@beyzababapro
|
6.Bölüm Beyza bir odada bileklerinden duvara zincirle bağlanmış şekilde oturuyordu. Karşısında Eyüp Bey bütün siniri ile ona serumla ilgili sorular soruyordu. Beyza’nın yüzündeki yarı uykulu yarı pişkin gülümseme asla durmuyordu. Eyüp Bey daha da sinirlenip bağırıyor, o bağırdıkça Beyza daha da susuyordu. Aslında Beyza mutluydu,uyuyabilecekti. Eyüp Bey sonra denemek üzere Beyza’yı rahat bıraktı ve Beyza uyumaya başladı. Elif çok korkuyordu. Defne o gece revirde kalacağı için Hilal da onun yanında refakatçi olarak kalıyordu ama Elif koca odada yalnız kalmıştı. Camın kırık olması onu daha da korkutuyordu. Bütün gece camdan biri girse ne yaparım diye düşünmekten uyku tutmuyordu. “Tahir,ne düşünüyorsun?” Tahir Bey “Burhan’ı” Eyüp Bey rahatlamış gözükmeye çalışarak “Merak etme,onu öldüremezler. Hem öldürürlerse biz de onların adamlarını öldürürüz, bunu biliyorlar.” Tahir Bey başını öne eğdi. Sonra hızla kaldırıp “Peki ya bu elimizdeki kadın ne kadar değerli Eyüp Bey?” Eyüp Bey hafifçe sırıttı “Çok değerli. Hatta belki Kanca’dan bile daha değerli.” Tahir Bey rahatlamaya çalışıyor ama pek beceremiyordu. “Ali Bey nereye gitti?” diye sordu Eyüp Bey konuyu değiştirmeye çalışarak. Tahir Bey “ Bu gece gideceğimiz civarı temizlemeye gittiler,Ömerle birlikte ” Tahir Bey bunları derken Eyüp Bey’in telefonu çalmaya başladı. “Buyurun Nihal Hanım.” Nihal Hanım “Ali Bey ve Ömer Bey döndüler. Siz gidebilirsiniz. Ama Burhan’ın yerini tespit edememişler. Bilginize.” Eyüp Bey “Tamam.” deyip telefonu kapattı. “Gelmişler,hazır mısın Tahir?” Tahir Bey başını olumlu anlamda salladı. Yola çıktılar. Elif iyice üstündeki örtüye yapıştı. Hayatında daha önce bu kadar berbat bir gece geçirdiğini hatırlamıyordu. Gecesinin daha da berbat olacağından haberi yoktu elbette. Tahir Bey ve Eyüp Bey camdan içeri atlayınca spoiler yemişti bile çoktan. Dizleri titremeye başladı,kendisini fark etmemeleri için dualar etmeye başladı. Ağladı ağlayacaktı. “Ajanımızın burada üç kızla beraber kaldığını söylemişti Burhan.” diye mırıldandı düşünceli düşünceli Tahir Bey. Eyüp Bey “Belki de saldırıdan sonra odalarını değiştirmişlerdir?” dedi Eyüp Bey Elif’in fark edildiğini anlamaması için. Sonra Tahir Bey Elif‘in kafasına silah dayadı. “Konuş! Burhan nerede?” Elif “Bilmiyorum! Canımın üzerine yemin ederim ki bilmiyorum!” Tahir Bey silahı biraz daha Elif’in kafasına itti. “Konuş lan! Ne biliyorsun?” Elif ağlamaya başladı. “Gerçekten hiçbir şey bilmiyorum. Ben okuldan dönüyordum kendimi burada buldum. Bak canımın üzerine yemin ettim,çünkü canım dışında hiçbir şeyim de yok!” Eyüp Bey “Arkadaşların nerede?” Elif canı için de onları satabileceğini düşündü. “Revirdeler. Revir nerede diye sorma çünkü bir şey bildiğim yok!” Eyüp Bey Elif’in ne kadar korktuğunu anlayabilecek kadar eğitimciydi. “Tahir çek kızın kafasından silahı bu kadar korkan bir çocuk adını bile söyleyemez.” Tahir