Yeni Üyelik
12.
Bölüm

12. Bölüm

@bevinkcicek

Gözlerimi hafifçe araladığımda Sara yanımda yoktu. Çadırın dışına çıktım hemen.


"Sara!"diye bağırdım ama ses gelmedi.


"Hera,"dedi Ozan endişeyle bana bakarken. "İyi misin? Sara uyandı mı?"diye sordu.


"Hayır,Sara çadırda değil. Uyandığım zaman yanımda yoktu. Bu benim suçum Ozan,ona sahip çıkamadım ve o burada yok."dedim sakin olmaya çalışırken.


"Hera,"dedi beni yumuşatmak isteyen bir sesle. "Senin suçun değildi."dedikten sonra bana sarıldı.


"Aile gibi kokuyorsun."dediğimde yüzünde tebessüm oluştu.


"Zor zamanlarda bile iltifat etmeyi nasıl beceriyorsun? Bana sırrını versene."dedi ortamı yumuşatmaya çalışan sesiyle.


"Bunu sen benden daha iyi bilirsin. Kalbimi çaldın benden ve hayatım o günden beri çok kaoslu Ozan. Bu tam olarak senin suçun."dedim gözlerimi gözlerinden ayrılmazken.


"Biz şu ana kadar bütün kaosları atlattık,"dedikten sonra biraz soluklandı ve devam etti. "Hayatımın en iyi anları seninleydi. Bütün zorluklara rağmen sözünü tuttun ve ben bunun için çok minnettarım."dedikten sonra yanağıma bir öpücük kondurdu. Kolları arasından sıyrılarak Sarayı aramaya devam ettim.


"Hera!"diye bağırdı Ozan. Bir delilik yapmazdan korkuyordu. Arkama döndüğümde koşturmaktan terleyen bir adet Ozan gördüm.


Sarayı ararken Nikolas'ın olduğu bölgeye gelmiştim.


"Sara burada mı?"diye sordum Nikolas'a.


"Burada değil."


"Sara seninle olmalı eğer gerçekten burada değilse başı dertte olmalı ve bunlar hep senin yüzünden oldu,Nikolas."dedim öfkeyle.


Çadırın içine baktığımda Sarayı görememiştim.


"Sarayı bul lütfen."dedi Nikolas yalvaran bir sesle.


"Senin ihanetini kaldıramadı kız ve gitti..."dediğimde yüzündeki derin hüznü gördüm. "Gözüm üzerinde."dedikten sonra oradan uzaklaşarak Sarayı aramaya devam ettim.


Yürürken irkildim çünkü önümde bir beden vardı ve bu Saraydı. Bu bedenin Sara'ya ait olması benim daha çok irkilmeme neden oldu.


"Sara!"diye haykırdım. Haykırışlarım geride kalan Ozan'ı bile ürkütmüştü. Bunu hızla yanıma gelmesinden anlamıştım.


"Ölmüş mü?"diye sordu endişeyle.


Nabzına bakmak hiç aklıma gelmemişti. Bileğini tutup nabzına baktım. Mucizevi bir şekilde hayatta kalmıştı ama bitkisel hayata girme olasılığı yüksekti.


"Hayatta ama bitkisel hayata girdiğini tahmin ediyorum."dediğimde yüzünde bir şaşkınlık vardı.


Çığlıklarımı duyan Nikolas buraya gelmişti.


"Yaşıyor mu?"dedi Sara'nın bedenine derin bir hüzünle bakarken.


"Sevdiğin kadın senin yüzünden bu halde. Bencil olup bizi denek olarak buraya getirmeseydin böyle olmayacaktı. Sara sadece seni sevdi ama sen onun sevgisini hak etmiyorsun..."dedim büyük bir öfkeyle.


"Yapmak zorundaydım. Bana kurtarmanın bir yolu olduğunu söyle Hera."dediğinde sesi yalvarıyor gibiydi.


"Bir yolu var ama bunca bencilliği yapan sen onu kurtaracak mısın? O seni kurtarmak için gözü kapalı bunu yaptı."dedikten sonra elimle ağzımı kapadım. Ağzımdan bir şey kaçırmıştım.


"Önceki pozisyonda ben de böyle miydim?"dedi Nikolas sorgulayıcı bir biçimde.


