@betulokssuz
|
Ocak. Piyano sesi sınıfın içini dolduruyor, içimde ki bütün boşlukları kısa bir an duvarlıyordu. Hemen önümde Cemali'nin nişan davetiyesi vardı. Aslında ne kadar değerli bir hazine olduğunu fark ettim onun. Bütün süslü cümlelerin ötesinde, kendini susarak korumaya almış, mesafesi insanlara karşı hep anlaşılmayacağını düşündüğündenmiş. Anlamadık yalan yok. Çok geçti artık. Onun için değil ha, benim için çok geç. Ben bu saatten eskisi gibi olamam. Şarkım bittiğinde tuşların kapağını kapattım ama içimde kendiliğinden açılan kapıları da kapatma şansım olsaydı. Böylece cereyanda kalmaz, hasta olmazdım. Bu kapıları Cemali açtı. Oysa ben olduğum halimle mutluydum. Şimdi ben hallederim diyen bir insan oldum. Artık bazen bile hiçbir şey paylaşmaz oldum. Kabanımı ve çantamı alıp çıktım herkesten bir hayli zaman sonra bende. Asistanlar çıkmak için beni beklemişti. "Çıkabilirsiniz arkadaşlar, ben kapatırım." Kabanımı alıp omuzlarıma koydu Güray. "Olur mu öyle şey Deniz Hanım, buyurun." "Teşekkür ederim" diyerek çıktım kapıdan. Kapıları kapatıp kilitlediler. Bahçeden çıkarken bir beyefendi geçti karşıma. O öğretmen olan. "Merhaba Deniz Hanım." Demir kapıyı çekip kilitledi arkadaşlar. Ona "Merhaba" deyip arkadaşlarıma "İyi akşamlar" diledim. "Kusura bakmayın böyle pat diye çıktım karşınıza ama." Yürüyelim diye işaret ettim. "Estağfurullah." Buse'nin yanına gidiyordum, benimle yürüyordu. Ben hep yürürüm çünkü. "Bir de ben çıkmak istedim karşınıza. Arada birileri olunca belki de ondan diyor insan." Tebessüm ettim. Yine hiçbir şey değişmeyecek ama konuş bakalım. "Gayet nettim aslında ama." Çarşının içine girdik. Bu soğukta asla kollarını giymediğim kabanımı göğüs hizamda tek elimle tutuyordum ve sanki belediye başkanıymışım gibi sağa sola selam vermelerim yok mu? Yanımda birini görünce munzurluk yapıp dükkanların önünde oturmaya, kapılara çıkmaya başladılar. Akranlarım bana kaş göz yapıyordu. "Yine de sizinle bizzat sohbet etmek istedim. Yine de istemezsiniz ısrar etmeyeceğim." "Ben ısrardan hiç hoşlanmam zaten. Kendim istediğim için yaparım bir şeyleri. Yersiz ısrar bir süre sonra beni boğar, ben kaçarım." "Anlıyorum. Kendimi anlatsam?" Yürüdüğümüz yolun ortasında durup ona döndüm. Reis gibi bir imaj çizmeseydim iyiydi. "Bakın Canberk Bey, naziksiniz lütfen öyle kalın. Fikrim değişmez. Nasıl anlatsam, biz kadınlar hissederiz ya hani. Hislerimiz kuvvetlidir. Bir şeyin oluru yoksa, hatta bir şey rahatsız ediyorsa biz bunu hissederiz. Üç kere sordunuz, üç kere niyetim yok dedim. Sonra karşıma çıktınız. Demek ki siz bir şeyi anlamamakta ısrarcısınız. Üç kere niyetim yok demişim anlamamışsınız. Niyetim yok, niyetim yok, niyetim yok anladınız mı? " " Çok özür dilerim ben eğer birebir konuşursak fikriniz değişir sandım. " " Gömleğinizi kim ütülüyor? " " Efendim!? " " Gömleğinizi kim ütülüyor? " " Annem. " Başımı salladım. "Size iyi akşamlar." Yoluma devam ederken yoldan geri dönüp gitti. Ben kendi gömleğini ütülemeyen