Yeni Üyelik
12.
Bölüm

Bir Asaf meselesi

@beyzaodabas

"Bir günlük gecenin ateşi tüm bedenimi sardığında... "

1 gün sonra

 

Saat 9.30

 

 

 

∘₊✧──────✧₊∘

 

Efnan

 

Uykumdan zar zor uyanmanın ardından bir de yatakta bayılmış gibi duran Uraz'ı uyandırmaya çabaladım. Uykusu derindi ve burada davul çalınsa uyanmayacaktı. Hem dağınık hem de huysuz olması çekinilmezdi. Üstünü bile değiştirmeden yattığı yataktan düşmek üzereydi. Yüzüstü yatmıştı. Ben aynı odada kalmak zorunda kalacağımızdan bile habersizdim.

 

Saat 03.00 gibi koltuğa uzanmıştım ve henüz Uraz odaya girmemişti. Uykum gelince battaniyemi yavaşça omuzlarıma doğru çektim. Uyumaya başladığımda duvardaki yuvarlak saat gözüme çarpmıştı. Gözlerim yorgun olsada yummamıştım ve saati görebilimiştim. Saat 05.00 ve Uraz halâ gelmedi.

 

Uykuya daldığım kısımdan başka hiç bir şeye dahil olmamıştım. Uraz'ın odaya kaçta geldiğini, nerede olduğunu bilmiyordum.

 

Bedenini sarsmadan çevirince sırtüstü döndü. Uykulu gözlerle bana bakarken sırıttığını görebiliyordum. Saçları dağılmıştı ve ben onu ilk defa böyle görmüştüm. Gözleri açılmaya çalışsada uykusu gözlerine bastırıyordu. Konuşmaya başlayınca dudaklarından fazla anlaşılmayan sözler dökülmüştü.

 

"Ne yapıyorsun bal küpü? " sözleri arasında beklesede zor bir şekilde dediklerini anladım. Kaşlarımı çatıp yataktan aşağı inice Uraz'a sert bir bakış attım.

 

"Sarhoş musun sen? " gözlerimi kıstım. Bugün yemeğe geleceğini unutmuş muydu? O gerçekten dayanılmazdı.

 

"Hayır canım ne sarhoşu? " dediğine o bile inanmıyordu. Dudağından çıkan her sözü kekelemeyle bana geliyordu.

 

"Saat kaçta geldin odaya? " ellerimi belime koyduğumda çoktan hesap sormaya başlamıştım. Halâ sarhoş olduğuna göre geleli çok olmammıştı.

 

"8 olabilir galiba. " düşündü. "Saat 9.00 du heralde. " kaç olduğundan emin bile değildi. O derece sarhoş olmasını gerektiren neydi?

 

Ona karşı bakışlarımı daha da sertleştirince o mühim konuyu açtım. "Ben gidiyorum o zaman yemeğe. " ellerimi belimden indirip kapı tarafına dönünce arkamdan tiz bir ses duydum. Sesi bile değişmişti.

 

"Dur" sesini bu kadar tiz ilk defa görmüştüm. Bir içki onu bu hale getirebiliyorsa kim bilir kimler neler yapmaz. Yatağından doğrulduğunda gözleri yarı açıktı. Kahverengi gözleri bana bakmakla meşguldü. Ellerini yatağına bastırıp bedeninin yükünü ellerine bırakmıştı. "Bende geliyorum." yorgun ve uykulu bedeni zorla konuşuyordu.

 

Büyük bir kahkaha patlattığımda gözleri irice açılmıştı. Uykusu kahkaham sayesinde bir nebze gitmişti. Ayaklarını yatağından aşağı sarkıttığında bedeni ayağa kalkmak için hazır değil gibiydi. Etrafı dağıttığının farkında bile değildi.

 

Ayağa kalkmayı başarınca yanıma doğru geldi. Eli saçlarına dolanınca önündeki saçları eliyle geriye itti. Sonra eli saçlarımı buldu. Önüme düşmüş tutamımı kulağımın arkasına sıkıştırdı. Dudağını kıvırmıştı. Gözleri parlamaya başlayınca elimi eline geçirdim. Hafifçe saçlarımdan uzaklaştırırken kokusu burun deliklerimin en derinine kadar işledi. Sadece saçlarıma odaklanmış bir şekilde konuştu.

 

"Bende geliyorum deli kız. " yüzünde gülümseme vardı her zamanki gibi. Bu adamın gülümsemesi beni deli ederken sinirlenmesi hoşuma gidiyordu.

 

"Bu hâlde gelemezsin. " gözlerimi üzerine dikmekte haklıydım. Üstü başı dağınıktı ve ayakta zor duruyordu.

 

"Ne var halimde." üstüne başına baktığında gözlerini tekrar bana çevirdi. Bu sefer gözlerimin içine bakıyordu. "Seni o adamla tek bırakmam. " çenesindeki kaslar tekrar hareketlenmeye başlayınca sinirlendiğini anlamıştım. Çok çabuk sinirleniyordu.

 

"Ancak o adam dediğin benim sevgilim. " son söylediğim kelimeye oldukça vurgu yapmıştım. Böyle yapmamın ardından Uraz'ın gülümseyen yüzü bir anda kendini öfkeli bakışlara çevirdi. Gözleri olabildiğince sinirli bakarken gözlerim sıktığı yumruğa gitmişti. Neden bu kadar sinirliydi?

