Yeni Üyelik
17.
Bölüm

Aşktan Kör

@beytikzer

Keyifli okumalar dilerim sayın okur. Selametle!

***

14 Ekim 1950 Kore'ye Türk askeri birliği ulaştı.

17 Ekim 1950 Türkiye'nin de Kore savaşı'na katılmasıyla 500 kişilik ilk Türk askeri birliği Kore'ye ulaştı ve Pusan'da karaya çıktı.

 

***

 

Göz gözü görmez bu aydınlık sabahta

 

Görmez ki uçan kuşu, gökte asılı bulutu.

 

Gözler aşktan kör artık

 

Ne ayan günü bilir ne kararan göğü...

 

Nazım'ın dizeleri, Gülilzar'da can bulmuştu sanki. Yaşadığı duygular öylesine yoğundu ki hafiflemiş hissediyordu kendisini. Suya bıraksalar üstünde durur, oynaşırdı hisleri. İnsan aşktan uçmak ister miydi, artık biliyordu. Köye geldiklerinde hava çoktan kararmıştı. Köyden kimse görmesin duaları eşliğinde koltuğa iyice sinen Gülilzar'ın derdini Rıza da anlamıştı. Bu sebeple yolu uzatmayı göze alarak köyün etrafından dolaşıp mektebin önünde durdu. Gülilzar rahatlarcasına nefes aldığında Rıza, genç kadının bu haline gülmeden edemedi.

 

"Gören de kötü bir iş etmekten geliyorsun zanneder." Gülilzar, Rıza'nın dilinden dökülen bu korkunç düşünceyi iri gözlerle karşıladı. Fakat cevap dahi vermeden şaşkınlığını üzerinden atmaya çalıştı. Kendisine kalırsa zaten kötü bir iş etmişti. Köylü o halde görmüş olsaydı onları muhtemelen taşa tutarlardı aracı. Zihninde canlanan bu görüntü ile gülmeden edemedi. Rıza, bu neşenin kaynağını merak ededursun Gülilzar çoktan arabadan inmiş, şoför mahallinin tarafına yönelmişti. Başını eğip,

 

"İyi geceler Rıza. Görüşmek üzere," dediğinde Rıza hınzırlık etmeden duramadı.

 

"İyi geceler öpücüğü almadan olmaz ki!" Genç kadının alayla kalkan kaşları, aslında cevabı da vermiş oldu. Fakat Rıza, ayak diretmeye devam edince Gülilzar ne yapacağını bilemedi. Bu tatlı halleri, Rıza'nın pek hoşuna gidiyordu. Araçtan çıkmaya yeltendiğinde Gülilzar geri çekildi. Tedirginlikle karışık arzu, onu sararken Rıza'nın kolları kendisini sardı önce. Ardından yanağına bırakılan sıcacık, içten öpücük içini titretti. Rıza, çenesinden kavrayıp başını kaldırdığında gözler selamladı birbirini, ışıkları oynaştı. "Şimdi iyi geceler Gülilzar." Göz kırpıp, "Rüyanda beni gör derdim ama..." dediğinde Gülilzar hışımla ondan uzaklaşıp koluna sahte bir kızgınlığın ürünü olan yumruğunu geçirdi.

 

"Hiç deme! İyi geceler Rıza." Ardından okulun bahçesine girdiğinde Rıza seslendi.

 

"Sen yine de bir düşün!" Gülilzar gerilen yanaklarının ağrısını hissederken kapının açık olduğunu gördü. Unutkanlığına verdi. Rıza'nın hala orada olduğunu biliyordu. Lambayı açmadan gitmezdi ve bu kendisini güvende hissettiriyordu. Genç adamın daha fazla beklemesine gönlü razı gelmediğinden el yordamıyla lambayı bulmaya çalıştı. Fakat ne olduğunu anlamadığı bir şeye takılıp düştüğünde dudaklarından çıkan çığlığa mani olamadı.

 

Rıza, sesi işittiği an mektebe fırladı. Gülilzar'ın sesini duyduğunda içinden bir şey kopuvermişti sanki. O heyecan ile içeriye girdiğinde gözü bir şeyi seçemediğinden cebinden ayırmadığı kibriti çakıverdi. Gülilzar'ı doğrulmaya çalışırken gördüğünde boylu boyunca uzanan Murat'ı da fark etti.

