Yeni Üyelik
14.
Bölüm

14. Bölüm

@bevinkcicek

-Hera Altındağ


"Ozan mesaimiz bitti mi?"diye sordum ilgiyle. Şu an 20 saat değilde 2 saat çalışmış gibi hissediyordum.


"20 saati doldurmuşuz. Şimdi yerimize Sara ve Albert gelecek."dediğinde kulaklarıma inanamamıştım. Sara burada mı çalışıyordu yani?


"Sara burada mı? Tabii o görevden sonra orayı bırakması olasılıklar arasındaydı fakat laboratuvarda çalışma olasılığını düşünmemiştim."dedim şaşkınlıkla.


"Nikolas'ın ekibine katılmadan önce burada çalışıyormuş."dedi Ozan. Bunu nasıl anlayamamıştım ben? Çünkü Sara sandığımdan daha iyi bir oyuncuydu ve kolaylıkla hayal kırıklığını benden gizlemişti.


"Hera!"dedi Sara beni görmenin şaşkınlığı içindeyken.


Arkamdan seslenen Sara hemen soluma geçmişti.


"Sen tekrar burada mısın Profesör Hera Altındağ?"diye sordu Sara.


"Evet,buradayım Sara. Seni görmek bana büyük bir sürpriz oldu."dedim onu görmenin mutluluğuyla.


"Ben artık burada çalışıyorum. Artık bütün enerjimi potansiyelime harcayacağım Hera."dedi Sara kendinden emin bir şekilde.


"Senin için sevindim."dedim hafif bir tebessümle. "Mesaimiz bitti. Görüşmek üzere Sara."dedikten sonra beni bekleyen Ozan'ın koluna girdim.


Ozan ile dışarı çıkıp bir kahve molası vermeye karar verdik.


"Profesör olmak çok yoruyor insanı Ozan."dedim birden.


"En azından hayallerimizi gerçekleştirdik Hera. Yakında daha büyük işler yapacağız."dedi Ozan. Bizim bu hırsla her şeyi başarabileceğimizi biliyordu.


"Gereken o şey damarlarımızdan geçiyor Ozan. Bizim damarlarımızda akan o kan çok asil ve biz bunun kıymetini bilen iki genciz."dediğimde gülümsedi.


"Evet,haklısın. Ben senin güzel yerlere geleceğini daha o zaman anladım Hera ve sen beni yanıltmadın. Sen benim Marie Curiemsin."dediğinde bu sefer ben gülümsedim.


"Sen de benim Pierre Curiemsin. Tıpkı onlar gibi bilime düşkün bir çiftiz biz."dediğimde bir eli ellerimi sıkıca kavradı.


"Tıpkı onlar gibiyiz. Onların yapamadığını biz başaracağız. Sana söz,Hera hangi cehenneme gidersek gidelim seni bırakmayacağım. Birlikte her şeyi başaracağız."dediğinde dudaklarımdaki tebessüm daha çok büyüdü.


"Söz mü?"diye sordum emin bir sesle.


"Söz."dedi hiç tereddüt etmeden.


"Bana dediğini hatırlıyor musun Ozan?"dedim. Bana söylediği her sözü hatırlıyor muydu acaba?


"2035 yılındayken sana benim ofisime gel demiştim."dediğinde şaşırmıştım çünkü bunu hatırlamasını beklemiyordum. "Seninle alakalı her detayı hatırlarım ben."


"Peki,bugün ofisine gelebilir miyim?"diye sordum.


"Gelebilirsin Hera. Yakında orası ikimizin ofisi olacak."dediğinde hafifçe burnumdan soludum.


"Benim zaten bir ofisim var. Sadece bugün senin ofisine gelmek istedim."dediğimde sinirlenmem hoşuna gitmişti çünkü bunu attığı kahkahalarından anlamamak imkansızdı.


Kahvelerimizi bitirdikten sonra bu sefer benim değil onun aracına bindik.


"Benim Tesla'm kadar olmasa bile senin Maseratinde güzel."dedim alayla.


"Kusura bakma Hera. Bugünkü programımızda benim aracımla bir yere gideceğimiz konusunda anlaşmıştık."dedi programımızı bana hatırlatırken.


"Aynen öyle."dedim alayla.


35 dakika sonra onun evine gelmiştik. Kapı sistemine parmağını koydu ve kapı anında açıldı.


"Parmak izini mi koydun?"dedim sorgulayıcı bir biçimde.


"Evet fakat bir gün sorun olmasın diye senin parmak izini de ekledim sisteme."dediğinde şaşkınca ona baktım.


"Bana sormadan nasıl parmak izimi aldın acaba?"diye sordum.


"Sen bunu bir profesöre mi soruyorsun? Benim için çok kolaydı bunu yapmak."dediğinde çoktan içeri geçmiştik.