 

"Sevgilin olabilir ama benim kurbanlarımı benden başka biri üzsün istemem. Sadece ben üzebilirim." Bu bencilce bir hareketti. Üzülmememi istemesinin tek nedeni kurbanı olduğum içinmiş. Ona kimin kurban olduğunu gösterecektim.

 

"Sen beni üzemezsin huysuz adam. " iddialı attığım bakış sanki bir meydan okuma için can atıyordu. Gözlerimi kıstığımda o da benim taklidimi yapıp gözlerini kıstı. Eğilip belimi tuttuğumda aynısını o da yaptı. Doğrulup Uraz'ın koluna bir yumruk geçirince hiç bir şey yapmadı. Bana elini bile uzatmadı. Uzatsa elini kıracağımdan şüphesi olmamalıydı.

 

Arkamı dönüp kapıya yönelince çoktan hazırlanmış bir şekilde kapıya ilerledim. Elim kapının koluna değince duraksadım. Arkadan bana baktığını hissetiğim Uraz'a dönmeden seslendim.

 

"Kendine gel. " ufak bir tebessüm attım. "Üstünü değiştir ve benimle gel. Sevgilini aramayı da unutma. " kapıdan çıktığımda yüzüne son kez baktım ve tebessüm etmeyi unutmadım. Bana bakarak attığı tebessümle kafasını da onaylamış bir şekilde salladı.

 

Kapıyı kapatıp çıktığımda salona gitmek için acelem olduğunu anladım. Saat 9.40 olmuştu ve Asaf beklemekten nefret ederdi. Hızla merdivenlerden indiğimde giydiğim uzun siyah renkli elbiseye takılmamam için elbiseyi biraz kaldırdım. Elbisemin üstüne giydiğim kahverengi kabanımı büyük bir rahatlıkla üstümde taşıyordum. Merdivenin son basamağına geldiğimde giydiğim topuklu ayakkabı kayıyor gibi olsada tutunduğum merdivenin korkulukları beni kurtarmıştı. Yemek masasında oturmuş, gözlerini bana dikmiş olan Kamer, Berk ve somurtkan Doğa ne yaptığımı anlamaya çalışıyor gibiydi. Hızla yanlarına ilerlediğimde Berk yerinden kalkmıştı. Yanındaki sandalye boştu.

 

Sandalyeyi oturmam için çektiğinde elimle yapmaması gerektiğini söylüyordum. Konuya girsem her şey rahatına kavuşacaktı.

 

"Ben kahvaltıyı başka bir yerde yapacağım. Size afiyet olsun. " fazla detaya girmeden anlattıklarım Berk'in dikkatini çekmişti. Sandalyeyi işaret ettiğinde beni de ikna etmeye çalışıyordu.

 

"Kahvaltını burada yapmalısın. Bu bizimle yapacağın ilk kahvaltı. " ikide bir sesinin hüzünlenmesi ona dayanamamı sağlıyordu. Ancak bu sefer dayanacaktım. Elimle hayır anlamına gelecek şekilde salladığımda Doğa'nın gülümsemesini duydum. "Aman boşver Berk hem böylesi hepimiz için daha iyi. " gülerek söylediği cümlesinde ondan başka gülen olmamıştı. Berk dik dik bakarken Kamer de aynısını yapıyordu. "Bu sadece senin için iyi" dedi Berk çıkışarak.

 

Tartışmalarını izleyecek vaktim bile yoktu. Bu kıza ağzının payını verecek vaktim bile olmaması şuan beni deli eden tek şeydi. Arkamı dönüp onları bu kaosda bırakırken söylemem gereken bir konu daha olduğunu hatırladım. İstemeyerek onlara doğru döndüm.

 

"Benim size söylemem gereken önemli bir durum daha var. " gözlerinden merak döküldüğünü anlamıştım. Tüm hepsi bir anda bana odaklanmıştı. "Seri katille ilgili bir ipucu bulduk. Lübbey ismindeki bir köyde olduğu söyleniliyor. " köyün ismini duyunca hepsi bir anda tetiklendi. Doğa'nın ise hiç bir şey umurunda değil gibiydi. Berk korkulu bakışlarla bana bakarken neden korktuğunu anlamaya çalışıyordum.

 

Alarm çalmaya başlayınca kabanımdan telefonumu çıkardım. Ekranda 10.00 yazısını gördüğümde kimseyi takmadan evin dışarısına fırladım. Elbise giymek için en kötü günü seçmiştim. Saçlarımı saldığım içinde bu tepemde duran güneş beni iyice kavurmuştu. Telefonu elimde tutabilmem için baya çaba sarf etmiştim. Mesaj kutusuna geldiğimde Uraz'a hızla bir mesaj çektim. Yazdığım mesajın altına gideceğim yerin konumunu da atınca rahatla telefonu kabanıma yerleştirdim. Rahat mı? Şuan hiç olmadığım kadar tedirginim.

 

Yol üzerinde kurulmuş bir evde olduğumuz için taksi bulmam kısa sürmemişti. Geçen bir taksiyi durdurduğumda kendimi taksiye atmam bir olmuştu. En azından oturduğumda içime bir rahatlama çökmüştü. O kadar rahatlamıştımki konumu soran taksiciyi bile duymamıştım. Bir daha tekrarlamasa ambulansı çağırabilirdi. Bir şok geçirdiğimi düşünmesini istemezdim ama galiba ben bir şok geçiriyordum.

