@beyyzzademiir
|
Saat altıya gelmek üzereydi. Gece erken yattığımdan şuan uykumu almış bir haldeydim. Aşırı heyecanlı bir biçimde yatağımdan fırladım. İlk defa adliyeye gitmeyecektim fakat ilk defa bu tarz bir dava için savunma yapacaktım. Hızlı adımlarla banyoya yönelip, elimi yüzümü yıkadım. Kendime gelmem lazımdı, elim ayağım ayrı titriyordu ve bu benim için büyük bir dezavantaj olurdu. Adliye de beklemek daha mantıklı gelmişti, bu yüzden hemen giymem gereken kıyafetleri seçmek için giyinme dolabına yöneldim. Açık mavi bir ceket ve altına aynı renkte bol kesimli bir kumaş pantolon seçtim. Ceketin içine de, boğazlı dar bir beyaz penye tişört giydim. Pantolonun paça kısımlarının yerde sürünmesi beni oldukça rahatsız ettiğinden beyaz sade bir topuklu ayakkabı giydim, bu sayede paçalar yükselmişti ve gayet düzgün görünüyordu. Dolabımın içinden babamın hediyesi olan cübbemi çıkarttım. Ellerimi yumuşak kumaşın üzerinde gezdirerek, gözümden akan bir damla yaşı sildim. Her cübbe giyişimde bu şekilde duygulanacaksam gerçekten işim vardı. Daha fazla duygusallıkla vakit kaybetmeden cübbenin ütüsünü kontrol ettim. Her kullanışımdan sonra uygun bir şekilde yıkayıp, ütülediğimden kusursuz gözüküyordu. Düzgün bir şekilde katlayıp poşetin içine koydum. Tekrardan banyoya dönüp aynanın karşısına geçtim, saçlarımı salıp önce tarakla taradım fakat var olan dalgalardan duyduğum rahatsızlık nedeniyle fön çekmek zorunda kaldım. Dün gece sürdüğüm beyaz ojelerim varla yok arası gözüküyordu. Bunun bir problem yaratmayacağını bildiğimden fazla üzerine düşmedim. Çok hafif bir fondöten ile tenime makyaj yaptım. Gözlerime de uçuk bir toprak rengi far ile renklendirme yaptım. Göz kalemi tarzı bir şeye ihtiyaç duymadığımdan sadece maskara kullandım. En son mat bir ten rengi ile rujumu da sürüp sabitleyici spreyi yüzüme uyguladım. Tekrar odama geçtiğimde telefonumu elime aldım. Ekrana düşen maile heyecanla tıkladım. Okuduğum başlık gözlerimin yuvalarından fırlamasına sebep olurken, nefes alıp verme düzenimi de bozmuştu. Ekranda yazan Swap testi Sonuçları başlığına tıkladım. Gözlerimi kapatarak, savunduğum adamın suçsuz olması dileğimle beklemeye başladım. Yaklaşık on saniye sonra cesaretimi toplayıp derin bir nefes aldım ve gözlerimi açtım. Yazan yazıları hızlı hızlı okuyarak işime yarayacak bilginin olduğu cümleye geldim. “Yapılan araştırmalar sonucunda Çağıl Kaya’dan alınan örneklerde barut ve kan izine rastlanmamıştır.” Ellerimle ağzımı kapatsam da ağzımdan çıkan çığlığa engel olamamıştım. Bu cümle Çağıl’ın yüzde doksandan daha fazla bir ihtimalle suçsuz olduğunun kanıtıydı. Kesinlikle ama kesinlikle davanın seyrini başlı başına değiştirecek olan bu belge belki de Kaya Ailesinin tek kurtuluşuydu. Nilüfer kokusuna sahip parfümümden birkaç fıs üzerime sıktım. Dün geceden hazırladığım konuşmamı okuyup, kendimi hazır hissettiğimde eşyalarımı alıp odadan çıktım. Sessiz adımlarla aşağı indiğimde kimseden ses çıkmayınca annemlerin uyuduğunu düşünerek mutfağa geçtim ama karşılaştığım manzara yüzümde kocaman bir tebessüme sebep olmuştu. Mutfak masasında, üç tane tost ve üç bardak çay. Ayakta