Yeni Üyelik
43.
Bölüm

42.BÖLÜM - AĞIR O KONU

@betulokssuz

Davetiyeleri zarflayıp üstüne isimleri yazıyorlardı. Deniz'in fonda çalan şarkıları, sessizlik içinde içilen çaylar ve arada Şemsi'nin aldığı sesli nefesler dışında pek ses yoktu. Kendi evinde kurduğu düzeni Şemsi'nin evinde de kurmuştu. Ünitenin çevresinde ki ses sistemi yeni kuruldu. Deniz evde müzik olmasını seviyordu. Loş ışıklarını, ünitenin üstünde yanan kokulu mumlarını da.

Şemsi'nin eline baktı kimi yazacağını düşünüyordu. Öyle kabadayılardan oluşan bir çevresi vardı ama onları Deniz'in hakimler, savcılar, askerler, iş insanlarının olduğu yere çağırmak doğru muydu?

"Ne düşünüyorsun canım, yaz gitsin."

"Ya Şanlı bu şart mı?"

"Şart Şemsi. Evleniyoruz biz."

"Tamam da küçük, kendi aramızda bir şey yapsaydık ya."

"Oteli niye tuttuk o zaman? Bin kişilik yere dünya kadar para ödedik. Kendi aramızda yapacak olsak bile benim çevrem kalabalık."

"Benim de kalabalık ama çevremin nasıl insanlardan oluştuğunu biliyorsun."

"Ne yapalım peki?" dedi kollarını sehpanın üstüne koyarak. "Evlenmeyelim mi derdin ne?"

"Neden kızdın şimdi?"

"Kızdırıyorsun çünkü. Kimi yazacaksan yaz gelen gelsin, gelmeyen gelmesin."

Bardakları alarak kalkıp salondan çıkıp, karşıda kalan mutfağa girdi. Düzen yeni olmasına rağmen yerleşikti her şey. Şemsi de peşinden geldi. Dolabı açıp çayın yanında yemek için Bergüzar Hanım'ın yolladığı sütlü tatlıyı çıkardı. Dolaptan iki tabak alıp çekmeceye gitti. Deniz'in arkasından geçerken yanağını sıktı hafifçe.

Düğün denen illet başlı başına stresli bir iş olduğundan arada çıkan ufak pürüzler sinirleri geriyordu. Bir spatula alıp diğer tarafa geçti. Deniz onun her işi yapıyor olmasını seviyordu. Ev işlerinde yardımcı oluyordu. En basitinden tatlı da koyar mısın demek yerine kalkıp kendi koymaya başladı. Bunlar ufak ama değerli şeylerdi kadın için.

Deniz çayları, Şemsi tatlıları aldığında salona geri döndüler. Kısacık bir an yaptıkları işe ara verip tatlı yemek için hazır zarfları yere koydu. Kendileri de yerde oturuyorlardı. Deniz'i doğru düzgün koltukta otururken görmek pek mümkün değildi.

"Sen Barut'u nerden tanıyorsun Şanlı?"

"Niye sordun?"

"Merak."

"Üç sene önce, ben üniversite üçüncü sınıfken köyüne yıkılan bir yapıyı incelemeye gittik sınıfça. Bizimle o ilgilendi köyün muhtarı olarak. Orada tanıştık. Hatta bizi evinde ağırladı. Yağmur bastırdı evinde kaldık. Öyle."

"Arkadaş mı oldunuz?"

"Gibi. Saygı duyduğum bir abim. Hatta geçen sene Yasemin'le evlenirken gelip bana sormuştu. Malum Tufan olaylarından dolayı yan yana adımız geçmiş. Bende yardımcı oldum."

"Tufan'ın seni aldattığı kadını Barut'a mı yaptın?"

