Yeni Üyelik
18.
Bölüm

Hayata tutunduğum tek dal

@beyzaodabas

"Ellerimiz bağlı olmazken bile sessizliğe hüküm sürmüştük. "

 

 

 

Saçlarımdan akan terler umurumda değildi. Çünkü o gün ter yerine kan akıyordu saçlarımdan. Bundan tam 18 sene önceydi. İlk cinayeti babam karşımda işlemişti. 6 yaşında bir çocuk olmama rağmen anlamıştım ölümü. Annesi ilk doğum gününde öldürülen bir kız 6 yaşında ölümü çok yakından görmüştü. İstemeden babasının uzattığı eli tuttu. 1 aydır evden çıkmıyordu. Sebebi yine babasıydı. Şimdi ise babası elini tutmasını söylemedi, direk haykırdı. Küçük bedeni korkuyla irkilerken gözlerinden akan yaş yanaklarından süzülüyordu. Evden çıkarken yalnızca bir hırkası vardı üstünde. Kış vakti olmasına rağmen babası onu acımasızca soğukta gezdiriyordu. Dışarıda herkes giydiği kalın paltolardan küçük Efnan'a bakıyordu. O zaman tiksinerek baktıklarını anlamazdım. Her baktıklarında acaba bana acıyıp bu adamın elinden kurtaracaklar mı diye düşünürdüm.

 

Büyüdükçe derin anlamları vardı. Herkesin iğrenerek baktığını düşünmüştüm büyümeye başladığımda. Halbuki iğrenilcek biri değildim. Üstümde beni sıcak tutacak bir paltomun olmaması benim suçum değildi. Acımasızca gülenler de vardı içlerinde. Komik bir durumum mu vardı ki gülüyorlardı? Üstümde durmaktan yıpranmış olan hırkam güldürüyordu onları ve bunları paltolarına sıkı sıkı sarılarak yapıyorlardı.

 

Babam beni sürükledikçe peşinden koşuyordum. Bilet aldığı bir treni kaçırıyordu sanki. Yol boyu etrafıma baktım. Yanımızdan geçen herkesten daha hızlıydı adımlarımız. Durmak istedim, olmadı. Tekrar denedim ama her seferinde babamın o iğneleyici sözleri beni karşıladı.

 

"Seni aptal biraz daha hızlı ol." dediğinde en hafif bağırışı buydu. Durmak istediğimi belirtmiştim korkmadan. "Biraz duralım. " diyebildim. O yaştaki biri için fazla bileydi.

 

Durmadı. Daha hızlı koştu. Kalbim olduğu yerden çıkacak gibi atıyordu. Sağ elim kalbimin üstüne geldiğinde sesler inanılmaz rahatsız ediciydi. Eminimki bu sesleri babam duysa daha hızlı koşmamıza neden olurdu. Kalbim umrunda değil gibi koştu.

 

En son 2 adamın yanında durmuştuk. Silahlı tiplere benziyordu. Tam tahmin ettiğim gibiydi. Uzun boylu iri olan adamın belinde silah vardı. Bana silahı oldukça göstermemeye çalıştı. Bakışlarını benden alıp babama yönelttiklerinde uzun boylu adamın yanındaki ondan biraz daha kısa olan adam konuştu. Bana göstermemeye çalışsalarda konuşurken silahı babama gösteriyorlardı tehdit edermişçesine.

 

"Para hazır kızı ver" dediğinde hangi kızdan söz ettiklerini anlamamıştım. Burada benden başka kız yoktu. Olamaz bahsettikleri kız bendim. Ne yani babam beni para karşılığında eli silahlı olan adamlara mı verecekti? Şaka olmalıydı. Lütfen bu silahlı adamlar kenarda saklanan kamerayı göstersinler ve şaka olduğunu söylesinler. Diledim böyle olması için.

 

Babam para dolu çantayı görünce gözleri parıldadı. Varlıklı bir aile olmadığımız için babam hırsızlıkla eve ekmek getirirdi. Çalışmak ona göre değildi. Girdiği işten 2 saat sonra atılıyordu.

 

Babam beni çelimsiz değilmişim gibi onlara doğru savurdu. Sonra onların fırlattığı çantayı kucakladı. Beni böyle kucakladığını hiç görmemiştim. Ara bir sokak olmalıydıki kimse gözükmüyordu. Hatta buradaki evler terk edilmiş gibiydi. Evlerin camları kırılmış, betonları un gibi ufanmıştı. Burada bir çığlık savursam kimse duymazdı. Babam beni ittiğinde yere savrulmam bir olmuştu. Çöp gibi savrulmam hiç hoşuma gitmemişti. Düzgünce ellerine verebilirdi. Çelimsizdim. Yere savrulduğumda başım kaldırımın kenarlarında olan o yüksekliği çarpmıştı. Neydi ismi onun aklıma gelemedi.

