@beyzaodabas
|
"Bizi bir araya getirdiyseler tam olmuşuz demektir. "
‧͙⁺˚*・༓☾☽༓・*˚⁺‧͙‧͙⁺˚*・༓☾☽༓・*˚⁺‧͙‧͙⁺˚*༓☾☽༓*˚⁺‧͙
Başarmak için ne gerekir. Çok çalışmak mı? Verimli çalışmak mı? Cevabını öylesine merak ediyordum ki. Belkide öğrenmenin vakti gelmişti. O diğer 5 ünlü dedektifi de bugün göreceğim. Onlarla amansız bir girdapta kaybolacağım. Sorgu ile yaşayacak ve hepimiz korkuyu oldukça tadacaktık. Zamanla birbirimize alışacağız, hayatımızı özel kılacağız.
Atılan konuma geldiğimde sadece ben vardım. Başka kimse yoktu. Erken gelmemiştim. Onlar fazlasıyla geç kaldılar. Ahh Allah'ım saatinde gelmeyen kişiler nasıl dedektif olur. Ellerim açık kahverengi saçlarımda dolaşırken etrafı seyre daldım. İhtişamlı bir malikane gibiydi. Pencereleri oldukça kaliteli bir perde ile buluşmuştu. Merdivenler ışık sistemiyle dolmuştu. Lambalar oldukça aydınlatıyor, sabah olmasına rağmen içerisi geceyi anımsatıyordu. Ev tamda 6 kişilik bir ev gibiydi. Salonun ortasında uzunca üstünde yemekler duran masa sarı ve turuncu rengi karışımıyla oldukça zengin gösteriyordu. Ev büyük olduğu için sadece salonu seyretmem bile 10 dakikamı almıştı ve henüz ortalıkta benden başka dedektif yoktu. İşleri umursamayan bir ekiple yaşamak zor olacak. Gerçekten önemli bir durum olmasa bu kişiler için kılımı kıpırdatmazdım. Benim bunlardan daha çok kalan zamanım endişelendiriyordu. Sadece biraz daha vaktim olsa olmazmıydı?
Arkamdan tiz bir ses çıktı. Sesin sahibi kalın bir ses tonuna sahipti. İsmimi söylemiş olması ise beni daha çok korkutmuştu. Seyre daldığım bu ihtişamlı ev beni kendi himayesine almıştı. Sese karşı sadece kafamı hızlıca çevirdim. Saçlarım hıza karşı koyamamıştı. Büyük bir esinti ile saçlarım kendini uçarken buldu. Bedenim kasıldı. Vücumdaki tüm tüyler kabardı. Bu kadar korkak biri olmamalıydım. Başım dönmeye başlasada karşımda duran takım elbiseli uzun boylu adamı görebildim. Bu oydu. İsmi Berk'di.
Vücudum onu görünce gevşedi. Tüylerim kendini saldı ve bana zorluk çıkarmadı. Yanıma yaklaştı. Daha da çok yaklaştı. Temas edebildi. Tamamen ona döndüğüm bedenim beni terk edecek gibiydi. Mor,beyaz renkli bir kombin yapmıştım ve bu kombinin en önemli parçası üzerime giydiğim beyaz gömlekti. Eli sakince omzuma deydi. Ona karşı korkuyla baktığım bakışlarımı görünce sinirlendi. Yüzü kasıldı. Eğik başımı yerden kaldırdı. Yüzü ile yüzüm arasında ufak bir fark vardı. Beni delicesine korkutuyordu.
"Mevsim"dudaklarından ismim akarken eli halâ omzumdaydı. "Benden korkuyor musun? " sesi yine tiz çıkmıştı. Cevap veremedim ve sustum. Sol elindeki işaret parmağı çenemi yerden kaldırmasına rağmen orada yerini koruyordu. Elini omzumdan çekti ve benimle göz teması kurmaya çalıştı. Oldukça sakin davranıyordu. Tekrar konuştu. Bu sefer benden 2 adım uzaktaydı. Göğsüm hafifleşmiş bedenime sığmıştı. "Sana bir şey yapmamama rağmen benden korktun. " kafası yana kaydı. Yüzündeki kaslar oldukça belirginleşti. " Söylesene korkunç mu gözüküyorum? " Yavaşça benden uzaklaştı. Aramızda 6 adım oluşunca kafamı iki yana 'hayır' anlamında salladım. Bunu derken ona bakamıyordum. Halbuki evime gelince ondan korkmamıştım. Şuanki korkumu anlayamıyordum. Onda beni korkutan bir şey vardı ama o neydi?
