@beyyzzademiir
|
Sabah gözlerimi araladığımda dün geceki baş ağrımdan eser yoktu. Yan tarafımda duran telefonumdan baktığımda saatin neredeyse 07.00’a gelmek üzere olduğunu fark ettim. Doğrulduğum yatağımdan sarkıttığım ayaklarım yerle buluşturdum. Yavaş adımlarla banyoya geçip, elimi yüzümü yıkadım. Yüzüme yaptığım oldukça uçuk makyajı hallettikten sonra saçlarımı salıp, şekil verdim ve hemen giyinme odasına yöneldim. Siyah tayt misali dar kesim bir pantolonun üzerine beyaz bir gömlek giydim. Gömleğin etek kısımlarını pantolonun beline sabitleyip, gümüş bir kemer taktım. Fazla tarzım olmasa da dolaptan deri ceketim çıkartıp üzerime giydim. En son siyah hafif tabanlı bir ayakkabı giydiğimde büroya gitmeye hazır gözüküyordum. Masamda dün geceden dağını bıraktığım Çağıl Kaya dosyasını, Swap Testi sonucunu kaydettiğim USB belleği, cüzdanımı, kulaklığımı ve şarj aletimi çantama koydum. Dağınık duran yatağıma çeki düzen verdikten sonra komodinin üzerindeki telefonumu aldım. Odadan çıkmadan önce rafta duran avukat kimliğimi de cebime koydum. Sessiz adımlarla merdivenlerden aşağı indim, annem ve babam mutfaktaydı fakat onlara belli etmeden yavaş adımlarla evden dışarı çıktım. Ara sokaklardan giderek normalden on dakika daha erken büroya ulaşmayı başarmıştım. Arabayı boş bulduğum ilk alana park ettim. Çantamı ve cep telefonumu alıp arabadan indim. Hafifçe çileyen yağmur deri ceketimin üzerinde damla damla izler oluştururken beni rahatsız eden bu durumdan dolayı kollarımı silkeledim. Bürodan içeri girdiğimde, karşıma çıkan herkese keyifli bir gülümseme ile günaydın dedim. Perdesi kapalı olduğu için iyice karanlıklara bürünmüş odama girdim. Ortamı aydınlatmak gibi bir amacım yoktu bu yüzden hiç vakit kaybetmeden masamın üzerine çantamı ve telefonumu bıraktım. Üzerimdeki ceketi çıkartıp askıya astım. Masamın başına geçtikten sonra önce telefonla aşağıdan bir kahve istedim ardında da vakit kaybetmeden bilgisayarımı açtım. Saat 07.45 olmak üzereydi. Ajandamı önüme çekip önce bu hafta yaptıklarımı gözden geçirdim. Daha sonra ise bu hafta kapatmam gereken dosyaları belirledim. Şimdi sıra hafta sonu için plan yapmaya gelmişti. Tercihim Ayça ile birlikte vakit geçirmekti fakat kendisi hafta sonunu müstakbel eşi ile birlikte İzmir’de ki evlerine eşya seçerek geçirecekmiş. Cumartesi gününü sinemada, pazar günü de tek başıma piknik yaparak geçirme kararı aldım. Planlamaya devam edeceğim sırada karnımdan gelen guruldama sesleri bu duruma izin vermedi. Mecburen bir şeyler yemeliydim, yoksa öğlene kadar açlıktan bayılırdım. Oturduğum sandalyeden kalkıp az önce masanın üzerine bıraktığım çantama yöneldim. Cüzdanımdan para almak için açtığım çanta fermuarı sayesinde gördüğüm şey ile yüzüme bir tebessüm yerleşmişti. Çantamın içinde peçeteye sarılı bir biçimde yerleştirilmiş iki tane poğaça ve bir not. “Günaydın, güzel kızım. Sabah erken çıkacağından çok eminim, yine kahvaltı etmeyeceksin. Bunları yemeden çalışmaya başlama, hasta olacaksın korkuyorum. Afiyet olsun. Baban<3” Çantamdan çıkarttığım poşeti elime alıp sandalyeme geri döndüm. Bir defa daha