bekleyen annem ve babam. “Ben sizi yerim ama…” diyerek ikisine de sıkıca sarıldım. “Hangi dava gününde seni yalnız bıraktık da şimdi bırakalım.” diyen anneme tebessüm ettim. Babam da “Gerçekten ama Bigem, ayrıca biz kalkmasak yine kahvaltı etmeden gidecektin değil mi?” dedi. “Baba, geriliyorum böyle günlerde biliyorsun.” diyerek masadaki yerime yerleştim. Annem ve babamda masaya oturduğunda kahvaltı etmeye başladık. “İstersen seni adliyeye bırakabilirim Bigem?” diye sordu babam. “Kendim halledebilirim bence. Ben seni haberdar ederim zaten.” dedim. Hızlıca yediğim tostumun yanındaki çayı da aynı hızla bitirip sofradan kalktım. Önce annemin, sonra da babamın yanağına bir buse bırakıp hemen evden çıktım. Saat sekiz olmak üzereydi. Mahkeme dokuzda başlayacaktı ve Çağıl büyük ihtimalle mahkemeden erkende gelse benimle görüşemeyecekti. Sakin ve süratsiz bir şekilde arabayı kullanırken hala ellerim ve ayaklarım titriyordu diyebilirim. Adliye salonunun önünde durduğumda saat sekiz buçuk olmuştu, İstanbul ve mükemmel sabah trafiğine rağmen yarım saat önce gelebilmiştim. Adliyenin önü soğuk havaya rağmen magazinciler ve haber kanalları ile doluydu. Aradan sıyrılarak güç bela içeri girdiğimde gözlerim hemen Kadir Kaya’yı seçmişti. Yanında Çağıl Kaya’nın sosyal medya hesabından yaptığım stokla sayesinde tanıdım Poyraz da vardı. Hızlı adımlarla yanına ilerledim. “Günaydın Bigem Hanım, aşırı gerginim kusura bakmayın.” dedi Kadir Bey. Gerçekten beden dili gerginliğini belli eden düzeydeydi. “Günaydın Kadir Bey, gerginliğinizi Çağıl Bey’e yansıtmazsanız iyi olur. Büyük ihtimalle o da en az sizin kadar gergindir.” dedim. Bizim mahkememizin görüleceği salon 6 numaralı olandı. Fazla vakit kaybetmeden mahkeme salonunun olduğu kata çıkıp orada beklemeye başladık. Bu sırada üzerimdeki ceketi çıkartıp cübbemi giydim. Ceketimi koluma attığım sırada Kadir Bey’den aldığı emir ile yanımızdaki koruma ceketi benden alıp tutmaya başladı, her ne kadar itiraz etsem de pek faydası olmamıştı. Saat sekiz kırk beş olmak üzereyken, oldukça şık giyimli orta yaşlarda bir bayan bize doğru gelmeye başladı. Kadir Bey’in yanında olduğu gibi onunda yanındaki takım elbiseli bir koruma vardı. Kadir Bey “Çağıl’ın annesi, Reyhan.” diyerek kadının kim olduğunu anlamama yardımcı oldu. “Reyhan Sezer.” Karşımda duran kadının bana uzattığı eli sıkarak “Bigem Erel, Çağıl’ın avukatıyım.” dedim. Konuşmamız tam bitmişti ki merdivenlerden bu tarafa getirilen Çağıl ile göz göze geldik. Dün olan haline göre biraz daha toparlanmış gözüküyordu. En azından bir şeyler yediği belliydi. Yüz hatlarının netliği hiçbir şey kaybetmemişti. Hafifçe uzamış sakalları dudaklarını daha belirgin hale getirmişti ve saçlarındaki birkaç tel alnından ayrılmamaya devam ediyordu. Gerginliği anlamamak mümkün değildi. Ellerinde var olan kelepçeden her ne kadar rahat hareket edemiyor olsa da, dik duruşundan asla ödün vermiyordu. Tam bir Çağıl Kaya vardı karşımda. Bize iyice yaklaştığında annesi ona doğru bir adım atmıştı fakat polislerden biri eli ile Elif Hanım’ı durdurup “Konuşmak, dokunmak yasak” dedi. Geri çekilmek zorunda kalan Reyhan Hanım