@beyazmelek
|
Rüyanın Özgür'ün yanına gelmesinden beridir bir hafta geçmişti. Özgür tam 2 gündür dağlarda Arjin itini arıyordu. Bu it soyunu bir türlü neden yakalayamıyordu. Bugün kendi timine ek olarak Osman ve zülküf'te timle birlikte gitmişti. Yaklaşık 3,5 saattir yürüyorlardı ve sanırım 2 saat daha yürümeleri gerekiyordu. Şu anda Suriye il sınırında dolanıyorlardı. Hepimizin perti çıkmıştı ve ayaklarımızın altı su toplamıştı. Etrafımızdan gelebilecek olası bir tehlikeye karşı hepimiz tetikte yürüyorduk. "Ya komutanım vallahi beni burada bırakın gidin." diye sızlanıyordu Zülküf. Özgür artık bu görüntüye alıştığı için tepki bile vermiyordu. " Komutanım bu sefer Zülküf, haklı ya ben elendim beni bırakın arkadaşlarım, kardeşlerim." dedi Hamza Zülküf'e hak vererek. İçimizdeki en sağlam adamlardan biri hamza'ydı o bile söylenmeye başlamıştı." Vallahi ya son iki gündür yürüyoruz herhalde kardolarım."dedi Osman. "Kardo mardo hayırdır aşko kuşkomu olmaya karar verdin imamın kafir oğlu. Ulan sen ne cinsi bozuk çıktın."dedi Zülküf. Demesi ile zülküf'ün ensesine Tokat yemesi bir olmuştu. Ulan senin elinin ayarını demişti ki Özgür yüzbaşıyı fark etti. " Özgür yüzbaşım neden vuruyorsunuz acıdı." "Uslu dur Zülküf" dedi Özgür. "Emredersiniz komutanım." Yolumuzun daha yarısını yürümemiştik bu yüzden daha fazla konuşmalarını engellemek için hepsini susturdum. Yaklaşık yarım saat daha yürüdükten sonra artık Ana yola çıktık. 15 dakikalık bir yürüme mesafesinden sonra Ana yolun tam ortasına bırakılmış 2 adet çanta fark ettim. Elimi yumruk şeklinde yaparak bütün timi durdurdum. Yavaş adımlarla çantaların etrafında dönüp ne olduğunu anlamaya çalıştım. Mesut ve Devrim etrafın güvenliğini sağlarken ben de çantaların etrafında birkaç tur daha atıp ne olabileceğini düşünmeye başladım. "Komutanım burada biri var". diyen çiğdem'in sesi ile o tarafa doğru yürüdüm. Yerde ölü gibi yatan kadının vardı yanına çöktüm.
Orta ve işaret parmağımı birleştirerek kadının nabzını kontrol ettim. Nabzı hissedilmeyecek kadar yavaş şekilde atıyordu muhtemelen az bir vakti kalmıştı hemen yetiştiremezsek ölürdü. "Ölmüş mü"diye sordu Ateş. Ayağa kalktım ve kadından uzaklaştım. Nabzı çok yavaş eğer yetiştiremezsek kesin ölür. "Valizler bu kadının olabilir komutanım." dedi Mesut. Mesut'un dediği benim aklıma da yatmıştı. Muhtemelen kadını kaçırmaya çalışmışlardı kadın direnince de arabadan atmışlardı. " Kesin o şerefsizin işi." Kafamı sallayarak devrimi onayladım. Ne yapalım dedi ateş hepimiz sırayla taşıyalım mı arabamız yok. Kafamla ateşi onayladım. "Mesut Hamza, siz önden ilerleyin koruma sizde olsun. Osman Zülküf siz de arkadan gelin. Devrim sen de silahımı ve çantamı al. " Çantamı ve silahımı çıkarıp devrime uzattım ve kızı kucağıma aldım. " Komutanım kızın boynuna dikkat edin." dedi Çiğdem . Onu onaylayıp hemen kızın boyununu düzelttim ve başını göğsüme yasladım. Hepimiz yola koyulmuştuk. "Çantasını unutmayın belki bir şeyler buluruz." Yolun büyük bir kısmında kızı ben taşıdım diğerleri de verdiğim emirleri uyarak peşimden geliyorlardı. "Komutanım biraz bana verin isterseniz 2 saattir siz taşıyorsunuz." Diyen Ateş'in teklifini reddettim zaten arabaları az kalmıştı. 