@bevinkcicek
|
Ozan Çağlayan'ın Anlatımıyla Onunla kurduğumuz hayalleri gerçekleştireceğime dair söz vermiştim ve verdiğim sözü gerçekleştirmiştim. Üniversite hocalarım bendeki azmi ve merakımın herkesten öte olduğunu anladığı için erken fizikçi olmuştum. Profesörün yanında asistanlık yaparken bir taraftan ise kendi araştırmalarımı ve deneylerimi yapıyordum. Yaptığım birkaç deney başarılı oldu ve bunu o toplanacak konferansta anlatabilirdim. Böylece ben de ünlü bir bilim adamı olurdum. Hera bir defasında yüksek makamlara geleceğimizi söylemişti ve ben sadece gülümsemekle yetinmiştim. Hera üniversiteden erken mezun olmuş olmalıydı benim gibi. Aynı sınıftaydık ama birbirimizden haberimiz yoktu. Ortaokuldaki gibi bir daha hiçbir zaman o kadar yakın arkadaş olmamıştık. Ben konuşmaya çalışsam o uzaklaşır veya o konuşmaya çalışsa ben uzaklaşırdım. Bilim konferansına biraz erken gitmiştim çünkü ilk sunumu yapacak olan bendim. Yarım saat sonra sarışın,kahverengi gözlü ve uzun boylu bir kadın gördüm. Ne kadar Hera'ya benziyordu bu kadın. Bu kadının yanına gittiğimde onun Hera olduğunu anlamıştım. O da benim gibi verdiği sözleri tutmuş ve burada duruyordu. İkimiz önemli yerlere gelip sadece konferansı dinleyen değil veren olacaktık. Hera her zaman kendi sınırları olan bir kadındı ve o beni hiçbir zaman yanıltmamıştı. Aklıma çocukken kursta olan bir anı geldi. Akıllı tahta açılmıştı ve biz dersle alakalı bir oyun açmıştık. "Herayı geçene iPhone 31 alacağım."diyerek iddiaya girdim. Hera bana ters ters baktı. "Beni kimse geçemez. “dedi Hera. Bu kızın egosu fena halde tavan yapmıştı ve bu tavırları benim hoşuma gidiyordu. Özer tahtaya çıktığında anca 10 tane falan yapabilmişti çünkü tahta soruyu bildikçe bulanık gözüküyordu. "Hocam bu bulanık. “dediğimizde hoca alay ediyordu bizimle. "Oyun bu zorlaştırmak için yapıyorlar."dedi hocamız. "Hocam o zaman sizi düelloya davet ediyorum. Oyun çok bulanıklaşıyor gittikçe ama buna rağmen yaptım."dediğinde Hera hepimiz bu özgüvene şaşırmıştık. Bende gözükmüyor diyerek 12 tane falan yapmıştım. Hera ise 3 fazla yapmıştı ve kimse onu geçememişti henüz. Hepimizden sonra hoca tahtada oyunu oynamaya başladığında uflamaya başlamıştı. "Kolay değilmiş değil mi hocam?"dedi Hera. "Biraz bulanıklaşıyor ve okuması zorlaşıyor."dedi hoca. İçimden sevinmiştim çünkü kimseye İphone 31 almak zorunda değildim. Sağ olsun beni yanıltmamıştı, Hera. Evet,bu anıyı hatırlamamla birlikte hafif bir tebessüm etmiştim. Birkaç yıl sonra onu görmek beni boşluk hissine düşürmüştü. Alexander Bey gelmiş ve bir şeyler söyleyip gitmişti. Ben konferansıma başladığımda herkes tüm dikkatiyle beni izliyorlardı. Bunu görmek beni çok gururlandırmıştı ama onun izlemesi bir başkaydı sanki. O benim ailemden bir üyeymiş gibi hissettim bir an... Konuşmayı bitirdikten sonra bir alkış tufanı kopmuştu. Birden Hera Altındağ ismini duyunca ürpermiştim çünkü birkaç yıl sonra ilk defa duyuyordum. Zaman yolculuğu için bir saat icat etmişti. Buna çok şaşırmıştım