"Tam olarak bundan korkuyordum. Küçük ihtimal sizi buldu ve kocaman bir paradoksun içine sürüklendiniz."dedim endişeyle.


"Nasıl yani?"diye sordu Ozan şaşkınlık içinde.


"Küçük ihtimal bile olsa bazen insanları bulur,sıkıca sarar ve bırakmaz."dedim pek açıklayıcı olmamıştı ama Ozan anlamıştı.


"Küçük ihtimaller arasında bile güzel bir ihtimal olabilir,"dedi Ozan, bakışlarını bana çevirdi. "Sen o ihtimaller arasında en güzeliydin."dediğinde bu benim gülümsememe sebep olmuştu.


"Ne olursa olsun Sara için kendimi feda ederim."dedi Nikolas. Ne kadar bu hareketine sinirde olsam gözündeki hayal kırıklığını okuyabiliyordum.


"Sara için bunu yapacağım son kez."dedim durgunca. Bir daha zamanla oynamak daha çok paradoks demekti.


Elim kolumdaki saate gitti. Gerekli ayarlamaları yaptıktan sonra dün akşama gittim.


Sara'ya uyuyormuş gibi yaptım ama aslında uyumadım. Sara gitmeye yeltendiğinde onu durdurdum.


"Sara yanımda kal."dedim hasta rolü yaparken.


"Peki,Hera."dedi hemen yanıma oturarak. "Neren ağrıyor?"diye sordu ilgiyle.


"Burası ağrıyor."dedim omzumu göstererek. Ellerini omzuma götürdü ve oraya masaj yaptı.


"Biraz daha iyiyim."dediğimde gülümsedi.


Sarayı kurtarmıştım. Bu nasıl bir paradoksa neden olacaktı? Bilemiyordum ama Sara bunun için değerdi. O benim gerçekten arkadaşımdı.


"Nikolas iyi mi?"diye sordu Sara.


"İyi."dedim hissiz bir şekilde.


"Bizim çıkış kapımız o."dedi hala bizi geri götüreceğine umutluydu. Diğer ekip üyeleri neredeydi? Yaşıyorlar mıydı? Bilmiyorduk fakat 2 gün sonra bunu öğrenecektik.


Sara ile çadırın dışına çıktığımızda Ozan'ı gördük. Ozan dün bir şey olduğu anlaşılmasın diye normal davranıyordu. Çok iyi bir oyuncuydu ve ben bu oyunculuğuna hayran kalmıştım.


Ben de fena oyuncu değildim aslında...


Ozan,ben ve Sara yolculuğa çıkmaya karar veriyoruz. Hafif bir yürüyüşten bir zarar gelmezdi.


Bir yılan gördüm. Nikolas'ın dedikleri geldi aklıma birden. Eğer bu similasyonda herhangi bir şekilde ölürsen gerçek hayatında ölüyordun.


"Yılan var."dediğimde Ozan baktığım yöne döndü.


"Sen zarar vermediğin sürece o sana zarar vermez."dedi sakinlikle. Sahiden öyle oldu ve yılan hemen uzaklaştı.


Ozan yıkıcı olduğu kadar kurtarıcı olmuştu. Ozan ile benim dönüm noktam yıllar önceydi fakat birkaç gün öncesi yine bir dönüm noktasıydı. Bana evlenme teklifi etmiş ve parmağıma güzel bir yüzük takmıştı.


Sen bir yıldızsın ve bizi parlatıyorsun anlamına geliyordu bu yüzük. Herkes benim etrafımda dolanıyordu.


"Haklısın. Görevden dönünce sana bir kahve sözüm olsun."dedim Ozan'a göz kırparken.


Sara ise bize bakıyordu. Bu simülasyonda bile nasıl flörtleştiğimizi sorguluyordu belki. Haklıydı çünkü biz normal değildik. İki dahi birbirine yenildi. Sherlock Holmes bile duygularından kaçtı çünkü o İrene Adler'e aşıktı ama duygular hiçbir zaman insanı yıkmamalıydı bu yüzden İrene'den uzak durdu Sherlock.


"Size bebek ismi lazımsa ismini Sara Stuart koyabilirsiniz."dediğinde ikimizde şok olduk. Bu bana Sherlock Holmes filmindeki bir sahneyi hatırlatmıştı.


