Yeni Üyelik
44.
Bölüm

43.BÖLÜM - FİNAL ○●

@betulokssuz

Çok kötü insanlar görmedim belki. Öyle saf kötülükle hiç karşılaşmamış da olabilirim. Karşıma çıkan zorluklar halledilir düzeydeydi. Hiç şiddet görmedim diyemem. Hiç ağlamadım da demem mümkün değil. Hiç mi acı çekmedim? Kime göre.

Anladığım bir şey varsa eğer bu hayatta, o da o kötülerin Şemsi kadar nazik olmadığıydı. Elleriyle besliyordu beni evimizde. Bir de hiç ağzımı açmadım, onu garipsiyordu. Çorba tabağını tespiye bırakıp ağzımı sildi.

"Nasıl aç kaldın böyle? Aklım çıktı." Tansiyonum düşmüştü. Bağdaş kurarak aramızda ki mesafeyi kapattım. Elini tuttum iki elimle. Yine gözleri gözlerimde, yine can kulağıyla dinleyecek beni.

"Ben amcamı vurdum çarşının ortasında." Kaşlarını çattı. "Ölsün istedim, göğsüne ateş ettim. Katil olacak olmak umurumda bile değildi. Çok canımı yakmıştı."

"Bilmiyordum."

"Bende bilmiyordum annemin beni onun yüzünden terk ettiğini. Annemi taciz edermiş meğer. Annem korkmuş, kimseye bir şey diyememiş. Gözüm dönmüştü Şemsi. O an hissettiğim çaresizlikti. Annemin gerçeği aramızda kaybolan zamanı telafi ederdi ama o ölmeliydi."

" Ne demeye çalışıyorsun? "dedi bakışlarını karartarak.

" Ben seni yargılamayacağım. "

" Allah kahretmesin "diyerek elini çekmeye çalıştı.

" Hayır hayır lütfen. Önemli değil, seni anlayabilirim demeye çalışıyorum. Bana anlatırsan seni terk etmem. "

" Ne duydun sen? "

" Barut yoluma çıktı az önce. Babasını öldürdüğünü söyledi. "

" Şerefsiz! "

" Anlatmak ister misin?" diye sordum gözlerimden yaşlar düşerken." Sen anlatmadan bir savunma geliştiremeyeceğim Şemsi. Bir şeyler duymaktan kaçarak yaşayamam. Seni rahatsız eden bir şey varsa bana söyle. Bazen önlem almaktır konuşmak. "

"Ya bir canavar olduğumu düşünürsen?"

"Kim canavar değil söyle bana? İlla birini öldürmek mi gerek adımızın kötüye çıkması için? Birini yoksaymak, kalbini kırmak, onu dışlamakta kötülük değil mi? Ben çok mu iyiyim? Yasemin'in adını metrese çıkardım, hemde zaten her şeyi bilirken. Sırf gururum tuttuğu için. O benim kendimi suçlu hissetmemek bütün günahı onun üstüne yıktığım andı. Nasıl acı çekti benim yüzümden biliyor musun? Ben hiçbir şey yapmadım. Benim yüzümden hayatı alt üst oldu kılım kıpırdamadı. Ama hâlâ bile özür dilemeye dilim varmıyor. Bu kötülük değil mi? "

" Aynı şey değil. "

" Şemsi lütfen. Seni sev- " Ağzımı kapattı.

" Sus! Hiç sırası değil. Bugüne kadar neden söylemedin derler adama yapma. "

Gözlerinden ne kadar kızdığını anlıyordum. Bana ilk defa böyle bakıyordu.

" Öldürdüm evet. On beş yaşındaydım. Ben onu öldürmesem o annemi öldürecekti. Bir şey yapmam lazımdı. Çünkü Barut izliyordu anladın mı? Hiçbir şey yapmıyordu ama benim canımdan can gidiyordu. Annem için yaptım."

İç çekişimle çekti elini.

"Ama bitmedi" dedi sert tonda. "Polisler beni saldı ama köylü üstüme kalktı. Öldüreceklerdi beni. Sonra biri kurtardı sözde. Sattı beni çocuk taciri bir mafyaya. Kafes dövüşlerinde buldum kendimi. İri iri adamların altında ezildim. Bitmedi ama, beni ayaklarıma zincir vurarak tuttu yanında, salmadı. Şehir şehir gezdirdi beni it gibi bir tasmayla. Bulduğum ilk fırsatta onu da öldürdüm. Hiç pişman değilim. Bütün parasını çaldım, sonra döndüm. Hiç kolay olmadı ama. Hâlâ insanların yüzünde ben ezik, kötü bir adamım. Bahis mafyasıyım. Ama soran olmadı sen bu hale nasıl geldin diye. Ben yokken annem ölmüş haberim olmadı. Gömmüşler kimsesizler mezarlığına, bir mezar taşı bile yoktu. Sana yakıştırmazlar beni biliyorum. Her şeye rağmen ben sana tutundum Deniz, ben sana sığındım. İçimde ki o karanlıktan kaçmanın bir yoluydu bu. İyi bir insan olmaya çalışıyorum sanki çok kötü biriymişim gibi. Sahip olmadığım o aileyi seninle kurmaya çalışıyorum haddim mi bir kere? Kimseye hak etmediği hiçbir şey yapmadım. Bana yapılan yanlış affetmedim, bir kere yanlış yapan hep yapardı bilirdim. Bu yüzden sordum sana herkes ikinci şansı hak eder mi diye. Hak etmezler sevgilim. Ben hak edeni hiç görmedim. O adam benim annemi öldürseydi aferin derlerdi ama. Güçlüydü çünkü. Ben yapınca olmadı. Katil, mafya, adı neyse o oldum. Kendimi korumak için yaptım bunca şeyi ama sen...Sen öyle değildin. Sana aşık olunca güçsüzleşeceğimi biliyordum. Duvarlarımın yıkılacağını ve beni seninle vuracaklarını biliyordum. Çok korktum Deniz. Sensiz nefes almam mümkün değil öldürürüm kendimi ama senin saçının teline zarar vermem. "

" Biliyorum " dedim yüzüne ellerimi koyarak." Biliyorum canım. Şimdi bende sensiz yaşayamam. Seni seviyorum, çok seviyorum. " Kollarımı boyuna sardım sımsıkı." Ne olursa olsun senden vazgeçmem. İnsanlar ne derse desin umurumda değil. Seni seviyorum. "

Kollarını belime geç sardı ama sardı. Yine canına bastı bizi. Ben onu olduğu haliyle kabul ediyordum. Kim ne derse desin onun içinde ki ışığı görüyordum. Hem kim kazanmış hayatı elini kirletmeden? Kim pürüpak yaşıyordu? Birinin günahına girmeden yaşamış birini gösterin. O evliya değilse, bu da mümkün değil.

