Yeni Üyelik
6.
Bölüm

6 dedektif

@beyzaodabas

İlahi Bakış Açısı

 

 

"Ev dört duvar değildi. Ev 6 pencereden oluşan bir yerdi. "

 

 

 

‧͙⁺˚*・༓☾☽༓・*˚⁺‧͙‧͙⁺˚*・༓☾☽༓・*˚⁺‧͙‧͙⁺˚*・༓☾☽༓*˚⁺‧͙ Doğa Taylar her zamanki gibi evinde oturuyordu. Huysuz kardeşi yüzünden sevgilisi Neon ile buluşamamıştı. Onu son zamanlarda çok ekiyordu. Huysuz kardeşi -Çiçek- ablasının bir türlü başka biri ile takılmasını sevmiyordu. Yıllarca ablasını oyun arkadaşı gibi kullanıyordu. Ablası artık ondan bezmişti. Sürekli gittiği yerlere kardeşini de götürmesi canına tak etmesine sebep oluyordu. 16 yaşlarındaki kardeşi eskiden oyun oynamak için zorlardı. Şimdi ise ona erkek arkadaş bulması için zorluyordu. Gerçekten Doğa için ablalık zor derecedeydi. Bu zamana kadar hangi erkek arkadaşı olursa olsun Çiçek'te onlarla geliyordu. Hatta bu sebepten ötürü 5 kere terk edilmişti. En uzun birlikte olduğu kişi Neon'du. O Doğa'nın kardeşini kabullenmiş, ona kendini sevdirmişti. Peki bu asılmalara ne kadar katlanabilirdi? Bir? İki? En fazla 3 ay. Ancak bu adam onunla 4 ay geçirmişti. Bir ilk olmuştu. İlk defa Doğa kardeşine rağmen terk edilmemişti. Belkide onu gerçekten seven adam Neon'du.

 

 

 

Saat 11.00 alarmı çalınca Doğa büyük bir korkuyla sıçramıştı. Son anda yataktan düşmekten kurtulan Doğa afallamıştı. Başını sağa sola çeviren bu kız saçlarının bozulmuş olduğunu düşündü. Yanılmamıştı. Sanki bir savaştan çıkmış gibi dağılan saçları onu komik gösteriyordu. Yatağının hemen karşısında duran boy aynası her seferinde onu korkutuyordu. Gece lavaboya giderken yataktan bir canavar çıkıyormuş gibi duruyordu. En azından bu boy aynasından korkan Çiçek ablasının odasına giremiyordu.

 

 

 

Doğa dağılan saçlarını sanki düzelecekmiş gibi eliyle destekledi. Yatakta otururken hemen karşısındaki aynadan saçlarını düzeltmeye çalışıyordu. Bir kaç kere daha düzelttikten sonra düzelttiği saçlarının tekrar havaya kalkmasını sindirememişti. Aniden sinirle saçını başını yolmaya başlamıştı. Bu kızın gerçekten sinirini kontrol edememe hastalığı vardı. Yataktan kalkıp yerde bir kaç dakika tepindi. Saçları savrulurken bile güneş ışığı saçlarına dokunuyordu. Doğa sinirini kontrol etmek için durdu. Aynanın karşısına geçip sinirlenirken nasıl gözüktüğüne baktı. Aynadaki sinirli tavrını yataktan koşup aldığı telefonuyla çekmişti. Gerçekten her anına değer veren bu kız sinirli anlarına bile değer veriyordu.

