@beyyzzademiir
|
Saat on ikiye gelmek üzereydi. Mahkemeden sonra babamdan izin isteyip, evin işlerini tamamlamam lazımdı. Telefon ile babamı arayıp, telefonun açılmasını bekledim. “Bigem Hanım, nasıl geçti davanız bakalım?” diyen babama, gururlu bir ses tonu ile “Dün de dediğim gibi Gökhan Bey, adli kontrol şartıyla serbest kaldı, dava üç hafta sonraya ertelendi.” dedim. “Benim büroda işim yoksa eve geçebilir miyim? Temizlik falan yapmak istiyorum.” diye ekledim. “Git sen hallet işlerini. Dosyanın bana mailini atmayı unutma.” “Tamam, görüşürüz.” diyerek telefonu kapattım. Ayça’nın bugün izinli olduğunu ve bana yardımcı olmak isteyeceğini biliyordum. Bu yüzden babamın telefonunu kapatır kapatmaz onu aradım. Bir yandan da araba kullandığımdan, dikkatli olmaya çalışıyordum. Telefon açılır açılmaz konuşmaya başlayarak “Nasılsınız müstakbel gelin hanım?” diye sordum. “İyiyim Avukat Hanım, siz nasılsınız bakalım?” Önünde sayfalarını çevirdiği bir defter vardı sanırım. “İyi, şimdi çıktım mahkemeden. Eve gidiyorum. Üzerimi değiştirip marketten temizlik malzemelerini alacağım, sonrada kendi evime geçip temizlik yaparım.” Dikiz aynasından arkamdan gelen araçları kontrol ettim. “Bende geleceğim yardıma, izin aldım zaten biliyorsun.” “Kırk yılın başı izin almışsın, düğünle ilgili işlerinle ilgilensene kızım.” “İtiraz yok Bigem, duydum Çağıl’ın serbest kaldığını. Bütün sosyal medya bunu konuşuyor. Ayrıca gizli avukatın kim olduğu da merak konusu olmuş. Neden saklıyorlar senin avukatlığını yaptığını?” “Bilmiyorum ama kısa bir zamanda çıkar ortaya avukatın kim olduğu. Karşı tarafın avukatıyla anlaşamadık doğal olarak. Onlar açıklama yaparken Bigem Erel dese bile yeterli olur zaten, herkes bulur bir şekilde.” “Kadir Kaya’nın açıklamasını dinledin mi?” Açıklama yaptığını Ayça’dan öğrenmiştim. “Açıklama mı yapmış?” “Bigem, sen değil misin adliyeden çıkan, dinlemedin mi konuşmaları?” Belge işlerine koşarken açıklama kısmını kaçırmıştım. Kimse de açıklama yapılacağını söylememişti zaten. “Kafam dağıldı biraz çıktım ben hemen salondan, zaten açıklama yapmamı da istemediler oyalanmadan eve geçeyim dedim. Ne demiş Kadir Bey?” “Okuyorum dinle, Oğlum Çağıl Kaya’nın suçsuz olduğunu en başından beri savunmaktayım. Avukatımızın ve Hakk’ın adaleti ile oğlumun aklanması oldukça yakındır. Bu davadan sonra oğluma katil damgası vurmuş herkes ile mahkeme salonunda görüşeceğimizi bilmenizi isteriz. Tekrardan avukatımıza teşekkür eder, bu konunun daha fazla uzamamasını rica ederiz, iyi günler.” Avukatımız, avukatımız demiş ama asla adımdan söz edilmeyen bir konuşma yapılmıştı. Konunun üzeri örtülmeye çalışılmış, baya baya unutulması için konuşulmuştu. Konu kapanacaksa yeterli bir açıklamaydı. “İyi demiş işte, kapansın konu bende rahat rahat çalışayım.” “Bigem senin tahtaların mı eksik? Bu davayı kazanıp da adının gizli kalmasına izin vermezsin değil mi?” Ayça