 

Konumu verdiğimde yol boyu gözüm telefonumdaki saatteydi. 10.05,10.06,10.07...

 

Taksici yavaş sürdükçe zamanım daralıyordu. Çoktan 20 dakika geçmişti bile.

 

Kahvaltı yiyeceğimiz yere vardığımda kabanımdaki tüm paranın bir kısmını taksiciye uzatıp arabadan ayrıldım. Arkamdan "para üstün var" dediğini duysamda para üstünü önemseyecek zamanım yoktu. Mekandan içeri girdiğimde uzun saksıdaki çiçekler beni karşıladı. Rengarenk düzülen çiçekler ilgimi çekmemişti. Çiçekleri sevmediğim için bu rengarenk çiçekleri de sevmemem gayet normaldi.

 

Önüme bakıp tekrar hızlı adımlarla yürüdüğümde lüks aydınlatmaları görmüştüm. Burada koşup masamı ararken elbiseme takılırsam neler olacağını tahmin ettiğim için hızlı adımlarla yürümeyi tercih etmiştim. İçeri girdiğimde onca kalabalık arasında Asaf'ı bulmam zordu.

 

Gözlerim masaları ararken herkesin yanında biri vardı. Bir kaç masa hariç. O masalara baktığımda Asaf'ı görebilmeyi ummamıştım. Garsonlara en yakın masayı ayırtmış etrafta gözlerini gezdirerek beni arıyordu. Masaya doğru ilerlediğimde beni fark etmiş olmasına şaşırmıştım. Masaya ilerlediğimde sandalyemi çekip oturdum.

 

Bana sertçe baktığını görünce bu kadar tepki vereceğini tahmin edememiştim.

 

"Neredesin sen Efnan? " yüzü sinirden kas katı kesilmişti. Genellikle bu kadar sinirlenmezdi.

 

"Buradayım sevgilim. "diyerek tebessüm ettim ama bu adam karşısında sadece tebessümlerimi harcıyordum.

 

"Salak karı neden geç kaldığını soruyorum. " üslubu ağırdı. Buna katlanamazdım.

 

"İlk önce dediklerine dikkat et. Sonra söylediklerini başka bir yerinde çakılı görme. " bu sefer sinirlenmiş olan bendim. Dediklerine dikkat etmeden ettiği sözler bana yönelikti ve ben buna karşı çıkmıştım tabiki.

 

Elini bir anda masaya vurunca etraftaki tüm kişiler bakışlarını bize çevirmişti. Etraftaki kişilere göz ucuyla bakarken Asaf'a doğru fısıldadım. "Ne yaptığını sanıyorsun herkes bize bakıyor? " daha fazla öfkelenmişti ve bu seferde kolumdan çekip masadan kaldırmıştı.

 

Karşısına diktiğinde elini havalandırdı. Tokat atmak için gerildiğinde yüzümde hiç bir ifade kalmamıştı. Eli sert bir şekilde yanağıma yol alırken elini yanağıma çarpmadan yakaladım. Sıktığım elini kurtarmaya çalışsada bırakacak gibi değildim. Elini sıkarken kıvırcık saçlarının arasındaki kulağına fısıldadım. Oldukça mimik kullandığım konuşmada dişlerim gıcırdamıştı.

 

"O elini hiç istemeyeceğin bir yere sokarsam daha çıkaramayacağın bir hâlde bırakırım. Kiminle konuştuğuna dikkat et. " özgüvenim tavan iken karşımda sevgilim diye gezdiğim adamın yüzüne bile bakmaya tenezzül etmedim. Elini sertçe bıraktığımda yanında durmak bile istemiyordum. Arkamdan ettiği küfürleri de duymak istemiyordum. Hızla mekandan çıkıcaktım ve bu adamı hayatıma hiç almamışım gibi hayatıma devam edecektim.

 

Mekandan çıkarken sert bir cisme çarpmıştım. Geriye doğru adım atınca gözlerim Uraz'ı bulmuştu. Sandığımdan geç gelmişti. Gözlerim yanındaki sarışın kıza kayınca onları umursamadan geçmek istedim. Uraz beni durdurmamış olsa bu mekandan çıkıp gidebilecektim. Uraz'ın gözleri kolumda oluşan ize bakınca gözlerimi kaçırdım. Tekrar gözlerime bakarken gözlerinde öfke vardı.

 

"Bunu sana kim yaptı? " çenesindeki kas yine hareketlenince kavga çıkmaması için bir şey söyleyemedim.

 

"Kimse yapmadı. " diye geçiştirdiğimde yüzü öfkeden kızarmıştı.

 

"Ben demedim mi seni benden başka üzen olamaz diye? " sinirden doğru düzgün konuşamamaya başlamıştı. "Durup dururken olmadı ya. " gözlerimin içine baktığında yalvarıyor gibiydi. Gözlerindeki öfke kolundaki damarlara yansımıştı. Patlayacakmış gibi duran kol damarları iyice keskinleşmişti.

 

Ona söylersem Asaf'ı döveceğine emindim. Daha fazlasını yapmak istemesi ise beni daha çok korkutuyordu. Başımı sallayarak oradan ayrıldım. En azından böylesi en iyisi olacaktı.