da oğluna her şekilde destek olabileceğini bildiğinden asla dik duruşundan vazgeçmiyordu. Bizden önce Çağıl’ı içeri aldılar. Yaklaşık üç ya da dört dakika sonra Mübaşir’den gelen “Davacı Ayşe Akın, davalı Çağıl Kaya ve avukatları” sesi ile içeri yöneldik. Benim defalarca dinlediğim mahkeme kuralları anlatılırken aklım hala Çağıl’daydı. Uyarıları aldıktan sonra salona geçtik. Ortada duran tahta kenarlıkların içerisinde duran Çağıl kafasını eğmeden öylece duruyordu. Kafasını bana çevirdiği sırada yanındaki polisten gelen uyarı nedeniyle yeniden önüne dönmek zorunda kalmıştı. Ayşe Akın ve avukatı karşıdaki masaya otururken bende Çağıl’ın avukatı olarak bu taraftaki masada tek başıma oturuyordum. Saat tam dokuz olduğu sırada açılan kapıdan giren Hâkim, Savcı ve diğer görevliler sebebiyle içerideki herkes ayaklanmıştı. Tekrardan yerimize oturduktan sonra konuşmaya başlayan Hâkim’i dinlemeye başladık. “Davacı Ayşe Akın’ın eşi, Can Akın 17 Kasım gecesi saat iki sularında Kaya Restoranlarının dört numaralı şubesinin içerisinde göğüs kafesi hizasından kurşun ile yaralanmış ve olay yerinde hayatını kaybetmiş bir biçimde bulunmuştur. O gece restoranda olan tek kişi Çağıl Kaya baş şüpheli konumuna gelmiştir. Aynı gece Ayşe Akın’ın şikâyetçi olması sebebiyle gözaltına alınan Çağıl Kaya, bugün burada kasten adam öldürme suçundan yargılanmaktadır. Tarafın avukatı Bigem Erel’e söz hakkı vererek duruşmayı başlatıyorum.” Oturduğum yerden kalkıp boğazımı temizledim. İçerideki tüm gözler benim üzerimde birleşmişken kendimden emin ve net bir ses tonuyla konuşmaya başladım. “Sayın müvekkilim Çağıl Kaya, o gece orada bulunarak tamamen şansına yenik düşmüştür. Elimizde var olan deliller Çağıl Kaya’nın hüküm giymesine sebep olmamakla beraber, benim dosyaya dün eklediğim deliller müvekkilimi aklamaya en azından davanın ileri bir tarihe alınıp, Çağıl Kaya’nın adli kontrol şartıyla serbest kalmasına yeterlidir.” dedim. “Sizin için serbest kalmasına yeterli olması beni pek ilgilendirmez Bigem Hanım. Bana somut olarak bir delil sunmanız gerekmektedir, bu işler böyle yürür.” diyen Hâkim’in bu sözleri karşı tarafı oldukça mutlu etmişti. Pes etmek gibi bir niyetim yoktu. Her davada olduğu gibi suçlu olduğu düşünülen taraf pes ettirilmeye çalışıyordu fakat içimden bir ses Çağıl’ın kesinlikle suçsuz olduğunu söylüyordu. “Önünüzde de bulunan dosya da var olduğu gibi kamera kaydında gözüken katil ile Çağıl Kaya’nın o gece giydiği ayakkabılar birbirinden tamamen farklıdır. Sabah telefonuma düşen Swap testi sonucu eminim ki sizlere de ulaşmıştır. Yine de ben sizler için de birer çıktısını aldım.” Kâğıtları yaklaştığım kürsüye uzattım. “Çağıl Bey’in şuan burada yargılanıyor olmasının tek sebebi de o gece restoranda tek başına olduğu iddiasıdır. Bu kadar büyük bir restoran zincirinin sayısız düşmanı bulunmaktadır. Kaya Restoranları adına leke sürmek adına kurulmuş bir komplo olduğundan da şüpheleniyorum.” dedim. Hâkim ve yanındaki iki kişi kendi arasında konuşurken gözlerim Çağıl’a kaydı. İçeri girdiğinde yüzünde var olan gerginlik ifadesi dağılmış, onun yerine yüz hatlarına oldukça yakışan sıcacık