 

 

 

Telefonu geri yatağına fırlattıktan sonra bir ses duydu. Telefon sesi olduğu belliydi. Doğa arkasına geri dönüp yatağından düşmüş olan telefonuna baktı. Gerçekten güne şanslı başlayamamıştı. Gerçi kardeşiyle başladığı her gün onun için bir şanssızlıktı. İçinden geçiremeden duramadı. "Hadi ama ne kadar şanssız bir gün böyle. "

 

 

 

Bu kız daha fazla sinirlenmeye başlamıştı. Kırık telefonunu bir kerede o fırlatmıştı. Ablasının sesini duyan Çiçek odaya zar zor girdi. Yerde dağınık olan telefonu görünce ablasına baktı. Sinirden ağlayan ablasına bir kaç adım attı. Bir kez daha adım atacaktı ki ablasının sert sesiyle irkilip vazgeçti. Doğa başını aynadan kaldırmayıp kardeşine sertçe bağırmıştı. "Git" Sesinde hem kızgınlık hem de hüzün vardı. Şuan sinirine hakim olamadığı için her şeye zarar verdiği gibi kardeşine de zarar vermekten korkuyordu. Bir kez daha tekrarladı. "Git. Bu odadan derhal çık. " Son kelimesinde fazla bağırmıştı. Çiçek'in yüzü yeri bulmuştu. Ablasına bakmaktan korkuyordu. Gözleri ablasının kolunda oluşan morluktaydı. Bu ne ara gerçekleşti bilmiyordu. Ablası artık kendine zarar vermeye mi başlamıştı?

 

 

 

Ablasının sertçe söylediği sözleri duymazdan geldi ve ablasına doğru adımlar atmaya başladı. Ablası artık dayanamıyordu. Son bir çığlıkla tekrardan bağırdı. Gözleri halâ aynadaydı. Aynaya kitlenmiş, kardeşine bağırıyordu. "Git dedim. " sesini ayarlamaya çalışsada olmuyordu. "Git bana telefon getir."Kardeşi ne demeye çalıştığını anlayamamıştı. Neden demişti? Telefonu kırıktı ama acaba yine sevgilisinin onu terk ettiğini mi duymuştu? Durup dururken sinirlenmesini anormal buluyordu. Oysaki ablasının saçlarının dağınık olmasından dolayı böyle sinirlendiğini bilse iki kez düşünürdü. Doğa'nın bir tedaviye ihtiyacı vardı. Önemli bir tedaviye. Ablası bu sefer başını kardeşine döndürebilmişti. Korkudan titreyen kardeşine iyice yaklaştı. Sesini ona bir kez daha duyurmuştu. Fakat bu sefer sesi daha sakin geliyordu.

 

 

 

Elleri kardeşinin omzunu bulmuştu. Hafifçe sırıtarak Çiçek'e isteğini bir kez daha duyurdu. " Hadi kardeşim. " kafası yana yatmıştı. "Bana telefonunu getir. " dediklerinden sonra tekrar aynanın yanına vardı. Yüzü tekrar aynı şekili almıştı. Çiçek'e 'kardeşim' dediğine göre durum gerçekten mühimdi. Çiçek ablasını daha fazla sinirlendirmek istemiyordu. Çünkü kolundaki morluğu sinirlendiği için kendisine yapmıştı. O kendisine zarar verebiliyordu. Bu yüzden daha fazla ileri gitmeden ablasının ondan istediği telefonu getirdi. Pembe tavşan kılıflı telefon tam anlamıyla Çiçek'i anlatıyordu. Kısa kahküllü saçı olan Çiçek şirin bir kızdı. Ablasına gerçekten önem veriyordu. Onu annesi ve babası gibi terk etmesinden korkuyordu. O yüzden hep yanındaydı.

 

 

 

Uzun boylu olan Çiçek kokuları çok seviyordu. Türlü türlü kokular sıkarak evi parfüme gömüyordu. Ablası bu yandan ona hiç benzemiyordu. Ablası kitap aşığı ve tek bir kokusu vardı. O koku kendini belli ettiriyordu. Kardeşi gibi süslü püslü değildi. Aksine tek takılmayı seven bir kızdı. Çevresinin olmaması onu ilgilendirmiyordu. Tek değer verdiği şeyler kitap karakterleriydi.

