Yeni Üyelik
3.
Bölüm

Başa yeni bir bela

@beyzaodabas

"Gerçek olduğuna inanamadığımız şeyler geleceğimizi etkiler. "

 

 

 

Kutuyu açtığımda gördüğüm beyaz orkideler istemeden de olsa dudaklarımın kenara kıvrılmasına neden olmuştu.

Bu yaptığı beni mutlu etmiş olsa gerek, gözlerimi orkidelerden ayıramıyordum. Demet hâline getirdiğim orkideler eve hoş bir hava katmıştı. Orkideleri hafif güneş alan bir pencerenin yanına koymuştum. Belki kliniğe uğradıktan sonra eve gelir onlara daha güzel bir yer ayarlardım. Şuan kliniğe gitmem gerektiğini az çok kestirebilmiştim. Son zamanlarda artan öksürüklerim ve vücudumda çıkan şişliklerin bir anlamı olmalıydı. Durup dururken çıkabilecek kadar gariplerdi. Hem şiş, hem de kızarıktı. Kızarmış tenimde sadece kollarımda bu şişlikler vardı. Önemli bir durum muydu bilmiyordum. Lakin fazla acı verebilecek kadar büyüklerdi. Bu acı katlanılmaz değildi.

 

 

 

Gün geçtikçe artan ağrılar her seferinde olup olmadık yerlerde beni bayıltabiliyordu.

 

 

 

2 gün önce

 

Gittiğim komiserlik bürosunda bir arbede yaşanmıştı. Yaşanan arbedede merdivenler kaygandı. Merdivenlerin başında çıkan kavga baya çekişmeliydi. 2 grup vardı ve sanırım bir borç meselesi söz konusuydu. Gruplardan biri daha saldırgan duruyordu. Aralarından birinde bıçak olduğunu gördüğümde geri adım attım. Bıçak görmek benim için bir kabusttu. Yara izlerinin belli olması benim için yeni bir hastalıktı. O arbedede bıçak çekilince yerimden 2 adım geriye gittim. Bıçak çekilince 5 dakikadır yaşanan gürültü bir anda sessizliğe gömülmüştü. Sessizlik hakimdi.

 

 

 

Bıçak çeken adam yeni kestirmiş olduğu kısa saçlarını yana savururken gevşemiş olan yüz hatları korkunç bir ifadeyle kasılmıştı. Dudaklarının kenarıyla keyifli bir gülümseme atan adam bıçağı sağa sola sallayarak diğer grubu korkutmaya çalışmıştı. Etrafta izleyenler ise aralarında bir konuşma yapıyordu. Merdivenin başında arbededen 2 metre uzakta yanımda duran 2 kadının konuşmaları dikkatimi çekmişti. Bıçak çekildikten sonra donuk kaldığımın farkındaydım ancak olaydan etkilenmeyen 2 kadın dikkatimi çekmedi değil. Kendi aralarında konuşan 2 kadından sağda olanı açık sarı saçlı, yoğun göz makyajlı biriydi. Ortalama 35 yaşında duran bu kadın uzun boylu ve fit bir vücuda sahipti. Herkesi büyüleyebilecek olan kadın yanında esmer bir kadınla olay hakkında konuşuyordu. 1.70 boylarındaki sarışın kadın yorgundu. Onun yorgun bakışları ve bitkin duran göz altları çekiciliğini biraz olsun sarsıyordu.

 

 

 

Yanında duran ortalama 1.65 boyundaki esmer kıza bir kaç cümle fısıldıyordu. Etraftaki kimsenin duymayacağı şekilde sesini ayarlamış olan sarışın kız beni görmemiş gibiydi. Yanında olan kadına fısıldadığı cümleler yeterince olayla alakalıydı.

 

"Kiraz duydun mu bilmiyorum ama herkes şu bıçak çeken adamın diğer gruptaki kumral adama borç verdiği söyleniyor. Borcunu almak için böyle işlere kalkışması bana doğal geldi. "diyerek tek nefeste konuştu. Kulağına fısıldadığı gayet iyi duyuluyordu.

