@betulokssuz
|
Bir kapı bir insanın yüzüne ne kadar kapanırsa o kadar kapanmıştı zamanında. Şemsi henüz on dört, on beş yaşlarında annesinin hemen yanında ama o kapının eşiğinde bıraktı insanlara olan sevgiyi. Kimseyi sevmezdi. Nefret eder hâlâ insanların bu sevgiye olan ihtiyacından. Gerek yoktu ona kalsa ama bugün lazım oldu. Şemsi bir yasak aşk çocuğu, gayri meşru adı neyse oydu. Babası kabul etmedi yaptığını, bu çocuk benim değil deyip kovdu onları defalarca. Hoş şimdi ortada ne anne vardı, ne de onu kovacak bir baba. Çocuk seslerinin geldiği kapıda elini kaldırdı yine. Bu defa vurmadan indirmedi elini. Barut ikizlerle boğuşuyordu. Yasemin mutfaktan çıktı ellerini silerek. "Kapı çalıyor" dedi ama duyacak gibi değildi. "Barut kapı" dedi ama kapı tekrar çalınca gitti. Geç saatte kendisi açmıyordu. Kapıyı açtığında karşısında bir adam vardı. "Buyurun." "Barut'a haber verir misin?" dedi göz teması kurmadan. Barut geldi bu sırada kapıya. "İçeriye geç" dedi karısına. "Ne işin var senin burada?" "Ab-" "Abi değil, Şemsi abi değil. Ne işin var burada?" Barut hiç ona kardeş gibi bakmadı ki davransın. "İşim düştü sana." "Allah Allah!" "Kız isteyeceğim de, benimle" deyip boğazını temizledi. "Benimle gelir misin diye sorayım dedim." "E öldürmeseydin oğlum babanı, o gelirdi." Damarına basar Barut, hiç affetmez. "Neyse ya, buraya gelmek hataydı." Şemsi hızla arabasına giderken Barut kapıyı kapattı. Şemsi gaza basıp kendi mıntıkasına döndü. Bara girdiğinde sağa sola çekildi çocuklar. Koltuğa oturduğunda sinirli olduğunu anladılar. Önüme birasını koydular ve çekildiler. Kendini kızıyordu. Ne gerek vardı ayağına gitmenin. Kibirli herifin tekiydi işte. Hep öyleydi. Huzursuz bacak sendromu başladığında herkes korkarak bakıyordu ona. İç hesaplaşması pişmanlıktı. Ona ihtiyacı yoktu, kendi de gidip isteyebilirdi sevdiğini. "Yenge, abi yenge geldi" dedi çocuk. Kendini toparladı anından. Ayağa kalktığında içeriye girdi Deniz. "Merhaba herkes. Şemsi gelir misin canım?" Şemsi olduğu yerden hareket ederek yanına giderek dışarıya çıktı. "Perdeci geliyor eve gidelim mi?" "Tamam." Yürüyecekti ama yüzünün halini görünce geri dönerek adama sokuldu. "Neyin var?" "Hiç, biraz kırgın gibiyim." "Hasta mı oluyorsun?" "Yok ya toparlarım. Ne bu saatte geliyor bu perdeci?" "Montajı anca bitmiş. Yarın geleyim dedi ama benim derslerim üst üste, gelip göremem. Sende anlamazsın şimdi. Ben bakacağım var mı bir yanlış diye." "İyi bakalım." El ele tutuşup eve geçtiler. Boyanmış, bütün eşyaları çıkarılmış ev gerçekten sirkeli sularla temizlenmişti. Şemsi kalıyordu yukarıda ki küçük odada. Orada tek kişilik bir yatak vardı sadece. Resmen nişanlı olmadıkları için her gün gidip kalamadı Deniz'in evinde. Yeni koltukları gelmişti ama yerleşmedi henüz. Televizyon ünitesi