"Yapmak değildi bu. Ben sadece Yasemin için bildiklerimi anlattım. Şu geçen bir senede aslında Yasemin'e minnet bile duydum. Tufan benimle hiç yaşamadı, yaşamadığı için ben bir enkaz değildim. Yaptığı şey onun başını yaktı, resmen süründü kadın. Ya bende öyle olsaydım Allah korusun. Yasemin şu anda hayatının değerini bilen, ona sahip çıkan bir kadın. Ben sadece vesile oldum ama iyi ki de olmuşum. "

" Anladım. Sen ve şu yüce gönlün. "

" Barut'u neden sordun? "

" Barut benim abim. "

" Öz?! "

" Öz. Annem onun babasının sevgilisiydi. "

" Ya! "

" Beni kabul etmedi hiç. Annemi kullandı, onu çok hırpaladı, beni de s#ktir etti. "

" Şemsi, bilmiyordum canım affedersin. "

" Sorun değil. Evleneceğimizi duymuş Barut. "

" Ben söyledim. İkizlerine benim okulda ders veriyoruz. Okulda rastlaştık söyledim. "

" Bende onun kapısına gittim büyüğüm olarak kız istemeye gel benimle diye. Kabul etmedi tabi, benden nefret eder. Bizi öğrenince de uzak duracaksın falan dedi. "

" Sen ne dedin? "

" Ne diyeceğim Şanlı seni ilgilendirmez dedim. O kim oluyor da benim sevdiğim kadın için bana ayar veriyor? Ben insan gibi gittim ondan rica ettim ama o kaf dağından indirmediği kibrinden kabul etmedi. Üstelik onun sen olduğunu orada bilmiyordu bile. Sonradan anladım, bilse orada birbirimize girermişiz. Ben ters bir adamım Şanlı, çeker vururum. "

" Beni uyarmaya çalıştı sana karşı. Bende herkesin bildiği şeyler sandım. "

"Onunla konuşmanı istemiyorum Deniz."

"Bende düğüne kadar kimseyle konuşmayı düşünmüyorum. Umarım kast ettiğin kısa vadeli bir tavırdır."

"Hayır. Uzun vadeli sert bir tavır. O yanına yaklaşmasın diye önlem almak durumunda kalırım aksi halde."

"Hiç bu kadar kesin konuşmaya gerek yok. Ben onunla mecburen konuşacağım, çocuklarının okul müdürüyüm bir kere ama tabi ki de aranızda olan hiçbir soruna karışmamaya çalışacağım."

"Bu yeterli."

*

Cemali'nin nişanı kesilmişti. Oyunlar oynanıyordu. Ne kadar istemese de gözleri Deniz'i arıyordu. Bütün arkadaşları oradaydı. Deniz'in Şemsi'yle evleneceğini öğrendi. Hatta geçen hafta sonu kendi aralarında küçük bir nişan yapmışlardı düğün yakın diye. İki hafta sonra onun düğünü vardı.

Herkese yanlış gelen ona da yanlış geliyordu. Şemsi Allah'ın cezası bir insandı ama Deniz bunu biliyor, umursamıyordu. Zaten bunu onunla birlikte olmasından anlamak mümkündü. Cemali biliyordu birlikte olduklarını. O tekinsiz herifin Deniz'i üzeceğinden çok emindi. Memlekette adam kalmamış gibi gitmiş o mafyayla evleniyordu. Deniz eğer buraya gelmezse bir gün selam vermeye dahi gerek yok demekti o.

Neyse ki öyle olmadı. Deniz göründü girişte Şemsi'yle birlikte. El ele gelmişlerdi. Deniz horon havasıyla omuzlarını oynatırken Cemali'yle göz göze geldi. Zoraki bir tebessüm gönderdiler birbirlerine.

Yanında ki adama rağmen göğsünü gere gere gelmişti. Hayret ediyordu Cemali. Nasıl yakıştırıyordu onu kendine. Yanına giden kızlarla sarılıyor, nişanlısını tanıştırıyordu. Bekir fırsattan istifade edip Selina'yı ona verip horona kaçtı.

Cemal Bey gitti yanlarına. Hoş geldiniz dediğinde Deniz yine elini öptü. Aynı şekilde Şemsi de.

"Tebrik ederim sizi."

"Teşekkür ederiz Cemal amca. Sana davetiyeyi ne zaman bırakayım? "

"İstediğin zaman bırak."

"Tamam gitmeden bırakırım."

"Şöyle oturun" dedi onlara yer göstererek. Selina kucağında ellerini sallıyordu. Plastik taburelere oturdular.

"Benim o!" dedi Şemsi, Selina'ya. Selina ona kızıp vurdu. "Senin değil."

"Eh" diyor hırslanıyordu.

"Bırak benim sevgilimi."

Selina kendini sıkarak çığlık attı.

"Ay hiy yapma Şemsi, anam nasıl kızardı. Yok kızım yok, hı pis Şemsi."

