Yeni Üyelik
21.
Bölüm

Hayattan Çalınmış Bir Gün

@beytikzer

İyi akşamlar olsun sayın okur! Sevgililer günü özel bölüm ile karşındayım. Hikaye yazdığım yılın yani... Aslında hikayenin akışı ile ilgili o yüzden özel olur mu bilemedim. Ancak kısa, bin iki yüz kelimecik kadar. Umarım yazar seni sıkmıyordur.

 

Gitmeden Nazım'ın (Hikayedeki) şiirini paylaşayım dedim.

 

Keyifli okumalar dilerim sayın okur. Selametle!

 

Ah, sevgili!

Yine bir akşam seni görmeden sabah ettim.

Gözlerim Uykusuzluktan değil, sensizlikten kızıla boyandı.

Sen sevgili! Sen bilir misin içimde kıvranıp duran alazlı hisleri?

Nereden bileceksin?

Sen her sabah, şu demir kapıdan çıkıp kızıl örtü sardığında göğü, görünürsün ya hani,

Hani başını önüne eğersin de kaldırmazsın ya!

İşte tam o anda içimde çırpınıp duran duygular taşmak ister.

Bedenimden taşıp sana sarılmak ister.

Keşke sen de bilsen sevgili.

Ah! Sevgili keşke...

 

***

 

Ayakları yerden kesileli çok olmuştu. Biri ona, havada süzüldüğünü söyleseydi inanırdı. Zira Rıza'nın dün geceki ziyareti ve yaşamış oldukları ani yakınlık, Gülilzar'a deyim yerindeyse kanat taktırmıştı. Tek korkusu, kanatlarının kırılma ihtimaliydi. Ancak Rıza'ya o kadar güveniyordu ki bu endişesini yersiz buluyor; kulak ardı ediyordu. Aynanın karşısına geçip dün gece, Rıza'nın söylediklerini tekrar etti zihni. Öylesine mesuttu ki...

 

Rıza, sinema için Gülilzar'dan söz aldıktan sonra mektepten çıkmış; halasının evine yollanmıştı fakat yatakta bıraktığı kokusuyla Gülilzar'ın gözüne, damla uyku girmemişti. Çok sonra nasıl dalmış olduğunu kendisi bile bilmiyordu. Sarmaçları bu sefer takmamış olduğundan saçlarının doğal hali ortaya çıkmış; kendine veryansın etmişti ama yapacak bir şey yoktu. Güzelce tarayıp hazır olduktan sonra yola koyuldu. Rıza ile köyün uzak bir köşesinde kalan ağacın altında buluşacak, gizli gizli tüyeceklerdi. Bu ehemmiyetliliğin sebebi, bir sözün çıkmamasıydı. Rıza, Gülilzar'ın endişesini anlamış ve hak vermişti. Köy yerinde çok fazla yakın durmamaları gerekirdi. Zira Fatma Hanım'ın isteği, hâlâ kulağına çalınıyordu.

 

Sevgiliye gitmek için atılan her adım aşkla atılmıştı. İçi dolup dolup taşıyordu sanki. Böylesi bir sevgi hissedeceğini nereden bilebilirdi ki? Bunca yıldır yüzüne ifadesiz bir maske takıp hep mesafeli davranmıştı etrafındakilere. Bir halası ve Nazım ileyken istediği gibi davranabiliyor; çocukluk ediyordu. Artık Rıza'yla da istediği gibi konuşabiliyor; şakalaşabiliyordu. 'Belki birazcık,' diye düşünmeden de edemedi. Çünkü Rıza ile arasındaki ilişki onu utandırıyordu. Onu ne zaman görse saçmalayabileceği endişesi ile kavruluyor fakat görmeden de yapamıyordu. Rıza hayatına doğan sabah güneşi gibiydi ve bu yolun sonunda, o ışık saçan adam vardı.

 

Rıza göründüğünde hızlandı. Öyle geliyordu ki hızı düşürse kaçıp gidecekti. Ya da beklenmedik bir şey olacak; uzaklaşmaları gerekecekti. Yanına vardığında elini nereye koyacağını pek bilemedi. Rıza, gülümseyip kollarını açınca onu bekletmeden o huzurlu mabede girdi. Kollar etrafına sarıldı, saçlarından bir tutam nefes alındı. Ne kadar vakit geçti bilmiyorlardı ancak o kadar kısa gelmişti ki Rıza,

 

"Gidelim mi artık?" dediğinde Gülilzar isyan etmek istedi. Fakat bu sual üzerine başını, Rıza'nın göğsünden ayırıp onayladı. Karşılığında sevgiyle çevrili gülümseyişi aldı. Peşinden Rıza, onun için kapıyı açıp içeriye girmesini sağladı. Rıza bu randevunun iyi bir şekilde son bulmasını diliyordu. Günün sonunda Gülilzar mutluluktan cıvıldamalıydı. Bu ide, her şeye bedeldi son zamanlarda onun için. Kendi de bindiğinde araca vakit kaybetmeden yolu arşınladılar. Geçen her saniye, dakika heba olacaktı yoksa.

