@betulokssuz
|
Sürmene'ye, babaannemin yanına gelmiştim. Amcam bunu duyunca koşup geldi. Olanlardan haberi oldu elbette. Şirketten haber uçtu ona kuş misali. Deliriyordu. Salonda oturmuş onun manyak gibi volta atışını izliyordum. Ellerini arkasında bağlamıştı. Bana kötü kötü bakıyordu. "Ne oldu şimdi? Ne geçti eline?" Bu ne salak sorulardı. "Paraya ihtiyacın oldu da ben mi vermedim? Aç değilsin açıkta değilsin." Ciddi ciddi böyle söylüyordu. Sanki çocuk muşum, en olmadı bu anda gözüm açıkken hâlâ salak mışım gibi. "Nankör!" deyince fırladım ayağa. "Beni babamın bana bıraktığı her şeyden mahrum edip bir de bana nankör mü diyorsun amca? Annemi de böyle mi kaçırdın buradan?" "Haddini bil!" diye bütün sesiyle kükredi. Korkardım normalde ama o an hissetmiyordum. "Sen haddini bil amca. Beni salak yerine koydun, yarısını yediysem, yarısının farkındaydım. Kendi çocuklarını yurt dışında okuturken beni burslu okumaya mecbur ettin. Burs yoksa okula gitmezsin dedin. Beni okutacak gücün yoktu öyle mi? Benim babamın parasıyla bir saltanatı yaşadınız ama artık bitti. Babamın bana bıraktığı mirastan bir çöp bile alamayacaksın. Sen nankör nasıl olur, göreceksin. Ha bir de haklarımı koruma altına alan Seyfettin amca, bir de onunla konuş bakalım sana diyecek. " Köşeleri hiç görmediği için sıkışmak ne demek bilmiyordu. Altın vuruştu benim yaptığım. Hiçbir şey yapmayan benden, güçlü bir ayağa kalkış beklemiyordu. " Kocadan geldin seni eve geri aldık. " " Ben gideceğim, babamın dairelerinden birine yerleşeceğim." "Olmaz öyle şey. Burada, gözümün önünde olacaksın. Dulsun artık, ne yapacağın belli olmaz." "Sana yazıklar olsun amca" oldu bende bardağı taşıran son damla. "Beni böyle ahlaksız mı görüyorsun? Ben senin gözünde neyim ya? Bir de baba yarısı olacaksın. Senden insan bile olmaz."
* Akçaabat'ta sonbahar ve kış mevsiminde hamsi partisi olurdu. Vefa Çakmak her zaman yapardı bunu. Kendisi bölgenin en büyük balıkçılarındandır. Eş dost gelir limana kurulan masalara otururdu. Miçolar hamsileri kızartır sıcak sıcak servis ederdi. Yine öyle bir akşamdı. Demirhan, demir almış gelmişti has arkadaşının yanına. Morali bozuktu ama bu defa Ömer Özer'in sözleri de işe yaramıyordu. Öylece oturuyordu masanın başında, tesbihini hırsla dolandırıyordu parmakları arasında. Maço olduğunu bağıran bir özelliği varsa, o da bu tesbihidir. "Oğlum topla şu yüzünü" dedi Ömer kızarak. "Cık oğlum acayip sinirliyim." "Senin her zaman ki halin Onurlu. Ayrıca hak yerini buldu." "Hak hukuk deme bana Ömer, inan olsun giderim ha!" "Sus sus" diyerek önüne bir kadeh rakı koydu. Kafasını çevirip Ferdi'yi kontrol etti. Arkadaşlarıyla oturuyordu ayrı bir masada. Bugün biraz durgundu da aklı ondaydı. Eşi Hasret misafirlerin arasında geziyordu peşinde kızıyla. "Çocuk daha" dedi Demirhan. "Benim öğretmenlik yapacak halim olsa, öğretmen olurdum" dediğinde Ömer güldü. "Gülme." "Sen onu olamazdın Demirhan, sende sabrın zerresi yok ya." "Heh işte yok." "Şu kızı