*

Deniz'i göğsünde uyutmuştu. Beynini uyuşturan kokusunu çekiyordu. Yüzünü seviyordu eliyle. Kaşını, gözünü, tenini. Merhamet doluydu bu sevgi, şefkat dolu.

Buse ulaşamayınca yanıma gelmişti. Kapının sesiyle sıçradı Deniz.

"Şş, kapı çalıyor canım uyu sen."

Başının altından kalkıp yastığa koydu başını. Hızla kapıya gitti.

"Nerdesiniz siz ya?"

"Bağırma Buse. Deniz uyuyor. Açlıktan bayıldı."

"Korktuğum başıma geldi desene." Salona geçtiler peş peşe.

"Buse ben biraz çıksam, sen burdayken."

"Burdayım canım, çıkabilirsin."

"Sağ ol." Montunu alarak evden çıktı. Kendi arabası mahallenin bir yerinde ama nerde olduğunu bilmediği için Deniz'in arabasına binip yola çıktı. Bir yandan koltuğu ve aynayı kendine göre ayarladı. Henüz gündüzdü. Yarın sabah itibariyle başlayacaktı düğün hengamesi.

Çarşıya geldiğinde Barut'u arıyordu gözleri. Burada yoksa zaten köye çıkmış demekti. Fark etmezdi oraya da gider, yaptığının hesabını sorardı. Çarşının en işlek caddesinde gördü onu. Arabayı taksi durağının önüne çekince Deniz geldi sandılar. Cemali ayağa kalktı hatta. Şemsi çıktı içinden. Gelen araca elini kaldırarak karşıya geçti.

Esnafın gözleri üstündeydi. Barut marketten çıktığında karşısına dikildi.

"Sen canına mı susadın Barut?"

"Ne oldu, terk mi etti Deniz seni? Aferin ona."

"Senin sözlerin bizim aramıza giremez Barut. Kendini ne sanıyorsun oğlum sen?" diye bağırdı. Burhan ve Cemali koştu geldi.

Burhan - "Hop dostum sakin ol."

"Bir daha böyle bir şey yaparsan seni öldürürüm."

Cemali - "Delirme Şemsi, sakin ol."

"Hiçbir şey yapamazsın. O kızın başını yakmana izin vermem."

"Sana ne lan? Sana ne oğlum? Alan razı veren razı sana ne? Derdin ne senin derdin? Bana olan nefretini Deniz'in üstünden çıkarmaya çalışma, inan olsun bak abimsin demem."

"Deme lan, deme köpek. Sen kimsin? Metres çocuğusun oğlum sen, haddini bil."

Şemsi silahına davranırken Cemali kolunu tuttu.

"Sakın!"

"Bu burada kalmaz Barut. Sen bundan sonra arkana bakmadan yürüme!"

"Şemsi!" sesiyle herkes sağ sola bakarak toparlandı. Bergüzar Hanım alışveriş yaparken görmüştü olanı biteni. "Ne oluyor burada?" Kimse ağzını açmadı. "Ne yapıyorsunuz sokak ortasında? Yarın düğümüz var Şemsi, ne yapıyorsun milletin içinde oğlum sen?"

"Özür dilerim Bergüzar anne."

"Düş önüme. Sende Barut." Şemsi kadının elinde ki torbaları alıp yürümeye başladı. "Cemali arabayı eve götür oğlum." Başını salladı.

Bergüzar Hanım onları eve götürüp salona oturttu. O bu evde yalnız yaşayacaktı Deniz evlenince. Burada, bu komşularla kendini güvende hissediyordu. Yalnız kalmaktan korkmuyordu ilk defa.

"Kim kimin başını yakacak bunu bilemezsiniz" dedi konuya direkt giriş yaparak. Karşısında iki kardeş vardı. Birbirine neredeyse düşmanlardı. "Deniz'i uyarmak, sevdiği adam hakkında hele de, bu kimseye düşmez. Deniz isterse sorar soruşturur, bir karar verilecekse kendi verirdi. Sen onların arasında ne olduğunu nerden bilebilirsin Barut?"

"Bergüzar abla -"

"Bitirmedim. Şu yıllar evvel babanızın neler yaptığını, Şemsi'nin o adamı nasıl öldürüldüğünü bende biliyorum. Ali Osman bana her şeyi anlatırdı. Herkes Şemsi'yi kötülerken Ali Osman savundu onu polise. Şemsi bir anda, nasıl olduğu belli olmayan bir şekilde ortadan kaybolduğunda Ali Osman onu günlerce aradı. Oysa baba ikinizinde babasıydı ama o mağdur olanın Şemsi olduğunu biliyordu. Bulamadı, sonra da yatağa düştü zaten Ali Osman. Ömrü yetseydi o Şemsi'yi bulur sahip çıkardı. Barut sen hiçbir şey kaybetmedim. Sen o berbat adama cenaze bile yapmadın. Çünkü ölmesi senin de işine geldi. İş Şemsi'yi kötülemek olunca kendi ayıbı çuvala basıyorsun öyle mi? Düşman olman gereken aynı kanı taşıdığın kardeşin olmamalıydı. Ona sahip çıkan olman gerekirdi senin. Kardeşinin mutluluğu canını sıkıyorsa sen zaten kardeş olamazsın. Deniz tek çocuk ama çarşıya çıkınca onun mutluluğuyla mutlu olan bir sürü insan görürsün. Çok şaşırttın beni. Senin çocuklarının bir düzeni varsa bu biraz da Deniz sayesinde. O Yasemin'in nasıl bir kadın olduğunu anlamış ki çok sevdiği abisinin onunla evlenmesinde bir sakınca görmemiş. Şemsi şimdi bu adam diye, bu kadar acımasız bir dünyada hâlâ nefes alıyorken kendini korumayı biliyor diye onunla gurur duymalıydın. Gittiği yerlede başına ne geldi bilmiyorsun. Bende bilmiyorum ama bende gitmeyi çok iyi biliyorum ve dönmenin hiç kolay olmadığını. Destek olmuyorsan, köstek de olma. Deniz'in gözünden düşersen sıradan bir insan olursun. Tufan gibi, Hami gibi. Kızımı mutsuz etmenize ben izin vermem. Aranızda ki sorunu çözün burada. Konuşmadan, anlaşmadan gitmek yok. Ben çay yapayım, yemekleri ısıtayım. Hadi bakalım. "

