Yeni Üyelik
6.
Bölüm

6. Bölüm

@bevinkcicek

"Hayır, ben sadece işimi yapıyordum. İnsanlığı kurtarmak benim işimdi. Biliyorum kaderi değiştiremem ama onun ölümü zaten öyle olmayacaktı. O kendi sıcak yatağında ölmeyi hak edecek biri."dedim hemen genç adama.


"Ondan uzak durmalısın. Yoksa bizzat onun eceli olacaksın çünkü zaman döngüsü içinde istediğini yapar ve siz bunu asla engelleyemezsiniz. “dedi hemen genç adam.


"Siz kimsiniz?"dediğimde sırıttı.


"Sizin yaratacağınız paradoksu düzeltecek olan biri."dediğinde afalladım.


"Ben paradoks yapacak her şeyi engelleyecek düzenek yaptım. Nasıl olur bu?"dediğimde alaylı bir şekilde gözlerimin içine baktı.


"Hayatta her şey olabilir ama hiçbir şeyi tamamen engelleyemezsin insanoğlu. “dedi ve sonra kayboldu.


Korkuyla sıçradım hemen. Ozandan uzak durmalıydım yoksa onun eceli olacaktım.


Ben düzeneğim ve formülümden emindim oysaki.


Birkaç dakika sonra telefonum çaldığında arayan Ozandı.


Telefonu açtığımda Ozan'ın sesini duyunca bir rahatlama gelmişti.


"İyi misin sen Hera?"diye sordu sesi endişeliydi.


"İyiyim. “dedim durgunlukla.


"Hazır İstanbuldayken sahile mi gitsek? Hem hava almış oluruz hem de sana da iyi gelmiş olur."dedi Ozan.


"Peki,geliyorum."dedikten sonra telefonu kapadım.


Bu onu son görüşüm olacaktı o yüzden her şey istediğimiz gibi olacaktı.


Valizime koyduğum sırt dekolteli pembe çiçekli elbisemi çıkarıp yatağımın üzerine koydum. Çiçekli elbisem küçük Herayı temsil ediyordu ve bugün çocukluğum olan adamla son görüşmemdi.


Pembe çiçekli elbisemi giyindikten sonra siyah sırt çantamı taktığımda artık hazırdım.


"Çok güzel olmuşsun kızım. “dedi annem.


"Sahile gidip hava alacağım biraz. Özlemişim bu atmosferi ve bu aydınlığı..."dedim anneme sarılırken.


"İyi dinlenmeler canım kızım. “dedikten sonra beni kapıya kadar uğurlamayı unutmadı.


Yarım saat içinde sahile gelmiştim. Biraz yürüyüş yaptıktan sonra onu gördüm.


"Hera gelmişsin. “dedi hafif bir tebessüm ile.


"Geldim. “dedim soğuk bir sesle.


Bakışları ise giydiğim pembe elbisedeydi çünkü bu çocukluğumdan bir simgeydi.


"Çocukluğundaki gibi olmuşsun ama daha hoş olmuş. Sen benim çocukluğumsun Hera ve ben çocukluğumdan uzak yeterince yaşadım. Yıllar boyunca birbirimize eskisi kadar yakın ve samimi olmadık ama sen yanılmadın Hera. Haklıydın seni seviyordum ve seni her daim kendimden korumak için uzak tuttum. Anladım ki bunu pek başaramadım. Seni seviyorum Hera, bize bir şans ver lütfen. “dediğinde sesi çocuk gibiydi.


İçim buna her ne kadar sızlasa bile soğuk durmuştum.


"Sen kendinden başka kimseyi düşünemezsin Ozan. Belki bu bir oyundur ve ilk işim beni satacaksın. Tanıyamıyorum ki ben seni Ozan... Yıllar boyunca sen bana yaklaşınca ben senden uzak durdum çünkü sen kalp kırma konusunda ustaydın. Huy değiştirip mahalle kavgalarına gittiğin günleri unutmadım. Hayır, Ozan yapamam... Biz diye bir şey hiçbir zaman olmadı. Yalnız sen ve ben varız ama biz diye bir şey yok. “dediğimde hafif duygusallaşmıştım ama idare ettim.