"Şaka yaptım şaka. Ne kadar sinirlisin kız sen. Kime çektin?"

"Haha babasına. Bekir de böyle."

"Selina, bana gel barışalım" diye ellerini açtı.

"I ıh" dedi başını iki yana sallayarak.

"Küserim ama." Tükürdü Selina. "Aaa sen Deniz'i rüyanda görürsün bundan sonra."

"Bit" dedi Selina.

"Bu git demekti canım."

"Sen bit çirkin." Sonunda güldü Selina, Şemsi'ye."Herhalde barıştık, gel bana." Selina ona gitmeye ikna oldu.

"Sen azcık bak, bende biraz döneneyim."

"Tamam canım. Burdayız biz."

Deniz montunu çıkarıp orgun başına gitti.

"Fendiye açar mısın?" Çocuk başını salladı. Deniz gözlerini kısarak Cemali'ye döndü. Müzik değiştiğinde Deniz ortayı boşalttırdı. Cemali ceketini çıkararak karşısına geçti. Herkes durmuş onları izlerken Şemsi, Selina'yı kucağına alarak ayağa kalktı. Ne oluyordu tam olarak.

Onlar karşılıklı oynamaya başladığında yüzlerinde ikisinin de haklı olduğunu bildiği ama işlerin bu haklılıkla kötüye gittiğini anlatan utangaçlık vardı. Herkes ellerini ritmik bir şekilde vurmaya başladı. Mesafeleri belli olurken ilk gülen Deniz oldu. Cemali bundan güç alarak bıraktı oynamayı. Üstüne gittiğinde sımsıkı sarıldılar.

"Dur dur, birazdan başa al şarkıyı" dedi Buse.

"Çok özür dilerim Deniz." Bazı kapılar hiç açılmamalıydı. Tıpkı Pandora'nın kutusu gibi. Çünkü içerde neyin yattığı belli olmazdı. Deniz gibi ömrü boyunca dostları tarafından korunmuş birini birden yalnız bırakırsanız hatalar kaçılmaz olur. O hatalar öyle ki hayatını derinden etkiler. Bir kan pıhtısının düşüşü değiştirdi Deniz'i. Artık kahramansız kalmakta hiçbir sakınca yoktu. Çünkü onun sınavını verdi.

Ayrılıp yüzlerini sildiler.

"Seni bir şartla affederim Cemali!"

Sesli güldü Cemali.

"Ne geliyor acaba? Evet nedir?"

"Şimdi bu benim sana nişan, kına, düğün hediyem. Altınla yarışır o derece. Reddetme şansın yok" deyip cebinden o arabanın anahtarını çıkardı. "Şemsi'nin garajına çektik. Bozulmasın diye arada gezintiye çıkardı çocuklar. Satamadım onu ama kendime jeep aldım, gri."

"He!" dedi gülerken.

"Sürüyorum arada, görsen muhteşem. Al bakalım dostum, sen arabayı değil, araba seni seçer demiştin onu alırken. O seçmişti seni. Al aramızda ki buzlar erisin."

"Ne kadar pişman oldum bilemezsin. Sana o sözleri söylemek yaptığım en dangalakça şeydi. Seni yalnız bırakmakta. Deniz bunu nasıl unuturuz?"

"Başka şansımız yok. Şöyle düşünelim, herkese yanlış gelen benim doğrumdur. Bilemezsin."

"Bunu duymayalı epey olmuş. Haklısın. "

"Al artık kolum koptu."

"İyi hadi alıyorum ama" dedi net bir çizgi çekerek. "Başka hediye almak yok."

"Almamam oğlum zaten evleniyorum ben."

"Ya canım benim." Anahtarı alırken kızı kendine çekip sarıldı bir daha. Alkış sesleri olurken Fendiye tekrar çalmaya başladı. O her düğünde olan ki gibi başladılar oynamaya.

Cemali hiçbir zaman ona içten içe bir şeyler hissettiğini zaten söylemeyecekti. Bu denklik konuları onu bunaltırdı. Deniz'e yetişemezdi. Böyle böyle düşüne düşüne kendini ikna edip dost kalmaya karar verdi. Aslı'yla konu komşu vasıtasıyla tanıştı, birbirlerine uygun olduklarına karar verdiler ve evleniyorlardı. Sevdiğini alamıyorsan, aldığını seveceksin.