 

 

 

∘₊✧──────✧₊∘

 

İlahi Bakış Açısı

 

Efnan Uraz'ı orada bırakmış giderken arkasına bile bakmamıştı. Tekrar bir taksi çağırdığında orada 1 dakika bile kalmak istemiyordu. Uraz son kez Efnan'a bakarken gözleri koyulaşmıştı. Bunu yapsa yapsa Asaf yapabilirdi.

 

Gözleri fazlasıyla koyulaşınca yanında kolunu geçirdiği sarışın kadını bıraktı. Mavi gözlü, sarı saçlı olan kadın ne olduğunu anlamaya çalışıyordu. Uraz'a göre çok az uzun olan bu kadın güzelliğini konuşturuyordu. Bu kesinlikle Uraz'ın sevdiği tip değildi. O kumral severdi ve Efnan bunun için çok iyi bir örnekti.

 

Uraz hızla mekana giriş yaptığında herkesin dikkatini çekmeyi başarmıştı.

 

"İsmi Asaf olan var mı? " koskocaman salona tek bir bağırışı yetmişti. Sinirden öfke topuna dönmüş olan Uraz konuşabilmesine bile şaşırmıştı.

 

Koskocaman mekandan iki kişinin eli havaya kalkınca ilk önce dalgalı saçlı olana baktı. Yanında bir kız daha vardı. Gözleri diğer masadaki kıvırcık saçlı olana baktığında tek olduğunu görmüştü. Bu olabilirdi.

 

Elini yumruk için hazırladığında Asaf ne olacağına şaşırmıştı. Hızla gelip iyice gerildi. Yumruğu Asaf'ın sağ çenesine geçirince yere yığılmasıyla yetinmedi. Etrafa yığılan mekandaki güvenlik görevlileri Asaf'ın üstüne çıkmış, peş peşe yumruk atan Uraz'ı durdurmaya çalıştılar. Arkadan Uraz'ı kaldırmaya çalışan güvenlik görevlisi yüzüne yumruk yiyince geri çekildi. Bu sefer 3 güvenlik görevlisi Uraz'ı Asaf'ın üstünden kaldırmaya çalışmıştı. En sonunda büyük bir arbedeyle Uraz'ı kaldırabilmişlerdi.

 

Halâ hıncını alamamış olan Uraz sinirden dört dönüyordu. Güvenlikler Uraz'ı çekiştirirken Uraz parmağını Asaf'a uzatmıştı. "Senle daha işimiz bitmedi. "diyerek dişlerini sıkıyordu. Yüzü sinirden kızarmıştı.

 

Asaf karşıdan sinsice gülerken Uraz'ın taklidini yapmayı da unutmamıştı. Parmağını sallayarak Uraz'a doğrulttu. "Asıl benim seninle işim bitmedi. " manyak bir sırıtışı vardı. Uraz güvenlikler olmasa adamı çiğ çiğ yiyecek gibi bakıyordu.

 

Uraz'ın attığı bakış normalde herkesi korkuturken deli yürekli bu adam Uraz'ın karşısında durabilmişti. Uraz adama baktıkça güvenlikleri aşıp suratına dalmak istiyordu.

 

Güvenlikler onu yaka paça mekandan atarken böyle bir şeye nasıl cüret ettiklerini düşünüyordu. Belki şuan olamaz ama buradaki bir çok kişiyle ödenmemiş olan hesabı kapatacaktı. Daha önemli olan durum Efnandı. Yanına gitmesi gerekiyordu.

 

Yüzü öfkeden kızarık bir şekilde arabasına atladı. Sinirden elleri direksiyonu bile tutamaz olmuştu. Bir kaç kez öfke nöbetleri geçirirken elini ikide bir direksiyona vuruyordu. Bir kaç kez de kaza yapmaktan ucuz kurtulurken etrafa küfür yağdırmıştı. Öfkeden gözü dönerken yolu zor görüyordu.

 

"O soktuğumun p!çini elime geçirirsem... " devamını getirmeyi istemedi. Yol boyu ettiği küfürlerin haddi hesabı yoktu. Makas atarak ilerlediği yoldan oldukça fazla arabaya çarpmak üzereydi. Peşine 1 polis arabasıda takılınca işin içinden sıyrılamayacak kadar fazlalaşmıştı.

 

Eve vardığında arabasını kuytu bir köşede park etti. Arabasından hızla indiğinde o adamı içinden geldiği gibi dövemediği için kendine kızıyordu. Şuan Efnan'ın kolunu sıkan o adamın kolunu elinde tutmak istiyordu.

 

Eve girdiğinde gözü Doğa, Kamer, Berk ve onlarla birlikte oturmuş olan Efnan'a kaydı. Kötü gözükmüyordu. En mutlu olduğu şey ise ağlamıyordu. İçeri girer girmez herkes ona odaklanmıştı. Yavaşça onlara doğru ilerlediğinde Efnan'ın da ona baktığını gördü. Kolundaki ize baktıkça öfkelenmemek için zor duruyordu.

 

Efnan'ın yanındaki koltuğa oturduğunda kollarını salmıştı. Sağ bacağını sol bacağının üstüne attığında genişçe yayılmıştı. Efnan ellerine odaklandığında kan aktığını gördü. İlk başta umursasada sonrasında kendi başının çaresine bakabileceğini düşünerek bakışlarını başka yöne çevirmişti.