"Çüşşş!"dedi Ozan birden. Bu tepkiyi tam olarak Ozandan bekliyordum.


"Hadi alana dönelim."dedi Sara.


"Tamam."diyerek onayladım onu.


Ozan,ben ve Sara adımlarımızın yönünü değiştirdik ve böylece doğa yürüyüşümüz bitmiş oldu.


Bugün buradaki 3.günümüzdü ve bunun bitmesine yalnızca iki günümüz vardı. Umarım Nikolas yüzünden daha fazla esir kalmazdık burada.


Kamp alanına geldikten sonra Ozan'ın gelirken ormandan topladığı parçalar ile ateşi yaktım. Biz ormandan gelene kadar hava kararmıştı zaten.


Ateş yanarken biz hemen ateşin yanına kıvrıldık. Başımı oturan Ozan'ın bacağına yasladım. Ozan bacağına yasladığım başımı hafifçe okşadı. Bu beni çocukluğuma götürmüştü. Annem veya babamın dizine uzanırdım,onların saçımı okşaması hoşuma gider ve onların dizinde uyuyakalırdım.


"Hera,"dedi yumuşak bir sesle. Gözlerim kapanmadan önce duyduğum ses Ozanındı. "Uyurken bile çok güzelsin."dediğini hayal mayal hatırlıyordum.


Gözlerimi açtığımda ise çadırımdaydım. Ozan beni çadırıma kadar taşımış demekti bu. Sara ise bu halime gülüyordu. Aynı Damla gibiydi ve hemen onun yanında kedi gibi olmama gülüyordu.


Gerçi Ozan benim yanımda daha iyi bir kedi oluyordu. Herkese aslan olan Ozan bana bir kediydi. Gerçi önceki yıllarda bana kükrediği olmuştu ama layığıyla lafını yemiş ve oturmuştu.


"Siz nasıl manyak çiftsiniz ya."dedi şakasına hafifçe omzuma vurarak.


"1 gün kaldı. Nikolas bizi kurtaracak mı?"dediğimde suratı asıldı. Ona Nikolas'ı hatırlatmak istemezdim ama yapacak bir şey yoktu.


"O işine sadıktır. Bizi geri götürecektir."dedi durgun bir sesle. Bu seste bir yorgunluk ve öfke sezmiştim.


"Ben bu çadıra nasıl geldim?"diye sorduğumda sırıttı.


"Seni buraya Ozan taşıdı."dedi Sara, bunu zaten anlamıştım ama ondan duymak bunu doğrulamamı sağlamıştı.


Çadırdan çıktığımda Ozan güzel gülümsemesiyle beni karşıladı ve bu gülüş beni büyüledi.


"Senin ne kadar yabani olduğunu bilmesem bu kadar tatlı olduğuna inanacağım."dediğimde daha çok gülümsedi.


"Alındım buna."dedi dudaklarını büzerek. "Ben bugün Heralandım."


Sara benim ardımdan çıktı çadırdan.


"1 gün sonra kurtuluyoruz."dedi Ozan.


"Evet,kurtuluyoruz."dedim neşeyle.


"Kahve sözünü unutma Hera Altındağ."dedi Ozan,sanki ben ona verdiğim sözü unutacaktım. Ben onun her anısını aklımda tutmuştum.


"Unutmam."dediğimde kendimi birden yükseklerde bulmuştum. Ozan beni kucağına almıştı. "Ozan indir beni!"diyerek hafif çığlıklar attım. Birkaç dakika sonra indirdi beni sağ olsun.


"Bunun intikamını fena alacağım."dediğimde şen kahkahalarından birini attı.


"Orman yürüyüşüne çıkacağız. Doğal yollarla besleneceğiz yine."dedi Ozan. İzci olmuştuk resmen şu 5 günde.


Ozan'ın bana doğru uzattığı koluna girdim. Diğer kolumu Sara'ya uzattım. Hemen kolumu tuttu.


Ormanda bulduğumuz o meyve ağaçlarının birinin gölgesine geldiğimizde durduk. Biraz soluklandıktan sonra meyve ağacına çıkarak meyveleri topladım ve aşağıdaki Ozan'a doğru uzattım. Birkaç tane daha uzattıktan sonra ağaçtan indim.