ne kadar şanslı biri olduğumu fark etmenin verdiği mutluluk ile poğaçalarımı yemeye başladım. Saat neredeyse 09.00 olmak üzereydi, mesainin resmi olarak başlamasına dakikalar kalmıştı. Oturuşumu dikleştirip, ekranı kapanan bilgisayarımı açtım. Bugüne denk gelen dosyam olmadığından babamın kendi dosyalarını incelemeye başladığım sırada çalan telefon ile gözlerimi bilgisayardan çekip, masanın üzerinde titreyen telefonumun ekranına çevirdim. ‘Çağıl Kaya(müvekkilim)’ yazısına göz gezdirirken, hızlanan nefesime engel olamamıştım. Daha fazla bekletmeden telefonu açıp kulağıma götürdüm. “Bigem Hanım günaydın.” “Günaydın Çağıl Bey.” “Dün size buluşup konuşmak istediğimi yazmıştım ve sizde saat 14.00 da beni beklediğinizi söylemiştiniz fakat ben o saatte müsait olamayacağım. Eğer şimdi vaktiniz varsa büroya uğrasam görüşebilir miyiz?” “Bir saniye beklerseniz Çağıl Bey, ajandamı kontrol etmem lazım.” dedikten sonra zaten müsait olduğumu bilmeme rağmen ajandanın boş sayfalarında dolaştım. Yaklaşık bir dakika sonra telefonda beni bekleyen Çağıl’a dönüp. “Sizi bekliyorum Çağıl Bey, istediğiniz zaman uğrayabilirsiniz.” dedim. “Tamamdır Bigem Hanım, görüşmek üzere.” Kapanan telefonunu ardından, gözlerimle odamı süzdüm. Dağınık değildi, zaten içerisinde fazla eşya da olduğu söylenemezdi ama perdeler kapalı olduğu için karanlıktı. Benim için bir sakıncası yoktu fakat bu şekilde birini ağırlamam doğru olmazdı. Sandalyeden kalkıp, perdeleri açtım. Hatta camlardan birini de aralayıp içeri hava girmesini sağladım. Tam masama dönerken tıklanan kapıya dönmek zorunda kaldım. Aralanan kapıdan gördüğüm yüz Çağıl Kaya’ya aitti. “Çağıl Bey, hoş geldiniz. Bu kadar erken beklemiyordum. Daha yeni konuşmuştuk.” derken elimle kendisini içeri çağırdım. “Hoş bulduk, buraya yakınken aradım sizi. İzniniz olursa yanımda iki arkadaşım daha var gelen. Olay günüyle alakalı fayda sağlayacaklarını düşünüyorum.” diyen Çağıl, içeri girerken arkasından da yakın arkadaşı Poyraz ve oldukça şık giyimli bir kadın vardı. Sandalyemin başına geçerken bir yandan da konuşmaya devam ediyordum “Sizlerde hoş geldiniz. Buyurun oturun lütfen” Çağıl masamın önündeki boş koltuklardan birine otururken. Yanlarında ki kadın elini bana uzatarak konuşmaya başladı. “Merhabalar, ben Rümeysa Alım, Poyraz’ın eşiyim.” Uzattığı eli sıkarken, yüzüme de sıcacık bir gülümseme yerleştirdim. “Bigem Erel, Çağıl Bey’in avukatıyım.” Rümeysa da boş koltukta yerini alırken. Poyraz bana doğru yaklaşıp “Mahkeme de karşılaşmıştık fakat tanışma fırsatımız olmadı. Ben de Po-…” yarım kalan cümlesini tamamlayarak “Poyraz Alım. Siz konuşmadınız fakat ben Çağıl Bey’i araştırırken görmüştüm. Bigem Erel.” deyip bana uzattığı eli sıktım. O da eşinin yanına oturduktan sonra ayakta kalan son kişi olarak sandalyeme yerleştim. “Tekrardan hoş geldiniz Çağıl Bey. Toparlanabildiniz mi biraz?” diye sordum. Hedef aldığım kişi Çağıl olduğundan sadece onunla göz teması kuruyordum. Kesinlikle görüntüsü daha iyiydi. “Teşekkür ederim Bigem Hanım. Sayenizde çıkabildim oradan. Bana inandığınız için tekrardan teşekkür ederim.” diyen