Yeni Üyelik
11.
Bölüm

Esriyen Duygular

@beytikzer

Köyden çok sık çıkıyor oluşunun dile dolanmamasını ummaktan başka şansı yoktu Gülilzar'ın. Bugün için de özenle giyinmiş olması, ilgiyi üzerine çekmekle kalmayıp düpedüz ağız açık bıraktırmıştı. O anı zihninden atarak Nazım'dan kalmış olan kol saatine baktı. Posta aracı biraz geç kalmıştı. Lakin o tahammül göstererek beklemeye devam etti.

Nihayet araç yakınına yanaşıp onu da kendisi ile birlikte ilçeye doğru götürdü. Gülilzar yol boyunca kol çantasının içindeki aynaya bakıp durdu. Yüzündeki gerginliği atmak için yaptığı ufak ancak başkaları tarafından hastalıklı olarak adlandırılabilen bir yöntem geliştirmişti. Yaptığı sadece buydu. Bir keresinde eniştesi, onu aynanın karşısında dakikalarca durduğunu görmüş; ertesi gün aynayı oradan kaldırtmıştı. Nazım da kendisine küçük, gül ağacı çerçeveli bir ayna alıvermişti. Ne yazık ki Gülilzar o aynaya sahip çıkamamıştı. Canlanan anılarla yüzü buruştu tekrar. Fayda etmeyeceğini düşünerek çantasının ağzını kapayarak yolun sonuna dek duruşunu korudu.

Pavyon neredeydi, tam olarak öğrenmişti. İlçeye varır varmaz yoldan çevirdiği bir hanıma soruvermiş, kinayeli bakışlara maruz kalmıştı. Ancak kadın aşağılayan gözlerine rağmen yolu tarif etmişti. Böylece Gülilzar vakit kaybetmeden pavyona girişi sağlamıştı. Köylülerden biri görse muhtemelen ismini lekelerdi. Fakat kendisinden istenilen bir yardım isteğini görmezden gelemezdi ki.

İçeriye adımını atar atmaz bir kadın sesi karşıladı onu. Ses öylesine efsunluydu ki Gülilzar dahi buranın müdavimi olurdu. Sesin sahibini görme isteğiyle adımları atıverdi. Ses; kumral, kendisininkinden daha kısa saçlara sahip bir ahuydu. Kadının duruşunda asalet vardı, bir parça da hüzün. Muhtemelen prova yapıyorlardı. Zira kadın arada duraksıyor, çalgıcılara nota değiştirmelerini söylüyordu. Yine de içerisi oldukça kalabalıktı. Daha fazla ayakta kalmayı uygun görmeyerek boş bulduğu bir sandalyeye kuruluverdi. Anında bir garson kendisine doğru gelip,

"Hanımefendi, birine mi baktınız?" diye sordu. Gülilzar etrafını alıcı gözle süzdüğünde kendisinden başka üç hanımın daha olduğunu gördü. Lakin o hanımlar da açık saçık giyinmiş, yanındaki beylerle fazla haşır neşir oluyorlardı. Gülilzar yutkunarak garsona,

"Birini arıyorum evet," diye fısıldadı. "Seda diye bir hanımı arıyorum. Kendisi ile görüşmem mümkün müdür?" Garson anlayışlı bir ifade ile başını sallayıp,

"Birazdan gelir hanımefendi," diyerek gözden kayboldu. Gülilzar kendi ile baş başa kalınca başkaları ile ilgilenmeye başladı. Bulunduğu ortam loş, sıcak renklerin bir arada kullanıldığı bir mekandı. Masalar beyaz örtüler ile donatılmış, üstünde küllük, vazonun içindeki tek karanfil ile bütünlük sağlanmıştı. Gözlerini masalardan ayırıp müşterilere diktiğinde bir kadının güpegündüz omzundan öpülmesine şahit oldu. Yanında oturan bey, kadının omzunu sıyırmış öpücüklere boğuyordu.

Nereye düştüğünü tam olarak algılayan Gülilzar çantasını kaptığı gibi kalkmaya yeltendi. Ancak vücudunun büyük kısmını açıkta bırakan bir hanım masaya şişesi ile oturuverdi. Elindeki bardağı doldurup Gülilzar'a uzattı. Gülilzar bu ikram karşısında dehşete düştü. Gülilzar daha önce ağzına dahi sürmemişti bu mereti. Geri çevirmek adına elini salladı ama kadın inatla uzatmaya devam edince Gülilzar bu emrivakilik karşısında suskun kalarak kadehi eline aldı. 'Zorla da içirecek değil ya!' diye düşünürken kadın eli ile içmesini emretti.