Yanımıza iki kişi daha gelince sustuk. Kim bilir ne kadar sürede oradaydılar. Konuştuklarımız duyulmamıştır diye umarken gelenlerin siyah ile kahverengiye çalan orta uzunluktaki saçları olan bir kız ve oldukça katı duran uzun boylu bir erkek olduğunu gördüm. Kızın üstünde ajanların giydiği bir kıyafet vardı. Oldukça güzeldi ve ela rengindeki gözleri büyüleyici idi. Acaba yanında gelen adamla sevgili miydi? Aşırı yakışıyorlardı. Kızın beli oldukça inceydi. Onların gelmesiyle korkum dinmişti. Neşeyle onlara doğru koştum ve kızı kollarım ile sardım. Hepsi ne yaptığımı sorguluyormuş gibi bana bakıyordu. Delirdin mi diye sorarlarsa şaşırmazdım.
Kızın üstünden kollarımı çektikten sonra geri çekildim ve gelir gelmez onlara bir soru yönelttim. Kızın yüzü hiç değişmemişti. Oldukça ağır başlıydı ve cıvık bir enerjisi yoktu. Olgun davranması dikkatimi çeken en ilginç olanıydı. "Siz ikiniz. " gülmeye başladım. "Siz ikiniz sevgili misiniz? " ben dayanamayıp gülsemde onlar somurtuyordu. Sanırım hiç olmadık yerde olmadık bir soru sormuştum. Kız bana doğru yaklaşınca ne yapacağını merak ettim. Sinirli biri olsada bir insanı bu nedenle öldürmezdi öyle değil mi?
Aramızda 2 adım mesafe kalınca siyah kabanından iki tane silah çıkardı. Ciddi olamaz değil mi? Beni öldürecek miydi? Sırf bu nedenden dolayı. Silahı çıkardığını gören sevgilisi zannettiğim adam ve Berk bir anda yanımıza gelip bu ajan gibi giyinen kızı durdurdu. Beni vurmayacaktı. Peki ne yapmaya çalışıyordu. Silahları yukarı kaldırarak kafasını yana eğdi. "Hadi" ne demeye çalışıyordu? "Hangisiyle vuracağız söyleyin. " dediklerinden bir gram anlamamıştım. Kimi vurmaktan söz ediyordu. Arkasındaki adam yanına geçti ve arkasından omzuna dokundu. Büyük bir sessizlik oluştu. Kız aniden arkasını döndü ve silahı adama doğrulttu. Olaylar nereden nereye gelmişti. Hepimiz geri çekilmiştik çünkü bu deli yürekli kız hepimize kurşuna dizebilirdi. Ne yazıkki kurşuna dizebileceklerinin arasında bende vardım ve benim 30 gün 6 saatten az bir yaşamımı elimden almış olacaktı.
Belkide ses çıkarmasam bu zamanımı iyi değerlendirebilirdim. Elimle ağzımı çığlık atmamak için kapatmıştım. Gözüme komiser büroluğundaki bıçaklı saldırgan gelmişti. Aynı şekilde başım dönmeye başlamıştı. Gözlerim kararıyordu. Kendimi yerde bulmaktan korkuyordum. Yanımdaki sehbaya tutundum ve başımı yere eğdim. Gözlerim fazlasıyla kararmıştı. Kendimi daha fazla tutamayacaktım. Dizlerim büküldü ve yere yığıldım. Bayılmasamda bayılmadan önce tüm herkesin başıma toplandığını görebilmiştim. O kızda başıma toplanmıştı. Elindeki silahı kabanına geri soktu. Eğilip beni kaldırmaya çalıştı. Bu sadece beline zarardı. 70 kilolarındaki bir kızı kaldırmak akıla mantığa yetmiyordu. Gözlerim yavaşça kapandı ve bedenim büyük bir sessizliğe gömüldü. Bende bu sessizliğimde boğuldum. Nedensizce bedenim hafiflemiş, gözlerim rahatlamıştı. Kendimi sıkmaktan vazgeçtim. Özgürlüğe bıraktım kendimi. Olmadık bir boşluğa ve kendimi bulamayacağım dipsiz bir kuyuda kaldım. Çaresiz ve daha da çaresiz.
