@bevinkcicek
|
Sabahın ilk ışınları ile birlikte kalktığımda kendimi yatağımda buldum ama nasıl gelmiştim buraya? Çocukken hep koltuk başında uyuyakalıp yine kendimi yatağımda bulurdum. Sihir güçleri sanırdım bunu ne kadar masummuşum. Birden başım ağrıdı ve dün akşamı hatırladım. "Ben sana bir gün başardığımız zaman Paris'te yıldızların altında dans sözü vermedim mi Hera? O sözümü şu an tutuyorum çünkü gökyüzünde yıldızlar var ve ben seninle dans ediyorum."demişti değil mi? Evet,bana verdiği o güzel sözü tutmuştu. Bir şey söylemiştim ve benden uzak durması için söylememem gereken bir şeyi söylemiştim. "Ozan Çağlayan seni seviyorum. Seni korumak için senden uzak kalmaya çalışıyorum ama sen bana yaklaşarak zulüm ediyorsun. “demiştim eşek arıları dilimi soksaydı söylemeseydim. Başım döndükten sonra beni kucağına alıp buraya kadar getirdiğini hatırlıyorum ama sonrası yoktu. Saate bakmak için koluma baktığımda saat yoktu. Sana ne zaman güveneceğim ben acaba? Ne zaman güvensem bir şeyler yapıyor ve bu güvenimi boşa çıkarıyordu. Saatle kim bilir ne yaptı acaba? Geleceğe gidip paradoksa sebep olmamıştır umarım. Bana imgelerden dolayı tuhaf davrandığımı söyleyip cidden bu yolu mu seçmişti. Bu yol ile saatim ile gidip olayları görecek ve buna göre formül ile düzeltecekti ama ben bunu denedim Ozan. Seni kurtarmak için denedim ve başarılı oldum ama lakin paradoksun tehlikesini sıfıra yakın indirsem bile hala tehlikeli. Seni kurtarayım derken o düşük ihtimale geldik. Ozan birkaç dakika içinde odamda belirdi. "Saati nasıl izinsiz aldın? Ben sana güvenmeyi seçtim ama sen yine güvenimi boşa çıkardın. Ne yaptın? Yine bilmediğimiz bir paradoks mu ortaya çıkardın? Ozan senden nefret ediyorum."dedim yorgun gözüken Ozan'a nefretle bakarken. "Hera çok garip davranıyordun. Ben bunun sebebini merak ettiğim için gittim ve..."dedikten sonra gerisini getirememişti. "Ne oldu Ozan? Ne gördün sen?"dedikten sonra Ozan'a doğru birkaç adım attım. "Boş ver zamanı gelince olmayacak. “dedi sakin ama öfkeliydi. "Hala sana kızgınım ama en azından canını sıkan şeyi söyle."dedim kollarımı boynuna dolayarak. "Sadece sarıl Hera."dedi yorgun bir sesle. Dediği gibi yaptım ona sıkıca sarıldım. Sıkıca sarılışıma karşılık verdi ve boynunu saçlarımın arasına gömdü. Bir ıslaklık hissettim ve bu Ozan'ın gözyaşlarıydı. Gittiği zamanda kötü şeyler görmüş olmalıydı. Travma yaşıyordu belli ki... Ben anlamam gereken şeyi anlamıştım. Ozan'ın saçlarını okşarken çocuk gibi mayışmıştı. "Türkiye tatili yarıda kaldı zaten. Paris konferansını yaptık ama ben işime dönmek istiyorum."dedim kararlı bir şekilde. "Evet,yarıda kaldı ama en az 14 gün iznin daha var. Kullanmak istemiyorsan sonraki yıllarda kullanırsın Hera ama benimle birkaç gün zaman geçiremez misin? Benden kaçmanın sebebini biliyorum ama sen suçsuzsun. Zaman paradoksunda oluşabilecek tehlikeleri en alt düzeye indirdin fakat o küçük ihtimal bizi buldu. Biz