 

Yol boyunca radyoda çalan müzik, kendilerine eşlik etmiş yer yer Rıza'yı da kendisi ile söylemeye teşvik etmişti. Gülilzar ise sadece onları dinlemekle yetiniyor, yüzünde eksik etmediği mutluluğu tutuyordu.Yaklaşık iki saat sonra ile vardıklarında Rıza kolunu, Gülilzar'a uzatmış; Gülilzar da itiraz etmeden uzatılan kola girivermişti. İlde onları tanıyan, eden olmazdı nasılsa. Dilediği gibi bir gün geçirebilirlerdi.

 

Matineyi kaçırmamak adına önce Hisar sinemasına uğramış ve iki bilet almışlardı. Filmin oynatılma zamanı yakın olduğundan zamanı salonda geçirmişler; patlamış mısır almışlardı. Rıza, kendi mısırlarını bitirdiğinde Gülilzar'ın paketine uzandı. İçinden bir tanesini çıkarıp havaya dikerek,

 

"Patlamış mısırı neden sinema salonlarında satıyorlar bilir misin?" diye sorduğunda Gülilzar başını olumsuz manada sallayarak ağzına patlamış mısırdan attı. "1930'da sinema salonları iflasın eşiğindeydi. Hatta çoğu battı ama patlamış mısır satanlar bundan kâr sağladığından batmadı. Böylece her sinema salonunda mısır satılmaya başlandı." Gülilzar ağzındakini çiğnerken anladığını belirten bir ifadeyle kaşlarını kaldırdı. Ardından,

 

"Ne kadar da bilgili bir bey!" dediğinde alaylı bir şekilde eklemeden duramadı. "Ancak gereksiz bir bilgi Rıza Beyciğim." Rıza, Gülilzar'ın yüzünü koyduğu şekle bakıp kıkırdadı.

 

"Sen az önce benimle dalga geçip üstüne göz mü devirdin?" Gülilzar dişlerini sergiledi Rıza'ya. Genç adam, Gülilzar'ın artık daha rahat davrandığını fark ettiğinde ondan mutlusu yoktu. Utanmayacağını bilse onu herkesin içinde öperdi. Fakat henüz açılmışken gözünü korkutup geri çekilmesine sebep olmak istemedi. Onun yerine, "Bir daha yapsana!" dedi sırıtarak. Gülilzar onu kırmayıp tekrar ettiğinde ikisi de sevinçle kıkırdadı. Gülilzar, mısırı Rıza'ya uzatarak,

 

"Hangi filmmiş?" diye sordu. Rıza doyduğunu belirten bir el hareketiyle reddetti mısırı.

 

"Lüküs Hayat. En son ne zaman sinemaya gittin?" Gülilzar, mısır paketini burup geri kalanları içeride yemeye karar verdi. Başını eğip bir süre düşündükten sonra,

 

"En son geçen yıldı sanırım. Bir meslektaşımla gittik," dedikten sonra gözlerini kıstı. "Filmin ismi hatırladığım kadarıyla 'Fato-Ya İstiklal Ya Ölüm' olmalı." Omuz silkti. "Gurur verici bir hikaye. Üstelik Sadri Alışık gibi yakışıklı bir jön de vardı filmde..." Rıza'ya döndüğünde meraklı bakışlarla karşılaştı. Rıza,

 

"Yakışıklı bir jön demek!" dediğinde sesindeki gocunma o denli aşikârdı ki Gülilzar gülmeden edemedi.

 

"Evet, yakışıklı bir bey... Şimdiye değin öylesi bir bıyığın yakıştığı başka beyler görmedim." Sevimli bir ifadeye bürünüp, "Ancak Rıza beyler alınmasın. Kendileri en az onun kadar yakışıklı," der demez Rıza'nın yüzü aydınlandı. Lakin Gülilzar eklemeden durmadı. Parmağını sallayarak, "Bunu benden ilk ve son duyuşun! Ona göre," dedi. Rıza şımarıklık edip,

 

"Ah, teveccühünüz Gülilzar Hanım! Bunu epeydir bilirim," diyerek Gülilzar'ı pişman etti. "E, peki şu meslektaşın kimmiş?" Gülilzar daha buna cevap veremeden anons yapıldı.

 

"FİLM BAŞLAMAK ÜZEREDİR!"

