@beyzaodabas
|
‧͙⁺˚*・༓☾☽༓・*˚⁺‧͙‧͙⁺˚*・༓☾☽༓・*˚⁺‧͙‧͙⁺˚*・༓☾☽༓*˚⁺‧͙ 𝐸𝑓𝑛𝑎𝑛
Yanımdaki huysuz adam geri kalan yolun yarısında beni öldürebileceğine inandırmak istiyordu. Bazen dönüyor, göz kırpıp önüne dönüyordu. Hastaneye varmak için dakikaları sayıyordum. Gece vakti çıktığımız için gökyüzünün karanlık olması işimizi zorlaştırıyordu.
Hafif tümsekler fark edilmeyince Uraz'ın küfürler havada uçuşuyordu. Onu bu kadar gergin görmek beni rahatlatıyordu. Daha doğrusu onu sinirli görmek rahatlatıyordu beni. Özellikle ben sinir edersem daha bir keyifli oluyor. Her tümsekte ben kenarlara tutunurken o daha bir agresifli sürüyordu. Beni ancak bu şekilde korkutmanın tadına varıyordu.
"Bu lüks arabanı mahvetmeyi seviyorsun heralde. " sağ tarafımı kapıya dayadıktan sonra sol kolumla ona vurmaya başladım.
"Bu mu lüks? " kaşını havaya kaldırmış, eli ile arabanın markasını gösterdi.
"Evet lüks bir araba markası. " dediklerimde şaşıracak ne var anlamamıştım. Gözlerinin içine baktım.
"Bu araba benim en ucuz arabam. " dediklerinde bir ciddiyet aradım. Hafiften kıkırdadığını duyabilmiştim. Şaşırıp bir hayranlık beslememi istiyordu ancak her istek gerçek olmuyordu. Umursamayarak önüme döndüğümde yüz ifadesini görmek can alıcı olmuştu. Bir levhanın yanından geçtik. Levhayı okuyabilmek için hızla doğruldum.
Üstünde yazılar olan levha nereye gittiğimizi gösteriyor olmalıydı. Hız çizgimiz 80 gösteriyordu ve hemen önümüzde Kamer ve Berk'in olduğu araba vardı. Gece olduğu için mi bilmiyorum yol bana daha uzun gelmişti. Camları açarak hava almak bana daha iyi gelmiş olacaktı. Havasızlıktan öleceğim bu arabada beni öldürmek için bekleyen bir katil tarafından ölmeyecektim. Levhayı okumak için doğrulmuştum ki yine tümsek yüzünden kendimi koltuğa yaslanmış bir şekilde buldum.
"Artık emniyet kemerlerimi bağlamak zorunda kalacağım. " sert bir şekilde kaşlarımı çattım. Şuan ona saldırmak istiyordum. Daha bir sıkı tutundum kenarlara.
"Neden miş o? "diyerek bakışlarını bana çevirdi. Zaten arabayı güzel kullanamıyordu. Bir de önüne bakması gerekirken bana bakıyordu. Onun yüzünden kaza yapacaktık.
"Dikkatli kullanmıyorsunda ondan. "dediğimde usulca gülümsemeye başladı. Ah lanet olası hep gülümsüyordu. Onun yüzünden midem havaya kalkıp iniyordu.
Tamamen ona dönüktüm. Herhangi bir tümsek çıkarsa diye sol elimle koltuğa baskı yaptım. Gözlerini devirmiş bana baksa da itiraz etmiyordu. Bence kendiside dikkatli kullanmadığının farkına varmıştı. Düşünceli gözüküyordu. Bana göre böyle gözükmesi ilginçti çünkü bir katil neden düşüncelere dalsın. Düşüncelerim beni farklı biri kılıyordu. Fazla düşünmeyen bir kız iken artık çok düşünmeye başlamıştım. Uraz bana döndü ve parmağını hafifçe yukarı kaldırdı. Sanki bir fikir gelmişti aklına. Başının sağ tarafa eğip dudağının kenarı ile gülümseyince dudaklarını araladı.
"Buldumm" parmağını bana uzatarak salladı. "Sen bana aşıksın. " ses tonundan keyif almışa benziyordu.
"Sen nasıl öldüreceğini bildiğin birine aşık olmuyorsan ben de beni öldüreceğini bildiğim bir adama aşık olmam. Hem benim sevgilim var. " dediğimden sonra ısrar etmemesini istiyordum. Önüme döndüğümde fırsat bilip konuşuyordu ve beni sinir edip keyfimi kaçırıyordu.
"Anladık sevgilin var. " dedi alaycı bir ses tonuyla. Kaşları çatılmıştı ve öfkeyle önüne dönmüştü. "Senin sevgilin yok diye beni kıskanıyorsun değil mi? " sırıttım. Bozulduğunu cevap vermek için bana döndüğünde anlamıştım.
