@beyzaodabas
|
‧͙⁺˚*・༓☾ ☽༓・*˚⁺‧͙‧͙⁺˚*・༓☾ ☽༓・*˚⁺‧͙‧͙⁺˚*・༓☾ "Karşılaşmamız bir tesadüften ibaretti öyle değil mi? O kestane gözleri ilk defa beni görmüş olamazdı."
İlahi Bakış Açısı
Uzun bir aradan sonra Amerika'dan İzmir'e dönen ünlü dedektif Uraz Göktürk kameralara yakalanmak istemiyordu. Soğukkanlı tavrıyla elini gezdirdiği kahverengi kısa saçları bir tüy kadar hafifti. Etrafında duran kişiler onun bu meslekten olan hayranları değildi. Babası ünlü kuyumcu şirketinin sahibiydi. Bir zamanlar küçük bir işletme olan mağaza giderek büyüdü ve bir şirket hâline gelmişti. Şimdi bu insanların kendisi için gelmediğini düşünmekten ödün vermiyordu. Bu hayran tayfasının babasının ünlü bir iş adamı olmasından kaynaklandığını düşünüyordu. Her ne kadar bazıları bu nedenle gelsede çoğu genç kızın hayalindeki bir erkekti. Çoğu kız o uçaktan indiğinde bayılmıştı. Kendini tutamayanlar bu yakışıklı gencin üstüne atlamaya bile kalkışmıştı. Yanında çok güvendiği güvenlik görevlisi Mark olmasaydı az önce 85 kilo olduğunu tahmin ettiği bir kadının altında kalacaktı. Bu çok sıkıntılı bir durum olurdu. Neyseki Mark hızlı çıkmıştı ve kadını 2 kişiyle tutmuşlardı. Yüzü ekşiyen genç adam kenardan sıyrılarak son model lüks arabasına bindi. Her şeyden rahatça sıyrılabilen, soğukkanlı bu genci herkesin sevmesi bazılarını delirtiyordu. Haberlerde bile onun ismi yankılanıyordu.
Ahh Allahım ne vardı bu kadar şanslı ve yakışıklı olmasaydı?
Bazıları böyle isyan ederken çoğu genç kız ona evlenme arzusunda bile bulunmuştu. 24 yaşındaki bu kestane rengindeki gözlü genç, hiç bir kıza şans vermemişti. Bazı kriterleri vardı ve şuana kadar bu kriterlere kimse uymuyordu. Hayatında bir hata yapıp bir kıza ısınmıştı ve pişman olmuştu çünkü kız onu sadece parası için kullanıyordu. Bunun farkına vardığında güveni yıkılmış olacakki 2 yıl geçmesine rağmen bir kıza bile göz ucuyla bakmamıştı. O yüzden eğer şans eseri bir kıza bakarsa o kız şanslı biri olmuş olurdu. Kestane gözlü ve yumuşak hahverengi saçlı bu genç kızları bayıltabilecek yakışıklıkdaydı.
Kendini her seferinde yakışıklı görüyor ve övünüyordu. Arkadaş çevresi yoktu. Kendi hâlinde takılan bir kafada olan Uraz ailesinden ayrı yaşıyordu. İzmir'in en lüks villasında yaşıyan bu genç adam villasını özel olarak sessiz bir ormanın derinliklerinde yaptırmıştı. Ormanın arasında olan bu villa havuzuyla ilgi çekiyordu. Fakat evi ormanın derinliklerinde kurulu olduğu için kimse yerini bilmiyordu. Eğer bilinseydi düşmanları suikast girişimi, hayranları baskın yapardı. Böyle olması herkes için gerekliydi.
Uraz lüks arabasına bindi ve şoförlerinin gelmesini bekledi. Beklemeyi sevmeyen Uraz ahmak bir şoförü tarafından 5 dakika bekletildi. Beklemeyi sevmediğini çalışanların hepsi bilirdi. Bu bekleten şoför işinde yeni olmalıydı. Yinede patronunun her huyunu ezbere bilmeliydi.