Gülilzar içmese bu mekândan eli boş döneceğini düşünerek bardağı dudaklarına götürdü. Sadece bir yudumu dahi boğazını yakmaya yetmişti. Ne diye seviliyorduysa... Bardağı masaya sertçe vurarak öğürmek istedi fakat hanımefendi görünümüne leke sürülsün istemedi. Bu kadın karşısında dimdik durması gerektiğinin farkındaydı. Bardağı masaya yumuşakça bırakıp,

"Sanıyorum Seda Hanımlar sizsiniz," dediğinde kadın şuh bir kahkaha attı.

"Ah! Hadi oradan hanım olmadığımızı ikimiz de biliyoruz. Bana daha çok yosma sıfatı yakışır." Şişeyi ağzına dayayıp defalarca yudumladı. Ardından bardağı işaret ederek Gülilzar'ın da içmesini buyurdu. Gülilzar isteksizce bir yudum daha alırken bu sefer boğazının yanmadığını görünce şaşırdı. Üstelik tadı da fena gelmemeye başlamıştı. Bildikleri vardı demek ki... Bir yudum daha alarak dudaklarını bardakta oyalandırdı. Kokusu bile daha iyi gelmeye başlamıştı şimdi. Kadının onaylamaz kıkırtısı bardağı masaya bırakmasına neden oldu. "E kocan kim? Kimin peşini bırakacağım?" Gülilzar konuşmaya yeltendi.

"Ben..." Fakat Seda konuşmasına izin vermeyerek,

"Hanımefendi, kocanız her kimse ona bayılmıyorum. Kusura bakmasınlar ama buraya gelen her adam karısından kaçmak için geliyor." Gülilzar'ın bardağını alıp tekrar eline vererek içmesini bekledi. Gülilzar bir daha araya girmesin diye tüm bardağı kafasına dikti. Sonra yüzünü buruşturarak,

"Benim bir kocam yok. Buraya bir başkası için geldim," dediğinde kadının sesi tüm sesleri bastırdı. Şarkı söyleyen hanımı dahi. Bu, dikkatleri onların üzerine çekmişti. Seda başını iki yana sallayıp şişesi ile bardağı dolduruverdi.

"Seni sevdim. Fazla cesaretlisin. Bir de bekarsın ha?" Sırıtışı, Gülilzar'ı rahatsız etti. Öfke ile doldurulan bardağı da içiverdi bir çırpıda. Artık bu içecek kesinlikle onu rahatsız etmiyordu. Sadece dilinin uyuştuğunu hissediyordu. Karıncalanma gibiydi.

"Ali'yi rahat bırakın lütfen! Bir ailesi var, bir eşi ve evlatları." Kadın sıkıntıyla iç çekip bardağı tekrar doldurdu.

"Elimden bir şey gelmez. Ben sadece buraya müşteri çekerim." Başı ile sahnede duran hanımı gösterdi. "Onun gibi değilim ki. Patron bana ne derse o. Biri ile görüşmeyeyim hemen dibimde bitiyor adam." Gülilzar sıkıntı ile bardağını yudumladı tekrar. Alışmış gibiydi. Tadı damağında kalıyordu, içme isteğine mâni olamıyordu. Kadın Gülilzar'ın bu haline güldü. "Ayakta duramayacaksın." Gülilzar umursamaz bir halde gülümsedi.

"En azından onu kendinizden uzaklaştırsanız olmaz mı?" Seda, Gülilzar'ı başından defetmek için,

"Peki ama söz veremem," dediğinde omzundan büyük bir yük kalkmıştı Gülilzar'ın. Kadının ellerine uzanıp içki şişesinin yere devrilmesine sebep oldu.

"Çok teşekkür ederim, ne kadar büyük bir iyilik bu bilemezsiniz!" Gülilzar'ın coşkusu aşırıya kaçmıştı. Seda bunu fark edip,

"Üç kadehle sarhoş mu oldun?" diye mırıldandı. "Aman ne güzel!" Ardından Gülilzar ile daha fazla uğraşmak istemeyerek masadan kalktı. Gülilzar da son bardağı da bitirip mutlulukla iç çekti. Üstesinden gelebildiği kadarını yapmıştı işte. O da kalkmaya yeltendi ancak mekân dönüverdi etrafında. Anında yerine otururken başını ellerinin arasına alıp kendisine lanet etti. Galeyana gelmişçesine yudumlamıştı alkolü. Nasıl böyle bir hataya düştüğünü anlayamamıştı bile. Büyülü sese sahip hanım Gülilzar'a yaklaşıp,

"İyi misiniz?" diye sorduğunda Gülilzar kadını çift görmüş oldu. Gözlerini kapatıp,

"Hayır değilim," derken dahi dilinin uyuşmuş, ağırlaşmış olduğunu düşündü.