2 saat sonra
Gözlerim büyük bir yorgunlukla açıldı. Karşımda sadece Berk vardı. Gözlerim açılınca Berk'in tedirgin bakışlarını üzerimde hissettim. Kaşları havaya kalkmıştı. Kasları gevşemişti. Beni görünce daha az endişe sarmıştı bedenini. Uyandığım andan itibaren elleri üzerimdeydi. Oturduğu sandalyeden bir çırpıda kalkınca yere düşmesiyle bütün ihtişamı söndü. Yinede benim yüzümde ufak bir tebessüm oluşturmuştu. Bu da başarıydı. Hayatımda sadece bir erkek beni güldürmüştü o da bana beyaz orkide gönderen gizli hayranımdı. Şimdi ise hayatımda beni yalnız iki erkek güldürmüştü. İkincisi Berk'ti. İhtişamlı ve oldukça yakışıklıydı. Hoş bir tarzı vardı ve öfkelenince korkunç gözükmesi gerekirken o bana sevimli geliyordu. Ondan tek korkum vardı. O da babam denilen şahısla aynı ismi taşımış olmasıydı. Belkide benim hayatıma sızacaktı. Sonrasında ise beni o adam gibi terk edecekti. Her gün ona daha çok bağlanıyordum. Yakışıklı olması benim kalbimi deli gibi çarptırıyordu. Onu her gördüğümde kalbim göğsümden çıkıp daha da giremeyecekmiş gibi geliyor.
Ona bağlanmamam gerektiğini düşündüğümde deli gibi ağlayasım geliyordu. Her gün bu adamla güne uyanmak istiyordum. En başta o gün evime geldiğinden beri kalbimde ona karşı bazı duygular başlamıştı. Buna engel olmaya çalışsamda yapamıyordum. Benimle olup terk etmesinden korkuyordum. Tek güvenebileceğim kişi bendim ve artık kendime güvenmemeye başlamıştım. Yalnızdım ve yalnız ölecektim. Biriyle olmak istiyordum ancak güvenim sarsılırsa geri kalan zamanımı hep kalp kırıklığı ile geçirecektim. Hayatıma kimseye güvenmemem gerektiğini hatırlayarak veda etmemeliydim.
Berk benim güldüğümü görünce gülmeye başladı. Yerden kalkıp kaşlarını sevimli bir şekilde çattı. Dudakları kenara kıvrıldı. "Komik mi?"
"Kabul etmelisin komik. "diyerek gülmeye devam ettim.
"Ooo bakıyorumda Mevsim Hanım çok çabuk kendine gelmiş. Bunu neye borçluyuz? " sesi arada bir komik geliyordu. Bazen benim bayıldığım sahne kafasında canlanıyordu. O anı hatırladıkça nefesi daralıyordu.
"Sana borçluyum"dediğim an ona içten içe teşekkür ediyordum. Aslında her şeye gülen bir tiptim ve bu adamda beni güldürmek için çok çabalamamıştı.
Bakışları büyüdü. Bununla birlikte tebessümü de büyümüştü.
"Bana mı borçlusun? "dediğinde şaşkınlığını anlayamamıştım. Yakışıklı olduğu kadar komik bir tipi de vardı.
"Evet sana borçluyum. " gülümsüyordum. Yavaşça yattığım yataktan doğruldum.
"Unutmuş olamazsın. Beni sen güldürdün ya az önce. " demek istediğimi anlayınca gözleri kısıldı.
"Unutmadım tabi ancak bana hiç bir borcun yok. " Hayır olmalıydı.
"Sinirlenir misin lütfen? " dediklerimi kestiremedi. "Sinirlenince daha da sevimli oluyorsun. "
Sessizlik oluşmuştu. Karanlık bir girdap ikimizi kendine çekiyordu. Aklımda bir çok soru vardı. Bu girdaba girerken ona güvenebilir miyim? Bu hayatta kendime bile güvenmezken ona inanabilir miydim? Lanet olsun ki her yakışıklı erkeği benimsiyordum ve Berk de benimsediğim erkeklerden biriydi.