Uraz şoförü beklemekten gerçekten sıkılmıştı. Asistanını aradı ve bu şoför hakkında konuştu. Konuştuğunda ağzından çıkan küfürlere hakim olamıyordu. Siniri telefondaki konuştuğu asistanını baya korkutacak şekildeyse durum vahimdi. "O ahmak budala halâ ne bekliyor? Benim eve akşam saatlerinde mi gitmem gerekiyor? Söyle ona daha o üniformayı giymesin. Yanımdada dolaşmasın. Hele yarın hiç gelmesin. Kovuldu. "Uraz'ın konuşmalarından daha fazla irkilen adam kapatmak için saniyeleri sayıyordu. Bir açığını yakalayıpta onu yaka paça içi su dolu bir jakuzi de boğmasından korkuyor gibiydi. Sesi titreyen adam sadece "Peki beyefendi be-ben onu kovarım. "diyebilmişti. Telefonda konuştuğu patronunun sustuğunu görünce içinden bütün duaları okumaya başladı. Herkes öyle korkuyordu ki suskunluğunu duyunca ölüp ölüp diriliyordu. Ona karşı çıkan bir asistanını diri diri toprağa gömen birinden ne bekleniyordu ki? O bundan zevk alıyordu. Ondan korkmalarını seviyordu. Bu onun sandığından da korkutucu olduğunu gösteriyordu.
Adam patronunun susmasını sindiremeyip ağzından bir cümle döktü. Cümlesini söylerken alnından dökülen terlerin farkında değildi. Aniden buz kesilmiş adam kekeleyerek patronuna seslendi. " Merak etmeyin Bay Uraz Göktürk. Ben şuan telefonla konuşur ve kendime bir mezar taşı ayarlarım. "Adam korkusunu saklayamıyordu. Her cümlesi kesik kesik geliyordu. Onu şuan sıkan kelimelerinin kesik olması değil, patronunun bir ses vermemesiydi.
Çok geçmeden telefonunun hoparlöründen bir ses geldi. Sesi duymasıyla şok yaşayan adam terini silmeyi unutmuştu ve bu ter yanaklarına kadar inmişti. Yanaklarına inen ter adamı sinirlendirmişti. Ağzından çıkan hakaretleri yanlış bir zamanda söylediğinin farkında değildi. Telefondan gelen Uraz'ın kıkırdaması sessizliğe büründü ve konuşmaya başladı. Adam artık mezar taşını kendisinin seçebileceğine bile zamanı kalmadığını anlamıştı. "Seni pislik herif. Az önce bana 'Lanet olası @ptal' mı dedin? "Kendisinin böyle bir şey dediğini hatırlamıştı ama bunları patronuna değil, alnında çıkan kabarcıklara demişti. Bu sonu olacak ter kabarcıkları büyük bir olaya mani olmuştu.
Olay ahmak bir şoförden kendisine nasıl dönmüştü bilmiyordu. Ne vardı yani o geveze ağzını bir kere olsun açmasaydı? Şimdi olayı nasıl izah edecekti. Bence kendine nasıl bir ölüm bulacağını düşünmeliydi.
Ağzı kurumaktan ölecek olan adam deli gibi titriyordu. Böylece ölürse en hayırlı ölüm bu olurdu. Acısız şekilde. Şimdi patronu belki dinler diye kekeleyerek bir şeyler anlatmaya çalıştı. Ela gözleri kapandı ve alt dudağını inanılmaz derecede sıktı. "Efendim size demedim. Alnımdan akan ter damlalarına söyledim. " Bunu duyunca tebessüm atmaya başlayan Uraz, asistanının ondan deli gibi korkmasını sevmişti. Dudağı yavaşça kıvrılmıştı. Korkudan kekeleyen adamı büyük bir zevkle izliyordu. Bu derecede ondan korkan insanları görünce gülümsemesi hep büyürdü ve bir işler başardığını düşünürdü. Yine öyle bir andı. Korkan asistanını daha fazla korkutmak için susuyordu. Az önce kızdığı şoför hakkındaki her şeyi kestirip atmıştı. Şuanda durduğu keyifli konuşmanın tadını çıkarıyordu. Son model arabasının içinde konuştuğu telefonu son model bir telefondu. Bir zamandan sonra eli yorulmuş olacaktıki kablosuz kulaklıklarıyla devreye girmişti. Ondan ölesiye korkan asistanının kalpten gitmemesi için konuştu. Gerçi o adamı gerçekten sevmeseydi bunu rahatlıkla göze alabilirdi.