"Birini çağırmamı ister misiniz?" Asla istemezdi. Birinin onu bu halde görmesine katlanamazdı. Böylesine düşmüşken kimseye görünemezdi. Fakat kendi başına da yapamayacağını pek tabii farkındaydı. Düşünmeye başladı. Murat'ı çağıramazdı. Kendisi şu an köyde kim bilir hangi işle uğraş içerisindeydi. Kuşçu'yu düşünmek dahi istemedi. Ona fazla yük olmuş durumdaydı. Kendisini kanıksamasından endişe ediyordu zira. Son anda aklına Rıza geldiğinde içinden taşmak isteyen duygular sebebiyle göğsü daraldı. Onu yanlış anlar mıydı? Sonra Doktor Rıza'nın söyledikleri üşüştü zihnine. "Kuşçu beyefendi de her derde deva galiba o toprağın sardığı gözlerinizde... Her neyse bir dahakine benden başkasına gitmeyin." Kendisine iltifat ettiğini dahi şimdi anlarken aydınlanıverdi yüzü. Anlamlı çıktığını umduğu bir sesle,

"Doktor Rıza'yı bilir misiniz?" diye sordu. Ancak yüzünde tembel bir sırıtışla başını sabit tutan dirsekleri kaydığında başı masa ile buluştu. Büyülü sesin sahibi sızan kadına bakıp gülümsedi.

"Onu kim tanımaz..."

***

Onun kollarında oluşuna bir türlü inanamıyordu. Üstelik Doktor, onu belinden kavramıştı. Başka zaman olsa bundan büyük heyecan duyar, coşku içinde atıştırırdı yüreğine tüm duygular. Fakat şu an taşkınlık içerisindeydi. Durmadan kıkırdıyor, Doktor Rıza'ya sanki daha fazla yanaşabilirmiş gibi sokuluyordu. Doktor Rıza ise Gülilzar'ın bu haylaz halini garip karşılarken bir yandan da sevimli buluyordu. Muhtemelen Gülilzar'ı bir daha bu kıvamda göremeyecekti. Bu sebeple genç kadının tavırlarını mazur gördü. Biraz da tadını çıkardı.

Onu otele getirene değin bayağı bir uğraş vermişti lakin sonunda başardığında Kuşçu'nun gösterdiği yatağa bıraktı onu. Kuşçu genç kadın için çorba pişirmeye gittiğinde Rıza, Gülilzar'ın özenle boyadığı pabuçları çıkardı ayaklarından. Üzerine de örtüyü serdiğinde Gülilzar mırıldandı.

"Kalbimi iğneyle deşiyorsunuz Mirabelle'nin meftunu..." Doktor Rıza bu lakırdılar karşısında dehşete düşerken Gülilzar için hüzne gark oldu. Yanı başına çöküp onu izlemeye koyuldu. Uzun kirpikleri, yanaklarını öpmüştü. Özenle taramış olduğu belli olan, bukleler halinde yastığa dökülmüş saçları, yarı aralık gül kurusu dudakları ile Rıza'yı çekivermişti işte.

"Ne ara Gülilzar? Bilseydim o ana döner, sana engel olurdum." Elinin tersi ile istem dışı Gülilzar'ın yanağını okşarken fısıldadı. "Ama yanılıyorsun Mirabelle'nin meftunu değilim. Artık değil..." Gülilzar ayıkmışçasına gülümsedi. Bu Rıza'yı da gülümsetirken dışarıdan gelen ayak sesleri geri çekilmesine neden oldu. Kuşçu kapıda belirdiğinde elinde bir kova bulunuyordu. Gülilzarın ayakucuna bırakıp,

"Aniden midesi bulanabilir," dediğinde Rıza da anlayışla onayladı onu. "Neden içmiş? Ayrıca onu nerede buldun?" Rıza, Gülilzar'ın ritimli nefes alıp verişini dinledi bir müddet. Sonra Gülilzar'ın bu olanlar hakkında konuşulmasını istemeyeceğini düşünerek,

"Uyanınca kendisi söylemek isterse zaten açıklayacaktır," dediğinde Kuşçu kaş çattı.

"Peki dediğiniz gibi olsun." Ardından kapıyı açık tutarak, "O halde biz çıkalım da küçük hanımı yalnız bırakalım," dediğinde Rıza yerinden kıpırdamadı.

"Gülilzar şu an sarhoş ve biri yanında durmalı. Siz gidin, ben buradayım." Kuşçu inatla kapıda durunca, "Ne yani böyle bir durumdan faydalanacağımı mı ima ediyorsunuz?" diye sitem ederken yüzünde tiksinç bir şekil hasıl olmuştu. Aralarında küçük bir kriz oluşmuşken Arif nefes nefese Kuşçu'nun yanına vardı.

"Kuşçu Amca! Aşağıda abiler var." Kuşçu zaruret üzerine onları yalnız bıraktı. Lakin tekrar geleceğini de belirtmeden edemedi. Böylece Rıza, Gülilzar'ı seyir eylemeye devam etti.