Çağıl’dan ayırdığım gözlerimi Rümeysa ve Poyraz’ın üzerinde dolaştırdığım sırada Çağıl yeniden konuşmaya başladı. “Aramızda gizli saklı herhangi bir şey yok. Poyraz da, Rümeysa da ailemden sayılırlar. Onların yanında istediğinizi söyleyebilirsiniz. Çekinmenize gerek yok.” Gülümseyerek döndüğüm Çağıl’a anlık bir cesaret ile “Size karşı dürüst olabilir miyim Çağıl Bey?” dedim. Başıyla onay verdikten sonra ben tekrardan söze girdim. “Şimdi söyleyeceklerimi mesleki ilişkimizden ayrı tutarak konuşuyorum. Olay benim kulağıma sizin tahmin ettiğinizde çok daha erken geldi. Duyduğum andan itibaren her okuduğumda içimi ürpertti diyebilirim. Birinin birini öldürme ihtimalini aklım almıyor maalesef. Dava için Kadir Bey gelip benimle konuştuğunda ona, bir katili savunmayacağımı, söyledim. Hatta baya baya dosyayı reddettim.” “O zaman bu katili savunmanıza sebep olan şey ne oldu?” dedi Çağıl. “Bilmiyorum, sadece bir anda içimden bir ses katil olup olmadığınızı kendi gözlerimle görmem gerektiğini söyledi ve davayı aldım. Size değil, içimdeki sese inandım. Birkaç delilde sizi biraz olsun aklayınca devam ettim davaya. Bu saatten sonra da ortaya çıkacak deliller fikrimin değişmesinde etkili olabilir.” dedim. Söze giren Rümeysa “Bir avukat olarak bunları düşünmeniz etik mi Bigem Hanım? Sonuçta parasıyla yürüyor bu işler. Sizin işiniz bu.” dedi. Mesleğimin parayla ölçülmesine oldum olası karşıydım. “Çağıl Bey’e karşı dürüst olup olamayacağımı sordum Rümeysa Hanım. Gerçek düşüncelerim bunlar. Bu Çağıl Bey’i savunmayacağım anlamına gelmiyor zaten.” dedim. Tekrardan Çağıl’a dönüp “Rümeysa Hanım ve Poyraz Bey’in olay günü ile ilgili fayda sağlayacağını söylemiştiniz.” dedim. “Evet, söylemiştim. Cinayetin işlendiği gece biz Poyraz ve Rümeysa ile akşam yemek yemiştik. Arada sırada restoran kapandıktan sonra yapıyoruz bunu. O gece de yapmıştık. Kamera kayıtlarına baktım fakat Poyraz ve Rümeysa restorandan çıktıktan sonra kamera kayıtları durmuş. Bu yüzden istediğime ulaşamadım.” “Biliyorum, ben de baktım kamera kayıtlarına. Cinayetin gerçekleştiği yeri çeken iki kamera var. Hatta arkadaki ile beraber üç kamera var ama katilin yüzünü çeken kameraların o saate ait kaydı yok.” Önümde duran dosyaları karıştırıp içerisinden cinayet anına ait olan fotoğrafları Çağıl’a doğru uzattım. “Bunları ben kameradan ekran görüntüsü aldım. Kamera açısı yukarıdan olduğu için boy üzerinden ilerleme yapamıyoruz ama bence o görüntüde ki kişi sizden daha uzun. Bizim bu saatten sonra yapmaya çalışacağımız şey sizi aklamak değil, olay zamanında restoranda sizin dışınızda birinin daha olduğunu kanıtlamak.” dedim. Poyraz oturduğu yerden kalkıp Çağıl’ın yanına geçti ve resimleri beraber incelemeye başladılar. O sırada konuşmaya başlayan Rümeysa “Tüm kameralar kontrol edilmiş mi?” diye sordu. “Maalesef, bu konu hakkında fazla bilgi sahibi değilim. Sonuçta ben polis değilim ve tüm bunlar benim işim değil. Bunları olay ile ilgilenen ekibe veya savcıya sorarsanız daha net bir cevap alırsınız.” Konuşmamız tıklanan kapı sesi ile bölünmüştü. İçeri giren Şevket Bey “Bigem Hanım, rahatsız