 

Çarptığım gibi bayılmadım. Bu sefer acıya dayanmıştım. Kafamın bir tarafı tamamen soğuklaşmıştı. Elim kafama gittiğinde kırmızı bir sıvı görmüştüm. Bu sıvıyı tanıyordum. Daha önceden babam yüzüme tokatlar attığında dudağımda ve burnumda da bu sıvıdan vardı. İsmi kandı. Kırmızılığı hoşuma gitmemişti. Midem bulanıyor gibiydi. Gözlerimde kararınca bu direncin biteceğini fark etmiştim.

 

Dayanamadım gözlerim kapanmaya başladığında gücüm tamamen boşalmıştı. Sahi benim gücüm varmıydıki? Ben pek onu göremiyordum. 'Eğer varsan nolur ortaya çık' dedim içimden. Bağırıyordu iç sesim ama susuyordu herkesin duyabileceği ama duyulmayan sesim.

 

Gözlerim kapanmaya başlarken iki tane ses geldi art arda. Bu sesler birbirine benziyordu. Gözlerim tamamen açılmasada olanlara bakmak için gözlerimi yummamaya çalıştım. Babama baktım. Yanında para dolu çantası vardı. Gözlerim yavaşça yukarıya kayınca babamın elindeki silahı gördüm. Nereden çıkmıştı bu silah. Onu fazlasıyla görmüştüm bu yaşımda. Artık ne olduğunu biliyordum. Ucuz gibi görünen canı almaya yarıyordu.

 

Etrafa yine kan sıçramıştı. Diğer tarafa baktığımda yere yatan kanlar içindeki adamları gördüm. Uzun boylu olan boynundan vurulmuştu. Kan oradan fışkırıyordu. Yanındaki adamdan bir inilti sesi duydum. Vurulmuştu ancak bir şeyler anlatmaya çalışma çabası acısından daha büyüktü. O karnından vurulmuştu. Yere yığıldığında giydiği takım elbise çoktan kırmızıya boyanmıştı. Planları başarılı sonuş almamıştı. Hem parayı babama kaptırmış, hem de beni alamamışlardı. Babam şuan yine dolandırıcılık yapıyordu. Bu bir oyun olmalıydı. İsmini dolandırıcılık koymuştum çünkü babam her dışarı çıktığımızda bir markete girer ve oradaki kasiyerle konuşurken bir şeyler alırdı. Sorduğumda ise bu bir oyun diyip geçiştirirdi beni. Çok saftım inanmıştım ona. Sonra bana bu oyunu oynamam için zorlamıştı. Benide alıştırmıştı bu işlere. Çok değil, 10 yaşımda anlamıştım bana söylediği yalanları. Onun yüzünden kaç kişinin hakkına girmiştim belkide.

 

Uzaktan siren sesleri gelince ben artık direnemeyecek gibi oldum. Yere yığıldım. Başım fazla kanamıştı. O kan ise elimde kurumuştu. Nefeslerim daralmıştı çünkü başım felaket acıyordu.

 

Polisler geliyor olmalıydı. Kesinlikle silah sesini duyanlar polise ihbarda bulunmuştu. Kimsenin buraya gelecek cesareti yoktu. Bende olsam gelmezdim. Polis sesleri duyulduğunda ben yerde baygındım.

 

En son gözlerimi evimizde açınca sevindim. Sevinmiştimki sevincim kursağımda kalmıştı. Babamın sesi duyulmuştu mutfaktan. Polislerden kurtulmuştu. Ben bayıldıktan sonra kucağına alıp buraya kaçmış olmalıydı. Beni kucağına almasına bile şaşırmıştım. Nasıl oldu da beni orada ölüme terk etmedi? Biri kulağına mı fısıldadı kızı eve götür diyerek?

 

Kafamda pansuman yapılmadığını gösteren bir çok şey vardı. Kanlı saçlarım ve kuruyan kan tomurcukları. Pansuman yapmasını beklemiyordum. Zaten öyle pansuman için gerekli olan ilaçlarda yoktu.