acayip merak ettim, çağırsaydın ya." "Ben gidiyorum lan" deyip kalkarken Ömer tuttu gülerek. "Tamam tamam, otur sustum." Ömer tekrar Ferdi'ye baktı. Ferdi sandalyenin üstüne çıktı. "Şayet o sensen gördüğüm, gördüğüm anda öldüğüm" dediğinde girişte ki kız başını çevirdi. "Hiiiiy" diyerek inip kıza doğru koşmaya başladı. Ömer ve Demirhan oturuşunu dikleştirdi. Zira gelen Deniz'di ve ağlıyordu. "Bu o" dedi Demirhan. Ferdi ve Deniz sarılıyordu o an. "Deniz mi?" "Tanıyor musun?" "Ben herkesi tanırım Demirhan ama bizim babalarımız arkadaş olmakla birlikte, Deniz, Ferdi'nin arkadaşı. Ferdi hazırlık okurken on ders verdi. Ondan bahsettiğini nasıl anlamadım ben? Kafam uçmuş benim ya." "Hadi lan." "Allah Allah ne oldu kıza acaba" diyerek ayağa kalktı ama Ferdi ve Deniz banklara doğru gidiyordu. "Sen mi bir şey yaptın lan?" "Lan yok, ne yapacağım kıza." "Niye ağlıyor o zaman?" "Ne bileyim Ömer? Allah Allah." "Ömer, gördün mü?" diyerek geldi Hasret. "Gördüm gülüm gördüm." "Yanlarına gitsem mi acaba?" "Yok yok, onlar konuşsun bakalım." Bahar gelmişti. Göz gezdirirken gördü Ferdi'yi. Senin belli zamanlarında geliyordu Trabzon'a ve gelir gelmez gördüğü manzara hiç hoşuna gitmemişti. Kızın biriyle konuşuyordu Ferdi, kaşlarını çattı. "Hoş geldin" dedi Hasret. "Hoş buldum" dedi somurtarak. "Arkadaşı Bahar, asma yüzünü." "Ben tanımıyorum." "Ama biliyorsundur, hazırlık sınıfında ders aldığı kız." "Heee" dedi hatırlayarak. "Evet söylemişti. Ay bir an ödüm çıktı. Hoş buldum canım teyzem, nasılsın?" diyerek sarıldı. "Güzelim benim iyiyim. Sen nasılsın?" "İyiyim bende. Ah tatil oldu da geldim. Orada çok sıkılıyorum ya. Babam KTÜ için hiçbir şey yapmıyor. Yatay geçişle gelebiliyorum aslında." "Üzülme, belki de en doğrusu budur. Malum babanla Ömer hâlâ birbirlerini bir kaşık suda boğmak istiyor. Ferdi arada kalırsa ben çok kızarım bilirsin. " " Of ya "diyerek annesinin yanına doğru gitmeye başladı. Bu sırada Ferdi ve Deniz kalkıp gelirken Noyalar teşrif etti. Deniz, Nurullah ve Vefa amcasına selam vermek için büyüklerin masasına gitti. Onlar da babasının arkadaşıydı. Ellerini öptü sırayla. Kısa bir hal hatır sormasından sonra Hasret'le kucaklaştı. "Hoş geldin çiçeğim." "Hoş buldum Hasret abla. Nasılsın?" "Ben iyiyim canım sen nasılsın? Eşin yok mu?" deyince Demirhan salladığı tesbihi durdurdu. "Yok. Boşandık biz." "Kız ne zaman? Evleneli ne kadar oldu ki zaten. Bir şey mi oldu?" "Oldu bir şeyler ama benlik değildi. Şey diyeceğim, Ferdi'yle çıkabilir miyiz bu gece? Çekirdek kola yapacağız." "Yapın yapın tabi de. Hay Allah merak ettim şimdi." "Biz oturduktan sonra gelirim, konuşuruz olur mu?" "Olur güzelim. Kalırsın bizde hem, olmaz mı?" "Ne güzel olur. Bahtsız bedeviyi geçtim zaten, neredeyse yatacak yerim yok ayol." Hasret bu tabire güldü. "Deli. Otur bakalım." "Ferdi'nin yanında oturacağım. Ömer abi merhaba." "Merhaba canım, hoş geldin." "Sende aynı şeyleri sorma." "Bu gece bizdesin, konuşacağız." "Tamam." "Kız adaşım, hoş