 

 

 

Her gün onlarla vakit geçirir, evde okuduğu kitaptaki aşık olduğu karakterin adını sayıklardı. Orta uzunluktaki kahverengi saçlarını dağınık bir topuz yaparak güzelleştirirdi. Gözleri çekik olan bu kız güzelliğini konuşturuyordu.

 

 

 

Kardeşinin getirdiği telefonu eline aldı ve fotoğraf makinesini açtı. Aynaya uzattığı telefonla kendini çekmişti. Böyle anılara ne gerek vardı? İnsan hep mutlu olduğu anıları barındırmak isterdi. Ablası neden hep kötü anlarını saklıyordu. Ağlarken, sinirliyken, her duyguyu barındırdığı fotoğraflarda bir tek güldüğü bir fotoğraf yoktu. Çekmeyi mi unutmuştu? Ablasına çekinerek bunu sormak istemişti. Yine kızmasından korkuyordu. Sesi buruk çıkan bu kız kekeleyerek bir kaç cümle kurdu. "Abla" tek kelime etmesine rağmen rahatlamıştı. "Abla neden hiç gülerken fotoğrafın yok? Yoksa yoksa çekmeyi mi unuttun? "Üstünden büyük bir yük kalkmış gibi rahatlamıştı. Ablasına bakmaktan vazgeçmiyordu. Ablası telefon elinde aynaya uzatmış fotoğraf çekiyordu. Kardeşinin kurduğu sorulara karşılık aynaya gülümsedi. Sonra bir fotoğraf çekti.

 

 

 

Aynadan uzaklaşıp kardeşinin yanına vardığında gülümserken çektiği fotoğrafı gösterdi. Dudağının kenarı kıvrılmıştı. " Neden mi hiç gülerken fotoğraf çekmiyorum? " Fotoğraf galerisindeki gülmeden önce çektiği fotoğrafı gösterdi. "Bu bana daha çok yakışıyor. Herkes öyle düşünüyor. Bana gülmek yakışmaz. " Sesi titriyordu. Elini gülerken çekindiği fotoğrafa kaydırdı. "Peki bu? Bu bana yakışıyor mu? " oldukça üzgündü ancak ağlayamazdı. "Hayır bu bana yakışmıyor. Yapmacık bir yüz bana yakışmıyor. Ben buyum. Somurtkan biri. " dedikleri canını yakıyordu. Yutkundu. Eliyle kırılan telefonunu işaret etti. Gözleri kızarmıştı. Ağlamak istiyordu ama kendini ağlamamak için sıkıyordu.

 

 

 

"O telefonu alıp tamir ettirirsin. Sonra senin telefonundan çekindiğim fotoğrafı atarsın. Sakın gülerken çekindiğimi atma. "Gülmekten nefret ediyor gibiydi. Kitaplardaki romantik sahnelerde herkes güler, coşardı. O ise sahneleri okumak dahi istemiyordu. Aşk ona göre değildi. Kendi hayatında yaşamayı severdi. Sevmeyi hiç öğrenemediği için daha önce sevgili olduğu kişileri yeteri kadar sevemiyordu. Sevmek neydi bilmiyordu. O sevdiğini düşünüyordu. Sevmenin bu şekilde olduğunu.

 

 

 

Çiçek ağlamamak için kendini tutuyordu. Ağlamak istemiyordu. İki kardeş farklı kişiliklere sahipti. Çiçek gülmeyi sever, ağlamaktan nefret ederdi. Doğa ise ağlamayı sever, çünkü ona yakıştığını söylerdi. Gerçekten haklıydı. Ağlarken gözleri iyice çekik oluyordu ve bu onu daha fazla güzel kılıyordu. O ise gülerken kötü gözüktüğünü söylüyordu. Son zamanlarda artan sinir hastalığı onun gülümsemesini elinden almıştı. Daha da geri vermiyordu. Verse de bundan sonra Doğa onu kabul etmezdi.