Salonunun kapısını çekerek çıktığında yan yana oturan ama asla birbirine bakmayan kardeşler sessizlik içindeydi. Barut kendi içinde muhakeme yapıyordu ama bunu zaten yıllardır yapıyordu. Şemsi ondan anlayış bekledi doğru ama artık beklemiyordu. Çünkü ihtiyacı kalmadı. Kız istemesini arkadaşları yaptı, çokta güzel oldu. Bu evde çok eğlenceli bir akşam yaşandı o an. Konu komşu doluydu ev. Yediler içtiler eğlendiler. Zor değilmiş onu anladı Şemsi.

"Annem" dedi Barut. "Çok kızdı bir gün. Sürekli kapıya geliyorlar anne, yazık insanlara. Biz sahip çıkalım bari dedim. Babam böyle bir insan, kabul et. Annem deliye döndü ben öyle deyince. Delirdi, öldürüyordu beni dayaktan. Hiç o zamana kadar da bana elini kaldırmış değildi. O zaman dedim ki annem beni onlar yüzünden dövdüyse, onlar iyi insanlar değiller. "

Dudağını bükerek başını salladı Şemsi.

" Anneme çok düşkündüm. Senin gibi. O ne derse o doğruydu. Sonra babam öldü, annem çileden çıktı. Aklını kaybetti ve ben siniri çıkaracağı tek şeydim. Annem benden nefret ettikçe, bende senden ettim. Çünkü sen yuvamızın mutluluğunu bitirdin bana göre. "

" Annem sözümü dinleseydi, hiç kapınıza gelmezdik zaten" dedi Şemsi. "Hayat zor, baban sana baksın bariydi onun da tek derdi. Anne işte."

"Ben böyle olsun istemezdim."

"Ama oldu."

"Kusura bakma ben Deniz'le konuşur, hatamı düzeltirim."

"Gerek yok. İyi de oldu bir yandan, ne kadar birbirimize benzediğimizi biliyoruz artık. Bizim aramıza kimsenin giremeyeceğini anladım. Yani artık isteyen istediğini söylesin, Deniz benden vazgeçmez. Senin aklında ki sorulara gelelim Barut, ben onu incitmem. Kendimi öldürürüm yine de onun kılına zarar vermem. Biz her şey bir yana yuva olacağız birlikte. Ona aşık olana kadar asla baba olmam derdim, onunla bir sürü çocuğum olsun istiyorum. "

" Ne mutlu sana. "

" Hem artık büyüklüğüne de ihtiyacım kalmadı. Yani bundan sonra olsan ne olur, olmasan ne? Ama isterdim abim olarak Deniz'i sen iste bana ama kabul etmedin. Düğüne de ister gel, ister gelme. Misafir olursun, bundan sonra başka bir şey olmaz. "

Deniz, Cemali'den haberi alır almaz gelmişti. Eve girdi alelacele.

" Anne! " dedi girişte. Bergüzar Hanım mutfaktan çıktı. Montunu çıkarıp astı, Buse de keza.

" Sakin ol kızım bir şey yok "

" Burdalar mı? " Şemsi salonun kapısını açtı.

" Burdayız canım."

"Aşkım sen beni bırakıp nereye gidiyorsun ya?"

"Buse vardı yanında."

"Ne olursa olsun canım. İyi misin?"

"İyiyim. Sen niye yemek yemiyorsun heh?"

"Ben şey i i üm ya."

"Ne i i ü ya? Bergüzar anne bu açlıktan bayıldı."

"Ne!"

"Valla, ben biraz besledim ama."

"Senin bacaklarını kıracağım. Senin hele o düğünde bir başın dönsün ben sana soracağım. Geç masayı hazırla, çabuk."

"Tamam ya."

"Ben gideyim Bergüzar abla" dedi Barut.

"Yemek yiyeceğiz oğlum."

"Çocuklar bekler, gideyim."

Barut'le birlikte çıktı Deniz. Apartmanın önünde durup kollarını bağladı Deniz.

"Özür dilerim Deniz. Ben öfkeyle hareket ettim."

"Abi inan hakkında bir şeyler bilmeyi isteseydim zaten insanlara onun nasıl bir insan olduğunu sora sora seni bulurdum. Ben istedim ki her şeyi Şemsi anlatsın. Ondan duymak istedim. Onu incitmek istemedim her şeyden önce. Çünkü onu seviyorum. Hem bende adam vurdum, keşke ölseydi ama ölmedi. Bu beni masum yapar mı? Sen ben masumum diyebilir misin? Kimse diyemez. Bırak ben hallederim. Bir gün hani olmaz ya, yardıma ihtiyacım olur arayacağım ilk insanlardan biri ol isterim. "

" Öyle. Beni her zaman arayabilirsin. Yaptığımın kusuruna bakma. Bize siz kardeşsiniz, birbirinize destek olmalısınız diyen olmadı. Her şey oldum da, bir abi olamadım kardeşime. Şimdi buna yansam neye yarar? "

" Belki bir işe yarar. "

" Nasıl? "

" Şöyle yapalım. "

*

Düğün sabahı gözler açılır açılmaz hazırlıklar başladı. Gelin ve damat ayrı ayrı otel giriş yaptı ve kendilerine ayrılan odalara geçtiler. Fotoğrafçı ve yardımcısı işe başladı. Saat dörtte başlayacaktı düğün ve sekizden sonra after partiye dönecekti. Gece on ikiye kadar otel onlarındı. Düğün eş dost akrabalar için, after parti gençlerin.

