Yeni Üyelik
7.
Bölüm

İade-i İtibar

@beytikzer

Gülilzar böyle bir şaşaayı, hele ki köy yerinde, görmeye alışık değildi. Farkında olmadan kendine çeki düzen verdi. Bu yere yakışık almıyor gibi hissediyor, gerginlikten ter döküyordu. Ona gösterilen yere oturup eteğini düzeltti. Ardından ellerini bacaklarının üzerinde birleştirip dik durmaya çalıştı. İçindeki huzursuzluğu dışına yansıtmamaya çalışıyor, ev sahibesini kırmamak istiyordu.

Ev sahibesi Nazire Hanım ellilerinin sonlarında, tamamen kır saçlara sahip muteber bir hanımdı. Saçları ensesinde bir saç filesi ile tutturulmuş, siyah bir gömlek, gri bir kloş etek ile asil görünüşünü tamamlamıştı. Gülilzar kendi vaziyetini düşününce kendine kızdı. 'Bir öğretmen her daim şık olmalıdır,' diyen öğretmeni onu izliyor olsaydı muhtemelen yüzünü ellerine gömer, Gülilzar'ı görmek istemediğini belirtirdi. Gülilzar bakışlarını bu hanımın üzerinden çekerek evi incelemeye koyuldu. Doğrusu oturduğu koltuk dahi kendisine bir tahtta oturuyormuş hissi verirken altın varaklı şamdanlar, avizeler ve çeşitli aksesuarların doldurmuş olduğu bu ev, küçük bir saraydan fark edilmiyordu Gülilzarca Albenili hanım boğazını temizleyerek Gülilzar'ın dikkatini üzerine çekti.

"Siz daha köye adımınızı atmadan köylünün diline pelesenk oldunuz." Bu sözlerin ardından bakışlarını yere indirip gülümsedi. "Muhtarın tasasını görmeliydiniz!" Gülilzar eğlenmişçesine kıkırdadı.

"Kendisine çok fazla dert olmuş durumdayım kuşkusuz!" Nazire hanım genç kız edası ile elini dudaklarına bastırıp gülmemeye çalıştı.

"Ona ne şüphe!" Gülilzar birden gevşemiş, daha bir erinçti artık. Nazire Hanım, evine gelen insanları rahat ettirmesini biliyordu. Gülilzar'ın bu kadına karşı içinde bir sevgi oluştu. Ona halasını anımsatmıştı bu tavırları. Asil ve bir parça ürkek... Bu çekingenliğin sebebini merak edemeden duramadı Gülilzar. O esnada bir gürültü duyuldu. Gür sesli bir bey, başka birine bağırıyordu.

"Sana yeteri kadar müddet verdim! Yürü git gözüm görmesin!" Bir adamın yalvarma sesi peşinden gelince Gülilzar kulak kabarttı.

"Etme eyleme beyim! Çoluk çocuk ne ederiz?" Gülilzar oturduğu yerde gerginlikten kaskatı kesilmiş, Nazire Hanıma baktı. Kadın koltuğun kolçaklarına yapışmış, bizar içinde kalmıştı.

"Bana ne adam bunlardan! Onu borç almadan düşünecektin!" Gülilzar meraklı halinin ev sahibesine ayıp olacağını kabullendi. Ardından bu gür sesin Kadir Beye ait olduğunu düşünerek yerinden kalkıp seslerin geldiği yöne doğru yürüyüşe geçti. Nazire Hanım da nihayet o tutuk halinden sıyrılıp peşinden geldi. Lakin daha o Gülilzar'a yetişemeden Murat koridorda belirip salonun koca kapılarını kapadı yüzlerine. Başka bir şey işitmelerini istemiyordu anlaşılan.

Gülilzar dışarda ne olup bittiğini merak ede ede döndü yerine. Nihayetinde onun sorunu değildi. Elbette ki bu durum hevesini gölgelemedi. Aksine ne olduğu ile ilgili detaylı bir kovuşturma eyleyecekti. İki kadında da az önceki rahatlıktan eser kalmamıştı. Sessizlik sarmıştı büyük salonu. Gülilzar bakışlarını kahverengi desenleri olan beyaz halıya dikerek bekledi.