 

 

 

Uzun konuşarak geçirdiği bu saniyeler beni bozguna uğratmıştı. Gerçekten taştan bir kalpleri olmalıydı. Her ne kadar borç verip alamasa da onun yaşam hakkını elinden almasını gerektiren büyük bir durum değildi. Onların böyle düşünmesi ise benim bu insanlık için daha fazla kötü düşüncelere sahip olmama neden oldu. O arbedede her ikiside gülümseyip duruyordu. Kenardan kıvrılmış olan dudakları tek bir grubu ağızlarından kaçırmıyordu. Olay daha da kızışmaya başlayınca etraftakiler ayırmaya çalıştı fakat onlarda ayırmaya çalışırken kavgaya dahil oldu. Merdivenin başından sonuna kadar kavga ederek gitmeleri nedense beni güldürmeye çalışıyordu. Hem buradan uzaklaşıyorlar hem de kavgayı sürdürüyorlardı. Bıçak çeken sarışın kısa saçlı elmacık kemikleri parlıyan adam bıçağı bırakmaya niyetli değildi. Kavgada en üstte olan kumral genç diğer gruptaydı ve borçlu kalan kişi onun arkadaşıydı. Uzun süren buradaki tartışmayı yakındaki polisler bile durduramamıştı. Bir kaç polis arkadaşta arbedede geri savrulunca gelen bütün polisler geri çekilmişti. Özellikle polislerin tek korkusu bıçağı elinde sallayan sarışın adamdı.

 

 

 

 

 

10 dakikadır bitmeyen kavgada sadece polisler yaralanmıştı ama gruplardan bir kaç kişinin yaralanmayacağı anlamına gelmiyordu. Bir kaç dakika sonra en üstteki sarışın genç artık son bulması gerektiğini anlayıp hızla bu işi bitirmek istedi. Bıçaklı kişiyle arasında 5 kişi vardı. Onları kenara atarak yumruğunu çenesine dayadı. Yanağından geçirdiği yumruk bıçağı düşürmesine neden olmuştu. Sadece bıçağın düşmesiyle yetinmeyip merdivenlerden düşmüştü bıçaklı adam. Yere yığılmasıyla bende bitmiştim bunu yüzümdeki solgunluktan herkes anlayabiliyordu.

 

 

 

Bu da yetmezmiş gibi adamın kafasında merdivenin başından beri boyluca akan kan sadece beni rahatsız etmişti. Etraftaki gözler olanların normal olduğunu falan düşünür gibiydi. Ne zamandır dışarı çıkmıyordum? Bu süre zarfında insanlık bu kadar kötüleşmiş olamazdı.

 

 

 

Başımın döndüğünü düşünmek dahi istemiyordum. Her ne kadar kafam oraya bakmak istemesede adamın durumunu merak ediyordum. Peki neden komiserlik bürosunda olmamıza rağmen halâ yetkili biri gelmemişti? Neden halâ ortalıkta kimse yoktu? Bu yerde yetkili olan tek bendim ama bu elleri kanlı insanların arasına kendimi atamazdım. 1 dakika öncesine kadar polislerle kaynayan koridor şimdi insan dahi barındırmıyordu. Sahi yanıma dönüp o kadınların gidip gitmediğine dahi bakmayı kestirememiştim. Onlarda yoksa bir şeyler olduğunu kafamda net bir şekilde kestirecektim. Yavaşça kafamı uzattım.

 

 

 

Ah aman Allahım gerçekten yoklardı.

 

 

 

Ne ara gitmişlerdi? Bir iş dönüyordu. Bunu artık kestirmiştim. Lakin nasıl bir durumla karşı karşıya olduğumu anlamamıştım. Tekrar önüme dönmeye cesaretim yoktu. Önümde farklı bir manzara ile karşılaşmaya hazır değildim. Her neyse bu komiser bürosunun da planladığı bir şeydi. O yüzden kendimi biraz daha rahatlatmam gerektiğini anlamıştım. Bu işten büronunda haberi olmuş olmalıydı. Bunlar bir tuzak ve beni içine mi sürüklüyordu? Yoksa bir sürpriz miydi de beni kandırıyordu? Sonda uğramam gereken sevinç için yapılan bir sürpriz olduğunu umsamda bunların sadece kafamda kurmuş olduğum senaryolar olduğunu tahmin ediyordum. Gerçekten bunlar sadece benim düşüncelerimdi. Bunların gerçek olup olmadığını önüme dönerek öğrenebilirdim. Beni korkutacak olan manzaraya ilk önce göz ucuyla baktım. Sanki sahnede söz hakkı benim olduğunda ışıklar sadece beni göstermişti. Tüm ışıklar yanıp sönerken bir bacrooms evrenini anımsatan koridor bir anda yanıp sönen ışıklar ile doldu.