 

Uraz göz ucuyla Efnan'a bakarken gözü istemeyerek kızaran koluna gidiyordu. Gözleri koyulaştıkça hızlanan nefesi onu bırakmıyordu.

 

Berk konuşmaya başlayınca gözleri ister istemez Efnan'ın kolundan çekildi. Bu sefer herkes Berk'e bakıyordu. Göz ucuyla Uraz'a bakan Efnan da Berk'e dönmüştü.

 

"Biliyorsunuz ki bugün Lübbey köyüne gideceğiz. " sesindeki telaşı kimse anlayamamıştı. "Köye akşam saatlerinde gitmemizi öneririm. " herkes şaşkın bir şekilde bakarken Efnan ortaya atıldı. Böylelikle Uraz yine ona dönmüştü.

 

"Issız bir köy akşam daha korkutucu gözükmez mi? " kendisi için söylemediğini düşünüyordu Uraz. Çünkü bu kadın hiç bir şeyden korkmuyor gibi duruyordu.

 

Berk saçlarını eliyle ittiğinde konuşmak için boşluk aradı. "Evet korkunç olur ancak bugün Galatasaray-Fenerbahçe maçı var. Bende bir fenerli olarak maça katılacağım. " gülümsemeye başladığında onunla birlikte herkes gülümsemeye başladı.

 

Ortam biraz olsun ısınmıştı. Gözlerini devirmiş soğukkanlı olan Doğa sayılmazsa ortam ısınmış sayılabilirdi.

 

Uraz da bir o kadar Doğa gibi soğukkanlıydı. Çok fazla konuşmazdı.

 

 

 

∘₊✧──────✧₊∘

 

Efnan

 

 

 

Orada halâ otururken sıkıldığımın farkına varmaya başlamıştım. Belkide akşam Lübbey köyüne gittiğimizde iyice eğlenecektik. Ayağa kalktığımda Uraz da benimle birlikte ayağa kalkmıştı. Bugün odamda kalabileceğimi düşünmüyordum.

 

Odama doğru ilerlediğimde Uraz'ın benimle geldiğini gördüm. Mutfağa ulaştığımda sürahiden bir bardak su doldurdum. Sıcak hava beni oldukça susatıyordu.

 

İçtiğim su bardağını masaya koyunca Uraz'ın gözlerinin kolumdaki izde takılı kaldığını gördüm. Sağ elimi sol elimdeki ize örtünce gözleri bana döndü. Kahverengi gözleri bana baktıkça bakışlarımı kaçırdım. Sağ elimi tuttuğunda kafasını yere indirerek bana baktı.

 

"Hani seni benden başka kimse üzemezdi. " kokusunu içime çektim. Olamaz kokusu çok iyiydi.

 

"Üzülmedim zaten. " bakışlarım halâ yerdeydi. Ona bakmayı istemiyordum. Bu korkaklık falan değildi. Güçsüz biri gibi gözüktüğüm içindi.

 

"Öyleyse neden bana bakmıyorsun? " gözlerinde parıldama vardı. Sormakta haklıydı.

 

Kafamı kaldırıp gözlerine baktığımda yüzünde tebessüm oluşmuştu. Saçları açık camdan içeri sızan rüzgarla uçuşuyordu. Sol eli ile saçlarını engellediğinde sağ eli elimi tutmaya devam ediyordu.

 

"Bir daha kimsenin seni üzmesine izin verme. " yüzünde ufak bir tebessüm yer alırken "Onlara beni bir tek Uraz üzebilir de. " dedi ve sırıttı. Bu adam bencilliği bırakacak gibi değildi. Aslında bu yaptığı bencillik değildi. Efnan'ı küçüklüğünden beri tanıyor ve o görüntülerde hep acı çekmiş bir Efnan'ı görüyordu. Beni güldürmek tek çabası gibiydi. Beni üzebilecek insanlardan uzak tutuyordu çünkü daha fazla üzülmemi istemiyordu. Uraz beni asla üzmezdi. Güleyim diye istediğim her şeyi yapardı.

 

Söyledikleri benim yüzümde de tebessüm gözükmesine neden olmuştu. Güldüğümü görünce güldü.

 

Tuttuğu elimi elinden çekmiştim ki o da elini geriye attı. Saçlarımı geriye attığımda mutfaktan çıkmak için adım atmıştım. Arkamdan seslendiğini duymuştum. Bitkin gelen sesini düzeltmeye çalıştı.

 

"Sen kiminle gideceksin maça? " ellerini arkasına bağladı. Bu onun için dik duruş demekti. Ama farkında değildi. Çektiği acılar onu dik tutmaya zorluyordu.

 

Ona doğru döndüğümde yüzünden hiç düşmeyen o tebessümünü yine gördüm. Artık o tebessümü alışmıştım.

 

"Berk ile gideceğim çünkü o da benim gibi fenerli. "diyerek merakını gidermiştim. İçimden bir ses bu maçı kazanacağımızı söylüyordu.

 

"Demek fenerlisin. Ben Galatasaraylıyım. " dedi derinden gelen bir sesle. "Desene rakip çıktık birbirimize. " dedi. Yüzü düşünce benimle gitmek istediğini anlamış gibiydim.