küçük ihtimalle savaşıyoruz şu an. Biz nelerle savaştık Hera. Sen güçlü kadınsın ve senin için söylediğim o sözler için özür dilerim."dedi kokumu içine çekerken. "Sanma, o küçük kız sana döner. Sana istesem geri dönemem veya eskisi gibi olamayız."dedim büyük bir kırgınlıkla. "Neden?"diye sordu. "Her güvenmeye çalıştığımda kalbimi kırdın. Kalp kıran bir çocuk olduğunu söylemiştim ve bence hala öylesin. Senden uzak durmamın bir sebebi vardır ama sen bana alan bırakmıyorsun. Hayatımda sen yoksun ve ben kendi işime yoğunlaşacağım. Belki bir çözüm bulurum."dedikten sonra ondan uzaklaştım. Gözlerinde derin bir hüzün gördüm ama benimkilerde daha derin bir hüzün vardı. Biraz o ağlamalıydı çünkü ben artık ağlayan değil ağlatan olmuştum. Hayat insanı istemediği o insana dönüştürürmüş. "Gidiyorsan git Hera. Gideceksen asla senin önünde durmayacağım. Benden çok işini seviyorsun ve bunun seni mutlu ettiğini biliyorum. Bensiz mutlu ol ve bol tempolu düşünmeyle yaşa."dedi sakin ama kırılmış bir sesle. "Gidiyorum, Profesör Ozan Çağlayan. Ben senden üstün olan bir profesörüm ve bunu kanıtlayacağım. Marie Curie oldum bile şimdiden ama ben daha iyi şeyler bulacağım. Onlar gibi aşk veya evlilik hayatım kötü olabilir çünkü kariyer varken ona ne ihtiyacım var. Ben seninle hayallerimizi gerçekleştirdikten sonra mutlu oluruz gibi hissetmiştim ama yanılmışım. Sen hiç değişmemişsin bile Ozan."dedikten sonra telefonumu açıp Amerika'ya bilet aldım. "Biletimi aldım ve bu akşam dönüyorum. İzin bitti buraya kadarmış."dediğimde Ozan soğuk bir şekilde bana bakıyordu. "Sen istediğin kadar Paris'te durabilirsin. François ile çalışma yapacakmışsın ve bana seni beğendiğini söyledi. Birlikte istediğin alanda deneyler yapacaksın. Bu fırsatı kaçırma derim Ozan."dediğimde şaşkınca bana baktı. "Nasıl yani? Sen bana istediğim araştırmayı yapabileceğimi mi söylüyorsun? Hemde en iyi profesörlerden biri olan François Viete ile çok iyisin."dedi bana sarılarak. Onu omuzlarından ittirdim. "Benden uzakta olacaksın. Güzel projeler yürüteceğini bilmek çok güzel hissettiriyor."dedim gururlu bir şekilde omuzlarına hafif vurarak. "Senin iyi projeler yürüteceğini zaten biliyorum. İyi işler çıkar olur mu Hera? Haberlerini okuyayım. Kendine iyi bak olur mu? Yolun açık olsun."dedi durgun bir sesle. "Gururla okuyacağını biliyorum çünkü ben senin dediğin gibi kraliçeyim ve hep zirvede olmam gerekir. Ben hep zirvedeydim Ozan, haklıydın galiba bu konuda. Kendimi kraliçeler gibi zirveye çıkaracağım hep söz."dediğimde verdiğim söz onun dudaklarında minik bir tebessüm oluşmasına neden oldu. "Söz verdin mi tutarsın biliyorum Hera. Güzel projeler yürütüp Paris'i enine boyuna gezeceğim ve geri geldiğinde sana her tarafı gezdireceğim. “dedi Ozan. "Çok hayal kurmasan iyi edersin. Paris'i enine boyuna gez ve araştırmalarına ağırlık ver. Seninle bu hızla gidersek varya bulunmayan her şeyi buluruz."dediğimde son kısmı vurgulu