Yeni Üyelik
5.
Bölüm

30 gün 6 saat

@beyzaodabas

"Belki bir şekilde tutunurum hayata dedim. Bana 1 ay yaşayacağımı söylediler. "

 

 

 

İnsanın en büyük dostu acıları olabilir miydi? Herkes bırakırdı. Ailesi, arkadaşları, sevgilisi... Ama acılar sana sımsıkı sarılır. Kucaklamalımıyız bize acı verenleri? Sadece onlar bırakmadı diye sevmeli miyiz acılarımızı? Bu yorgun bedeni daha fazla acıya hazırlamalıyım. Boynu bükülmüş olan bu çiçeği bir dal parçası ile dik tutmalıydım. O dal parçası nerede, nasıl bulacağım onu? Onu bulurken daha fazla acı çekecek miyim? Bir bedel ödemek zorunda kalacak mıyım? Hepsi. Hepsi merak ettiklerim ama cevabını bir türlü öğrenemediğim sorular. Biri çıkıpta bu sorunun cevabını söylemedi. Belkide görünmez birer masal kahramanlarıyızdır. Neden olmasın bir annenin çocuğuna gece yatmadan önce okuduğu bir kitabızdır. Bir kızın sesi oluyorsam o zaman yaşadıklarıma mutlu olmuş olabilirim. Kader ortağım olan yeni bir kaç arkadaş. Kulağa hoş geliyor.

 

 

Kliniğe gitmek için bir çok vaktim vardı. Ben sabırlı biri olmadığıma göre o kliniğe şimdi gidecektim. Doğruyu söyleyeyim o sıkıcı adamı bile özlemiştim. Onunda benim gibi acıları vardı ve her ne kadar gülsede içinden ağlıyor gibiydi. Bana karşı çok benzer yolu vardı. Onun acılarını öğrenmek istiyordum. Ne yaşadığını bilmek... Neden bunları merak ettiğim konusunda daha hem fikir değilim. Bilmem gerekirmişçesine bu işi araştırıyordum. Ucunda önemli bir konu olmalıydı. Başkalarının geçmişini ne zamandan beri beni ilgilendirdiğini bilmiyordum. Bunu bu kadar merak etmemde bir sorun olmalıydı.

 

 

 

Bugüne bir çok durumu sığdırmıştım. Şimdi ise uzun zamandan sonra yine kliniğe gidecektim. Belki son olurdu ama gidecektim. O sıkıcı adamla güzel bir konuşma yapıp yine durumumu öğrenecektim. Hastalığım ilerledi mi bilmek istiyordum. En son az bir zamanımın kaldığını öğrenmiştim. Peki şimdi. Şimdi gittiğimde daha kötü bir haberle karşılaşmaktan korkuyordum. Doktor'un 1 ay ömrün kaldı demesinden korkuyordum. Artık yaşamam için belirli bir süre varsa bu süreyi mutlu geçirmek isterdim. Eminimki herkes böyle isterdi. Son zamanlarını mutlu geçirmeyi.

 

 

 

Üstüme kırmızı bir elbise giymiştim. Uzun kadife kumaşlı elbise canlı bir rengi barındırıyordu. Diz kapaklarımı 2 santimetre geçen bu elbise bana ayrı bir hava katıyordu. Elbiselerimin içinde bana en yakışanının ve en sevdiğimin bu elbise olduğunu söyleyebilirdim.

 

 

 

Kırmızı bir topuklu ayakkabı giyersem her an bir boğanın bana saldırmasına maruz kalabilirdim. Galiba bunu göze alacaktım çünkü uyumlu giyinmeyi seviyorum. Bugün kırmızı renk kombin yapacaktım. Öyle de olacak. Kırmızı elbise ve kırmızı topuklu ayakkabı için en uyumlu çanta yine kırmızı küçük bir çanta olurdu. Bunu gerçekleştirecektim. Kırmızı çantayı da koluma taktıktan sonra evden çıkarken unuttuğum bir şeyi hatırladım. Yaban çiçeği parfümümü. Gözlüğüm takılıydı ancak yaban çiçeği kokusunu sıkmadan evden çıkamadım. Yaban çiçeği parfümümden 2 fıs sıktıktan sonra evden çıktım. Apartmanın 8.katında olduğum için asansör ile insem daha fazla zaman kazanabilirdim. Asansöre girdim ve art arda sıralı olan 15'e kadar yazan sayılı tuşlara baktım. Elimi nazikçe zemin katın olduğu tuşa bastım.