ediyorum ama Gökhan Bey sizi çağırıyor.” dedi. “Şevket Bey ben Gökhan Bey’e müvekkilimin geleceğinin haberini vermiştim. Şu an gelemem, ben kendisine iletirseniz ben onunla müsait olduğum bir zamanda görüşeceğim ” dedim. Şevket Bey bir şey söylemek için dudaklarını araladığında Çağıl ondan hızlı davranarak söze girdi. “Başka konuşmamız gereken bir şey yoksa biz kalkabiliriz Bigem Hanım ama sizin içinde sakıncası olmazsa bende Gökhan Bey’i görmek istiyorum.” dedi. Oturduğum sandalyeden kalkarak “Benim için bir sakıncası olmaz buyurun gidelim.” dedim. Poyraz, Çağıl’a dönerek “Biz burada bekliyoruz.” dedi. Başını tamam anlamında sallayan Çağıl kapıya kadar yürüdükten sonra kenara çekilip eliyle bana yol verdi. Asansörün önüne geldiğimizde zaten bu katta olan kabine bindik. Sessizliği bozan Çağıl bana dönmeden konuşmaya başladı. “Benim size bir şey söylemem lazım Bigem Hanım.” Meraklı gözlerle döndüm Çağıl’a. “Her şey bir an için sizin inandığınızın tersi gibi çıksa.” Şaşkınlıkla “Ne demek bu şimdi?” dedim. Asansör bizim gideceğimiz kata çıkmadan önce aşağı inmişti ve kabine giren bir diğer isim ise Ayaz olmuştu. Daha temkinli konuşmam gerekti artık. Ayaz’ın duyacağı en düşük seviyede Çağıl’ın kulağına doğru yaklaştım. “Umarım tatsız bir şakadır.” Aynı fısıltıyla konuşan Çağıl “Şaka değildi ama gerçeklik payı da yoktu diyelim. Fikrinizi merak ettim sadece.” Ayaz samimiyetsiz gülümsemesi ile konuşmaya başladı. “Çağıl Bey geçmiş olsun, çıkmışsınız.” Çağıl, her şeyden habersiz. Gerçekten samimi bir geçmiş olsun dileği olduğunu düşündüğünden aynı tarzla cevap verdi. “Çok teşekkür ederim.” “Sana da geçmiş olsun Bigem.” Tavrı şimdi ortaya çıkmıştı. Kulağıma doğru yaklaştı. “Yine en basit müvekkil ve davayı alıp yıldız olma peşindesin.” “Boş konuşuyorsunuz. Tavsiye etmem Ayaz Bey. Özellikle müvekkilimin yanında.” “Bu cümleleri benim yanımda değil, Gökhan Bey’in yanında kurmanızı tavsiye ederim ben ama.” Cevap vermeden arkamı döndüğüm sırada babam ile göz göze geldim. Sınırlarımı zorlayan Ayaz yüzünden babamın da otoritesini sarstığımın farkındaydım fakat benimde bir sınırım vardı. “Bigem Hanım neler oluyor burada?” diyen babam ağır adımlarla bize doğru yürüyordu. “Kusura bakmayın Gökhan Bey, bazı arkadaşlar sabır denemesi yapıyordu benimle.” derken bir yandan da bakışlarımla Ayaz’ı süzüyordum. Babam söylediğimi umursamadan “Çağıl, oğlum. Buyur odama sen. Biz de geliyoruz birazdan.” Çağıl tepkisiz bir biçimde babamın odasına yürürken gözleri bir süre daha benim üzerimdeydi. Odaya girdiğinde bizim için asıl değerlendirme başlamıştır. “Gençler siz böyle sürekli ortamı gerecek misiniz?” Ayaz önce davrandı ve benim zaten acelem yoktu. “Sizin kızınız, altını çizerek belirtiyorum ki, gerçekten bir patron kızı gibi davranıyor ve bunun yerinin büro olduğunu sanmıyorum.” Babamın küçümseyici bakışları önce Ayaz’ı, sonra beni süzdü ve galiba bu incelemesi sonucunda suçlu olan ben olmuştum. “Bigem Hanım biraz hava almak ister misiniz?” “Anlamadım, Gökhan Bey ben yanlış bir şey yapmadım. Müvekkilimle görüşme yapıyorum. Bunun yerine hava