"Sen bana güvenmiyorsun. Bunu anlıyorum ama bu senden vazgeçmemi gerektirmez. Yıllar boyunca senden vazgeçmeyi denedim ben Hera... Benden bu aptal şeyi isteme. “dedikten sonra bana sarıldı.


Son bir defa sarılmasına izin verdim.


Sıkıca sarılmasına karşılık verip kokusunu içime çektikten sonra hafifçe saçlarını okşadım. Normalde saçlarını okşamamı sevmezdi ama bu sefer izin vermişti.


"Seni hep bekleyeceğim benim akıllı ve deli kızım. “dedi saçlarıma minik bir öpücük kondururken.


"Hep mi bekleyeceksin?"


"Hep beklerim Hera. Sen benim kaderimde yazılan tek çiçeksin. “dediğinde kalp atışım hızlanmıştı.


O tek çiçek senin ecelin olabilir Ozan...


"Beklediğin o çiçek senin ecelin olsa yine sever miydin? “diye sordum birden.


"Ben onu hep sevdim. Ecelim olacağını bile bile yine severdim o çiçeği... Onsuz hayat var ama çok renksiz geliyor bana. “dediğinde cevabından memnun olmuştum.


"Ben seni büyüledim mi yani? “dedim saçlarını okşamaya devam ederek.


"Yıllar önce büyüledin ve şimdi bırakıyorsun Hera. “dediğinde onu ittirdim.


"Çünkü seni affetmeyi denedim ama olmadı Ozan..."dedikten sonra oradan birkaç adım uzaklaştım.


İki adım atarak beni yakaladı.


"Seninle dans etmek çok güzeldi. Bir daha dans eder miyiz? Madem bu ayrılık konuşmasıydı son kez dans edelim. “dediğinde afalladım ama bu teklifini reddedemedim.


"Peki, Ozan son bir defa seninle dans edeceğim. “dedim duygusuz bir biçimde.


Ozan'ın bildiği bir mekana gittik.


"Önce yemek yiyeceğiz. “dedi duygusuz bir biçimde.


"Peki,yiyelim."dedim ona nefretle bakmaya çalışarak. "Ben bir iskender alayım. “dedim birkaç dakika sonra.


"Aynısından. “dedi Ozan.


Yarım saat sonra yemeklerimiz gelmişti. Yemeklerimizi yedikten sonra bir şarkı çalmaya başlamıştı.


"Benimle dans eder misiniz Hera Hanım? “dedi büyük kibarlıkla. Tıpkı o zamanki gibi...


"Her zaman ederim. “dedim ve uzattığı ellerini tuttum.


Hareketlerimiz yine şarkıyla uyumluydu ama ikimizin üzerine derin bir hüzün çökmüştü.


"Bir adım daha yakın..."dedi kulağıma doğru.


"Seni bin yıl geçse dahi severim. “diyordu şarkının bir kısmı yanlış hatırlamıyorsam.


"Seni beklerken her gün öldüm ben..."dedi Ozan.


"Sen benim dinlediğim şarkıları mı staklıyordun?"diye sordum.


"Ne alakası var Hera. Bu dans bittikten sonra ikimiz birbirinin hayatından çıkacağız. Tıpkı senin dediğin gibi çünkü birbirimizin hayatında kaldıkça birbirimizin kalbini kırıyoruz ve sonra hiçbir şey olmamış gibi karşılaşıyoruz. “dediğinde dans müziğinin bitmek üzere olduğunu anladı ve son sözlerini söyledi. "Elveda Hera."dedi ellerimi bırakırken.


"Elveda Ozan."dedim hemen.


Onu son kez görüyordum ama en azından yaşadığını biliyordum bu yüzden içim sonuna kadar rahattı.


Mekandan ayrıldıktan sonra sahilde biraz yürüyüş yaptım.


