4.Bölüm
“Olmaz,gidemeyiz.” Ceren yine sorun çıkardı. “Neden gidemeyiz?” diye sordum. “Nereye gideceğiz? Polise gitsek halktan saklamaya falan çalışacaklar oho…” Ben kaçma fikrinden vazgeçtim. “Ben kaçmayacağım. Bence Kanca bizi mahvetmeden önce susalım.” Defne “Erteleyebiliriz.” diye fısıldadı kulağıma. Ben de Eliflere tek tek fısıldadım.
İlahi bakış açısı :
Kaçacaklardı,en kısa zamanda ama bugün değil. Tek kelime bile etmediler. Hilal yatağına tırmandı. Elif de Hilal’in yatağına tırmandı. “Korkuyorum,koru beni.” Hilal derin nefes aldı.” Mafyalar sizin sınıftaki otistiklere benzemez,nasıl koruyayım ?” Elif omuz silkti ama Hilal gözleri kapalı olduğu için görmedi. “Keşke yastığını alıp gelsen.” Elif tepki vermedi. Ceren’i uyku tutmuyordu,resmen yatmak ona batıyor;hemen kaçıp kurtulmak istiyordu. Herkesin uyuduğundan emin olunca tekrar Eyüp Bey’in üssüne gitmek için kalktı. Tam çıkacakken birden durdu. Hilalle olan savaşlarında kullandığı ve Hilal'e epey hasar veren dikenli sarmaşıklarını hatırladı. Sonra yastığın altına sakladı kulak pamuğunu aldı ve Hilal’in yeni yapılan yaralarından birinin kabuğunu kaldırdı. Yara kanamaya başladı. Çubuğu kana buladı ve dikkatlice dışarı çıktı. Eyüp Bey’in sağ kolu Burhan Bey tarafından üsse yakın bir yerde karşılandı. Çubuğu Burhan Bey’e teslim etti. Kanın ateş özgünlüğüne ait olduğu öğrenilince üste bir bayram havası esti,artık sadece toprağa değil;ateşe yatkın adamlarını da özelliklerine kavuşturabileceklerdi.
Beyza o sabah uyandığında kendini laboratuvarda uyuyakalmış şekilde buldu. Saate baktı. “Yaklaşık üç saattir uyuyorum bu yüzden üç saatlik kaybım var.” diye mırıldandı. Yüzünü yıkayıp normal şartlarda asla içemeyeceği kadar ağır bir kahve yaptı. Laboratuvar dışında çıkmamak için kendine ufak bir habitat kurmuştu. Kahveyi kafasına dikti. Aynaya bile bakacak vakti yoktu ama yüzünün ne kadar berbat halde olduğunu tahmin edebiliyordu. Bilgisayarın başına oturdu ve aldığı notları düzenlemeye başladı. Bu sırada içeri Ali Kemal Bey girdi. “Profesör, nasıl gidiyor?” Beyza değil ayağa kalkmak ,başını bile çevirmedi. “Fena değil,dün uyuyakalmışım üç saat kadar. Bugün serumları yavaş yavaş vermeye başlarız herhalde.” Ali Kemal Bey kaşlarını çattı. “O kadar çalışıyorsun ama ortada sadece laf var. Nerede icraat ? Verimli mi çalışmıyorsun veya beni mi oyalıyorsun ?” Beyza bu bilimsellikten uzak yoruma sinirlenmişti.” Bunlar kolay şeyler mi sanıyorsunuz? Bu serumlar üssümüzün en üst düzey yetkililerine uygulanacak bu yüzden her ihtimali tahlil etmek zorundayım. Madem bu kadar kolay bir iş neden siz yapmıyorsunuz?” Ali Kemal Bey’in verecek cevabı yoktu. O da her üst düzey kişi gibi.” Saygı Beyza Hanım. Saygı önem…” Beyza sözünü keserek “1.si ben size saygısızlık yapmadım 2.si saygı bekliyorsanız saygı duyulacak birisi olun. Hani hep siz bize hayat dersi veriyorsunuz ya, bu da benden size olsun.” Ali Kemal Bey tartışmaya değer bulmadı ve “Kolay gelsin.” diyip gitti. Zaten uykusuzluktan agresif olan Beyza’nın sinirleri iyice gerilmişti. “Yetişkinlerde,çocuklarda ve gençlerde yapılan deneylerde bir yan etki tespit edilmedi.” Şu maddeyi yazabilmek için verilmeyecek mücadeleyi vermişti. Derken kapı çaldı. Normalda pek misafir gelmeyen bu yere gelen geleneydi. “Beyza Hanım, bunları Kanca Hanım yolladı. Bir de çalışmanızın ne zaman kendisine uygulanacağını sordu. Kolay gelsin.” Tepsiyi masaya bırakıp kaçtı. “Sanırım fazla korkunç görünüyorum. “diye düşündü Beyza. Yemek yiyecek kadar vakti olmadığını kendine hatırlatıp çalışmaya devam etti.
