39. Bölüm

Teselli

Emine Fidan
beytikzer

Mutlu yıllar olsun sayın okur. Bu yılın son bölümüyle merhabalar! Bir haberim var, iyi mi kötü mü sen karar verirsin. Gülilzar'ın bitmesine iki bölüm kaldı! Şükür ki en başta belirlediğim sayıda bölüm olacak. Ne daha fazlası ne de daha azı. Her neyse sayın okur. Seni bölümle baş başa bırakayım. Yeni yıl sana güzellikler katsın. Keyifli okumalar dilerim. Selametle!

 

8 Haziran 1951 Türkiye'de ilk kalp ameliyatı Gülhane Askeri Hastanesi'nde yapıldı.

 

***

 

Şimdiden pişman olmuştu. Bu şehri, ülkeyi sevmiyordu. Nereye baksa eski Rıza'yı görüyor, tekrar o ruh haline bürünmekten korkuyordu. Üstelik Gülilzar burnunda tütüyordu. Ne yapıyordu, nasıl bir vaziyetteydi? O da kendisini özlemiş miydi? Pencereden uzaklaşıp Yolande'nin nerede olduğuna bakmaya başladı. Tek tesellisi bu küçük kızdı. Henüz Allah'ın gözünden düşmediğinin bir göstergesi gibi bir şeydi Rıza'nın nezdinde.

 

Sonra buraya geldiğinden beri aklından düşmek nedir bilmeyen Gülilzar geldi yine. O neye tutunuyordu ya da tutunmasını gerektirecek hislere sahip miydi? Ona göre öyle birden ortadan kaybolması yeteri kadar sevmediğinin kanıtıydı. Bir arkadaşı Ankara'da olmasa halasının evinin boşaltılmış olduğunu da öğrenmeyecekti. Elbette bir şekilde onu bulabilirdi. Bu yıllarca sürse dahi yapabilirdi. Lakin Gülilzar bulunmak istemiyordu, onu istemiyordu.

 

Bahçeye çıktığında Yolande'nin yere öylece çömelmiş olduğunu, boş gözlerle toprağı incelediğini gördü. Ayakları kendiliğinden hareket etti. Son zamanlarda çok fazla bu halde görüyordu onu. Kendi vaziyeti yüzündendi muhtemelen. Küçük kızın yanına vardığında yere çömelip iç çekti. Kimseye faydası dokunmuyordu işte. Yolande'yi de üzüyordu. Kızın baktığı yere odaklandığında ölü bir böceğin etrafını saran karıncalarla karşılaştı.

 

"Ne yapıyorsun?" diye sorduğunda Yolande işaret parmağını dudaklarına dayayıp susmasını işaret etti. Sonra sessizce,

 

"Şu an bir cenazenin ortasındasın!" diyerek uyarmaya kalktı. Kaşları çatılmış, dudakları büzülmüştü. Bu haliyle annesinden çok Kazım'ı andırıyordu. Kendine engel olamayarak gülümsedi. Fakat Yolande daha fazla olabilecekmiş gibi kaşlarını çattı. "Ölüye saygı duy lütfen baba!" Bu uyarı Rıza'yı durdurmaya yetti. Her ne kadar bu olayın bir erzak depolama olduğunu söylemek istese de durdurdu kendini. Minik kızı hayal kırıklığına uğrayabilirdi. Daha fazlasına müsamahası yoktu.

 

"Kazım babamın da cenazesi oldu mu baba?" Yolande'nin meraklı çıkan sesi, Rıza'yı neye uğradığını şaşırttı. Büyüdükçe bu tür sorular da çoğalıyordu ve daha da çoğalacaktı. Bir gün kendisinden de hesap soracağı korkusu hâlâ bir yerlerde duruyordu. Yolande, Kazım'ı her sorduğunda ise bu korku, telaşa dönüşüyor; boğazını sıkıyordu. Her ne kadar Mirabelle'nin ısrarları yüzünden buradan kaçmış olsa da Kazım konusunda hesap sorulacağı endişesi de bir diğer etkendi. Teknik olarak Kazım'ın ebediyete göç etmesinde bir kusuru olmasa bile Rıza'nın geçmişi onun dikkatini dağıtmıştı. Kısacası ölümünde Rıza'nın da payı vardı kendisine göre. Hem öyle azımsanacak bir pay da değildi. Boğazından yukarıya doğru tırmanışa geçen yumru nefes almasını zorlarken,