 

 

 

Işıklardan sadece biri net bir şekilde yanıyordu. Tahmin etmesi zor değildi. Işık sadece benim üzerimde sönmüyordu. Söz hakkı gelmiş bir oyuncunun heyecanı içinde gözlerimi yummuş yumruk yaptığım ellerimi çeneme dayayarak kıvrıldım. Küçük bir kız çocuğunun üşüdüğünde girdiği hâle ben korkunca girmiştim. Yumruk yaptığım eller açılmamak için niyetli gibiydi. Önüne dönmemek için bana küsmüştü. Kendimi daha fazla sıkmak istemiyordum. Her sıktığımda bayılacak gibi oluyordum. Belkide bir başlangıçtı. Başımın dönmesi normal olamazdı. Son zamanlarda artan bu baş dönmeleri bayılmama engel olabilirdi. Bu da demek oluyordu ki bayılacaktım. Önceden fark etmem her seferinde avantajım oluyordu. Bir kenara çekilerek etrafa baktım. Kimse yoktu ve sesimi duyabileceklerini böylece sanmıyordum. Ya da bu planın bir aşamasıydı. Kimse duysalar da gelmeyecekti. O hâlde boşuna yavru bir ceylan gibi beni yemeği bekleyen aslan sürüsüne yalvaramazdım. Bir çaresi olmazdı. Benim açımdan böyle.

 

 

 

Kendimi kenara attım ve bayılmamı bekledim. Bayılmayı tercih ediyordum çünkü bu yaşadığım bana acı vermekten başka hiç bir şey yapmıyordu. Yalnız bana acı veriyor, bu hayattan bıkmamı sağlamaya çalışıyordu. Başarılı da oluyordu. Gerçekten yaşadığım hayattan zevk almamaya başlıyordum. Bir günlük alırsın ona ve tüm mutlu anılarını yazarsın. Sonra o günlüğün anahtarını bir şekilde kaybedersin. O anahtar olmadan bu şekilde mutlu anlarını hatırlayabilirmisin? Hayat sana bu süreçte yalnız kötü anılarını salgılayacak. Bir yolu var, o mutlu anılarına kavuşmanın. O günlüğü parçalayacaksın ve kavuşacaksınız ama zedelenecek olan bir bedenin var. O bedeni parçalayıp parçalamamak senin elinde. Ya kendi mutlu anılarını tekrar yaşamanın bir yolunu bulursun ama bunun bedeli ağır çünkü seni günden güne bitirecek ve yoracak. Ya da o defteri parçalayacaksın ve ulaşacaksın. Ne kötü her hâlde de zarar göreceksin. Üzülüp düşeceksin ama kalmasını bileceksin. Ağlayıp duracaksın ama kendini gülümseyen bir dudağa ve çift parlayan gözlere adayacaksın. Onları mutlu etmelisin ki mutlu olsunlar.

 

 

 

Eminimki her gülümsemenin içinde ağlayan biri vardır.

 

 

 

Ben hangisini seçecektim. Bir fikir bulmak için belkide çok geç kalmıştım. Bu yorgun bedenim göz altlarımı morartmaya başlayınca gerçekten geç kaldım demiştim. Bu belirtilerin gözüktüğü ilk zamanlar önemsemeyip geçiştirmiştim. O zamana dönebilsem kendime ağzımdan gelebildiği kadar nasihat verirdim. Bu olanları engellemeye çalışırdım. İlk kez kliniğe gitmem deki neden el tırnaklarımın kenarındaki etlerin morarmasıydı. Bu morarma kısa süre içinde tüm kollarıma yayılmıştı, anlamıştım. Anlamıştım neler olduğunu. Fakat geç kalmıştım. Klinikte ki gür saçlı adam badem gözlü maviliğini üzerimde gezdirmişti. Mavi gözlü yaşını almış adam 60'lı yaşlardaydı. Üstündeki kırmızı siyah dik çizgilerle üretilmiş olan kıyafet düzgün ütülenmişti. Yaşlı adam bana garip gözlerle bakıyordu. İçinde bir kuşku var gibiydi. Depreşen bazı duyguları onu duygulandırmış gibiydi. Gözünden 1 damla yaş akarken onun beni sakinleştirmesi gerekiyordu. Oysaki en son ben onu ağlamaması için teselli ediyordum.