 

Elimdeki kanda kurumuştu. Ben yerde kurduğumuz yatağımda yatıyordum. Ev her ne kadar soğuk olsada yanımda duran parçalanmış yastığı içime sokacakmış gibi sıkarak ısınıdığımı hissediyordum. Ahh bu sadece kendimi kandırmaktı. Burası gerçekten buz gibiydi. Bir örtüm yoktu. Genellikle babam evdeki tüm örtüleri üstüne sererdi. Bana asla izletmediği televizyonda keyif sürdü haberlere bakarak. Yine aynı haberler dönüyordu. Hırsızlık, kapkaçcılık, dolandırıcılık...

 

Sıkıcı haberler diyerek geçti. Bunu değişen sesten anlıyordum. Bir kanalda diğerlerine göre daha fazla durdu. Merak etmiştim doğrusu. Bu kanalda onu şaşırtacak ne vardı diye. Bir küfür savurmuştu. Sonra telefonunu eline alıp bir numarayı aradı. Telefon açılır açılmaz "Alo Yunus" dedi korkudan titreyerek. "Bugün işlenen cinayette ipuçları bulmuşlar. "

 

Yunus dert etmeden konuştu. "Merak etme bir çözüm bulurum ben. " diyerek sakinleştirmeye çalıştı babamı. Yerinde duramıyor bir sağa bir sola gidiyordu. Hapise girmekten ölesiye korkuyordu. Etlerini kesseler hapse girmezdi direnirdi. Ben halâ nasıl bir delil bıraktığını sorguluyordum. Çünkü babam zeki biriydi. Bu zekilik kısıtlıydı. Sadece yakalanmadan bir işi yapabilirdi. Ortada delil bırakmazdı ama endişeden bırakmış olmalıydı. Evet korkulan olmamıştı. Yunus amca sahte bilgiler ile babamın paçasını kurtarmıştı. Bu habere bir tek ben sevinmemiştim.

 

Hazır ol dedi iç sesim. Hazır ol Efnan seni daha kötü günler bekliyor.

 

Şimdi

 

Komiserliğin verdiği arabayı almamıştım. Biliyordum ki onda takip cihazı vardı. Uraz'ın yine beni takip etmesi ve günümü mahvetmesini istemiyordum. Mecbur bu sıcakta yürüyerek gittim Ata'nın yanına. Beni bir parkta bekliyor olacaktı. O park iki sokak ilerideydi. Yeni arabasının sürüşünü merak etmiştim.

 

Bana izin vermişti ve bugün onun arabasını sürecektim. İlk defa lüks bir arabayı sürecek olmanın heyecanı vardı içimde. Adımlarımı daha da hızlandırdım. Her zamanki gibi geç kalmak istemiyordum. Bakkaldan köşeyi dönünce onun sarı saçlarını gördüm. Yine üstünde şık bir takım elbise vardı.

 

Onu uzaktan sarı saçları ve mavi gözlerinden tanıdım. Yanına gittiğimde telefonla konuşuyordu. Önemli bir işten söz geçiyordu. Her zamanki gibi iş adamı olmak onu zorluyordu. Her işe koşturmak istemesede yeni girdiği işten oldukça memnun gibiydi. Bana bir Holding'te işe girdiğini söylemişti. İsmi benim gülümsememe neden olmuştu. Göktürk Holding Uraz'ın babasının Holding'i idi. Oldukça keyifli dakikalar yaşandığına emindim.

 

Saçlarını yine arkadan taramıştı. Şık bir görüntüsü olduğuna emindim. O beğendiğim şık vanilya kokusunu da sıkmıştı. Önünde yeni aldığı son model araba vardı. Holding'e yeni işe girmesine rağmen babası zaten varlıklıydı. Son ve ilk yediğimiz yemekte babasına rağmen bir işte çalışmasının kendi emeğiyle kazanç elde etmek istemesinden kaynaklandığını söylemişti. Doğrusu takdir edilir bir durumdu.

 

Telefonu kapattığında benimle konuşabilmek için can attığının farkındaydım. Ondan yaşça baya büyüktüm. Ancak bana ablası gözüyle bakmıyordu. Bunu ben istiyordum. Çünkü bende ona kardeşim gözüyle bakmıyordum. Telefonunu kapatıp giydiği siyah ceketininin cebine koydu. Benimle ilgilenmek istediğini fark etmiştim.

 

"Çok şık olmuşsun" dedi elimin tersini öperek. Hayır eriyip bitmedim. Centilmence teşekkür ettim. Aslında biri bana hislerini açıklasa veya elimin tersini öpse eriyip biten biriydim. Belkide artık güvencim kalmamıştır kimseye. İnsanları kandırmak çok kolaydı. İki çift güzel söz ve bir tane güzel bir harekete düşmekte kolaydı.