Eve geldiğimde beni annem karşıladı.


"İyi geldi mi kızım temiz hava?"diye sordu annem.


"Evet, temiz hava iyi geldi anne."dedim gülümseyerek.


"Ozan ile mi buluştun? Sonunda benim kızımın kıymetini biliyor. Aslında dediğin gibi iyi bir çocuktu ama arkadaş ortamı bozuyordu. Yoksa sana çıkma teklifi mi etti?"diye sordu annesi.


"Evet, etti ama reddettim. “dedim anneme.


"Niye kızım?"diye sordu.


"Ben onu kendimden korumak istiyorum. Tıpkı onun bana yaptığı gibi anne ama asla onu görmeyeceğim. Ben onu ölümden kurtardım ama farklı bir evrendeki bize mesaj göndererek. “dediğimde annemin kafası karışmıştı.


"Ya da boş ver anne. İşte her türlü önlemi alarak zamanda karışıklığı önleyecek bir sistem kurmuştum ya hani bir şey eksik kaldı ama ne eksik bilmiyorum anne... Rüyamda genç bir adam gördükten sonra irkildim. Genç adam her şeyi tamamen engelleyeceğimizin mümkün olmadığını söyledi ve sonrasını hatırlamıyorum."dediğimde anlamıştı annem.


"Tamamen engelleyemediysem bile en azından tehlikeli olma olasılığı sıfıra yakın oldu. “dedim bulunduğum konuma iyi yönden bakarken.


"Hiçbir şeyi tamamen engelleyemezsin kızım ama tehlikeli olasılığı en aza indirebilirsin. Sen benim zeki kızımsın ve her şeye çözüm bulursun."dedi derin bir tebessümle.


Annem haklıydı. Ben hayatımdaki tüm sorunlara çözüm bulmuştum ve hep kendi yolunu yaratan o güçlü kadın olmuştum.


"Hocan ne demişti? Hatırlıyor musun? Hera istediği her şeyi yapabilir çünkü onda kimsede olmayan hırs ve azim var. Sen hırs ve azimden oluşan bir karakter olmasan sadece 25 yaşında profesörlük vermezlerdi kızım. Ozan bir konuda haklıydı çünkü her zaman senin yapabileceğini söylemişti. Her ne kadar yıllar boyunca bunu söylemese bile seninle gurur duyuyordu kızım ve sen sana düşman olanları yanıltarak onları kendi oyununda yendin. Sen bir kraliçesin ve gerçek kraliçeler ne olursa olsun pes etmez. Devam et olur mu kızım?" dedi annem.


Haklıydı ben bir kraliçeydim ve her zaman kendi yolumu çizerdim.


Aklıma onun söylediği bir söz geldi.


"Kendini zirveye çıkar tıpkı kraliçeler gibi..."


Ona göre ben bir kraliçeydim ve kendimi sonuna kadar zirveye çıkarmalıydım. 25 yaşında önemli bir profesör olup önemli konferanslara gidebiliyordum çünkü ben hep herkesten farklı olmuştum. Ben üstün zeka ile doğmuş her şeyin farkında bir kız çocuğuydum. Sadece 8 yaşında çok iyi bir ikna yeteneğim vardı ve sürekli bir şeyleri merak ederdim.


Telefonum çaldığında arayan Profesör Alexander Belldi.


"Efendim Alexander Bey."diye yanıtladım telefonu.


"Paris’te toplanan kongremize sizin de katılmanızı istiyoruz. Profesör Hera Altındağ müsait misiniz? “diye sordu.


"Evet, gelirim Alexander Bey. Konferansta görüşmek üzere profesör."dedikten sonra telefonu kapadım.


Annem bana baktı.


"Ülkemde sadece 2 gün kalabildim anne. Paris'e gitmem lazım çünkü önemli bir konferans olacakmış ve benim gibi önemli bir profesörü istiyorlar."dediğimde annem işte benim kızım der gibi baktı.


"Profesörleri bekletmek olmaz. Uçak biletini al ve Paris'e git."dedikten sonra bana sarıldı. Annemin kokusunu özlemiştim.