"Burası benim çalışma odam."diyerek odanın kapısını açtı.


Odanın içine girdiğimde ise kocaman bir kitaplık gördüm. Kitaplığı dokunduğumda ise gizli bir geçit gördüm.


"Burada gizli bir geçit mi var?"diye sordum Ozan'a.


"Hemen fark ettin Hera."dedi gururla bana bakarken.


"Burada benim gizlediğim gibi buluşlarını mı saklıyorsun?"diye sordum ilgiyle.


"Buluşlarım burada."dedi parmakları beynini gösterirken.


"Zihin haritanda mı yani her şey?"dediğimde başını onaylar biçimde salladı.


"Senin hafizandaki zihin haritası benden daha iyi yol gösterici."dediğinde çoktan gizli geçitteki merdivenden iniyorduk.


"Birçok buluş burada. Belki bu bana gelecekte bilinmeyenler için yeni bir teorem yazmaya itti."dediğimde bakışları kısa an bana döndü.


"Aynı şeyi düşünüyorum Hera. Belki beni yeni teorem yazmaya itende aynı sebepti."dediğinde şüpheli bakışlarımı üzerinde gezdirdim.


Merdivenler bittiğinde bizi iki tane tekli koltuk karşıladı.


Tekli koltuklardan birine oturdum hemen.


"Hafıza sarayına mı iniyorsun?"diye sordum ilgiyle.


"Tıpkı senin yaptığın gibi."dedi bakışları bendeyken.


"Nikola Tesla gibi yıldırım çarpan bir düşünce odası mı burası?"diye sordum.


"Yıldırım çarpan bir düşünce odası çok çılgınca bir fikir ama burada yok. İstersen odaya yıldırım ekleyebilirim."dediğinde yüzünde şeytani bir gülüş belirdi.


"Bize fikirler buradan mı geldi dersin?"


"Olabilir."dedikten sonra ortamda yapay bir yıldırım çarptı.


"Yapay bir yıldırım mı yaptın Ozan?"


"Boş zamanlarımda bir şeyler yaptım işte. Böyle insana çok iyi fikir geliyor Hera."


Bir kez daha yıldırım çarptı ve beynim son çalışmalarımın üzerine yoğunlaştı.


Aklıma Nikola Tesla'nın bir sözü geldi. "Evrenin sırlarını bulmak istiyorsanız enerji,frekans ve titreşim cinsinden düşünmelisiniz."


Formülümde enerji,frekans ve titreşim üçlüsünü kullanmıştım fakat


sıfıra düşürmemiştim ihtimali. Hayatta düşük ihtimaller bizi bulabilirdi. Murphy yasalarına göre her zaman korktuğun şeyleri yaşardın fakat Murphy yasalarını aşan durumlar olduğunu düşünüyordum. Bu yasalar dışında başka yasalar var mıydı acaba? Varsa neydi? Benim gelecekte yazdığım teorem ne üzerineydi? Bütün düşündüklerimi çözmem yıllar almış olmalıydı ki 2035 yılına kadar uzuyordu bu teoremi yazmam.


"Hera!"dedi endişeli bir sesle Ozan.


"Buradayım. Hafıza sarayındayım korkma."dedim benim için endişelenen Ozan'a.


Bir kez daha yıldırım çarptıktan sonra irkildim ve gerçekliğe döndüm.


"İyi misin?"diye sordu endişeyle.


"Hiç olmadığım kadar iyiyim."dedim ona sarılarak.


"Çalışma odama geçelim. Bize bu kadar çalışma yeter güzelim. Biraz dinlenelim."dedikten sonra bir elini bana uzattı. Uzattığı eli tuttuğumda beni kendine çekti. Koluna girdikten sonra merdivenden çıkıp çalışma odasına geri gelmiştik.


Çalışma odasından çıktıktan sonra salona geçtik.


Salonu çok güzeldi. Dışarıdaki deniz manzarasını gösteren çok güzel bir pencere vardı. Yerde yansıması olan bir havuz vardı ve bu salonu çok güzel gösteriyordu. Karşı tarafta ise televizyon vardı.


"İstersen suya girebilirsin."dedi Ozan.


"Yanımda mayo yok."dedim Ozan'a.


"Sorun değil."dedi gözlerini eliyle kaparken.


Tişörtümü ve pantolonumu çıkardıktan sonra havuza girdim.


"Gözlerini açabilirsin."diyişimle hafifçe ellerini gözlerinden çekti.


Birkaç dakika sonra Ozan yanımdaydı.


"Su uyku açar."dediğinde onaylar biçimde başımı salladım.


Biraz yüzdükten sonra bir kumsala geldik.


"Biz bu kadar yüzdük mü Ozan?"diye sordum.


"Buraya gelip kafa dinlemeyi seviyorum."dedi sadece.


Kumsala çıktık ve biraz sessiz kalıp gökyüzünü izledik.