 

Hiç bir zaman cıvık cıvık haraketleri olan biri olmamıştım. Böyle ilişkilerden de nefret ederdim. Olmaktan korktuğum kişiye dönüşmekten ise çok korkardım. Halâ da korkuyorum.

 

"Sende çok hoş olmuşsun. " dedim ellerimi saçlarımda bir kaç kez gezindirdikten sonra. Taramaya bile fırsatım olmayan saçlarım çok karmaşık gözüküyor olmalıydı. Herhangi bir çaba yapmamam Ata'yı şaşırtmış olmalıydı. Benimle buluşucak diye şık kıyafetler giyinmişti. Ben ise özensizdim. Ancak bunu pek takmıyacağını düşünüyordum.

 

Gözlerinin içine bakarken farklı duygular hissediyordum. Hayır bu duygu aşk değildi. Hayatımda 10 defa aşık olmuş biri olarak bu duygunun aşk olmadığına adım gibi emindim. Evet 10 defa aşık olmuştum ve bunların 2 tanesi ilkokul, 4 tanesi ortaokul, 2 tanesi lise, 2 tanesi ise üniversitede olmuştu. Hayır hiç bir zaman Asaf'a aşık olduğumu düşünmemiştim. Etrafımda duyduğum cümleler yüzünden ona sığınmıştım.

 

"Efnan güçsüz olduğun için seni bir erkek korumalı. "

 

"Kendine birini bul ve evinde otur. O seni korusun. "

 

Bu cümleler beni ona teslim etmişti. Bu onun fakında değildi. Onu gerçekten sevdiğimi düşünmesi için ona yakın davranırdım ama son zamanlarda beni hep aşağılamaya başlamıştı. Son görüşmemizde de geç kaldığım için azar yemiştim. Tüm bunlardan bıkmıştım. Peki ya neden halâ çabalıyordum? Biri beni zorlamıyordu, onun yanında olmakta istemiyordum. Sorgulardım hep bunu. Kendime mecbur kıldım. Zorundaymışım gibi hissettim.

 

Elinde anahtarı bir kaç kez çevirdi. Sonra bakışlarını yeni arabasına doğru yöneltti. Tam önümüzde duran araba son yıllarda popüler bir araba diye geçiyordu. Bugün izin vermişti ve onunla tur yapacaktık. Arabasında uzun süre göz gezdirdikten sonra anahtarı bana fırlattı. Havada kapmam bir olmuştu.

 

Gözlerini bende gezdirmeye başlayınca hızla nefes alıp verdim. "Hadi gidelim o zaman. " dedim elimdeki anahtarı sallayarak. Anahtarların çıkardığı ses bakışlarını bedenimden arabaya çekti. Bir arabaya bir bana bakarak bir şeyler anlatmak istiyor gibiydi. Telefonundan bir mesaj daha gelince ağzındaki baklayı çıkardı. İlk önce telefonu eline aldı. Sonra gelen bildirime baktı. Hızlı nefesler almaya başlayınca ne olduğunu sorgulamaya başlamıştım. Onu geren neydi?

 

"Sen git. " dedi tek nefeste. "Benim işim çıktı. " ne işi olabilirdi. Telefona tekrar baktığımda onu geren şeyin gelen bildirim olduğunu düşündüm. O bildirim neyse çok merak etmiştim. Neyi gizliyordu?

 

Bakışlarımı arabaya çevirdiğimde anahtarın tek bir tuşuna basarak kapılarını açtım. Arkamda durmasına rağmen sanki arabanın içinde gibiydi. Seslenişi duyulamayacak kadar kısık çıkmıştı. Ne oluyordu ona?

 

"Kırılmadın değil mi? " diye seslendi. İlk önce dudaklarımı ısladım. Sanki ona kırıldığımı söylesem işini boşverip benimle gelecekti. Hayır söylemedim. Sessiz kaldım. Sadece "Yok kırılmadım. " diye geçiştirebildim. Belkide fazla abarttığımdan dolayı insanları bayıyorum düşüncesi bile olur olmadık bir şekilde üstüme bir sıkıntı gibi oturmuştu.

 

Bunda kırılacak ne var Efnan. Abartmıyor musun sencede? Gerçekten önemli bir işi olamaz mı? Nedir bu agresiflik? iç sesim haklıydı.

 

Arabanın şoför koltuğuna oturdum ve son kez bakışlarımı Ata da gezdirdim. Yalan söylüyor olabilir miydi? Hayır Efnan baksana gerçekten bir sıkıntısı var gibi. Kesinlikle bir işi var.