alması gereken kişi Ayaz olur.” dedim fakat beni umursamadan odasına yönelen babam, bana bakmadı bile. Gözlerimin içine bakan Ayaz konuşmak için dudaklarını aralamıştı ki elimi kaldırıp dur manasında gösterdiğimde sesini çıkartmadan o da gideceği yere zafer kazanmış edaları ile yürümeye başladı. Hızlı tekrardan asansöre döndüm. Odama uğramadan direkt kendimi dışarı attığım için araba anahtarım, telefonum, cüzdanım, çantam ve montum da içeride kalmıştı. Büronun karşısındaki parkta olan çardaklardan boş olanına oturdum. Kafamı kollarımın arasına gömüp sakinleşmeye çalıştım fakat yapamıyordum. Nefesimi döndürmekte oldukça zorlandığımdan kafamı kaldırıp derin derin nefes almaya çalıştım. İlacıma veya havama ihtiyacım vardı. Büroya geri dönmek istemediğimden bu ilaçları alacak başka bir yol bulmam lazımdı. Böyle bir yol olmadığından da oturduğum yerden kalkıp büroya yöneldiğim sırada karşımda duran yüz Çağıl’dan başkası değildi. Ellerini dur manasında kaldıran Çağıl “Sakin olabilirsiniz, umarım doğru olanı getirmişimdir.” diyerek elindeki astım ilacını bana doğru uzattı. Elinden aldığım ilacımı güç bela ağzıma götürüp, iki fıs sıkarak ciğerlerime doldurdum. Gergin bakışlarla beni izleyen Çağıl nefesimi döndürdüğümü fark ettikten sonra eliyle boş bankı işaret ederek “Biraz konuşmak ister misiniz?” diye sordu. Başımı olur maiyetinde sallayarak işaret ettiği yere oturdum. Takım elbisesini tamamlayan ceketini üzerinden çıkartıp bana doğru uzatan Çağıl’a manasızca bakarken “Bakmayın bana öyle, merak etmeyin giderken alırım. Burada hastalanırsınız.” dedi. Aldığım ceketi omuzlarıma yerleştirirken gözlerimle karşıma oturan Çağıl’ı takip ettim. Pantolonunun bozulacak ütüsüne aldırış etmeden banka oturdu. Birbirimizin gözlerinin milimlerini incelerken bir kişinin sessizliği bozması gerektiğini fark ettim. “Neden buradasınız diye mi sormalıyım ya da her şeyden önce özür dilemeliyim. İçeride şahit olduğunuz karışıklık. Olmaması gereken bir durumdu özür dilerim.” dedim. “Özür dilemesi gereken taraf olduğunuzu düşünmüyorum. Bu durumla sık sık karşı karşıya kaldığım için sizi çok iyi anlıyorum. Sorunuza gelince de neden olmayayım ki?” “Olmanız mı lazımdı?” İstemediğimden değil ama beklemediğimdendi bu tepkim. “İstenmediğime göre gidiyorum ben.” “Yok, yok yani öyle demek istemedim. Merak ettiğimden sordum.” dediğimde Çağıl’ın dudaklarına yayılan gülümsemenin yüz hatlarına ekstra yakıştığını fark ettim. “Dedim ya, bu olayın ne denli sinir bozucu olduğunu biliyorum. Bu yüzden şuan konuşmanın çok iyi geleceğini de biliyordum. Ayrıca Gökhan Bey’in peşinizden gelmeyeceğine de çok emindim.” “Babanızın restoranında çalışmaktan geliyor herhalde bu tecrübe.” sorduğum soru Çağıl’ın gülümsemesini ufak kahkahalara dönüşmesine sebep olmuştu. “Tam üstüne bastınız. Değil benimle beraber çalışan insanlar, abim bile bana sürekli bir laf sokma peşinde. Ayrıca ben biraz sesimi yükseltsem beni o restorana gömerler herhalde.” Oysaki abisi de kendi babasının yanında çalışıyordu. “Şimdi bak, siz yapıyorsunuz ama ben yapmam demek mi oldu bu?” derken ağzımdan çıkan