 

 

 

Asansör zemin katta durunca apartmandan çıktım. Başımım dönmesine engel olamıyordum. Başım çok kötü dönüyor ve gözlerim kararıyordu. Biraz daha böyle giderse ani bir bayılma söz konusu olabilirdi. Bu gerçekten söz konusuydu. Başım git gide dönünce hemen yanımdaki evin duvarına yaslandım. Gözlerim kararıyordu. O vadedilen vakit gelmiş miydi? Ölüyor muydum? Hastalığım bu kadar ilerlemiş miydi? Son zamanlarda artan baş dönmeleri ve artan şişliklerin başka bir açıklaması yoktu. Bana biçilen hayat yaklaşmıştı. Hatta şuan o zamanda bile olabilirim. Kendimi zorladım. Yaslandığım duvardan doğruldum. Her ne kadar başım dönsede şuradan bir taksi durdurur, binerdim. Bindikten sonra işim rahattı. İlaçlarımı rahatça içebilirdim. Çantamda kremlerden çok ilaç vardı. 5 tane ilaç kutusunu başım dönmeye başlayınca kullanacaktım. Her birinden bir tane avucuma doldurarak içiyordum.

 

 

 

Elim ile otostop çekince taksi durdu. İçine binemeyecek kadar başım dönüyordu. Kulağımda bir ses duyuldu. Ses ön taraftan geliyordu. "İyimisiniz? Yardıma ihtiyacınız var mı? "Adama döndüğümde lacivert gözleri üzerimdeydi. Bana yardım etmek istercesine bakıyordu. Büyük bir iç çektim. Kendimi toparlamaya çalıştım. Elimle dur komutu verirken açmakta zorlandığım dudaklarımdan bir tüy kadar hafif cümleler döküldü. " Yok sağolun. Ben iyiyim. "Her seferinde kötü olduğum hâlde dediğim gibi iyiydim. En azından onlar açısından. Adam önüne döndü ve iyi olduğumu kabullendi. Kapıyı açıp sert araba koltuğuna oturduğumda büyük bir nefes verdim. Şuan rahattım. Binip yeri tarif ettikten sonra çantamı araladım. İçinden çıkan 5 kutulu tabletlerden birer tane aldım. Sağ avucumda 5 ayrı renkte hap vardı. Hepsini bir su yardımıyla içtim. Çantamdan çıkardığım pet şişede ki suyu bitirdiğimde yine aynı şekilde çantama koydum. Başım biraz daha rahattı. Artık dönmeyi bırakmıştı. İlaçlar hemen etki verdiği için mutluydum. Yoksa acıya dayanamayıp bayılabilirdim. Sonra bu klinik işi yine yatardı.

 

 

 

Taksi kırmızı bir binanın önünde durmuştu. Önünde altın bir tabela vardı. Tabela özenliydi. Buraya gelmeyeli unutmuş olmalıydım. Kliniğin basamaklarını rahatça çıkmıştım. İçeriye girdiğimde ayrı iki koridor ve hemen karşımda merdiven vardı. Üst kata çıkan bu merdivenler korumalıydı. Arkamdan bir ses gelince aceleyle arkamı döndüm. Bu taksi şoförüydü. Arkamdan bağırmıştı ama duymamıştım. Yanıma kadar gelip kaşlarını çattı. "Parayı vermeyi unuttunuz. "Ah gerçekten unutmuş olamam. Galiba buradan sonra kulak doktoruna da gitmem gerekiyor. Taksiciye çantamdan aldığım cüzdanımla 90 lirayı uzattım. Başıyla onaylamış bir şekilde arkasını dönüp gitmişti. Ben ise şimdi doktorumun odasını arıyordum. Yanımdan geçen bir kadın sekreter bana yardımcı olmuştu. Gerçekten çok yardımı dokunmuştu. Şık giyimli kadın uzun kahverengi saçlarını at kuyruğu yapmıştı.