 

Kendimi iç sesimin dediği şekilde buna inandırdım. Çok fazla abarttığım doğrudur. Kimseye güvenmemem de. Hislerimi açık etmediğimde doğrudur. Hislerimi gizli yaşayarak karşımdakini ölçtüğüm kesin bir nedendir hislerimi saklamam için. Evet güvenmediğimden kaynaklanıyor. Hislerimi açık edipte bir ezik gibi davranılıp terk edilmekten korktuğum en doğru olanı. Bu yüzden hislerimi, duygularımı, sırlarımı saklamak istiyorum.

 

İç sesim benimle hiç bir zaman olmamıştı. Babamdan dayak yerken bile. Buna alıştığım için duygusuz kalmıştım. Attığı tokatların bir anlamı yoktu. İç sesim sadece hislerim açığa çıkmayınca geliyordu. Bu sadece aşk için geçerliydi. Birine gerçekten duygular beslemeye başlarsam iç sesim ya engel olur ya da bana gaz verir. Evet şimdide iç sesim kendini gösteriyordu. En son ilkokulda iç sesim benimleydi.

 

Şimdi tekrar geri dönmüştü. Bu da aşık olduğum ya da olacağım anlamına geliyordu. Ne yani Ata'ya aşık mı oluyordum? Hayır bu olamazdı. Benden yaşça baya küçüktü. Bencede olamaz Efnan. Sen 24 yaşındasın. O ise 19 yaşında. Kardeşin olacak çocuğa hisler mi elde etmeye başladın?

 

İç sesim her zamanki gibi yine haklıydı. Ancak ben aşkın yaşı olmayacağını düşünenlerdenim. Ata ile sevgili olmamı kınayanalar umrumda olmazdı. Bir de sevgili mi oldun? Gerçekten kendini bilmez, abartıyı seven, saf bir kızsın Efnan. Haklımıydı? Haklıydı. Peki ona karşı duygu beslemiyorsam kime karşı duygu besliyordum? Çok sık tanıdığım biri olmalıydı. Çok çabuk aşık olan biri olsamda yoldan geçen birine de aşık olmazdım. Kibar söz, davranışları, benimle konuşma biçimi etkilenmeme neden olan faktörlerdi.

 

Acaba ekipten biri miydi? Hayır Berk'in aşık olduğu biri vardı. Kamer miydi? O benimle konuşmuyor bile. Ah hadi ama Efnan safa yatma. Sen kim olduğunu gayet biliyorsun.

 

"Biliyor muyum? " kendi iç sesimle çeliştiğimizi ilk defa görmüyordum. Bazen o soru sorar ben yanıtlardım. Zihnimde kendime bir arkadaş yaratmıştım. Evet biliyorsun. İpucu vermeme gerek olmadan bilmen lazım.

 

Kim olduğunu bildiğim için inkar ediyordum. Ancak iç sesim beni dinlemiyordu. O kişinin ismini bangır bangır bağırıyordu.

 

Ne yani Uraz'a karşı hisler mi besliyordum?

 

ˏˋ°•*⁀➷

 

Araba boş bir arazide geziyordu. Şehrin trafiğinden, gürültüsünden... Özellikle de Uraz'dan kurtulmuştum. Efnan aşık olduğun kişiye hakaret mi ediyorsun?Sus içses sus. İlk defa bu kadar yoğunsun. Ne vardı gelecek. Oflanıp puflanmanın bir anlamı yok. Çelişki arasında hep kalırdım ancak bu daha başka bir durumdu. Daha önce bu kadar çelişkili olduğum görülmemişti.

 

Araba normal hızda gidiyordu. Bu oldukça sıkıcıydı. Biraz daha gaza bastım. Etrafta biçilen buğdaylar vardı. Buraya tarım arabaları gelip gidiyordu. Toprakta oluşan traktör tekerleğinin izi bunu en net şekilde kanıtlıyordu. Geçtiğim yerler hep arazi idi. Şimdi gittiğim yol ise araziyi kapsamıyordu. Ne bir yeşillik ne de bir ekin vardı. Tepemde duran güneş arabanın ön camından rahatlıkla görülüyordu.

 

Bir ses geldi. Ahh bu telefonumun sesi. Çok çabuk panik yapıyorsun Efnan. Bak bakalım kimmiş. Telefonumda bir isim belirdi.

 

Armut kafa arıyor

 

Cidden 'Armut kafa' diye mi kaydettin? Armuta benzemiyor bile. Konuşmayı bırak içses. Armut benim en sevdiğim meyve olduğu için ismini öyle koydum. Sevdiği meyveyi sevdiği adama lakap olarak takan bir kızsın Efnan. Ne kadar delirmiş olabilirsin? İsmini unutacak kadar falan mı? Seninle uğraşamam. Tabi daha önemli işlerin vardır. Trip mi atıyorsun sen bana? Ben senin içsesinim gerizekalı. Sana nasıl trip atabilirim?