15 dakika sonra gizlediğimiz arabaların yanına ulaşmıştık. Kızı dikkatli bir şekilde arka koltuğa bıraktıktan sonra diğerleri de iki arabaya bölüşmüşlerdi ben de arkaya kızın yanına geçip yavaşça başını dizlerinin üstüne bıraktım. Devrim hızla arabayı sürerken ben de kızın yüzünü inceliyordum. Kızın yüzü tamamen parçalanmış ve kollarında bacaklarında yer yer sıyrıklar mevcuttu. Kızın kıyafetleri yırtılmış ve parmaklarında da kırık olması muhtemeldi. "Komutanım nereye süreyim karargaha mı yoksa hastaneye mi?" Diyen devrimle sabır çektim. Bu kadar saçma bir soruyu ancak devrim sorabilirdi. Bu yüzden ona küfürle cevap vermeyi uygun gördüm. "Yok beynini siktiğim bizi senin eve götür." Herkes kahkaha attığında öfkeyle onları susturdum. " Devrim beni yorma abiciğim hastaneye sür sonra da o çeneni kapat." Kısa bir süre sonra hastaneye varmıştık. Kızı kucağıma aldığım gibi hastaneye doğru ilerledim. Karşıma çıkan ilk doktora da bağırmaya başlamıştım. "Yardım edin yaralı var, doktor yok mu" ? İnsanların bakışları bize döndüğünde şaşkın gözleri umursamadım. Sevgi ilerden koşarak gelmiş önümde durmuştu. "Sedye getirin hemen , komutanım siz iyi misiniz?" Dedi Sevgi. Kafamı sallayarak Sevgiyi onayladım ve gelen sedyenin üzerine kızı bıraktım. Mesut'u yanıma çağırdım ve " bizden biri gelip kızın başında beklesin. Durumun ne olacağı belli değil. Olur da uyanırsa sorgularız." Emredersiniz komutanım deyip yanımdan ayrıldığında ben de Hayri albay'ı aradım. "Yüzbaşı Özgür demirkutlu emredin komutanım!" "Karargaha gelmeniz ne kadar sürer yüzbaşım." "Biz şu an hastanedeyiz karargaha gelmemiz yarım saat sürer komutanım." Dememle bir sandalye gıcırtı sesi gelmişti ayağa kalkıp konuştuğuna emindim şu anda. "Ne demek hastanedeyiz yüzbaşım! söyle bana söyle , hangi evladım." Sakin olun komutanım bizden biri değil ama vatan evladı. Hayri Albay demek istediğimi anlamış ve telefonu kapatmıştı. Ben de biraz sonra timi toplayıp gitmek için arabaları geçmemiz gerektiğini söylemiştim. " Kız yalnız bırakmasa mıydık komutanım." " Ne yapalım Zülküf biz de doktorlarla birlikte ameliyata mı katılalım." "Osman sen biraz sus abiciğim ya." Osman zülküf'ün ensesine tokatı patlatmıştı. Tabii ki Zülküf de karşılık olarak osman'a vurmakta gecikmemişti. Artık timin hepsi Osman ve zülküf'ün bu atışmalarına alışmışlardı. Onlar timin maskotu ve Neşe kaynağıydı. Karargaha girmiş ve hepimiz hayri albayın gelmesini bekliyorduk. Ben koltuğa oturmuş ve ayaklarımı masanın üstüne uzatmıştım. Timin her biri de bir yere dağılıp yerlerine çökmüşlerdi. Zülküf ün ise ilk iş postallarını çıkartıp rahat bir şekilde oturmak olmuştu. "Ulan zülfo ayakkabılarını burada çıkarma demedim mi ben sana lan fare mi öldürdün burnumun direği kırıldı oğlum." Dedi Osman zülküf'e takılarak. "Zülküf koçum kalk bizi çayla" dedi Özgür sırıtarak bu oğlana iş yaptırmayı çok seviyordu. "Komutanım ben neden yapıyorum bu kafir yapsın bunun yaptığı başka bir iş yok zaten." Osman ona hareket çekmiş. "Hadi oradan lan piç" . Demişti. Zülküf öfke ile ayağa kalktı "sanada, piçinede , geberesice" Osman yerinden fırlamış ve kaçmış gülmeye başlamıştı. "Amin aslanım amin".