Elif ranzanın tepesinden aşağı atladı. “Çok sıkıcı.” diye mırıldandı Hilal. Ceren bile sıkılmıştı. “Ulan şurada dört kişiyiz bir aktivite bulamadık.” Defne nefesini verdi. “Hilal hadi sosyal devlet ol da eğlendir bizi.”dedi Elif. Hilal heyecanla “Öğrenmişsin !”diye haykırdı. Ceren lafa karıştı “Burada pek işimize yaramayacak.” Ortalık sessizliğe büründü. Yalnızca ara sıra derin nefes sesleri duyuluyordu. Bacaklarını ranzanın tepesinden sarkıttı Hilal. “Hilal'in anlatılacak bir anısı vardır bence.” Elif’in çare arayışları da yetmiyordu. Sıkıntıdan patlıyorlardı,ta ki kapı açılıncaya kadar. Gelen Kanca’ydı ve onları eğitime çağırıyordu.
“Bugün sizleri ikili eşleştirip savaştıracağız. Su, sen mavi ateşle siz de birbirinizle eşleşin.” Elifler arenaya indiler. Elif içeriye yoğun bir sis oluşturdu. Ceren kendine sarmaşıkları dolayarak Elif’in bir ani saldırısına karşı hazırlandı. Elif kendi oluşturduğu siste görebiliyordu. Ceren’in bocaladığını fark edince kanatlarını oluşturdu ve kılıcını çekti. Elif’in unuttuğu bir şey vardı:Sisin içindeki su damlacıkları. Bu su damlacıkları Ceren’in bitkilerinin daha da büyümesini sağladı. Elif kocaman bir kasırga oluşturdu ve yıldırımlar çarpmaya başladı. Kanca heyecanla onları izliyordu ve Elif’in performansını çok beğendi. Bu kocaman kasırga Ceren’in bitkilerini köklerinden sökmeye yetecek kadar büyüktü hatta türbindekiler bile uzağa kaçmıştı. Ceren fırtınanın hemen üstünde uçan Elif’i zar zor görüyordu çünkü gözünü bile açamıyordu. Elif iyice coşmuştu ve sisin üstünde bulutlar oluşturmuş sağanak yağmurlar yağdırıyor yıldırımlar çarptırıyordu. Gözleri bembeyaz olmuştu ve gözlerinden bembeyaz dumanlar çıkıyordu. Kanatları gücünü temsil eden bir biçimde kocaman açılmıştı,kılıcından gözünden çıkana benzeyen dumanlar çıkıyordu. Kanca Ceren’in yenildiğini ancak Elif’in durmadığını fark etti ve Hilal’i Elif’i uyarması için gönderdi.
Hilal ve Defne de arenaya indiler. Hilal saldırdı ve Defne önüne buzdan duvar örüp kurtuldu. Sonra Defne suyu tazyikli bir şekilde sıkarak havaya yükseldi ve Hilal'e buz saldırısında bulundu. Buzlar Hilal'in kanadına isabet edince Hilal yere atlayıp alev patlamasını kullandı. Defnenin yükselmek için yaptığı buzdan kulesi aşağıdan erimeye başladı. Defne aşağı atladı, atlarken arenayı buzladı ve Hilal’nın sıcaklığı nedeniyle eriyen buzlar Hilal'in ayakta durmasını engelliyordu. Kanadını tekrar açıp havaya yükseldi Hilal. Defne zemini tamamen buzla kapladı tekrardan. Bu Hilal'in aşağı inmesini önleyecekti. İnerse ayağının altı eriyecekti ve kayıp düşecek düelloyu da defneye kazandıracaktı. Hilal'in ateşten kanatlarının tek zaafı suydu zaten. Defne hızlıca buzdan bir kule yapıp yukarı çıktı. Hilal köşeye sıkışmıştı. Defneye doğru attığı alevler buzdan kalın duvarlara çarpıp eritmekle kalıyordu. Ve anlık bir hareketle Hilal'in üstüne doğru su püskürtüp kanatlarını söndürdü. Hilal sertçe yere düştü. Bu yere atladıkları gibi bir düşme değildi. Zemin buzdu,sertti,Hilal’nın canı yanmıştı. Elif sahaya koşup arkadaşının yanına gitti.Defne de korkmuştu. Sonuçta arkadaşına zarar vermek istememişti. Kanca’nın alkışını duydular. “Suyun küçümsenemeyecek bir güç olduğunu gösterdin ve hemcinslerinin onurunu kurtardın. Ama bu taktik açık alanda satmaz. Sonuçta tüm dünyayı buzla kaplayamazsın, rakibin illaki inecek yer bulur.”