Ağacın gölgesine doğru yasladım sırtımı. Burnuma buram buram onun kokusu doldu. Tam olarak buradaydı ve sırtı ağacın yan tarafına yaslıydı.


Birlikte topladığım elmalardan yedik. Birkaç tane orman meyvesinden attım ağzıma.


"Bu bizim buradan kurtuluş kutlamamız. Bu simülasyonda herhangi bir hata yok. Simülasyon az daha iki kişiyi öldürüyordu."dediğinde kafamı salladım.


O iki kişi ise Nikolas ve Saraydı. Daha bilmediğimiz hayatı tehlikeye giren kişiler vardı.


"Evet,haklısın. Son günümüzü ormanda piknik yaparak kutlamak çok güzel."dedim gülümseyerek.


Sara ise düşüncelere dalmıştı.


"Meyveler için teşekkür ederim."dedi Sara dalgın bir şekilde.


Biraz yürüdükten sonra çadır alanına geri döndük.


Geri döndüğümüzde akşam olmuştu bu yüzden erkenden uyuduk.


              ☀️☀️☀️


Sabah olduğunda Sara ile birlikte çadırdan çıktık. Çadırlarımızı topladıktan sonra uçağın olduğu yöne doğru yürümeye başladık.


Uçağın olduğu yöne doğru geldiğimizde ise bizi bu hale getiren Nikolas'ı görmek bizi rahatlatmıştı. En azından getirdiği gibi geri götürebilirdi. Helia,Riven ve ekibin diğer üyeleri burada mıydı?


Helia'yı görmek beni rahatlatmıştı fakat bir kişi eksikti.


"Riven nerede?"diye sordum.


"O burada değil. Onu bulduğumuzda ölmüştü."dedi Helia.


"Nasıl yani?"dedim şok içindeyken.


"Bizim hayatımız tehlikeye girebilir,Hera ve biz bir kayıp daha vermek istemeyiz."dedikten sonra Nikolas önden uçağa bindi.


Nikolastan sonra Sara girdi. Ozan ile ben en son uçağa bindik çünkü Ozan benim kafamın şu an karışık olduğunu anlamıştı.


Simülasyon cehhenemi son bulmuştu.


Başımı Ozan'ın göğsüne yasladım ve kokusunun etkisiyle kapanan gözlerime izin verdim.


Gözlerimi açtığımda ise uçağın inişe geçtiğini gördüm. Ozan ile yine Amerikadaydık.


"Yeniden buradayız."dedi Ozan.


Hafifçe doğruldum yerinden. Uçak pistine iniş yaptıktan sonra ekip olarak yavaş yavaş indik.


Siyah Teslama bindikten sonra kendi evime sürdüm.


Evin kapısını açtıktan sonra Ozan ile birlikte içeri girdik.


"Ben kahve sözümü tuttum."dediğimde çoktan tekli koltuklarımdan birine oturmuştu.


"Evet,Hera ve sen verdiğin her sözü tutarsın. Bunu biliyorum."dedi yüzünde güller açarken.


"Sen beni biraz fazla tanıyorsun galiba."dedim şakayla karışık.


"Ben seni yıllarca gitsen bile git deyişinden tanırım kadın."dediğinde çok pis etkilenmiştim.


"Edebiyatı bu kadar iyi yapmayı benden öğrenmiş olabilirsin."dedim espriyle karışık.


"Ben seninle birlikte zorlukları atlattım.Seninle büyüdüğüme göre illaki senden bir şeyler ögrenmişimdir."dedi göz kırparak.


Kahve makinesinden bip diye bir ses geldiğinde hemen mutfağa yöneldim. Hazırladığım kahveyi fincanlara boşalttım ve salona geçtim hemen. Fincanını ona doğru uzattım. Hemen aldı fincanını. Kendi fincanımı masanın üzerine koyduktan sonra tekli koltuklarımdan birine oturdum.


"Hera bu olaydan sonra ekiple göreve gideceğimizi zannetmiyorum."dedi Ozan.


"Katılıyorum."dedim onu onaylar biçimde.


"Büyük bir ihtimalle laboratuvarda bazı gözlemler yapacağız."dediğinde kafamı salladım.