 

 

 

Saçları özenli bir şekilde toplanmıştı. Gözünde pembe göz farı olan kadının teni süt kadar beyazdı. Gözlerinin hafif çekik olmasıyla bir model olabilecek kadar güzeldi. Benimle yaşıt gibi duruyordu. Benim ile yaşıt olmasına rağmen nişanlıydı. Parmağında tek taş yüzük vardı. Çekici duran bu kadın artık konuşmaya başlamıştı. Ellerini birbirine kenetleyen kadın tam bir profesör gibi duruyordu. Konuşurken oldukça mimik kullanmıştı. Bana göre bu kadar fazla mimik kullanması eksi bir yönüydü. " Eğer Yiğit Bey'i arıyorsanız, o artık gelmiyor. Seni Alya Hanım'a yönlendirelim. " kadının sesi oldukça tiz çıkmıştı. Sesinden anladığıma göre ona bir şey olmamıştı. Bence herkesi terk edip gitmişti. Başından beri bu adam da bir haltlar seziyordum. Bu adama birçok kez acımıştım ama artık acımamam gerektiğini düşünüyordum. Fazlasıyla gergin olan bu adam bir işler çeviriyor olabilirdi. Şimdi ise bir anda ortadan kaybolması gizli bir işler çevirdiğini açıklıyor gibiydi. Bu işte ileride açığa çıkacaktı. Cevap vermemi bekleyen kadın bu sefer ellerini göğsünde birleştirmişti. Kaşlarını çatmış, cevabımı bekliyordu. Onu daha fazla bekletmedim ve cevabımı verdim. Ona gülümsemiş yüzle baksam da bana karşı somurtkandı. İçinden 'Seni pis ucube'dediğini hissedebiliyorum. Daha fazla susarsam beyaz tenli bu kadının domatese dönüşme evrelerini izliyor olabilirdim. Şimdiden yüzünün bazı kısımları kızarmıştı bile. "Tabiki. Alya Hanım müsaitse şuan yanına gitmek isterim. "İsteğimi bildirdiğimde yüzünde bir tebessüm oluşmuştu. İsteğimi harfiyen yerine getireceğini biliyordum. Bundan şüphem olmamıştı. Zaten o da Alya Hanım'ı seçmemi istiyordu. Belliki bu yüzden tebessüm etmişti. Eğer itiraz edip Yiğit Bey'i istediğimi söyleseydim beni öldürebilirdi. İtiraz etmemekte kötü mü yaptım? İyi mi yaptım? Düşünmeye başlamıştım. Bu kadınla Yiğit Bey'in tavırları dikkatimi çekmişti. Kadın kolumdan tutup beni karanlık bir koridora yöneltti.

 

 

 