 

"Gülilzar, lambayı bul çabuk!" Gülilzar verilen direktife uyarak daha sağlam adımlarla odasına geçip lambayı asılı olduğu duvardan çekip aldı. Lambayı Rıza'ya götürürken yakmayı akıl edememişti. Rıza aldırmadan lambayı aydınlattığında yatan şahsın Murat olduğuna emin oldular. Yüzü darmadağındı. Patlayan kaşı, çenesinden süzülen kan, moraran elmacık kemikleri ve yırtılmış gömleğiyle bir vahşet tablosunu andırıyordu. Gülilzar, Murat'a atılıp başını kucağına çektiğinde inleyişi onları rahatlattı, yaşıyordu.

 

Rıza derhal Murat'ı ayağa kaldırıp kolunu, omzuna attı. Onu, Gülilzar'ın odasına götürüp yatağa bıraktığında üstündekileri çıkarıp bir kenara bırakıverdi. Gülilzar ecza dolabını Rıza'nın önüne bırakarak Murat'ın başında durdu.

 

"Kim yaptı bunu sana Murat?" Murat, kesik kesik nefes alıyor; ciğerine hava çekmeye çalışıyordu. Rıza, Murat'ta başka hasar var mı diye anlamaya çalışırken,

 

"Bunları sonra sorarız Gülilzar," derken Murat'ın tuhaf bir şekle bürünmüş sağ kolunu gösterdi. "Önce şu kırığı sabitlememiz gerekiyor."

 

***

 

Murat'ın inlemeleri, can acıtıyordu. Acı çektiğini belli eden bu inlemeler, Gülilzar'ın tüylerini ürpertiyor; Murat'a yardım edemediği için tasalanıyordu. "Birkaç gün önce mektebe kadar gelen Nazire Hanım, bunu görseydi nasıl hissederdi acaba?" diye düşünmeden edemedi. Gözleri kapanmak için bir direniş halindeydi fakat genç kadın uykusuzluğunun önüne barikat koymuş aşmasına müsaade etmiyordu. Rıza her an gelebilirdi. Geldiğindeyse Gülilzar, ayakta ve dinç olmalıydı. Murat'ın yardıma ihtiyacı vardı. Tam da bunu düşünürken Murat, gözlerini açıp,

 

"Su!" diye yakardı. Gülilzar başucundan eksik etmediği sürahiyi alıp bardağı doldurdu. Ortam o kadar sessizdi ki bardağın su ile dolan sesi kulaklara vurdu. Muhtemelen bu, Murat'ı daha çok susatmıştı. Gülilzar, Murat'ın doğrulmasına yardımcı olup bardağı dudağına verdi. Murat, kana kana suyu içerken Gülilzar sormadan edemedi.

 

"Kim yaptı bunu Murat?" Murat, bardaktaki son su damlasını da yutkunurken derin bir iç çekti. Kederden alnı kırış kırış olmuştu. Belki de acıdandı. Bu ancak Gülilzar'a söylediğinde anlaşılırdı. Bardağı geri uzattığında Gülilzar ikiletmeden alıp yerine bıraktı bardağı. Murat gözlerini yorganın pembe güllü desenlerine gözlerini diktiğinde hırıltılı bir ses çıktı dudaklarından.

 

"Köyde dönen dedikodular canımı sıktı. Ben karışınca da Hülya'yı öne sürdüler." Gülümsemeye çalıştı fakat acısı buna izin vermedi. "Sonra ver Allah ver!" Yani Gülilzar yüzünden bu haldeydi Murat. Genç kadın bu düşünce ile suçluluk hissine kapılmadan edemedi. Murat bunu fark ettiğinde homurdandı. "Tek sebep sen değildin. Kadir Bey'in etkisi biraz da..." Gülilzar bunu anlamaya çalışırken kaşları istem dışı çatıldı.

 

"Nasıl yani?" Murat dişlerini sıkıp kırık kolunu kucağına aldı.