"Gökyüzü çok güzel."dedim gülümseyerek.


"Gökyüzü kadar güzelsin."dedi Ozan bakışlarını gökyüzünden bana çevirirken.


"Ozan."dedim yumuşamış sesimle.


"Emret!"dedi sadece.


"Bu günlere geleceğimizi hep biliyordum. Birlikte hayal kurduğumuz o günden beri emindim Ozan ama sen kaçtın. Kaçman sadece bunu geciktirdi ama engellemedi. İyi ki buradayım ve seninleyim."dedikten sonra yanaklarından öptüm.


"İyi ki yanımdasın Hera Altındağ."dedikten sonra dudakları dudaklarımı buldu...


Biraz daha gökyüzünü izledikten sonra tekrar havuza girdik. Eve kadar yüzme yarışması yapmaya karar verdik.


"Seni geçiyorum."dedim sevinçle fakat belimde bir el hissettim. "Bu hile resmen."dedim Ozan'a. Fakat bu yaptığı hile beni engelleyememişti. Sudan çıktıktan sonra onu ittirdim.


"Bana yaptığın hileler sökmez."dedim kararlıkla.


"Güzelim çıkar beni buradan."dedi hemen. Fakat ben hile yapılmasından hoşlanmıyordum. Bu yüzden onu sudan çıkamayacaktım.


"Hile sevmediğimi bile bile böyle bir şey yaptın. Cezanı çekeceksin Ozan."dedim onun bu haline gülerken.


"Beni bir itmişsin varya sudan çıkamıyorum."dediğinde daha çok sırıttım. "Oturmuş birde bu halime gülüyor."


Kıyamadım onun bu haline... Elimi uzattığımda tuttu elimi.


"Teşekkür ederim Hera Hanım."dedi alayla.


"Bir şey değil profesör."dedim soğuk bir şekilde.


"Kahve ister misiniz?"diye sordu kibarca.


"İsterim."dedim soğuk bir şekilde.


Soğuk kahveyi bana doğru uzattı. Uzattığı fincanı aldıktan sonra azıcık kahveden içtim.


"Benim tarifimi hemen kapmışsınız bakıyorum. Ozan prensibi miydi neydi bu prensibiniz?"dedim alayla.


"Ozan prensibi."dedi Ozan.


"Ben bununla alakalı tepkimi o zaman koymuştum."dedim bunu hatırlamasını çok istedim.


"Hatırlıyorum."dediğinde dudaklarım alayla kıvrıldı.


"Ne güzel her detayı aklınızda tutmanız."dedim alayla.


"Ofisine gelme olayını tamamladığıma göre ben eve gidebilir miyim?"diye sordum alayla.


"Gardıroba bir bak. Giyecek bir kıyafet olması lazım."dedikten sonra bana gardırobu gösterdi.


Gardıroba baktığımda çok güzel kıyafetler görmüştüm. Bunu benim için mi dizayn etmişti? Çok düşünceli biriydi sanırım. Onu böyle yapan bendim çünkü kendisi için hiçbir şey kendinden ve kariyerinden önemli değildi. Ben ise hayatına girmiş kafasını karıştırmıştım ama zamanla onun her şeyi olmuştum.


Onun hayal kurduğu arkadaşı, birçok anıyı birlikte yaşadığı kişi ve sonunda hayat arkadaşı olacaktım. Bir hayatı onunla mı paylaşacaktım? Hayallerimizi gerçekleştirdiğim ve sevdiğim kişiyle olacaktım bu beni çok duygusal yapmıştı.


Ozan olsaydı ne giymemi isterdi? Bunu düşünürken Ozan yanıma geldi.


"Kararsız kaldıysan kırmızı giyin. Kırmızı sana çok yakışıyor Hera Altındağ."dediğinde sesi masalsı gelmişti bana.


Uzun kırmızı elbiseyi seçip aldım dolaptan.


"Güzel seçim."dedikten sonra Ozan odadan ayrılıp salona geçti.


Elbiseyi giydikten sonra aynaya baktım. Kırmızı elbise üzerime güzel oturmuştu.


Salona geçtiğimde Ozan'ın bakışlarını vücudumda hissettim.


"Seni evine bırakabilirim."dedi Ozan. Diğer odada üzerini değiştirmiş olmalıydı. Üstüne siyah bir tişört altına ise siyah bir pantolon giymişti.


"Olur."dedikten sonra kapıya doğru ilerledik.


Kolunu bana doğru uzattı. Uzattığı kolunu tuttuktan sonra arabaya doğru ilerledik.


Arabanın kapısını açtı ve binmek için binmemi bekledi.


Ben bindikten sonra arabaya bindi.


"Klimayı açayım mı?"diye sordu Ozan.


"Şu an o kadar sıcak değil Ozan."