 

 

 

Çiçek'in gözleri halâ ablasının kolundaydı. Kolu morarmıştı. Daha çok doktora gitmesi gerekiyordu. Bir telefonunun sesi geldi kulaklarına. Telefon zil sesiyle aynı sesteydi. Bu kapı zili de olabilirdi. Doğa hızla kapıya yöneldi. Bu küçük evde kapıya varması kısa sürmedi. Kapıyı açtığında kimse yoktu. Ses ise halâ geliyordu. Artık tek bir ihtimal vardı. Telefon çalıyordu. Kapıyı hızla çarptı. Kapının hızla kapanması ile Çiçek bir adım geriye gitmişti. Kapıdan bu kadar ses çıkacağını tahmin edemiyordu.

 

 

 

Sesin olduğu yere doğru gittiklerinde tekrardan Doğa'nın odasına girdiler. Bu ses Doğa'nın telefonundan geliyordu. Her ne kadar kırılsada telefon bozulmamıştı. Doğa bir çırpıda telefonu eline aldı. Telefonun ekranında kocaman harfler ile 'Komiserlik bürosu' yazıyordu. Doğa gerçekten bıkmış bir hâlde telefonu açtı. Yine hangi bir cinayeti çözecekti.

 

 

 

"Alo.Doğa sen misin? " Telefondaki ses bir erkek sesiydi. Adam endişeli ve soluk soluğa bir şeyler gevelemişti. "Acil acil bir şeyler yapmalısınız. Yoksa herkes ölür. " adam endişeden ölecek gibiydi. Söyledikleri Doğa'yı da endişeye sürüklemişti. Bir hâyli ne olduğunu merak etmişti. "Ne oldu? " karşı tarafa ilettiği soru cevapsız kalmamıştı. Doğa kaşlarını çatmış cevabı bekliyordu. Adam endişeli bir şekilde "Bir katili bulmanız gerek. " dedi. Sesinde söylemek, haykırmak istediği bir çok sır yatıyordu. Doğa sinirlenmişti. İçinden onca küfür yağdırıyordu. Onu bu küçük mesele için mi meşgul ediyorlardı. Kendisi ünlü bir dedektif olduğu için çoğu suçu Doğa çözüyordu. Pekâlâ diğer 5 ünlü dedektifte çözüyordu ancak Doğa en fazla kendisinin çözdüğünü düşünüyordu. Sert bir ses tonuyla söze girişmişti. "Ufak bir mesele için beni neden korkutuyorsun? " diyerek telefona bağırdı. Ablasının bu çılgın hâllerine alışan Çiçek artık olanları garipsemiyordu. Kendisine zarar veren bir kız nasıl olsunda bağırmasın öyle değil mi?

 

 

 

Telefondan adamın mahcup sesi gelmişti. O mahcubiyetin altında fazlasıyla korku saklıydı. "Asıl kokmanız gereken şey katilin bir seri katil olması. Baş komiseri o öldürdü. " Doğa baş komiserin öldüğünü dahi bilmiyordu. Bu da onun bu meslekle yeteri kadar ilgilenmediğini gösteriyordu. Doğa donup kalmıştı. Haber bile izlemediğini farketmişti. Bütün haber siteleri bu haberle çalkalanırken o yeni duyuyordu. Üstelik o bu işin uzmanıydı ve o seri katili bulabilecek tek kişiydi. Kendine geldiğinde bir soru yöneltti bu tedirgin adama. Kaşları çatık değildi. Doğa'nın yüzünde bir korku belirmişti. "Peki ne yapacağız? " herkesin merak edebileceği bir konuya değinmişti. O seri katilin işi onlarla olabilirdi. O 6 ünlü dedektifin peşindeydi. Onun için bir kaç cinayet işlemek kolaydı. Bu şekilde onu aramalarını sağlıyacaktı.