 

Telefonu nihayetinde açabildim. Hopörlere açıp cama yasladım. "Ne var ne oldu? " dedim sert bir girişle. Beni görmesede görüyormuş gibi kaşlarım istemsiz bir şekilde çatılmıştı. Sert bir giriş yapmama rağmen yumuşak girişti lafa. "Neredesin? " dedi. Sesi uykulu gibi geliyordu. Olamaz kalbim hızla çarpmaya başladı. Normale dön şu kalp ritimlerim. Nolur dönün. O yanlış adam fark edin. Çok geç Efnan çok geççç

 

Elimi kalbime bastırdım. Daha düne kadar böyle değildin. Sakin ol az. Kendimi rahatlatmak istesemde olmuyordu. "Araba sürüyorum." diyebildim güçlükle. Gözlerim yoldan çok benimle telefondan konuşan Uraz'daydı. Hayır Armut kafada. "Tamam arabayı kenara çek. Konuşmamız lazım. Sana bir şey söyleceğim." İyice merak etmeme neden olmuştu. Tabiki kabul etmeyecektim. "Ne söyleyeceğin umrumda değil. " Ne güzelde kandırıyorsun kendini. Belli etmemeliyim ona. "Ya arabayı kenara çeker telefondan konuşuruz. Ya da..." duraksadı. "Ya da oraya gelirim. " dedi hızla.

 

"Konumu bilmiyorsun. Gelemezsin. " haklı olduğum bir nokta daha. Gelecekse konumu bilmeliydi.

 

"Söyle o zaman. " dedi tek bir nefeste. Hayır söylemeyecektim.

 

"Söylemem." dedim bende ona karşılık. Söyleyeceğimi sanması olanaksızdı.

 

"Kenara çek o zaman. " sesi yüksek çıkmıyordu. Aksine olabildiğince nazik konuşuyordu.

 

Artık dayanamıyordum. Kesin öyledir. "Tamam çekiyorum ama kısa kes." Cevap vermesini beklemeden ayağımı frene bastım. Durmadı. Yine bastım. Yine durmadı. Tam 5 kez bastım durdum. Ama araba durmadı. Sesimde panik vardı. Olamaz diye bağırdım. Bağrışımın ardından Uraz'ın o panik dolu sesi duyuldu.

 

"Ne oldu Efnan. Sana bir şey mi oldu? " Evet oluyordu. "Fren- frenler tutmuyor. " diye bir kez daha bağırdığımda sesimin bu kadar cırlak olacağını tahmin etmemiştim. O ne biçim ses. Eminimki Uraz kulakları için doktora gidecek. Hay ananın ya. Ben burada can derdindeyim. Sen gelmişsin kulakta söz ediyorsun. Gerçekten şimdi olmaz içses.

 

Uraz bu sefer sesini yükseltti. Eminimki beni sakinleştirmeye çalışıyordu. "Kimin arabasındasın sen? " demişti ancak ben bunu neden sorduğunu kestirememiştim. Kimin arabasında olduğum ne fark eder. "A-Ata " dedim ölecek olmanın verdiği korkuyla. Son sürat bir yere doğru ilerliyordum ama daha yola bakamamıştım bile.

 

"Ata'nın arabasındayım. " der demez telefondan bir küfür yükseldi. "Hassiktir." dediğini duydum Uraz'ın. Şuan konuşabilecek gibi değildim. Ancak bocalıyordum. Hatırlar mısın? Bir aralar gücüm için herkesi karşıma alırım diyordun. Ne oldu bu mu senin gücün. Şuan ezik biri gibi görünüyorsun. Korkum yetmemişti içses bana bir şeyler hatırlatıyordu. Bunu bana kendim hatırlatıyorum. Gücüm için neler yapabileceğimi hatırlatıyorum kendime.

 

Çenemi kaldırdım ve sesimdeki korkuyu biraz olsun azaltmaya çalıştım. Bunda başarılı olamıyordum. "Efnan orada mısın? " Uraz'ın endişeli sesi duyuluyordu. Sanki bana bir kaç kez seslenmişti de ben duymamıştım. "Çabuk oradan uzaklaş. " dedi ancak nasıl uzaklaşacağımı söylemedi. İyi olmayabilir miydi? "Arabanın frenler durmuyor nasıl uzaklaşacağım? "Her taraf ormanlık burada çıkış yok. " dedim. Sesim daha az titriyordu. Evet az önce dediğim gibi ormanlık bir yerdeydim. Kaçacağım tek yer ormanlıktı. O da ağaca çarpmam sonucu ölmeme neden olurdu.