 

"Biz zaten normalde de rakibiz. Sen beni öldürmeye çalışıyorsun. Bende öldüremeyeceğini söylüyorum. " gözlerimi kaçırdım. "Hatta biz düşmanız. "diyerek daha da ileri gittim. Bu onun kalbini kırmamı sağlayabilirdi.

 

"Düşman mıyız? " gözleri büyüdü. Bunu beklemediği barizdi.

 

"Evet düşmanız. " diyerek az önce dediğim şeyi doğruladım.

 

"Evet öyleyiz" dediğinde yüzü tamamen düşmüştü. "Yinede beraber gidelim olur mu? " demişti. Sadece bana karşı olduğu bu samimiyetten rahatsızdım. Beni öldürecek bir katile aşık olamazdım. O da öldüreceği bir kıza aşık olamazdı.

 

"Aramızdaki mesafeyi arttırsak iyi olacak. Neticede beni üzebilecek biriyle olmam. " gözlerimi devirmiştim. Üzmeyeceğini biliyordum ama ondan uzak durmam gerekiyordu. "Ancak gerçekten çok istiyorsan yenildiğinizde yüzünü görmeyi merak ettiğim için gelebilirsin. " huysuz adamın yüzünün morardığını görmem için maçı kazanmalıydık.

 

Yüzünde ufak bir tebessüm yer aldığında odama hazırlanmak için çıkmıştım. Cesedin kokusu çıksa da halâ burada birilerinin öldüğü gerçeği değişmiyordu. O efsane gerçekse bir ruhla korkutucu gece geçirebilirdim.

 

Daha dolabıma dizmeye fırsatım olmadığı kıyafetlerimi bordo valizimden çıkarttım. En altlarda bir yerlerde Fenerbahçe formam olacaktı. Kıyafetleri yığınla yere boşalttıktan sonra formayı bulmayı başarmıştım. En altlarda kaldığı için yıpranan formam yeni olsada eski gibi duruyordu.

 

Dolabın arkasındaki ütü masasını çekiştirdiğimde istediğim hayatın tam olarak bu olmadığını hatırlamıştım. Masayı kurduğumda yine dağınık yerler gözüme batmıştı. Dağınık biri olarak bende bu hâlimden memnun değildim.

 

Ütü masasını kurduğumda formamı üstüne yerleştirdim. İyice ütülediğimden emin olduğumda ütünün fişini çektim. Formamı kenara yerleştirdiğimde ütü masasını da kaldırdım. Dolabın arkasına yerleştirdiğimde gözüme aynadaki görüntüm çarpmıştı. Üstündeki not gözümde canlanıyordu. O gün ki yazılan not zihnimde kazılıydı. Merak ettiğim bir konu da neden beni öldüreceğiydi. Seri katille bir husümetim mi vardı da beni öldürmek için niyet etmişti? Daha önemlisi Uraz neden beni öldürmek için görevlendirilen adamı öldürmüştü?

 

Gerçi Uraz'dan söz ediyoruz. O kendi kurbanının başka biri tarafından öldürülmesine karşı çıkardı.

 

Aynayla uzun süre bakıştıktan sonra yere fırlattığım giysilerimi katladım. Şuanlık dolaba yerleştiremesemde katlayıp yatağın üstüne koyabilirdim. Giysileri hızla katladığımda kırışmış olanları ayırdım. Onları sonra ütüleyebilirdim. Geri kalanları özenle katlarken gözüm hep saatte takılıydı. Dakik biri olamadığım için yine birini bekletmek istemiyordum. Bu sefer bekletirsem geride 3 kişiyi bekletmiş olacaktım.

 

Saat 19.00 da olan maça şimdiden hazırlanıyordum. Maçı kazanacağımızdan emin olduğum için oraya bir an önce gitmek istiyordum. Geri kalan zamanımı saate bakarak geçirmek istemiyordum. Aşağı inip o somurtkan kızla da konuşmak istemiyordum. Öyleyse şuanki olduğum duruma boyun eğmeliydim.

 

Yatağımın yanındaki yeşil koltuğa oturduğumda saat henüz 11.00 di. Telefonumu elime almıştım ve sosyal medyada biraz gezinmiştim. Karşıma çıkan hesaplara teker teker baktım.

 

En başta baktığım sarışın erkek hoşuma gitmişti. Sarı saçları dikkatimi çekince gözleri beni içine çekmişti. Büyülendiğimin farkına varmam kısa sürmemişti. Tüm attığı storylere baktığımda her storysinde ayrı bir yakışıklı olduğunu anlamıştım.

 

Mavi gözleri oldukça çekiciydi. Sarı saçları da beni bir o kadar etkilemişti. Hiç bir storysinde kız yoktu. Bu da sevgilisi olmadığını açıklıyordu. Bakışlarım fotoğraflarından ayrılamazken elim takip isteğine değmişti. Yalan söylemeyeyim bilerek yapmıştım.

 

İsteği gönderdiğimde çevrimiçi gözükmemek için uygulamadan çıkıp telefonu kapattım. Dayanamasamda telefonu açmamaya karar vermiştim. Tüm gün ona bakacak değildim. İhmal ettiğim arkadaşlarımla kahve içmeye gidebilirdim. Yeliz ve Eylül'e mesaj atarsam bugün onlarla buluşmak için ortam oluşturmuş olurdum.