adamı ne yapayım arkadaş. Öğretmensin sen, bir gün yaparım, altı gün yapmam. Rezil gibi gezersin valla. Bana gülmekten parçalanan arkadaşların yanına gidip verdikleri tabureye oturdum. Bir tanesi "Çay ver Memo" diye bağırıp omuzuma vurdu. "Oraya kadar mıydı Deniz? Sen bu yolu ne zaman tamamlayacaksın biriyle." "Sana ne yav?" "Bak şurada sende bende esnafız." "Esnaf mıyım oğlum ben? Öğretmenim, öğretmen." "Neyse işte. Biz birbirimize destek oluruz cico, varsa öyle bir niyetin sana bulalım kör topal birini" deyince ona vurdum, az daha düşüyordu mal. "Ben o okulu açtığımdan beri bana esnaf deyip, medeni halimi eleştirmeye başladınız. Bakın sizi çok fena yaparım. Dul olabilirim ama ayran gönüllü değilim. Düşmüyor oğlum gönlüme birisi." Hakkı - "Bu nasi gönül şekerum? Anahtarini mi kaybettun?" "He kaybettum, kapıyı kır da gir muşmula." Her söylediğime gülüyorlar manyak gibi. Esnaf toplandı başımıza, muhabbete. Muhabbete toplanırız biz. Konu gene benim ama olsun, sarıyor. Bir de burası en işlek yerdir. Her şey buradadır, her aradığını buralarda bulursun. " Oo muhabbet "dedi Cemali. Sağ tarafımdakiler sağa sola açıldığında göz göze geldik. Taksiyle geçerken yanımızda durmuştu. Ben tebessüm ettim ama o gülen yüzünü soldurdu. Başını önüne çevirip gaza basarak az ileride ki durağa girdi. İçimde derin bir sızı duyumsadım. Eskisi gibi değildim. Birini sığınak olarak görecek kadar naçar değildim. Boynum bükük de değildi artık. Kocaman kadın olmakla beraber, ayaklarımın üstüne daha sağlam basıyordum. Çayımı bitirip kalktım. Durağın önünden geçerken çıktığında denk geldik. Yüzüne bakmadım bende. Madem öyle, o zaman böyle. "Deniz!" dedi can havliyle seslendiği belli olan tonda. Burnumu sıkarak ağlama hissi kovdum kendimden. Bu kadar kötü olduğumuzu bilmiyordum. Nişanlanıyor, bir arkadaş olarak yardımıma ihtiyacı yoksa kendi bilir. Bana neden bu kadar mesafe koyduğunu da bilmiyordum. Çok iyi arkadaş olduğumuzu sanıyordum. Bir gece, öylece çıktı hayatımdan ve çok kötü ayrılmışız gibi bir izlenim veriyordu. Oysa öyle değildi. Kafeye geçtim ve beni neşelendirecek bir şey buldum ortalarda gezinen. "Selina" dememle bana döndü küçük fındık. Bekir kızının adını Selin koyuyordu da ben istedim diye sonuna a ekledi. Yürümeyi yeni öğrendiğini haykıran adımlarla bana gelirken kabanımı çantamı bir yere atıp, kollarımı kocaman açıp, sımsıkı sarılarak kucağıma aldım. Birbirimize sarılıyor, onu koklaya koklaya öpüyordum. Beni seviyordu, çünkü ben kendimi ona hep gösterdim. Benden kaçmasın diye onunla baş başa parklara gittim. Selina kimseye gitmez ama ben öyle değilim. "Lokumum hoş geldin." "Ay sen nasıl hâlâ bir yere uçmadın?" "Bak şimdi!" Omuz silkip Selina'yla ilgilenmeye başladım. Şarkı söyleyen çocuğa bizim için hareketli bir şeyler söylemesini söyledikten sonra kızımla eğlenmeye başladık. * Kafeye toplandılar her akşam olduğu gibi. Selina ve Deniz'in eğlencesi hep olan şeydi. Selo biraz karısını, oğlunu çıkardı evden. Bunaldı çünkü