Tuşa bastıktan sonra arabanın üst kısmı açıldı. Böyle hava almak daha güzeldi.


"Hava almamız için bu özelliği çalıştırman ne büyük incelik."dedim oksijeni içime çekerken.


"Ya oksijen bizi yıllar içinde zehirleyen bir zehirse?"dedi aniden.


"Her şey mümkün."dedim bu sorgulayışına karşı.


"Eğer sorgularsak görünmeyeni görebiliriz."dediğinde onaylar biçimde başımı salladım.


"Görünmeyeni bulduktan sonra gerisi geliyor zaten. Tıpkı matematik bulmacası çözmek gibi bu durum."dedim sanki bir konferans veriyormuş gibi.


Aniden telefonum çaldı. Arayan Profesör Alexander Belldi.


"Efendim Profesör Alexander."dedim telefonu yanıtladıktan sonra.


"Ozan yanında mı?"diye sordum.


"Evet, ne oldu Profesör Alexander?"dedim sorgulayan bir sesle.


"Hapörlere al."dedikten sonra dediğini yaptım.


"Önemli bir konferansta beni temsil etmeniz gerekiyor. Bu konferansa gidemiyorum çünkü kazılarda bir sorun çıktı o yüzden oraya gitmem gerekiyor. Bu konuda size güveniyorum. Size gideceğiniz konferans hakkında bilgi ve konumu atarım."dedikten sonra telefonu kapadı.


"Bize iş çıktı galiba."dedim Ozan'a.


Birkaç dakika sonra telefonuma konum bilgilerini attı. Attığı konumu açtım. Konum İtalya'da bir yerde gözüküyordu.


"Sanırım İtalya'ya gidiyoruz Ozan."dediğimde Ozan arabayı durdurdu.


"Şimdi ben doğru mu anladım?"dedi şaşkınlık içinde bana bakarken.


"Evet,doğru anladın. Konferans sonrası gezmek için izin de verdiler."dedim sakin ve mutlu bir şekilde.


"İtalya'yı gezeceğiz yani."dediğinde gözlerindeki o neşeyi gördüm.


"Lütfen arabayı sür."dediğimde arabayı yeniden çalıştırdı.


5 dakika sonra beni evime getirmişti.


"Görüşürüz."dedi Ozan.


"Uçuşumuz yarın. Yarın görüşmek üzere."dedikten sonra arabadan indim.


                 ❤️❤️❤️


Konferansın konusunu inceledikten sonra bunun için kendime bir konuşma hazırladım.


İtalya programına göre valizimi ayarladım. Birkaç tane takımımı valizime yerleştirdikten sonra valizimi kapadım.


Uçuşa yaklaşık 2 saat vardı.


Ozan:Seni almaya geliyorum.


Siz:Tamam,bekliyorum seni.


Yaklaşık yarım saat sonra buradaydı. Heyecanlı bir şekilde valizimle birlikte dışarı koştum.


"Hazırım."dedikten sonra Ozan valizimi bagaja koydu. Arabaya bindikten bir yarım saat sonra havalimanındaydık.


Havalimanına yakın oturmanın faydalarıydı bunlar. Gerekli bilet işlemlerini hallettikten sonra uçak beklemeye başladık. Yaklaşık yarım saat sonra İtalya uçağımız gelmişti.


Uçağa bindikten sonra 14-15 numaralı koltuklara oturduk.


Uzun bir yolculuktan sonra İtalya havalimanında indik. Konferans bölgesine yakın bir otel ayarlamıştı bize Profesör Alexander. Attığı otel konumuna yaklaşık 45 dakika sonra gelmiştik.


"Önceden rezervasyon yaptık."dedim otel görevlisine İtalyanca.


"Adınızı alabilir miyim?"dedi görevli.


"Hera Altındağ."dediğimde sisteme baktı.


"208 numaralı oda."dedikten sonra bana anahtarı uzattı. Uzattığı anahtarı aldıktan sonra valizim ile birlikte odama çıktım.


Akşam yemeği için otelin yemek salonuna gittim. Ozan 15 numaralı masada beni bekliyordu.


"Bize iki adet pizza söyledim."dedi tatlı tatlı.


"Bir dahaki sefere makarna yeriz belki."dedikten sonra pizzalarımız gelmişti.


Pizza dilimini bıçakla küçük parçalara böldükten sonra çatalla bir ısırık aldım. Gerçekten ana vatanında yemek bambaşka bir şeydi.


"Çok güzel."dedim bu sefer çatalı bıçağı bırakıp pizza dilimini elimle yerken.


"Bir an çatalla bıçakla pizza yiyeceksin diye korktum."dedi Ozan.


"Kibar olmaya çalışıyorum. Bozmasan olmaz mı Ozan?" Ozan'ın bu halleri beni resmen çıldırtıyordu.


"Olmaz."dedi uslanmaz bir çocuk gibi.