Ta ki sesin sahibi ve Murat kapıları açıp salona girdi, o zaman iki kadın da bulundukları vaziyetten sıyrılıp ayaklandı. Kadir Bey oğlunun aksine geniş bir vücuda sahipti. Geniş ve bodur... Göbeği sıkılı kemerden sarkıyor, son iki düğmeyi neredeyse patlatacak dereceye getiriyordu. Philtrum bölgesinde bırakmış olduğu ince bıyık, Gülilzar'da nahoş fikirleri olan bir adam olduğu düşüncesini oluşturdu. Kasketi ise Kadir Beye geçimsiz bir insan havası katmıştı. Doğrusu bu tipteki adamlardan pek hayır görmüşlüğü yoktu. Kadir Bey eliyle tekrar oturmasını işaret ettiğinde hizmetliler de sofrayı kurmaya başladı.

"Kusura bakmayın muallime hanım. Bazı işgüzarlar böyle haneme kadar geliyor işte." Gülilzar daha yanıt vermeden Murat araya girdi.

"Peder bey bence bunları konuşmayalım. Hanımlar zaten gerildi." Kadir bey çatık kaşlarla durumu onaylarken,

"O halde ne tür şeyler konuşalım evladım? İlçedeki açık sinema salonunu mu? Yoksa pavyondaki şu Hülya mı?" dedi. Belli ki Gülilzar bu adam hakkındaki düşüncelerinde yanılmıyordu. Eh, boşa dememişlerdi, ilk izlenim her şeydir diye... Murat gergin bir halde diş sıkarken Gülilzar bir aile tartışmasının içine düştüğünü kavradı. Nazire hanım olaya el atarak,

"Bence yemekleri soğutmadan yiyelim. Misafirimiz açtır," diyerek telaşla sofraya yürüdü. Gülilzar ve iki gergin adam da peşi sıra oturduğunda sadece yemek ile ilgilenildi. Karnını doyurana kadar yedi, özellikle kibar görünmeye çalışarak. Zira Nazire hanım gibi kibar bir kadının yanında bayağı görünmek istemezdi.

Yemeğin sonunda sıcak bir çay ve tatlı ikram edildi. Ardından Gülilzar gitmek için ayaklandığında Kadir Bey oğluna onu götürmesini söyleyerek arabayı hazır etmesini istedi. Murat yanlarından ayrıldığında Kadir Bey Gülilzar'a dönerek,

"Köyümüze hoş geldiniz tekrar. Umarım bu köyün kurallarına karşı durmaz, makul davranırsınız," dediğinde Gülilzar bu cümlenin ardındaki büyük gözdağını sezdi. Ev sahiplerine iyi geceler dileyerek Murat'la yeni yuvasına doğru yol aldı. Aklı konakta geçen vukuattaydı. Kadir Bey köylüyü sıkıntıya mı sokuyordu. Yoksa başka bir olay mıydı gerçekleşen? Peşin hükümlü davranmaması gerekirdi. Bir de adamın ayaküstü tehdit edişi vardı, belki o büyütüyor, alınganlık ediyordu. Sonra birçok hısım edinirdi istemeden.

Murat ile tek kelime etmeden sürdürdüler bu yolculuğu. Okul köyün biraz dışında kaldığından karanlıkta yürümek Gülilzar'ın işine gelmemişti. Şükür ki Kadir Bey bunu düşünmüş, oğlunu göndermişti. Halası olsa kurda kuzuyu teslim etmek derdi bu işe fakat Gülilzar Murat'tan bir zarar gelmeyeceği kanısındaydı. İnsanlar konusunda ilk fikirlerinde pek yanılmazdı... Murat okulun bahçesine geldiğinde Gülilzar bu bahçenin fazla çorak olduğunu düşündü birden. Ekilecekler listesi hızla kafasına doluşurken Murat arabadan inip Gülilzar'a kapıyı açıverdi. Arabadan çıkıp,

"Teşekkür ederim, çok incesiniz," diyerek gülümsedi. Murat bu iltifat karşısında utanç içinde,

"Rica ederim, vazifemiz... Bugün olanlar için pederim adına özür dilerim. Bir misafirin önünde söylenmemesi gereken kelimeler zikretti," dediğinde Gülilzar, Murat'ın sıkıntısını hissetti.

"Pederiniz biraz tahakküm gösteren bir bey. Bu apaçık ortada..." Gülümsedi. "Ziyanı yok, kendinizi üzmeyin." Murat başını kaldırarak Gülilzar'a ışıl ışıl baktı.

"O halde size iyi geceler dilerim..." Bir an düşünüp sahte bir somurtma yerleştirdi dudaklarına. "Size adınızla seslenebilir miyim?" Gülilzar bu köyde bir arkadaş edinme isteğiyle başını salladı.