‧͙⁺˚*・༓☾☽༓・*˚⁺‧͙‧͙⁺˚*・༓☾☽༓・*˚⁺‧͙‧͙⁺˚*・༓☾☽༓*˚⁺‧͙
𝐸𝑓𝑛𝑎𝑛
"Delirdin mi sen? Aklın nerede? Az önce canıma kasdettin. Öldürmek mi istiyorsun beni haylaz kadın? "Uraz'ın sesi kalındı. En başta olduğu gibi benim ile aynı ses tonunda konuşmuştu.
"Bay Uraz Göktürk seni uyarmaktan bıktım. Benimle konuşurken ses tonunu ayarlamayı öğrenmelisin. Az önce uzattığım silah yanlışlıkla önce sol bacağına sonra sağ bacağına bir iz bırakır bilmiş ol. " diyerek onu tersledim. Benimle konuşurken ilk önce sesini ayarlamalıydı.
Sesimdeki ciddiyeti anlamalıydı. Ben bunu istiyordum. Yalnız tahmin etmediğim bir haraket yaptı. Bedenimi kavradı ve beni duvarla bedeni arasında bıraktı. Bir eli kaçmamam için duvardaydı. Diğer eli ise önüme gelen saçlarımla uğraşıyordu. Kokusu huzur versede şuan bende olan tek duygu sinirdi. Ondan korkmuyordum. Sadece sinirliydim. Beni duvara yaslamıştı. Yüzüme dikkatle bakıyordu. Yüzümdeki her detay onun için cennet gibiydi. Gözleri dudaklarıma kaydı. Nefesim kesildi. Gözleri halâ dudaklarıma bakarken konuşmaya başladı.
"Sencede çok özgüvenli değil misin? "diyerek bana alayla baktı. Gözleri dudaklarımda fazla oyalanmıştı.
"Hayır değilim. Bunu yapabileceğime inandığım için söyledim. "diyerek ona karşı geldim. Acaba gerçekten bu nedenle onu öldürebilir miydim? Sanmıyorum.
"Yani beni rahatça öldürebilirsin öyle mi? Bu zamana kadar kaç kişi öldürdün? "dudağının kenarı usulca yukarı doğru kıvrıldı.
"Bu zamana kadar kimseyi öldürmedim. Yalnız seni öldürmem. Sadece canını acıtmak isterim. Seninde canının acıyabileceğini bilmeni isterim. " dediklerim onu benden uzaklaştırmamıştı. Aksine daha da yakınlaştırmıştı. Göğsüm ile onun göğsü çakışıyordu.
"Benden korkmuyorsun deli kız. Şimdi ise canımı acıtmak istediğini söylüyorsun. Bilmek istiyorum. Bu deli yürekli kızın kim olduğunu bulmak istiyorum. Sen kimsin? "diyerek gözlerini heyecanla açtı. Beni merak etmesini anlayamamıştım.
İsmimi biliyordu ancak bana Efnan'dan başka her lakabı söylüyordu.
Deli kız
Haylaz kadın
Halâ duvar ile bedeni arasındaydım. Beni salmıyordu. Bu da onu keyiflendiriyordu.
"Ben Efnan huysuz adam. Ancak sen bana Efnan dışında her lakabı söyledin. " Bu adam katlanılmazdı. Ondan kurtulmak için elinmden geleni yapabilirdim.
"Neden? "diye sordu kaşlarını çatarak. Artık beni bırakmıştı. Bedenim rahatça karşısına dikilmişti.
"Ne neden? "
"Neden? " dedi bir kez daha. "Neden soy ismini söylemedin? " şuan anlatmaya hazır değildim. Belki hiç hazır olmayacaktım ama şuan bunu söyleme fikrinde değildim.
"Soy ismimi söyleme gerensiniminde bulunmuyorum. Bu seni ne denli ilgilendirir? " Beni bırakmayacağı kesindi. Benimle ilgili şeyleri neden merak ediyordu?
