@betulokssuz
|
Ekim. " Ben evlenmeyeceğim ya. " Annem el işinden kafasını kaldırıp bana baktı. "Annecim senin neyin var? Kendi kendine konuşuyorsun, karar veriyorsun. Ne oldu?" "Düşünüyorum." "Neyi?" "Yüksek Lisans yapmayı." "Gerekli mi?" "Evet. Yani ben okula gitmek istiyorum. Ya da ben öğretmen olmak istiyorum." "Mimarsın ama." "Evet ama şimdi ben piyano dersleri veriyorum ya, çok hoşuma gidiyor. Ben mimar olmak istememişim ki. Babamın mesleğini devam ettirmek istemişim. Hiç şirkete gitmek istemiyorum." "Ben yanında değilim diye oldu böyle değil mi?" diye sordu ağlamaklı olurken. "Bak sakın ağlama. Ne yapayım anne bir şeye bağlanmam lazımdı. Çok boşluktayım, bu kadar boşluk sevmiyorum. Benim neyim var?" "Normal değil mi bebeğim. Son bir senede neler neler değişti değil mi? Bak çiçeğim, eğer çok istiyorsan küçük yer tutalım. Piyano dersleri ver, mimarlık okuyanlar özel ders ver." Kafamda bir ışık oldu annem. "Ay gerçekten mi? Yapalım mı bunu anne?" "Yapalım. Boş ver şirketi. Sevdiğin işi yap. Ders mi vermek istiyorsun, ver annecim. Üniversite mezunusun, piyano çalıyorsun. Çok güzel olur bence. Bende çocuğuyla gelen annelerle ilgilenirim. Hatta piyano eğitimi tamamlayanlar için konser veririz. Nasıl?" " Aay anne, heyecanlandım. Çok güzel olur. Tamam yarın sabah çıkıp bir yer bakıyoruz. Sonra kocaman piyano alıyoruz bana. Hami'nin aldığını balkondan aşağı atmasaydım keşke, lazım oldu. " " Boş ver onu, hiç güzel değildi. Hem baksana sıfırdan başlamak, her şeye. Bu his çok güzel bence. " " Bence de." Anneme sarıldım. Sıfırdan başlamak, her şeye. Reset atmak hayatıma. İlk defa heyecan duyduğum bir şeyi yapmak. Ben varım, yapacağım. * Ellerim belimde volta atıyor, Demirhan'ın gelmesini bekliyordum. Kararlıydım. "Oo sevgili mimarım, günaydın." "Günaydın eski patronum." "Eski mi" diyerek yerine oturdu ve istifa mektubumu gördü. "Bu ne?" "İstifa ediyorum." "Ne?" "İstifa ediyorum Demirhan, neye şaşırdın?" "Neden?" "Öyle istedim sevdiğim işi yapacağım." Hâlâ volta atıyordum. "Neymiş o?" "Onu sonra görürsün. Hisseleri istemiyorum, sende kalabilir. Bugün devir ödemesini yapabilirsin. Şirketin yüzde altmış hissesine sahipsin, annenle bir olup babanı şutlayabilirsin." "Ne değişti şu an? Deliriyordun bu iş için." "Kendimi keşfediyorum. Annemin bir tavsiyesi hoşuma gitti. Onu yapacağım." "Liseye başladığından beri hiç anne baba tavsiyesi almadın değil mi?" "I ıh." "Peki. Senin için ne yapabilirim?" "Hiçbir şey. Her şeyi kendim yapacağım. Yardım istemiyorum. Bu benim hayalim. İstifamı kabul et lütfen." "Ettim gitti. Hisselerin ödemesi bugün hesabına geçecek." "O zaman ayrılıyorum senden Demirhan. Her şey için teşekkür ederim." "Ne demek Deniz Şanlı, benim için şerefti. Hayatta başarılar." "Sana da sevgili arkadaşım." Zincirlerimden kurtulmuş gibi koşa indim merdivenleri. Annemin elini tutarak çıktım oradan ve annemle ilk defa sokak sokak gezdim. Her şeyden bir parça tattım sanki ve ağzımın tadı geri geldi. Yok, artık acı yok, minnet yok, vicdan azabı yok. İçimden başka bir ben çıktı