🌺🌺🌺🌺🌺🌺🌺🌺🌺🌺🌺🌺🌺🌺🌺🌺🌺🌺🌺
Sevgi eve geldikten sonra bugün olan bitenlerin hepsini rüyaya anlatmıştı. Bu durum rüyanın aklına takılmıştı. O kadın kimdi neden yaralıydı ve neden özgür onu taşıyordu. Acaba önemli biri miydi. Belki de alalade biriydi bir önemi yoktu. Rüya düşünmekten kafayı yemek üzereydi neden takıyordu ki bunu. Sonuçta adam bekardı sevgilisinin olması da gayet normaldi yakışıklıydı da yani. Asıl soru bunun rüyayı neden rahatsız ettiğiydi. Sevginin söylediğine göre kızın durumu çok kötüydü yüzü parçalanmış parmakları kırılmış iki kaburga kemiği çatlamıştı ne olmuştu bu zavallıya böyle. Zaten koskoca kasabada iki tane doktor bulunuyordu sevgi ile birlikte. Rüya bunları düşünürken yemeğini didikleyip durmuştu. Sonunda sofrayı toplamışlar ve bulaşıkları halletmişlerdi. Rüya tam bir haftadır özgür'ü görmüyordu ne yapıyordu acaba. Yaralanmış mıydı yoksa yine yarasına baktırmamış mıydı? Neden merak ediyordu ki onu. Sonunda Zülküf aramaya karar verdi. Yani kardeşini aramasında ne sıkıntı olabilirdi ki. İç sesi kimi kandırıyorsun be kızım dedi resmen özgür'ü sormak için Zülküf arıyorsun. sus be dedi sadece merak ediyorum adam nasıl diye. He he canım dedi iç sesi gel de külahıma anlat. Aman sen de be dedi rüya. Bir iki çalıştan sonra Zülküf telefonu açmıştı." Ablam nasılsın dedi." " İyiyim ablacığım sen nasılsın." "Ben de iyiyim canım benim operasyonunuz nasıl geçti yaran beren bir şeyin var mı ? Ya da timden yaralanan herhangi biri hepiniz iyi misiniz." " Hepimiz iyiyiz ablacığım merak etme" dedi Zülküf. " Abla şimdi gitmem gerekiyor komutan sayım yapıyor sonra ben seni ararım." Dedi ve telefonu kapattı Zülküf. İyiymiş işte dedi iç sesi rüyaya. Korkma bak hiç kimseye bir şey olmamış dedi. Bu biraz da olsa rüyanın içini rahatlatmıştı.