"Seninle geçirdiğim bu anlar o kadar kıymetli ki anne..."diye mırıldandım.


Telefonumdan Paris'e uçak bileti aldım. Bu akşam Paris'e bir uçuşum vardı.


Kapı gıcırtısı duyduğumda kapıya doğru gittiğimde babamı gördüm. Babamı gördüğüm gibi hemen babama sarıldım tıpkı o günlerdeki gibi...


Normalde sarılmama kızan babam bu sefer kızmadı.


"Babacığım ben bu gece burada olmayacağım çünkü Paris'e uçuşum var. Konferansta benim gibi bir profesörü istiyorlar ve annemin dediği gibi onları bekletmek olmaz. Akşama bir uçuşum var o zamana kadar sizinleyim."dedim gülümseyerek.


Babam bana gururla baktı.


Hayallerini gerçekleştiren Hera Paris’te bir konferans mı verecekti? Evet, tam olarak öyle yapacaktım ve bu yüzden çok heyecanlıydım.


Annem ile mutfağa girip bize yemek hazırladık. Özlemiştim annemle yemek yapmayı veya babamla hayat felsefesi hakkında konuşma yapmaya...


Aile boyu hazırladığımız sofraya oturduk.


"Kızım Amerika'da zorlanıyor musun? “diye sordu babam.


"İlk yıllarda zorlandım ama alıştım baba. Çok güzel bir evim var,evimde bir çalışma odam var ve bu odada sevdiğim kitaplarım var. Hayallerimi yaşıyorum baba ve ben bu yıl profesör oldum baba. Genç yaşımda profesör olmama bende şaşırdım."dedim oradaki yaşamımı açıklamaya çalışırken.


"Kedin var mı?"diye sordu annem.


"Yok,henüz almadım anne. "diyerek soruyu yönelten annemi yanıtladım.


"Harvard Üniversitesi eğitimi nasıldı Hera?"diye sordu babam.


"Çok iyi bir eğitim verdiler baba. Seninle hatta birkaç dedikodusunu yapmıştık telefonda."dediğimde hatırladığı gibi sırıtmıştı.


"Evet, şu düşme anı çok komikti. Ozan mıydı düşen çocuğun adı? Şu bizim ortaokulda dalga geçtiğimiz Ozan mı?"diye sordu.


"Evet,oydu galiba baba. Biliyor musun? O benim alanımda çalışıyor yani fizikçidir kendisi."dediğimde şaşırmamıştı babam.


"Ben dedim kızım bu senin burnunun dibinde olur diye. Bu çocuk sana aşık demedim mi ben?"dedi hemen.


"Dedin babacığım ama sen bana seni eve kilitlerim yine vermem diyen sendin,unuttun mu? Sana güveniyorum bu konuda. Ben bekar ve mutlu bir profesörüm. Albert Einstein ve Marie Curie olma yolunda ilerliyorum. Albert Einstein evlilik hayatında mutlu olmadı ve hep kıskanılan oldu. Ben kıskanılmak istemiyorum."dedim gülümseyerek.


"Marie Curie ve Albert Einstein yolunda ilerliyorsun. Bence hızlı ilerliyorsun zeki kızım benim ve ben hep senin yolunu açık gördüm kızım."dedi annem sessizliğini bozarak.


Yemeği bitirdikten sonra anneme sofrayı toplaması için yardım ettim.


Telefona baktığımda uçağın kalkmasına bir saat olduğunu gördüm.


Ailemle vedalaştıktan sonra metroya bindim ve havalimanı durağında indim.


Havalimanında kontrol işlemlerini yaptıktan sonra ilerledim ve hızla Fransa uçağına bindim.


Birkaç saat süren yolculuktan sonra uçaktan indim.


Valizimi aldıktan sonra şehrin göbeğindeki bir otele yerleştim.


Yarınki konferansa hazır mısın Hera? Hep hazırdım ben.


Bu otel eyfel manzaralıydı ve bu benim hoşuma gitmişti.