Eli ile kendini gösterip "Ben mi? " dedi. "Benim de sevgilim var. " gözleri başka yöne kaydı. Tekrar önüne döndüğünde bende fırsat kollayıp konuştum.
"Öyleyse neden tanıştırmıyorsun? " keyif aldığım doğruydu. Bu huysuz adamı sinir etmek beni keyiflendiriyordu. Gözleri beni bulmamıştı. Bu sefer gözlerini yoldan ayıracak gibi değildi. En iyisi bu olurdu yoksa bir tane daha tümsek gelirse direksiyonu ona sokacaktım.
"Tanıştırırım. Sen de beni Asaf ile tanıştırırsın. " memnun gibiydi. Bu huysuz adamın sevgilisi olmadığına emindim. Bu kadar rahat olması kesinlikle bunu açıklıyordu. "Öyleyse tamam sen bir yemek ayarlarsın ve tanıştırırız. " keyfim yerindeydi. En azından ben gerçek birini götürecektim.
Hastane tabelasını görünce büyük bir oh çektim. Kısa sürmesi gereken bu yolculuk bana 2 saat sürmüş gibi gelmişti. Yol boyu yanımdaki adamın sıkıcı sohbetini çekmek zordu. Kamer ve Berk arabadan inince Uraz'da arabayı kenara park etti. Araba park edilir edilmez kapıyı kıracakmış güçte açarak kendimi dışarıya attım. Uraz'ı burada bırakıp Berk ve Kamer'in yanına gitmek bir zevkti. Arkadan sadece bana bakan gözler görmüştüm gerisi yoktu. Hastaneden içeri girdiğimizde Mevsim'in Berk'in kucağında olduğunu gördüm.
Aceleyle bir doktor arıyorlardı. Boş bir doktor bulmak zor değildi ancak doktor bulmak zordu. Bir çok doktor izne çıkınca hastanede sadece bir kaç doktor kalmıştı. Onlardan yeşil gözlü, kıvırcık saçlı olanı bu hastayı üstlendi. Hastane oldukça boştu ve bu Mevsim'in en büyük şansıydı. Orta boylarda olan zayıf doktor kıvırcık saçlarını eliyle geriye attı. Sedyeyi getirmelerini istediği çalışanlara oldukça nazik seslenmişti. İki erkek çalışan sedyeyi 2 dakika sonra getirmişti.
Mevsim'i oraya yatırdıklarında hepimizin içine rahatlık çökmüştü. Sanki sedyeye yatırmadıkta iyileştiğinin haberini almıştık. Doktor nabzına baktığında tıpkı benim gibi nabzı bulamamıştı. Daha doğrusu kalbi atmıyordu. Bize baktığında geç olduğunu anlatmak istiyor gibiydi. Başını iki yana olumsuz bir şekilde sallandığında bir şey yapamayız dediğine vurgu yapıyordu. Berk'in dolmuş olan gözlerinden bir damla yaş akarken yalvardı. "Nolur onu kurtarın. " ilk sözcüğe oldukça vurgu yapmıştı. Olması imkansız bir deneyim olurdu. Israr etti diye hastaneye getirmiştik ancak Doktor'un dedikleride gönlümüze su serpmemişti. Doktor üzgün bakışlar attı fakat karşısında yalvaran adama karşı çaresizdi.
Ölen birine müdahale etsede bu bir sonuç vermezdi. Yinede çok istiyordu ki doktorda onu kırmak istemedi. Yanındaki çalışanlardan uzun boylu, iri, mavi gözlü olana seslendi. "Murat kan tahlili istiyorum. " bu sefer ciddiydi. Olay ciddiye bağlanmıştı. Karşısında duran Murat isimli genç kafasını olumlu bir şekilde salladı ve kan tahlili için hastayı götürdüler. Onu muayene odasına alıp daha iyi bir teşhis koyabilirdiler.
Aniden gerçekleşen bu olay yüzünden elimiz ayağımız titremişti. Göz ucuyla baktığımda Kamer Berk'i sakinleştirmeye çalışıyordu. Arkadan koşarak gelen Uraz ise olaydan bağımsız haraket ediyordu. Eminim ki buraya gelene kadar bir kaplumbağa gibi yavaş gelmişti. Ağır adımlar atarak ihtişamını göstermek istiyordu. Sonradan olay yerine varınca sanki buraya gelene kadar koşmuş, yorulmuş gibi davranıyordu. Çok kurnazdı ama bu taktikler bende işe yaramazdı.
İlk önce benim yanıma gelince sadece Kamer ve Berk'i izledi. Dedikoducu ablalar gibi ellerini göğsünde birleştirdi ve kafasını kulağıma hizalayacak şekilde yatırdı. Fısır fısır bir şeyler gevelesede ne dediği duyulmuyordu. Elimle kış kış yapınca kafasını dikleştirdi. Ne yaptığının farkına varmış olduğunu düşünüyordum. Kabanımın cebinden telefonu çıkardığımda bu sefer gözleri telefona takıldı. Telefona öyle dikkatli bakıyorduki iyice kafasını eğmişti. Tüm bedenin yükünü kafası taşıyordu.