sanki. O kadar güzeldim ki, o kadar güzeldik ki. Annem ve ben. Sadece biz. Bir yer bulduk. Şehrin en güzel yerinde boş bir dükkan. Geniş, ferah. Yapacağım sahne, konuk koltukları hayalini kurdum. Sahneyi örten kırmızı kadife perdeler. Burasıydı kendimi bulacağım yer. "Tutuyoruz" dedim ve tuttuk. Küçük bir mutfağı vardı, lavabosu da. Yeterdi. Burası geleceğin yıldızlarının küçük oyuncularının sahnesi. "Çok işimiz var anne. Platform, koltuklar, perdeler, piyano, boyamak lazım, canlarım yenilemek de gerek. Nerden başlasak?" "Camdan ve platformdan." "Hadi o zaman." Kira sözleşmesini yapıp anahtarı aldık. Ondan sonra başladık işe... * Demirhan ve Buse kafede yine baş başa kalmıştı. Demirhan geç çıkmıştı, yemeği onunla yemek istemişti. "İstifa etti işte." "Allah Allah bana hiçbir şey söylemedi." "Sevdiği işi yapacakmış." "Bak işte bu bana da sürpriz oldu." "Bilmiyor musun?" "Yok bilmiyorum. Son zamanlarda evden çıkmaz oldu. Bende iş güç, Selo'nun düğünü derken ona zaman ayıramadım. Düğün yeni geçti, benim de vergi işlerim vardı onlarla uğraştım. Selo balayında diye ondan da haber alamadım. Neyse ben yoklarım onu. Sen nasılsın? " " İyiyim. Hisseleri bana sattı gitti kız. Öylece kaldım. Çalışmadığım yerden gelince bir afalladım. " " Deniz işte. Stresten kaçar. " " İyiydi aslında. " " Sen onun ne zaman iyi olduğunu asla bilemezsin. " " Mutlaka canım, burada sen varsın. "Çatalını bıraktı elini uzattı. Buse elinin içine koydu elini." Sen nasılsın? " " İyiyim. Bebeğin gelişi yaklaşıyor heyecanlıyız. Her gece Bekir'in abla sancısı var, abla doğuyor diye evi inletmelerini saymazsak gayet başarılı ilerliyoruz. " " Buse seni çok özlüyorum. Çok yoğun geçiyor günlerim yine. Ben yine Londra'ya gidiyorum. Sende gel benimle. " " Gelemem. Kardeşimi yalnız bırakamam, Gülçin'in yardımıma ihtiyacı var. Kasımın başı doğum dediler, Ekim bitti bitecek. " " Anlıyorum. " " Anlıyorsun. " " Çok uzun kalabilirim. " " Anladım ama sorun değil. Telefon var sonuçta. " " İyi de ne konuşacağız ki? " " Ne konuşalım Demirhan, nasılsın, ne yapıyorsun, yaptıklarını anlat falan filan. Hep konuştuğumuz gibi. " " Şey mi konuşsak acaba? "dedi ellerini kucağına çekerek. Bir elini sandalyeye astığı montunun cebine attı." Planımızı. " " Hangi planımızı? Plan yapmıyoruz dedim ya. " " Tamam işte yapalım. Şöyle hani altı ay sonrası mesela. İlkbaharda kır düğünü gibi "diyerek yüzük kutusunu açarak uzattı. Buse'nin şaşkınlıktan ağzı ayrıldı, öyle de kaldı." Ben Londra'dayken bunu konuşalım uzun uzun. Notlar alalım. Her şeyi en ince ayrıntısına kadar konuşalım. Sonra da ben dönünce, ailelerimizi tanıştırır kendi aramızda nişan takarız. " Buse gözleri dolarken dudakları titremesinmi diye birbirine bastırdı. "Sen hayatım boyunca bir daha eşine benzerine rastlamayacağım bir insansın. Seni bulmuşum daha ne isterim. Benimle evlenir misin?" Elini ağzına kapatarak gülmekle arası ağlamak arası sesler çıkardı. Kafasından hiçbir şey geçmiyordu. Sadece onunla çok eğlendiğini biliyordu ve onun yanında çok keyifli hissediyordu. " Evet" dediğinde