 

"Konumu atabilir misin? " dediğini işittim. Konumu bilsem atardım. Ayrıca konumu bilmesi ne işine yarardı. Ben bir yere çarptıktan sonra gelebilirdi buraya. "Her taraf ormanlık" dedim mırıldanarak. Sesimi duyabilmişti. "Buranın konumu yok. " Elbette vardı ancak ben bilmiyordum. Uraz sıkıntılı bir iç çekti. Elbette oldukça kasılmıştı. "Önünde ne görüyorsun? " Önüme bakmayı unutalı kaç dakika olmuştu hesaplayamamıştım. Önüme bakmak daha yeni aklıma geliyormuş gibiydi. Halbuki ben bunun zaten farkındaydım.

 

Bakışlarımı önüme çevirdiğimde gördüğüm manzara hiç hoş değildi. Araba son sürat uçuruma gidiyordu. Son duanı et Efnan. Gerçekten sona geldiğimi hissettim. Tamamen hissettim. İçimden dualar okumaya başladım. Ellerim ise direksiyona daha sıkı sarılmıştı. Bırakmak istemezmiçcesine sıkıyordum direksiyonu. Ellerim terlemişti. Pekala bu kimin uğrundaydı? "Uçurum." diye bağırdım. Yine bir yaygara koparmıştım. Pekâlâ bu yine kimin uğrundaydı?

 

"Ne? " diyebildi Uraz sadece. Kahrolası adam gerçekten bunu mu dedin? Son dakikalarım var ve o bu son dakikalarımda bile bana soru soruyor. Ne demesini beklerdin Efnan. Seni seviyorum falan demesini mi? Hayır içses iltifat istemiyorum. Bana ne yapmam gerektiğini söyleseydi. Uçuruma ramak kalmıştıki direksiyonu çevirdim. Neyi bekliyorsun Efnan? daha önceden çevirseydin ya direksiyonu. Aklın şimdi mi çalışmaya başlıyor? Evet aklım şimdi çalışmaya başlıyordu.

 

Kendimi kırık cam parçalarının arasında uçurumdan uçarken buldum. Aklımda kuş oldum uçtum editi dönsede şuanda olduğum durum içler acısıydı. Bunu hiç bir edit düzeltemezdi. Kuş oldum uçtum editi bile. Uçurumdan yuvarlanmam yaklaşık 1 dakika sürmüştü. Fazla yüsek olmaması şansımdı. Yere düştüm. Bilincim halâ açıktı.

 

Güne her başladığımda yeni bir güçsüzlükle başlıyordum. Fakat bu gün onlardan daha güçsüz bir durumdaydım. Başım hiç olmadık bir şekilde yere eğilmişti. Ne saçmalıyorsun? Senin başın hep yerde zaten. Evet hep yerdeydi. Kendine verdiğin sözü unuttun mu Efnan? Hani karşına çıkan herkesi ezip geçecektin. Bu hâlin ne? Ne var hâlimde içses. Bitiksin. Kalbim hızla kendini belli ediyordu. Başım bir uçurumdan yuvarlandığım için değil, bu sözü kendimden duyduğum için dönmüştü. İçses zaten içimden kendime söylemeye çekindiğim şeylerin bütünüydü. Ve lanet olası bu sıralar hep yanımdaydı. Ne yoksa kendin hakkında doğru olan düşünceleri duymaya cesaretin mi yok? Evet yoktu. Kendi duygularımla yüzleşmeye bile cesaretim yoktu. Hiç bir şeye cesaretim yoktu. Başımı kaldıramayacak duruma geldiğimin farkına varıyordum ve bu her şeyden daha acı vericiydi. Babamın dayaklarından, hislerimden, korkularımdan her şeyden daha acıydı.

 

Gözlerini yum Efnan. Birazdan bayılacaksın. Yine çaresizsin. Yine yapayalnızsın. Bak yanına kimse var mı? Kiminle dertleşiyorsun sen? Olmaktan korktuğun kişi oluyorsun. Bu sen değilsin. Çektiği acıların intikamını almak isteyen bir kız nasıl duygularına yenik düşebilir? Gözlerini kapa ve yine sessizliğine gömül. Hep olduğu gibi. Çünkü yine bağıracaksın ve sesin yine duyulmayacak. Eskisi gibi.