 

 

 

Pek faydam olmasada kısa süre sonunda ağlamayı bırakmıştı. Duygusal biri olmalıydı. Beni görünce depreşen anılarını merak ediyordum. Nereden çıkmıştı bu anıları bir anda. Bağımız olduğunu düşünmeye başladım. Beni görünce ağlamaya başlaması bunun kanıtıydı. Yanında bir dosya vardı ve dosya onu ağlatıyor olabilirdi. Belkide durumum gerçekten çok ciddiydi. Adam dosyaya baktıkça mavi gözleri doluyordu. Bir bana bakıp bir dosyaya bakıyordu. Bu beni kızdırmış olacakki sessiz kalamadım. Çattığım kaşlarım ve hiç çıkarmadığım güneş gözlüklerimin bana kattığı İhtişamla konuşmaya başladım. Bu konuşmam sert bir yüz ifadesi olmasıyla birlikte sert bir girişte bulunmuştum. Anlam veremediğim bir sertlik sezmiştim kendimde.

 

 

 

"Hey neden söylemiyorsun?"diyerek çıkıştım.

 

Kaşlarımı serbest bırakmakta kararlı değildim. Ellerimi göğsümde birleştirerek ona kızgın bakışlarımı ilettim. Konuşmama devam ettim. "Söylemeniz gereken şeyi saklamaya mı çalışacaksınız?" Konuşmama devam ettiğimde karşımda duran adamın kendini toparladığını gördüm. Artık sessiz değildi. O da bir adım atması gerektiğini anlamıştı. Elindeki kırmızı dosyayı geldiğimden beri hiç içmediği buz gibi kahve bardağının yanına bıraktı. Dökülmeyeceğinden emin olduğu kahve bardağına bakarak yerini ayarladı. Bunu yaparken kurumuş dilini yumuşatmak için kahve içmemişti. Yanında duran su şişesinden bir kaç yudum aldı ve kapağını kapattı. Kahveyi sevmediğini düşünmüştüm çünkü dilinin yumuşaması için önünde duran kahveyi içmemişti ve çekmecesinde ki bilmem kaç yıldır duran suyunu içti. Bunları düşündüğümde içimden bir ses fazla detaya girmemem gerektiğini bana hatırlatmıştı. Yüzü solgun duran adam şişeyi tekrar çekmecesine koyunca bana döndü ve söylemeye hazır olmadığını anlatmaya çalışıyormuş gibi davrandı. Yanındaki kırmızı dosyaya tekrar baktı.

 

 

 

Bu kısacık su molasında dosyada yazanları unutmuş olması imkansızdı. Bu gerçekten imkansızdı. Bu kadar unutkan olacak kadar yaşlı değildi. O yüzden şuanlık sadece endişesini dile getiriyordu. Bir kaç dakika daha kazanmak istiyordu. Bunu belli ettiğini bilmiyordu ama onun bu hâllerini küçük bir kız bile fark edebilirdi. Ne var yani biraz daha az belli etse? Onun yüzünden endişem büyüyordü. Gerçekten adamın bu hâlleri beni daha fazla endişeye sürüklüyordu. Hangi bilgiyse gidip öğrenecektim ve hayatıma devam edecektim. Sonuçta ne olursa olsun yaşıyordum öyle değil mi? Ne olursa olsun halâ dimdikti başım. Şimdi bu lanet olası adamın yüzünden yapmam gerekenleri erteliyordum. Telefonumun çalıp acil bir konu var diyerek çağırmışlardı ve geldiğimden beri konuşmuyordu.