Hep birlikte bağırarak - "Zalımdan yar olur mu? Sözünde hiç durur mu? On iki ay dört mevsim, sana kurban olur mu?" deyip ortamı inlettiler. "Aman aman Fendiye. Dağlar duman Fendiye. İşmar eyle gavur kızı, damdan düşer güm diye."

Neşeler yerindeydi.

"Ya sana zahmet oldu alayım mı?" dedi Gülçin.

"Yo, rahatız biz. Kek verdiler onu yiyoruz. Sen keyfine bak, ağlarsa veririm."

"Tamam" deyip çantadan su biberonunu çıkardı. "Teşekkür ederim" diyerek onu da verdi Şemsi'ye. Şemsi sandalyeye oturup Selina'yı önüne, masaya oturttu. Hem iştahla kek yiyor, hemde bacaklarını sallıyor, kendince oynuyordu.

Deniz, Aslı'nın yanına gitti.

"Canım kusura bakma. Cemali'ye sinirliydim sana patladım. Özür dilerim."

"Hiç önemli değil. Hoş geldin."

"Hoş buldum. Seni de bekliyorum düğünüme, mutlaka gel."

"Tabi, çok sevinirim."

"Aramız iyi di mi?"

"Evet evet. Ben hiç alınmadım bile."

"Çok tatlısın. Gel oynayalım."

Oldukça zarif görünen kızla çıktı oynamaya. Etraflarında çember oldular. Kuduruk gibi oynadılar dakikalarca.

"Selina!" dedi Gülçin onu masanın üstünde göremeyince. "Bekir, Selina yok."

"Ne?"

"Ordaydı, şimdi yok."

"Dur dur" diyerek etrafa bakmaya başladılar. Ortalığı bir panik alınca Şemsi yanına oturan bir arkadaşla sohbet ediyordu o anda. Bekir ve Gülçin yana döne çocuk ararken akıllarına Bekir'e sormak gelmiyordu.

"Ne oluyor ya?" dedi Buse. "Bekir, ne oluyor oğlum?"

"Selina yok abla."

"Ne!" diye cırladı. Kalabalık öyle çok da değildi, dağıldı insanlar hep. Yoktu çocuk. Müzik durunca panik dalgası duyuldu.

"Yok kızım yok, kızım nerde?" diyen Bekir'i duydu Şemsi. Deniz, Şemsi'nin yanında durdu.

"Şanlı desene."

"Bırak bırak. Az daha dönsünler."

Gülçin korkuyla ağlamaya başladığında Deniz'le göz göze geldi. Kollarını bağlamış, kızmış bir kadındı o anda. Selina kaybolsa Deniz ortalığı ayağa kaldırırdı ama gayet sakindi.

"Bekir" dediğinde o da durdu. Deniz'in sinirli olduğunu anlamak hiç zor olmadı. Utana utana geldiler. Selina, Şemsi'nin kucağında, Deniz'in montunun altında uyuyordu.

"Aferin size. Nişanlıma olan güveniniz gözlerimi yaşarttı."

Bekir - "Yok tatlım yanlış anladın, bir anda telaş ettik valla."

"Nerde bıraktıysanız önce oraya bakmanız gerekmez mi?"

Şemsi - "Tamam canım, olur o kadar."

"Olur tabi de bana olmaz. Onlar beni bilir, çocuğunu güvenmediğim kimseye emanet etmeyeceğimi bilir."

"Çok özür dilerim" dedi Gülçin. Ona da kıyamadı. "Benim yüzümden oldu. Şemsi arkadaşıyla sohbet ediyor diye aklım gitti."

"Cık cık cık. Al çocuğunu al, manyak. Benim nişanlım prova yapıyor belki. Öğreniyor olamaz mı? Bir hayran da kalamadım sizin yüzünüzden. Al çocuğunu def ol."

Selo kıs kıs gülerek Deniz'i sarstı. "Çakal. Bende diyorum bu nereye bakıyor." Kahkahalar koptu. Ne güzel izliyordu çocukla nasıl ilgilendiğini.

" Bütün ambiansı bozdular ya. "

" Asla üzülme, bize gidiyoruz. Biran'ı uyutuyor senin nişanlın. Ben okeyim, bende sıkıntı yok."

Bekir çocuğunu alınca Şemsi montunu giydirdi Deniz'e. Kolunu boynuna sardı. Bu sırada esnaf arkadaşlar toplandı etraflarına.