Onu korkutmak için elimden geleni yapmaya hazırdım. Elimi yandaki kameraya tıklattığımda Uraz ekranda kendini yüzünü gördü. Kameradan ben ona bakıyordum o bana bakıyordu. Gözlerimiz şuanlık sadece kamerada buluştu. Uraz bir anlık korkuyla kendini saldı. Belkide kendini salarak en büyük hatayı yapmıştı. Dengesini kaybedip benim üzerime düşmüştü. Ben ise geri çekilmiştim çünkü böyle sahneleri bilirim. O dengesini kaybedip düşecek, bende onun altında kalacağım. Böyle olmaması için geri adım attım. Adım atar atmaz yere kapaklanan Uraz'ı görmek gülünçtü. Düşer düşmez yerden kalktığını görmek gülmemin kısa sürmesine neden olmuştu. Çok kısa...
Hafifçe sol elini kirlenen kabanına doğrulttu. Eli ile kiri götürmek istedi. Az önce yere kapaklanan bu adam şimdi dik duruşunu hiç bozmamış gibi davranıyordu. Eli ile takım elbisesini düzeltti ve hiç bir şey olmamış gibi yanımda doğruldu. Gözlerim eline gidince hafif bir kızarıklık olduğunu gördüm.
"Aaa elin uf mu olmuş? " dedim alay ederek. Dik duruşu kısa sürmemişti. Duruşunu bozmadan kafasını eğerek kulağıma fısıldadı. Bir yandan da gözleri Kamer ve Berk'teydi. "Onu boş ver senin mesajlaştığın kimdi? " kafamı dönderip gözlerine baktığımda ufak bir mesafe vardı aramızda. Benim boyuma ulaşabilmek için oldukça eğilmişti. Şimdi gözleri beni yukarıda bulmuştu. Gözlerime bakarken konuşmayı durdurdu.
"Sevgilim sonuçta. " tekrar önüme dönderdim kafamı. Bu huysuz adamı gaye almamak en iyi çözüm olurdu. Son zamanlarda bana karşı olan tutumu beni etkilemiyor olacaktıki bu adamın yüzünü bile görmek istemiyordum. Gerçi katil birinin yanında neden durduğumda ayrı bir konuydu.
"Doğru sevgilin sonuçta. " o da kafasını dikleştirince gülümsememek için kendimi zor tutuyordum. Trip mi atmıştı yoksa ben mi yanlış anlamıştım. Dik duruşundan ödün vermeyen adam bana trip atıyordu. Buna gülmemek elde değildi. Çünkü tribi bile komikti.
Mevsim içerde can çekişirken bizim böyle davranmamız saçmaydı ancak beni öldürmek için gün sayan bir adamla sohbet etmem daha saçmaydı. Belkide şuanlık saçmalıkları sayacak vaktim yoktur. Belkide hiç bir zaman olmayacaktır. İkimizinde Kamer ve Berk'e baktığına emindim. O arada gözlerini bana kaydırsada genel olarak odak noktamız Kamer ve Berk'ti.
Berk yere oturmuş ağlıyordu. Sakinleşmesi imkansız gibi görünsede Mevsim'den gelen iyi bir haber gününü güzelleştirebilirdi. Kamer en mutsuz olan gibi duruyordu. Berk'i sakinleştirmek istemediğini belli ediyordu. Uraz bu işi zaten beceremeyeceği için aramızda tek erkek olarak Kamer bu görevi üstlenmek zorunda kalıyordu. Gözlerinde bıkkınlık sezerken uykusu geldiğini o da anlamıştı. Daha ilk günden çıkan kaosla tüm yorgunluğunu kocaman pofuduk bir yatakta kaybetmek istiyordu. Şuan kafasının üstünden çıkan uyku perilerini görebiliyordum. Hatta üstündeki bir düşünce balonuydu. Gözleri hafif kısılınca uyku onu yakalamak üzereydi. O da bunun farkındaydı ve kafasını sertçe sallayarak kendine gelmeye çalıştı. Bu şuanlık onu idare etsede bir kaç dakika sonra yine aynı durumu yaşayacaktı.
Uraz yavaş adımlarla oraya ilerleyince ne yapacağını merak etmiştim. Bu adam kesinlikle birini sakinleştirme konusunda iyi olamazdı. Bunu en iyi ben biliyordum. Daha çok sinir etmekte üstüne yoktu. Peşinden gittiğimde Kamer'in umutlu bakışları üzerimizi sarmıştı. O umutlu bakışı Uraz'da araması şaşırtıcıydı. Gözleri sadece biraz daha dayanabilecek kadardı. Geri kalan zamanda uykuya girişebilirdi.