teklif ettiği halde cevaba çok şaşırdı Demirhan. "Evet mi? Öyle birden?" "Ne istiyorsun Demirhan?" "Sevgili bile olmadık demeyecek misin?" "Demeyeceğim." "Bayağı benimle evleneceksin?!" "Evet." Deli gibi gülmeye başladı. "Ben kendimi amalarına hazırlamıştım. Yine çalışmadığım yerden geldi. Bu iki etti bugün. Düşüncelerimi değiştirmem gerekiyor benim" diyerek ayağa kalktı. Sonra Buse'nin önünde tek dizinin üstüne çöktü. Yüzüğü kutusundan çıkardı ve elini tuttu. Yüzüğü parmağına taktı. Aynı anda ayağa kalkıp sarıldılar. Bütün bunu dışarıdan izleyen Deniz sanki içerde olan her şeyin yanıbaşındaymış sevinç dansı yapmaya başladı. Yağmur geri başladığında kollarını açarak kendi etrafında dönmeye, Buse için dans etmeye devam etti. Bekir ablasını almaya gelmişti ama Deniz'i dans ederken gördü. "Ne yapıyorsun ya? O ne lan?" dedi içerde onları sarılı görürken. "Demirhan yüzüğü taktı." "Ne? Hiiy! Of kaçırdım mı?" "Bende yeni geldim ve gördüm. Çatlaaaa. Ben gördüm önce." "Yaa ama." "Buse mutluluğu buldu Bekir, oynaaaa!" Ablası mutluluğu buldu, elbette oynardı. Deniz - "Love me love me say that you love me." Bekir - "Fool me fool me, oh how you do me." Deniz - "Kiss me kiss me say that you miss me." Bekir - "Tell me what l wanna hear. Tell you love me." Buse ve Demirhan seslerle birlikte dışarıya koştu. "Ne yapıyorsunuz?" "Senin için seviniyoruz lokumum." Ellerini tutarak onu da yağmurla dansa çıkardı. Bekir bu şarkıya gidip arabasında açtı ve orada inanılmaz bir an yaşandı. Sırılsıklam olana dek dans devam etti. * Hami odasında bir kadınla, onun kocaman kanıyla, bir de bu evliliği kolaylaştıran galeriyi taramalarından aldığı yarayla baş başaydı. Uyuyan kızın yüzüne bakıyordu, olmasını hayal ettiği ama artık mümkün olmayan Deniz kaf dağının ardında kaldı sanki. Kızım beyaz benli yüzüne baktı uzun uzun. Tek seferlik bir şeydi oysa. Çok içmişti ve bu kız hapisten yeni çıktığında gittiği yarış alanında yalnız başına takılıyordu. Altı aylık oldu bebek karnında. Örtüyü bir şey hareket ettirdiğinde yorganı yavaşça aşağıya çekti. Karnın sağ tarafında küçük bir hareketlilik vardı. Tedirgince uzattı elini ve hafifçe oraya koydu. Bir tekmeler atmaya başladı bebek. İçi çekilir gibi olduğunda gülümsemeden edemedi. "Burdayım prenses. Beni sen seçtin. Pek iyi bir seçim değil ama haberin olsun." Daha fazla tekme attı. Belin, çoktan uyandı tekmeleri duyunca ama bozmadı kendini. "Bana kızıyor musun?" diye sordu Hami. Bebek tekme atmaya devam ediyordu. "Bende kızıyorum. Berbat bir adamım ben." Durdu. "Değil miyim?" deyince iki tekme daha attı. Güldü. "İyi bakalım öyle olsun. Sana inanıyorum ama inşallah beni kandırmıyorsundur. Çünkü babayı kandırmak çok ayıp. Uyuyalım bakalım kızım. Hiçbir şey olmazsa sabah olur." Belin'in üstünü örterek yanına uzandı. Baş ucu lambasını kapayıp kadına doğru döndü. Çok hoşuna gittiğinden elini karnının üstüne koydu. Sadece bir gece bir kere gördüğü kadın şimdi bir ömür edecekti. Öyle ki Hami gibi şımarık bir adamı kız babası ediyordu. Kız babası olmak