 

"Ne yaptın yine Gülilzar? Şikâyet etmekle ne kazanacaktın?" Sesindeki hayal kırıklığını öpmüş olan öfke hissedilmeyecek gibi değildi. "Her şeyi bir kılıfına uydurmuş." Gülilzar bu öfkeyi hak etmediğini düşünerek,

 

"Ne yapsaydım Murat! Köyde durmadan birileri evini, emeğini bırakıp gidiyor. İlçe ya da şehirde onları ne bekliyor sanıyorsun?" diye sorduğunda öfkeden kızaran yüzü buruşmuştu. Öfkesinin sebebi Murat değildi elbette ama hareketinin sorgulanması, sinirlerini oynatmıştı. Murat sabır dileyerek,

 

"Köylü zaten kıtlık zamanı tarlasını satacaktı!" diyerek sesini alçalttı. "Ama şimdi Kadir Bey'in oyunlarına katlanmak zorundasın." Kolunun izin verdiği ölçüde başını yana eğip, "Öğrencilerini ne zorluklarla aldın okula. Şimdi etrafındakilere de saldıracak," dediğinde pişman oldu. Ancak Gülilzar anlamıştı.

 

"Bunu sana, baban mı yaptı?" Murat tek kelime etmeden geriye yaslanıp başını yatağın demir parmaklıklı başlığına dayadı. Gülilzar da cevabını almış oldu. Kadir Bey, öfkelenmişti ve bu, Gülilzar'ı korkutmak şöyle dursun daha da hırslandırmıştı. "Nasıl sıyrıldı peki?" Murat omuz silkip kolunu tutmaya devam etti.

 

"Senetler kanuna uygun hazırlanmış. Zaten kimse de şikâyetçi olmayınca..." Gülilzar'ın aklı buna ermiyordu. Nasıl bir zihniyet bu zulme sessiz kalabilirdi? Sinirden köpürüyordu fakat Murat'a sorulsa durumu oldukça vakur karşıladığını söylerdi. Bu sebeple konuşmaktan çekinmedi. "Bundan sonra köy içinde gezdiğinde dikkat et. Her yerde pusu kurmuş köpekler var!" Murat'ın uyarısını ciddiye aldı elbette ama Gülilzar boş oturacak değildi. Ankara'ya dilekçe yazmayı koydu kafasına birden. Murat'ı iyi ettikten sonra ilk işi bu olacaktı. Bir süre sessiz kaldıktan sonra Murat'ın acısını unutturmak için lafa tuttu.

 

"Annen geçen gün geldiğinde epey endişe içindeydi." Murat tek gözünü açıp,

 

"İyiydi ama değil mi?" diye sorduğunda Gülilzar gülümsedi.

 

"İyi olduğunu kendin görmelisin." Sitemi, Murat tarafından tiye alındı. Ancak haklı olduğunu biliyordu. Yine de...

 

"Validem Hülya ile gitmemi istemiyor." Dişlerini sıkıp soludu. "Sanıyorum Hülya ile de konuşmuş. Onu bulamıyorum." Gülilzar bir ailenin özeline karışmak istemediğinden deşmedi. Zaten Murat da daha fazla konuşmadı bu konuyla ilgili. Onun yerine ortamın gerginliğini atmak için sahte bir öfkeyle, "Demek Rıza ile sen sözlendiniz! Yavuklumu elimden aldığı için tüfekle peşinden koşturmam gerek," dediğinde Gülilzar gülüverdi. Bu halde bile muzırlık etmeden duramıyordu. Murat birden ciddileşti. "Ama gerçek değil mi?" Gülilzar neyi sorduğunu anlamıştı ama Murat daha çok açma gereği hissettiğinden, "Yani gecenin bir körü burada olduğuna göre..." diyerek sözünü tamamlamadı. Gülilzar nasıl söyleyeceğini bilemediğinden sustu fakat onun yerine Rıza cevap verdi.

 

"İyi bildin. O yüzden aklını başına devşir, yavuklu kelimesini bir daha duymayayım." Bunları söylerken dahi profesyonelce malzemeleri hazır edip Murat'ın üzerindekileri çıkarmaya yeltendi. Murat kendi işini kendi görmek istercesine üzerindekileri çıkarmaya çalıştı. Lakin kolunun ağrısı ağzından çıkan küfre sebep oldu. Rıza, Murat'a aldırmadan kıyafetlerini çıkarmada yardımcı olup dikkatle kırık kolu inceledi. Ardından sınıfa dönüp sıralardan birini Murat'ın önüne çekip Gülilzar'ın daha önce ısıtmış olduğu suya alçı sargısını atıverdi. İşini öyle özenle yapıyordu ki Gülilzar hayran olamadan duramadı. Kola sarılan ıslak sargının üstünü alçı aldığında bir başka ıslak sargı ile de desteklendi. Rıza'nın işini kolaylaştıran Murat yüzünü buruşturuyor; dağılmış yüzünü geriyordu. Gülilzar sadece izlemekle yetindiğini fark ederek utandı.