 

"Elbette oldu. Tüm sevdikleri etrafındaydı," derken büyük bir yalancı olduğunu düşünüyordu. Belki öncesinde Rıza'yı severdi. Fakat son anlarında nefret ediyordu muhtemelen. Üstelik tek bir yakını dahi gelmemişti cenazeye. Bunun da müsebbibi Mirabelle ile olan ilişkisiydi. Onlar Rıza'yı suçlamamışlardı lakin Mirabelle'ye bir tükürmedikleri kalmıştı. Bir de üstüne Yolande'yi söylediğinde mikrop kapmaktan korkar gibi ıramışlardı. Rıza işte o yaşananlar sebebiyle hayatının hatasını yapmıştı. O vakitler en doğrusu bu gibi gelmişti. Çünkü ne Kazım'ın ailesi ne de Mirabelle'nin ailesi emanetlere kol kanat germişti.

 

Rıza ilk zamanlar vicdanının rahatladığını düşünmüştü. Ancak sonradan sanki Kazım'ın sahip olduklarını çalmış hissine kapılmış; hayatı kendisine de Mirabelle'ye de zindan etmişti. Hele ki Mirabelle'nin son davranışları, her şeyi arkasında bırakmasına yetmişti. Onları asla madden yalnız bırakmamıştı ama dahasını yapamıyordu işte. Şimdi genç kadının aynı istekle kendisine gelmesinden korkuyordu ki olacaklar o yönde ilerliyordu.

 

Dün gece vakti Mirabelle aynı odayı paylaşmayı önermişti. Rıza önce yanlış duyduğunu düşünmüş, Mirabelle ısrarcı olunca da bahçe salıncağına yatıvermişti. Sabaha karşı titrer vaziyette uyanmıştı ama değmişti, bir süreliğine de olsa kurtulmuştu. Tek temennisi bir daha bu olayın vuku bulmamasıydı. Aksi takdirde olacaklardan korkulurdu.

 

Ayak parmaklarına ağrı girdiğinden daha fazla duramayarak ayaklandı. Elini Yolande'ye uzatıp onun da kalkmasına yardımcı oldu. Küçük kız başta mırın kırın etse de sonrasında Rıza'nın avucuna elini bırakıp içeriye geçtiler. Birlikte yemek yaparlarken Rıza geçeceğini düşündü. Zamanla yarası kabuk tutacaktı lakin o yaranın kanamasını, iyileşmemesini dilemeyi bırakamıyordu da. Gülilzar hep içinde kalsın, sevgisi onu terk etmesin istiyordu...

 

***

 

Temmuz ayı Fransa'da dahi sıcak geçiyordu. Elbette yurdunda daha fazla sıcak olurdu bu vakitlerde lakin onca ayazdan sonra bu ısı yüzünü yakıyordu. Bir gözünü kısıp karşı kaldırıma geçmek için yolu taradı. Yolun güvenli olduğu kanısına vardığında hızlı adımlarla karşıya geçti. Yolande'yi almaya gidiyordu. Bugün işten erken çıkmış, Mirabelle'nin küçük kızı emanet ettiği kadının evine gitmeye karar vermişti. Belki birlikte biraz gezer, ardından eve geçerek en sevdikleri işle meşgul olurlardı. Yemek yapmakla... Her ne kadar evi dağıtıyor olsalar da yemek yapmak ikisinin de hoşuna gidiyordu. Bu durum Mirabelle'yi epey öfkelendiriyor, onları evden kovuyordu. Ancak değerdi, Yolande'nin şen kahkahalarına değerdi.