Bey “Zaten kuru sıkıydı.” Tam Tahir Bey silahı çekti,aynı anda da Elif havaya sıçrayıp kanatlarını açtı. Hayatında yapmadığı matematiksel hesaplamayı yapıp cama doğru manevra yaptı. İşlem hatası yapmamıştı. Camdan dışarı çıkıp bahçeye doğru uçtu. Art arda silah sesleri duyuyordu. “Öleceğim,ama ya ölmezsem?” Mantığıyla hareket ettiği için arkasından sıkılan kurşunlar onun umrunda değildi. Sonra binanın random bir camına dalıp içeri atladı. Burası Kanca’nın odasıydı. Kanca uyanıp acil bir durum olduğunu anladı ve kanatlarını açtı. Ama savaş aleti çağırmak yerine silahını çıkarttı. Elif kesik kesik soluyarak yaşadığı şoku atlatmaya çalışıyordu. Kanca camdan atladı. Elif odanın içinde saklandı. Sonra aklına haince bir plan geldi: kaçmak. Odadan çıktı,ortalık savaş alanına dönmüştü. Boyunun kısa olmasından yararlanabileceğini hiç düşünmezdi. Kimseye görünmeden hızlıca reviri buldu. İçeri girdiğinde Hilal ve Defne’nin siper almış durduklarını gördü. Koşup yanlarına siper aldı. Kime karşı siper aldıklarını bilmiyorlardı,ortada silah sesleri dışında tehlike unsuru da yoktu. “Ortalık karışıkken aradan kaçalım. Bakın bu fırsat ayağımıza yüz yılda bir kere gelir.” Hilal korkuyla başını olumsuz anlamda salladı. “Bizi kurşuna dizerler.” Defne Elif’in fikrini mantıklı bulmuştu. “Yakalayamazlarsa kurşuna da dizemezler. Hemen kaçalım.” Elif pis pis güldü. “İkiye birsin Hilal. Hadi hızlı olun!” Kapıdan çıktılar. Bahçeye çıkan kapıdan iki yol vardı. Birisi çok kullanılmayan arka bahçe,diğeri çatışmanın da yaşandığı ön bahçeydi. Onlar arka bahçeye koştular. Duvarlar çok yüksekti ve jiletli tellerle çevirmişti. Hilal Defne’yi kucağına alıp kanat çırpmaya başladı. Duvarın üstünden uçup etrafı gözetlemeye başladılar. “En mantıklı seçenek orman.” Ormana uçtular. Boş bir açıklığa indiler. “Tek sorun yiyecek. Onun dışında hiçbir sorun yok.” “Burhan Bey…Burhan Bey uyudunuz mu?” Burhan Bey sinirle cevap verdi”Uyumadım Ceren,senin yüzünden bu haldeyiz !” Burhan Bey’i üslerinin yerini söylemesi için epey tartaklamışlardı. Tabii ki hiçbir şey söylememişti. “Benim suçum yok! Eğer yaralanmamış olsaydınız uçmaya devam edebilirdiniz.” Burhan Bey “Sen de sarmaşık yapıp Kanca’yı durdurabilirdin Ceren. Beni sinirlendirme! Tabi sen hata yapınca da dayak yiyen ben olduğum için senden yana sorun yok.” Ceren konuşmayı devam ettirmedi. Burhan Bey haklıydı. Yutkundu. Tamamen beton bu odada özellikleri bir işe yaramıyordu. Birer sandalyeye oturtulup sımsıkı bağlanmışlardı. Ara sıra gelip Burhan Bey’i konuşturmaya çalışıyorlardı ama pek işe yaramıyordu. Beyza odanın içinde oturuyordu. Saat kaç onu bile bilmiyordu. Derken içeri küçük bir kız çocuğu girdi. “Merhaba abla. Ben babamı arıyorum gördün mü?”Beyza şaşırdı. “Hayır görmedim ama senin burada ne işin var? Burası çocuklara göre değil.” Çocuk iyice Beyzaya yaklaştı. “Sesin ellerin niye bağlı ?” Beyza önce cevap bulamadı.” İnsanlar