de kurulmayı bekliyordu. Yeni beyaz piyanosu her şeyden önce yerini alan ne güzel detaydı. "Aşk olsun Şemsi, bunlar geldiği gibi duruyor." "Iı şey oldu ya... İş... Ya özür dilerim. Bugün eve hiç gelmedim. Montaj için de kimseyi tutmadım kendim yaparım diye." "Senin neyin var?!" dedi kızarak. "Dalgınsın sen." "Kafam bozuk." "Belli oluyor. Konuşmak ister misin?" dedi elini tutarak. Bu kadar yakından, bu kadar masum bir ifadeyle sorunca gülümsemeden edemedi. "İyi ki geldin" diyerek yüzüne koydu elini. "Seni görmek çok güzel." "Anlatmak istemiyorum demek mi bu?" "Sonra demek." "Peki." Minik bir öpücükten sonra işe koyuldular. Koltukları birlikte yerleştirmeye başladılar. Deniz çok zor beğenen bir insan olduğu için o koltuklar salonun içinde bir o yana bir bu yana gidip geldi uzunca. "cık" deyince Şemsi onu omzuna vurdu. "Bir de ters bak" deyip kendi etrafında dönerken Deniz kahkahalarla gülüyordu. "İndir beni. İndir beni." "Bu kadar oluyor, ne oraya buraya çekip duruyoruz eşyaları. Yeni bunlar yeni, eskidiler." "Hayır ya, doğru noktayı bulamadım." "Beyninde kan yok o zaman, biraz daha böyle kal." Adamın poposuna şapşal attı. "Haaa terbiyesiz." Omzundan koltuğun üstüne yatırdı. Bir de üstüne çıktı bacağını açarak. Boğuşmaya başladılar. Deniz saçını başını dağıtınca hırslanmış omzunu ısırmıştı. Sonra da üstüne çıktı. Şemsi katıla katıla gülüyordu, çünkü Deniz boynunu huylandırıyordu. " Aaaa! "diye bir ses olunca ikisi de girişe döndü. Bergüzar Hanım perdeciyi getirmişti. Mahallede karşılaşmışlardı çocuk evi ararken." Geç çocuğum sen. " Deniz ve Şemsi boğuşurken yakalanmış, bir de utanıp kalkıp toparlanmışlardı." Şemsi üniteyi kur oğlum. Kızım sende ne yapıyorsan yap." İkiye ayrılırken Deniz Şemsi'ye çelme taktı, düşmedi ama dönüp saçını çekti. Birbirlerine sataşıp duracaklardı. Şemsi üniteyi kurarken, Deniz hâlâ koltuklarla uğraşıyordu. Yastığın birini Şemsi'ye fırlatıp ona arkasını döndü kendi yapmamış gibi. Şemsi yastığı geri fırlatınca Deniz dengesini kaybedip koltuğa yapıştı. Kırıldı gülmekten. "Şiddet bu!" "Kanıtla" diye horozlandı. Deniz yastığı geri attı. Şemsi havada yakaladı. Şemsi geri atarkende aralarından geçen Bergüzar Hanım'a çarptı. Dudağını ısırarak önüne döndü. "Çocuğum emin misin siz evlilik yaşında olduğunuzdan?" Yastığı yerden alıp koltuğa koydu. Çocuk perdeleri takarken Deniz asılan perdeleri inceliyordu. Onları seçerken de çok uğramıştı. Zevkine uygun bir şey bulmak hiç kolay değildi. Bergüzar Hanım mutfağın gelen yeni eşyalarını makineye koyuyordu. Beyaz eşyalar kurulalı çok olmuştu. Artık dışarıdan alınacak ufak tefek şeyler vardı. Büyük çoğunluğu evde yerleştirme işiydi. "Evet" dedi Şemsi telefona. "Bu saate niye kaldın? Gece gece yatak odası mı kurulur?" "Abi sen bugün illa deyince montaj biter bitmez