bir tebessüm yerleşmişti. Ayağa kalkan avukat vakit kaybetmeden konuşmaya başladı. “O gece vurulan Can Akın restoranda ki diğer çalışanlardan da aldığımız bilgilere göre Çağıl Kaya ile iyi anlaşamamakta hatta düşman olma boyutundadır, Çağıl Kaya müvekkilimin eşine zarar vermeden önce de defalarca kez tehditler savurmuştur.” diyen Avukatın sözlerini şok içinde dinliyordum. Çağıl “Yalan söylemeyi kes. Ne saçmalıyorsun sen?!” diye çıkışıp, adamın üzerine yürümeye başladığında yanında bulunan polisler tarafından durduruldu. Hâkim eliyle önündeki platforma iki defa vurup “Sessizlik.” diye bağırdı. Çağıl’ın gözleri benimkilerle buluştuğunda kendisine hayal kırıklığı içerisinde bakıyordum. Böyle bir durum varsa bunları bana anlatmalıydı. Yalvarırcasına kafasını eğen Çağıl, ona inanmam için beni ikna etmeye çalışıyordu. Hâkim tekrardan konuşmaya başladığında gözlerimi Çağıl’dan çekip o tarafa çevirdim. “Ilgaz Bey, elinizde bu tehdit ya da düşmanlığa karşı resmi bir kanıt var mı?” “Maalesef Hâkim Bey, fakat bu Çağıl Kaya’yı aklamaz. İzninizle Bigem Hanım’a bir soru yöneltmek istiyorum.” diyerek okları bana çeviren avukatın yüzüne meraklı bir biçimde bakarken oturduğum yerden ayağa kalktım. Hâkim başı ile onay verir vermez konuşmaya başlayan Ilgaz Bey “Olay yerinde bulunan silah hakkında ne düşünüyorsunuz?” dedi. Bu sorunun geleceğinden oldukça emindim bu yüzden çalışıp gelmiştim. “Evet, olay yerinde bir silah bulundu. Yapılan araştırmalara göre de katilin vücuduna giren iki kurşunda bu silahtan çıkmış fakat ne hikmetse parmak izi bulunamamış. Ayrıca Swap testiyle de herhangi bir uyuşma çıkmamış.” dedim. Ilgaz Bey ağzını açıp konuşacak iken ona fırsat vermeden “Elimizde var olan tek kamera kaydında Can Akın’ı vuran kişinin silahı tuttuğu elinde eldiven yoktu. Yani parmak izinin olmaması sizin içinde ilginç değil mi Ilgaz Bey?” dedim. Hâkim de dâhil olmak üzere tüm bakışlar Ilgaz Bey’e çevrildiğinde, terlemeye başladığını fark ettim. Yüzüme yayılan sinsi gülümseme ile avukatın gözlerinin içine bakıyordum. “Temizlenmiş olabilir.” dedi. Yavaş yavaş köşeye sıkıştığından biraz daha üstüne gitmem gerekiyordu. Tekrardan söz alıp “İzniniz olursa Ilgaz Bey’e bir soru daha yöneltmek istiyorum.” dedim. Hâkimden aldığım onay ile tekrardan Ilgaz Bey’e dönüp “O gece tüm kameraların kayıt yapmasına rağmen olay anı görüntüleri sadece bir kamerada var. O alanı çeken üç farklı kamera olmasına rağmen olay saatinde ne hikmetse hepsinden görüntü gidiyor. Sadece katilin arkadan görüntüsü olan kayıtlar kalıyor.” dedim. Eli ile sakallarını karıştıran Ilgaz Bey meraklı bir ses tonu ile “Yani?” dedi. Bu kadar salağa yatması beni iyice sinirlendirirken “Yani mi kaldı bu işin Ilgaz Bey. Çağıl Kaya’nın adını kirletmek için yapıldığı çok belli değil mi?” dedim. “Belki de Çağıl Kaya özellikle kendisi sildi görüntüleri, bunu nereden bilebiliriz Bigem Hanım?” “Kamera kayıtları sadece merkez şirket binasından silinebiliyor ve o gece şirkette kimse olmadığı savcılık tarafından onay almış kesin bir delildir. Şuan elinizde olan tüm delilleri biliyorum. Tek tek hepsini bana sunsanız bile, o deliller Çağıl