bir şey yaparken ellerini kullanırlar. Ben bu üssün patronlarıyla düşman sayılırım. Bu yüzden beni burada esir tutuyorlar. Kaçmak için bir şeyler yapamayayım diye de ellerimi bağlıyorlar.” Kız çok şaşırmıştı.” Peki ya hiç canın sıkılmıyor mu?” Beyza gülümsedi.” Buradan çıkamıyorum. Bu yüzden canım sıkılsa da buradayım. Elbette canım sıkılıyor.” Kız gözlerini kocaman açmış hayretle Beyza’ya bakıyordu. “Peki ya aç mısın?” Kız, Beyza’nın elleri bağlı olduğu için yemek yiyemediğini sanmıştı;ona yemek vermeyecekleri aklından geçmemişti. Beyza yalan söyleyemedi. “Evet. Uzun zamandır bir şey yemedim.” Kız Beyza’nın yanağını okşadı. Sonra burnundan öptü. “Senin için çok üzüldüm. Umarım ellerini çözebilirsin. Gitmem gerek,burada olduğumu anlarlarsa başım belaya girer.” Kız koşar adımlarla dışarı çıktı. Beyza’nın aklına bu kıza kim olduğunu sormadığı geldi. Bu odada yapılabilecek en iyi eylemi gerçekleştirip uyudu. Uyandığında gerçekten çok acıkmıştı. İki gündür hiçbir şey yemiyordu. İçeriye ağır adımlarla Tahir Bey girdi. “Günaydın profesör. Aç mısın?” Beyza sustu. “Aç olduğun yüzünden bile belli,rengin gitmiş bir kere.” Beyza yine konuşmadı. “O kadar zavallısın ki önüne yemek koysam onu bile yiyemezsin.” Beyza bu sefer susmadı. “Birinin kolunu kesip kolu kesik olduğu için onu aşağılamak bu senin yaptığın.” Tahir Bey güldü. “Konuşursan yemek yersin.” Beyza “Açlıktan ölürsem ayvayı yersin.” Tahir Bey blöf yaptı. “Hiçbir şey yapamazsınız. Kafana sıksam bile.” Beyza “Sık o zaman? Neyi bekliyorsun otobüs mü geçecek? Benden laf çıkmaz kardeşim!” Tahir Bey eğilip yere oturdu. “Biraz sohbet edelim mi?” Beyza başka yöne baktı. “Sadece havayı söylesen? Bak hala suyla üstün olursunuz.” Beyza güldü. “Çocuk mu kandırıyorsunuz kardeşim?” Tahir Bey iyice sinirlenmişti. “Ben asla bir kadına el kaldırmam. Ama sen beni buna mecbur bırakıyorsun.” Beyza masummuş gibi “Bana yapmadığım bir şey için zarar veremezsin!” Tahir Bey,Beyza’ya tokat attı. “Umarım bu yeterli olur. Aksi taktirde daha ileri gitmekten çekinmem hanımefendi.” Beyza hiçbir şey demedi. “Ben şimdi gidiyorum, bir iki saate gelirim;eğer o zaman da söylemezsen açlığını mumla aratırım.” Tahir Bey dışarı çıktı. Beyza dizlerini karnına çekti. Kafasını dizlerine koyup ağlamaya başladı. “Artık bırakın peşimi,bırakın artık bırakın!” Beş-on dakika olmuştu Beyza ağladığı için daha fazla su kaybetmişti. Açlık ve susuzluk onu iyice bitiriyordu. Zaten zayıf bir kadındı ve sindirimi çok hızlıydı. Kollarını karnına bastırdı. Ağlamamalıydı,ağlarsa daha çok susardı. Derken içeri dün giren kız girdi. “Merhaba. Sen ağladın mı? Bak sana sabah kahvaltıdan ekmek çaldım. Üzülme artık.” Beyza’nın gözleri parlamıştı. O kuru ekmek o an ona dünyanın en güzel yemeği gibi geldi. “Çok teşekkür ederim küçük kız. Bana çok büyük bir iyilik yaptın. Biliyorum biraz yüzsüzlük olacak ama su da getirir misin?” Kız düşündü “Suyu nasıl çantama