Uraz ellerini kabanının cebine attıktan sonra gözlerini Berk'e dikti. Hepimiz ne diyeceğini merak ediyorduk. Sakinleştirmeyeceği benim açımdan kesindi. Kamer ise umutlu bakışlarını Uraz'dan çekmiyordu. Birazdan ona içinden küfürler yağdıracak olsada bu bir kaç dakikada umutlu bakışlar attı.
"İçimden bir ses doktorların şuan Mevsim için cenaze işlemeleri başlatmak için konuştuğunu söylüyor." küstahça ve gülerek söylemişti. Kamer'in yüzü düştüğü gibi bilmem kaç dakikadır sakinleştirmeye çalıştığı Berk'in de yüzü düştü. Kamer Uraz'ı dövmemek için yumruğunu sıkıyordu. Bu hastaneden kavga çıkmadan çıkabilirse iyi olacaktı. Çenesinde bir kas seğirince boğazında ufak bir hırıltı duyulmuştu.
Artık sabredebilecek gibi değildi. Sakinleştirmeye çalıştığı Berk daha bir kötü çökmüştü. Ayağa kalktığında karşısında durmuş küstahça gülen adama sertçe baktı. Her an yüzüne bir yumruk geçirebilecek gibiydi. Yüzüne sertçe bakınca Uraz da gülmeyi kesti. İkiside birbirini öldürecekmiş gibi bakıyordu. Bu işte Uraz daha avantajlıydı ama olsun. Elimle gitmesini engelliyordum. Fısıltı şeklinde konuştuğum sözcükler sadece Kamer'in duyabileceği sesteydi.
"Sen burada kal. " omzuna hafifçe dokundum. "Ben onunla konuşurum. " ikna edici bir tavırla konuştuğum sözler Kamer'i yumuşatmıştı. Kafası ile onaylayıp Berk'i sakinleştirme işine geri döndü. Yinede bir gözü Uraz'a takılmıştı. Bugün değilsede bir gün bu ikisi fena kavga yapacaklardı.
Kamer'i orada bırakıp Uraz'ı yanına gidince kolundan çekerek sessiz bir yere sürükledim. Uraz gözlerini Kamer'den ayırmasada kısa bir süre sonra Kamer Uraz'ın görüş alanına girmiyordu. Sessiz bir yere geldiğimizde etrafta yalnız sedyeler vardı. Girişten oldukça uzaktaydık. Etrafa büyük bir dikkatle bakarken Uraz'ın kolunu sertçe sıktım. Sonra bıraktım. Hemen ona dönüp kaşlarımı çattım. Bu halimle sinirli gözükmüyordum ama en azından başarmıştım.
"Şimdi seni neden sevmediklerini anladım. " ellerimi belime yerleştirdim. Onu kırmak için verdiğim çaba görülmeye değerdi. Ne dersem diyeyim kırılmayacağını biliyordum.
"Neden sevmiyorlarmış beni? " tek kaşı havaya kalkmıştı. Bence o gayet nedne sevmediklerini biliyordu.
"Çünkü hainsin. "diyerek daha da çok kırmak istedim onu. Bu acımasız katilin kalbini kırmak benim için bir görevdi sanki. Ona iki de bir katil olduğunu hatırlatmak istiyordum. Belki bu işten vazgeçer diye.
Takmadığına inandırmak için gözlerini devirdi. Bana hiç bakmaya tenezzül etmiyor gibiydi. Bu beni kızdırmıştı. Beni takmadığı açıktı ama söylediğim sözler hiç mi dokunmamıştı ona?
"Bunlar saçmalık benim gibi koskocaman ünlü bir dedektif olan, yakışıklı mı yakışıklı olan bir adam neden sevilmesin? " kendinden övünerek bahsediyordu. Dediği her şeyin doğru olduğuna o kadar emindi ki bunun aksini iddaa etselerde kabul etmezdi. Göğsünün kabardığını görmüştüm.
╞═════𖠁𐂃𖠁═════╡
ÜNLÜ DEDEKTİF
URAZ GÖKTÜRK
"Tabi canım ünlü dedektif Uraz Göktürk. Sözde dedektifsin." gözlerimi devirdim. Katil olduğunu ne çabuk unutmuştu. Katili bulmak için görevlendirilen bir dedektifin katil çıkması inanılacak gibi değildi. Gözlerimle görmesem inanmazdım.
"Niyeymiş o? "diyerek anlamamazlıktan geldi.
"Çünkü sen bir katilsin. "
╞═════𖠁𐂃𖠁═════╡
KATİL
URAZ GÖKTÜRK
Dediklerime şaşırmamıştı çünkü doğruları söylediğimi o da biliyordu. Oradan uzaklaştığında durdurmak istemedim. O benimle konuşmak istemiyorsa bende onunla konuşmak istemiyordum. Gözlerimi gittiği yöne çevirdim ve Kamer'in olduğu yön olmadığını anlayınca rahat bir nefes verdim. Yaptığı hataları örtmek istemediğimi fark etmiştim.