aradım. Günümüz çok doluydu." "İyi gel hadi gel." Telefonu kapattı."Deniz yatak odası geliyor." "Heh daha iyi, yarın bütün gün yoktum." "Biz geldiiik" dedi Buse ve diğerleri. "Destek kuvvet geldi canlarım." "Yaşasın" deyip Selina'ya koştu Deniz. Selina da ona. Selo - "Bırak bırak" dedi Şemsi'ye. Ünite olduğu gibi bütün parçalarıyla duruyordu. İbo - "Cık cık elinden de bir iş gelsin. Çekil" deyince Şemsi perdecinin yanına gitti. Canına minnet, o ne anlar ünite kurmaktan. "Ben bu anı daha önce yaşadım sanki" dedi Demirhan. "Ah be üniversite son senem, konum benim evimdi Demirhan." "Doğru doğru. Gardırobu da Ömer'le kurduk. Ömeeeer" diye seslendi. O yoktu. Gerçi haberleri olsa gelirlerdi. Herkes bir işin ucundan tutarken Şemsi mutfağa gitti. "Bergüzar anne." "Efendim canım." Kadın hâlâ kutulardan bir şeyler çıkarıyordu. "Adet yerini bulsun diye isteme yapalım dedik ama benim kimsem yok." "Dert ettiğin şeye bak. Topla arkadaşlarını gel. İçlerinden biri istesin. Maksat nişan taktığımızı konu komşu görsün. Gel bakalım şunu çıkar" deyince ona yardıma koyuldu. Küçük ev aletlerini çıkarıp temiz tezgahın üstüne koydu. "Senin için sorun olmazsa, benim içinde olmaz." "Olmaz olmaz. Gönüller bir olsun yeter." "Teşekkür ederim. Rahatladım." Tebessüm etti Bergüzar Hanım. "Bende senin annenim Şemsi, bana anne diyorsun. Kendini rahat hisset yanımda. Ben senin yaptığın işe, oturduğun yere, çevrede ki insanlara karışmam. Ben kızımın mutluluğuna bakarım. Hatta en çok Deniz'in ruh haline bakıyorum. Çok ayrı kaldım kızımdan ve şimdi yanındayken onun için dua edebilir, tercihlerine saygı gösterebilirim. Bir de anneyim ve hissediyorum sen kötü bir çocuk değilsin. Deniz'e şu anda yaptığın her şey onu mutlu ediyor. Ben öyle biliyorum ki insan kendini mutlu etmeyen hiçbir şeyi eşine veya arkadaşına, keza çocuğuna da yapmaz. İyi ya da kötü her neyse insan zevk aldığı şeyi yapar karşısındakine. Ne demek istediğimi anladın mı? " " Anladım. " " Zevk aldığın şey onu sevmek, iyi hissettirmek olsun. Bu isteğim değil, temennim. " İnsan zevk aldığı şeyi yapar karşısındakine dedi. Bu böyle pankartlara yazılıp her yere asılması gereken bir sözdü. Bunu okuyan herkes karşısındakini tanımaya başlardı. * " Yemin ediyorum içime sokacağım şu çocuğu. Bekir! " " Ne! " " Bunu bana veriyorsun, hemen bir tane daha yapıyorsun." "Yok ya. Kızım ben onu dört sen bekledim dört. Kolay mı oldu bu çocuk. Canımı iste gızımı isteme." Salonun ortasında, sofra örtüsünün üstüne koydular yemekleri. Çevresine oturmuş yemek yiyorlardı. Deniz, Selina'yı önüne koymuş hem onu besliyordu, hemde kendini. " Babam "dedi Selina. Ne güzel söylüyordu babammm diye. " Baban baban" dedi Gülçin. "Annem?!" "I ıh" dedi elini sallayarak. "Babam." Herkesi güldürdü. "Kurban olurum seni verene evladım. Canım