 

 

 

Güzel plandı. Ancak bu işte Doğa varsa yaşaması imkansızdı. Doğa şimdiden seri katili nasıl öldüreceğini düşünüyordu. Bu kadar kolay olacağını sanması garipti. Bu seri katil, işinde tecrübeliydi. Onların ruhu duymadan evlerine bile sızabilirdi. Ansızın bir gece onları boğazlayabilirdi. Adam hızlıca konuştu. "Size güvenli bir ev tuttuk. Bu işte yalnız değilsiniz. Diğer 5 dedektifte sizinle. O eve gideceksiniz ve beraber yaşayacaksınız. Size konum atıyorum. Bugün gelin o eve. " adam Doğa'nın konuşmasına fırsat vermeden telefonu kapatmıştı. Doğa bu işi tek başına çözebilirdi. Niye başka kişilere ihtiyaç duyuyordu. İşi oldukça küçümsemişti. Ancak o eve gidecekti. Bu işte o da tebrik edilmeliydi. Onunda adı duyulmalıydı. Şimdi somurtmasına geri dönebilirdi.

 

 

 

‧͙⁺˚*・༓☾☽༓・*˚⁺‧͙‧͙⁺˚*・༓☾☽༓・*˚⁺‧͙‧͙⁺˚*・༓☾☽༓*˚⁺

 

 

 

İlahi Bakış Açısı(Mevsim)

 

 

 

Mevsim klinikten döndüğünde uzun süre kendine gelememişti. Gelemeyecek gibiydi. Sakinlik için bir duş şarttı. Üstünü çıkarttığında bedeni soğuk suyla irkilmişti. Artık bu hastalık onu soğuk sudan uzak tutuyordu. İliklerine kadar soğuk suyla yıkanan Mevsim artık sıcak suyla yıkanıyordu. Cildi tahriş görüyordu. Cildi her şeye karşı hassastı. Suya, dar giysiye,yemeğe. Yemeğe karşı bile hassastı cildi. Fazla yemek yerse cildi çöküşe geçebilirdi. Bu da 30 gün 6 saatten az bir zaman demekti.

 

 

 

Telefonuna bir mesaj gelmişti. Bilinmeyen bir numara olması Mevsim'i şaşırtmamıştı. Bunun gibi bir çok bilinmeyen numaralardan mesaj geliyordu.

 

 

 

*Bilinmeyen numara:Sana buradan yazabiliyorum ama eminimki beni yine bulamayacaksın çünkü beni bulmaktan daha önemli işlerin var.*

 

 

 

Mesaj kim tarafından yazıldıysa Mevsim'in hayatını iyi biliyordu. Mevsim'in böyle kişilerle uğraşacak vakti yoktu. Şuan ortalıkta bir seri katil geziyordu. Bu daha önemliydi. Ardından telefondan bir mesaj bildirimi daha geldi. Mevsim somurtarak yine o kişiden diye tahmin etti. Fakat yanılmıştı. Bu mesaj komiser büroluğuna aitti.

 

 

 

*Komiser büroluğu:Mevsim size bir ev tuttuk hemen buraya gelin. Bu seri katili diğer 5 kişiyle siz çözeceksiniz. Konum atıyorum. Oraya gelin.*

 

 

 

Mevsim mesajı okuduktan sonra sevinmişti. Diğer 5 ünlü dedektifle tanışmak bir onurdu. Mevsim sevinirken gecikmeden konum geldi. Artık geride kalan tanışmaktı.

 

 

 

Bu 6 dedektifin bir araya gelmesi...

 

 

 

‧͙⁺˚*・༓☾☽༓・*˚⁺‧͙‧͙⁺˚*・༓☾☽༓・*˚⁺‧͙‧͙⁺˚*・༓☾☽༓*˚⁺‧͙

 

 

 

İlahi Bakış Açısı(Efnan)

 

 

 

Efnan az önce yine onu sinir küpüne döndüren adamdan kurtulmuştu. Bu adam bir psikopat olmalıydı. Dengesiz adam. Efnan arkadaşı, Yeliz'in olduğu yere gidiyordu. Onu sekreterlik bölümünde bulabilirdi. O hâlde ne duruyordu. Hemen oraya gitmeliydi. Arkadaşının yanına gittiğinde onu şoka uğratan bir manzara görmüştü. Arkadaşı yere yığılmış, ağlıyordu. Efnan koşarak yanına geldi ve ellerini tuttu. Yüzüne bakması için elleriyle yüzünü kendisine çevirmişti. Ağlamaktan rimeli akmış olan kız baya korkunç duruyordu.