Yaprak. Lohusalık! "Deniz yemek ye." Demirhan karsına yardım ediyordu. Bekir ve Gülçin de öyle. Ortalık sakinleşince herkes masaya geldi. "Canım" dedi Buse, Deniz'in yüzünün sağ yanında ki saçlarını geri alarak. "Cemali'nin nişanı var, gidip evde hazırlık yapmak lazım. Cemile çağırdı gideriz değil mi?" "Ben gelemem" dedi Selina'yı sesli sesli öperek. "Niye?" "İstemiyorum." "Sizin aranızda bir problem mi var?" "Yoo!" "Deniz!" "Ay herkesin her şeyine gidemem Buse. Tamam işte Selo'yu, seni everdim yeter." Tavrı çok kötü geldi gözüne. "O Cemali ama, bizim arkadaşımız. Senin daha çok arkadaşın." "O kadar da değil canım. Kendi hazırlığını kendi yapar o, niye telaş ettiniz?" "Deniz senin bir şeyin var!" dedi en son kızmaya başlarken. "Bir şey yok! Büyü dediniz büyüdüm" diyerek tersledi. O anlarda Cemali ve müstakbel nişanlısı girdi kafeye. Deniz, Selina'yı yemek masasına oturtup, Selo'nun bebeği Biran'ı aldı kucağına. Sonra masanın başına oturdu. "Hoş geldiniz." Buse onları da masaya aldığında Deniz görmezden geliyordu. Oysa Cemali'nin nişanlanacağı kız tanımıyordu ve tanışırdı ama tanışmayacaktı. "Merhaba" dedi kız. Deniz kızın yüzüne bakıp uzatığı elini parmak uçlarıyla sıkıp omuzuna koyduğu bebeği sevmeye devam ettiğinde Cemali kaşlarını çattı tavrına. "Ben Aslı'ydı ama neyse" dedi kız anlamadığına tavrına karşılık yerine otururken. "Bende Deniz'di ama işte." O kadar gıcık davranıyordu ki masada herkes suspus olmuş anlamaya çalışıyordu. Ortam buz kesti. "Belin hadi" dedi Hami bir türlü evden çıkmadıkları için patlayacak hale gelirken. Defne'yi babaannesi dedesi alınca bizde dışarıya çıkalım dedi. Belin'in pek çıkası yoktu, kocasıyla baş başa olmak istiyordu. İncecik, kırmızı, dar, kısa, straplez elbiseyi üstüne çekmiş, saçlarını kalın kalın dalgalandırmış, yüzüne tehlikeli bir makyaj yapmıştı. Topuk sesiyle kafasını arkaya çevirdi. Koridorun başında gördüğü karısı ağzının aralanmasına sebep olmuştu. Belin ortaya saçtığı bütün hatları ve cüretkar dekoltesi ve de neredeyse hepsi çıplak bacaklarıyla kocasına doğru yürüyordu. Hami yutkunmak zorunda kaldı. Tam önünde duran karısının kolları boynuna dolandı. "Ne yapıyorsun Belin?" diye sordu fısıltıyla. "Böyle dışarıya çıkamazsın." "Biliyorum ama seni böyle evde kalmaya ikna edebilirim" deyip kocasının elini tuttu ve onu kalçasına koydu. "Rahatsızsın" dedi. Belin'in zorlu ve erken doğumu onu aylar boyu yatırmıştı. İyiydi ama ilaç kullanmaya devam ediyordu. "Ben rahatsız değilim Hami, ihtiyacı olan bir kadınım. Seninle sevişmek istiyorum. Sarılıp uyumak istiyorum. Sana ihtiyacım var." İşin aslı şu ki; Hami zaten kızını doğuran bu kadının kölesi olmuş durumdaydı. Ona iyi bakıyordu, ondan başka hiçbir şey düşünmüyordu. Sağlığı, rahatı, gün içinde iyi olup olmadığı gibi bir sürü şeyi düşünüyordu. Yanında yatsa da dokunmuyor, onu incitmiyordu. Müthiş bir çapkınlıktan, iyi aile babası olmaya geçiş yaptığından beri evcimendi. Aşık değildi, onu görünce dizinin bağı da çözülmüyordu. Hatta