"Elbette! İyi geceler Murat. Tekrar görüşmek dileğiyle..." Murat elleri cebinde geri geri yürüyerek arabasına doğru yol alırken,

"Tekrar görüşmek dileğiyle Gülilzar..." dedi.

***

Okul binasının tek basamağı, Gülilzar için meskendi artık. Hayalleri bir bir suya batarken çıkardığı sesler kulağındaydı. Düşleri boğulmak üzereydi ve Gülilzar öylece bekliyordu. Fakat hayır, öylece durmak, oyalanmak Gülilzar'ın tabiatına tersti. Öğrenciler okula gelmediyse de bayrağı göndere çekecekti. Durduğu yeri terk ederek bandrole yaklaştı. Sabitlediği ipi çözerek sancağı en yukarıya çekti. Sona yaklaştığında ipi tekrar bağlayarak bir gözü kapalı izledi ay yıldızı. Rüzgâr ile dalgalanışı, yüzünde büyük tebessüme neden olurken Rıfat'ın sesi çalındı.

"Geç kaldım mı öğretmenim?" Rıfat'ın elini tutan kardeşi arkasına sığınmış, Gülilzar'a ürkekçe bakıyordu. Gülilzar ilk öğrencilerine içinde bastıramadığı sevinçle,

"Sıraya girin de marşımızı, ardından da andımızı okuyalım," dediğinde Rıfat kardeşini de sürükleyip okulun tam karşısına konuşlandı. Gülilzar, çocuklara eşlik ederek eli ile orkestra şefi gibi yönlendiriyordu onları. Rıfat ise arada tuhaf sesler çıkaran kardeşinin sesini bastırarak yüksek sesle marşı söylüyor, göğsünü kabartıyordu.

Marş bittiğinde Gülilzar, Rıfat'ı yanına alarak andı söylemesini buyurdu. Böylece Rıfat'ın küçük kız kardeşinin sesi de duyulmuş oldu. Rıfat kelimeleri bağırıyor, kardeşi tekrar ediyordu. Şimdilik iki öğrencisi ile gurur duyan Gülilzar sırayla onları içeri geçirdi. Çizgi çalışması yaptırdı, resim çizdirdi. Zaman öylece akıp giderken meraklı gözler de katıldı onlara. Çok az göz, Gülilzar'ı gönülgücü yitik görmeyi beklerken neşeli hali kaş çatmalarına sebep oluyordu. Diğerleri ise Gülilzar'ın bu mutluluk saçan çavutuna girmek için hareketlendi.

Gülilzar'ın sekizi küçük, akşamüzeri öğrenim görmek üzere de iki hanım talebesi vardı artık. Hanımlardan biri, otuz iki yaşında, Kadir Bey'in çalışanlarındandı. Onu Murat göndermişti ve Gülilzar bunu duyduğunda bahtiyar olmuştu. Bir diğeri ise on altı yaşında henüz evlenmiş gencecik bir kadındı. Eşi askere gittiğinden kayınvalidesinde kalıyor, eşinden gelen mektupları okuyamadığından yakınıyordu. Kocası öğrendiyse o da öğrenmeliydi ve Gülilzar bu istekli küçük kadını takdir ediyordu.

Günün sonunda mutluluk ile dolup taşan Gülilzar köyün hanımlarından aldığı erzakları dolaba yerleştirip muhafaza etti. Kendi odasında aş için ayrılan bölmede ateşi yakıp yemek yaparken de huzurluydu bir başına yaptıklarını yerken de. Lakin ne zaman ki kapı yumruklanırcasına çalındı o zaman Gülilzar'ın da erinci son buldu. Kapı, ardındaki ile Gülilzar'ı ayırmak için inat gibi açılmayınca Gülilzar o zarif omzunu kapıya dayayıp hafifçe kendine doğru çekti. Nihayet kapı açıldığında öfkeli bir kadın paldır küldür daldı sınıfa.

"Sen benim gelinime ne edecekmişsin? Uzak dur gelinimden, o bana Mehmet'imin emaneti." Parmağını öfkeyle sallayan bu kadın, Gülilzar'ı zerre kadar korkutmadı. Kollarını göğsünde bağlayıp dik duruşunu sergiledi.

