@beyazkurdale
|
Herkese selamm:)) bu platformda ki ilk kitabımın ilk bölümüyle karşınızdayım. Şuan herhangi bir bölüm düzenim yok açıkçası. Bir kaç gündür taşınma işlerinden dolayı yoğunum ve sanırsam bu önümüzdeki hafta boyunca yine pek müsait olamayacağım ancak elimden geldiğince her hafta bölüm atmaya çalışacağım. umarım beğeneceğiniz bir bölüm olur. Kitapla ilgili düşüncelerinizi lütfen yazın. O zaman iyi okumalar dilerim..
● " Hakkari'de hain tuzak = 4 şehit 2 yaralı" Bu kadardı. Sadece bir kaç saniye manşetlerde kalıp unutuldular. . . . . . . . .
Kolumdaki kırmızıya boyanmış bandaja çevirdim bakışlarımı. Hastaneye geldiğimizde içeri de olan kurşunu çıkartıp gereken müdahaleyi yapmışlardı. Dinlenmemi söyleseler bile kimseyi dinlemeyip ameliyathanenin önünde beklemeyi seçmiştim. İçeride ailem dediğim kişiler ölümle kalım arasında bir savaş verirken gidip de öylece dinlenemezdim. Akif abi koltuklardan birine oturmuş eliyle yüzünü sıvazlarken ben de bir duvar kenarına çökmüştüm. Ayaklarımı karnıma doğru çekmiş bekliyordum. Berbat bir haldeydik. Kirli dağınık saçlar, kıpkırmızı olan gözler, kan ve toprak olan üniformalar... Kocaman koridorda derin bir sessizlik hakimdi. Bu time geldiğim ilk günden beri bu kadar sakinliğe alışık değildim. Efe'nin şebekliklerine, İbrahim'in boş sözlerine, Melih'in ciddiyetlerine, Akif abinin Efe'yi ve İbrahim'i yola getirme çabalarını , Alpay'ın ise korumacı tavrını şimdiden özlemiştim. Sadece 4 saattir onları görmüyor ve seslerini duymuyordum ama bu kısa zaman dilimi bile bana asırlar gibi gelmişti. Bazı sesler geliyordu ama kendimi dışarıya karşı kapattığım için duymuyordum. Birileri konuşuyordu ama sesleri tanımlayamıyordum. Omzumda hissettiğim bir elle irkildim. Kafamı bacaklarımdan yavaşça ayırdığım da Albay Orhan Gence'nin olduğunu gördüm. Oturduğum yerden kalkmak için harekete geçecektim ki Orhan albay eliyle durdurdu. Biraz olsun kendime gelmeye çalışırken kendimi Orhan albayın kollarında buldum. Gözyaşım sanki birinin sarılmasını bekliyormuş gibi firar etti. Gözlerimden yanaklarıma doğru süzülürken arkasından peş peşe bir iki damla daha takip etti. Bir kaç saniye sonra hıçkırarak ağlamaya başladım. Ne kadar süre Orhan albayın omzunda ağladığımı hatırlamıyordum. Ameliyathane'nin kapısından çıkan doktorla ayrılmış ve ayaklanmıştık. Hepimiz doktorun söyleyeceklerine dikkat kesilmiştik. "Maalesef Efe Ardıç ve İbrahim Atayı kaybettik. Başınız sağolsun " Doktorun dedikleriyle beynimin uzuvları durmuş gibiydi. Algılamakta zorluk çekiyordum. Doktorun gözlerinin içine bakmaya başladım 'yaşıyorlar' desin istedim ama demedi. Bir şeyler söylüyordu fakat ben duymuyordum. Dünyadan soyutlanmış gibiydim. Tam o anda bir feryat koptu.. acı bir feryat.. Dudaklarımın arasından çıkan tiz bir çığlıktan sonra ameliyathane'nin kapısının önünde buldum kendimi. "Hayır!" çok gençlerdi. Ölmek için çok gençlerdi.. "Hayır!" Gözlerimden yanaklarıma akan damlaları umursamadım. Yumruk yaptığım ellerimle kapıya vururken bir yandan da tekrarlıyordum. "Olamaz!" "Hayır!" Kollarımdan tutulmamla beni tutan kişilerden kurtulmak için debelendim ama nafileydi. Kolumda hissettiğim hafif sızıyla kendimi karanlığa bıraktım.
( 3 SAAT SONRA )
Gözlerimi kırpıştırdım. Açmaya çalışıyordum ama gözüme gelen ışıkla hemen geri kapatmıştım. Tam o sırada birinin kalkıp yürümeye başladığını duydum. Adımların zemine sert ve düzenli ses bırakmasından bir askere ait olduğunu anladım. Gözlerimi tekrar araladığımda ışık yoktu. Bir iki saniye tavana bakarak gözlerimi ortama alıştırmaya çalıştım. Gözlerimi etrafta gezdirdiğimde bir hastane odasında olduğumu gördüm. Odanın içinde Akif abi ve bir-iki asker vardı. Hiç birini umursamadan kolumda takılı olan serumu sertçe çektim. Yataktan hızlı hareketlerle kalktıktan sonra kimsenin ayaklanmasına dahi izin vermeden bulunduğum odadan çıktım. Koridorda ki asker yığınlarını görünce koşar adım ilerlemeye başladım. Beni gören askerler esas duruşa geçerken bir yandan da bana şaşkın gözlerle bakıyorlardı. Şaşırmaları normaldi. Beni askerlerim hiç bir zaman yıkık bir durumda görmemişlerdi. Ben bir enkaza dönüşmüştüm. Ağlamamı bastırmaya çalışarak koridorun sonuna koştum. Orhan Albay ve bir doktor ameliyathanenin önünde konuşuyorlardı. "Maalesef Melih Karasu ve Alpay Akbora'yı kurtaramadık. Başınız sağolsun." Başınız sağolsun.. Bugün ikinci bir feryat daha koptu.. Bu feryat ailem dediğim 4 asker içindi. İki dudağımın arasından çıkan çığlığa engel olamamıştım. Belki de olmak istememiştim. Üzerimde olan bakışların attığım çığlıkla tamamen bende olduğunu biliyordum. İlk kez bakışları umursamadım. Herkesin gözlerinin önünde yıkıldım. Ben Bige Çetiner. Sert, yıkılmaz olan komutan kimliğimi ilk kez ayaklar altına almıştım. Askerlerimin karşısında ilk defa güçsüzlüğümü göstermiştim. Ben Bige Çetiner ailem dediğim bu 4 adam için bu gece gözyaşlarımı akıttım.
5 Eylül'de ikinci bölüm yayında olucak. |
0% |