 

Bakıcının evine vardığında zile uzanıp çaldı. Bir müddet açılmayınca tekrar uzandı lakin tam o anda yaşlı kadın kapıyı araladı. Rıza'yı gördüğüne sevinmiş, kızdan erken kurtulacağı için yüzünde oluşan gülümsemeye engel olamamıştı. İçeriye geçmesi için yana kayarken bunun güzel bir sürpriz olduğunu söylüyor, Yolande'yi hazırlamaya gideceğini belirtiyordu. Rıza, daha fazla konuşmayarak başını salladı usulca. Bakıcının evine gelişi ilk değildi. Defalarca gelmişti fakat ilk defa başka bir kadına ait hırkayı askıda görüyordu. Salona geçerken kızının kimlerle vakit geçirdiğini bilmek adına etrafı merakla süzüyordu.

 

Gördüğüyle yerinde çakılması bir oldu. Salonda Gülilzar'a benzeyen bir kadın vardı. Elbette önüne dönmeden evvel... Saçları Gülilzar'ın ki gibi kısa kesim, koyu kahverengindeydi. Lakin iyice baktığında onunkiler kadar parlamadığını fark etti. Üstelik Gülilzar'ın o eşsiz kokusuna asla sahip olamazdı. Ardına dönüp derince soludu havayı. Geçmiyordu işte. Geçen beş aya rağmen geçmiyordu şükür. Gülilzar hâlâ kalbinin en güzel köşesinde yer alıyordu. İstem dışı yüzünde buruk bir tebessüm oluştu.

 

Nihayet yaşlı kadın, Yolande'yi hazır edip çantasını Rıza'ya bıraktığında iyi günler dileyip evlerine yollandılar. Rıza'nın hiçbir zaman benimseyemediği evlerine... Yol üzerinde bir dondurmacıdan içlerini serinletmek adına iki külah alıp eve değin durmadan konuşmuşlardı.

 

Yolande'nin her zaman anlatacak bir şeyleri oluyordu. Bazen bakıcıdan şikâyet ediyor, bazen de eve gelen diğer çocuklardan bahsediyordu. Fakat çoğunlukla bir daha oraya gitmek istemediğini söylüyor, ısrar ediyordu. Eh, şimdilik böyle bir durum olası değildi. Yolande'nin söylenmeleri, eve gidene, yemekleri yapana kadar sürmüştü. Sonrasında küçük kız yorgun düşmüş, sandalyede uyuyakalmıştı. Rıza, onun o şekilde kalmasına izin vermeyerek yatağına kadar taşımış; üstüne ince bir çarşaf örtmüştü.

 

Geri çekilip içeriye geçecekken Mirabelle'nin kendilerini izlediğini gördü. Yüzüne zoraki bir tebessüm yerleştirip yanından geçti. Saate baktığında onun da erken gelmiş olduğunu fark etti. Oysa daha farklı planları vardı Rıza'nın. Mirabelle'siz rahatça oturabilmek gibi. Genç kadın şu aralar iş yerinde dahi bir rahat vermiyordu. Elbette ikisi de aynı hastanede çalışıyor, birbirlerini görmemeleri olanaksızlaşıyordu. Fakat Rıza, dört bir yanının Mirabelle tarafından kuşatıldığı düşüncesinden sıyrılamıyordu. Yine de elinden geldiğince rahatsızlığını, ona yansıtmamaya çalışıyor; tedirginliğinin üzerini kapamaya özen gösteriyordu.

 

"Erken gelmişsin." Mirabelle, Rıza'nın peşinden gidiyor, ayrılmıyordu. Rıza aralarına bir miktar mesafe koyarak,

 

"Evet, Yolande ile vakit geçirmek istedim. Şu aralar fazlaca huysuz," dediğinde genç kadın koltuklardan birine oturdu. Başparmağını şakağına dayayıp,

 

"Bakıcıdan ötürü," diye belirtti. Rıza cevap vermeden başını sallamakla yetindi. Sehpanın üzerine bırakmış olduğu kitabı avuçlarına alarak Mirabelle'den en uzak koltuğa yerleşti. Hareketi, genç kadının gözünden kaçmadı. O ne kadar yaklaşırsa yaklaşsın Rıza vebalı görmüşçesine kaçıyordu. Sebebini ne yazık ki anlıyordu. İzmir'de gördüğü o kadındı nedeni. İçi kıskançlıkla dolup taştı.