ismimin duyulması için çok önemli olduğunu düşünüyordu bu açıklamanın. Belki de yeni müvekkil akışı için ismimin duyulması gerekten önemliydi ama yeni bir dosya almak istemiyordum. “Beni ilgilendirmez Ayça, ister adımı söyler ister gizli tutar. Onlar Çağıl ve Kadir Kaya arasında bir problem.” “Bigem!” uyarıcı tonlama gelmişti. “Görüşürüz Ayça, gelince ben sana haber veririm.” diyerek pat diye telefonu kapattım. Kasım ayı soğuğuna rağmen aracın camını açarak, rüzgârın yüzüme vurmasını sağladım. Evin önüne geldiğimde hızlı adımlarla içeri girdim. Annem evde değildi. Büyük ihtimalle arkadaşlarının yanına gitmişti. Merdivenlerden yukarı yönelip, odama geçtim. Üzerimdeki takım elbise misali kıyafetleri çıkartıp yerine siyah bir eşofman takımı giydim. Az önce çıkarttığım topukluları dolaptaki yerlerine koyup, kıyafetlerimi de yıkanması için kenara ayırdım. Banyoya geçip aynanın karşısında durdum. Makyajımı çıkartıp, saçımı oldukça sıkı ve düzgün bir topuz yaptım. Buradaki işimi de tamamladıktan sonra tekrardan odama geri döndüm. Çantamı boşaltıp dava dosyalarını, avukat kimliğimi ve ihtiyacımın olmayacağı tüm her şeyi darmadağınık bir halde masanın üzerine bıraktım. Cep telefonumu, kulaklığımı, şarj aletimi ve cüzdanımı tekrardan çantama geri koydum. Evde giyebileceğim uygun bir terliği de çantama koyup, odadan çıktım. Kendi evimin anahtarını arabada bırakmıştım, bu evin anahtarını da portmantodan alıp çıktım. Araba ile önce markete gidip temizlik için gerekli olan deterjan, sabun, bez, kova vb. ürünleri aldım. Yaklaşık yarım saat sonra kendi evimin önündeydim. Dün var olan güvenlik yine buradaydı, derdimi anlatıp içeri girdim fakat site kartını en kısa zamanda temin etmem gerekiyordu. C bloğun otoparkına park ettiğim aracımın bagajından marketten aldığım malzemeleri çıkarttım. Asansöre yöneldim. Şimdiye kadar maksimum üçüncü katta yaşamış ve ikinci katta çalışmış birisi olarak on altıncı kat baya bir yüksek gelmişti. Evimin kapısının önüne geldiğimde hemen sağ tarafta zilin altında yazan 16C32 numarasına gözüm ilişti. Büyük ihtimalle on altıncı kat, C blok, otuz iki numaralı daire anlamına geliyordu. Hemen anahtarı deliğe sokup kapıyı açtım. Yüzümde var olan gülümseme resmen içime kadar işlemişti. İki oda bir salon olan evin odalarını tek tek dolaşmaya başladım. Kapıyı açtıktan sonra kare bir hol boşluğu vardı. Kapının hemen karşı, sağında var olan portmantonun orada mutfak kapısı vardı. Tam karşısı, bu hole göre dar uzun biçimdeydi. Bu kısmın en sonunda yatak odası vardı, hızlı adımlarla oraya yöneldim. Odanın karşı duvarının birçoğunu kaplayan cam, içerinin oldukça aydınlık olmasını sağlıyordu. Kenarda kalan boşluk kısmı giyinme için ayıracaktım. Odaya nispeten küçük kalan ebeveyn banyosu, gri sis rengi fayansların üzerine beyaz renk ile boya sıçratılmış detayları fazlasıyla şık gözüküyordu. Buradan çıkıp diğer odaya geçtim. Burası