ama bu ondan beklenilecek şeydi zaten. Onun ispatlarını dikkatle izledim. Gayette güzel sunum yapmıştı Hera. O benim için böyle düşünmüş müydü acaba? Sonunda sunumu bittikten sonra yerine oturdu. Gururlu bir baba gibi hissettirmişti kendimi... "Çok iyi sunumdu Hera Hanım."dedim elimi ona doğru uzatarak. Nayıflıkla ellerimi tuttu ve el sıkıştık. "Ozan Bey sunumunuz baya güzeldi.Biz hala yeteneğimizi kaybetmemişiz."dediğinde ise şaşırmıştım. Bizi unutmamıştı demek. Hayallerimizi unutmuş olsaydı şu an karşımda olmazdı Hera ama yüzümde minik bir tebessüm oluşturmuştu bu cümleler... "Bizim bu yollarda karşılaşacağımız belliydi Hera. Arkadaşın olarak söylüyorum bana bir zaman yolculuğu borçlusun. En azından bugünleri hayal eden o iki çocuk için."dedikten sonra gururlu bir baba gibi sırtını sıvazlamıştım. Hiçbir tepki vermemişti bu tepkime karşı. Bana kızan ateş olan Hera bugün bir okyanus gibiydi. "Baban bu konferansta olsa seninle gurur duyardı Hera."diye fısıldadığımda o hemen boş durmamıştı. "Annen seninle zaten gurur duyuyordu ama bunu duysa çıkıp gelirdi."dediğinde ise kafamı salladım. Haklıydı çünkü annem koşa koşa gelirdi. Hera'nın başarısını daha çok takdir ederdi. "Annem her zaman senin bir şeyler yapabileceğini biliyordu."dedim ama dilimde olan birkaç şeyi söyleyememiştim. Konferans bittiğinde eğlenceye geçmiştik. İlk şarkı çiftler için bir dans şarkısıydı ama bu onun en sevdiği şarkılardan biriydi. Hera nadiren Fransız şarkıları dinlerdi ama dinlediği şarkılar güzeldi. "Benimle dans eder misin Hera?"diye sorduğumda aldığım yanıt beni şaşırtmıştı. "Her zaman ederim. “dediğinde kalp ritmimin hızlandığını hissetmiştim ama belli etmemiştim. Şarkıyla hareketlerimiz çok uyumluydu. Şarkının sevdiği kısmına gelince sözlerini mırıldandı. "Bütün Paris'in önünde kendimden vazgeçiyorum. “diye fısıldadı kulaklarıma. Gözleri gözlerimdeydi ve birden benimde ezbere bildiğim kısım geldi. "Ahh!Benim tatlı ızdırabım." diye fısıldadım kulaklarına. "Sen bu şarkıyı biliyor muydun?"diye sordu. "Evet."demekle yetinmiştim sadece. Şarkı sona erdiğinde ikimizde yerimize oturduk. Bana kahve sözünü hatırladım hemen. "Ne zaman bitecek bu konferans?"diye sordu. "Birazdan çıkarız.Konferansı verdik zaten." dedim siyah ceketimi giyerken. Hera ile dışarı çıktık. "Anneni görüntülü arasana. Özledim Melike ablayı."dediğinde azcık afalladım. Annemi özlediğini birden söylemesi şaşırtıcıydı. "Ararız." dedikten sonra bulduğum ilk kafeye gittik. Kafeye oturur oturmaz annemi aramam için tutturdu. "Yangından mal mı kaçırıyorsun Hera? Kahvemizi söyleyelim."dediğimde ofladı. Benim sevdiğim kahveyi nasıl tutturmuştu Hera? Telefonumu çıkardım ve hemen annemi aradım. Birkaç dakika çaldıktan sonra telefonu açmıştı ama açmaz olaydı. Hera’ya bütün her şeyi söylemişti. Rezil etmişti resmen annem kendi çocuğunu ya. Telefonu kapattığımda bana öfkeli bakışlarını atmayı ihmal etmemişti. "Annemin hala bir numarası gelin adayısın Hera Altındağ. “dedim alayla. Bunu söyledikten sonra