gızım benim." Bir baba kız aşkı yaşandı orada. Deniz - "Ne güzel söylüyor ya yiyeceğim şunu. Hıı Gülçin, duydun babası!" "Çin" dedi Selina. "Senin adın bundan sonra Çin! Hala, de Selina. Halam." "Ayam" dedi. "Ayam" diyerek sarılıp öptü sıkı sıkı. "Bir anne demiyor ya, delireceğim. Seni ben doğurdum ben. Bensiz uyumuyorsun ama onu ne yapacağız?" Buse - "Selina, bende burdayım halacığım." "ıh" yaptı. "Of ya ne yaptın bu çocuğa Deniz?" Şemsi - "Büyü" deyince Deniz ona baktı. Şemsi o anda gülüşünü tuttu. "Büyü yapılır mı çocuğa?" "Niye büyü adam mı seçiyor?" dediğinde kahkaha tufanı koptu. "Koparıyorsun beni Şanlı. Sana tutulan da tutuluyor gerçekten." Deniz utanarak önüne döndü. "Bana bak bana" deyince geri döndü. "Ne kadar seviyorsun bu çocuğu." "Ay çok seviyorum. Lisede Bekir'le Gülçin'in arasını ben yaptım. Liseden sonra evlendi onlar ama dört sene bekledik bu çocuğu. Normalde bu kızın adını Selin koyuyordu Bekir, ben Selina olsun dedim oldu. Hiç kırmaz beni. Bir de Selina neredeyse elime doğacaktı. Elbette bunlar sevgimin sebebi değil, ben zaten çocukları çok severim. Selina'yı bir başka seviyorum. " " Biran'ı da! "dedi Selo. " Herhalde yani Selo, bunun üstüne basmaya gerek var mı? Şimdi çok küçükte kıyamıyorum sevmeye, ben haşin seviyorum biliyorsun. Şöyle biraz daha büyüsün siz onu zor görürsünüz. Her akşam alıp geliyormuşum evime" diyerek evi işaret edince Şemsi yine derinleştirdi bakışlarını. "Evine mi senin, evine mi?" diyerek uzanıp vurdu Buse. "Ne zaman evin oldu burası zilli?" "Sen söyler misin canım?" diyerek Şemsi'ye pasladı. Aklı birlikte oldukları geceye gitti. "Şeyde" dedi arıza vererek. Demirhan - "Hıh neyde?" Deniz - "Söylesene evlenmeye karar verince, Şemsi tutukluk yaptın ha!" "Aaa kafama ne oldu?" "Bilmiyorum ne oldu?" "Bende bilmiyorum ne olmuş?" "Bende onu soruyorum ne olmuş?" Bekir - "İyice gitti kafası salak" dedi Deniz'i ittirerek. "Şemsi sen iyi misin?" "Zor bir akşam oldu benim için ya. Yoksa ben bunu kaçırmazdım Şanlı." "Hı hı tamam canım, sen kapat ben arayacağım seni." "Ayıp oluyor ama. Bazen insanların zor günleri olabilir." Herkes sanki Şemsi kimsenin bilmediği bir şey söylemiş gibi aa uf gibi tepkiler verince şamata ortamı ele geçirdi. "Çok kötüsünüz." "Şemsi" diye bir ses inletti ortalığı. "Lan bu kapı niye açık, Şemsi." "Burdayım hayvan." Salonun kapısında kalabalığı gördü arkadaşı Emrullah. "Uf kalabalıkmış. Affedersiniz." "Ne bağırıyorsun Emrul, ne var?" Şemsi'nin ciddi bakışı ve sesi Deniz'i Buse'ye döndürdü. Gözleriyle konuştular o anda. "Yoksun ortada bakayım dedim." "Evdeyim, artık hep evdeyim." "Telefonun nerde?" "Soktum koltuğun altına, orada." "Gideyim mi ben?" dedi. "Def ol." "Tamam, geçir beni bari." Senkronize bir şekilde mala bağladı Emrullah. Çaktırmayacağım diye