Yemeğimizi yerken bir piyona sesi duydum. Piyona çalan genç bir kadın vardı. Bu genç kadın çok güzel piyano çalıyordu. İstemeden de olsa bu kadına hayran kalmıştım.


"Ne kadar güzel piyano çalıyor."dedi Ozan.


"Evet,kadının piyano çalışına hayran kaldım."derken son kalan pizza dilimini ağzıma attım.


Ozan yemeğini bitirdiği sırada kadın romantik bir parça çalmaya başladı.


Herkes birbirini dansa kaldırıyordu.


"Benimle dans eder misin Hera Çağlayan?"dediğinde afalladım.


"Bunun cevabını biliyorsun Ozan. Seninle her zaman dans ederim."dedikten sonra uzattığı ellerini tutarak dans pistine ilerledim.


Ozan Çağlayan çok güzel dans ediyordu. Vücudum onun vücudu ile ahenkli bir şekilde dans ediyordu. Bilmem kaçıncı dansımızdı ama her seferinde aynı şeyi hissediyordum. İtalya Romeo ve Juliet'in hikayesinin yazıldığı yerdi. İki düşman ailenin iki aşık çocuğu...


Romeo ve Juliet'in kavuşamadığı şehirdi İtalya.


Dansımız bittikten sonra birbirimizden ayrıldık. Yarın konferans olduğu için erken uyumamız gerekiyordu.


"İyi geceler."dedim Ozan'a.


"Geceler seninle güzel sadece."dedikten sonra birbirimizden ayrılıp odalarımıza gittik.


              💫💫💫


Konferans için ayarladığım takımı yatağımın üzerine bıraktım. Bu bordo rengi bir takımdı. Bordo takım elbisemi giydikten sonra hazırdım artık.


Saçlarımı açık mı bıraksam yoksa bağlasam mı? En iyisi bağlayayım. El çantamdaki siyah tokalarımdan birini alıp saçımı bağladım.


Otelin salonuna geldiğimde Ozan'ın hazır olduğunu gördüm.


Profesör Alexander'in attığı konuma baktım yeniden. Alexander'ın attığı konum bu otele çok yakındı. Yaklaşık 15 dakika süren yürüyüşten sonra konferansın olduğu yere gelmiştik.


Kapıda bir adam bizi karşıladı.


"Alexander Bell'i temsil edecek Hera Altındağ ve Ozan Çağlayan siz misiniz?"diye sordu bizi karşılayan adam.


"Evet."dedik aynı anda.


"Buyrun."dedi bizi karşılayan adam.


Konferans vereceğimiz salona geçtik. Evrenin genişlemesi ve büyük patlama teorisi ile alakalı bir konferanstı.


Başlangıç konuşmasını yapması için Fransız bilim insanı François Viete'yi çağırdılar sahneye.


François Viete sahneye çıktıktan sonra açılış konuşmasını yapmak için yutkundu ve konuşmaya başladı.


"Bugün evrenin genişlemesi ve büyük patlama teorisini konuşmak için burada toplanmış bulunmaktayız. Hepiniz hoş geldiniz."dediğinde büyük bir alkış tufanı koptu. "Öncelikle yaşadığımız evren 13.6 milyar yaşında ve gün geçtikçe genişliği artacak. Bigbang yani büyük patlama teoremi kanıtlanamamıştı. Belki bu konferansta içinizden biri bu teoremi kanıtlayabilir."dedikten sonra ekrana galaksimizi yansıttı. "Bu sadece Samanyolu Galaksisi ama aslında evren birçok galaksi,yıldız ve karadeliklerden oluşan büyük bir yerdir. 13.6 yıldır var olan bu evrende milyonlarca yıldız doğdu,yaşadı ve öldü. Güneş 4.5 milyar yaşında şu an. Güneş gibi yıldızlar ortalama 10 milyar yıl yaşar. Güneş yıldızı kara deliğe düştüğü zaman bu gezegende yaşam denen şey var olmayacak. Bu konuşmayı yaptığı detaylı sunumla Hera Altındağ ve Ozan Çağlayan'a bırakmak istiyorum."dediğinde bakışlar bize döndü.


Yavaş ve kendinden emin adımlarla sahneye çıktık. François bizden emin bir şekilde önceden hazırladığım flashı ekrana yansıttı.


"Hepiniz hoş geldiniz. Bugün sizlere daha önceden hazırladığım bu slaytı size anlatmak istiyorum."dedikten sonra ekranı gösterdim. "Yıllar önce büyük patlamadan sonra yaşamın oluştuğu öngörülüyor. Yıllar içinde bu teorem akla yatan fakat kanıtlanamayan bir teorem olarak kalıyor. "dedim ve sözü Ozan'a bıraktım.