söylediğimi fark etmişti. "Bulurum,buluruz ve bu dünyayı güzel bir yer yapabiliriz."dedi hayalini bir kez daha dile getirirken. "Dünya bir gün güzel bir yer olacak bundan eminim."dedikten sonra hafif bir nefes verdim. "Sen bu dünyayı güzelleştirecek bir adamsın."dediğimde bakışları bana döndü tekrardan. "Sen bu dünyayı değiştirecek ve güzelleştirecek tek insansın Hera."dediğinde onunla aynı etkiyi hissettim üstümde. Böyle mi hissettiriyordu cidden? "Seninle hep aynı yoldan yürümek güzeldi Hera. Yollarımız burada kesişmiyor artık biz paralel bir doğruyuz ve belkide hiç yolumuz kesişmeyecek. İyki hayatıma girdin benimle birlikte hayal kurdun ve gerçekleştirdin. Bundan sonra da hep yolun açık olsun."dedi son sözleri olduğunu biliyor olmalıydı. Birbirimizden uzakta paralel bir yolda yürümek en mantıklısıydı. "Kahvaltı etmedim ben."dedim midemdeki minik gurultuyu duyunca. "Ben hiç etmedim ama oda servisini çağırdım bile."dedikten 15 dakika sonra oda servisi geldi. Bir güzel yatağa oturduk ve oda servisinin getirdiği kahvaltılıkları yemeye koyulduk. "Böyle kahvaltı etmek daha güzelmiş."dedi önündekini bitirmeye koyulmuşken. "Evet, katılıyorum sana."dedim yemek yemenin verdiği mutlulukla. Önümüzdeki kahvaltılıkları bitirdikten sonra doymuştum. "Öğlen oldu artık Hera. Bence Paris hatırası adına bir şeyler almalısın. Ben bir şey aldım mesela. “dedikten sonra aldığı parfümü uzattı. Parfümü bileğime sıktığımda hoş bir koku aldım. "Benim için mi aldın bunu?"diye sordum hemen. "Senin gibi kokan bir parfümü sana hediye etmek istedim. Paris hatıran olsun."dediğinde parfümü eline geri iteledim. "Hiç gerek yoktu."dedim hemen. "İtiraz yok."diyerek elime geri itelediğinde almaktan başka çarem olmadığını anladım ve parfümü el çantama attım. "Eyfel altında bir şeyler içelim mi?"diye sordu Ozan. "Neden olmasın?"dedikten sonra odadan çıktık ve eyfelin altındaki bir kafeteryaya oturduk. 15 dakika içinde kahvelerimiz geldi ve kahve bir anda bütün hararetimizi aldı. "Yazın kahve içmek çok güzel oluyor. Ben her yaz bunu yapardım."dediğimde hiç şaşırmamıştı. "Biliyorum çünkü aynısını bende yapıyordum."dediğinde ufak bir şaşırmıştım. "Eyfel Kulesinin altında bana dans sözün vardı ve sen onu tuttun. O zaman şaka yapıyorsun zannediyordum ama sen ciddiymişsin. Her şey için teşekkür etmek istedim Ozan." "Bir şey değil. Bir gün sen beni ağırlarsın ve ödeşiriz."dedi Ozan normal durmaya çalışırken. "Bir kış günü çağırırım belki. Beraber çalışırız belki yeniden... Hayatın insanı nereye götüreceği bilinmez."dediğimde sadece onaylar biçimde başını salladı. "Hatırlıyor musun? Güneş gözlüklerini takıp okulda günü gün yaptığımız zamanları... Yıllar önceydi fakat en kaliteli geçirdiğim zamanlardı. Şimdi büyüdüm ve meşguliyetten dolayı hiçbir şey yapamıyorum. Tatil yapayım dedim onda konferans çıktı ve ben ailemin yanında kalamadım. Hocamızı ziyaret etmeyi planlıyordum fakat o başka bir zamana kaldı