 

∘₊✧──────✧₊∘

 

İlahi Bakış Açısı

 

Uraz odasında otururken sinirden dört dönüyordu. O adamın yüzüne karşı sırıtması aklına geldikçe kendini yiyecek gibi davranıyordu. Duvarlar üstüne üstüne gelmeye başlayınca alanı daralıyordu. Efnan'ın kolundaki iz aklına geldikçe gözü dönüyor, yakınındaki eşyaları yere fırlatıyordu. Ona gününü göstermeliydi. Serbestçe gezip tozmamalıydı.

 

Yatağında oturmuş başını kaşıyordu. Böylelikle aklına fikir gelecekti. Fazla düşünmeden bulabileceğini biliyordu. Öylede oldu. Uraz'ın aklına hain bir plan geldi. Acımasızca kurduğu bu plan Asaf'ın hayatını bitirmesine neden olabilirdi.

 

Kim bilebilirdi ki Asaf Efnan'ın kolunu sıkacakta kendi kolundan olacaktı. Kimse bilemezdi Uraz'ın bu kadar hainleşeceğini. Gözlerini kıstığında çoktan planını uygulamak için harekete geçmişti. Eline aldığı telefondan Eren'i aramıştı. Her zaman yanında olan bu adam şimdi de yanında olacaktı.

 

Telefonunda Eren aranıyor yazısı yalnız 2 saniye gözükmüştü. Bu onun için uzun bir süreydi. Telefonu açtığında karşısındaki adamın tok sesiyle karşılaştı.

 

"Alo patron. " yankılı bir şekilde konuştu. Bu adam kesinlikle iyi bir asistandı.

 

"Eren sana vereceğim ismin her şeyini araştır. Gerekirse ebesine kadar. " sinirden konuşamıyordu. "Vereceğim isim bugün araştırılsın ve o kişi en geç 20 dakika sonra benim işkence odasında olsun. " emir vererek konuştuğu cümleler tam bir patron ebadındaydı. Asaf'ı işkence odasında acı çekerken gördüğünü hayal edince psikopat bir gülümseme uzandı dudaklarından. Evet acı çektirmek için özel olarak tasarlattığı işkence odasını 2 yıl sonra ilk ziyaret eden o olacaktı.

 

Keyfi yerine gelince rahatlıkla giysi odasına doğru yürüdü. Acı çektireceğini bildiği için daha bir keyif sarmıştı bedenini.

 

Giysi odasına ilerlediğinde kan akıtacağını bildiği için özellikle beyaz bir gömlek seçti. Altına siyah bir pantolon yakışacağını düşündüğü için dolabından pantolonunu aldı. Büyük bir keyifle hazırlanırken bugün kurban edeceği Asaf'ı düşünmeden edemiyordu.

 

Aradan 10 dakika geçmişti ve her şey hazırdı. Asaf hakkındaki her detay ebesine kadar ayrıntısıyla Uraz'a ulaşmıştı. Büyük bir keyiflilikle işkence odasında bağlanmış olan Asaf'ı izliyordu Uraz tabletinden. Görüntüler ona ulaşmıştı.

 

Arabasına kimseye görünmeden binmiş, gideceği yere yaklaşmıştı. Evinin yakınlarında olan işkence odasına yaklaştığında kapıda adamları bekliyordu.

 

Özel şoförü kapısını açtığında asistanı Eren onu kapıda karşıladı.

 

"Siz söylemediniz ama ben silahlarınızı getirdim. " eliyle önde duran arabanın bagajını açmıştı. Eliyle gösterdiği silahlar yeni getirilmişti.

 

Uraz keyifli bir gülümseme atınca parmakları silahlarda dolaştı. Uzun mesafeli silahda duraksadı. Yüzünü buruşturup diğer silahlarda gezdirdi parmaklarını. Silahların arasında olan keskin bıçağı gözüne çarptı. Belkide en büyük acıyı bununla verebilirdi. Eline bıçağı aldığında bunda karar kılmışa benziyordu. Bir kaç kez eline sürttükten sonra bunda karar kıldığını bildirdi. Diğer silahların arasında bu en basit kaçanıydı.

 

Uraz ise bunu istemişti. Keyifli keyifli sırıtırken endişeli gözlerle ona bakan asistanına döndü.

 

"Acaba ebesini de mi halletsek?" gülerek söylediği bu söz ciddiye alınmadı. O gayet ciddi biriydi. Dedikleri doğruydu.

 

"Patron ebesinin ne suçu var? " Eren haklı olduğu kadar bunu dile getirmekten korkuyordu. Karşısındaki patronu psikopatın tekiydi.

 

"Doğru" diyerek hak vermişti Uraz. Herkes şaşırmıştı çünkü normalde patronları başına buyruk bir adamdı. Kimseye kolay kolay hak vermezdi.

 

Eren endişe ile patronuna baktığında gözleri büyümüştü. Hafif hafif yutkunarak patronunun kafayı yiyip yemediğini ölçmek için parmakları ile sayılar yapıp patronuna gösterdi.

 

Parmağı ile 2 sayısını yaparken görmesi için patronunun gözünün dibine soktu.

 

"Bu kaç patron? " eli 2 sayısını gösteriyordu. Delirmiş olmamasını diliyordu.

 

"2" kaşlarını çattı Uraz. Asistanının ne yapmaya çalıştığını anlamıştı ve bu haraketi hoşuna gitmemişti.