"Hayır hayır senin bir soy ismin var. Efnan Baysal. " biliyordu. Gerçekten benimle ilgili olan her şeyi bilseydi bu soy ismi neden almak istemediğimi de anlardı. O her şeyi bilmiyordu. Sadece nefesi benim bedenimi sarıyor, bana farklı bir duyguyu yaşatmaya çalışıyordu. Ne zamandan beri beni duvara yaslamış, bedeni bedenime yakındı bilmiyordum. Kimseye güvenmediğim gibi onada güvenmiyordum ve bu yüzden kendimi yenik düşürmüyordum. Kokusu nefesi gibi bedenimi sarsada halâ dimdik yüzüne baktım. Gözleri gözlerime bakıyor. Sağ eli saçlarımda geziyordu. Ela rengi gözlerim onun ilgi odağı haline gelmişti. Saçlarım ise bir çocuk gibi oynayabileceği bir oyuncaktı sanki. Beni yanına çekmekten ya da eli ile belimi kavrayıp bedenimi kendine çekmekten hoşlanıyordu.
"Bakıyorumda çalışıpta gelmişsiniz. Bilmediğiniz bir şey var Bay huysuz Uraz Göktürk. Hem bakıyorum da çok ilgilisiniz bu konulara. "dedim ve artık ısrar etmemesini diledim.
"Yanılıyorsun ben senin hakkında her şeyi bilirim. Şunu da bil ki benim ilgi odağım yalnız gözlerin. " dediğinde yutkundu. Etraf daralıyordu.
Oradan kaçarak uzaklaşabilirdim. Başardım ondan kaçtım. O ise arkamdan sadece gülümsedi. Ben öyle umuyordum. Karanlığa gömülen, her şeyle tek başına kalkan, acılarını, travmalarını yaşıyan hepsi bendim. Sebebini bilmiyordum ama hep bendim. Yanlışım oldu ancak bunu bana öğreten bir baba olmadı. Doğrularım oldu ancak yine beni tebrik eden bir baba olmadı. Kendimi bulamıyordum. Bundan sonra korkak ve başını eğen bir kız olmak istemiyordum. Bundan sonra başını eğmeyen, ağır başlı bir kız görmek istiyordum aynamda. 8 yaşında kırık cam parçaları arasında neremin morluk olduğunu değil, nasıl olmuşum diye bakmalıydım. Artık bunun zamanı geldi. Aynaya nasıl olmuşum diye bakma zamanı geldi.
Beni zorluğa iten bir engel çıkmıştı karşıma. Uraz Göktürk. Bu engeli ortadan süpürebileceğimi göstermeliyim ona. Böylelikle ne kadar ciddi olduğumu anlardı. Artık çıkan bir engele yolumdan çık demeyeceğim. Canım yıkım istiyordu ve bunu keyifle yapacaktım. Canım ölüm istiyordu ve bunu kuşkusuz yapabilecektim. Karşımda kim olursa olsun. Ben yalnız kendime güveniyorum. Ben sadece kendime inanıyorum. Uraz'a tekrardan o fırsatı vermeyecektim. Benimle bir çocuk gibi oynamasına izin vermeyecektim. Yeri gelirse devran döner ben onunla bir oyuncak gibi oynuyacaktım.
Benim için hazırlanan odaya doğru çıkacaktım. Ancak odalar çok karışıktı ve bana ait odayı bulamıyordum. Salonlarda oldukça büyüktü ve bir malikane havasında olan bu ev nereye gitmem gerektiğini bana göstermiyordu. Bu ev için bazı yerlerde levhalar olmalı ve şurası mutfak burası tuvalet diye göstermeliydiler. Yoksa burada kaybolabilirdim. Aklımda halâ az önce yaşananlar varken sakince odamı aramak bana zulüm gibi geliyordu. Odamı bulunca kendimi oraya atacağım ve kimseyle konuşmayacaktım. Tek sorun odamı bulamamak. Az önce bir mutfağa girdim ve diğer odalara göre en küçük olanıydı. Bir tuvalet bile salon büyüklüğündeydi. Bu halde odamı bulmak zor olacaktı.
En sonunda yukarı katta bir oda gördüm. Üstünde kocaman harfler ile 'EFNAN BAYSAL ' yazıyordu. Bu beni sinir etmişti. Bir an önce bu hatanın düzeltilmesi için konuşacaktım. Odama bana verilen kartla girdim. Yalnız içerisi ceset gibi kokuyordu ve yerde biri kanlar içerisinde yatıyordu. Ölmüş müydü? Peki kim öldürmüştü? Burası güvenilir bir yer değildi. O seri katil benim odama kadar girmişti. Kim bilir şuan da burada mıdır? Canımız güvende değildi. Ben ise bunu düşünecek son kişiydim.
|
0% |