ne demek onu öğrenecekti Hami ve düşünecekti. Benim kızımın peşini sevmediği biri seni seviyorum diyerek bırakmasaydı ne hissederdi.Deniz'den kopmak için onun büyük bir güce ihtiyacı vardı ve o güç dünyaya gelmek için zamanını bekliyordu. Her gün yeni bir şey öğrenecekti. Kızına çok düşkün bir baba olacak ama asla bir çocuğu daha olmayacaktı. Kızının yüzüne her bakışında Belin'i kürtaja zorladığı için, için için pişmanlık duyacaktı. Hami'nin olgunlaşma zamanı an itibariyle başladı... * Yasemin'in yaşadığı yerde her şey hiç olmadığı kadar güzeldi. Sakindi, telaşsız. Kızı on gün onda, on gün babasında kalıyordu. İkizlerle çok iyi anlaşıyordu. Barut'un annesi de dünya tatlısı bir insandı. Evi çekip çeviriyor, her şeyi öyle büyük zevkle yapıyordu ki, tadı vardı. Biraz kilo bile almıştı. Barut çok anlayışlı bir insandı. Her gün mutlaka bir şeye ihtiyacın var mı diye soruyordu. Alışverişe hep birlikte gidiyorlardı ve Yasemin artık korkarak yürümüyordu. Çünkü Barut varken kimse yüzüne bakmaya cesaret edemiyordu. Evleneli oldu bir ay. Ayrı odalarda kalıyorlardı. Barut hep çalışıyordu. Neredeyse iki üç saat uyuyordu geceleri. Gündüz köylünün işi, gece evrak işleri derken zaman geçip gidiyordu. Yasemin çalışma odasının kapısını araladı usulca. Barut kafasını kaldırıp elini çenesine koydu. Gözlüğü burun kemerinin üstünde duruyordu. "Efendim Yasemin." "Bir şeye ihtiyacın var mı?" "Yo, yat sen." "İkizlerin yarın doktor kontrolü varmış, niçin?" "Şeker taraması yaptırıyorum düzenli bir şekilde. Annelerinde vardı çünkü." "Anladım. Ben...seni bekliyorum" dedi. Barut gözlüğünü çıkarıp geriye yasladı. "Yasemin, seni incitmek istemem." Yasemin kapıyı kapatarak yanına doğru adımladı. "Sen beni incitmezsin Barut." "Emin misin?" "Biz karı kocayız en nihayetinde değil mi?" Konuşurken sesinde çekingen, ufak bir utangaçlık vardı. O da Barut'u henüz tam anlamıyla tanımadığındı. "Öyleyiz, öyleyiz tabi. Sen çok tatlı bir kadınsın, çocuklar çok sevdi seni." "Bende onları sevdim. Yetimim ben, kendi memleketimde sığıntı gibi yaşadım. Berbat bir yaşamdı o da. Onların kendilerini güvende hissetmelerini isterim. Bunun için elimden geleni yaparım. Bir de bana hayatımın en güzel günlerini yaşatan sana cani gönülden teşekkür ederim. Böyle "dedi göğsünü göstererek." Çok rahat sanki içim. Nefes alırken tıkanmıyor bir yerde. Korkularım gitmiş onu fark ettim. Çok yanlış "dedi ve hemen peşinden akan yaşları tuttu." Şeyler oldu. Yanlış şeyler yaptım ama hep yapmak zorunda olduğumdan. Kızıma ben bakmasam bakmayacaktı babası. Çok üzgünüm ki biz kadınlar maalesef ihtiyaçlarımızın bedelini ağır ödüyoruz. Her şeyden nefret etsem de, gururumu defalarca ona buna boyun eğerek, küçük düşerek kaybetsem de onarmak için kendimi çabalıyorum. Aslında ben evlenirken iyi bir kızdım. Bana yuva olacak sandım, beni kurtaracak. Öyle olmadı. Sadece iki sene içinde ben artık kendimiz tanıyamaz oldum. Hakkımda ne düşünüyorsun bilmiyorum ama hep mecbur kaldığımdan ve hep yanlış insanlara gönül verdiğimden dile düştüm. " Onu ilgiyle