 

İkisi de zaruriyeten yerlerinden kalkıp salona doluşan kalabalıkla birlikte içeriye geçtiler. İtişmeler, kakışmalar; bu anın en tatlı haliydi ki Rıza, sırf Gülilzar'a çarpmasınlar diye onu kanatlarının altına almış yolunu açıyordu. Elbette bu hali Gülilzar'ın epey hoşuna gitmişti.

 

Nihayet yerlerine oturup da etraf karardığında Rıza, Gülilzar'ın elini, eline alıp filmin başlamasını bekledi. Makinist filmi koyarak beyaz satıha yansıttığında bütün sesler kesildi; Lüküs Hayat'ın giriş şarkısı ortalığı doldurdu. Bir iki saniye geçtikten sonra izleyiciler el çırptığında Rıza, Gülilzar'ın elini sıktı bırak istemediğini işaret eder gibi. Sonra sesler kesildi ve yeri kahkahalarla doldu. Rıza'nın kulakları, Gülilzar'ın minik kahkahalarından başka bir şeyi işitmedi. Bütün sesler kesilmişti sanki bir Gülilzar'ın o iç okşayıcı nağmeleri vardı.

 

***

 

Dışarıya çıkmalarıyla birlikte yüzlerine vuran soğukluk sebebiyle titrediler. Ancak Rıza, Gülilzar'a sarılıp ısısını paylaştı. Gülilzar'a biri, 'Bir bey ile şöyle yakınlaşacaksınız!' deseydi muhtemelen önce kızar; ardından da alay geçerdi. Lakin şu an öylesine gerçek ve mutluluk vericiydi ki o birine hak verirdi. Daha üç ay öncesine kadar ondan hoşlanmıyordu bile! Şimdi iki dakika uzaklaşsa bedeni ruhuyla bir olup inim inim inlerdi. Rıza, onu arabaya yönlendirdiğinde,

 

"E, film nasıldı bakalım. Beğendin mi?" diye sordu. Gülilzar, ona sarılı kolların izin verdiği ölçüde baş salladı.

 

"Evet, oldukça güzel bir filmdi. Açıkçası espriler zemmeticiydi. Tam da günümüzü yansıtıyordu. Şu zamanda lükse düşkün pek bir insan var." Rıza Gülilzar'ı dinlerken dudaklarında oluşan hareketlenmeye mani olamıyordu. Genç kadın soru sorduğunda dikkati dağıldı. "Peki ya sen nasıl buldun?" Rıza dudaklarını büzüp bir süre fikirlerini denkleştirdi. İzlememişti ki hiç! Hatırladığı kadarını öne sürmeye karar verdi.

 

"Hanımlar eşlerine karşı acımasızdı sanki." Gülilzar bunun üzerine,

 

"Hiç de bile. O beylere, o hanımlar!" diyerek muzipçe ekledi. "Merak etmeyin Rıza Bey, hak etmediğiniz takdirde size asla çemkirmem!" Rıza inanmamış gibi gözlerini irice açtı.

 

"Ah o güzel dudaklara, bu argo sözcük hiç yakışmadı bence." Sözlerinde kinaye vardı. Fakat Gülilzar'ın dikkat kesilmiş olduğu sözcükler çok daha farklıydı. Rıza, Gülilzar'ın düşüncesinden habersiz devam etti. "Biz ona terslemek diyelim." Gülilzar, ona tek kelime etmeyip gülümsemekle yetindiğinde arabaya varmış oldular. Kapıyı onun için açıp geçmesine yardımcı olduktan sonra köye doğru sürdü arabayı. Hiç istememesine rağmen...

 

Buluşmuş oldukları alana geldiklerinde ikisi de isteksizliklerini belli edercesine iç çekti. Ancak el mahkûm Gülilzar indiğinde Rıza da dayanamayarak arabadan atladı.

 

"En azından biraz daha birlikte yürüyelim olur mu?" Gülilzar, Rıza'nın bu isteğine hayır diyemedi. Diyemezdi ki! Kendisi de bunu dilerken reddetmek aptallık değil de neydi? Böylece ayrılık vaktini biraz daha ertelerken yürümeye başladılar. İki tarafı ağaçlarla çevrili yol, onlar için cennetten farksızdı. Soğuk ve sert hava, kurumuş yapraklar, taşlı yol ve ikisi... Cennet bu kadar güzel olabilirdi Gülilzarca. Önlerine çıkan tümsekleri aşıp durdular.

 

Bir süre sonra sesler, kulaklarına çalındığında durup bekleştiler. Kulak kabarttıklarında gözleri yuvalarından fırladı ikisinin de. Saklanmaları icap ediyordu...

 

Loading...
0%