 

Yıllar önce kendisine kör kütük aşık olan adam şimdilerde varlığı dahi noksan olan kadını düşünerek yaklaşmıyordu ona. Hayır, o Rıza'yı büyük bir aşkla sevmiyordu. Sadece iyi bir çift olduklarını düşünüyor, kurdukları ailenin sağlam temeller üzerine kurulmasını diliyordu. Rıza sadece Yolande'ye babalık yaparak olmayacaktı. Mirabelle'yle de bir paylaşım içerisinde olmalıydı. Son zamanlarda aklını kurcalayıp duruyordu bu fikir.

 

Gözlerini kapayıp biraz sonra yapacağı delilik yüzünden Rıza'yı kaybetmemeyi umdu. En azından kızı kaybedemezdi. Aniden kalkıp Rıza'nın da dikkatini üzerine çekti. Yanına usul usul giderken Rıza, diken üzerindeydi. Yerinde diklenip,

 

"Bir şey mi oldu Mirabelle," dedi. Genç kadın zoraki dudaklarını gerdi. Önünde dikiline değin yaklaştı. Ardından izin istemeden Rıza'nın bacaklarına oturuverdi. Bu hareketi Rıza'yı fazlasıyla huzursuz ederken kendisinin de aşağı kalır yanı yoktu. Ölenle ölünmezdi ama Kazım'ı unutmuş değildi. Kızı içindi her şey. Kızının mutluluğu için Rıza'yı bağlaması gerekiyordu. Gerekirse aşkının hatırasını dahi feda ederdi. Yolande karşısında neyin önemi olabilirdi ki?

 

Rıza, ayağa kalkıp Mirabelle'yi incitmemek adına büyük bir cenk içerisindeydi. Bu kadın ne yapmaya çalışıyordu Allah aşkına? Bunca aydır yanında durabilmesinin tek sebebi Yolande idi. Farkında değil miydi? Burnundan soluyarak,

 

"Derhal kalkmanı rica edeceğim," derken fazlasıyla tehditkâr görünüyordu. Mirabelle, Rıza'nın bu yönünü görmüştü. Kazım ile birlikte olduklarını söylediğinde, geçmişin bir önemi olmadığını belirttiğinde... Bu sebeple korkmuyordu. Rıza asla bir kadına zarar vermezdi. O tıynette bir adam değildi. En fazla kötü sözler sarf eder kendini de yaralardı. Ertesi güne özür dileyerek büyük saygısızlık ettiğini belirtir, af dilerdi. O nedenle ileri gitmekten geri durmadı.

 

"Bize bir şans ver artık Rıza." Korkusuzca elini Rıza'nın yanağına yasladığında genç adam müsaade etmeyerek başını geriye çekti. Ardından kadının zarar görmemesini garantileyerek ayaklandı. Daha fazla burada duramazdı, çok yanlıştı. Kendisini aldatan bir adamla eşdeğer görüyordu. Gülilzar'ın anısını lekelemiş hissi üzerine çöreklenmişti. Çaresizlikle ağlamak istedi. Sanki her geçen saniyede Gülilzar ondan uzaklaşıyordu. Ne tuhaf şeydi bu his? Onlar zaten ayrılmamışlar mıydı da şimdi böylesi bir duyguyla sınanıyordu? Baş edemiyordu işte daha neyin sınavıydı bu?

 

Aynalı konsolun üzerinde duran vazoya vurduğunda bütün öfkesini dışarıya vurdu. Hıncını Mirabelle'nin özenle yerleştirmiş olduğu süs eşyalarından çıkardı. Her birini yere devirirken dudaklarından firar eden haykırışa engel olamıyor, bağırıyordu. Mirabelle ise bir köşeye sinmiş, öfke bulutunun dağılmasını bekliyordu. Nihayet kırılacak bir şey bulamayınca parmağını sallamakla yetindi.

 

"Sakın! Sakın bir daha istemediğim şeyler için zorlama beni." Dağınıklığı göstererek, "Bizi bu duruma düşürme. Burada oluşumun sebebi yalnızca Yolande!" diye haykırdığında Mirabelle hıçkırıklara boğuldu. Eliyle dudaklarını kapamaya çalışırken bakışlarını Rıza'dan ayırmıyordu. Onu tümüyle kaybetmişti. Farkındaydı...

 

Bölüm : 30.12.2024 12:11 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...