" Cico geçen gün seninle gördüğümüz öğretmeni bir daha gören olmamış. Sözlerin yüzünden öldü kaldı diyorlar, sen diyorsun?"

" Oğlum manyak mısın nişanlım var yanımda?"

"Ama sende durdun durdun."

"Turnayı gözünden vurdum dimi, yaparım."

"Kendin gibi birini buldun" deyince kırıldı geçti ortalık. "Şemsi sen Deniz'in çarşının ortasında adam vurduğunu biliyor musun?"

"Yo!"

"Vurdu. Hiç yabancılık çekme sende, biz görmezden geliriz. Yapmadığımız şey değil." Parçaladı insanları iki saniyede.

"Allah senin cezanı vermesin. Sen düğünüme gelme lan" dedi Deniz.

"Sende benim düğünüme gelme oğlum. Anaaa, oğlum ben evliyim, karım nerde" dedi yanında ki karısını göklerde ararken. Boyuyla dalga geçiyordu ve bu kadını çıldırtıyordu.

"Burdayım Burhan!"

"Ay aşkım sen niye kayboluyorsun gözümün önünden. Tut montumun ucunu, bırakma sakın."

Buse - "Şu kadının çektiği ne senden ya."

"Boyu yok ama ben öyle seviyorum. Bazen unutuyor kendini dolabın kapağını açıyorum kafasına vuracak sanıyor. Deli ya."

İnsanların gülmekten gözünden yaş getiriyordu bu adam. Eğlenceli bir insandı Burhan.

Cemali - "Abi dalga mı geçiyorsunuz? Buse izin alsana gidiyor Aslı."

"Ay unuttum afedersin canım. Kafe açık millet yemeğe gidiyoruz toplanın." Buse, Aslı için ailesinden izin almaya giderken kafeye gidenler kendini belli ediyordu. Deniz ve Cemali birbirine vuruyordu şakalaşarak.

Selo - "Biz çocuklular eve" dediğinde ağlar gibi yaptı peşine.

Deniz - "Selo çocuğunu uyut gel."

"Annem bakar da Yaprak çıkmaz. O çıkmayınca bende çıkamıyorum."

"Yaprak!"

"Heh!" dedi arkadan çocuğunu örtüyordu.

"Kafeye gidiyoruz."

"Ay yok ya. Ben eve. Çocuğum uyudu."

"Babaannesi bakar, gel işte otururuz."

"Benimle ne işiniz var yahu. Alın gidip Selo'yu. Uykum var benim."

"Tavuk ya."

*

Kafede masalar birleştirildi. Kalabalık bir şekilde oturuyorlardı. Biri kemençe çalıyordu. Yemek yeniyordu bir yandan. Şemsi bir yemek alıyordu çatalına, onu Deniz'e verir gibi yapıp kendi ağzına atıyordu. İlgi kesilmesin üstünden, huzursuz oluyordu.

"Ayşem söyle" dedi biri.

"Deniz söylesin" dediler. Lütfen, müzik okulu var. O şan dersleri boşuna alınmadı. Deniz bir yudum su içti. Hazırım der gibi başını salladı. Kemençe kendini çaldırırken sus pus oldular.

"Yanağune vuruyi da Ayşem yazmanun ali.

"Yanağune vuruyi da Ayşem yazmanun ali.

Elbet dünyada kalur. Elbet dünyada kalur.

Yalan dünyanin mali, oooy."

Şemsi'nin Deniz'e bakışları çekti insanların dikkatini.

"Nasil çıkaracağum ha bu uzun kışlari. Nasil çıkaracağum ha bu uzun kışlari. Uyandurun Ayşem'iiiiiiiiiiiii yayalarun kuşlari kaçkarlarun kuşlari ooy."

Kemençe sesi aldı yerini.

"Sorarum çobanlara da yükseklerde kar var mi?

Sorarum çobanlara da yükseklerde kar var mi?

Almanya'dan gelenler. Almanya'dan gelenler.

Ayşem'den haber var mi oooooy.

Ey çeşme yeşil çeşme. Geldi mi yarum sana. Ey çeşme yeşil çeşme. Geldi mi yarum sana. Sabah rüzgari vursun oooooooooy, Ayşem'un saçlarina. Aklaşan saçlarina ooy. "

Nağmeli uzatmaları tüyleri diken diken ediyordu.