 

 

 

Saçları beline kadar gelen Yeliz gözyaşı ile saçlarını da ıslatmıştı. Kıyafeti lekeliydi. Üstünde çamurdan bir yazı yazılıydı. Ne yazdığını görmek için Yeliz'i ayağa kaldırdı. Yeliz'in başı yere bakıyordu. Efnan'ın ise gözü sekreterlerin giymesi gereken giysideydi. Yazıyı içinden tekrarlamıştı. 'Burada işini doğru yapanlara ihtiyacımız var.' Efnan sinirden deli gibi yumruğunu ısırıyordu. Bunu yapanın o kibirli Uraz olduğunu biliyordu. Ahh Aman Allahım bu adamın hiç mi merhameti yoktu? Bu kadar zalim olmamalıydı.

 

 

 

Elleri yumruk olmuştu. Onu bulmalıydı ama önce aynı çamuru ona sürmeliydi. Yeliz'i bırakıp gittiğinde arkasından ona bağıran birini duymuştu. Bu Yeliz'di. Ona çaresizce bağırmıştı. Yinede Efnan durmadı. Bu hayduta işini bildirmeliydi.

 

 

 

"Efnan lütfen dur. Yapma. "diyen bağıran kızın yakarışları şirkette bangır bangır duyuluyordu.

 

 

 

Efnan ellerini arkasına saklamıştı. Parmaklarında çamur vardı. Çamuru ona sürerek arkadaşının intikamını alacaktı. Bu içinde rahatlama yaratacaktı. Onu bir kaç özel kişiyle konuşurken görmüştü. Önemli bir görüşme gibiydi. Eğer orada yaparsa büyük bir rezillik olurdu. Yinede sonuçta o rezil olacaktı. Parmaklarını saklayarak ona yaklaştı.

 

 

 

"Hey huysuz adam. " diye seslenmişti. Sesin hemen ardına dönüp yanına geleceğine adı kadar emindi. Emin olduğu gibi oldu. Uraz konuşmaya ara vermiş, Efnan'ın yanına gelmişti. Dudaklarının kenarı gülüyordu. Sessizce sırıtmıştı. Kıkırdamasını duyuyorlardı. "Ne oldu haylaz kadın? " Uraz yine lakabını kullanmıştı. Kaşları çatılmıştı. Elleri arkasında bağlıydı. Göğsü ise kabarıktı.

 

 

 

Efnan ufak ufak sürprize geliyordu. Yanına iyice sokuldu ve kulağına fısıldadı. "Benden kurtulamazsın huysuz adam. " söylediği cümleden sonra ondan uzaklaştı ve sırıttı. Aynı şekilde Uraz'da sırıtıyordu. "Eminimki senden kurtulmak çok kolaydır haylaz kadın. " kendini bilmiş tavrından vazgeçmiyordu. Gözleri Efnan'ın arkasına sakladığı ellerini bulmuştu. Arkasında neyi sakladığını merak ediyordu? Gülerek sordu. "Ne oldu bana gömlek mi aldın? " Efnan ona daha güzel bir sürpriz yapacaktı. Haberi yoktu.