Zaman geçti hazırlıkla. Misafirler geliyor, yerlerini alıyordu. Deniz kuğu gibiydi. Straplez balık modeli gelinliği içindeydi. Okuldan arkadaşları beyaz stiletto ayakkabılarının altına isimlerini yazıyordu. Ayakkabının üstünde, ön kısmından yanlara doğru uzayan beyaz çiçekleri vardı. Dalgalanıp dağınık topuz yapılmış saçlarının önünden iki tutam saç salınıyordu. Saçında sprey yoktu, kalıp gibi durmasını sevmiyordu. Saçları dağılacaktı gece boyunca ama bu da ne kadar eğlendiğini gösterecekti.

Gelinliği dizlerine kadar dar ve güpürlüydü. Fiziğine o kadar güzel oturmuştu ki kendine bakıp duruyordu. Dizlerinden altı tüllü ve arkası uzundu. Duvağı daha uzundu. Yüzünde soft renklerden oluşan ışıl ışıl bir makyaj vardı. Boynunda ince zincirli, dört yapraklı yonca sembollü kolyesi vardı gümüş. Nişan yüzüğü, evlilik teklifi aldığı yüzük sağ elindeydi. Nikahtan sonra sola geçecekti.

Getirilen kanepelerden yediriyordu Buse ona yine bayılmasın diye. Çok heyecanlıydı. Büyük bir kalabalığa çıkacaktı ve bu düğün köy düğünü değildi. Büyük büyük masalar, üstlerinde çeşit çeşit yiyecek ve içecekler vardı. Ağır konukları protokol gibi yerleştirildi İbo ve Selo tarafından. Bergüzar Hanım ve Barut karşılıyordu misafirleri. Gelen insanlar davetiyelere göre alınıyordu içeriye. Davetiyesiz konuk alınmayacaktı.

Listede ki herkes geldiğinde birkaç kaç kişi dışında kapılar kapandı.

Şemsi yanında çok yakın olduğu arkadaşları Sinan ve Emrullah'la birlikte odadaydı. Sinan çok eski arkadaşıydı ve bu düğün için New-york'tan gelmişti.

"Kalbim sıkışıyor ya." Sinan yakasında ki gelinlik kumaşından yapılmış mendili düzeltiyordu.

"Come on!"

"Sinan!"

"Tamam tamam. Olacak o kadar oğlum, evleniyorsun. Aşağıda bin kişi var ama bir şey yok ya."

"Atarım seni camdan aşağı."

Nasıl eğleniyordu onun bu heyecan dolu haliyle.

"Vay be Şemsi Şanışer, bugünleri de görecekmişim." Tebessüm etti. "Ben evlenmem diyen sen, şimdi damat odasında heyecandan yerinde duramıyorsun."

"Ona değer ama."

"Tabi canım. Duyduk yengemis esaslı kızmış. Daha önce tanışmak nasip olmadı ama bu gece bol bol muhabbet ederiz."

"Sağ kalırsam ben, ölmezsem heyecandan."

"Heyecan insanı diri hissettir lan, duygunun tadını çıkar. Tamam işte burası yalnızlıkta son durak. Bundan sonrası hayat ortaklığı."

Kapı vurulup açıldı. Düğün organizatörü kadın girdi içeriye.

"Şemsi Bey hazırız."

Son kez aynada kendine baktı. Emrullah ve Sinan yanında ayrıldı. Aynı zamanda gelin odasından çıktı kızlar.

" Gelininizi alabilirsiniz "dedi kadın. Şemsi derin bir nefes alarak karşı odaya gidip kapıyı açtı. İçeriye girerken dizleri titriyordu. Hemen sağda, pencerenin önündeydi Deniz. Arkasından görüyordu onu.

Kapıyı kapatıp usul usul ona doğru gitti. Boğaz sesi çıkardı heyecandan ne diyeceğini bilemeyip ama buradayım demek için bir ses çıkararak.

Deniz ona döndüğünde güzelliğinden yine büyülenmişti. Şöyle baştan aşağı izledi onu. Zerafet bir şey olsaydı, o Deniz olurdu o anda. İki eliyle çiçeğini tutuyordu önünde. Nutku tutuldu yine, dizlerinin bağı çözüldü. Zaten ışıl ışıl parlayan yüzüne bir de gözleri eklendi. Çünkü o da gördüğü manzaradan memnundu. Şemsi hiç olmadığı kadar güzel görünüyordu.

Başını iki yana salladı Şemsi. Bu konuşamayacağım demekti. Zaten gözleri, o derin bakışları anlatıyordu onu.

"Yalnızlığına bir şey söylemek ister misin?" diyerek ona doğru yürüdü.

"S#ktirip gidebilir hayatımdan."

"Bence de."

"Deniiiz" dedi kollarına ellerini koyarak. "O kadar güzelsin ki. Rüya gibisin. Gözlerimi açmaya korktuğum, korkunç güzellikte bir rüya. Hayatım boyunca seni aramışım ve bulunca çarpılmanın ne kadar harika bir şey olduğunu anlamışım. Vurulmak senin gibi birine, yaşamak hiç bu kadar anlamlı olmamıştı. "

" Şemsiii! Utanıyorum ama. "

Güzelliğinden derin bir nefes aldı Şemsi. Hazırdı. Dudaklarına minicik bir öpücük kondurdu. Duvağını kapayıp yanına geçti. Deniz koluna girdiğinde inmeye hazırlardı.

Organizatör onları bilgilendirip önden giderken peşi sıra indiler merdivenleri. Organizatör canlı müzik yapan Deniz'in okulun hocalarına başlayıp dedi. Çello ve Keman çalarken bir piyano öğrencisi de onlara eşlik ediyordu. Organizatör herkesi ayağa kalkmasını işaret edince insanlar ayağa kalktı. Işıklar söndü ve spot yandı. Girişte gördüler. Emir fotoğraf çekmeye başladı bile önlerinde.