Hemen bir fotoğrafını çektikten sonra hikayelerimde paylaşmıştım.


Yol yorgunluğundan dolayı kapanan gözlerime direnmedim ve kendimi uykunun huzurlu kollarına teslim ettim.


🌌🌌🌌🌌


Uyandığımda beni karşılayan eyfeli görmek huzur vericiydi.


Bana konferansın yapılacağı yerin konum bilgilerini göndermişlerdi ve bu konum bana fazla uzak değildi.


Seçimlerimi nasıl bu kadar doğru yapıyordum acaba?


Başlama saatine yarım saat vardı ama yetişebileceğim bir mesafedeydi.


Ne olur olmaz diye yanıma aldığım profesör önlüğümü valizden çıkardım. Hemen sonra ise valizimdeki siyah tişört ve bir eşofman çıkararak yatağın üzerine bıraktım.


Üstümdeki çiçekli elbisemi çıkararak siyah tişörtümü ve siyah eşofmanımı giydim. Üzerime profesör önlüğünü giydikten sonra gözlüğümü takmayı unutmadım.


Artık hazır olduğuma göre çıkabilirdim.


En az 10 dakika içinde oradaydım. Çoğu tanıdığım profesörlerdi ama onu orada görmeyi beklemiyordum.


Ozan buradaydı. O bir profesör değildi ki nasıl gelmişti buraya? Burada her an şok geçirebilirdim. Hem zaten benim için artık önemsiz biriydi o yüzden hiç umursamadan bana ayırtılan yere oturdum.


"Hoş geldiniz Profesör Hera Altındağ."dedi bu konferansı toplayan Profesör Alexander Bell.


"Hoş bulduk Profesör Alexander Bey."dedim hemen memnuniyetle.


"Ben Profesör François Viete."diye tanıttı adının François olduğunu öğrendiğim adam.


"Ben Profesör Hera Altındağ. Aranızda en genç profesör ben olabilirim herhâlde."dedim işin esprisine kaçarak.


"En genç profesör siz değilsiniz."dedi Alexander Bell.


"En genç Profesör Ozan Çağlayan."dediğinde bana bir şok gelmişti.


Adam bir gecede profesör olamazdı ya. Doçentlikten ne ara profesöre yükselmişti. Tezini hangi ara vermişti?


"Peki, profesörlük için tezini verdi mi?"diye sordum.


"Aylar önce verdi ve biz bunu incelemekle meşguldük. Profesör ünvanını vermeye uygun gördük kendilerini ve şu an aramızda."dedi gerekli açıklamayı yapan Profesör Alexander Bell.


Çakal benden profesörlük tezini verdiğini saklamıştı demek.


"Peki, bugünkü konumuz nedir?"diye sordum.


"Tamda bununla alakalı bir şey söyleyecektim. Bizi kuantum fizikle alakalı bulduğunuz düzenek hakkında aydınlatır mısınız?"diye sordu Profesör Alexander Bell.


"Kuantum dolanıklığı sayesinde geçmişe veya geleceğe mesaj gönderebileceğimizi biliyorsunuzdur. Şimdi mesaj gönderme olasılığı çok düşük ama ben bu 4 olasılıkta mesaj gönderme olasılığını yükselttim ve zamanda paradoks yapma olasılığını neredeyse sıfıra indirdim."diye açıkladıktan sonra arkama yaslandım.


"Neredeyse imkansız olacak bir şey bu."dedi Profesör François.


"Biliyorsunuz bilimde her şey olabilir ve bulunmayan bir şey bulunabilir. Çok fazla değişken var bilirsiniz Profesör François."dedim cevabına karşı.


"Yaptığım düzeneği çekerek bir flash bellek yapmıştım. İzleyerek görelim mi?"diye sordum Profesör Alexander Bellden izin isteyerek.


"İzin verildi."diye yanıtladı beni Profesör Alexander Bell.


Flash belleği akıllı tahtaya taktığımda kurduğum düzeneğin nasıl çalıştığını anlattım ve sonra çektiğim videoyu izledik.