 

 

 

Efnan ellerini arkasından çekti ve Uraz'ın açık mavi gömleğine bir yazı yazdı. Tıpkı bu huysuz adamın arkadaşına yaptığı gibi. Her şeyi hızlı yapmıştı. Uraz ona engel olamamıştı. O sırada sadece Efnan'ın gözlerine odaklanmıştı. Efnan yazıyı yazdıktan sonra sesli bir şekilde yazdıklarını okudu. "Ben bencil bir aptalım. " yazdıkları Uraz'ın hoşuna gitmemişti. Bu durumda kim buna mutlu olabilirdi? Olayı gören güvenlik görevlileri Efnan'ı sağından ve solundan tutmaya başlamıştı. Efnan'ın her iki elide güvenlik görevlileri tarafından tutulmuştu. Efnan çırpınırken gözleri Uraz'ın gözlerine değiyordu. Ela ve kahverenginin karşımı ancak bu kadar güzel olabilirdi.

 

 

 

Uraz bir süre daha bu durumdan hoşnuttu. Saatlerce bu haylaz kadının gözlerine bakabilirdi. Uraz artık dayanamadı ve bağırdı. Efnan onun bu kadar kızacağını kestirememişti. Kendisine bağırdığını düşünüyordu ancak Uraz görevlilere Efnan'ı bırakmasını emretmişti. "Onu bırakın."sesinden korkan görevliler Efnan'ı bir çırpıda bırakmışlardı. Geriye çekilen görevlilerin nutku tutulmuştu. Uraz Efnan'a yaklaştı ve sinirini kontrole aldı. Onunla konuşurken oldukça sakindi. " Bana bir gömlek daha borçlusun. " sesinden keyiflendiğini anlayabiliyorlardı. Oldukça eğlenmişti. İki kere bildirim sesi gelmişti ki ikisi de telefonunu ellerine aldı. Sesli bir şekilde mesajı okumaya başladıklarının farkına varmamışlardı.

 

 

 

"Seri katili bulmak için gönderilen 6 kişiden birisin bugün atacağım konuma gelin. Artık tek bir evde yaşayacaksınız. "diyerek okudukları komiser büroluğundan gelen mesaj ikisinide afallatmıştı.

 

 

 

İkiside aynı anda okumuştu fakat birbirlerini iyi duymuşlardı. 6 ünlü dedektiften iki tanesi şuan zaten karşı karşıyaydı.

 

 

 

Efnan gözlerini kısarak şaşkın bir şekilde parmağını uzatarak sormuştu. "Sen-sen 6 ünlü dedektiften birisin huysuz adam. " şaşkınlığını çok fazla belli ediyordu. Uraz'da aynı şekilde kaşlarını çattı ve parmağını uzattı. "Sen sen de 6 ünlü dedektiften birisin haylaz kadın. " birbirlerine öyle bakacak kadar vakitleri yoktu. Görev bekletilmezdi. Her ne kadar olursa olsun Efnan bu huysuz adamla aynı grupta olmak istemiyordu. Uraz ise tam tersi mutluluğu yüzünden okunuyordu. Her seferinde Efnan'ın gözlerini görmek onun için iyi bir fırsattı. Elbette fırsat kaçmamalıydı.

 

 

 

Efnan arkasını dönüp giderken bir anda arkasını döndü. Gülümsedi ve bedenini hiç haraket ettirmeden kafasını döndürerek konuştu. Tam bir esnek kızdı. Zorlu bir haraketi bile kolayca yapabilmişti. "Aaa pardon unutmuşum. " sesini ayarlamaya çalışmıştı. Burada bir kahkaha patlatırsa her şey bozulurdu. Uraz kaşlarını çatmış, gözlerini devirmişti. "Neyi? " diye sordu. Tıpkı aynı soruyu Efnan'ın daha önce sorduğu gibi. Efnan gülümsedi. Dudakları aralandı. "Beni yine belimden tuttuğunu unuttum." sırıttı. "Beni yanına çekmenden korkuyorum. " bu diyalog daha önce yaşanmıştı. Bu kız gerçekten üstün zekaya sahipti. Gerektiği gibi laf sokabiliyordu. Uraz gülümsemesini gizleyememişti. Ahh olamaz yine aynı güldü. Tam bir şekilde. Göz bebekleri büyüdü.