birden ayağa kalktı sonra ise arabasına bindi. Bende güzeller güzeli siyah arabama bindim tabii. Eve geçtikten sonra hemen üstümü değiştirip odama çekildim. Sabah kalktığım gibi kendimle alakalıydı haberleri görmem bir olmuştu. Birçok insan benim konuşmamı güzel ve mantıklı bulmuştu ama şu nükleer güç hakkında bir kesim bana sallıyordu. Ben bir direniş başlatmıştım. Bu direniş kendim,doğa,can ve mallarımız içindi. Hera numarasını değiştirmiş miydi acaba? Dünkü konuşması ve sunumlarından sonra profesör olması gerekiyordu. Eski numarasını aradığımda ise bizzat o tarafından açılmıştı. Ona bana bir zaman yolculuğu borçlu olduğunu söyledim ama inatçı keçi yapamayacağını söylemişti. Telefonu kapattıktan sonra yine çaldı bu sefer arayan Alexander Belldi. Bu adam niye arıyordu ki şimdi? Telefonu hemen açtım. -Alexander Bey. Telefonu kapattığımda ise ödül alacağımı öğrendiğim için heyecanlıydım. Evimde özel olarak kendime ayırdığım ofisime geçtim. Burada binlerce kitap vardı ve onların kokusu bile bana yetiyordu. Bu oda huzur kokuyordu. Kafamdaki sorulara cevap bulmak için yeni bir araştırmaya başlamıştım. Bu sorulara cevap bulduktan sonra bir kuram yazacaktım. Tıpkı onlar gibi... "Ne olursa olsun sen de bu yoldan geleceksin.Söz ver Ozan."demişti ve bu söz hala aklımın bir köşesindeydi. "Söz veriyorum Hera.kendime verdiğim sözü ve seninle kurduğumuz hayalleri gerçekleştireceğim. “diyerek söz vermiştim ona. Bu anı aklıma gelince hafif bir tebessüm etmiştim ama bir taraftan ise aklımda kalan ve kimsenin cevap veremediği sorulara cevap bulmaya çalışıyordum. Hayat bir bulmacaydı. Ben bu bulmacayı ne olursa olsun çözecektim. İnsan kendini bulmacaya kaptırınca kolay bulurmuş. Ödül alacağım güne kadar bu odada bu fikirlerimi tartıp biçmiştim. Arada 5 saat kestirdiğim olmuştu ama uykusuz gecelerim olmazsa hiçbir şeyi yapamazdım. Odamdan çıktıktan sonra yatak odasına gittim. Gardırobumda olan siyah takım elbisemi yatağımın üzerine bıraktım ve masanın üzerindeki parfümü yatağıma bıraktım. Takım elbisemi giydikten sonra yatağın üzerindeki parfümümü sıktım. Yine mi erken gelmiştim? Ben her yere böyle erken gelmek zorunda mıydım? Herayı gördüm. Sarı saçlarını akademisyenler gibi topuz yapmış,yine güzel siyah bir elbisesini giymiş ve inci kolyesini takmıştı. O günki gibiydi... Ödül töreni başlar başlamaz ilk çağırdıkları kişi Heraydı. Ona ödülünü verecek kişi benden başkası değildi ve ben bunu öğrendiğim zaman şok olmuştum. Hayal kurduğum kadına ödülünü ben takdim edecektim. Elime bir adet önlük,bir adet profesör olduğuna dair belge ve bir adet madalya vermişlerdi. Sahneye çıktığım zaman onunla duyduğum gurur katlanarak artmıştı. Ben o küçük kızla gurur duyuyordum. O küçük kız benim geçmişimdi ve şimdi ona profesörlük önlüğünü veriyordum. Heyecanlıydı, mutluydu ve biraz şaşkındı. 