"Çok güzel bir çalışma olmuş. Tebrik ederiz Profesör Hera Altındağ."dedi Profesör François.


Ozan François'e tuhaf bakışlar atmıştı ve ben bunu görmüştüm. O beni kıskanmış mıydı?


"Tebrik ederim Hera Altındağ."dedi Ozan ama ben ona profesör demeyecektim. Onun profesörlük tezi bana gösterilmemişti ve ben kabul etmiyordum.


Sunumu yaptığım belleği çıkardıktan sonra yerime oturdum ve ileri gelen önemli profesörleri dinledim.


Evrenin oluşumu hakkında konuşan profesör François Vieteydi.


"Evrenin genişleyen bir yapısı olduğunu biliyoruz ve bu dahada genişleyecek. Bu konuda size katılıyorum. Evrenin oluşumu için büyük patlama olduğunu söylüyorlar sizce bu sadece bir teori mi? Yoksa bir gerçek mi?"diye sordum.


"Bu teori yüzyıllardır varlığını devam ettiren bir teori ama gerçek olma potansiyeli yüksek."dedi Profesör François.


"Tıpkı evrim teorisi gibi. Evrim teorisi yüzyıllardır varlığını devam ettiren teori. Neden mi devam ettiriyor? İnsanlar daha henüz yokken Dünyaya meteor çarptığı için dinozorların yok olduğunu biliyorsunuz ama hayatta kalanlar yüzyıllar içinde evrimleşerek kuşlara veya farklı varlıklara dönüştüler."dedim hemen.


"Evet,bu konuda size katılıyorum."dedi Ozan sessizliği bozarak.


"Dünya'nın kaynakları bu hızla giderse kendimize yeni gezegen bulmamız gerekebilir ve bunu yapmak yıllar hatta belki yüzyılları alır."dedi Ozan.


"Gerekli gezegeni bulsak bile gitmesi sorun çünkü ışık hızında gitsek bile yine yıllar alır."dedim Ozan'ın konuşmasına ithafen.


"Albert Einstein’ın dediğine göre hiçbir şey ışık hızından daha hızlı olamaz o yüzden ondan hızlı bir şeyde yapamayız."dedi Profesör François.


Birkaç konu daha konuştuktan sonra konferans bitmişti.


Konferans bittiğinde akşam olmuştu.


"Hera Hanım projeniz çok iyiydi ve ben bunu bir daha tebrik etmek istedim."dedi Profesör François.


"François Bey sizin kadar olmasada bir şeyler yapmaya çalışıyoruz. Ben bu sektörde birkaç yıldır çalışıyorum ama aslında bu alana ilgi duymam çocukken başladı."dediğimde ilgiyle beni dinliyordu.


"Çok güzel bir alan seçmişsiniz ama her alanda bilginiz var."dedi Profesör François.


"Biliyorsunuz meraklı olmak bizim özelliklerimizden biri ve bu yüzden merak ettiğim her alanı araştırdım. Çözmem gereken pek çok denklem var ama hazır Paristeyken biraz gezeceğim."dedim hafif tebessümle.


"Ben burada yaşıyorum. İsterseniz size eşlik edebilirim."dediğinde arkadan gelen Ozan'ın renkten renge girmemek için kendini zorlandığını gördüm ve bu gülümsememe neden oldu.


"Yok, sağ olun inceliğiniz için."dedim arkadaki Ozan'ın tepkilerine gözüm kayarken.


"François! “diye seslendi genç kadın.


"Mary! “dedi Profesör François.


Mary François’i gördüğü gibi koşarak yanına geldi ve sarıldı.


"Eşim. “dedi gülümseyerek.


Mary ile Francis diyince aklıma izlediğim dizi gelmişti ama o dizinin sonu çok fena psikoloji bozuyordu.


"Ben Profesör Hera Altındağ."dedim ellerimi Mary olduğunu öğrendiğim kadına uzatırken.