 

"Benim yapabileceğim bir şey var mı?" Rıza başını sallayıp,

 

"Yok ama bir yemeni olsa fena olmazdı. Askı için ensesini tahriş etmeyecek bir şey," dediğinde Gülilzar sandığına yöneldi. Halasının ona çeyiz diye hazırlamış olduğu yemenilerden birini alıp Rıza'ya uzattı. Rıza elini temizleyip yemenin uçlarını birleştirerek alçıyı sabitledi. İşlem bitmişti ve bunun rahatlığıyla Murat,

 

"Sen sözlüm dedin ama yemeni bende," dediğinde Rıza'nın çatılı kaşlarını gördü. Daha fazla yorum yapmaması gerektiğini anladı. Rıza kıyafetlerini üzerine atıp kalkmasına yardımcı olarak doğruca kapı dışarı etti. Murat bu tavırlara alışkın olduğundan söylenmekten başka bir şey etmedi. Fakat birden dönüp, "Fatma Ana'ya gidiyorum. Yatak benim," diyerek koşturdu. Gülilzar ne olduğunu anlamadı lakin Rıza epey bir sinirlenmişe benziyordu. Çünkü tek bir yatak vardı ve halası Murat'a karşı bayağı bir şefkat duyardı. Gecenin bir körü ilçeye de dönemeyeceğini bildiğinden omuzları çökmüş bir vaziyette Gülilzar'a döndü. Umuyordu ki Gülilzar, ona acısın.

 

"Burada yatsam nasıl olur?" Gülilzar bir an tereddüt etti ama sonrasında Rıza'nın sırtından itip kapıyı yüzüne kapadı. Rıza cevabını almıştı ama çantasını içerde bırakmıştı. Umursamazlıkla sırıttı. Yarın sabah uğraması için bir bahanesi vardı artık.

 

***

 

Sabahın ilk ışıklarıyla aklına gelen artık Nazım ya da halası değildi. Rıza uğrar olmuştu fikrine yalnızca. Her uyanış, Rıza ile geçirilmesi gereken bir gün demekti şimdilerde. Elinin ayasıyla gözlerini ovup bir süre yataktan çıkmadı. Dünün yorgunluğu sırtına binmiş, yorganı üstünden atmasına engel oluyordu. Fakat çok işi vardı ve bu kadar tembellik yeterdi. Üzerindeki yorganı atıp üzerine bir hırka aldı. Önce yüzünü yıkayıp sonra sarmaçları çıkaracaktı. Zaten dün başına batıp durmuşlardı. Bir an önce çıkarması gerekiyordu. İbriği eline alıp bahçeye çıktığında basamaklarda çömeldi. Yüzünü güzelce yıkarken bir gölgenin üzerine düştüğünü fark etti.

 

"Sabah'ı şerifleriniz hayır olsun muallime hanım!" Gülilzar hızla doğrulup önünü kapattı. Kadir Bey'in sabah sabah burada ne işi olurdu? Kibarlıktan zarar gelmeyeceğini umarak,

 

"Sizin de hayır olsun Kadir Bey," dediğinde Kadir Bey başındaki fötr şapkasını düzeltir gibi yaptı.

 

"Pek de hayırlı olmadı aslına bakarsanız. Birkaç gündür sizin yarattığınız sorunlarla uğraşıp duruyorum!" Sonlara doğru yükselen sesi, Gülilzar'ı ürpertmekle kalmayıp sinir katsayısını yukarıya doğru tırmanışa geçirmişti. Ağzını açmıştı ki Kadir Bey konuşmasına müsaade etmedi. "Lüzumu yok buraya sizi dinlemeye gelmedim. İki çift lafım var, sonra gideceğim zaten." Ellerini arkasına bağlayarak, "Okulunuzla ilgilenin muallime hanım. Köye, benim çöplüğüme, bir daha bulaşırsanız karşılık da bulursunuz!" diyerek gitmeye yeltendi. Ardından tekrar döndü. "Uyarmadı demeyin!"

 

Loading...
0%