dinledi Barut. Bütün hareketlerini izledi, inceledi. Samimiydi. " Beni için almazsa anlarım demek istiyorum. İstemezsen hiç sorun değil. Sadece sana hazırım bil bunu. " Yan bir tebessümle başını salladı. " Kesin bir çizgi çekebilir miylm? " "Tabi." "Başka çocuk istemiyorum." "Bende. Üç yeterli." "Aynen öyle. Zaten anne babayız, bunu koruyabiliriz." "Kesinlikle." Elini tutarak kadını kucağına çekti. Yasemin bacaklarının arasına girip kucağına oturduğunda Barut kadının elini boynuna sardı. "Bir de ben yatağa gitmeyi unuturum." "Nasıl unutur insan bunu?" "Hep boştu çünkü. Beni yatağımda ki varlığına alıştırman gerekecek." "Burada uzun uzun oturamayacağına bahse girerim." "Öyle mi?" "Öyle." "Hadi bakalım." Konuşma bittiğinde bakışma oldu, bakışma bittiğinde öpüşme. * Deniz sahile geldiğinde Cemali'yi saz çalan çocuğun yanına gördü. Saz çalan çocuk eski bir şarkıyı söylüyordu. Cemali bir hayli dertli görünüyordu. Bir gönül yarası olduğu belli oluyordu. Ellerini kabanının ceplerine koyarak geri döndü. Herkesin köşelerde yaşadığı belli başlı acıları vardı. Dışa vurmuyorsa içinde yaşamak istiyor demektir. Yalnız kaldığını hissediyordu Deniz. Selo da evlendi. Cemali'de evlenir iki güne. Onların eşleri de katılınca aralarına kalabalık olacaklardı ancak hiçbir zaman eskisi gibi olmayacaktı. Hayatlarını paylaştıkları insanlar birlikte geçirdikleri zamanları aldı. Şimdi herkesin önceliği evi, eşi, işi. Deniz çıktığı bu yeni yolculukta kendini tanıyacaktı. Bir gün kalbi çarpacak mıydı bilmiyordu. Birilerine borçlu hissetmeden sevmek için ne yapması gerektiğini de bilmiyordu. Belki de yapması gereken babası bir adamın olmadığını kabul etmekti. Babası gibi sevsin, babası gibi korusun falan filan. Mümkün değil ki. Mümkün değil. Baba bir tanedir ve çocuklarına hastır. Bir taksiye el etti. Can sıkıntısından ne yapacağını bilmiyordu akşamları. Uyuyamıyordu pek. Şemsi'nin yarışçılarıyla toplandığı alkollü bara gitti. İçeriye girdiğinde bir sessizlik oldu. Herkes durmuş ona bakıyordu. "Bende size katılabilir miyim?" diye sordu. Arkadaşlarından kimse yoktu arayıp yanına çağıracak. Yeni telaşlar boy verdi, kimsenin gece oturacak kadar boş zamanı yoktu. "Gel bakalım Şanlı" dedi Şemsi. Masaların arasından geçiş Şemsi'nin masasına gidip, koltuğa oturdu. "Nerde sevdiğin adam?" "Ne bileyim anasını satayım adam mı kaldı?" Çocuğun uzattığı birayı aldı. "Evlendi." "Aa! Ne zaman?" "Bir hafta olmadı daha. Kızın babası taradı galeriyi, bunu oturttular nikah masasına." "Bende diyorum beni aramadı hayret. Aman bana ne." Birayı su gibi içti. Bir, iki, üç, dört derken hızlı hızlı içmesiyle, alkolün hüzüne çalan duygularına çarpması aynı anda oldu. Sıcak bastı. Kabanını çıkardı. İçinde de evde giydiği dar sıkı taytı, onun üstünde yarım tişörtü vardı. " Açsana Levent Yüksel bir daha" dedi çocuğa. Cemali eve gitmek için arabasına bindi. Arabada bıraktığı telefonun ekranını açtı. Başka bir şoför arkadaşın aramış gördü birkaç kez. Onu geri aradı hareket etmeden. "Beni aramışsın kardeş?" "Deniz'i aldım sahilden