"Evren bunun sonucunda genişlemiş olabilir. Bir gün güçlü kanıtlar olduğunda bu bir teorem olmaktan çıkar diye umuyorum. Şu an bu sadece bir olasılık. Profesör François'in dediği gibi evren yıllar içinde gelişmeye devam edecek. Güneş gibi gezegenler ömrü dolduğunda kara deliklere düşecekler veya cüce yıldız olacaklar. Bulutsularda doğan birçok yıldız var fakat biz bunları göremiyoruz. Aynı zamanda birçok ışığı sönen yıldız var. Güneş 5.5 milyar yıl daha var olacak. Biz eğer gezegenimizi kirletmeye devam edersek ne yazıktır ki gezegenimizden başka gezegenlere gitmek zorunda kalacağız. Lütfen gezegenimizi daha fazla kirletmeyelim. Bizi dinlediğiniz için teşekkür ederim."dedikten sonra ikimizde sahneden indik.


Diğer konuşmaları dinledikten sonra konferans bitmişti. Konferans beklenenden erken bittiği için Ozan İtalya'yı gezmeyi teklif etti. Hemen kabul ettim.


"Juliet'in evine gidelim. Romeo'nun Juliet'i ilk gördüğü yer orada o aşkın kırıntılarını yakından görmek istiyorum. “dediğimde onaylar biçimde başını salladı.


Juliet'in evine gelmiştik. Juliet'in Romeo ile her gece gizlice konuştuğu terastı bu teras. Tatlı ve acı anıların geçtiği teras...


Juliet'in hikayesinin geçtiği terasa çıktım. Ozan aşağıdan bana bakıyordu.


"Yarayla alay eder yaralanmamış olan. “dedi


Ozan aklımda kalan o sözü söylerken.


“Ahh Romeo,Romeo!Neden Romeo’sun sen? İnkar et babanı.”dedim birden aşağıdaki Ozan’a bakarken.


Ozan şu repliği güzel canlandırmamın şoku içindeydi.


Ozan bu halime gülümsedi. Telefonunu çıkarıp beni güzelce çekti.


Romeo’mun yanına aşağı indim.


Ozan'ın kolları arasına girdiğimde bu anı kaçırmamış olacaktı ki hemen kamera geri sayımını başlatmıştı. Ozan kollarını bana sarmıştı. Çekilen fotoğrafı bana gösterdiğinde gülümsedim. Çok güzel çıkmıştık.


“Çok mu güzeliz sanki?”dediğimde gülümsedi.


“Her zaman güzel olan sensin.”dediğinde kalbimin hızlandığını hissettim.


Fotoğrafı kendime attıktan sonra yakınlardaki bir kafeye gittik.


Menüyü inceledikten sonra garsona döndüm. “Biz iki makarna alalım. ”dedikten sonra garson siparişi not etti.


“Hera her seferinde olan şu özgüvenine hayranım. ”dedi Ozan.


“Sana İtalya usulü makarna yiyeceğimizi söylemiştim. ”dedim ilgi ile bana bakan Ozan’a.


“Yine tuttun sözünü.”


“Hep tutarım.”


“Hep tutacağını bildiğim için sana güveniyorum.”


“Hiç kimseye tamamen güvenmiyorsun. Bu insanın kendi içinde aldığı bir önlemdir.”


“Ben kolay kolay yıkılmam eğer yıkılırsam yeniden doğarım. Haklısın kolay kolay kimseye güvenmem ama ben sana güvenmeyi seçtim. ”dedi Ozan. Haklıydı o bu zamana kadar kimseye güvenmemişti.


Makarnalarımız geldiğinde onu yemeye koyulduk.


“İtalya usulü makarna çok güzelmiş. ”dedi Ozan.


“Haklısın. ”dedim çatalla aldığım makarnayı ağzıma atarken.


Yemeğimizi yedikten sonra otele geçtik.


“İyi geceler Ozan.”


“Geceler seninle güzel Hera. ”dedikten sonra birbirimizden ayrıldık.


Odamın kapısını kapadıktan sonra bilgisayarımı çıkardım. Bilgisayarımda İtalya’nın gezilecek yerlerini araştırmaya başladım.


İtalya’nın uç kısmında bir göl vardı. Bunu gideceğimiz yerler listesine ekledim. Uyuyacak gibi olduğumu hissettiğimden bilgisayarı masaya koydum ve bilgisayarı kapattım. Yorgunlukla kendimi yatağımın üzerine bıraktım. Gözlerim usulca kapandı.


Sabahın ilk ışıkları ile gözlerimi usulca açtım. Akşamki araştırdığım gölete gitmeyi düşünüyorum bugün. O yüzden yanımda getirdiğim bordo rengi mayomu giydim ve üzerine siyah elbisemi giyerek kombinimi tamamladım.


Siz: Ozan mayonu almayı unutma. İtalya’nın uç kısmındaki meşhur gölete gideceğiz.