sanırım."dedim. Bütün planlarım neden istediğim gibi olmamıştı? Bilmiyordum ama kafam daha çok karışmıştı. En iyisi buralardan uzaklaşıp araştırmalara devam etmekti. Telefonum çaldığında arayan Profesör Alexanderdi. "Efendim Profesör Alexander Bell."dedim ve yine ne olduğunu merak eder gibiydim. "Duyduğum kadarıyla Amerika'ya dönüyormuşsun. Amerika'da Grönland için toplanacak grup ile oraya gidip araştırma yapmanı istiyorum senden. “dediğinde sesi rica eder gibiydi. "Peki, Amerika’ya geldikten sonra bakarım. Grönland araştırmalarını yapmak istiyordum fakat bunun için görevlendirilmek gerekiyormuş. Bunuda gerçekleştirmek beni fazla duygusallaştırdı. “dediğimde sakince beni dinliyordu profesör. "Kızım sende çok güzel potansiyel gördüm ben. Biraz soğuk olabilir o yüzden kürklerle donatmalısın valizini. Uyarayım da şimdiden. “dedi hemen kıkırdayarak. "Görüşmek üzere profesör. “dedikten sonra telefonu kapadım. Ozan merakla bana baktı. "Bana görev çıktı."dedim sevinçle. "Buna neden sevindin? Yoksa araştırma yapmak istediğin bir yere mi gidiyorsun? Grönland'a mı gidiyorsun Hera?" "Beni bu kadar iyi tanıman hoş değil. Evet,Grönland'a gidiyorum ama bir ekiple beraber. Amerika'ya döndükten sonra o ekiple Grönland gidip çalışmalar yapacağız."dedim büyük bir sevinçle. Uçağa 2 saat kalmıştı ama havalimanı çok yakındı o yüzden hiç sıkıntı yapmadım. "Uçağına 2 saat kalmış. Bırakayım mı seni havalimanına?"diye sordu Ozan. "Tamam, bırakabilirsin Ozan."dedim onaylar biçimde. 30 dakika içinde havalimanına geldikten sonra gerekli işlemleri yaptıktan sonra beklemeye başladık. Uçak geldiğinde uçağa binmeden önce ona el salladım ve böylelikle son vedamı yapmış oldum. Saatler süren uçuşun ardından tekrar Amerika'ya gelmiştim. Havalimanına fark ettiğim arabamı gördüğüm gibi koştum arabama. Güzeller güzeli siyah arabacığıma bindikten sonra arabayı evime doğru sürdüm. Arabayı evimin garajına park ettikten sonra evime girdim. Özlemiştim evimin atmosferini ve huzurunu... Çalışma odama girdim. Bu odanın huzuru benim için çok başkaydı. Günlüğüme bugünü not ettim çünkü yarından sonra Grönland'a gidiyordum. Birkaç saat burada oturduktan sonra kendi odama gittim. Yol yorgunluğundan dolayı kapanan gözlerimi açık tutmak için çabalamadım. 🌌🌌🌌 Profesör Alexander Bell bana ekibimle buluşacağım yerin konumunu atmıştı. Buraya birkaç saat uzaklıkta olan Florida eyaletindeydi. Valizimi boşaltıp yerine soğukta giymek için kazakları ve kürkleri koydum valizime. 1 saat valiz ayarlama işinden sonra valizimi arabamın bagajına koydum. Evdeki bütün işlemlerimi hallettikten sonra geriye ekibimle buluşmak kalmıştı. Arabama bindim. Birkaç saat yolculuktan sonra Florida'ya gelmiştim. Konumun gösterdiği yer burasıydı. "Hoş geldin ben Sara."dedi kumral renginde saçları olan bir kadın. "Hoş buldum ben Hera."dedikten sonra memnun oldum der gibi ellerimi uzattım. Hemen ellerimi sıktı ve böylece tanışmış olduk. "Kalan