Kaya’yı suçlu yapmıyor. Bence çenenizi yormak yerine bir sonraki mahkemeye kadar geçerli olacak deliller arayın.” dedim. Yüzünde kaybetmiş olmanın verdiği bir moral bozukluğu ile Ilgaz Eser’i sandalyesine geri oturtmayı başarmıştım. Bu hareket bir avukatın karşı tarafı haklı bulduğu anlamına gelebilirdi en azından benim için öyleydi. Ağzım kulaklarıma varmış bir biçimde bende yerime oturduğumda artık sıra Hâkim’in alacağı karara kalmıştı. “Çağıl Kaya, eklemek ya da söylemek istediğin bir şey var mı?” dedi Hâkim. Boğazını temizleyerek konuşmaya başlayan Çağıl “avukatımın da söylediği üzere, hakkımda yapılan hiçbir suçlamayı kesinlikle kabul etmiyorum.” dedi. Hâkim yaklaşık beş dakika kadar yanındakilerle konuştu. O anda yaşadığım gerginliği tarif edemiyordum. Hâkimin ağzından çıkan “Karar.” sözcüğü ile hepimiz ayağa kalkıp çıkacak kararı beklemeye başladık. “Yaz kızım, anayasanın maddelerine dayanarak olay anında ortamda bulunan Çağıl Kaya’nın delil yetersizliği sebebiyle adli kontrol şartı ile serbest kalmasına, davanın araştırılıp yeterli deliller bulunana kadar dosyanın kapanmamasına, mahkemenin ise üç hafta sonrasına alınmasına karar verilmiştir.” Ve bizim şimdilik kazandığımızın kanıtı olan tokmağın sesi. Kadir Bey ve Reyhan Hanım’ın yüzlerinde okunan mutluluk benimde biraz rahatlamama sebep olmuştu. Gözlerimi kapatarak gülümsedim. Başarmıştım, doğru bir karar çıkmasını mı sağlamıştım bilmiyorum ama başarmıştım. Ilgaz Eser yüzünü elleri ile kapatmış, oturduğu yerde kalmıştı. Müvekkili Ayşe Hanım kendisine bir şeyler anlatıyordu fakat büyük ihtimalle onların birçoğunu duymuyordu bile. Kelepçeleri çözülen Çağıl arkasındaki koltuklarda oturan babası, annesi ve yakın arkadaşı Poyraz’a sıkıca sarıldığında, bende önümdeki dosyaları toparlamaya başladım. Kadir Bey’e başımla selam verdikten sonra sesimi çıkartmadan salondan çıktım. Mahkemeden önce ceketimi benden alan koruma da kapıda duruyordu. Kendisinden ceketimi alıp merdivenlere yönelecektim ki Çağıl Kaya’nın sesi kulaklarımı doldurdu “Bigem Hanım!” Arkamı döndüğümde, bana doğru hızlı adımlarla geldiğini gördüm. “Buyurun Çağıl Bey.” “Ben her şey için çok teşekkür ederim. Bana inandığınız için.” dedi. Gözlerindeki karaltının yerini pırıltı almıştı. “Rica ederim, işimi yaptım ben. Sizden tek temennim bana yalan söylememiş olmanızdır.” Tebessümüm iç ısıtıcıydı. “Yalan söylemiyorum, gerçekten.” “Bunu size daha önce de söyledim, size inanmasaydım burada olmazdım.” “Tekrardan görüşmek dileğimle.” Gülümseyerek “Emin olun dosya kapanana kadar çok kez görüşeceğiz.” dedim. “Dosya kapandıktan sonra?” sesi meraklıydı. “Çağıl Bey, dosya kapandıktan sonra bana ihtiyacınız kalmayacağına göre görüşmemizi gerektiren bir durumda olmayacak zaten.” “Avukatım olarak devam edebilirsiniz diye düşünmüştüm.” dedi Çağıl. “Mahkemelere düşüp de avukata ihtiyaç duymamayı dileyin diyelim. İyi günler Çağıl Bey.” Kendimi adliyeden dışarı attığımda nefes nefeseydim. Olmaması gereken şeylerin başıma gelmesi her zaman en büyük korkum olmuştur. Bu korkuya teslim olmadan davanın kapanması için dua edecek haldeyken güç bela arabama bindim. |
0% |