yatak odasına göre daha küçüktü. Ayça kendi evinde bu kısma misafir odası yapmıştı ve kalmaya gittiğimde ben kullanıyordum. İhtiyacım doğrultusunda bu odayı çalışma odası yapmak için ayıracaktım. Evin normal tuvaletine girdiğimde, o kısmında fayanslarının benim odamda olanlar ile aynı olduğunu fark ettim. Burada daha fazla oyalanmadan salon, mutfak ve balkonu da sırayla gezdim. Ev turunu tamamladıktan sonra az önce kapının önüne bıraktığım temizlik malzemelerini alıp, yatak odasına geçtim. Temizlik kovasına su doldurup, sabunları döktükten sonra tam temizliğe başlayacaktım ki çalan kapının sesiyle oraya yönelmek zorunda kaldım. Kapıyı açar açmaz kaşımda gördüğüm Ayça yüzümde bugünlerde solmayan tebessümün devamına sebep olmuştu. “Hoş geldin.” dedim sıcacık bir ses tonla ve son kelimeyi uzatarak. “Hoş bulduk canım.” dedi Ayça içeri girerken. “Başlamışsın çoktan, beni de bekleseydin keşke.” Gülerek konuşmaya başlayıp “Hiç merak etme canım, koskoca ev hemen başla bir odadan.” dedim. Önce yatak odasına gidip temizlik malzemelerinden alan Ayça, diğer boş odaya geçip. Temizliğe başladı. Bir yandan da birbirimizi duyabileceğimiz bir ses ile sohbet ediyorduk. “Çağıl Bey konuşmadı mı davada?” “Konuştu, hatta karşı tarafın avukatının baya baya üzerine yürüdü.” “Şaka yapıyorsun.” “Haksız sayılmazdı ama yaptığı hareket yanlıştı, zaten suçlu görünüyorsun. Ne gerek var bu tarz hareketlere.” Öfkesine yenik düşmesi doğru olmamıştı. “Yok, bence de yok ama gergindir şimdi üzerine de gitmişlerdir.” “Gittiler, gitmezler mi.” Artık konunun değişmesi lazımdı. “Sen okudun mu seninkilerin canını?” “Ah ah kıyamıyorum ki, onların iyiliği için istiyorum ben Bigem. Hepsi çok zeki çocuklar.” diyen Ayça elindeki kova ile beraber temizlediği odadan çıkıp benim yanıma geldi. “Bigem, gelsene iki dakika otur şuraya bir şey konuşmamız lazım.” Meraklı gözlerle Ayça’yı süzerken, yere oturuşunu izledim. Bende elimdeki bezi içi su dolu kovaya bıraktıktan sonra hemen Ayça’nın yanına oturdum. “Korkutuyorsun beni Ayça, ne oldu şimdi. Konuşuyorduk ne güzel.” dedim. “Şimdi nereden ne şekilde başlamam gerektiğini bilmiyorum, açıkçası bana kızmandan da korkuyorum.” diyen Ayça’nın sesinde tahmin edemediğim bir ton vardı. “Eğer söylemezsen gerçekten kızacağım Ayça.” dedim. “Tamam, söylüyorum, Arda ile uzun zamandır bu konu hakkında konuşuyorduk. Evlendikten sonra İzmir’e taşınma kararı aldık.” Kulaklarımda oluşan çınlamanın sebebi yalnız kalma korkusu muydu? Şok olmuş biçimde Ayça’nın gözlerinin içine bakıyordum. Söyleyecek tek bir sözcük bile çıkamıyordu ağzımdan. Endişeli bir ses tonu ile konuşmaya başlayan Ayça “Bigem, iyi misin canım?” dedi. Biraz daha kendime gelmeye çalışarak “İyiyim, çok, çok mutlu olun. Neresi sizin için hayırlı olacaksa orası olsun. Ben başka bir şey diyemem.” dedim. Sesimin titrediğini fark etmemek elde değildi. Bir anda kollarını boynuma saran Ayça