 

 

 

*O yalnız değer verdiği, sevdiği birini görünce tam gülerdi, göz bebekleri büyürdü.*

 

 

 

Gülümseyerek giden kadına baktı. Bağırarak "Şimdi değil haylaz kadın. Onunda sırası var. Şuan üstüm kirli. "diyerek seslendi. Dediklerini duymasını umuyordu.

 

 

 

‧͙⁺˚*・༓☾☽༓・*˚⁺‧͙‧͙⁺˚*・༓☾☽༓・*˚⁺‧͙‧͙⁺˚*・༓☾☽༓*˚⁺‧͙

 

 

 

İlahi Bakış Açısı(Kamer)

 

 

 

Kamer soğuk bir duştan çıkmıştı. Üstüne giydiği bornoz onu komik gösteriyordu. Gerçekten komik gözüküyordu. Odasına girdiğinde gizlice odasına girmiş, bilgisayarla oynayan kardeşini gördü. Hep böyle yapıyordu. Gizlice odasına girip bilgisayara çökünce abisi onu füze gibi odadan atıyordu. Yine öyle olacaktı. Kardeşine yaklaşırken Eylül'ün güldüğünü gördü. Eylül onun küçük kardeşiydi. Haylaz ve yaramaz olan bu esmer tenli kız 22 yaşlarındaydı. Abisi ondan 2 yaş büyük olduğu için onu pek takmıyordu. Aslında çoğu zaman takmıyordu. Şimdi ise abisini bu şirin bornozla görünce gülmesini gizleyemedi. Kahkaha patlattı. Abisi ise onu kolundan tuttuğu gibi odadan attı. Her seferinde bu küçük yaratıkla uğraşmak onu yoruyordu. Çekirge gibi sağdan sola atlayan kardeşi onu hayattan bezdirtmişti.

 

 

 

Ayrı eve geçeceği günü heyecanla beklemeye başlamıştı. O gün geldiğinde artık bu bücür ile uğraşmayacaktı. Annesine bırakacaktı ve yurt dışına seyahat edecekti. Zengin bir aile oldukları için sıkça yurt dışına giderdi. Son zamanlarda cinayet için gönderilen dedektifler onun yerini alıyordu. Telefonuna baktığında bir mesaj gördü. Komiserlikten gelen bu mesaj Kamer'i endişelendirmişti. Mesajda 6 dedektifin bir araya geleceği söyleniyordu. Üstelik bir cinayet olayı değildi. Bir seri katil işiydi.

 

 

 

Bu iş onun yurt dışına gitmesine mani olacaktı. Bu küçük kardeşiyle bir süre daha baş başa kalacak demekti. Yine cinnet geçirtecek gibiydi. Bu seri katil olayı onu bir çok kuşkuya sokmuştu. Üstelik aynı evde yaşayacaktılar. O zaman kardeşinden kurtulabilirdi. Bu onu gülümsetmişti. Bu işe başladıysalar bitireceklerdi.

 

 

 

Onlar başlı başına bir Oyuna giriyordular. Sonuç eşit olmayacaktı. Bir takım bu oyunu kazanacaktı. Bu takımı bulmak zor değil. Onlar kendi gruplarını kuracaklar. Bu grup kazanacak ve diz çökmeyecek.

 

 

 

"Bizimle oyun oynayanları oyunumuzdan çıkarmaya geldik. "dedi sırıtarak.

 

 

 

"Bu bir takım savaşı. Kazanacağımızı bilmesek girmezdik bu oyuna. Fakat kazanacağımızı bildiğimiz oyun bizi pro yapar. "Bu bir arkadaşının lafıydı.

 

 

 

"Seri katili kuyumuza sokmaya geldik. "diyerek son kez iç çekti. İçinden söyledikleri onu gaza getiriyordu.

 

 

 

 

Loading...
0%