Dans müziği ta uzak yollardan şarkısının müziğiydi. Alkışlarım ve gülen yüzlerin arasında nikah masasına kadar yürüdüler. Barut belediye başkanından aldığı icazetle cübbeyi giyerek masanın başına geçti. Şemsi şaşkındı. Nikah şahitleri Sinan ve Buse de yerini almıştı. Nikah masası oturmalı değildi.

Mikrofonu eline aldı Barut.

"Sevgili misafirler, hoş geldiniz. Ben Bayırca köy muhtarı Barut Çamcı." Herkes yerlerine oturmuştu. "Bu güzel gecede nikah kıyma şerefine nail oldum efendim. Kardeşimin nikahını kıymak bana nasip olduğu için ayrıca gururluyum."

Şemsi duygulandığı belli olmasın diye üstün bir çaba harcarken yer yer alnını kaşıma bahanesiyle gözlerini kıpıştırıyordu.

"Hazırsak başlayalım. Gelin Hanım adınız soyadınız?"

"Deniz Şanlı."

"Teşekkür ederiz. Damat Bey adınız soyadınız?" Yutkundu.

"Şemsi Şanışer."

"Teşekkür ediyorum. Belediyeye yaptığınız müracaatla evlenmek istediğini belirttiniz. Hiçbir aksilik çıkmamış, çünkü ben burada duruyorum. Siz Deniz Şanlı, kendi hür iradenizle Şemsi Şanışer ile evlenmeyi kabul ediyor musunuz?"

"Evet" dedi hiç düşünmeden, bir çırpıda.

"Siz Şemsi Şanışer, kendi hür iradenizle Deniz Şanlı ile evlenmeyi kabul ediyor musunuz?"

Bu soruyu onun sorması o anda gurur vericiydi. Yaşadığı bir ömür boyu hiçbir anında yanında olmayan ama bugün burada, bu en mutlu gününde nikahı onun kıyması çok değerliydi.

" Hiç şüphesiz evet. "

" Şahitler sizler şahitlik ediyor musunuz? "

" Evet."

"İmzalar lütfen." Nikah defterine imzalar sırayla atıldı. Önceden belediye başkanı nikah defterini imzaladığı için nikah defteri çıktı defterin arasından.

"Bende sevgili belediye başkanımızın bana verdiği yetkiye dayanarak sizleri karı koca ilan ediyorum." Nikah defterini Deniz'e uzattı. "Bir ömür boyu mutluluklar dilerim."

Şemsi dönüp Deniz'in duvağını açtı. Alnına bir öpücük kondururken Deniz nikah defterini havada sallıyordu. Emir yine muhteşem kareler yakalıyordu.

Şemsi ve Barut birbirine döndüğünde elini kaldırdı Barut. Şemsi buruk bir tebessümle o eli sıktı.

" Telafisi olmayan yara yoktur. Umarım küçücük de olsa burada bir adım atmışımdır sana."

"Hiç şüphen olmasın. Teşekkür ederim abi."

Sarıldılar. Alkış sesleri salonu dolduruyordu. Dans müziği başlarken gelinin elini tutarak geniş alana geçtiler. Dans pozisyonu aldıklarında Nilüfer'den son arzum söylüyordu Yağmur Noya.

"Deniz Şanışer!" dedi gülerek.

"Hintliler bunu başka söylüyor."

"Nasıl?"

"Ben Deniz Şemsi Şanışer. Sen Şemsi Deniz Şanışer." Kahkaha attı.

"O ne ya?"

"Bundan sonra adını böyle söyleyeceksin."

"Seve seve. Alnıma da yazabilirim. Şanlı'nın Şanı diye."

"Yaa! Yerim seni." Kolunun altında döndürdü karısını.

"Bu anın hazzı paha biçilemezmiş cidden. Artık ayrı uyumak yok."

"Ve ayrı uyanmak da."

"Yalnız yemek yapmak yok."

"Ve yalnız yemek yemek."

"Müzik dinlemek."

"Film izlemek."

"Boş boş tavana bakmak."

"Ve yan yastığa sarılmak."

"Seni seviyorum Şanlı. Çok seviyorum."

"Bende seni seviyorum Şemsi. Etimle kemiğimle seviyorum seni."

"Öpeceğim."

"Lütfen."

Dudakları buluştu kısacık bir an. Mutluluk sonsuz olsa gerekti. Şu an gibi...

**

Yemekler yenirken gelin ve damadın arkadaşlarından oluşan masada oturuyorlardı. Orada yemek yiyorlar, sohbet ediyorlardı. Mikrofonu aldı Sinan.

"Herkese iyi akşamlar. Ben Sinan, damadın kankasıyım." Herkes ona döndü. "Elime bir liste ulaştı. Mikrofon başına geçmemesi gereken isimler. Selo, İbo, Buse, Bekir ve Ferdi. Şimdi bu isimler bulundukları her eğlencede gelini övüyormuş. Buna izin veremem. Bu gece böyle bir şey olmayacak. Ben varım burada eeey!"

Deniz - "Eeey!"

"Bana şöyle güçlü kuvvetli bir yandaş gerek" dediğinde Darhan Karalar kalkıp gitti yanına.

"Darhan abi, a ah" dedi Deniz. Mikrofonu aldı.

"Ben Yüzbaşı Darhan Karalar. Beni herkes çok iyi tanır. Karadeniz bölgelerinde adımı çokça anarlar. Ben buraya Şemsi'den intikam almak için çıktım. Trabzon'a geldiğim her zaman işim biter bitmez bir yanına uğrarım. Allah var güzel ağırlar ama bana egolusun diyor! Kendime nazar değmesin diye aynaya bakamıyorum "deyince kahkaha tufanı koptu." Gelmiş bana egolusun diyor. "

" Of "dedi Şemsi.

" Şemsi böyle tam kafa dengim bir insan. Benim kafam bir kere. Benim gibi birinin kafa dengi öyle düşünün" dedi ego yaparak. "Biz Şemsi'yle sürekli fifa oynarız ve hep yenerim onu."

Şemsi - "Az yelle yüzbaşı, az yelle "diye söyledi doğru.

" Asla sallamıyorum, bu doğru. "

Cemali -" Bile bile yeniliyor olabilir mi komutanım? Bizim gibi."