 

Bu seferde eli ile 5 sayısını yaptı. Yine patronunun gözünün dibine sokmayı unutmadı.

 

"Bu kaç patronum. " endişeli bakıyordu. Az önce bildiği sayı delirmiş olmadığını kanıtlamaya yetmiyordu.

 

"5 Eren 5. " bıkkın bir ses tonuyla konuştu. "Ayrıca o elini gözümün dibinden çek. " diye emretti. Sabrı çok çabuk tükeniyordu.

 

Elini geriye atmış olan Eren korkuyla irkildiğinde 2 adım geriye gitti. Yol Uraz için açıldığında büyük bir keyifle işkence odasına girmişti Uraz. Arkasından gelen asistanıda oldukça korku dolu bakışlar salıyordu etrafa.

 

İçeri girdiklerinde karanlık bir ortam vardı. Yukarıdan gelen ay ışığı yalnız Asaf ve oturduğu sandalyenin bölgesini aydınlatıyordu.

 

Tıpkı filmlerde kaçırılan kişilerin getirildiği depoya benzeyen bu yerde oldukça kesici alet vardı. Uraz seç, beğen, al sistemini uygulayarak seçiyordu. Bu sefer Asaf için en ucuza kaçmış olan bıçağı seçmişti.

 

Ağzı, ayakları ve kolları bağlı olan adama sinsice yaklaştı Uraz. Konuşmaması için yapıştırılan bandı büyük bir hızla çekti. Geride bıraktığı inlemeler gülmesine neden olmuştu. Bıçağı elinde ovuştururken yürüyordu karşısında. Ona hiç bakmadığı gözler bıçağa bakıyordu.

 

"Senin hakkında çok şey öğrendik Asaf Bey. " dalga geçercesine konuştuğu cümle onu güldürmek için yetiyordu. Asaf'ın ona baktığı korku dolu bakışları görmek keyiflenmesine neden oluyordu. Sağa sola doğru yürürken bir yandan da konuşuyordu.

 

Asaf'ın karşısına dikilerek eğildi. "Hapise bir adamı öldürdüğün için girdiğini neden söylemedin Efnan'a? " dedi bıçağı Asaf'ın çenesine dayadığında. Onun hakkında öğrendikleri dudak uçuklatıcı cinstendi. Bir kadına tecavüz ettiği bile öğrenilmişti. Efnan bu adamdan kurtulacağı için dua etmeliydi.

 

Gözleri büyüdüğünde gerçekten bir psikopat gülüşü yer alıyordu yüzünde. İkide bir gülmesi bunu açıklıyordu.

 

Fazlasıyla gülen biri olarak ağladığı görülmemişti. Şimdi de parçalamak istediği adama karşı gülüyordu. Yüzüne bakarak gülümseyen Uraz yüzüne gelen büyük bir tükürük ile geri atıldı. Yüzü buruşmuş, burnundan soluyordu. Eren gördüklerini hazmedemezken Uraz cebinden çıkardığı mendille yüzüne gelen tükürükleri sildi.

 

Bu adama acımayacağı kesindi. Bıçağını iyice keskinleştirince kollarını çemledi. Dudaklarından fısıltılı konuşmalar akarken burnundan solumaya devam ediyordu.

 

"Efnan'ı sadece ben üzebilirim. Onu üzeni ise üzerim. " Ahh kimi kandırıyordu ama o Efnan için gururunu hiçe sayıp seri katilin önünde diz çökmüştü. Sırf Efnan'ı öldürmesin diye. Seri katil ne yapmıştı? Uraz'ı kandırıp diz çökmesine neden olmuş ayrıca Efnan'ın odasına onu öldürmesi için bir adam göndermişti. Uraz o gün seri katilin gönderdiği adamı öldürmeseydi Efnan hayatta olamayabilirdi.

 

Eli Asaf'ın parmaklarına gitti. Sağ elindeki parmakları kıracakmış gibi sıkarken bıçağı baş parmağına doğrulttu. Efnan'ın kolunda baş parmağının izi kalmıştı.

 

Acı içinde inleyen Asaf'a gülerek bakıyordu. Etrafta duran herkes özellikle Eren korku dolu bakıyordu. Genellikle Eren bu işkenceleri pek görmezdi çünkü işkence odasına büyük bir arayla getirilirdi kurbanlar.

 

Uraz bıçağı Asaf'ın baş parmağına doğrulttuğunda bıçak havaya kalktı. Diğer parmaklarından ayrı tuttuğu baş parmağı kasılmıştı.

 

Bıçak baş parmağı kesip attığında Asaf acı dolu bir çığlık attı. Yerde kesilmiş olarak duran baş parmağı kanlar içindeydi.

 

Fazlasıyla akan kan Asaf'ın kanıydı. Baş parmağını yitirmesi üzerine baygınlık geçirmişti.

 

Uraz eğildiği yerden kalkınca Eren'in bakışlarını başka yöne çevirdiğini gördü. Ayağa kalkıp yanına vardığında burada başka işinin kalmadığını duyurdu. Her şey hızla gelişmişti.

 

O Efnan'ın gülmesi üzerine bir hayat kurmuştu. Onu üzeni üzeceğine ant içmişti ve bir gün onu kendisi üzerse kendisine de gerekeni yapacağını biliyordu.

 

 

Loading...
0%