ekiple tanışman lazım. Çok kafa bir ekibizdir."dedi Sara gülümseyerek. "Sara bu arkadaş aramıza yeni katılacak olan kişi olmalı. “dediğinde Sara onaylar biçimde başını salladı. "Ben Nikolas."dedi ciddi bir şekilde. "Ben Hera. Grönland araştırmalarında ekip olacağız ve ben bundan yalnızca onur duyarım."dediğimde Nikolas'ın memnun olan ifadesini gördüm. "Güzel."dedi ve kendisini takip etmem için işaret etti. Onu takip ettiğimde kalan ekibi gördüm. Hepsi ciddi ama çok zeki insanlardı. Bu görev ve ekip işi bana iyi gelecekti. "Sara gidiyor muyuz?"diye sordum yanımdaki Sara'ya. "Birazdan uçağımız gelir. Grönland için gerekli olanları aldın mı? Çok soğuktur biliyorsun."dedi Sara. "Aldım."dedim minik bir tebessümle. "Baya uzun sürecekmiş araştırmalarımız diye duydum."dedi Sara. Bu konu hakkında pek bilgim yoktu ama hayallerimdeki araştırmaları yapıyordum şu an. "Kaç yaşındasın Sara?"diye sordum çünkü baya genç duruyordu. "28 yaşındayım. Peki, sen kaç yaşındaydın Hera?"diye sordu Sara. "25 yaşındayım. Desene bu ekibin arasında en genç araştırmacılar biziz. Çak bir beşlik."dediğimde Sara hemen uzattığım elime bir beşlik çaktı. "Bu arada bu grupta hem en genciz hem en niteliklilerinden biriyiz Hera. Eğer sen nitelikli bir insan olmasaydın şu an karşımda olmazdın."dedi Sara. Haklıydı cidden nitelikli olmasam burada olmazdım. "Haklısın."dedikten sonra uçak gelmişti. Gelen uçağa yavaş yavaş bindik. Sara ile aynı yere oturduk. "Uzun bir yolculuk yapacağız. Hazır mısın Hera."dedi Sara. "Ben hep hazırım Sara."dedim gülümseyerek. "Sandiviç yapmıştım. İster misin Sara?"diye sordum elimdeki iki sandiviçten birini ona uzatırken. Elimdeki sandiviçi aldıktan sonra teşekkür etti. Birlikte sandiviçleri bir güzel yedikten sonra gökyüzünü izledik. "Gökyüzü aslında mavi değil yansımadan dolayı öyle gözüküyor ama çok güzel değil mi?"dedim Sara'ya. "Çok güzel bir manzarası var ve yüksekten izlemek daha güzel."dedi gözleri masmavi gökyüzüne dalıp giderken. Sara'ya hemen ısınmıştım çünkü iyi bir kızdı. Samimi, tatlı ve akıllı bir kızdı. Sohbeti sarıyordu fakat biraz önce uyuyakalmıştı. Birkaç saatin ardından uykum gelmiş ve biraz olsun uyumaya ihtiyacım olduğu için gözlerimi kapadım. "Hera geldik."dedi Sara'nın sesi. Sara'nın sesiyle uyandığımda Grönland'a gelmiştik. Valizimi aldıktan sonra tuvalete gidip pembe kalın kazağımı üstüme geçirdikten sonra altıma termal bir tayt giydim ve boynuma bir atkı sardım artık hazırdım. Tuvaletten çıktıktan sonra Sara'nın gittiği yöne doğru hızla yürüdüm. "Geldin."dedi hemen Sara. "Biraz daha yürüdükten sonra araştırmalar yapacağımız yere geleceğiz."dedi Sara bana gerekli bilgileri verirken. Nikolas önde giderken bizler onu arkadan takip ediyorduk. 