"Aynı laboratuvardayız. Bu göreve gitmeden önce Alexander Bey bana laboratuvarda araştırmam gereken konular olduğunu söyledi."dediğimde önce bir afallasada anlayışla karşıladı bu durumu.


"Yardımım gerekirse hiç düşünmeden bana gelebilirsin."dedi yumuşak bir sesle.


"Tabii gelirim."dedim onaylar biçimde.


"Kıymetli meslektaşım benim."dedi ilgili bir sesle.


"Meslektaşın olacağımı yıllar öncesinden tahmin etmiştim."dediğimde sessiz kaldı. Galiba şu an eski anılarımızı düşünüyordu.


"Biliyordum başaracağını. Evleneceğimizden korkuyordum ve bu yakında oluyor."dediğinde ters bakış attım ona. "Şimdi ise en çok istediğim şey."dediğinde yüzünde çapkın bir sırıtış oluştu.


"Hadi git. Ben sana kırıldım."dedim onu kibarlıkla kapı dışarı ederken.


"Kibarlıkla adam kovuyor."dedi Ozan giderken arkasına dönüp bana tatlı tatlı bakarken. Onun bu tatlı haline sırıtmıştım.


Uçakta uyuduğum için hiç uykum yoktu bu yüzden hemen çalışma odama geçtim.


Gelecekteki ben burada çok önemli bir teorem yazıyordu. Ben ne olursa olsun her daim istediğimi alırdım ve bunu almaktan çok mutluluk duyardım.


Gelecekteki ben için yapmalıydım. Ozan'ın yazdığı teorem ile benim teoremim arasında bir tane kafa karıştıran madde varmış. Acaba kim haklıydı? Teoremimin çok önemli olduğunu anlamıştım. Eğer ben teoremimde haklı çıkarsam ödül alabilirdim.


Biz gelecekte bile bazı konularda anlaşamıyorduk. "Aşkta ve savaşta hiçbir şey adil değildir,Hera."


Odamda bıraktığım son çalışmalarıma devam ettim.Ofisimde çalışmayı gerçekten özlemiştim.


Merak ettiğim bir konu üzerine kütüphanemden bir kitap aldım ve okumaya başladım.


Bu konu hakkında herhangi bir eksiklik varsa onu ben bulacaktım. Bilinmeyenler yolculuğuna çıkacağıma dair kendime söz vermiştim ve şu an bunu tutuyordum.


Ozan haklıydı. Ben verdiğim her sözü tutuyordum.


Okuduğum kitabın yarısına kadar geldiğimde telefonum çaldı arayan ise oydu.


"Laboratuvara gel."dedi sadece.


"Peki,Ozan."dedikten sonra telefonu kapadım.


Bugün evde çalışırım gibi bir vibe almıştım.


Okuduğum kitabı masamın çekmecesine koyduktan sonra odadan çıktım.


25 dakika sonra laboratuvara gelmiştim. Beyaz önlüğümü üzerime geçirmiş ve koruyucu gözlüğümü takmıştım.


"Benim çalışma ortağım gelmiş."dedi sevinç içinde Ozan.


"Koruyucu gözlüğünü takmamışsın."dedim ona iş güvenliği kuralını hatırlatmak istercesine.


"Biraz çay arası vermiştim."dedi sakin bir sesle. Koruyucu gözlüklerden birini alıp ona doğru yaklaştım. Yaklaşmam afallatsada koruyucu gözlüğü takmama izin verdi.


"Mikroskobun başına geç."dediğinde ikiletmeden mikroskobun başına geçtim.


Mikroskoba benim tanımlayamadığım bir şey koydu.


"Bu tanımsız şey ne?"diye sordum merakla.


"Bilmiyoruz ama öğreneceğiz."dedi sadece. Böyle demesi beni daha çok meraklandırmıştı.


Hem köşeli hem yuvarlak bir yapısı vardı.


"Ozan bu çok tuhaf."dediğimde o bir şeyler test ediyordu ama bakışları hemen bana döndü.


"Bu şey kararsız yapıda. Hem köşeli hem yuvarlak yapısı var."dediğimde yüzünde şaşkınlık vardı.


"Bunu anlamamız için bir test yapmalıyız."dediğinde bakışlarım ellerindeki formüle kaydı.