Aradan bir hafta daha geçmişti ve biz bu sırada 2 defa daha göreve gidip gelmiştik. Ama bulduğumuz kız henüz uyanmamıştı sevginin söylediğine göre çok kötü bir travma yaşamış ve travma sonrası şoka girmişti. Her gün birimiz gidip kızın durumunu kontrol ediyorduk bugün sıra bendeydi hastaneye gelmiş ve sevgi ile görüşmüştüm. Kız henüz komadaydı ve ne zaman uyanacağı da meçhuldü. Sevgi bir anda da gözlerini açabilir bir yılda da diyordu. Bu yüzden biz de başında beklemektense 2-3 günde bir gelmeyi uygun bulmuştuk. Sevgi ile konuştuktan sonra kızın odasına gidiyordum. Yolda beni gören hemşireler bana bakarak aralarında fısıldaşıyor ben onlara baktığımda ise sanki benim hakkımda hiç konuşmamış gibi önlerine dönüp işleri ile ilgileniyormuş gibi yapıyorlardı. Evet bacım benimle ilgili hiç konuşmuyorsunuz dedikodumu da yapmıyorsunuz zaten inandım vallahi işinizi yaptığınıza dedi iç sesi. 312 nolu odanın önüne geldikten sonra yavaşça kapıyı açmış ve içeriye girmiştim. Arkamdan kapıyı kapatmış ve içeriyi incelemeye başlamıştım. İçeride pek bir şey yoktu bir yatak bir dolap ve oturmak için bir tekli koltuk bulunuyordu. Yavaşça kıza yaklaştım ve onu incelemeye başladım sağ elinin parmakları da dahil olmak üzere komple omuzuna kadar alçıdaydı. Yüzündeki kanlar temizlenmiş siyah saçları ise temizlenmişti. Üstündeki yırtık kıyafetleri değiştirilmiş üstüne hastane pijaması giydirilmişti. Yüzünde sağ kaş ve sol kaşının altında olmak üzere iki tane bant bulunuyordu dudakları susuzluktan çatlamış ve yara bere içindeydi. Ama kız buna rağmen bile güzeldi. Kimdi bu kız acaba bu kıza ne olmuştu. Biraz vakit geçtikten sonra Zülküf gelmiş ve biraz da o başında beklemişti. Zülküf de tıpkı Özgür gibi önce kızı incelemiş ondan sonra iyi olduğuna kanaat getirdikten sonra oturmuştu. Zülküf nedense şu anda deli gibi kızın göz rengini merak ediyordu bu kadar güzelliğin altında acaba nasıl bir göz rengi yatıyordu. Bunu düşünmesinin saçma bir şey olduğunun farkına varmış ve gözlerini camdan dışarıya çevirerek dışarıyı izlemeye başlamıştı. Ne kadar dışarıyı izlediğini bilmiyordu. Tekrar bakışlarını yatağa çevirdiğinde kızın uyanmış olduğunu görmüştü. Kız kahve ve buğulu gözlerle boş bakışlarla ona bakıyordu. Bakışlarında birazcık korku ve nerede olduğunu bilmediği tuhaf bir his vardı. Bir süre bakıştıktan sonra Zülküf ne olduğunu anlamadan kulağına bir melodi ilişmişti . Mecburiyet caddesi'nde Gözlerin gözlerime değdi. Farkına varmak adına 2 tane gözlerimi kapatıp tekrar açtım.
Hiç kimseye eğilmeyen Başımı aşka eğdi
Tekrar bu kahve gözlerle karşılaşınca sanki bedenime elektrik akımı çarpmışçasına titremeye başladım. "S- Sen uyandın? Be - ben doktoru çağırayım." Hızla kapıya ulaştım ve bankoda oturan hemşirelere seslendim. "Hasta uyandı doktoru çağırır mısınız lütfen?'