Ozan: Ben rüyadayım galiba. Tamam, gidelim.


Aşağı indiğimde beni bekleyen Ozan’ı gördüm.


“Günaydın. ”dedim gülümseyerek.


“Günaydın Heracığım. Bu arada arabamız gelmiş. ”dediğinde sevindim. Uç kısma gitmek için bir araba gerekiyordu.


“Sevindim buna. Hadi gidelim Ozan.”dedikten sonra bana doğru uzattığı koluna girdim.


Arabaya bindim rahat bir şekilde. Gölete gelmemize 30 km kalmıştı.


“Biz bir yemek arası verelim.”dediğimde Ozan arabayı bir dinlenme tesisine park etti.


Ozan arabadan indikten sonra benim kapımı açtı. Kibarca inip arabanın kapısını kapadıktan sonra Ozan’ın koluna girdim.


“Bugün ne yemek istiyorsun?”diye sordu.


“İtalya usulü tatlı deneyebiliriz. Tabii kahvaltıdan sonra.”dedikten sonra kahvaltı etmek için masaya oturduk. Ozan sipariş vermeye içeri girdi.


10 dakika sonra kahvaltılıklarla geldi.


“Çay yok mu Ozan?”


“Sen çay sevmiyordun. O yüzden ikimize kahve aldım.”dediğinde gülümsedim. Bu adam cidden benim hakkımdaki her detayı hatırlıyordu.


“Afferin seni denemek için yapmıştım zaten.”


“Beni her şekilde deneyebilirsin ama kendinle sınama.”diyince afalladım.


“Seni kendimle sınarsam ne olur?”


“Zaten denemedin mi? Güya benim ecelimdin fakat böyle bir şey hiçbir zaman söz konusu dahi olmadı. Sen düşünceli bir insan olmasan neden insanlığa faydan dokunmasını istiyorsun? Nedenini söyleyeyim çünkü sen bunun için yaratıldın bebeğim.”dediğinde ona ilgi ve şefkatle baktım.


“Ben her zaman bunun için yaratılmıştım. Sen benim için her zaman en doğru seçimdin bunu şimdi anlıyorum. İyi ki varsın Ozan...”


“Sen de iyi ki varsın.”


Kahvaltımızı yaptıktan sonra kalan yolu tamamlamak için arabaya bindik.


Kalan 30 km yolu bittiğinde gölete çok yakındık. Yaklaşık 100 metre sonra oradaydık.


Ozan ile dikkatlice yönün gösterdiği gibi ilerlemeye devam ettik. Sonunda o gölete ulaşmıştık fakat şimdi 5 metreden atlamamız gerekiyordu.


“Yaparsın sen.”diyordu Ozan.


“Yaparım ben.”dedikten sonra elbiseyi çıkarıp suya atladım.


“Hadi Ozan!”diye bağırdım onu heyecanla beklerken.


“Tamam,geliyorum.”dedikten sonra suya atladı.


“Çok iyi bir deneyimdi. İlk defa deniyorum.”dedi heyecanlı bir şekilde atlamayı anlatırken.


“Benim için çok heyecanlıydı Ozan. Senin ile İtalya’nın ucundaki gölete gideceğimiz kimin aklına gelirdi.”dedim derin bir tebessüm ile Ozan’a bakarken.


“Bizim bilim insanı ve iyi bir öğrenci olacağımız belliydi fakat böyle olacağını düşünmemiştim hiç...”dedi ve kısa bir anlığına duraksadı.


“İyi misin Ozan?”diye sordum endişeyle.


“İyiyim sadece bir anıma dalmıştım.”dediğinde onu bu halinden kurtarmak için su attım.


“Bu bir savaş ilanı.”dedikten sonra hemen suyu bana sıçratmaya başladı.


“Sen henüz Hera Altındağ’ı tanımamışsın.”dedikten sonra büyük miktarda suyu ona sıçrattım. “Bu sana bir şeyi hatırlattı mı?”dedim imayla.


“Birbirimizi suyla ıslattığımız günden mi bahsediyorsun? Sen o zamanda bizi böyle ıslatıyordun. Bir defasında hiç iletişimimiz olmamasına rağmen beni ıslatmıştın.”


“Sen ise korkak gibi sessiz durdun. Onca şey söylemek varken senin yerine arkadaşların soruyordu. Bu benim sinirimi bozmuştu.”dediğimde buna güldü.


“Hiç komik değil.”dedikten sonra yine büyük miktarda suyu ona sıçrattım.


“Hiç büyümedin mi sen Hera?”


“Belki sevdiklerimle çocuk oluyorumdur.”


“Sen beni seviyorsun. En iyisi ise benim seni sevmem ve bu yıllar öncesine dayanan bir sevgi fakat korkaklıktan kaçtık yıllar boyunca...”


“Biraz ergen olduğumuz için normaldi o davranışlarımız.”dedim anlayışlı bir şekilde.