Az önce aydınlıkta farkedemediğim yaka kartında, karanlık koridorda bir parlaklık belirdi. Gözlerim oraya kayınca yaka kartında beyaz bir yazıyla 'Derin Solmaz' yazıyordu. İsimlerini bu şekilde yazmalarını anlayamamıştım. Neden isimlerini saklıyorlardı? Amaç neydi? Gittiğim erkek doktorun ismini 'Yiğit' olduğunu az önce öğrenmiştim. Gittikçe şüphelerim artıyordu. En başta geldiğimde cıvıl cıvıl olan bu yer Karanlığa bürünmüştü. Koridorlarının hiçbirinde lamba yanmıyordu. Eğer kapıya yakın bir yerdeysen karşısındakinin yüzünü görebilirdin. Bu ancak böyle mümkün olabilirdi. Kadın beni karanlıkta öylece çekiştirdi. 5 dakikadır bomboş olan karanlık koridor beni korkutuyordu. Cezaevinde olduğumu anımsatan bu yer çocukların rüyasında kabus olarak görebileceği kadar korkunçtu. En sonunda bir odanın önünde durduk. Ondan defalarca kurtulmaya çalışsam da kadının gücü tarafından hareket bile edemiyordum. Bir oda vardı ve bu odanın kapısı da bu yer kadar korkunçtu. Kapının önünde kocaman harfler ile bir yazı yazıyordu. Bu yazı karanlıkta parlamıyordu. Okuyabilmemiz için bir düğmeye mi basmamız gerekiyordu? Ya da parmak mı okutmalıydık? Merakla Derine bakıyordum. İsmini yeni öğrendiğim kadına çok çabuk ismiyle hitap etmeye başlamıştım. Kaşlarımı çatarak arkamdaki Derin'e döndüm. Gerçi kaşlarımı çattığımı anlamamıştı. Elinde bir eşyayı tuttuğunu gördüm. El fenerine benzer bu eşya yazıyı görmemizi sağlayacaktı. El fenerini yazıya doğru tutunca bir cümle belirdi. Cümlenin altında ise 'Alya Solmaz' yazısını gördüm. Acaba şu anki doktorumun Derin ile bir alakası var mıydı? Her şey daha gizemli bir hal alıyordu. Sanki oyun merkezine gitmiş ve oradaki korkunç bir oyunu seçmiştim. Eğer kapıyı açtığımızda oyunlardaki gibi bir canavar fırlarsa kalp krizi geçirebilirdim. Bu da geri kalan zamanımın düşmesine neden olurdu. Bunu göze alabiliyorlardı. O yüzden buranın bir klinik olmadığını düşünüyordum. Normal bir kliniğe göre fazla korkutucuydu. Cümleye korkuyla içinden okudum. *Ölümden kurtulmak için geldiği yerde bilmiyordu ki ölüme daha da yaklaştığını* Cümleyi okuduğunda bir adım geriye gittim. Ben buraya ölümden kurtulmak için geliyordum. Bu doğru ama ölüme daha da yaklaştığını söylerken ne kastediyordu. Buradan kaçmaya çalışmıştım. Arkamı dönüp koştuğumda çok değil 2 dakika sonra arkamdan birinin kolumu tutmasıyla durdum. Arkamı dönmeyi hiç istemiyordum. Bir an önce buradan kurtulmayı diledim. Kaçsam yakalıyordu. Dursam korkum kalbimin daha hızlı atmasına neden oluyordu. İkisi arasında bir duvar gibi kalmıştım. Elim kolum bağlı neler olacağını izliyordum. Derin beni tekrardan odanın karşısına getirdi. Kapıyı tıkladığında gözlerimi sıkıca kapattım. Olanları beklemek canımı yakıyordu. Kapının tam dibinde olduğumuz için her an bir canavar fırlasa ölebilirdim. Kapı aniden açılınca birden kalbim patlayacakmış gibi oldu. Kısa küt saçlı bir kadın bana doğru ilerledi. Nefesim tuttuğumun farkındaydım. Bana yaklaşınca ortaya kalın bir ses çıktı. Bu ses Alya Hanım'a aitti. "Son" dedi. "Son 30 gün 6 saat" Sesi kısık kısık geliyordu. "Son 30 gün 6 saatini kaldı Sence de bu vaktini burada mı geçireceksin? "Sesi oldukça ürperticiydi. Sesi kulağımda yankılanıyordu.

 

 

 

30 gün 6 saat

 

 

 

30 gün 6 saat

 

 

 

30 gün 6 saat

 

 

 

‧͙⁺˚*・༓☾☽༓・*˚⁺‧͙‧͙⁺˚*・༓☾☽༓・*˚⁺‧͙‧͙⁺˚*・༓☾☽༓*˚⁺‧͙

 

𝐸𝑓𝑛𝑎𝑛

 

 

 

Az önce karşılaştığım kendini bilmiş adam yüzünden sinirlerim bozulmuştu. İsmi Uraz'mış. Aman huysuz adam. Oldukça kibirli olan bu adamdan kurtulamayacak gibiydim. Galiba daha az arkadaşımı ziyarete gelmeliyim. Şuan arkadaşıma acıdım çünkü böyle bir patronu vardı. İnsan bunun yanında sakin kalamaz. İmkansız bir şey.

 

 

 

"Efnan" arkamdan soğuk bir ses gelmişti. Oldukça katı olan bu ses herkesi korkutmuşa benziyordu. Ah bu bizim huysuz adam. Herkes burada bir tek ondan korkuyor. Benimle alıp veremediği ne acaba? Arkamı döndüğümde tam tahmin ettiğim gibi oydu. Yüzü kızarmış, kaşları çatılmıştı. "Hey haylaz kadın bana bir gömlek borçlusun. "Bu neydi şimdi bir tür şaka falan mı? Önüne tam dikildiğimde ellerini cebine sokmuştu. Sadece üstüne düşmüş gibi duran kaban sırtından süzülüyordu. Bu zenginlerin yeni modasıydı. Önünde durduğumda dudağının kenarıyla gülümsedi. O gülümserken etrafta bayılan kızları gördükçe gülüyordu. Bana baktığında ise en ufak bir tepki olmamasını hazmedememişti. Gülüşü durdu. Bu sefer gözleri bir rüzgarı anımsatıyordu.