Artık kendi konuşması gereken şeyi konuşacak, konuşmaması gereken şeyi de bilip konuşmayacaktı. Bugün hastanede tartışmazlık yaşanmasını istemediğimden dolayı engel olmuştum. Fakat bence bu huysuz adam kendine buyruk davranışları ile bir dayağı hakediyordu.
Yönümü Kamer ve Berk'in olduğu girişe çevirince kafamdan Uraz'ı umursamayıp attım. Bu durumda Mevsim'i merak etmemek büyük terbiyesizlikti. Heleki Uraz'ın yaptığı pişkinlik daha beterdi. Oraya gittiğimde Doktor'un çıkmış, iyi bir haber vermiş olmasını diledim. Belkide onca zaman beklediğimiz bu hastaneden iyi bir haberle çıkacaktık. Düşündükçe adımlarımın yavaş olduğunu fark edip hızlandırdım. Hızlı adımlarla oraya ulaşmam kısa sürmemişti. Berk'in sakinleşmiş bir şekilde duracağını tahmin ederken halâ ağlıyordu. Mevsim onu neden bu kadar ilgilendiriyordu? O doktorla beraber içeriye girdiğinden beri bu haldeydi.
Neticede Kamer de zor durumdaydı. Geldiğimde kafasını duvara yaslamış şekilde uyuduğunu gördüm. Açıkçası uyuyakalacağı belliydi. Uykusu o kadar derindi ki geldiğimi duymamıştı. Berk kafasını bana uzatınca daha çok ağlamaya başladı. En azından onlara göre 'erkekler ağlamaz. ' klişesi yoktu. Nedenini bildiğim bir şekilde aklıma Uraz gelmişti. Tabikide küçükken dediği o sözde. O zamanlar mânâlı bir şekilde konuşmuştu benimle. Annesinin erkeklerin ağlamadığını söylediğini fakat onun gerçek annesi olmadığını söylemişti. Fazla garip bir sır vardı ve ben bu sırrı geçmişte merak etmesemde şimdi gerçektende fazlasıyla merak ediyordum.
Düşünmeden de edememiştim. Acaba ona verdiğim yastığı saklıyor muydu? Peki yastığın bizim çocuğumuz olduğunu söylediğini hatırlıyor muydu? O zamanlar yastığa bile acıyan biriydi. Taşındıktan sonra son kez yüzüme bakmıştı benim. Acılı ve öfkeli bir bakış.
Sonrasında daha da gelmediler o mahalleye. Bir daha göremedim onu. Elinde verdiğim yastık boş alan kalmayacak şekilde yara bandı ile kaplanmıştı ve ben ona her acı çektiğinde yastığın yaralarına bir yara bandı yapıştır demiştim. Küçük yaşta acı çekmek bizim kaderimizde idi. Buna boyun eğenlerde bizlerdik. Bize verilen yastığı dost edindik çünkü acımızı onlar görüyordu. Kimse görmüyordu ama onlar görüyordu. Kimse bilmiyordu ama onlar biliyordu.
Berk'e baktığım gözlerim anılarımızı hatırlayınca dolmuştu. Şimdi olmazdı. Acılarımı saklayabilirdim. O zaman güçsüzdüm. Şimdi intikamımı gücümle alacaktım. Nerede olduğunu bilmediğim babam bana bir can borçluydu. O can borcunu onu ilk gördüğümde alacak günü bekledim. Canını alacak...
Berk gözyaşlarını sildiğinde beni eliyle yanına çağırdı. Yanına oturduğumda ağlamamak için kendini tutmamasını anladı. Yine doya doya ağladı. Her ağladığında bana dönmüştü. Gözlerinin kızardığının farkına yeni varmıştım. Bana bakan gözleri dayanamıyordu.
"Az önce gözlerin dolmuştu. " sesi titreyerek geliyordu. "Neden ağlamadın Efnan? "diye sorduğunda benimde sesim titredi. Normalde gözlerim dolduysa ağlamam gerekiyordu. Saklamam saçmalıktı ama biz bu saçmalığın en dibindeydik zaten.
Ne diyeceğimi tam kestiremeden ağzımdan çıkan cümle ile yetindim. "Ağlamak güçsüzlüktür." dediğimde ne tepki vereceğini önceden düşünmüştüm.
Gözleri büyüdü. Şaşırmıştı. Benden böyle bir açıklama beklemiyordu. Gözyaşlarını durdurdu. "O zaman senin 'erkekler ağlamaz' diyenlerden ne farkın var? " güzel konuşmuştu. Ben erkekler ağlamaz diyenlerle aynıydım. Bana dikkatle baktı. Elini rahatsız olmamam için nazikçe omzuma bıraktı. Dostça bana yaklaşmıştı. "Acılarımız bizi duygusuz bir insan yapmamalı. " nasihat verirken düşüncelere dalmış gibiydi. Emindim ki buradaki herkesin bir acısı vardı. Berk ise aralarında duygularını koruyan tek kişiydi. Biz yıllar öncesinden duygularımızı kaybetmiştik ve duygusuz birine dönüşmüştük. Aramızdaki en güçlü kişide oydu. Çünkü biz duygularımızı koruyamamıştık. O ise korumayı başarmıştı.