" Konuşma lan taksici. Düğündesin diye ceza yiyeceksin. "

" Beni bir unutmuyor arkadaş. "

" Neyse biraz da öveyim. Delikanlı adamdır Şemsi, sözünde durur. Ne yaparsan yap masama adın gelmesin dedim. Öyle dikkatli ol ki benim gölgeme bile yakalanma. Öyle de yapar. Bir şikayet, bir hız, bir kavga hiçbir şeyini görmedim. Hâlâ ne iş yaptığını bilmiyorum "deyince kahkahalar sağanak oldu." Bir zamanların büyük adamının, Ali Osman abimizin kızını kendine eş yaptı. Buradan bile anlıyoruz ki bayrağı teslim almış. Seni tebrik ediyorum. " Alkışlar ıslıklar." Bir ömür boyu mutluluklar diliyorum. Çok mutlu olun. "

Mikrofonu geri verip yerine geçti. Deniz ellerini öperek ona yolladı.

" Uf"dedi Sinan. "Bayağı güçlü bir yandaş. Teşekkür ediyoruz. Şimdi ben, bunu yapacağım Şemsi kusura bakma."

"Yüzeyden kardeşim, yüzeyden."

"Sen yüzey bir adam mısın? Bence değilsin. Öyle değil mi yengemis?"

"Kesinlikle."

"Allah'ım şu güzelliğe bak, adam resmen o kadar güzelin arasından özellikle çekip almış gibi. Ne kadar güzelsiniz."

Yüzlerin gülüyor olması ve insanların sıkılmaması güzeldi.

"Benim Şemsi'yle yolum bir harabede kesişti. Beni babam evden attı. Altı çocuğun arasında tek gözüne batan bendim. Çok sesim çıkardı çünkü. Şemsi'yle tanıştığımda ikimizde evsiz barksızdık. Biz İstanbul'da karşılaştık. Oradan buraya kadar uzanan bir hikaye bu. Neyse biz liseye birlikte gittik. O lise Allah'ın unuttuğu bir yerdi. Gündüz okula gidiyor, akşamları ve hafta sonları deli gibi çalışıyor, kendimize bakıyorduk. Bir şekilde liseye takla attırdık. Takla arttırdık derken okul yerinde duruyor yanlış anlaşılmasın. "

" Salak "dedi Şemsi.

" Dedik üniversite sınavına da girelim, bakalım ne kadar zekiyiz. Onu da yaptık. Ben İTÜ'yü kazandım. Yazılım mühendisliği. Şemsi'ye doğuda bir üniversite çıktı. O bölümü sevmedi, değmez dedi gitmedi ama beni gönderdi. Hiç abartmıyorum dört sene boyunca buradan oraya bana baktı. İnsanın babası yapmaz bunu ama Şemsi yaptı. Ben onun sayesinde okudum ve yıllar sonra bugün New-york'ta bir şirkette çalışıyorum. Kazandığım ilk parayla ona mavi bir araba aldım. Ne yaparsam yapayım hissettiğim o manevi borç silinmiyor. Hâlâ bile senin için ne yapabilirim, ne yaparsam bana baktığın için pişman olmazsın diye düşünüyorum. Sen o kadar değerli, o kadar nadir bulunan adamlardansın ki, bir güzel seni fark etmiş. "

Duygu dolu bir bakışma yaşandı Deniz ve Şemsi arasında.

" Deniz Şanlı diye sorunca, evet sordum. Siz kız veriyor olabilirsiniz, bende benim için en değerli insanı veriyorum kusura bakmayın. İnsanlar anlata anlata bitiremedi. Şöyle iyi, şöyle delikanlı, şöyle yüce bir insan. Allah Allah dedim lan, kim bu? Gördüm ki gerçekten öyle bir insan. Bir insan bir insanın yanına bu kadar mı yakışır? Bu kadar mı oralı olur? Oluyormuş. Çok beğendim sizi, çok sevdim. Bir ömür boyu mutluluklar dilerim. "

Alkışlar bıraktı mikrofonu. Emrullah geçti.

" Eyvah eyvah "dedi Şemsi.

"Merhabalar efendim. Ben Emrullah, Şemsi'nin en yakın arkadaşıyım. Biz kendi halimizde insanlar topluluğuyuz. Her şeyi içimde yaşarız, öyle dışarıdan insan kabul etmeyiz ama Deniz Şanlı olunca o, çek git buradan diyemiyorsun. Bir kere adına sandalye çekiyorsun. Deniz bizim gözümüzde harbi delikanlı kızdır. Şemsi'ye kafa tutar, bunu ben yapamam tek başıma arkamda bir ordu olmadan. "

Deniz -" Allah'ım yarabbim."

" Şemsi'yle tanıştığımda sokakta yaşıyordum. Onun küçük bir tamir dükkanı vardı o zamanlar. Beni yanında işe aldı, yatacak yer verdi ve bunlar için sende şunu yapacaksın demedi. Her zaman ona derin bir sevgi ve bağlılık duyarım. Hani benimle ölüme gel dese giderim o derece. Bizim kahramanımızdır o. Çok değerli bir insandır. Çok mutlu olmanızı diliyorum. "

Mikrofonu bırakıp yerine geçerken Şemsi kafasını salladı tebessüm ederek. İyi bari çok abartmadı. Bir kız aldı mikrofonu.

" Merhabalar. Ben Doğa, Şemsi abinin yanında çalışıyorum uzun yıllardır. Bizim tanışmamız da benzeri felaketlerden geçer. Çok kızgın bir insandım. Aileme, çevreye, hayata. Nefret ve öfke doluydum. Onunla karşılaşınca hayatımın değişeceğini bilmiyordum. Ben üniversite dördüncü sınıf öğrencisiyim. Moda tasarımı okuyorum. Yeteneğimi fark eden Şemsi abi oldu. Bir gün kendi aramızda şenlik yapıyorduk. Daha on dört yaşındayım. Herkesin giyeceğini ben seçtim ve ortaya muazzam bir şey çıktı. Şemsi abi dedi ki ne kadar zevklisin, iki kumaş parçasını nasıl bir araya getirip uyumu yakalayabilirsin. Ne okumak istiyorsun üniversitede dedi, bilmiyorum dedim. Moda tasarımcısı olabilirsin dedi ve ben o öyle dedi diye seçtim bu mesleği. Çok mutluyum ki üretkenliğimin farkındayım artık. Gözle görülen farklılık çıkarıyorum ortaya. Hayatınız da size yol gösteren birileri olmalıymış, en azından bir kişi. O yol göstericimiz, bizim pusulamız. Onu çok seviyoruz ve Deniz'i sevgiyle karşılıyoruz. Ailemize hoş geldin Deniz. Mutluluklar diliyorum. "

Alkışlarla gelip Deniz'e sarıldı.