Şemsi'nin bara bıraktım onu diyecektim." "Ne diyorsun oğlum sen." Telefonu kapatıp arabayı çalıştırdı. Direksiyonu hızlı hızlı çevirip yolu kontrol etti. Hemen ardından yolun üstünde bir yarışçı edasıyla gitmeye başladı. Deniz'in istediği üzerine aynı şarkı defalarca çaldı. Deniz bir masanın üstüne dans ediyordu. Masanın etrafında yaklaştırmadı kimseyi Şemsi ama bu biraz açıktan alkış tutmaya, ıslık çalmaya engel değildi. Birkaç tane kız vardı barda. Biralar havada, eğlence hat safhadaydı. Cemali girdi içeriye. Onu hemen gördü, çünkü küçücük yerde, yükseklerdeydi. Yanına kadar gidip üstüne başına baktı. Başını sağa çevirip Şemsi'ye baktı. Şemsi hayırdır der gibi kafa salladı. Elini kaldırdı müzik durdu. "Ne bakıyon oğlum?" "Ne yapıyor bu kız burada?" "Eğleniyor, ne var?" "İn şuradan" dedi Deniz'i çekiştirirek. "Cemali, sen mi geldin?" "İn dedim." "Oynayacağım ben." Kızın bir tanesi kabanını getirdiğinde onu alıp Deniz'in elinden çekerek omuzuna attı. Deniz kahkahalarla gülmeye başladı. "İyi geceler" diyerek el salladı. Kapıdan çıkmış arabaya doğru giderken Deniz ayaklarını sallıyordu. Cemali onun her çocukluğunu, her serseriliğini çekerdi. Çok konuşmaz, ketumdur ama bazen çok neşelidir. Ona denk gelmek zordur. Deniz bile bazen şahit olurdu o anlarına. Ön koltuğa oturtup kemerini taktı. Yerine geçip arabayı çalıştırdığında ona yük gelen şeyler vardı. Deniz yine müzik açtı, yine dalgasına baktı ama yanında suratı asık adamın halini görmedi. Hiçbir şey söylemedi Cemali, çünkü ne söylerse kendine yara olacağını biliyordu. "Hami de evlenmiş" dediğinde başını salladı. "Yani doğrusu buydu zaten di' mi?" Cevap vermedi. Başkalarının doğrularını yanlışlarını gözetmekten hayatı ıskalıyordu. "Çocuğu olacak sonuçta. Bu iyi bir şey. Buse de evleniyor. Herhalde sende evlenirsin. Yine de biz hiç kopmayacağız değil mi?" Evinin önünde durup kontağı kapattı. Anahtarı çıkardı. "Herkesin bir hayatı var Deniz. Kocaman kadın oldun artık, kendi ayaklarının yürümeye devam et. Bir dönem kalabalık geçer, bir dönem yalnız. Bir dönem acı çekersin, bir dönem mutlu. Hiçbir şey olduğu gibi kalmaz." Elini tutarak kendine çekti. Avcunu açıp anahtarı bıraktı." Yüklerinden kurtulmaya bak. Kimseye bağımlı olmadan yaşamaya. Araba sürmeyi öğren mesela. Sürekli peşinden geleceğini düşündüğün biri olmasın. Her zaman arkanı toplayacak birileri olmayacak. Sen sarhoş olduğunda seni getirip evine bırakacak bir bende. Gençsin, güzelsin, başarılısın. Senin tek kusurun sürekli kolaya kaçmak. Bir zoru kucakla bakalım sen aslında, gerçekte kimsin. Çok teşekkür ederim ama istemiyorum. Ben olduğum halimle mutluyum. Çünkü kim olduğumu, ne istediğimi biliyorum. " Bileğini öperek kapattı avcunu. " Kendine iyi bak. " Arabadan inip giden Cemali oldu. O da gitmişti. Deniz artık hayatının bütün hezeyanlarını görmeli, öyle davranmalıydı. Bazen aradığımız destek içimizdedir. Bunu keşfetmek zaman alabilir. Hayat bir yolculuktu ve yanında olan herkes birer birer yolunda ayrılmalı ki, sen korkmadan yürümeyi öğrenebil...
|
0% |