onu sıradan olmayan biri haline getiren eşi olması dışında pek bir şeyi yoktu. Yine de o bir erkekti ve Belin'le ten uyumları muhteşemdi. Onunla birlikte olduğu geceyi bir süre aklından çıkaramamıştı. Kalbini titretmese de kasıklarını heyecanlandırıyordu. Belin'in onu öpmesinden güç alarak montunu çıkarıp yere bıraktı. Dizlerini biraz kırıp karısının kalçasının altına sardı kollarını. Kucağına aldığı kadını öpmeye devam ederken odaya taşıdı. Belin ayakkabılarını çıkarıp kenara attıktan sonra ayaklarının üzerinde durarak kocasının kazağını çıkardı. Kadının ince belini, çıkık kalçalarını, pürüzsüz bacaklarını gezdi elleriyle. Belin'in gördüğü gece zaten onu kalçaları cezbetmişti. Hızla soyundu Hami. Kocası elbiseyi çıkardı, sonra yatağa oturdu. İç çamaşırını çekip çıkardıktan sonra karısını kucağına oturttu. Kuvvetli bir çekimle bütün olduklarında Belin ağlamaya başladı. Hami durur gibi oldu ama izin vermedi durmasına. Kendi hayatını mahvetmişti Belin. Ömür boyu bu adam tarafından yalnızca yatakta sevilecekti, onun dışında Belin deyince eşim diyecekti sadece. Çok isterdi sevilmeyi. Sağda solda duydu Hami'nin Deniz'i nasıl sevdiğini. Herkesin dilindeydi. Belin ona hiç sahip olamayacağını biliyordu. Yatakta harikalar yaratacak bu adam. Sevmediği, dokunmadığı tek zerresi kalmayacak ama o kadar... Deniz - "Herkes anladı ne yazık ki anlatmıyorum derdimi yare" diye söyleyerek Selina'nın ağzına bir yoğurt koydu. "Kalbim ellerden düştü, oldu ciğerde pare pare." Selina onu duyuyor, dinliyor, izliyor, yoğurdunu da yiyordu. "Göründüm güçlü, düzeldim sandım ama hep bunalımdayım. Ne mümkün dengede durmak fırtınadan bir uçurumdayım. Daha filmi anlatamadan ağlarsın, sen nasıl bir insansın. Bende senle aşka düştüm, parçalandım tane tane." Deniz'in telefonu çaldı masada. Buse gördü arayanı. " Şemsi derken? " Selina'nın ağzını silerek telefonu alıp açtı. " Efendim. " "Geldim ben." "Geliyorum." Telefonu kapattığında Buse bileğini tuttu. "Nereye gidiyorsun?" "İçmeye gidiyorum Buse." "Şemsi'nin yanına?!" "Evet" diyerek kalktı. Buse de peşi sıra. "Gidemezsin!" "He!" dedi alayla. Kabanını giyip çantasını aldı. Selo ve Bekir de ayaklandı. "Ne oluyor sana Deniz? O adamın mafya olduğunun farkındasın değil mi?" "Son derece farkındayım. İyi akşamlar canlarım" diyerek seri adımlarla kapıya yürüdü. "Buse üstüne gitme" dedi Demirhan. Onu dinlemedi. Peşinden çıktığı gibi kolunu tuttu. Onu durdurmaya çalışıyordu. "O tekinsiz herifin yanına gidemezsin. O kadar uzun boylu değil." "Allah Allah" diye yükseldi Deniz. Herkes camların dışını görüyor ama duymuyordu. "İstediğim yere giderim, istediğim yerde, istediğim herkesle içerim. İstersem canım koynuna da girerim" dediği an Buse tokat attı ama kendine gelsin diye. Masa bir anda ayağa kalktı. Deniz çoktan beri tuttuğu gözyaşlarını salıverdi. "Kendini gel. Böyle bir insan mısın sen? Ne zaman sapıttın? Ne zaman yoldan çıktın? Hiç yakışıyor mu sana? Neyin var senin?" diyerek kollarını tutup sarstı. "Neden