" Canım benim teşekkür ederim. "

Yemek yemeye devam ederlerken yine Şemsi'nin tarafından birkaç kişi çıktı ortaya.

" Coştular bu akşam. "

" Karışma aşkım, düğün bu. "

" Herkese merhaba, ben Sezer. Bizde bir türkü söylemek istiyoruz tatlı dilli, güler yüzlü yengemiz için. Ailemize hoş geldin Deniz, seni seviyoruz."

Müzik başladığında Sinan gelip elini uzattı Deniz'e. Deniz elini tutarak ayağa kalktı. Doyulur mu türküsünü söylemeye başladıklarında Deniz'e güneş gözlüğü taktı kızlar camlarında gelin yazan. Etrafında dört dönüyor, oynuyorlardı.

Buse ve Selo'nun kıskançlığı baş gösterdi o an. Bu tür şeylerde onlar hep başroldü ama burada öyle olmadı. Deniz ve Şemsi'nin düğünü kız tarafı erkek tarafı diye ciddi anlamda ayırdı onları.

"Şemsi" dedi Barut arkasından.

"Abi" diyerek kalktı.

"Hadi oğlum ne oturuyorsun?"

"Ben hiç valla, hiç anlamam."

"Olur mu lan öyle şey manyak. Yürü, bu senin düğünün."

Onlar da ortaya geçerken gençlerin hepsi ortaya çıktı. Bekir ve Ferdi hiç uzak durmadı çıktılar ama Buse ve Ferdi inanılmaz kuruldu. İbo da karısının elini tutmuş giderken izlemeye devam ediyorlardı. Yasemin bile çıkmıştı. İpek ve Karalar'lar da ortadaydı.

Kızlar Deniz'in duvağını çıkarmaya çalışırken kalktı Buse. Hızla yanlarına gidip kızların ellerini çektirdi. Buse'nin düğününde Deniz yanından bir an bile ayrılmamıştı. Duvağı çıkardı saçlarının arasından. Deniz keyifle dönüp onunla oynarken bir eksiklik fark etti. Masaya baktığında Selo'yu otururken gördü. Gelinliği izin verdiğince koşup yanına vardı.

"Ben senin düğününde oturdum mu Selo?" dedi elini tutup kaldırırken. Oturmadı. Selo'nun düğününde de hep ayaktaydı.

Müzik değişirken hareketli oyun havasında abisiyle karşılıklı oynuyordu Şemsi. Arkadaşları etraflarını sardı. Sinan aradan geçip Deniz'i aldı arkadaşlarının arasından. Onu da kocasını yanına bıraktığında Buse ve Selo sinirle güldü.

"Bu gece kavgasız bitmeli Buse."

"Deniz üzülmemeli Selo."

"Sakinleşelim."

"Sakinleşelim."

Deniz kendi abisini aradı çembere ve İbo'yu bulup kolundan tutarak ortaya çekti. İbo'nun kıskançlığı yoktu, o eğlenceden faydalanıyordu. İbo, Deniz'in alnına para yapıştırdı.

"Ne ihtiyacın varsa al" deyince kahkahalarla güldüler

"İbişko!"

"Güzelim benim, çok mutlu ol."

Sımsıkı sarıldılar. Selo yanlarına geçti, sonra da Buse. Onlar birbirlerinin çocukluğu ve bu gerçek ne kadar insan girerse girsin aralarına asla değişmezdi.

Saatler birbirini takip ederken giden herkesle vedalaştı Deniz. Bergüzar Hanım ve Buse hediyeleri ve takıları arabaya yerleştiriyor. Deniz üzerinde Şemsi'nin ceketiyle Emir’e poz veriyordu. Herkes otelin kapısının önündeydi.

" Şemsi ellerini ceplerine koy" dedi Emir. Yakaladı yine bir şey. "Deniz ellerin göğsünün üstünde Şemsi'nin göğsüne koy başını. Masum bir bakış istiyorum kameraya Deniz. Şemsi kafanı gökyüzüne kaldır."

İkisi de denileni aynen yapınca siyah beyaz efekte bu poz enfes olacaktı.

"Kaldırım pozu da çekmek istiyorum."

Sinan - "Bizim mahalleye gidiyoruz kardeşim, orada istediğin kadar, istediğin şekilde çek."

"Deniz?"

"Valla olur. Senin fotoğraflarını çok seviyorum ben. Albümlerinde çok güzel oluyor."

"Şöyle biz bize birkaç saat zaman geçirelim değil mi Şemsi?"

"Deniz?" dedi Şemsi.

"Her şeyi bana sormasanız. Olur."

Buse - "Biz gelmeyelim mi yani?"

Sinan - "Eh yani. İki güne gideceğim ben. Onlarla özel olarak zaman geçirmek istiyorum izninizle."

"Biz eşyalarını yerleştirir döneriz o zaman lokumum."

Doğa - "Biz hallederiz aslında. Zahmet etme istersen."

İyice sinir oldu.

"Deniz!" dedi Buse de.

"Anne" diyerek ordan sıvıştı. "Annem."

"Yavrum."

"Kalabilecek misin bensiz?"

"Deniz lütfen."

"Bizimle gel dedim sana."

"Olur mu öyle şey yavrum? Ben iyiyim, komşularımız var, Selo var, Cemali var. Beni boş bırakmaz onlar. Eh sende her gün merkezdesin uğrarsın yanıma canım."

"Duramaz gibi olursan hemen yanıma alırım seni."

"Dururum dururum. Merak etme sen. Kızım bana özgürlük vermiş, tadını çıkarmayayım mı?"

"Çıkar canım annem. Sen rahat et benim derdim o. Yoksa her gün uğrayacağım."