kıkırdamaya engel olamamıştım. Mimiklerini biraz daha ciddileştiren Çağıl “Gerçekten avukat olmak istediniz mi?” diye sordu. Aynı ciddiyeti yüzüme takınarak “Evet, istemeseydim şuan karşınızda avukatınız olarak oturmazdım.” dedim. “Dürüst olalım Bigem Hanım. Gerçekten başka bir hayaliniz yok muydu?” “Dürüst olalım Çağıl Bey. Avukat olmaya sıcak bakmıyordum. İlgi duymam sanıyordum ama özellikle sınav senesi o kadar çok vakit geçirdim ki büroda.” “Özel hayatınızı suiistimal etmek gibi olmayacaksa dinlemek isterim.” “Benim annem psikiyatrist. Üniversite sınavına girdiğim sene tabiri caizse delirmiştim diyebilirim. Yani baktığı ağır vakalardan kendisi de etkilenmeye başlamıştı. Geceleri kalkıp kendine zarar vermesin diye uyku ilaçlarıyla falan uyuyordu. Sonra durumu ağırlaştı, kullandığı ilaçlar yeterli kalmamaya başladı. Bu yüzden de bir polikliniğe yatmak zorunda kaldı. Babam çalışıyordu. Ben de mecburen babamın yanında sınava hazırlandım. Büro da ders çalıştım falan derken bir baktım. Savunma yazabiliyorum, haklıyı haksızı ayırt edebiliyorum. Hangi suç kaç yıldan yargılanır ezberlemişim falan. Doğal olarak herkes beni hukuk fakültesine yönlendirdi. Kafam sürekli annemdeydi zaten kim beni nereye çekse oraya gitmeye müsaittim. Kimseye de itiraz etmedim. Sonuç bu işte. Karşınızda Avukat Bigem Erel.” dedim. Olduğum konumdan hiçbir zaman memnuniyetsiz değildim. Zaten aksini istesem onu da başarırdım ama ben insanların sesini duyurabilmeyi çok istemiştim ve şu an bunu yapabiliyordum. Kollarını yana doğru açan Çağıl “Böyle bir hikâye beklemiyordum. Şaşırdım doğrusu, anneniz şu an nasıl?” dedi. “Şu an çok iyi, hala ilaç tedavisi alıyor ve doğal olarak meslekten malulen emekliye ayrıldı.” dedim. Şaşkın gözlerle beni takip eden Çağıl’a “Madem başka bir hayalim olduğundan bu kadar emindiniz aynı durumdan mustaripsiniz herhalde, dinlemek isterim.” dedim. Bu onu tanımak için çok kıymetli bir şanstı. Kollarını bankın ıslak olmasını umursamadan arka tarafa atan Çağıl, karşıma geldiği ana göre artık daha rahat davranıyordu. Konuşmak için dudaklarını araladı. “Aslında tam da o şekilde değil benim olayım. Ben istediğim mesleği icra ediyorum zaten. Eğer babamın yolundan devam edecek olsaydım, işletme falan okur, catering şirketinin başına geçerdim ama ben direkt işi mutfağında yapmayı tercih ettim.” dedi. Abisi ile arasını bozan durumu neredeyse çözmüştüm, hatta bu çözdüğüm şeyler cinayeti Çağıl’ın üzerine bırakmaya çalışan kişinin abisi bile olabileceği düşüncesini aklıma getirmişti. Kafamdaki her soru işaretinden müvekkilimin de haberi olmalıydı. Cesaretimi toplayıp “Şimdi söyleyeceklerimi yanlış anlamayın ama abiniz ile aranızın kötü olduğunu biliyorum. Tüm bunları yapanın abiniz olma ihtimali hakkında ne düşünürsünüz?” diye sordum. “Bizimkisi gereğinden fazla bir düşmanlık diyebilirim ama bu tarz bir şey de yapmaz abim. Biraz hırslı biri, bu yüzden anlaşamıyoruz.” dedi Çağıl. Bahsettiği hırs durumu yüksek ihtimalle paylaşılamayan mal, mülk ve şirketti. Bildiğim kadarıyla Çağıl catering şirketinde yönetime katılmadığı gibi kendi hisselerini de