Önüme düşen saçlarımı kulağımın arkasına sıkıştırdım. Berk ile konuşmak benim için iyi olmuştu. Aklımda ise yapmak istediğim kötülükler, yıkmak istediğim hayatlar vardı. Düşüncelere dalmış olan Berk'in koluna dokununca dikkatini çektim. Kısa bir süreliğine geçmişine gittiğini anlamıştım. Boynumu eğip ince bir ses tonuyla konuştum. "Peki bize yaşattıklarından dolayı intikam almayacakmıyız? " tek derdim buydu. Babamdan intikam almaktı tek derdim. Gözlerimi derinlere daldırdım. Gözlerim gözlerine baksada tam karşımda o adamın suratı vardı. Keyif aldığı gülümseme ve o dehşet yüzü. Tabi bir de yanıma yaklaştığında kötü kokan nefesi vardı. Bana yaşattıklarını hatırlayınca intikam almamak için kendimi zor tutuyordum. Son 10 yıldır keyifle gezebiliyordu ve bu benim canımı yakıyordu. Küçük bir kızın hayatını parçalamak, ömürü boyunca yakasını bırakmayacak bir travma yaşatmak 3 yıla mı bedeldi? Küçük kızın hayalleri sadece o 3 yıl için mi bitti?
Berk gözü yaşlı bana bakarken neler yaşadığımı bilmek istiyormuş gibi bir bakış attı. Üzerime diktiği gözlerinde merak yatıyordu. Ne diyeceğini bilemeden ağzına gelen ilk cümleyi söyledi. Bu her zaman içindeki ses oluyordu ve bu ses intikam almamı söylüyordu.
"Al intikamını Efnan. Ben alamadım sen al. " artık ağlamıyordu. Berk'in teselliye değil, yakın bir arkadaşa, bir tatlı sohbete ihtiyacı vardı. Onunla konuşmak bana da oldukça iyi gelmişti. Derdini paylaşmak kadar güzel bir şey yoktu.
Berk kendisinin yapamadığı şeyi bana yaptırmak istemişti. Haliyle oldukça coşmuştu. Yerden kalktı ve bana sarılmak için kollarını açtı. 1.80 boylarındaki Berk'in yanında yer faresi gibi durmuştum. Bana sarıldığında kolları arasında kaldım. Şimdi seçmiştim ve en yakın arkadaşım Berk olmuştu. Beni en iyi şekilde tanıyabilecek kişi oydu. Duygularımı bulmalıydım ancak intikamımı da almalıydım. Bir zamanlar karıncayı bile incitmeyecek olan ben şimdi bir katil olabilirdim. Sadece bana acı çektirenlere acı çektirmek görevimdi.
Kamer gözlerini aralayınca yanıbaşında oturup ağlayan Berk'i görememişti ve telaşla yerinden fırlamıştı. Terleri boğazından akarken endişesi bedenini sarmıştı. Kafası Berk'i sadece yerde aradı. Karşısında durduğumuzun farkında değildi ve bizde bu durumu çaktıracak gibi değildik. Gülmemek için zor tuttuğum zaman cılız bir ses aralanmıştı dudaklarımın arasından. Her ikiside bana bakınca Kamer'in hızla yanımıza geldiğini fark ettim.
Bize kızmış gibi davranıyordu. Berk'in sakinleşmesine ise oldukça şaşırmıştı. Bize dikkatli gözler ile bakınca kendimi tutamadım. Ufak birer gülümseme aktı dudaklarımdan. Yanaklarımda beliren gamzeler hoş bir hava yaratmıştı. Kamer gözlerini kısıp Berk'e dokunup gerçek olup olmadığa baktı. Elleri Berk'e deyince tebessüm edip geri çekildi. Bu sefer bana oldukça şaşırmış olarak bakıyordu. "Nasıl yaptın bunu? " kuşkulu bir ifade vardı yüzünde. Dakikalardır sakinleştiremediği Berk'i yalnız 5 dakikada sakinleştirmem garibine gitmişti.
Ona sadece ufak bir tebessüm atmıştım. Duygularımı saklamam gerektiğini az önce gülüşümü saklarken anlamıştım. "Meslek sırrı. " ben gülümserken Kamer halâ yaşadığı şoku atlatamamıştı. Dakikalarca sakin kalması için uğraştığı adam bir kaç dakikada sakinleşmişti. Ne yaptığımı merak ediyordu. Ancak bunu zamanla öğrenebilirdi. Bende zamanla öğreniyordum. O da öğrenecekti.