"Ben Mary Viete. François Viete'nin eşiyim. Ben bir doktorum ve sizinle tanıştığıma memnun oldum Hera Hanım."dedi uzattığım ellerimi sıkarken.


"Buralı değilsiniz galiba ama Paris'i gezmek istiyorsanız ben size eşlik ederim."dedi Mary.


"Peki, benim bir kız yoldaşa ihtiyacım var galiba. Mary Hanım sizinle çok iyi anlaşacağız biz."dedikten sonra hafif gülümsedim.


"Öyle görünüyor Hera Hanım."dedikten sonra François ve Mary el ele uzaklaştılar.


Ozan ise onun eşi olduğunu öğrenince rahatlamış gibi görünüyordu.


"Ne oldu kıskandın mı profesörüm? “dediğimde Ozan afalladı.


"Ne kıskancam ben seni. Ben senin için önemsizim ve sen benim için önemsizsin."dediğinde kesin öyledir bakışı attım.


Birden üzerimize yağmur bastırdı.


"Şemsiyen var mı?"diye sordu Ozan.


"Yok,yağmur yağacağını hiç düşünmediğim için getirmedim."dediğimde ise herhangi bir şemsiyesini çıkardı ve bana uzattı.


"Sen ıslanacaksın. İkimizin kuru kalmasına yetecek kadar büyük bir şemsiye bu."dedikten sonra şemsiyeyi elinden alıp onu yanıma aldım ve yol boyunca ikimizde konuşmadan yürüdük.


"Aynı otelde miyiz?"dedim sorgulayıcı bir biçimde.


"Ben bu otelde kalıyorum."dediğinde şaşırdım çünkü ben burada kalıyordum.


"Ben seni hiç görmedim bu otelde."


"Çünkü sen uyuyorken ben erken kalkmıştım aslan parçası."


"İyi geceler Ozan."dedikten sonra şemsiyeyi kapatıp ona uzattım.


"İyi geceler Hera."dedikten sonra uzattığım şemsiyeyi benden aldı.


İkimiz farklı odalara ve kata çıkmıştık.


Odama geldiğimde rahatlamıştım çünkü günüm yorucu geçmişti.


Yağmur yağarken Paris ayrı bir güzeldi. Bu manzarayı kaçırmamak için hemen telefonum ile fotoğrafını çektikten sonra hikayelerimde paylaştım ve hemen yatağıma geçtim.


Telefonumda bir mesaj vardı.


Bilinmeyen Numara:


Merhaba ben Mary Viete numaramı kaydetmeyi unutma.


Paris’te yeni bir arkadaşım olmuştu.


Mary Viete adıyla kaydettiniz.


Telefonuma kaydettikten sonra gözlerimi kapadım ve Paris’te uykunun huzurlu kollarındaydım bile.


Kış soğuğundaydık ama ben hiç üşümüyordum. Karşımda kışın açan bir çiçek vardı.


"Zemheri çiçeği kışın açan bir çiçektir. Sen bu çiçeksin diyemem ama biz bu çiçeği temsil ediyoruz diyebilirim çünkü ikimiz kışın ya da herhangi bir mevsimin zorluklarında bile açarız. “dedikten sonra ellerimi tuttu.


Elleri buz gibiydi ama benimki sıcacıktı.


"Ellerin kış soğuğunda sıcacık Hera. Ben üşüdüğümde sen beni ısıtacaksın ve sen üşüdüğünde ben seni ısıtmak için hep yanında olacağım. “dedi bana baktığında elleri ısınmıştı bile.


"Ellerin ısındı."dedim onun ellerini bırakmadan.


"Korkma,Hera sen her zorluğu atlatan bir çiçeksin ve bende öyleyim. Benim ecelim değilsin. Sen hep benim yanımda kal,Hera."dedi kokumu içine çekerek.


"Senin için tüm her şeyi karşıma almam gerekirse gereksin alırım Ozan."dediğimde sıkıca bana sarıldı.


"Ne olursa olsun kalbim senin için atacak."dedi Ozan.


Loading...
0%