 

 

 

Nihayet konuşmaya başlamıştıki fazla konuşmayan biri olduğunu anladım. Kısa cümleler ve kesik kesik verdiği kelimeler onları sırf bir yapboz gibi çözerek bulmamı sağlamıştı. Başını dikleştiren adam ellerini önündeki masaya koyarak kenetlemişti. Ciddi bir pozisyonda konuşması gerektiğini biliyordu. "Öncelikle Bayan Mevsim Boztaş" Ne yani sadece bunu mu söylemişti? Adam küçük bir cümlede bile nefes nefese kalmıştı ve bu kurduğu cümle yeterince anlamlı değildi. Bildiğim bir şeyi tekrar söylüyordu. Endişesi neydi? Ben miydim? Fazla ciddi bir olay mı vardı? Bana ne oluyordu? Fazlasıyla kafamda kurcalanan sorular beni sakinleştirmeyi denemiyordu. Ah asla anlamayacağım değil mi? Ben kendime sadece zarar verebiliyorum. Sakinleşmek bana göre değil. Bunu ancak nadir kişiler başarabilirdi. Ben o kişinin daha karşıma çıktığını görmedim.

 

 

 

"Bayan Mevsim Boztaş" Ah bu ne zamandan sonra bana "Boztaş" demeyi kesecek. Ben beni para için kullanan bir ailenin soyadını taşımamalıydım. Yeri geldiğinde kendime bir aday bulacaktım ve onunla evlenip soyadımı değiştirecektim."Mevsim hanım konu sandığımızdan da ciddi. Bir ölüm kalım meselesi... "Sözlerinde derinlik vardı. Fazlasıyla ilginç konuşan adam neden bahsediyordu? Bir ölüm kalım meselesi mi?

 

 

 

Ölüm

 

 

 

Ölüm

 

 

 

Ölüm kalım meselesi

 

 

 

Kafamda bu kelimeden başka hiç bir şey yoktu. Ölüm. Bana uzak bir kavramdı. Fakat şuan bu kelime adımla aynı konuşmada geçmişti. Beni deli gibi korkutan bu kavram şimdi bana mı yaklaşıyordu? Bu şekilde sakin kalabilmem oldukça imkansızdı. Biri bana ölümden bahsediyordu. Bu yaşımda ölümden bahsedilecek kadar neyim vardı böyle? Sadece bunu öğrenmek istiyordum. Neyim vardı? Bir tür kamera şakası falan mı vardı? Eğer böyleyse hiç hoş değildi ve ben gülmüyordum. Gülmediğime göre bana şaka yapan kameramanlar saklandığı yerden çıkabilirdi. İçimden şakanıza kandım. Gerçekten kandım. Şimdi saklandığınız yerden çıkındiyerek yeşil gözlerimi etrafa diktim. Kafamı sağa sola çevirince bana bakan adamın şaşkın bakışlarını üzerimde hissettim. Delirdiğimi düşünerek bana acımıştı. Bu daha da içler acısı bir durumdu. Ona aldanmayıp kafamı saklandıkları yerden arıyormuşçasına gezdirdim. Halâ gelecek ve şaka diye bağıracaklarına inanıyordum. Durup dururken tırnağımın kenarındaki etin morarmasıyla ölüm nasıl araya girebilirdi. Bu kadar önemsiz bir yara beni nasıl yaka paça ölüme bırakabilirdi.

 

 

 

"Mevsim hanım biliyorum kabul etmesi zor ama durum böyle. Sizinki daha yeni görülen bir tanı. Yeni bir kanser türü ilk defa sizde görüldü. Bu kanser türünün adı ve çaresi maalesef bulunamadı. Bu bir salgın olabilir. " Konuştuklarından sonra başı masaya kayan adam üzgün olduğunu gizleyemiyordu. Belkide ilk defa bir hastası için üzülmüştü. Gerçekten yaşı genç olan bir kızın ölmesi ona ağrı saplıyordu. Bir geçmişi olduğu kanısıda vardı. Olabilirdi. O da herkes kadar berrak olmayabilirdi. Tıpki benim hastalıklarımla açtığım savaş gibi o da geçmişi ile bir savaştaydı ve ben kaybetmek üzereydim. O ise halâ savaşıyordu.

 

 

 

Günümüz

 

Evet 2 gün önce büküldüğüm o merdivende yine bayılmıştım. Tıpki son zamanlarda olduğu gibi. Kafamda ise türlü türlü kuşkular var. Hayatım 2.kez 1 ay önce gittiğim klinikte öğrendiklerim yüzünden kaymıştı ve o olaydan sonra daha oraya hiç uğramamıştım. Şimdi ise kendime meydan okuyup oraya gidecektim.

 

 

 

 

Loading...
0%