sayesinde, göz pınarlarıma kadar dayanan yaşlar serbest kalmıştı. Yeni evimin boş yatak odasında yere oturmuş, birbirimize sarılmış, hıçkıra hıçkıra ağlıyorduk. Gözyaşlarımı silip, titreyen sesimi kontrol ederek “Yapma Ayça, ağlamamalıyız buna bak. Mutluluk nerede olacaksa oraya gideceksiniz tabi ki.” dedim. “Bigem, bak sık sık geleceksin ama.” “Eniştemi bıktırmazsam benim adımda Bigem değil.” Gözyaşlarımızın yerini kahkahalar alırken, yaşadığımız bu ani duygu değişimlerini Ayça’nın evleneceği ve benim yoğunluğum gerçeğine bağlamaktan başka çarem yoktu. Saat 18.30 olmak üzereyken evin temizliğini bitirmiştik. Aşırı yorucu bu mükemmel etkinliğin bitişi resmen bizi de bitirmişti. Ayça elleri belinde salona girerken ben soğuk parkenin üzerinde yatıyordum. “Hanımefendi temizlik yaptık, bayıldınız galiba. Hadi kalk, benim evime geçelim. Yemek söyleriz.” diyen Ayça’ya gözlerim kapalı bir biçimde “Hı hı, gidelim.” dedim. Güç bela yattığım zeminden kalkıp Ayça’yı takip etmeye başladım. Temizlik malzemelerini banyoya yerleştirip, yatak odasında duran çantamı aldım. Boş, temiz ve havadar evime son kez göz gezdirip, dışarı çıktık. Kapıyı kilitledikten sonra asansöre yöneldik. Ayça bir yandan yemek siparişi veriyor diğer yandan da benim önümde yürüyordu. “Evet. A blok, dokuzuncu kat, on sekiz numaralı daireye gelecek… Evet, kapıda ödeme olacak… Tamamdır, teşekkürler.” Telefonu kapattıktan sonra gelen asansör kabinine girdik. Bitap bir ses tonuyla “Ne söyledin?” dedim. “Pizza.” Daha fazla konuşamadık, feci şekilde yorulmuştuk. Benim oturacağım bloktan çıkıp Ayça’nın oturduğu bloğa geçtik. İkisi arası maksimum beş dakikaydı. Gerçi birkaç ay sonra aramızdaki mesafe beş saatten daha fazla olacaktı ama Ayça’nın mutluluğuna gölge düşürmemek için sesimi çıkartmıyordum. Ayça evinin kapısını açtıktan kenara çekilerek “Buyurun matmazel.” dedi. Sırıtarak içeri geçtim. Sık sık geldiğim bu evi en az kendi evim kadar iyi biliyordum. Önce banyoya geçip elimi yüzümü yıkadım. Ayaklarımı sürükleyerek salona geçip, kendimi iki kişilik koltuğun üzerine bıraktım. Ayça da aynı şekilde benim karşımda duran koltuğa geçerek gözlerini kapattı. Uyur uyanık arası yattığım yerden kalkmama sebep olan mesaj sesi kulaklarımı doldurdu. Hemen doğrulup az önce yere bıraktığım çantamın içinden telefonumu çıkarttım. Mesaj Çağıl’dan gelmişti. Ağzımdan çıkan ufak bir çığlık ile oturduğum yerden kalktım. Bu ani çıkışım Ayça’yı da korkutmuş olmalı ki o da yerinden fırlayarak konuşmaya başladı. “Bigem, iyi misin?” “Çok kötü bir şey oldu.” “Kızım manyak mısın, söylesene. Birine bir şey mi oldu?” “Çağıl mesaj atmış.” kurduğum bu cümleden sonra derin bir nefes alan Ayça “Bende önemli bir şey oldu sandım, zaten bütün müvekkillerin sana mesaj atıyor veya arıyor Bigem.” dedi. “Çağıl diyorum, Çağıl Kaya mesaj atmış Ayça.” Beni bu kadar geren durum gerçekten bir müvekkilden gelen mesaj