Kanca yerde bir seksen yatan Hilal’nın başında eğildi. “İyisin bir şeyin yok.” Biraz canı tatlı olan Hilal ayağa kalktı. “Kusura bakmayın efendim.” Kanca’nın telefonu çaldı. Arayan Beyzaydı ve sesi her zamankinden daha neşeliydi. Yine uykusuz ve huysuzdu ama daha canlıydı. “Bütün çalışmalar ve testler tamam Kanca Hanım. Hemen size gücünüzü verebilirim. Ayrıca sabah gönderdikleriniz için teşekkürler.” Kanca’nın yüzüne bir gülümseme yayıldı.” Ya sen böyle güzel haberler vereceksen ben seni serpme kahvaltıcıya bile götürürüm. Hemen geleyim mi?” Beyza güldü,bu şartlarda ne kadar becerebiliyorsa artık. “Hemen gel.” Kanca üssün içinde Şimsek McQueen’e dönüşerek koşmaya başladı. Bizimkileri de adamlarına emanet etti.
“Ben geldim Bez Bebek !” Beyzanın gözleri şişmişti gözlerinin altı mosmordu “Hoş geldin.” Beyza serumu hazırlamıştı. “Çok acıtır mı?” Beyza yalan söylemedi “Yakacak,bakmazsan hızlı biter.” Kanca’nın iğneden tiksindiğini ,bakamadığını garip bir hassasiyetinin olduğunu bilen tek kişi Beyza olduğu için Kanca başka kimseye iğne yaptırmazdı. Beyza iğneyi Kancaya batırdı. Normal bir iğneden daha uzundu ve hem ilaç yakmış hem de iğne acıtmıştı. “Bu yeni yetmeleri ağlatmadan nasıl iğne yaptın?” Kanca düşüncelerini faklı bir yere çekmeye çalışıyordu. “Hepsi baygınlardı. Hasta değildin ama adettendir,geçmiş olsun.” Kanca şaşırmıştı. “Elini bu kadar hafif hatırlamıyordum. Ne zamana gücümü elde ederim?” Beyza ortalığı toparlamaya çalışıyordu.” Şu ana kadar yarım saat ila bir saat arasında değişkenlik gösteren sürede etki gösterdiler. Ama ilacın vücuduna tamamen yayılması dört-beş saat sürer.” Kanca, Beyza’nın bu kadar yuvarlak konuşmasından hoşlanmamıştı. Yine de Beyza’nın üç gündür neredeyse hiç uyumadığını düşünüp onu daha fazla rahatsız etmek istemedi. Tam çıkacakken “Yukarıya bildirmeyi unutma, kayıt altına alalım.” Kanca bildirmemeyi tercih ederdi. Tabi cezalar caydırıcı olmasaydı. Laboratuvardan çıkıp koridorda yürümeye başladı. Normalde bugün borçlarını ödemeyenlere selam vermek niyetindeydi ama yanlışlıkla gücünü kullanabileceğini düşünüp vazgeçti. Odasına çıkıp yatağına uzandı. Telefonunun sessizde olmadığından emin olduktan sonra üstünü falan değiştirmeden yatağın üstüne uzanıp uyuyakaldı.
Beyza çalışmaların bundan sonrasının üretim ve tüketim olduğunu biliyordu ama bu aşamaya tamamen geçmeden önce biraz dinlenmek istedi. Bir haftadır uğramadığı odasına çıkıp kıyafetlerini banyonun bir köşesine fırlattı. Pijamalarını giyip telefonunu ve powerbankini şarja taktı. Saate baktı,saat 21.45’ti. Yatıp uyumaya başladı.