geldin" dedi Hasret'in kardeşi olan Deniz. "Hoş buldum Deniz." "Dilek tut oğlum" dedi Hasret iki Deniz arasında ki oğluna. Ferdi hemen gözlerini kapatıp bir dilek tuttu. Gözlerini açıp gülmeye başladı. "Of anne bu ne ya? Niye yaptım şimdi ben bunu?" "Öyle derler oğlum." "Kim uyduruyor bunları ya?" "Deniz, Deniz" dedi Ömer kızın kolunu tutarak ve biraz da fısıldayarak. "Efendim Ömer abiciğim, efendim." "Bizim oğlanın canı sıkkın herhalde, bugün durgundu." "Merak etme, o iş bende" diyerek diğer masaya gittiler. Deniz bir şey fark edip durdu. Sonra arkasını döndü ve Demirhan'la göz göze geldi. Doğru görmüştü, o da oradaydı. Başını indirip kaldırdı. Aynı şekilde karşılık verdi Demirhan. Başını önüne çevirip tesbihini iki eliyle tutarak boncuklarının üzerinde parmak uçlarını gezdirdi. Bu tesbih ona dedesinden kalmıştı. En sevdiği insandan. Henüz bu sevgiye eş değer bir sevgi görmedi. * Tufan havalarda uçuyordu. İmam nikahı kıymışlardı. Sevdiğine kavuşmuştu, mutluydu. Kuş gibi hafifti artık. Yüzü gülüyor, işini daha bir aşkla yapıyordu. Müdürün çağrısını alınca işini bırakıp ofise doğru gitmeye başladı. Bölgenin ana market binasındaydı. Yasemin'de burada çalışıyordu. Gerçi ona artık çalışmama gerek yok demişti ama Yasemin bir iki ay daha çalışayım, resmi nikahtan sonra işi bırakırım dedi. Kapıyı tıklayarak içeriye girdiğinde Yasemin'i de oradaydı. "Müdürüm?" "Gel Tufan, otur karşıma." Başını iki yana sallayarak oturdu karısının yanına. Yasemin bilmiyorum der gibi omuz kaldırdı. "Bir sorun mu var müdürüm?" Müdür bir deste kağıdı yazıcıdan çekip aldı. Onu derleyip ikiye ayırdıktan sonra kollarını üstüne koydu. "Ben bu marketin bayiliğini alırken üç bin lira paraya sıkışmıştım. Kör olasıca çıkmadı işte. Kimsede yoktu. Ne yaptıysam bulmadım. Elimde kağıtlarla son işlemi yaptıracağım yerde oturdum kaldırımın üstüne. Hızır gibi yetişti Ali Osman Bey." Deniz'in babası Ali Osman Şanlı! Baba gibi babaydı. " Çıkardı verdi. O zaman büyük paraydı. Şu gün veririm dememe de müsaade etmedi. Ne zaman işte oldu dersen o zaman gel dedi. Büyük adamdı Ali Osman Bey. Beşikdüzü'nden Çaykara' ya kadar elinin erişmediği kimse yoktur. İşim oldu, iyi kazandım Allah'a şükür. Gittim parasını verdim, hakkını helal et dedim. Gün olurda bir müşkülün olur, önce bana gel dedim. Ona borcum yok ama o gün, hani o kadar uğraştım buraya kadar mıydı hissi yok mu? İşte o çaresizliği hiç unutmam. Deniz benim de kızım Tufan. Hiç evlenmeseydin onunla inan bana ben senden razıydım ama yaptığınla benim kızımın kalbini kırmışsın gibi hissettim. Ali Osman olsa başında babası var der işime bakardım ama bizde emanet namustur. Çıkışınızı veriyorum. İmzalayıp gidebilirsiniz. " Bu ilk darbeydi ve seri bir şekilde devamı gelecekti. Ali Osman Şanlı kızına bir memleket bıraktı, içinde iyi adamların olduğu bir memleket. Deniz'in anası babası yoktu belki ama memleketi vardı. Babasının ruhunu taşıyan, emanetine sahip çıkan şerefli bir memleket...
|
0% |