Bunu yapıyor olmalıydı. Tanımlayamadığım bu maddeyi tanımlayacak mıydı bu formül acaba?


"Formül bu maddeyi tanımlayacak mı?"diye sordum merakla.


"İzle ve gör. Diğer formüllerde bir eksiklik olduğunu fark ettim ve yeni bir formül geliştirdim."dedi beni bilgilendiren bir sesle.


Ozan'a doğru yaklaşarak hazırladığı formülü inceledim. Aslında yaptığı şey çok mantıklıydı ama bir şey eksikti.


"Burada bir şey eksik ve ben bunu buldum Ozan."dediğimde bakışları bana döndü. Onun hazırladığı karışıma eksik olan parçayı koyduktan sonra formül artık eksiksizdi.


"Şimdi oldu."dediğimde yüzünde derin bir tebessüm oluştu.


"Deneyelim."dedikten sonra mikroskoba incelemek için koyduğumuz tanımsız maddenin üzerine küçük bir damla damlattık.


"İşe yarıyor."dedim 15 dakika sonra formülden sonuç almamızın sevinci içindeyken.


"Başardık."dediğinde çoktan onun üzerine atlamıştım. Bu tepkim onu afallatsada bana sarıldı.


"Her şey nasıl bu kadar hızlı oldu? Gerçi buna pek hızlı denemez çünkü ben bunu bir yıl düşündüm ama işe yaradı."dedi içimi yumuş yumuş eden o güzel sesiyle. Ondan uzaklaştım ve odağımı yeniden o maddeyi incelemeye verdim.


"Görünüşe göre başarılı. Buna bir isim verelim mi?"dediğimde onaylar biçimde kafa salladı.


"Genelde bulunan şeylere bulan kişiler adını veya soy adını verir."dediğinde onaylar biçimde kafamı salladım.


"Bu madde o halde benim soy adım olacak."dediğinde buna güldüm.


Ne yani o maddenin ismi Çağlayan mı olacaktı?


"Evet,öyle olacak Hera. Şimdi Altındağ koysak soy adın değişecek o yüzden Çağlayan olacak."dediğinde onu nerden çıkardın sen der gibi baktım.


"Hayır,ben değil sen benim soy adımı alacaksın. Hem ayrıca işinde duygularından uzak olman gerekiyor Çağlayan."dedim soğuk bir sesle. Yeniden odağımı adsız bu maddeye verdim.


"Tamam,öyleyse Altındağ olacak."dediğinde büyük bir zafer kazanmış gibi neşeyle sırıttım.


Tanımsız maddeyi araştırma notlarına Altındağ olarak geçirdim. Özel olarak bulduğumuz karışımı araştırma notuma dahil ettim.


15 saatlik yoğun bir çalışma yaptıktan sonra diğer profesörler devraldı nöbetimizi.


Bizim çalışmalarımız bitmişti.


"Evine git. Güzelce dinlen."dedi Ozan.


"Böyle büyük gibi konuştun. Sen söylemesen bile ilk yapacağım şey o olacaktı zaten."dedikten sonra arabama bindim ve evime doğru sürdüm.


Evime geldiğimde yorgunluktan ölüyordum bu yüzden odama girdim ve yatağa uzandım.


Yorgun olduğum için uykunun beni esir almasına izin verdim.


 


 


 


 


 


 


 


 


 


 


 


 


 


 


 


 


 


 


 


 


 


 


 


 


 


 


 


 


 


 


 


 


 


 


 


 


 


 


 


 


 


 


 


 


 


 


 


 


 


 


 


 


 


 


 


 


 


 


 


 


 


 


 


 


 


 


 


 


 


 


 


 


 


 


 


 


 


 


 


 


 


 


 


 


 


 


 


 


 


 


 


 


 


 


 


 


 


 


 


 


 


 


 


 


 


 


 


 


 


 


 


 


 


 


 


 


 


 


 


 


 


 


 


 


 


 


 


 


 


 


 


 


 


 


 


 


 


 


 


 


 


 


 


 


 


 


 


 


 


 


 


 


 


 


 


 


 


 


 


 


 


 


 


 


 


 


 


 


 


 


 


 


 


 


Loading...
0%