"Önce bir destur deyin hele!" Yemenisini çenesinde tutturmuş olan bu kadın Gülilzar'ın bu sakin haline daha çok sinirlenmiş gibi kükredi. Elini havada sallayarak,

"Sen destur dedin mi sepirdek!" dediğinde Gülilzar anlamını bilmediği bu kelime ile afalladı. Kalkan kaşlarıyla birlikte şaşkınca bir ifadeye büründü yüzü.

"Anlamadım. Ne demek istediniz?" Kadın daha fazla dayanamazmış gibi pes bir ses çıkarıp geriledi.

"Benim gelinim, Halime, buraya gelmeyecek. O kadar!"

"O neden Hafsa Ana?" Gülilzar ile adı Hafsa olan kadın, sesin geldiği yöne baktığında elinde cıngıl taşıyan Murat'la karşılaştılar. Murat, başında kasket, ayağında çizme, üstünde yelek ve üst düğmeleri açık gömleğiyle çalıştığını söylüyordu adeta. Hafsa Ana, çatılı kaşlarla cevapladı onu.

"İşime karışayım deme Murat. Ben, babanın uşağı değilim!" Ardından Murat'ı itekleyerek çekti gitti. Gülilzar başından aşağıya boşanan kaynar su ile kalakalmışken Murat yanına yaklaşıp yoğurt dolu cıngılı sıralardan birine bıraktı.

"Validem gönderdi, taze yoğurt. Afiyetle ye." Gülilzar bu incelik karşısında göğsündeki daralmayı kulak ardı edip tebessümünü sundu. Murat Gülilzar'ın durumunun farkında olarak onu neşelendirmeyi denedi. "Bugün mektebe gelen bayağı talebe varmış. İlk gün bereketiyle gelmiş." Gülilzar surat asarak,

"Sadece sekiz çocuk ve iki kadın..." İç çekince o kargıma korse tekrar battı vücuduna. "Gerçi kadınlardan biri gelemeyecek." Elini kaldırıp kapıyı gösterdikten sonra güçsüz düşmüşçesine indi bacağına eli.

"Okuması gereken kaç çocuk var?" Gülilzar Murat'ın bu meraklı halini şüpheyle karşıladı. Lakin yine de söylemekten geri durmadı.

"Yirmi iki çocuk..." Murat omuz silkip tembelce gülümsedi.

"Eh, yarın bütünü tastamam mektepte olur. İlk günün günahı olmasın Gülilzar." Genç kadın başını, Murat'ı geçiştirircesine salladı. Ardından aklına gelen şeyi döküverdi dili.

"Sepirdek ne demek Murat?" Murat dudak bükerek,

"Benli demek," dediğinde Gülilzar, Murat'ın bu cevabı ardından elini sol yanağına götürüp kapattı. Genç adam bu hal karşısında, "Neden sordun?" diye merakına yenildiğinde Gülilzar eli ile örttüğü yanağı münhal edip gösterdi ona. Murat, Gülilzar'ın ne demek istediğini anlayınca genişçe sırıttı. "Latife etmişler. Bana kalırsa yüzündeki bu nişan, daha bir hoş kılmış..." Gülilzar, bir kaşını kaldırıp dudak büktü.

"Tezyif ediyorsun." Ardından kıkırdadı. "Nazım yüzümdeki benleri yıldıza benzetirdi." Söylediğinden pişmanlık duyarak suskunluğa bürüdü dudaklarını. Murat anlayışlı çıkarak ne Nazım'ı sordu ne de başka bir sual ile sıktı canını. İyi günler dileyip yanından ayrılmaya kalkıştığında genç kadın onu uğurladı. Bu arada Murat yayan giderken evine Gülilzar'ın bilmediği bir araç yanaştı mektebin çorak bahçesine. Gelen gelene diye düşündü Gülilzar... Murat da Gülilzar da merakla sürücüyü bekledi.

Gelen Gülilzar'ın yüreğini sıkarken Murat'ı öfkelendirdi. Gelense Murat'ı es geçip bagajına yöneldi. Bir süre orada oyalanıp da kollarında kutularla çıktığında neşeyle Gülilzar'a doğru attı adımını.

"Yeni bir öğrenim yılına kitap ve defter gerekiyordu değil mi Gülilzar Hanım?" Yanına daha fazla yaklaşıp göz kırpınca Gülilzar ellerini nereye koyacağını bilemedi. Doktor şevkle, "İtibarım için iyi bir başlangıç bence," dediğindeyse kendi itibarını düşünmeden edemedi. Zira bu saatten sonra saygınlığını kendi eli ile lekeleyecekti. Bu, kaçınılmaz olandı.

 

 

 

Loading...
0%