Kamer'in şuanki şaşkınlığını yalnız doktor bozabilmişti. Yarım saat önce gittiği hastasıyla tek başına dönmüştü. İyi haberler bekliyorduk. Kıvırcık saçlı bu Doktor'un yüzünde bir gülümseme belirince Mevsim'in iyi olduğunu anlamış gibiydik. Doktor ellerini önünde birbirine kenetleyince hepimiz ellerine odaklanmıştık. Hepimiz meraktan ölüyorduk ve bu doktor bizi bekleterek daha çabuk öldürüyordu. Dudakları aralanınca içimden bütün duaları ettim. Bu kulakların daha fazla kötü olayı duymasına hazmedemezdim. Benim gibi buradaki herkes bunu hazmedemezdi.
"Öncelikle Mevsim'i zor hayata tutmayı başardık. Öncesinde bizde pes ediyorduk ancak bir umut ışığı belirdi. Nabzı düzelmeye başlayınca onun sadece bir şey için hayata tutunduğunu anladık. " uzun bir konuşmadan kısa bir nefesle ara vermişti. "Bir zehirlenme söz konusu. Yediği bir şey, içtiği bir içecekte fare zehri olabilir mi? " düşünceli duruyordu. Biraz hatırlamaya çalıştığımda aklıma sadece beraber yediğimiz akşam yemeği geliyordu. O yemeklerden biz de yemiştik. Yediği bir yiyecek değilde içtiği bir içecekten dolayı zehirlenmiş olmalıydı. Doktor fare zehri deyince bunun kasıtlı yapılmak istenilen bir suikast planı olduğunu anladım. Nedense bu fikirde aklıma yalnız Uraz geliyordu.
Aramızdaki tek katil oydu ve benden sonra herkesi öldürmeye ant içmişti. Hedefi bendim. Öyleyse neden benle değilde onla uğraşıyordu? Yanımdakilere çaktırmamak için zor tuttum kendimi. Burada bağırıp "katil Uraz, katil Uraz" diye rahatlamak istiyordum. Doktor'un son dediği şeyden sonra Kamer ve Berk bir anda konuşmuştu. Tek ben susmuştum. Başımı yere indirince hızla geri kaldırıp dikleştirdim.
Aralarından sıyrıldığımda yapmam gereken en önemli şeyi yaptığımı düşünmüştüm. Aralarından sıyrıldığımda Doktor'un sesini yine duyabilmiştim. "Midesini boşaltıp zehri çıkardık. Zehir tüm vücuda yayıldığı için onu bir hafta burada tutmamız gerekiyor. "diyen sesi kulağımda çınladı. Zehir tüm vücuda yayılacak kadar fazla beklemişti. Bunu kim yaptıysa bizim gruptan biri yapmış olabilirdi.
Berk'in kafasını salladığını görmüştüm. Hastanede kalıp tedavi görmesi belkide en iyisi olurdu. İçimizde rahatladığına göre gitmek için kalkmıştık. Ben Uraz'ın arbasına doğru ilerlediğimde arkadan Kamer'in sesini duydum. Sesini bana duyurabilmek için bağırmıştı.
"Efnan" tiz bir ses çıkmıştı. Uykusu onu taşıyamıyor gibiydi. Arabayı nasıl kullanacağı belirsizdi.
"Efendim" arkamı dönüp yüzüne bakınca sinirli yüz ifadesini gördüm. Bu sınırı bana değildi. Kime olduğunu bilmek ise beni yine geriyordu. Uraz'a olan siniri devam ediyordu.
"İstersen benim arabamla gidelim. Uraz kendi arbasıyla tek gitsin. " bu siniri halâ Uraz'aydı. Onu sinir etmek ise tabiki kendisine düşerdi. Hayır bana düşerdi.
Biraz düşündükten sonra böyle yapmam Uraz'ı sinir edeceği için kabullendim. Arabaya doğru ilerlediğimde Uraz'ın arabaya yaslanmış beni beklediğini gördüm. Büyük bir tebessüm ile yanına yaklaşınca arabanın kapısını oturmam için araladı. İyice yanına geldiğimde gözlerinin içine bakarak kapıyı kapattım. Gözleri irileştiğinde yüzümdeki tebessümü sildim ve büyük bir ciddiyetle konuştum. "Ben Kamer'in arabasıyla gideceğim. "diyerek sanki yüzüne tükürürmüşçesine konuştum.
Uraz'ın ne diyeceğini beklemeden çekip gitmek onu fazlasıyla sinir etmişti. Gözleri karardı. Hem bana hem Kamer'e baktığını hissedebiliyordum. Kamer'in arabasına bindiğimde sinirle buraya baktığını görmüştüm. Umursamadan duruşumu başka yöne çevirince o da arabasına bindi. Hazırdık ve arabayı çalıştırmıştı Kamer. Yol boyu sıkıcı bir sohbet geçsede Uraz'ın o morarmış suratını görünce bunu kabullenmek tek çarem olmuştu.