"Abla abla" dedi Altay. Mırıl mırıl şarkı söyleyip oynadıktan sonra sarıldılar. "Ablam benim. Çok mutlu ol. Senin için deli gibi mutluyum."

"Teşekkür ederim canım. Yerimi biliyorsunuz, istediğiniz her zaman gelebilirsiniz. Kapım hep olduğu gibi sonuna kadar açık, unutmayın bunu."

"İyi ki varsın."

"Sende öyle."

Seyfettin amcasıyla ve o çok sevgili eşiyle vedalaşırken ağlamaya çok az kalmıştı. Onların ardından el salladı. İş annesiyle vedalaşmaya gelince kendini tutmak hiç de kolay olmadı. Oysa çok uzağa gitmiyordu. Sıkı sıkı sarıldılar.

"Anne!"

"Bir şey yok bebeğim. Sen hâlâ benim kızımsın. Sadece evlerimiz ayrıldı ama bu demek değil ki yanıma gelmen yasak. Hissi berbat ama yarın olduğunda şu an olduğu kadar ağır gelmeyecek."

"Seni çok seviyorum anne."

"Canım. Ben daha çok."

Buse'yle sarıldı. Bu hep ağlatan bir vedalaşmaydı. Hiçbir yere gitmiyorsun oysa ama hissi cidden berbat. Arabaya bindiğinde yüzünü silip kornaya bastı.

"Kocam nerde lan?" diye bağırdı camdan. Bir an ağlattıktan sonra insanları bir anda güldürdü. "Kocam!"

"Aaa" dedi Şemsi içerden koşarak çıkarken. "Ne yapıyorsun?"

"Hadi ya, yoruldum ya."

"Bekle ya, patlama ya. Sinan, toplanın hadi." Abisiyle vedalaştı o da. "Her şey için teşekkür ederim."

"Ne demek."

"İyi geceler herkese."

Direksiyona geçtiğinde önce karısının kemerini bağladı. Deniz nikah defterini göstererek göz kırptı. Emir birkaç poz da öyle çekti.

Yola çıktılar kornalara basarak. Deniz konfor alanından yalnız ayrılıyordu. Mutluluk çiçekli bir yoldur. Bazen yalancı çiçeklere kansakta en nihayetinde dürüst çiçekleri buluruz.

Deniz çok sevdiği adamla uzun bir yolculuğa çıktı. Evliliğin ilk gününden itibaren muazzam bir iş birliği oluştu aralarında. Şemsi karısının dikte ettiği evlilik kurallarına yıllar boyunca uyum sağladı. Gündüz çalışan Deniz akşam altıda evde olmasıyla başlıyordu mesela. Her akşam saat yedide akşam yemeği için evde olunacak. İşlerin benden biraz sonra başlayacak. Elbette yapacaksın işini ama önceliğin yuvamız. Hatta işlerine çeki düzen verene ve düzgün bir iş bulana kadar sana iki sene veriyorum. İki senenin sonunda hamile kaldığımda anda gece işleri biter.

Evliliğin ilk iki senesi tamda öyle geçti. Şemsi geceleri yarışlara gitse de akşamları karısı eve gelmeden ya da o geldikten biraz sonra evde oluyordu.

Her şeyi birlikte yapıyorlardı. Şemsi karısının hesap kitap işlerini yapıyordu. Deniz kocasına okulunda müdürlük teklif etti ama özlemeye zamanımız olsun, her an dip dibe olmak istemsiz bir şekilde bizi gerer, ben sana evden destek veririm demişti. Bu çok mantıklıydı.

Şehire kendi arazisinin içine yasal bir yarış platformu için başvuru yaptı. Lisanslı yarışçıları olacaktı. Bunun için bütün izinleri aldı ve genç yarışçılar, yüksek güvenlikli alanda, yasal yollarla yapmaya başladı bunu. Bahis yoktu, sadece sporculardı onlar. Bu yasal iş Şemsi'nin içinde ki hız tutkununu biraz olsun dizginliyordu.

Çok katılımcı oldu. Yaş sınırı olması ve bu işe uygun kişilerin olması polis stresini ortadan kaldırdı. Bazen üniversiteden ve liselerden gençler eğlenmek için geliyordu oraya. Gençlerin uğrak noktası oldu. Hafta sonu çalışan kocasını ziyaret ediyordu Deniz ve oturup yarışları izliyordu kocasıyla. Profesyonel yarış hocaları vardı. Günbegün işleri ucu bucağı olmayan bir şekilde büyüdü.

Emrullah yarışçıların güvenliğini sağlıyordu gün içinde ama gece olunca, ortada kimse kalmadığında arkadaşlarıyla keyfini sürüyor bu kendi işleri olan ve asla illegal olmayan yarış pistinin.

Şemsi her gün bir şekilde Ali Osman Şanlı gibi bir adam oluyordu. Hiç hesapsız, hiç plansız oluyordu hatta. Ve hayat Şemsi için takla atmıştı Deniz'le evlenince. Hayatı yerinde duruyor yanlış anlaşılmasın.

Herkes için her şey yolundaydı. Tufan'ın karısı ana kuzusu kocasına arada fırtınalar koparıyor olsa da, Hami'nin hayatı monotonlaşsa da, Gürhan Bey iflas bayrağını çekse de hayat devam ediyor...

"Seni seviyorum Şemsi. Etimle, kemiğimle seviyorum."

"Seni seviyorum Şanlı. Bana büyü yapmayı bırakmasan da seviyorum."

İnsan zevk aldığı şeyleri yapar karşısında ki insana. Amma iyi, amma kötü. Güzel seveni bulmak çok zordur ama inancınız olsun. İyi davranan iyi bakar sana, ondan vazgeçme... Ve unutma, hayat uzun bir yolculuk yarın ne getirir bilemezsin...

Olmaz dediğin olur. Aklından bile geçmeyen biri gelir, sende aşkı bulur.

Derin bir nefes al ve kendini sevmeye devam et. Ama eğer sevmiyorsan sevmeye başla. Kendine iyi bakar, iyi davranırsan hayatına iyi olanı çekersin. Gülümse, en çokta ayna ki yüzüne...

Sevgiyle kalın...

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Loading...
0%