. Bir süre sonra Sevgi abla gelmiş ve kızla konuşmaya başlamıştı. "Hastamız kendini nasıl hissediyor?" "İyi hissediyorum kötü hissetmem için bir sebep mi var?" Bir an için Sevgi abla ile göz göze gelmiştik ya bu kız polyanaydı ya da hiçbir şey hatırlamıyordu. "Nerede olduğumuzu hatırlıyor musun? Ya da adını ? Adın ne?" Kız sordunuz hiçbir soruya cevap vermiyor sadece boş boş bakıyordu. "Bir şeyler hatırlıyorsun ama değil mi? Hadi biraz haftanın zorla ne hatırladığını bize söyle ki sana yardım edebilelim." dedi Zülküf. "Şey ben adımı hatırlamıyorum ya da kim olduğumu, nereli olduğumu, kaç yaşında olduğumu?" Kaşlarım çatıldı ve sert bir sesle konuştum:" hatırladığın şeyleri anlat." Sert sesim onu ürkütmüştü. "Sen kimsin? Benim neyimsin?" İnşallah gelecekteki kocan desem ne yapabilirsin ki yani? Tabii ki bunu söylemedim içimden geçirdim kızı yormamak lazımdı. Kıza hemen konuyu özet geçmeye başladım. "Biz seni yolda bulduk." Bu arada Sevgi abla gülmemek için dudaklarını ısırıyordu. Sevgi ablanın bu hareketini fark edince söylediklerimin farkına vardım. "Abim filan mısın biz seni çöpte bulduk de de tam olsun." "Pardon sanırım her şeyi baştan anlatmam gerekiyor ben askerim seni gerçekten de yolun ortasında bulduk bir görev dönüşü seni öylece yatarken bulduk her yerin yara bere içindeydi seni hastaneye getirdik ve bilgi almak için de uyanmanı bekliyorduk ama sanırım sen de bir şey hatırlamıyorsun." Kız beni anladığını belirten mırıltılar çıkarmaya başladı. "Peki bugünlük bu kadar sorgu yeter birazcık hastamızı rahat bırakalım da dinlensin." dedi Sevgi abla. Hemşire hanım hastanın serumuna bir analjezik ekleyelim bugün rahat bir uyku çeksin. " Parasetamol, Nonsteroidal yada antiinfulumautar hangisini uygulayacaksınız?" Şimdi Zülküf hemşire ve sevgi arasında şaşkın ve anlamsız bir bakışma geçiyordu bu kız bu terimleri nereden biliyordu. "Sen bu terimleri nereden biliyorsun." dedi Sevgi. "Aklımda kalmış olmalı dedi kız." Sevgi tekrar hemşireye dönüp konuşmaya başladı." Hastaya 1 miligram da tensinor uygulansın." "Ne ne saçmalıyorsun siz doktor hanım benim durumumun yüksek tansiyonla bir alakası olduğunu düşünmüyorum. Muhtemelen düşmeye bağlı kalıcı ya da geçici bir hafıza kaybı oluştu." Sevgi hafifçe gülümsedi ve "hiç olmazsa artık bir sağlık çalışanı olabileceğinizi biliyoruz . Ağrınız olursa yanınızdaki kırmızı butona basmamız yeterli şimdi bırakalım da dinlensin." Doktorlarla birlikte ben de dışarıya çıkmış ve özgür komutanımın yanına gitmiştim. Bu adam neden yine sinirliydi sürekli güreşe çıkarılan boğalar gibi burnundan soluyup duruyordu. "Var mı lan kız hakkında bir bilgi ."diye sordu. "Yok komutanım kız adını bile hatırlamıyor." "Hay ben böyle işi" . Ulan neden kimse işini düzgün yapmıyor biri çantayı kaybeder kız havzasını kaybeder oğlum bu nasıl iş. Demek ki çocuklar çantayı kaybetmişlerdi bu yüzden Özgür komutan bu kadar sinirliydi. Oğlum sürekli şu kıza kız deyip durma lan canımı sıkıyorsun. "Şey komutanım kızacaksınız biliyorum da yine de söyleyeceğim." "Ulan kızacağımı biliyorsan neden söylüyorsun." "Şey komutanım şimdi bu kız adını hatırlamıyor ya biz ona isim mi versek." " He amın feryadı bu zaten bizim aklımıza hiç gelmemişti. Evcil hayvan mı lan bu." Dedi ve öfkesi yenip düşerek zülküf'e iki üç tane çaktı. " Siktir git lan gözümün önünden."