koyacağım?” Beyza güldü.” Şişeye koyabilirsin.” Kız da güldü. Sonra Beyza’ya sarıldı. Beyza karşılık veremedi ama kız vermiş gibi hissetti. Uzun zamandır sevildiğini hissetmemişti ve şimdi bu kızın kocaman kalbi onun için bir hediyeydi. “Gitmem gerek,yarın yine gelirim. Keşke babamı da bulabilsem.” Beyza’nın aklına kim olduğunu soracağı geldi. “Kimsin sen küçük kız?” Kız arkasını dönüp “Burhan Bey’in kızıyım. Adım Defne,senin adın ne?” Burhan Bey ismi Beyza’ya tanıdık geldi. “Beyza.” Kız koşarak uzaklaştı. Kız gidince yine yalnız kaldı. Dudakları kupkuruydu. Sanki bütün vücudu susuzluklan kupkuru olmuş,kanı bile buharlaşmış gibi hissediyordu. Beli dünyadaki bütün diyetleri denediği zamankinden bile daha inceydi. Ama Beyza bunu istemiyordu. “Keşke kilom olsaydı da enerji ihtiyacımı karşılayabilecek yağlarım olsaydı.” Evet,ilk defa şişman olmak istiyordu. “Ama o büyük karnı doyurmak için daha çok yemek gerekir. Daha da kilo alırsın,döngü olur. Yok ben zayıfken mutluyum.” Kararlılıkta Beyza gibi olmayın. Ben atlamalı anlatıyorum ama Beyza saatlerce oturup bekliyor. Tahir Bey ve Eyüp Bey içeri girdi. “Mitoz bölünme geçirmişsin galiba.” dedi Beyza. Hiçbir şeyden korkmuyordu. Eyüp Bey elinde bir bardak saydam sıvı tutuyordu. Sıvıyı ellerini çözüp Beyza’ya verdi. Beyza tadına baktı, “Ölürsem ölmüş olurum.” kafasında takıldığı için. “Su bu!” diye bağırıp bütün bardağı içti. “Bu ölmemen içindi. Bizimle gel. Ayrıca berbat kokuyorsun.” Beyza ayağa kalkıp göz devirdi. “Ne bekliyorsun ki? Kendi kendime çiçek mi açayım?” İşkence odasına götürdüler. Beyza anlamıştı başına gelecekleri. “Konuşacak mısın?” Beyza kafasını olumsuz anlamda salladı. “Say o zaman!” Beyza yine başını olumsuz anlamda salladı. Yetmiş beş kere kırbaçladılar. Beyza’nın bağışıklık sistemi error verdiği için bayıldı. Gözlerini açtığında yine aynı hücredeydi,ayıltmaya bile çalışmamışlardı. Yavaş yavaş blöf yapmadıklarına inanmaya başlamıştı. Kafasını duvara dayadı. Ertesi gün Beyza Tahir Bey’i çıldırtıp Defne’yi beklemeye başladı. Defne Beyza’nın yanına geldiğinde ayrı bir mutluydu. “Hoş geldin, neden bu kadar mutlusun?” Defne Beyza’nın karşısına oturdu.” Çünkü sana su ve bir şey daha getirdim.” Çantasından bir şişe ve içinde dilimlenmiş soyulmuş elma olan bir kap çıkardı. “Ama o elmalar senin,ben bunu alamam.” Kız suyu kendi elleriyle Beyzaya içirdi. Beyza bileklerini yerden kaldıramıyordu. Gerçekten çok bitkindi. Defne “Niye bu kadar üzgünsün? İstersen bir sonrakine tabletimi getireyim video izleyelim. Yeter ki mutlu ol.” Beyza geri dönmek istiyordu. Gerçi geri döndüğünde de durum pek farklı olmazdı. Yine de en azından temiz olurdu. Kız eline bir dilim elma alıp Beyza’nın dudaklarına bastırdı. “Utanıyor musun yoksa? Yemelisin,sadece ekmekle hasta olursun.” Beyza kızı kırmamak için -kesinlikle kırmamak için (!)- elmayı yedi. Peki ya sen gittikten sonra ben seni nasıl bulacağım? |
0% |