı daha evereceği yoktu. Onun için endişeleri olan bir babaydı. Çok dua etti ve Allah ona Selo gibi adam nasip etti. " Benim telaşlarımı bu kadar iyi anlayan terbiyeli bir çocuk yetiştirdiğin için seni tebrik ederim Fatma Hanım. Hayırlısı olsun efendim, verdik." Sevinçle ayağa kalktılar. Nişan tepsisini getirdi Yaprak'ın kuzeni. Yaprak'ın bir tane erkek kardeşi vardı üniversite okuyan ve o gerilerde ablası evlenip gidecek diye bir hayli dertli. " Ufuk "dedi babası. Ufuk bozuk yüzüyle yanına geldi." Ablanın nişan kurdelesini kes bakalım. " " Bana ne ya? Ben vermiyorum ablamı. " " Det"dedi Deniz. "Ağzına biber sürerim senin. Bahşiş vereceğiz oğlum sana." Omuz silkti. "Ben size para vereyim, gidin." Kahkahalar yükseldi "Acıma niye gülüyorsunuz?" Babası yüzükleri taktı dualarla. Makası saklayan kuzen bahşişini alıp sahneden çekildi. Ufuk derin bir nefes aldı. "Vereceğiniz hiçbir şey ablamın mutluluğundan, onun konforundan daha değerli değil. Bu gülerken kısılan gözlerine iyi bak enişte, çünkü onu bir ömür boyu böyle güldürmek zorundasın. Bizden canımızı alıp, canına katacaksın. Tek dileğim gözyaşının yalnızca mutluluktan akması. Hayırlı olsun "deyip kurdeleyi kesti. " Of Ufuk ya, bu sadece nişan "dedi ağlarken. " Ne zaman evleniyorsun abla sen, bir sene sonra mı? " " Yok oğlum, bir ay sonra dedik ya." " Enişte bu çok salak ya, sen yapamazsın bununla. Onu ancak biz anlarız. Yol yakınken vazgeç. " " Mümkün değil, vazgeçmem. " El öpme faslı başladı. Erkek tarafı yine de adettendir diye Ufuk'un ceplerine bahşiş sıkıştırdı. " Hem ablamı alıyorlar, hemde para veriyorlar baba çocuk kandırır gibi. " Çok eğlenceli oluyordu. Kısa bir anne baba akraba takısından sonra evin önünde çıktılar. Yağmur yağana kadar kudurma zamanı. Horon başladı. Aman sabahlar olmasın...
|
0% |