bir şey söylemiyorsun? Neden buz gibisin, neden? Ne oldu sana? Anlat çıldıracağım." "Yok bir şeyim" diye bağırdı. "Yok bir şeyim, hiçbir şeyim yok. Sen yoksun Buse! Bir senedir yoksun sen. Yetişemiyorsun hiçbir şeye, buz gibi kırıldık, tuz gibi dağıldık. Koptuk biz, koptuk." "Sadece biraz olsun kafamı dağıtmak ya da toplamak istedim. Benim bir kere boş verme hakkım yok muydu?" "Elbette vardı ama öyle diyecektin. Bize yetişme telaşına düşmeyecektin. Bizi strese sokmayacaktın. Her anınızda yanınızda olacağım demeyecektin. Ya tam zamanında gelecektin, ya da hiç gelmeyecektin. Bizi heveslendirip, üzmeyecektin Sen ya sen, Selina'nın doğum gününe yetişeceğim derken gelmeyip kardeşinin gözlerini nasıl yolda bıraktığını bilmiyorsun. Zor değildi, bensiz olsun diyebilirdin, biz seni anlardık. Boş vermek en çokta hakkındı ama öyle demedin. Beni en çokta sana ihtiyacım olan zamanda yapayalnız bıraktın. Ben her anında yanındaydım. Seninle acılar çektim ben, seninle depresyona girdim, seninle ağladım, seninle güldüm, sen kendini öldürmek isterken bile bende kendimi öldürmeye hazırdım. Ama son bir yıldır yoksun. İçimde açtığın boşluk arşı delip geçti ama haberin bile yok senin. Ben annem geri gelsin derken onunla yapayalnız kalmak değildi kast ettiğim. Bir hayat yaşıyoruz. Yatıyoruz, kalkıyoruz, yiyoruz, içiyoruz o kadar. O beni tanımıyor Buse ben seninle büyüdüm. Açtığın boşluk dolmaz ama dolsun da istemiyorum. Acı çekiyorum. Bileklerimi kesmek istiyorum. İçimde dayanamadığım bir şey var benim ama sen yoktun onun ne olduğunu bilmiyor, bana söyleyemiyorsun. Çok ağlamak istiyorum kucağında ama sen çok uzaktasın. Sen mutluysan bende mutluyum ama çok yalnızım. Sonunda büyüdüm ama sen göremedin. İlk konserime gelmedin. Ben benimle gurur duyan gözlerini aradım sen yoktun. Eşleriniz var, çocuklar oldu elbette olacaktı ama ben aramasam biriniz bile aramadınız."Sesini alçalttı ve en acı tonda konuştu. " Ne mi oldu Buse? Bekaretimi kaybettim. Çok sarhoştum, bir uyandım Şemsi vardı yanımda. " Ellerini yüzüne kapatıp hıçkıra hıçkıra ağladı Deniz. " Deniz! " " Ben bir düşük yaptım, haberin bile yok senin. Çok yalnızdım çünkü, çok yalnızım. Ben bu kadar şey kaybetmişken sen nerdeydin? Buse beni nasıl yalnız bırakırsın? Beni nasıl yalnız bıraktınız? Sizden ayrılınca kontrolü kaybettim. Bunu Cemali söylediğinde yapabilirim sandım ama öyle olmadı. Cemali bir kapı açtı, hiçbir biriniz ben kalırım demediniz, çıkıp gittiniz. Cemali beni kendime getirmek istedi ama ters tepti. Sonra da sırtını döndü. Sen benim annem gibiydin. Anneme bütün olanı anlattım ama sana anlatırken ki kadar utanmadım. Bakamıyorum sana, daha fazla konuşma. " Deniz dönüp giderken sokağın başında bekliyordu Şemsi. Buse çığlık atmamak için dişlerini sıktı. Şemsi, Deniz'in kapısını açarken başında öptü. Buse ellerini karnına bastırarak antreye geçtiğinde Demirhan koşup geldi önce. Hıçkırarak ağlıyordu. Deniz'in gözlerinde ki soğukluğu şimdi daha iyi anlıyordu...
|
0% |