25 yaşında en genç kadın profesördü bana göre. "Başarılar dilerim Profesör Hera Altındağ."dedim sahneden inerken. Birkaç kişiye ödül verdikten sonra en son beni çağırdılar sahneye. Bu sefer ödülü ben değil o bana takdim edecekti. Madalyamı taktıktan sonra sahneden indi. "Başarılar dilerim Ozan Çağlayan."dediğinde yüzündeki ifadeye bakmak istemiştim ama çoktan kendisi için ayırtılan yere oturmuştu. Ödül töreni bitmişti ama eğlence yapacaklardı. Biz bilim insanından daha çok gençtik ve bunu bildikleri için eğlence yapıyorlardı. Çalan şarkıyla yine onu dansa kaldırmak istedim. "Hera Hanım bugünde dansı bana lütfeder misiniz?"dediğimde şaşkındım çünkü bunu normalde demezdim. "Peki,bugün hiçbir şekilde kızmam çünkü profesör oldum."dediğinde ciddi ciddi ona baktım. Çünkü genelde sinirli bir insandı. O günkü gibi uyum içinde dans ederken bulduk kendimizi. Burası benim için ikinci huzur veren limandı... Birkaç şarkı daha çaldıktan sonra tören bitmişti. Evime geldikten yarım saat sonra çalan telefonuma şaşırdım çünkü arayan oydu. Nasıl kabul etmişti Hera bunu? Bunu o küçük Ozan için yapmıştı. Belki kendisinin küçüklüğü içindi çünkü o zaman çok büyük yürekliydi aynı şimdiki gibi ama hayat insanları büyümek zorunda bırakır... İhtiyacım olan malzemeleri çantaya koyduktan sonra çantam hazırdı. Onun attığı konuma gitmek kalmıştı sadece. Yıllar sonra onunla yeni bir maceraya açılmak tuhaftı ama iyi hissettiriyordu. Attığı konuma yarın gelmemi istemişti. Bugün biraz kestirmem gerekiyordu çünkü bu yolculukta yeterince uykusuz kalacaktım. Öyle de yaptım... 🌌🌌🌌🌌 Uyandığımda çoktan sabah olmuştu bile. Kalktıktan sonra banyoya gidip elimi yüzümü yıkadıktan sonra mutfağa geçtim. Kahvaltıyı hazırladıktan sonra masama oturup sıkı bir kahvaltı yaptım. Üstüme güzel bir tişört geçirdikten sonra altıma eşofmanlarımdan birini giydim. Attığı konuma gitmek için garaja gittim ve arabama bindim. 15 dakika içinde attığı konuma gelmiştim bile. "Hoş geldiniz Ozan Bey. Ben de tam sizi bekliyordum. “dedi alayla. "Hoş buldum Hera Hanım. Çok iyi bakmışsınız bahçenize. “dedim bende bahçesine bakmaya devam ederken. "Bilirsin çiçekleri severim. Boş zamanlarımda bu bahçeyle ilgilenmeyi ve kitap okumayı seviyorum."dedi gülümserken. "Papatya seviyordun sen değil mi Hera?"diye sormuş bulundum. Bunu doğru hatırlıyorum diye düşündüm bir an. "Evet,öyleydi ve hala öyle."dediğinde sakince nefes verdim. "Sen neler yaptın bensiz?"diye sorunca afalladım. "Erken mezun olduğum zaman senin yaptıklarını yaptım. Çalışmak ve okumaktan başka pek bir şey yapmadım. Ben sözümü tuttum Hera. Hayallerini gerçekleştirmiş olan iki genç tekrar burada buluşmuşlar ama bu sefer iki önemli insan olarak... Bu onları çok duygusal yapmış ve birbirlerini gördükleri gibi delicesine sarılmışlar." dedim sanki ona hikaye anlatıyordum. Evet, hikâyeydi ama bizim hikayemizdi. İki gencin başarı hikayesiydi bu. Bu son söylediğim cümlelerden sonra dayanamayıp bana sarıldı. Sarılışına sıkıca karşılık verdim. Özlemle kokusunu içime çektiğimde bir şey fark ettim hala kokusu aynıydı. Papatyalar gibi kokuyordu. "Yapalım şu yolculuğu Ozan. Biraz daha kalmaya devam edersek çok duygusallaşacağız