mıydı, yoksa Çağıl’dan gelen mesaj mı? “Selam söyle benden de.” “Saçma sapan konuşmasan mı Ayça? Müvekkil-Avukat ilişkisi falan.” Hala Ayça’ya açıklama derdindeydim. “O zaman söyleme Bigem, bana laf anlatacağına açta bak, ne yazmış adam.” Telefonumun şifresini girip, mesaj uygulamasını açtım. “Çağıl Kaya (müvekkilim)” adlı kişiden gelen mesajın üzerine tıkladım. Çağıl Kaya (müvekkilim): Bigem Hanım iyi akşamlar. Numaranızı dosyadan aldım. Yarın müsait olduğunuz bir aralıkta büroda sizi ziyaret etmek istiyorum. Dava ile ilgili detayları tamamlarsak çok sevinirim. Mesajı sesli bir biçimde Ayça’ya okudum. Ayça yattığı yerden asla kalkmadan ve gözlerini açmadan “Bigem bana sormuyorsun herhalde gelip gelmeyeceğini. Kızım zaten görüşme ayarlayacaktın dava için bak işte görüşme ayağına geldi.” dedi. Parmaklarımı klavye ile buluşturup kısa bir cevap yazdım. Siz: Yarın saat 14.00 da sizi bekliyor olacağım. Çalan kapı sesi ile ikimizde irkildik. Kısa sürede kendimize geldiğimizde hızlı adımlarla kapıya yöneldik. Karşımızda duran kurye büyük ihtimalle kapıyı neden iki kişi açtığımızı sorguluyordu. Ben daha fazla orada dikilmeden salondaki yerime geri döndüm. Ayça’da ödemeyi hallettikten sonra elinde iki pizza kutusu ile yanıma geldi. Enfes koku tüm odayı doldururken, açlığım gerçekten de gün yüzüne çıkmıştı. İkimizde sesimizi çıkartmadan pizzaları yedik. Saat neredeyse 20.00’a gelmek üzereydi. Artık eve geçmem gerekiyordu, kesinlikle banyo yapmaya ihtiyacım vardı. Tam ayaklandığım sırada Ayça’nın telefonu çalmaya başladı. Arayan kişi kendisinin müstakbel eşi, benimse müstakbel eniştem Arda’ydı. Gelen görüntülü aramayı açan Ayça’nın yanına geçip, Arda’ya çıkışmaya başladım. “Sen benim arkadaşımı İzmir’e götürürken benim fikrimi aldın mı enişte?” Karşı tarafta kahkahalara boğulan Arda’ya kaşlarım çatık bir biçimde bakıyordum. Kendisinin beni ciddiye almayışı hoşuma gitmemişti. “Şaka yapmıyorum.” dedim. “Tamam, oldukça sakinim değerli baldızım. Arkadaşını kaçırmıyorum ya, sık sık gelir gidersin işte. Sana da İzmir’de bir kapı olmuş olur.” “İkna olamadım enişte.” “Seni ikna etme çabasını tamamen Ayça’ya bırakıyorum. Şimdi rica etsem telefona nişanlımı alabilir miyim?” “Gerçekten bu kızı seninle paylaşmak zorunda oluşum gerçeğini kaldıramıyorum Arda.” Şakası bir yana o kadar içime siniyordu ki Arda ile olan birlikteliği. Ben daha cümlemi doğru dürüst bitiremeden telefonu elimden çekiştiren Ayça, Arda ile konuşmaya başladı. Koltuktan kalkıp sinirle kapıya ilerlerken “Aşksız hava sahası, canım aile evime gidiyorum ben.” dedim. Ayça, çok değerli nişanlısının telefonunu kapatmadan koltuğun üzerine bırakıp kapıya peşimden geldi. “Kuzum kalsaydın burada bu akşam, yorgun yorgun araba kullanmak zorunda kalma.” “Ayça Hanım, Arda Bey’i yalnız bırakmasaydınız siz.” Ayakkabılarımı giymek için yere eğildim. “Selam söyle Arda’ya ama gidiyorum ben Çağıl Kaya