 

 

 

Dudaklarımı aralamış tepki verecektim ki beni eliyle durdurmuştu. " Aaa pardon unutmuşum. "Ne demeye çalıştığını anlamamıştım. Eminimki bunu anlamayan bir tek ben değildim. Herkes ne demeye çalıştığını anlamaya çalışıyormuş gibi bakıyordu. Gözlerim gözlerini bulduğunda konuşmaya başladım. "Neyi? "

 

 

 

"Kokunu haylaz kadın. " derin bir iç çekti. "Kokunu unutmuşum haylaz kadın. "Sonda o lakabı getirmese olmazmıydı? Gerçi şuan tek sorunumuz o değil. Bu huysuz adam bana mı yürüyordu? Ciddi ciddi bana iltifat ediyordu. Herkes duymuş olacakki bazı kızlar bana öldürecek gibi bakıyordu. Üstündeki gözlere daha fazla katlanamadım. Yine konuşmaya başlayacaktımki beni tek bir hareketiyle durdurmuştu. Bu huysuz adam bana gözlerini dikmiş bakıyordu. Dudakları tekrar tek bir yöne kıvrıldı. "Bu dediklerimi iltifat sayma. "Gülümsemesi büyüdü. Omuzlarını kaldırdı ve daha fazla güldü. " Yine bana yaklaşmandan korkuyordum." Ah bu huysuz adam tam bir sınav için gönderilmiş olmalı. O bu kelimelerden keyif alırken ben ona sertçe baktım.

 

 

 

Beni gördükçe taklit ediyordu. Kaşlarımı çattım. Kaşlarını çattı. Elimi saldım. Elini saldı. Bu adam manyak mıydı? Bu da soru mu? Tabiki manyak. Sırf kahveyi döktüğüm için bu kadar huysuzlanamazdı. Sadece beni bıraksın ona gömlek alırdım. Son kez ona bunu söylemek için dudaklarımı araladım. Bu sefer söyleyebilmiştim. "Beni bırak sana bir gömlek alayım. Yeterki peşimi bırak."Dediklerim karşısında kahkaha patlattı. Onun kahkaha attığını duyan asistanı baya şaşırmıştı. Şimdi onu bu hâlde görmekten mutluluk duymuş olmalıydı. Kaşlarımı çatmış, ona sert sert bakıyordum. Sanırım beni ciddiye almamıştı. Oysaki baya ciddiydim. Kahkahası bitince doğrulmayı başarabilmişti. O kadar çok gülmüştü ki yüzü kıpkırmızı olmuştu.

 

 

 

" Ahh haylaz kadın benden kurtulmak o kadar kolay mı?"Sesi halâ ciddi kalamıyormuş gibiydi. Gerçekten benim ondan kurtulamayacağımı mı sanıyordu? Onun aksine bende gülmeye başlayınca yüzü bir anda ekşidi. Tebessümü gitti. İki elimi göğsümde birleştirmiş, kafamı hafif yana yatırmıştım. Benden boyca uzun olan bu adama gözlerimi yetiştirmeye çalışıyordum. Fısıltılı bir ses çıkmıştı dudaklarımdan. "O gün"Gülümsemem artmıştı. "Üstüne kahve döktüğüm gün senden kurtulabildiğime göre senden kurtulmak oldukça kolay. " dediklerimin ardında göz temasını kesip arkamı döndüm.

 

 

 

Soğuk bir el beni durdurmuştu. Belimden tutup bedenimi kendisine yaklaştırmıştı. İşte o zaman gerçek bir sessizliğin ortasına gömülmüştük. Öylece birbirimize baktığımızda gözlerimiz birbirine karışmış gibiydi. Onda ismini bilmediğim bir koku vardı. Hoşuma giden bir koku. Şuan ne hâlde olduğumuzu anladığımda bedenimi saran kollarından kurtuldum ve hızlı adımlarla oradan uzaklaştım. Arkamdan bana bağırmıştı.

 

 

 

"Bu renk sana çok yakışmış."

 

 

 

 

Loading...
0%