Kıstığı kestane rengindeki gözlerini sanki o görüyormuş gibi parlattı. Araba camının etrafındaki magazin bültenlerini umursamadan gözlerini cama yöneltti. Arkada duran magazin haberi yapan genç kızlar ona baktığını düşünerek yığılıyordu. Halbuki o sadece çöp yığınının oradaki yavru bir kediye bakıyordu. Güldüğü dudağının kenarını serbest bırakmadı. Onun ki ufak bir tebessümdü ama o yalnızca kızgınken böyle gülerdi. Onun gerçekten mutlu olduğunu tam bir gülümsemeyle okuyabilirdiler ya da o kestane gözleri büyüyorsa gerçekten mutluydu. Şimdiye kadar ne yazıkki bu hiç olmadı. O kestane gözleri hiç büyümedi ve dudaklarında hiç tam bir gülümseme görülmedi. "Hemen kendine bir ölüm seç" Adamın duydukları karşısında zaten yaşaması imkansızdı. O onun konuşmasını beklerken ölmüştü. Ağlamaya başlayan 30'lu yaşlardaki kır saçlı Eren kendini durduramamıştı. Ağladıkça ağlayan adam dayanamaz olmuştu. Şuanda olduğu yere yığılıp kalabilirdi. Asistanının ağladığını duyan Uraz gülümsemesini kesti. Yüzünde sinirli bir tavır yer aldı. Kaşlarını çattı ve yıllardır yaptığı sporun hakkını verdiği kaslarını damarları gözükecek şekilde kastı. Yumruk olan elleri ağlayan birini duymayı kestirememişti. O ne ağlamıştı ne de birini ağlarken görmüştü. O gözlerden çıkan akışkan sıvıyı sevmiyordu. Hiç bir zamanağlamamıştı. Onu hiç bir kız ağlatmamıştı ve ağlatamazdıda.
Şimdi ağlayan asistanına sertçe bağırdı. "Seni ahmak ağlamayı kes. Yoksa gözünde çıkan o sıvıyla yeni gömerim. " Patronunun bu sinirli hâline karşılık göz yaşlarını sildi ve konuşmaya başladı. Artık durumu kabullenmiş gibiydi. Cümleleri kekeleyerek çıkmıyordu. "Peki hemen sildim yaşlarımı. Ben gidip mezar taşı ayarlayayım ama lütfen canımı çok acıtmayın olur mu? " Adamın sesinde çaresizlik vardı. Ağlamamak için kendini zor tutuyordu. Telefonu kapattıktan sonra doya doya ağlayabilecekti. Patronu yine sırıtıyordu. Bu sefer gülüşünde onunla alay edermiş gibi bir tavır vardı. Sustu ve konuşmasını bekledi. Uraz dudaklarını normal bir şekilde tutabilmeyi başardı. Yumruklarını gevşetmeyi unutmadı. "Peki sana neden böyle bir şey yapayım ben cani miyim? " Patronun konuşmasını duyan asistanı Eren düşünmeye başladı. Bu zamana kadar ne tür şeyler yapmıştı.
Biri ona 'sandığımdan daha az yakışıklısın' dedi diye 10 gün bir odaya kapattı. Ahh bu gerçekten delilikti. Bunu diyen bir erkek olduğu için daha bir kızgındı.
Bir erkek kız arkadaşının onu yakışıklı bulması sonucu Uraz'a '@ptal' demişti diye adamı 1 ay hastanelik etmişti. Bu ona göre gayet normaldi. Daha kötülerini yaptığı oluyordu.