***

Midesi feci halde yanıyor, içindekileri dökme isteği ile doluyordu. Nihayet daha fazla dayanamayıp yataktan doğruldu. Bir el ağzının önüne kovayı getirdiğinde minnetle sarıldı kovaya. O el saçlarını önünden çekmeye çalışınca ürperdi lakin midesini rahatlatmadan dönüp bakmadı dahi. Rahata kavuştuğunda kova uzaklaştırılıp bir mendil uzatıldı. Gülilzar engel olamadan ağzı yüzü temizlendi. Elin sahibi dile geldiğinde Gülilzar irkilmeden edemedi.

"Daha iyi misin?" Gülilzar, ilgi ile ötümlenen sesi her bir parçası ile his eyledi. Fikrine üşüşen görüntüler yüzünden utanıverdi birden.

"Size verdiğim zahmetten ötürü ne kadar üzgün olduğumu söylesem de..." Doktor Rıza, Gülilzar'ı bölerek,

"Yolda bana kollarını doladın, sarıldın, sarmaladın," diyerek Gülilzar'ın daha bir kızarmasını sağladı. "Üstelik bana ilan-ı aşk ettin." Gülilzar hızla atılıp,

"Etmedim!" diye isyan edince Rıza sırıttı.

"Etmiş kadar oldun ama." Gülilzar yanaklarını tutup gözlerini kapadı. Kendine defalarca söylenirken Rıza o büyülü sesi ile, "Ve ben bir kez söylenmiş olanı asla unutmam," dedi.

Duygularını tercüme edebilecek biri var mıydı? Ne yapmalıydı şimdi? İnkar etse inanır mıydı ya da daha fazla saklayabilir miydi kendini? Zira ne zaman Doktor gelse yakınına, kalbinde minik bir kuş ötüyordu. Elleri bir uzuv olmaktan çıkıyor, laf dinlemiyordu. Kabul etse bu engin hisleri, söyleyiverse bir çırpıda kendisini yanlış anlar mıydı Rıza? Onu düşkün görür müydü? Şimdi kendisine bakan bu sureti şahane bey, kendisi ile ilgili bir yargıya varacak mıydı yoksa unutacak mıydı? Çıplak ayakları soğuk taşa değdiğinde serinleyiverdi sanki. Aklını toplayıp,

"Unutmayıp ne edeceksiniz Rıza Bey? Beni utanç içinde bırakıp ret mi edeceksiniz hislerimi? Ya da beni aşağı bir kadın gibi görerek gönlünüz için keyiflenecek misiniz?" dedi bir çırpıda. Rıza buruk bir tebessüm yerleştirdi Gülilzar'ın bakmaya utandığı yüzüne.

"Sen neyi dilerdin Gülilzar? Yüreğin sana karşılık vermem için çılgınlar gibi atıştırırken aklın kaçmanı söylemiyor mu?" Gülilzar'a daha çok yaklaşıp eğilen başını kaldırmak adına çenesinden kavradı. "Bu sadece bir heves, arzu. Geçecek, beni hatırlamayacaksın bile." Gülilzar, hicap içinde yanarken hüzne bulandı, gözlerinden yaş akıttı. Rıza her türlü canının yanacağını bildiği bu hanım için üzüntüyle iç çekti. Başından üzülmesi en iyisi olacaktı. Gülilzar'ın yanaklarında bir müddet dinlenen yaşları parmağıyla yakalayıp ellerini kedere teslim etti Rıza.

"Şüpheniz olmasın Rıza Bey, öyle bir an gelecek ki isminiz ne idi diye kafa patlatacağım." Yutkunduğunda boğazında oluşan büyük yumru damağında takılıp kaldı. Yüzündeki ele haris olduğu halde elinin tersi ile itiverdi. "Merhametinize lüzum yok." Doktor Rıza bir anda buz kesen kadına itaat edip başını salladı.

"O halde sizi üstesinden gelmeniz gereken duygular ile baş başa bırakayım." Konuştukları an boyunca Rıza'nın takınmış olduğu samimi ve sıcak dili de son buldu. Yine aynı alaycı maskesinin ardına gizledi kendini. Ayağa kalkarak, "Malum bu aliyyül ala çehreyi zihninizden kazınması için epey bir zaman gerekli," dediğinde Gülilzar hınç ile yerde duran pabucuna uzandı. Daha ona ulaşamadan Rıza kapıya doğru seğirtti. Son bir kez daha kapıdan başını uzatıp şımarıkça sırıttı. "Geçer mi bilmem ama iyi geceler dilerim." Bu sefer Gülilzar eline almış olduğu pabucu fırlatıverdi lakin Rıza daha çevik çıkarak gözden ıradı. Fakat Gülilzar'ın gönlüne daha fazla sokuldu.

 

 

Loading...
0%