uğraşmasa daha çok işe yarardı. Deniz - "Yemek yiyoruz Emrullah, otursana sende." "Yok yengem sağ ol. Yemiş kadar oldum. Gideyim." "Peki iyi geceler." Şemsi, Emrullah'la birlikte dışarıya çıktı. Kapıyı da çekip biraz ilerledi. "Yarış var, seni bekliyoruz." "Doğru da montaj var evde, insan dolu ev. Çıkamam şu an. Sen idare et." "Tamam" dedi çok şey söylemek ister gibi bakarak. "Efendim Emrul?" "Yok ya. Hep böyle mi olacak diye yersiz bir soru geçti içimden." "Çok yersiz gerçekten. Sadece Deniz olsa sorun değil de -" derken evden çıktı Deniz kollarını kendine sararak. "Hava buz gibi" diyerek gidip Şemsi'nin kollarının arasına girdi. "Gitmen gerekiyorsa gidebilirsin, bizi düşünme. Dağılır herkes birazdan." "Yo, sorun değil." "Gerçekten benim için de sorun değil. Montaj bitti zaten, ortalığı toplar çıkarız." "Bir gidiyorum diyeyim madem. Seni ne zaman göreceğim?" "Yarın akşam." "Tamam o zaman." Şemsi'yle eve döndü. Şemsi gitmesi gerektiğini söyleyip topluca teşekkür edip iyi geceler diledi. Evin kapısında Deniz'i koklayarak öptü. "Yarın avizeleri unutma tamam mı canım?" "Asla unutmam" diyordu ama modu yoktu. "Unutursan fena olur." "Hı, ne olur mesela?" "Olur bir şeyler aslan" dedi raconvari. "Uu peki kral, sinirlenme." Alnını öptükten sonra çıkıp gitti. Sesli bir nefes verdi Deniz. "Yapabilirim ben bunu. Bu adamı tutabilirim. Çünkü onun için deli oluyorum. Allah sonumuzu hayır etsin. Amin" diyerek salona gitti. Neredeyse kendine ağlayacaktı. Şemsi yarış alanına geldiğinde hareketlendiler. Çocuk tuttuğu kayıtları gösterdiğinde yarışçıları inceledi. "Demeç'in ne işi var burada?" "Yarışacakmış patron." Arabaların olduğu tarafa yürürken peşine takıldı adamları. Esefle yürüyor, adımları adeta yeri titretiyordu. Demeç'i gördü, o da Şemsi'yi. Çekip sıkacakmış gibi giderim Demeç korktu. "Nerden çıktın sen?" "Yarışmaya geldim." "Kime sordun?" "Şemsi abi kusura bakma, bende canımı düşündüm." "Bu beni yarı yolda bıraktığın gerçeğini değiştirmez. Sana buradan ekmek çıkmaz. Bitti o iş. Bana borcunu ödeyeceksen öde git." "Ben onu hemen ödeyemem." "Öyle mi? Bu benim umurumda mı? Değil." "Yapma Şemsi abi biz uzun zamandır birlikte çalışıyoruz. Beni affedebilirsin." "Seni affetmem için benim diz çökmüş olmam lazım." "Elinde benim gibisi yok." "Doğru, burada bütün yarışçılarım Demirhan olmasa o yarışa girmeye gönüllü olurdu senin aksine. Sen bahisin ne olduğunu da biliyordun. Sen beni ölmem için bırakıp gittin onlar buradaydı. Recai'nin yanına geçeceğini ben bilmiyor muydum? Yarışı kazanınca Recai'den ne istediğimi sanıyorsun? Senin yarış hayatın bitti Demeç, al voltanı öldürtme kendini. Hadi. " " Abi-" " Abin ablan oluyordu senin yüzünden. Alın bunu burdan Emrullah! " İki kolundan tutarak götürüyorlardı onu. " Abi affet. Abi yanlış yaptım "diyordu