Eve vardığımızda kapıda yine o somurtkan Doğa vardı. Yüzüne bakmaya bile tenezzül etmiyordum. Yanından sıyrılarak herkesten kopmak bana iyi hissettirmişti. Eve hızla girdiğimde tek beni bulamayacakları yere sığındım. Tuvaletin kapısını açtığımda kendimi direk içeriye attım. Telefon ekranımda "Sevgilim aranıyor. " yazısını gördüm ve rahatlamanın geldiğini tekrar hissettim. Telefon 10 saniye sonra açıldığında rahatça konuşmamamıza bir engel yoktu.
"Alo sevgilim" dedim derinden gelen bir sesle. Karşıdan beklemeden bir yanıt geldi. Bu adam her zaman dakikti.
"Efendim sevgilim. " aynı incelikte bana yanıt vermişti. Bu adamı gerçekten sevdiğimi düşünüp düşünüp dururdum çünkü içsesim sadece gerçekten aşık olduğum kişiyle karşılaşınca yanlış birşey yapmamam için ortaya çıkardı.
"Hani yarın yemeğe gidecektik. " ufak bir hatırlatma yapma gereksiniminde bulunmuştum. Bazı şeyleri kolayca unutabildiği için hatırlatmalara gerek duyuluyordu. Bu fazla işe odaklanmasından dolayı olduğunu düşünmeme neden oluyordu.
"Doğru yarın 10.00 da gidelim o zaman aşkım. " dedi ince bir ses tonuyla. Bu sıralar bana baya uzak olsada bu beni rahatsız etmiyordu çünkü o benimle ilgilenmezse bende onunla ilgilenmiyordum.
"Anlaştık yarın bana konumu atarsın." dediğimde telefondan hızla "tamam" sesi yankılandı. Telefonu hemen kapatmak istiyor gibiydi. Bu beni yine rahatsız etmedi çünkü bende kapatmak istiyordum.
Telefonu kapattığımda sesi halâ kulaklarımdaydı. Mavi gözleri aklımdan çıkmıyordu. Aklımda Asaf'ın gülümsemesi yer alıyorken mesaj kutuma tıkladım. Komiser büroluğundan gelen bir mesaj olduğu gözüküyordu. Her zamanki gibi yine bir görevdi. Mesaja tıkladığımda yazılanları tekrar ettim.
"Yarın için başka bir göreviniz var. Seri katille ilgili bir ipucu bulduk. İsmi Lübbey olan bu köye gidip bulmanız isteniliyor. Yalnız bu köye giderken dikkat edin. "
Yarın oldukça dikkatle gitmemiz gereken bir köye gidecektik. Üstelik yarın. Sevgilimle yapacağım yemek yatsın istemiyordum. Son zamanlarda oldukça ayrı kalmıştık. Ancak seri katili orada yakalarsak bu göreve son vermiş, buradaki herkesten ayrılmış olurdum. O yüzden o köye gidecektim. Bu güzel haberi diğerlerine de duyurmak için hızla tuvaletin kapısını açtım. Açar açmaz Uraz'ın kapıya dayanmış kulağını karşıladım. Beni mi dinliyordu bu? Telefonu cebime sıkıştırdığımda gözlerimi kıstım. Katlanılmaz biriydi.
Uraz doğrulmuştu ve kafasını dikleştirip hiç bir şey yapmamış gibi davranmıştı. Hep böyle davranması beni sinir ediyordu. Çok rahattı.
"Az önce sen benim konuşmaları mı dinliyordun? " sesim sinirli olduğumu göstermişti. Sinirim onu korkutmayacaktı biliyordum. Yinede şansımı deneyeyim istemiştim.
"Buradan geçerken kulak misafiri oldum diyelim. " yüzünde ufak bir tebessüm vardı. "Yarın sevgilinle buluşacakmışsın. " yüzü bir anda düşmüştü. Ani duygu değişikliği yaşaması deli olduğunu kanıtlıyordu. Bir de bana 'deli kız ' diyordu. Kimin deli olduğu gayet açıktı.
"Evet buluşacağım. Bir sorun mu var?" gözlerimi üzerine diktiğimde ondan cevap bekliyordum. Elbette bir sorun olamazdı. Sevgilimle buluşmam onu ilgilendirmezdi çünkü hayatımda yeri yoktu.
"Bende yarın tanıştırsak mı diyecektim. Yarın ben ve sevgilim gelelim sende bana tanıştırırsın. " bunları derken yüzünde hiç mimik yoktu. İçimden kıskanç ruhunu hissedebiliyordum.
Sevgilisi olmadığına adım gibi emin olduğum için "tamam" diyerek geçiştirdim. Aklımda yarınki tanışma görüntülenmişti. Uraz'ın kızarmış yüzü. Oldukça eğlenceli bir yemek olacağına şüphem yoktu. Fazlasıyla eğleneceğimiz gecede bir tek Uraz eğlenemicek gibi duruyordu.
|
0% |