burada. “dediğinde gözlerine baktığımda hafif gözyaşı görür gibi oldum ama anında gözyaşlarını bastırmayı başardı. "Hazır mısın Ozan?"diye sordu. "Hazırım."diyerek yanıtladım onu. "Ben de hazırım."dedikten sonra yanıma yaklaştı. "Bunun nasıl çalıştığını hatırlıyorsun değil mi?"diye sordu. "O gün çok güzel anlattın ki sistemi..."dediğimde anlaması gerekeni anlamıştı. "Hangi zamana gitmek istersin? “diye sordu Hera. "2035 yılı olsun. Yakın bir gelecekte hem. “dedim gülümseyerek. "Peki, öyle olsun o zaman Ozan. “dedikten sonra gerekli düzenlemeleri yaptıktan sonra tuşa bastı. 2035 yılındaydık artık. Gökyüzü çok güzeldi. Gökyüzünde çok güzel bir mor-mavi karışımı hakimdi. "Gökyüzü çok güzel değil mi?"diye sordum. "Evet, çok güzel. Ortadaki saat kum saati değil mi? Diğer saatleri ise ona uyumlu yerleştirmişler. “dedi Hera. Cidden öyleydi. Tıpkı gezegenlerin bir kaynağa bağlı olması gibiydi bu... "Herkes gökyüzünü izliyor. Siyah elbiseli hanfendi ne güzel bakıyor öyle değil mi?"dedim. "Buradaki kadınların giyimini çok hoş buldum. Zaman ilerledikçe daha iyi olmuş ama bende sana bir şey göstermek istiyorum. Arkandaki beyefendinin tarzı yakıyor. “dediğinde arkamı döndüğümde dediği kadar güzel tarzı olan bir adam gördüm. Diğer tarafta da genç beyler vardı. "Zaman paradoksu yaratma riskimiz var mı?"diye sordum. "Zaman paradoksu riskini azaltacak formül buldum ama tamamıyla engelleyemem." dedi Hera. Birilerinin yaşamına müdahale etmediğimiz sürece bir şey olmazdı bence. "Sağ ol gerçekten içime su serptin. Paradoks yaratmayalım yeter bana."dedim çünkü zaman paradoksu gerçekleşirse bunu düzeltmemiz gerekirdi. Elimdeki telefon ile gökyüzünü çektim. "Ozan geleceği azcık değiştirmişsin ama iyi yönde tabi. İnsanların bir kısmı ağacı kesmeye devam etmiş ama bir kısmı kalan ağaçları koruyarak yeni ağaçlar dikmişler sanırım."dediğinde yüzümde gülümseme oluşmuştu. Geleceği iyi yönde geliştirdiğimi mi ima ediyordu? Bunu imha etmesi hoşuma gitmişti. "Yürüyüşe çıkalım mı?"diye sordum birden. "Yürüyüşe çıkıp buraların teftişini yapalım ortak."dedikten sonra yürümeye başladık. "Kendi evlerimiz buraya çok mu uzakta?"diye sordum merakla. "Yani çokta uzakta değil ama eve gitmek tehlikeli olabilir. Kendi 35 yaşını mı göreceksin? “dedi Hera. 35 yaş halimin karizma olduğuna emindim. "35 yaşındaki halimi görmek fena olmaz. Senin 35 yaşındaki halin bu kadar fevri midir acaba?" dedim alayla. "Ben fevri değilim Ozan. Gelecekte bile kaos çıkarmaktan vazgeç ya."derken hafifçe burnundan soludu. "Ben mi kaos çıkarıyorum? En büyük kaosu sen yarattın. “dediğimde ya sabır çektiğine emindim. Kızıl saçlı genç bir kadın bana çarptı. "Önüne bakmıyor musun sen?"dedi kaba bir sesle. 