“Haklısın.”dedi suyun altında arkamdan tutarak.


“Ben seni yüzme konusunda geçince hep arkadan tutuyorsun. Çok hileci bir çocuksun sen ya. Birde beni çocuk olmakla suçluyorsun. Hiç büyümedin değil mi Ozan?”


“Belki seninleyken çocuk gibiyimdir Hera.” Dedikten sonra arkamdaki eli yavaşça geri çekildi.


“Biz çocukken iki yetişkin gibiydik şimdi ise iki çocuk gibiyiz. Sence bu işte bir terslik yok mu?”dedim cidden bunu merak ediyordum.


“Hera bir söz var bilir misin? Her çocuğun içinde bilgin bir yaşlı vardır ve dolayısıyla her yaşlının da içinde bir çocuk vardır.”dedi bilgin bir edayla.


“Bu kelimeleri ben çocukken kullanıyordum Ozan.”dedim lafımı çalmasına içerlenerek.


“Sen de güzel sözler söyleme o zaman.”dedi sinirle.


“Ben acı sözü bile tatlı söylerim.”dedim sakince nefesimi verirken.


Göletten çıktıktan sonra yanımıza aldığımız sandalyelere oturduk.


“İyi ki hayalimizi gerçekleştirmişiz. Umarım iyi kilerimiz olur.”dedim içtenlikle.


“Umarım bilinmeyenler çok şey katabiliriz. Sen kimsenin düşünemediği formülü buldun Hera fakat bu tamamen engellemedi çünkü hiçbir şey tam olarak engellenemez. Sen ise riski oldukça aşağı indirdin fakat düşük ihtimaller insanları buluyorsa bu onlara göre şansızlıktır. Bunu ikimizde biliyoruz ki aslında bu durum böyle değildir çünkü enerji denen bir kavram olduğunu biliyoruz. Enerjisi kötü olan bir insana kötülük gelir.”dedi Ozan beni rahatlatmak istercesine.


“Haklısın.”dedim sadece.


“Ne demiş üstadımız?”dedi tüm dikkatiyle bana bakarken.


“Ne demiş?”diye sordum.


“Her şey bir enerjidir ve yalnızca bundan ibarettir.”dediğinde doğru olduğunu söylemek maksadı ile onaylar biçimde başımı salladım.


Ozan’ın telefonu çaldığında hemen baktı. Arayan kişi Albert’ti.


Ozan'ın yüz ifadesi değişmişti.


“Ozan ne oldu? ”diye sordum endişeyle.


“Geri dönmemiz gerek. ”dedi durgunlukla.


“Ne olduğunu söyleyecek misin Ozan?”


“Paradoks oluşma ihtimali var demiştin, Hera hatırlıyor musun? İşte Sara o küçük ihtimale düştü. ”dediğinde duraksadım fakat dinlemeye devam ettim. “Nikolas en kötü duygulardan birine kapıldı.”


“Kıskançlık, ihanet ve kibir...”dediğimde Ozan başını sallamakla yetindi.


“Bunu fark ettiği için Sara’yı kurtarmaya çalışmış Albert. Arayan ise hastanede sesi endişeli gelen Saraydı. ”dediğinde Ozan’a doğru birkaç adım attım.


“Hadi gidelim. Sara’yı yalnız bırakamayız. Bu paradoksa bir çözüm bulmamız lazım Ozan.”dedim bana uzattığı koluna girerken.


Otel rezervasyonu bu akşam bitiyordu fakat biz erken çıkacaktık.


Her şeyi bıraktık bir köşeye Sara için...


 


 


 


 


 


 


 


 


 


 


 


 


 


 


 


 


 


 


 


 


 


 


 


 


 


 


 


 


 


 


 


 


 


 


 


 


 


 


 


 


 


 


 


 


 


 


 


 


 


 


 


 


 


 


 


 


 


 


 


 


 


 


 


 


 


 


 


 


 


 


 


 


 


 


 


 


 


 


 


 


 


 


 


 


 


 


 


 


 


 


 


 


 


 


 


 


 


 


 


 


 


 


 


 


 


 


 


 


 


 


 


 


 


 


 


 


 


 


 


 


 


 


 


 


 


 


 


 


 


 


 


 


 


 


 


 


 


 


 


 


 


 


 


 


 


 


 


 


 


 


 


 


 


 


 


 


 


 


 


 


 


 


 


 


 


 


 


 


 


 


 


 


 


 


 


 


 


 


 


 


 


 


 


 


 


 


 


 


 


 


 


 


 


 


 


 


 


 


 


 


 


 


 


 


 


 


 


 


 


 


 


 


 


 


 


 


 


 


 


 


 


 


 


 


 


 


 


 


 


 


 


 


 


 


 


 


 


 


 


 


 


 


Loading...
0%