 

İçsesim bana bir şeyleri tekrar hatırlatıyordu. Olmak istediğim kişiyi ve dönüştüğüm kişiyi. Bağırdım. Yine iç sesimi dinlemedim ve bağırdım. Kimse duymadı. Yine bağırdım. Yine duyulmadım. Kendine gel artık. Halâ fark etmedin mi? İnsanlar yalnız kendini düşünüyor. Bu uçsuz bucaksız yerde seni kim bulsun. Yine haklıydı iç sesim. Hiç bir zaman haklı olmasını istemezdim ama haklıydı. Yurttayken bir kadın söylemişti. En yakın dostunda iç sesindir,en haklı olan da. Gerçekten öyleydi. Ben bu yalnızlığımda bir yastığıma bir de iç sesime sığınmıştım.

 

"Hoşgeldin." dedim iç sesime. "Uzun zamandır gelmemiştin." konuştu iç sesim. Bana karşılık verdi adeta. Bu sefer kısa duracak gibi değilim Efnan. Hatta hiç gitmeyecek gibiyim. Bu da ne demek biliyorsun. Bağlandığın kişiye gerçekten bağlanıcaksın. Onun için canından vazgeçeceksin. Onu ölene dek bırakmayacaksın. Ben sadece öleceğin günün son yarım saati seninle olmayacağım.

 

Bahsettiği kişi Urazdı. Buna emindim. Yerde acıyla kıvranırken sadece onunla konuşup sakin kalabiliyordum. O iç sesimden çok arkadaşım gibiydi. Hatta bazen hayali arkadaş mı kurdum diye düşünüyordum. "Halâ gitmedin. " dedim iç sesimle konuşarak. Hayır delirmiyorum. Bu sizler için anormal olabilirdi ama insanın hiç arkadaşı olmayınca iç sesi ile bir arkadaşlık kurabiliyordu. Bu bana göre doğaldı.

 

Ölmeyeceksin çünkü Biliyor gibiydim bunu. Sol bacağımdan çıkan ve sol kolumdan çıkan acı oldukça yayılıyordu. Bağırmak istedim, haykırmak, ağlamak istedim. Bana yine iç sesim karşı koydu. Efnan kapa gözlerini. Nefesini tut ve ver. Ağlama, bağırma çünkü seni kimse duymayacak buna kendini alıştır. Dediğini yaptım. Ağlamadım, bağırmadım. Kimse duyacak değildi zaten. Bacaklarım uyuşmaya başlayınca daha fazla tedirgin oldum. Endişemi 2 metre uzaktan hissedebilirlerdi. Hissettiğim acı inanılmazdı.

 

Ağlama dedi bir kez daha iç sesim. Kendime hep bunu hatırlattım. "Güçlü dur. Ağlama" dedim sadece kendimin duyabileceği bir sesle. Hayır ölmeyecektim. Tamamen iç sesime güveniyordum. O beni mantıklı yollara sürüklerdi. Gelir biri birazdan. Sen pes etme. Kendimi sakinleştiren de kendimdim. Bu hep dokunurdu bana. "Umarım" dedim. "Umarım bir kez daha kendi sesimde boğulmam. "

 

Boğulmayacaksın Efnan. Unutma boğulmak üzereyken seni biri hep kolundan tutuyordur. Hissediyorum o gelecek ve seni kurtaracak. Boğulmayacaksın.

 

Pek emin değildim. Gelmesi uzun sürebilirdi. Üstelik yerimi bile bilmiyordu. Kesinlikle iç sesimin dediğine aksi burada çürüyüp gidecektim. Bedenim ise kuşlar tarafından yenilecekti. Ahh bu çok acı bir ölüm olacaktı.

 

Ölmeyeceğini sana söyledim. Neden aksine iş yapıp öleceğini düşünerek kendini yiyip bitiriyorsun.

 

"Sen beni nasıl anladın? " dedim kuşkuyla. Yine sesim kendi duyabileceğim bir tonla duyulmuştu.

 

Efnan yoksa başını da mı çarptın? Ben zaten senin aktaramadığın düşüncelerinim.

 

Kafam gerçekten yerinde değildi. Hiç bir şey düşünemiyordum. Saçmalıyordum. İç sesimin dediği gibi Uraz'ın gelmesini bekledim. İçimde nohut tanesi kadar umut yoktu ama yinede bekledim. Çünkü biliyordum ki huysuz adam bal küpünü ölüme bırakmazdı.

 

Bunu gerçekten sen mi söylüyorsun? AŞK kadını mı oldun Efnan? Seni gerçekten tanıyamıyorum.

 

Bende bilmiyorum iç ses. Bende bilmiyorum.

Loading...
0%