dosyasını incelerim hem, hem de yarın adamın yanına ter kokuları eşliğinde gidemem banyo yapmam lazım.” “Tamam, sen bilirsin. Gidince mesaj at bana.” Asansöre doğru ilerlerken arkamda kalan Ayça’ya “Atarım ikinci anneciğim.” dedim. Arabaya bindiğimde fark ettim ki gerçekten yorgunluktan ölmek üzereydim. Ayağımı güç bela frenle buluşturarak arabayı çalıştırdım. Gözlerim kapanmak için diretse de trafikte olduğum gerçeği ile dikkat etmeye özen gösteriyordum. Evin önüne geldiğimde saat neredeyse 21.00 olmak üzereydi. İstanbul trafiği ile yarım saatlik yolu neredeyse kırk beş dakika da gelmiştim. Eve girdiğimde annem ve babam salonda dizi, çay ikilisi ile vakit geçiriyordu. Önce onların yanına geçtim. “Selamlar Erel ailesi, iyi akşamlar, iyi geceler.” dedim. Sesim her türlü yorgun çıkmıştı. Babam oturduğu koltukta dikleşerek kollarını yanlara açtı ve “Günün avukatı gelmiş, nasılsınız başarılı savunması ile tanınan gizli avukat.” dedi. Kadir Bey’in açıklamasını okuduğu her yerinden belli oluyordu. Bozuntuya vermeden tekli koltuğa oturarak “İyiyim Gökhan Bey, siz nasılsınız?” dedim. “İyiyim, iyiyim. Adınız geçmesi gereken yerlerde geçse çok daha iyi olurdum.” diyen babamın üzerine daha fazla gitmeden anneme döndüm. “Sen nasılsın Gülin sultan?” diye sordum. “İyiyim kızım, siz hallettiniz mi temizliği?” “Hallettik, hallettik. Ayça da geldi zaten.” bu cümleyi kurarken bile sesimden yorgunluk akıyordu. Esnemeye başladığımda hala halletmem gereken işlerim olduğu aklıma gelince oturduğum koltuktan kalktım. “Ben yukarı çıkıyorum, duş alıp yatarım büyük ihtimalle. Size iyi geceler.” dedim. Annem ve babamdan da aldığım onay ile hemen merdivenlere yöneldim. Zar zor adımlarla yukarı ulaştığımda önce odama geçtim. Çantamdan çıkardığım telefonumu yatağımın yanında şarja taktım. Topladığımdan beri başımı ağrıtan topuzu çözerek saçlarımı rahat bıraktım. İçeride hissettiğim havasızlık nedeniyle camı dik açılır pozisyona getirdim. Burası biraz havalanırken ben de banyoya yöneldim. İçeri girip kapıyı kilitledim. Aynanın karşısına geçip, makyajsız solgun gözüken cildime baktım. Normalde kendime oldukça dikkat eden biriydim fakat şu iki, üç gündür doğru dürüst yemek yemeğe bile vakit ayıramamıştım. Banyonun içerisinde vakit geçirmek nedensizce çok hoşuma gidiyordu. Aynanın hemen yan tarafına bakım ve makyaj malzemelerimi dizmem için yapılmış gömme rafların olduğu kısma yöneldim. Fazlasıyla dağılmıştı fakat toplamakla uğraşmayacaktım, zaten yarın akşam hepsini kutulamaya başlayacaktım. Canlandırıcı etkisi umuduyla aldığım maskeyi düzgün bir biçimde yüzüme sürdüm. Tek kullanımda asla işe yaramayan bu ürünleri bir türlü düzenli kullanamıyordum ama hepsinden mucizevi etki bekliyordum. Yüzüme sürdüğüm maskenin kurumasını beklerken yapacak bir iş bulamadığımdan ürünlerimin bir kısmını toplamaya karar verdim. Tatile giderken kullandığım siyah, üzerinde beyaz