2035 yılında bile böyle insanların soyu tükenmemişti demek. "Pardon hanfendi. “dedikten sonra yürümeye devam ettim. "Demek ki kadınlara kibar olabiliyormuşsun Ozan. Böyle alttan al ve insanı sinirlendirme işte."dediğinde bu sefer ben ya sabır çekerek nefes verdim. "Siz Hera Altındağ değil misiniz?"dedi daha demin bana çarpan genç kadın. "Evet, ben ta kendisiyim."dedi Hera. Demek ünü katlanarak artıyordu Heracığın. "Ve siz Ozan Çağlayan olmalısınız. Sizi tanıyamadım o yüzden biraz sert çıkmış olabilirim ve bunun için sizden özür dilerim. “dediğinde yumuşama hissettim. "Sorun değil." "Şu yeni yayınladığınız teoremi okudum. Çok iyi iş çıkarmışsınız. “dedi genç kadın. Yani ben üzerimde çalıştığım çalışmalarından bir sonuç alıyordum demekti bu. Üzerine düşündüğüm teoremi bile yayınlıyordum. Hera'nın bakışları birden bana döndü. Şaşırmıştı yayınladığım teoreme. "Bu arada ben Freya. “dedi adının Freya olduğunu öğrendiğim genç kadın. "İmzanızı alabilir miyim?"dedikten sonra kitabı uzattı. Teoremi yayınladığım yetmemiş gibi birde kitap mı yapmıştım? Evet,üst köşesinde adım yazıyordu. Üzerine Freya’ya sevgilerle yazdıktan sonra Hera'nın yanına gitti. "Sizin önemli makalelerinizi okudum. Yazdığınız teorem bir noktada Ozan Bey'in yazdığı teoremle çelişiyor. Hanginizin yazdığı kısım doğru zamanla anlaşılır. “dedikten sonra teorem kitabını Hera’ya uzattı. Hera kendisine uzatılan kalemi aldı ve Freya'nın kitabını özenle imzaladı. "Ayrıca zaman yolculuğu yapan bir saat icat etmiştiniz. Giyiminiz 2024 yıllarından kalma gibi duruyor. Yoksa siz zaman yolculuğu mu yaptınız? “diye sordu Freya. Şak diye anlamıştı kadın. Hera ile ben uzun süre birbirimize bakakaldık. Nasıl anlamıştı Freya? "Ben size yardımcı olabilirim."diyerek teklifte bulundu Freya. "Yok,sağ ol Freya. Tanıştığımıza memnun oldum bunu bil yeter."dedi Hera benden önce. "Giyiminizi ve kuşamınızı değiştirmeye izin verin. Bu konuda size yardım edebilirim."dediğinde bunu reddedemezdik. "Peki,bizi baştan aşağı yenile Freya."dedi Hera. Freya'nın gittiği yönden yürümeye devam ettik. Daha demin gördüğümüz beyler ve hanfendiler gibi olacaktık. İkimizi hazırlaması 30 dakikadan az sürmüştü. Gelecekte hazırlanma süresi kısalıyor muydu yani? Bunun cevabı evet olmalıydı. Hera saçlarına hafif bukleler yaptırmış. Benim dediğim lafa inat o kadının giydiği elbisenin aynısını almıştı. Onun gösterdiği beyefendi gibi giyinmiştim. Tıpkı onun yaptığı gibi yapmıştım. "Kavganızı dinleyemem."dedi Freya. Ben kavga etmiyordum ki o sorun çıkarıyordu. "Biz kavga etmiyoruz ki."dedi Hera birden. "Şimdi daha iyi görünüyorsunuz. Gelecekteki versiyonlarını yurt dışına çıktı o yüzden evinize gidebilirsiniz."dedi sonunda merak ettiğimiz detayı açıklarken. "Eve gidelim ortada hiçbir risk kalmadı."dedikten sonra yalvaran gözlerle ona baktım. "Peki."diyerek onaylayınca şaşırdım. İkimizin evi cidden pek uzakta değildi. Hera haklıydı. Parmak izi sistemiyle açılan bir kapı sistemi yapmıştım. Parmağımı onun için ayrıltılan köşeye bastırdığımda kapı açılmıştı. Eve girdiğim gibi çalışma odama girdim. 35 yaşındaki ben baya mühim çalışmalar yapmıştı galiba. Onların hiçbirine dokunmadan neler yaptığıma baktım sadece. Koltuğuma oturduğumda aniden uyku çöktü üzerime. Uykuya daha fazla direnemediğim için gözlerim kapandı. |
0% |