✨✨✨✨KIZ'DAN✨✨✨✨
Gözlerimi odanın içinde gezdirirken alem vücuduma küfürler savurmakla meşguldüm. Sanki uzun zamandır uyuyan ben değildim de mumyaydı o kadar yani. Değil üzerimden kamyon tır geçse bile bu kadar ağrımazdı. Doktorun dediği gibi yanındaki kırmızı düğmeye basmış ve bir hayırsever'in gelip bana ağrı kesici vermesini umuyordum. 1-2 dakika sonra geç sarışın bir hemşire yanında bir adamla birlikte içeriye girmişti. Genç kız elindeki defteri ve birkaç iğneyi ayak ucundaki masanın üzerine bıraktı. "Buyurun hanımefendi bir şikayetiniz mi vardı?" Vardı bacım kendimi pirzo için dövülmüş et gibi hissediyorum. Bundan büyük şikayet mi olur? Hiç sesimi susturup:" benim çok ağrım var da şu serum bir ağrı kesici yapar mısınız?" dedim. Hemşire kız beni onaylamış ve serumu ağrı kesici yapmıştı. " Bir 5 dakika sonra etkisini gösterir . Bir ihtiyacınız olursa tekrardan düğmeye basmanız yeterli geçmiş olsun." dedi. Az önce hemşire ile birlikte içeriye giren adam tekli koltuğu benim yanıma doğru çekmiş ve üzerine oturmuştu. Yüzümü inceliyordu. " Merhaba ben Zülfikar, Zülfikar Akalın. Kusura bakma az önce şaşkınlıktan kendimi tanıtamadım." Gözlerim yakışıklı yüzünde ve kocaman gülümsemesinde dolandı. "Memnun oldum dedim, ben de......." Adımı hatırlayamayınca küçük bir gülümseme sundum. " Şey biliyorsun ki ben adımı falan hatırlayamıyorum, Sen benim adımı biliyor musun?" Bakışları da onun benim adımı bilmediğini gösteriyordu. Yine de bozuntuya vermemek adına gülümsemesini bozmadan " bence senin adın olsa olsa Melek olurdu." Dedi dediği şeyi anlamadığım için ona mal mal bakmaya devam ettim. "Ee peki benim ailem gelmedi mi buraya?" "Muhtemelen Sen buraya yeni geldin ya doktorsun ya da öğretmen. Tabii ki başka bir iş için de gelmiş olabilirsin. Gezmek için de burayı tercih eder misin onu bilmediğim için de yorum yapamıyorum maalesef. Henüz ailenin kim olduğu veya senin kim olduğun hakkında bir bilgimiz yok maalesef. O gün neden oradaydın kimler tarafından o hale getirildin ya da senden ne istediler bunu henüz bilmiyoruz. Bunu öğrenebilmemiz için senin uyanmana ihtiyacımız vardı ama şu anda senin durumunda uyanmanın da bize bir faydası yok." Onu kafamı sallayarak onayladım tamamen haklıydı. "Çantam falan yok muymuş yanımda? Belki içinde kimliğim falan vardır." Kafasını sağa sola doğru sallayıp ağzının içinde bir şeyler mırıldandı." Aslında çantam vardı ama başına bir talihsizlik gelmiş ve çantanı ortadan kaybolmuş şu an bütün askeriyede onu aratıyoruz." Gözlerim şaşkınlıkla büyüdü. "Ne demek kaybolmuş, ben en geç 2 güne buradan çıkarım. Yol bilmiyorum, iz bilmiyorum. Telefonum olsa ne bileyim belki ailemin yanına falan dönebilirim. Ya da bir adres falan burada kalabileceğim bir yer vardır oraya giderim." "Ben komutanım ile konuşup sonra halledeceğim belki senin lojmana falan aldırabilir." Daha kendimi bile tanımıyorken bir yabancıyı nasıl tanıyıp ona güvenebilirdim. Ama şu anda bilmediğim bir şehirde tanımadığım insanların içindeyken güvenebileceğim tek kişi de Türk askeriydi. Bu yüzden ona güvenmeyi seçtim ve onu onaylayarak başımı salladım. Biraz sonra yavaş yavaş kapanan gözlerimin esiri olmuştum ve usulca gözlerim kapanmıştı.
Ne dersiniz arkadaşlar zülküf'e aşık edeyim mi?
Ya da rüyaya bir kıskançlık krizi?
Sizce bu kız kim Bir fikriniz var mı? Haydi yorumlarda buluşalım...🌺🌺🌺🤣
|
0% |