küçük kelebekler bulunan geniş kutuyu alt raftan çıkartıp elime aldım. Toplamaya en üst raftan başladım. Sırasıyla hijyenik pedlerimi, makyaj temizleme pamuklarımı, küçük ıslak mendil, peçetelerimi ve ojelerimi kutuya yerleştirdim. Üzerinde kalan boşluk alana da tekli bakım maskesi paketlerimi yerleştirip kutunun kapağını kapattım. Yüzümü geren maskeden rahatsız olmaya başladığımda aynanın karşısına geçip kalkan kısımlarından soymaya başladım. Araya yapışan saç tellerim nedeniyle canımı yakan bu işlemi güç bela hallettikten sonra üzerimdeki kıyafetlerden kurtulup kendimi banyoya attım. Sıcacık suyun altında iyice mayışan vücudumu güç bela sabunlayarak temizlenmenin verdiği müthiş hisle doldum. Saçlarımı da düzgün bir şekilde şampuanlayıp, kremledikten sonra biraz daha suyun altında oyalanıp çıktım. Kullandığım sıcak sudan dolayı tüm banyoyu buhar kaplamıştı. Sıcaktan daralmaya başladığımı hissettiğimdim de hemen kapıyı açıp kendimi saunaya dönmüş banyodan dışarı attım. Hızlı adımlarla odama girdim. Açık bıraktığım cam nedeniyle neredeyse buz kesmiş odanın soğukluğu resmen içime işlemişti. Önce camı kapatıp içerinin daha fazla soğumasını önledim. Daha sonra ise üşümeme son vermek adına giyinme dolabına yönelip, iç çamaşırı ve pijamalarımı çıkarttım. Hiç vakit kaybetmeden hepsini üzerime geçirip. Yatağıma doğru yöneldim. Saat 21.57 olmuştu. Banyoda ortalama kırk dakika geçirmiştim fakat suyun altında toplasan yirmi dakika duramamıştım. Yatmadan önce son kez Çağıl Kaya dosyasına göz gezdirmem lazımdı bu yüzden önce aşağı inip kendime kahve alacaktım. Merdivenlere yönelip, aşağı inmeye başladım. Salondan gelen seslerden anladığım kadarıyla annem ve babam hala oturuyordu. Şuan konuşmak istemediğimi fark ettiğimden sessiz adımlarla mutfağa yöneldim. Dolaptan çıkarttığım sütü ısıtıcının içine döktükten sonra kahve makinesinin içine kapsülünü yerleştirdim. Yaklaşık iki dakika içerisinde hazırlanan kahve makinesinin önünde küçük kahve bardağını alarak büyük bir kupaya döktüm. Daha sonrasında ısınan sütü de kupaya dökerek karıştırdım. Mükemmel kokuyu içime çekerken bir yudum aldığım kahvenin sıcaklığını tüm organlarımda hissetmiştim. Geldiğim sessizlikle yukarı çıkıp odama girdim. Açık olan lambayı kapatıp, loş ışık yayan masa lambasını açtım. Bir yandan da bilgisayarımın ekranını kaldırarak açılmasını bekledim. Bu sırada yatağımın yanındaki komodinde şarj olan telefonumu alıp masaya kuruldum. Önümde duran dosyanın kapağını açıp incelemeye başladım, delil yetersizliğinden şuan serbest kalan Çağıl Kaya bir sonraki davaya kadar aklanmazsa büyük ihtimalle hapis cezasına çarptırılıp, dosya kapatılacaktı. Açılan bilgisayarımdan maillerimi kontrol etmeye başladım. Keyifle kahvemden bir yudum alıp gülümseyerek ekrana bakmaya başladım. Geceyi taçlandırmak için şarkı listemden bir Sezen Aksu parçası açıp kendimi şarkının güzelliğine bıraktım. |
0% |