" Sabah rüzgari vursun oooooooooy, Ayşem'un saçlarina. Aklaşan saçlarina ooy. "

" Vuhu" diyerek alkışladılar. Reverans yaptı Deniz oturdu yerde.

"Aşık mısın lan sen" dedi Burhan.

"Hıh" dedi o da. Kahkahalar havada uçuştu.

"Oho uçmuş oğlum bu. Cico ne yaptın buna?"

Şemsi yine büyü diyecek gibi olunca Deniz elini ağzına kapattı hemen. Şemsi kapalı ağzına rağmen kahkaha attı.

"Sana ne be. Burhan evleniyorum bak, uğraşma artık benimle."

"Açsana adamın ağzına bir şey diyecek."

"Sana ne diyecekti. Onun yerine ben dedim."

Elini dizine vurdu Şemsi gülerek. Burhan'ın yanında büyü denir mi? Ölse unutmaz onu o, sonra seyreyle makarayı.

"Tamam ağzını açacağım ama lütfen söyleme. Ölse unutmaz onu o. Çok dalga geçer bizimle." Elini kızın elinin üstüne koyup öperek indirdi ağzından. Kolunu omuzuna sardığında vazgeçti söylemekten.

"Ferdi bebeğim" dedi kapıdan giren çocuğa.

"Ferdi neyin?" dedi Şemsi.

"Şemsi! Çocuğumuz."

"Ooo çocuğumuz, tamam."

Bir tanesi - "Oğlum bu ne lan? Bu nasıl minnoşluk. Öyk."

"Selam herkes. Çıkamadım ben Deniz, bir sürü iş çıkardılar başıma. Artvin'e gittim geldim."

"Kimle gittin Ferdi?"

"Hoba!" dedi Selo. "Hesabı alalım Ferdi."

"Hiçbir kimseyle gitmedim ki?" deyip boş bir yere oturdu. "Deniz ya, Can geldi onun okul bitti biliyorsun."

"Ben evleniyorum diye aramızı ufak ufak açıyorsun sanki."

"Eh yani. Birden sudan çıkmış balığa dönmeyeyim. Çekirdek kola yaparız bu gece ama."

"Hı tamam."

Selo - "Bu çekirdek kola olayı bir nevi dertleşme seansı Şemsi. Birinin bir şeyi olunca onu o şekilde oturup konuşuyorlar."

"Öğrendiğim iyi oldu, eyvallah Selo. Ben kalkıyorum Şanlı."

"Geçireyim seni."

"Hiç rahatını bozma. Bir iki işim var sonra eve geçeceğim" dedi kalkıp montunu giyerken. "Gece arayayım mı?"

"Lütfen" dedi omuzlarını kaldırıp sırıtarak.

Ayağa kalkıp sarılarak vedalaştı. Şemsi herkese iyi akşamlar dinledikten sonra çıktı kafeden. Deniz gözleriyle görüş açısından çıkana baktı.

"Gitti gitti" dedi Burhan. "Ah anam ne oldu sana? Yani güneş gibi tutulmuşsun. Güneş tutulunca karanlık olur biliyorsun."

"Bokunu çıkarma oğlum ya."

"Beni yanlış anlama çiçeğim asla ama Şemsi mi? Çok şaşırttın bizi."

"Şemsi."

"Neden?"

"Neden! Bilmem, o işte. Çok şey sıralarım da temelde o, sadece o."

"Peki tatlım, sen mutluysan sıkıntı yok."

"Teşekkür ederim."

*

Düğüne bir gün kalmıştı. Deniz sürekli kaçtığı için Barut onu yakalayamıyor, onunla konuşamıyordu. Gelinlik provasındaydı Deniz. Buse, Deniz'in görmediği detayları inceliyordu. Çünkü o Deniz'in zevklerini çok iyi bilirdi. Bugün alıp gidecekti gelinliği eğer bir şey çıkmazsa.

"Midem bulanıyor ya." Buse acaba der gibi baktı yüzüne. "Yok yok, yapmadık hiç. Düğün gecemizi bekliyoruz."

"Aaa çok tatlı. Bilmiyordum bunu, ben yapıyorsunuz sanıyordum."

"Ne münasebet canım. Bir kere yaptık diye sürekli yapacak mıyız Buse?"