ama Şemsi ona arkasını dönüp ellerini arkasında bağladı." Evleniyormuşsun duydum. Deniz senin ne mal olduğunu öğrendiğinde yüzüne bakmayacak haberin olsun. " Biliyordu, buydu onu korkutan. İlkelerine kadar acıtıyordu bu korku. Çünkü sırılsıklam aşık olmuştu. * Sabaha karşı eve gelmişti. Eve girdiğinde uykusunun olmadığını fark etti. Korkusu uykusunu kaçırıyordu. Salona girdiğinde yeni doğan gün ışığında koltukta uyuyan Deniz'i gördü. İçi gitti yine. Montunu çıkarıp usulca koltuğun başına koyup gitti, koltuğun önüne oturdu. Uyuyan yüzünü seviyordu gözleri. İçinde doludizgin hisler kapalı pencerelerin perdelerini aralamaya çalışıyordu. Zifiri karanlıktı Şemsi. İçinde tek ışık gördüğü yüzdü. Deniz'di. "İçinden geçen şarkıyı söyle" dedi Deniz. Tebessüm etti Şemsi. "Şey, İbrahim Erkal, yalnızım." "Of, senin arabesk damarı benimkinden de pismiş" diyerek araladı gözlerini. "Uyandırdım mı?" "Yok ben böyleyim. En ufak sese uyanırım." "Gerçekten mi?" "Hı hı." Solunun üstüne dönüp elini yüzüne koydu. "İyi misin? Beni endişelendiriyorsun." "Sana bir soru" dedi yüzünü avucuna yatırarak. "Sor bakalım." "Herkes ikinci şansı hak eder mi? Okumuş kızsın sen bilirsin." "Herkes ikinci şansı katleder canım, bunun okumakla alakası yok." "Senin hiç ikinci bir şans verdiğin oldu mu?" "Olmadı." "Sen çok korktuyorsun beni Şanlı, ben ne yapacağım seninle?" "Ama belki sen olursun, tabi seni neyin korktuğunu bilmem gerek önce." "Biz evlenince benim hakkımda bir şeyler duyarsan?" "Ne gibi?" "En kötüsünü hayal et." "Adam öldürmek gibi mi?" "Gibisi fazla değil mi? Bir de benim ne mal olduğumu biliyorsun." Toparlanarak oturdu Deniz. Saçlarını kulağının arkasına alıp esnedi. "Mal demeyelim biz ona, kocam olacaksın sonuçta. Bir de dinlemek isterim seni, belki bir mantık. Mantığı yok böyle bir şeyin de, bilmem gerek. Beni terk eder misin diye soracaksın değil mi? Seni terk edemem Şemsi, senin için deli oluyorum." Masum bir gülümseme oluştu yüzünde. " Bir daha söyle "dedi duymanın verdiği heyecanla. " Utanırım "deyip gözlerini yumdu. " Lütfen. Sen bir kere daha söyle, bende beni neyin rahatsız ettiğini söyleyeyim. " " Bunu zamanı gelince söylersin. Tek yapman gereken başkasından duymama izin vermemek. " Başını kızın kucağına yatırıp kollarına beline sardı. Deniz'le bir olduğundan beri hep bir ağlama hissi dayanıyordu boğazına. " Yalnızım "dedi yorgun duru bir sesle." Geceden yalnız. Yalnızım zamansız. Umudum yok, vaktim dar. Gönlümde bitmez arzular. " Deniz başını başının üstüne yatırdı. " Gittiler" diye devam etti Şemsi. "Birer birer. Gittiler, terk ettiler. Vefasızlar. Hayırsızlar. İçim yanar, ciğerim sızlar." Hıçkırık sesi yükseldiğinde Deniz onun içinde ki çaresizliği hissetmişti "Yaktılar yüreğimden" diye devam eden Deniz oldu. "Vurdular