Kesinlikle küçük suçlar. Tabi bir asistanını canlı canlı gömdüğünü saymazsak küçük suçlar olabilir. Belki bir tolerans sağlardı. Bu 30'lu yaşlarda 1 çocuk babasını bağışlardı. Eren'in bu düşüncelerini Uraz'ın sesi bozmuştu. Susarak korkutmayı seven bu adam aniden konuşarakta insana felç geçirtebiliyordu. Her yanından korku veren adam Eren'in içine su serpen bir açıklama yaptı. Açıklama yapmayı sevmezdi. Ancak bu sevimli adamı daha fazla korkutmamak için açıklama yapmıştı. Belkide dışarıdan duran sert yanı içinde bir kıvılcım merhamet taşıyordu. Öldürmeyi seven bu adam elbet bir zamanlar iyi biriydi. Tamamen merhamet yoksunu olamazdı öyle değil mi? İçinden bir acı duygusu çıkmıştı ve yalnız bir seferlik o duyguyu kullanmıştı. Bu duyguyu hakeden birinde kullandığı için pişman değildi. Pişman olacağınıda sanmıyordu. Doğru olanı yapmıştı. Asistanının canını bağışlamıştı. "Senin canını bağışladım. Sadece artık benimle konuşurken kekeleme. " genç adam hem kekelemesini seviyordu hem sevmiyordu. Bunun nedenini anlayamamıştı. İnsanların acı çekmesi hoşuna gidiyor olamazdı. Neden böyle bir işle meşgul olduğunu bilemiyordu kimse. Ailesi onun isminin her an iyi bir şekilde çıkmasını istiyordu. Fakat o kavgasıyla ön plana çıkıyordu.
Kimseyle rahat anlaşamıyordu. Hep bir uyuşmazlığı vardı. Az söylediği sözlerin peşine kuvvetli bir nefes verdi ve tekrar bir cümle kurdu. "Ayrıca halâ o ahmağın işten atılmasını istiyorum. " Söylediği sözün ikiletilmeyeceğini biliyordu. Daha bir söze gerek yoktu. Öyle dediyse öyle yapacaktılar. Bu başlarına bir durum gelmemesi için şarttı. Adamın onaylamasına bakmadan telefonu kapattı. Ayrıca asistanı onu almaya gelmediği için ona kızgındı. Bunları telefonda konuşarak vakit kaybetmeyi sevmiyordu. Eve gidince ona cezasını verecekti. Ufak bir ceza ile sıyrılacağı için şanslıydı.
Kendisini affettiği için sevinen adam her haliyle mutlu olduğunu ifade ediyordu. Bugünde ölümden bir adım uzaklaşmıştı. Şanslı olduğunu biliyordu. Daha fazla patronunun darlamak istemiyordu. Kapanan telefonunu cebine koydu ve geri kalan hazırlıklara devam ettiler.
Uraz Amerika'da 1 yıl kalmıştı. Bu sürede bir çok huyu değişmişti. Sürprizleri seven bu adam artık olmasada olur diyordu. Bunu bilmeyen Eren Bey ona ufak bir karşılama töreni yapacaktı. Peki Uraz bunu beğenir miydi? Huyları değişen bu adam belkide artık ellerini ölümden çekmek istiyordu. Babasının şirketinde bir iş almak onun da hakkıydı. Fakat bu hakkı babası Break Göktürk'ü dinlemeyerek kaybetmişti. Babası eğer Amerika'ya gitmezse ona şirketinde bir iş vereceğini söylemişti. Eğer giderse o iş imkanını kaçırabilirdi. Peki bu onun umrundamıydı? Değildi. Bir şirkette çalışamayacak kadar tutuksuz biriydi. Herkes onu Amerika'nın değiştirmiş olmasını diliyordu. Bambaşka bir Uraz olsun dilerlerdi.
Lüks arabası ormanın derinliklerine girmişti. Arabanın lastikleri her şekilde korumalıydı. Uraz'ın korumaları bu bölgede kuş bile uçurtmuyordu. Sessiz ve korkutucu olan bu yer geceleri insanı inanılmaz bir manzaraya sürüklüyordu. Nedeni olmayacak bir şekilde Uraz bu yeri seviyordu.
Lüks aracı villasının otoparkında durdu. Uraz Bey çıktıktan sonra arabayı park edecek olan ahmak şoför arabadan indi ve Uraz Bey'in kapısına yöneldi. İçeriden ona bakmakta bile tenezzül etmeyen patronu gıcığın teki diye düşündü. Bir patron ancak bu kadar kendini beğenmiş olabilirdi. Elini kapısına yöneltti ve bu milyonlar taşıyan araca bir tüy kadar hafif dokundu. Her hareketini ince yapıyordu. Sakince kapıyı açtı ve yavaşça Uraz Bey'in çıkabileceği kadar aralık bıraktı. Uraz Bey halâ kestane rengi gözlerini ona dikiyordu. Başı eğik olan şoförün giyimi güzeldi. Tarzını beğenmişti. Sarı saçlı bu adam genç gibi durmuyordu. 40'lı yaşlarda biri gibiydi.