"Özür dilerim hemen kızma. Heyecandan o zaman. Bir şeyler yiyebiliyor musun?"

"Hiçbir şey yiyemiyorum, ki ben nasıl yemek yerim biliyorsun. İki gündür tek lokma koyamadım ağzıma. Açlıktan öleceğim. Her şey halloldu birbirimizi düğün günü görelim dedik, çok özledim. Üç gündür görmüyorum ya."

"Bazen çok komik oluyorsun Deniz. Araban var şeyin var bin git. Deli mi ne?"

Gelinlik tamamlandı duvağı ve çiçeğiyle birlikte. Deniz kış gelini oluyordu ve kışın en güzel gelini demek mümkündü. Gelinliği içine koydukları kutuyu arabasının bagajına koydu. Ayakkabılarını özel bir mağazanın iş yaptığı başka bir mağazadan sipariş etmişti. Onlar geleli olmuştu bir hafta.

"Ben sevgilimi göreceğim. Evde görüşürüz canım."

"Tamam canım. Dikkatli ol."

Deniz jeepinin direksiyonuna geçti. Müziğini açtı bir yandan. Yola çıktığında Yasemen şarkısının sesini açıp onunla birlikte söylüyordu. Yarından sonra onun da olacak olan mahalleye giderken onu göreceği için heyecanlıydı.

"Güneş bulur yakar seni. Külün’ saçar açma yasemen.

Şafak söktü kokun gelir. Derin uykuda böldü beni.

O konu bana ağır gelir açma Yasemen.

Ona gider yolum içim gibi. Akar yaşım sicim gibi.

Her biçimde içimdedir ah. Bıraktım tüm seçimleri.

Yollarından çekilmedim. Deli ve ben kaçık biri... "

Yolunu kesmişti Barut. Yavaşlayamaya başladı. Bir yandan içinde bir yangın yanmaya başladı. Şimdiye kadar iyi kaçmıştı ama anladı ki kaçmanın hiçbir faydası yoktu.

El frenini çekerken indi arabadan. Boş asfalt yolda karşı karşıya geldiler.

" Barut abi, yapma. Hiçbir şeyi değiştiremezsin."

"Göz göre göre seni o ateşe atamam Deniz. Senin gibi dünya iyisi bir kızın, o celladın karısı olmasına izin veremem. O bir katil."

Sesli bir nefes alıp verdi Deniz. Bunu anlamak zor değildi ama duymayınca kolaydı onunla olmak.

"Deniz o babamı öldürdü!" Deniz açlıktan ayakta zor duruyordu zaten de, bir insanın gerçeği açlıktan daha kötüydü.

"Gözlerimin önünde. Kendi babasını öldürmüş biri sana kıymaz mı? Hiç mi korkmuyorsun onu kızdırmaktan. Oldu ki anlaşamadınız, boşanamazsın bile sen ondan. Sağ bırakmaz seni. Psikopat o, sadist. Yapma güzelim, kıyma kendine. Onunla bir ömür geçireceğini düşünüyor musun sahiden? Canını yakar Deniz, şiddet görürsün. Onu ne hallerde gördüm bilmiyorsun. Her seferinde bu işleri bırakmasını söyledim yapmadı. İnsanlara acı vermekten zevk alıyor o. Elinde kan lekesi görmeden yaşayamaz. Ondan aile babası olmaz. O akşam olunca eve gelip seninle mutlu mutlu yaşayacak bir adam değil. Yol yakınken vazgeç Deniz. "

Arkasını dönüp arabasına gitti Deniz. Direksiyona geçtiğinde Barut'un yoldan çekilmesini bekledi. Barut yoldan çekilince yoluna devam etti. Mahalleye geldiğinde, yaşayacağı evin önünde durdu. Şemsi bahçede çardak kuruyordu çocuklarla. Böyle şirin, ailece oturulacak bir şeydi o yazları. Şemsi masanın üstünde tentenin vidasını sıkıyordu.

Deniz'in arabasını görünce yüzüne kocaman bir gülümseme oturdu.

"Hiy" dikerek indi masadan. Seri bir şekilde yanına gitti. Kapıyı açtığında başı çok dönen Deniz güçlükle tebessüm etti. "Hoş geldin."

Elini tutarak inmesi ve yığılması aynı anda olmuştu.

"Deniz!"

 

 

 

 

 

 

Loading...
0%