canevimden. Kitapsızlar. İmansızlar. İçim yanar, ciğerim sızlar." Sırtını ovdu ben yanındayım der gibi. Şemsi çok yalnızdı ama onunki derin ve uzun bir yalnızlıktı. Onun ona destek olacak arkadaşı bile yoktu. Çocuktu. Ordan oraya sürüklenmiş, kafes dövüşlerine satılmış bir çocuktu ve defalarca ölümden dönmüştü. Doğduğu bu yerden satılarak gitti ve dönmek uzun sürdü. Anladı ki sen güçlü değilsen, ezilirsin. Başında ailen yoksa özellikle. Bir gardını vardı, bunu kendi yaptı. Bu gardı aşan olmadı, olamadı, cesaretleri yoktu. Çok erken yaşta öğrendi öldürmeyi. Çok kirliydi onun karşısında, nasıl onun için deli olduğunu söylerdi. "Hiç iyi değilim Deniz mahvettin beni." Onu mahvetmek değildi niyeti. Sadece bu kadar çaresiz olduğunu bilmiyordu. "Senden nasıl vazgeçerim, nasıl bırakırım seni? Hiç ağlak bir adam değildim ben. Canım yanarken bile ağlamazdım. Boğazım düğümleniyor, yutkunamıyorum." Sicim gibi yaşları yüzüne düşen Deniz onu daha sıkı tutuyordu. Korkuyordu kaybetmekten. Bu sınırsız bir histi, gerçekten korkuyordu çünkü. " Seni kaybetmek istemiyorum Deniz, çok korkuyorum. " " Ben burdayım Şemsi, yanındayım. Kovsan gitmem." " Gitmez misin gerçekten? " "Asla gitmem." "Beni bırakma n'olur, yaşayamam. Bir gün duramam sensiz artık." "Yanıma gel" dedi onun kalkmasını sağlayıp. Yanına uzanan adamı göğsüne yatırdı. Ağırlığını vermemeye çalışıyordu Şemsi. Tahmin edilir geliyordu Deniz'e sıkıntısı ve ilk defa bendini aşan bir durumu göğsünde yatırıyordu. Yapabilirdi hissediyordu. Onu terk etmek hiç kolay değilmiş gibiydi. Herkes, her şey terk edilirdi ama Şemsi değil. Onu terk etmek asla mümkün değilmiş gibiydi. Çok seviyordu ve çok aşıktı. İnsan sevdiğini, aşık olduğunu kaybetmekten korkardı. Şemsi korkusuna sarıldığının farkındaydı ama hiçbir korku, bu kadar güzel değildi... Sabah Deniz'i okula bıraktı koştur koştur. "Seni öpeyim" dedi sokağın ortasında içeriye girmeden önce. Şemsi yanağını eğdi ve sımsıkı bir öpücük aldı. "Yerim seni def ol" diyerek kovdu Deniz'i. Deniz birkaç adım ileri koştu, sonra içinde kaldı geri dönüp boynuna atladı. "Beni özle tamam mı?" Beline sarılmış, ayaklarını yerden kesmişti. Gözlerini yummuş büyüleyen kokusunu içine çekiyordu. "Beni özleme desen asla yapmazdım." Barut çocukları bırakıp çıktığında gördü manzarayı. Hayretler içinde kalakalmıştı. Deniz ayrılıp okula koşarken Şemsi arabasına bindi. "Deniz!" "Aa Barut abiciğim hoş geldin. Çocukları sen mi getirdin?" "Evet.O adamla niye sarılıyorsun fındık sen?" "Ne olacak canım, evleniyoruz zaten." Beyninden vurulmuşa döndü. "Ne dediğinin farkında mısın sen? Sen onun kim olduğunu biliyor musun? Sen onun nasıl bir adam olduğunu biliyor musun?" "Abi inan konuşmak isterdim ama derse yetişmem lazım. Sonra konuşuruz olur mu" diyerek koşmaya devam etti. Bir de ucuz