Uraz ona dik dik bakarken soğuk ter atıyordu. Son iş gününde patronuna kızgın olduğunu hissediyordu ama canını yakmasından korktuğu için bir konuşma yapamıyordu. Aslında şuan karşısına dikilip açık açık konuşmalıydı. Tabi bunu bu yaşta parça şeklinde mezara koyulmak istiyorsa yapmalıydı. Uraz gerçekleri kendisi öğrenmek isterdi. Hep kendisi haklıydı ona göre. Biri ben haklıyım derse dediği dili keserdi. Ona bu yetkiyi veren babası olmasa şuan hapishane köşelerinde parmaklıkları sayardı. Babasına minnettar olması yerine öfkelenip gidiyordu. Evden gittiğinden beri şirkete uğramamıştı. Bugün bir konu hakkında konuşacaktı. Mühim bir konu olmasa oraya adım dahi atmazdı. Onu oraya götürecek olan duruma bile içinden küfürler yağdırıyordu.
Evinin önünde duran arabasından hızla çıkmıştı. Ağır iş yapanları sevmiyordu. Az önceki ahmak dediği şoför de tam olarak ağır iş yapmıştı. Onu görmeye daha fazla tenezzül edemeyen adam son kez konuştu ve gitti. "Ağır işi sevmem ahmak insan. Son iş gününde seni bağışladım. O yüzden şanslısın. " Onun karşısında bağışlanan insanlar şanslı olarak nitelendiriliyordu. Doğruydu. Bu zamana kadar ondan sadece 1 kişi kurtulmuştu. O da can dostu asistanıydı. Eve gittiğinde yapılan sürprizi umursamadı. İlk önce üstündeki beyaz gömleğini çıkarttı. Banyoya girmesi gerekiyordu. Ter kokmuş bedeni kendisinden iğrenmesine neden oluyordu. Yeteri kadar soyununca banyoya girdi. Sıcak su da yaptığı banyo adeta onu dans ettiriyordu.
Kıvrılmış bedeni sağa sola sallanıyordu. Banyodan çıkınca üstüne mavi bir gömlek giymişti. Islanan saçlarını makineyle kurutunca tıpkı bir iş adamı gibi tek bir yöne doğru taradı. Bu sadece bugünlüktü. Babası onu böyle görmek istedi diye bu şekle bürünmüştü. Sadece bir kaç saat. Sonra bu görünüşten tamamen kurtulacaktı. Arabasına indiğinde bu sefer mavi arabasıyla gitmeye karar vermişti. Üstündeki kıyafetle uyuyordu. Arabasına binince sadece 1 saat sonra kocaman şirket binasının önünde durmuşlardı. Arabayı farklı bir şoför sürdüğü için Uraz gözlerini devirememişti. Arabadan çıkıp kafasını şirketin önündeki girişte yazan Göktürk Şirket yazısına çevirdi. Bu şirket isimlerine soyadı verilmesi canını sıkıyordu. Neden sadece soyadı ile kısıtlı kalıyordu? Bunu düşünmeyi bırakan kahverengi yumuşak saçlı adam şirketten içeri girdi.
Girdiği gibi etrafına yığılan çalışanları umursamadan hızla babasının odasına doğru ilerliyordu. Hiç farketmediği bir kız ona çarpana kadar bu devam ediyordu. Ah bu lanet olası kız onu cayır cayır yakmıştı. Elindeki kahveyi Uraz'ın üstünde bulaştıran kızın ela gözlerinde mahcubiyet vardı. Üstüne dökülen kahveden donup kalan Uraz sert bakışlarını kıza dikti. Kestane rengi gözleri karşısında duran kızın gözlerini bulmuştu. Sertçe yutkunan Uraz kızın ondan korkmadığını görünce tekrar yutkundu. Fakat işe yaramadı. Bu herkeste işe yarardı ama sanki bu kızda işe yaramıyordu. Bu kızda farklı olan bir şey daha vardı. O diğerleri gibi sarmaş dolaş değildi. Uraz'ı görünce bayılmamıştı. Uraz göğüs kafesinden sertçe bir nefes aldı ve konuşmaya başladı. Etraftaki herkes korkudan tırnaklarını yiyip saklanırken bu kız hiç bir tepki vermiyordu. "Hey sen lanet kız. Gözlerini niye kullanmıyorsun? " Bu adam gerçekten normal değildi. Yanındaki asistanı onu sakinleştirmeye çalışıyordu.