abisine devretmemiş, aksine Türkiye de derin çaplı bir araştırma yapıp ünlü bir iş insanına satmıştı. Çağıl’ın babası da, madem şirkete gelmiyorsun o zaman restoranların mutfakları ile tamamen sen ilgilen, diyerek tüm mutfakları tek celsede ona devretmişti. Tabi bu işin basına yansıyan, benim yaptığım araştırmalar sonucunda ulaşabildiğim kısmıydı. Yağmur şiddetini arttırıp, soğuk rüzgârların içime işlemesine sebep olmaya başlayınca oturduğum yerden kalktım. Benimle birlikte ayaklanan Çağıl’a ceketini uzatıp “Her şey için çok teşekkür ederim. Özellikle de astım ilacım için.” dedim. Dudakları kenara kıvrılan Çağıl ceketini alarak “Rica ederim, sohbet bana da iyi geldi.” Başıyla bana tekrardan teşekkür eden Çağıl eli ile yolun boş olan kısmını göstererek önce benim geçmemi sağladı. Ben büronun kapısından girerken o da kapının önüne kadar bana eşlik etmiş fakat yukarı çıkmak yerine “Poyraz ve Rümeysa’ya aşağı inmelerini söyler misiniz? Biz daha fazla rahatsızlık vermeyelim.” dedi. “Rahatsızlık gibi bir durum söz konusu değil. Tabi ki söylerim Çağıl Bey.” dedim. Hızlı adımlarla içeri girip merdivenlere yöneldim. Bu saatten sonra da herhalde asansöre tövbeliydim. Odanın önünde durduğumda Poyraz ve Rümeysa kapının önünde duruyordu. “Çağıl Bey, sizi aşağıda bekliyor. Yukarı çıkmak istemedi. Tekrardan görüşmek üzere.” dedim. Yüzüne yerleştirdiği gülümseme ile konuşan Rümeysa “Görüşmek üzere.” dedi. Elimdeki ilacı tekrardan masanın üzerindeki yerine bırakarak, sandalyeme yerleştim. Telefonumun ekranında beliren bildirim yüzünden tüm dikkatimi oraya vermek zorunda kalmıştım. Ekranda yazan ‘Babam’ adlı kişiden üç mesaj. Mesajı açtığımda her tartışmamızda yazdığı klasik şeyleri yazmıştı. Babam: Kızım neredesin? Babam: Ben sana demiyor muyum takılma şu Ayaz’a bu kadar diye Babam: Bigem, müsait olunca arar mısın beni? Her defasında aynısını yapıyor, sürekli beni özür diletiyordu. Hata yaptığımı düşünmediğim anlarda özür dilemekten nefret etsem de kavganın ilerlememesi açısından alttan almak zorunda kalıyordum. Telefonu tam masaya koyup bilgisayarımın başına geçmiştim ki tekrardan çalması ile telefonu elime almak zorunda kaldım. Bu defa ekranda “Beliz Hemşire” yazıyordu. Yüksek ihtimalle iki hafta önce çektirdiğim ciğer filmi sonuçlanmıştı. Telefonu açıp kulağıma götürdüm. “Merhabalar Bigem Hanım. Ben Beliz Hemşire, ciğer filminizi için rahatsız etmiştim.” “Merhabalar Beliz Hanım, ben de sizden haber bekliyordum.” “Film sonucunuz için hastaneye uğrama ihtimaliniz var mı Doktor Hanım sizinle görüşmek istiyor.” “Randevu boşluğu var mı?” “Son saat boş. Akşam altı buçuk civarında burada olursanız ilgilenirler sizinle.” “Tamamdır uğramaya çalışacağım.” dedikten sonra çat diye telefonu kadının suratına kapamış gibi oldum. Daha öğlen bile olmamıştı fakat burada daha fazla durmamın bir anlamı yoktu. Dava dosyalarımı, bilgisayarımı ve kalan eşyalarımı Montumu üzerime geçirip, telefonumu da cebime yerleştirdim. Hızlı adımlarla odamdan çıktım. Babama haber vermem lazımdı fakat bunu yapmayacaktım. Tek temennim bu hareketim yüzünden kovulmaktı. |
0% |