45 dakikalık zorlu yürüyüş sürecinden sonra araştırma yapacağımız kısıma gelmiştik. Uzun yolculuktan sonra bize ayrılan odalarımıza yerleştik. Sara ile ben aynı odadaydık. "Artık oda arkadaşıyız."dedi Sara memnuniyetle. "Evet, sen oda arkadaşımsın artık Sara. Birazdan yemeklerimizi yeriz diye düşünüyorum."dedikten sonra çalan kapı sesiyle konuşmamız bölündü. Kapıyı çalan Heliaydı. "Yemek yiyeceğiz gelin."dediğinde Sara kalkarak kapıyı açtı. Sara ile ben Helia'nın arkasından giderek sofraya geldik ve yanyana oturduk. Nikolas ve kalan ekip üyelerinin gelmesiyle birlikte yemek yemeye başladık. Yürüyüş ve yolculuktan sonra yemek yemek çok iyi hissettirmişti. Masada şu an çok güzel sohbetler dönüyordu. Ben bu ortamı çok sevmiştim şimdiden. Geldiğimiz ilk gün dinlenmeyle geçirdikten sonra yoğun bir tempoyla çalışmaya başladık. Sara ile ben gözlem yaparak su seviyesini ölçecektik. Buzulların olduğu yere gittiğimizde buzulların hızla eridiğini gördük. "Buzullar bu hızla giderse su seviyesi artacak ve birçok yer su altında kalacak."dedim su seviyesini ölçmek için getirdiği ölçeği suya değdiren Sara'ya. "Su seviyesinde son 70 yılda çok büyük bir artış var. Buzullar erimeye devam ederse korkarım dediğin olacak gibi gözüküyor. 10 yıl daha erimeye devam ederse toprak üzerindeki kıtalar sadece su ile kaplanacak ve bu büyük bir felaket demek."dediğinde kafamı onaylar biçimde salladım. Ölçtüğümüz su seviyesini rapora ekledikten sonra önceki seviyeleri yazmayı ihmal etmedik. "Çok soğuk değil mi?"dedim Sara'ya. "Üzerimize kalın giymemize rağmen hala üşüyoruz. Evet,çok soğuk zaten o yüzden bizim dışımızda kimse buraya gelemiyor."dedi tir titrerken Sara. "Bir iş özçekimi yaparız değil mi Sara?"diye sordum. "Tabii yaparız Hera."dediğinde telefonumu çıkardıktan sonra fotoğrafı çektim. "Çok güzel bir anı oldu. Buzulların ne halde olduğunu çekmem lazım."dedikten sonra buzulların fotoğrafını çekmeyi unutmadım. "Hava kararmadan gidelim."dedi Sara. Hava burada erken kararırdı o yüzden Sara'nın hakkı vardı. Sara ile yoğun bir yürüyüşten sonra odamıza gittik. "Çok yorucuydu ama güzeldi Sara." "İlk günümüz olduğu için bu kadar yorucuydu. Sonraki günlerde bu tempoya ayak uyduracağız Hera." "İyi dinlenmeler Sara." Raporu çekmeceye koyduktan sonra yatağıma uzandım. Bugün çektiğimiz fotoğrafa baktım ne kadar güzel çıkmıştık. Grönland ile alakalı post atmazsam olmazdı. Hemen sosyal medyama girdiğimde Sara'nın beni takip ettiğini gördüm ve bende onu takip ettim. Bugün çektiğim birkaç fotomu seçtikten sonra onunla çekindiğim fotoğrafa onu etiketledim ve paylaştım. Sara gülümsedi. @Sara_Stuart:💜 @OzanÇağlayan: Buzullar ile ilgili insanlara bilgi düşmen çok hoş. Dünyayı yaşanabilir hale getireceğiz ayrıca ekibine kolay uyum sağlamışsın.🌌💙 Ozan'ın mesajı açıktı. Dünyayı bir gün kurtaracağımıza inanıyordu. "Sara Stuart güzelmiş. “dedim soy ismine vurgu yaparken. "Hera Altındağ kulağa daha hoş geliyor."dedi benim gibi benim soy ismime vurgu yaparken. "Fotoğrafta çok güzel çıkmışız."dedi derin bir tebessümle. Sara ile yorucu bugünden sonra gözlerimi kapadım ve uykunun beni esir almasına izin verdim. |
0% |