Sinirini bastırması gerekiyordu. Ela gözleri olan kız Uraz'ı dinlerken elinden geldiği kadar onu umursamadığını dile getiriyordu. Narin parmaklarını yine nazikçe orta boyda olan siyah saçlarında gezdirdi. Saçları inanılmaz güzeldi. Beyaz tenine çokça yakışıyordu. Kız onu dinledikten sonra konuşmaya başlamıştı. İkiside yeteri kadar göz teması kurmuştu. Kestane ve ela birbirine uyuyordu. "Hey ilk önce sesini ayarla ve öyle konuş. " Kızın dediklerini duyan çalışanlar korkuyla geri çekildi. O kız artık yaşayamazdı. Sinirini kontrol edemeyen Uraz kibirlice konuştu. İki elini arkasına bağlayan adam, kızın ilgisini çekmeye çalışıyordu ama başaramıyordu. Bu kız ona iğrenerek bakıyordu. Ne vardı bu kızda? Neden diğerleri gibi ayılıp bayılmıyordu? "Benim kim olduğumu biliyormusun? Ben buranın sahibi Break Göktürk'ün oğluyum. " İlk defa bir işte babasını katmıştı. Nefret ettiği babasını neden bu kız uğruna kullanmıştı? Kız ona alaycı bir şekilde baktı ve ela gözlerini üzerine dikti. Hafif kıstığı gözleri düşman görmüş gibi bakıyordu.
Uraz'ın yanına yaklaşıp derin bir nefes aldı. İlk önce ona kokusunu hissettirdi. Ona kokusunu koklatabilecek kadar yakındı. Kulağına yaklaştığında buram buram kokan lavanta kokusuna dayanamayıp gözlerini yuman Uraz'ı gördü. Kulağına fısıldadıktan sonra eski uzaklığı sağladı. Arkada onu kıskanan kızların küfürlerini duyabiliyordu. "Bay Uraz kim olduğun umrumda değil. Babanın buranın sahibi olması beni ilgilendirmez. Sesini bana karşı kısmazsan sesini ben rahatça kısabilirim. Sadece bir uyarıydı. Bir daha karşılaşmamak üzere. " Uraz duydukları karşısında başta korkmuştu ancak bu korkusu bir gülümsemeyle son bulmuştu. Ah lanet olsun. Bu gülümseme. Uraz ilk defa tam gülümsedi. Gözleri büyüdü. Bu sadece etkilendiği kızlarda olurdu. Son bir kaç seneden itibaren hiç böyle gülmemişti. Peki ya şimdi. Şimdi neden tam gülüyordu? Uraz'da bunu farketmiş olacakki gülümsemesini değiştirdi. Yana kıvrılmış bir dudak gördüklerini umuyordu. Bu kız gerçekten korkutucuydu.
Kız biraz daha baktıktan sonra keyifle gitmişti. Herkes şaşkın gözlerle Uraz'a bakıyordu. Neden kıza bir şey yapmamıştı? Kız kulağına ne demişti? Herkesin en merak ettiği konu buydu? Bu kız kimdi?
Uraz'da son soruyu merak ediyordu. Yıllar sonra dudaklarının tam gülmesine neden olan bu kız kimdi? Asistanına döndüğünde sinirle kız hakkında sorular sordu. Neden merak ediyordu onu? Bir ceza vermek için mi? Yoksa onu etkileyen bu kızı tanımak için mi? "Eren bu kız kim? Burada mı çalışıyor?"Merak ettiği konuları dile getiren Uraz herkesi şaşkına çevirmişti. Bu cılız duran kızın karşısında yavru bir kedi gibi savunmasız durmuştu.
"Uraz Bey bu kızın ismi Efnan. Efnan Baysal. Burada çalışmıyor. Bir arkadaşı için buraya gelmiş. Daha fazla bilgi bilmiyoruz. "Her şeyi duyduktan sonra eliyle dur işareti yapmıştı. Onun için şimdilik bu kadar yeterdi. Kestane rengi gözleri gittiği yere kaydı. Onun çamurla sulanmış toprağını yeşerten kişinin adı Efnan'dı.
Efnan
Efnan
Efnan Baysal
|
0% |