atlattığını biliyordu. Kimseden hiçbir şey duymak istemiyordu. Barut büyük adımlarla gidip arabasına bindi. Sonra düştü Şemsi'nin peşine. Demeç aynı zamanda Hami'nin galeriye gelmişti. Hami masanın üstünde kağıtları karıştıran, onları ağzına sokan kızını düşmesin diye tutuyor, bir yandan hesaplara bakıyordu. "Hami." "Gel." Demeç açık kapıdan içeriye girdi. "Nerelerdesin sen?" "Hami olanı duydun mu?" "Ne olmuş?" diyerek kağıt parçalarını çıkardı çocuğun ağzında. "Şemsi'yle Deniz" deyince ona döndü. "Evleniyormuş." "Ne diyon oğlum sen?" "Doğru söylüyorum. Ev düzüyorlar." "Olur mu lan öyle şey. Deniz yapmaz. Şemsi ona layık mı bir kere." "Deniz'i sen uyar Hami. Büyük yanlış yapıyor." Barut sokağa girdiğinde adamlar önünü kesti. "Şemsi!" Şemsi sesi duydu ama oralı olmadı. "Çık lan dışarı." Çıkmadı. Dün akşam onunla konuşacaktı kendisi istemedi. Artık ona ihtiyacı yoktu. "Şemsi!" Yerinden kalkıp usul usul odadan çıktı. Ellerini arkasında bağlayarak giderken adamları sağa sola çekildi. "Ne işin var burada Barut?" "Deniz'le mi evleniyorsun?" Kollarını çözerek bir iki adım daha öne attı. "Sen Deniz'i nerden tanıyorsun?" "Ondan uzak duracaksın. Bu evlilik saçmalığını bitireceksin hemen." "Saçma sapan konuşma çek git. Destek olmadıysan engel de olmayacaksın hayde." "O kadar söylüyorum Şemsi, o kızdan uzak duracaksın. Sen onun yanına yakışacak adam değilsin." Ok gibi saplandı yine sözleri. Abinin sözleri koyarmış adama. Deniz yirmi dakika arada gelinlikçiye doğru yürüyordu. Bir yandan da fotoğrafçı Emir'le konuşuyordu. "Tarih ver tarih." "Tarih belli değil ama sen beni yaz bir kenara. Belli olunca arayacağım yine seni." "Sana sıkıntı yok çiçeğim, ara ben mühimmatı toplar gelirim." "Harikasın canım, teşekkür ederim." Telefonu kapattı. "Deniz!" diye sert bir ses duydu solda bir yerden. Hami'ydi üstüne üstüne gelen. Deniz onu görüyor ama durmuyordu. Okula geri dönmesi gerekiyordu. "Ne yapıyorsun sen?" "Hami acelem var tutma beni." "Konuşacağız iki dakika bekle." "Bekleyemem oğlum okula döneceğim. Ne istiyon be? " "Şemsi'yle evleniyormuşsun!" Deniz durup sesli bir nefes verdi. "Doğru değildir umarım." "Doğru Hami" dedi üstüne giderek. "Sana ne ayrıca? Hesap mı vereceğim? Kime hesap veriyorum hem? Seni ilgilendirmez, kaybol hayde" deyip yoluna baktı. Koştur koştur giderken Hami dumura uğramış bir şekilde duruyordu. Konuşturmadı bile. Saçma sapan her şeyi dinleyen kız evleneceği adamla ilgili hiçbir şey duymak istemedi. Hami onu çok iyi tanırdı. Deniz'in Şemsi'nin gerçeklerini duymaktan kaçtığını anladı. Peki Deniz neden Hami'nin gerçeğinden de kaçmadı? Neden ilk duyduğu şeyin yalan olma ihtimalini hiç düşünmedi? Doğruluğu ispatlamak için zaman bile tanımadı. Şimdi bu yaptığı zaten farkındayım ama onu öyle kabul ediyorum demekti... |
0% |